Kitabı oku: «Cengiz Han'ı Aramak», sayfa 9
Mügey Hatun
Uygur vilayetinde sarp dağlarda yaşayan Bekrin boyu, Moğollar ve Uygurlardan farklıdırlar. Cengiz Han, Moğolistan’ı bir bayrak altında topladıktan sonra Bekrin boyunun beyi bin kişilik kuvvetleri ile gelip ona tabii olmuştur. Ayrıca Bekrin beyi kızı Mügey Hatun’u da getirip eş olarak Cengiz Han’a vermiştir. Cengiz Han onu çok beğenmiş ve çok sevmiştir. Ancak ondan çocuğu olmamıştır. Cengiz Han’ın ölümü sonrasında bu kadını Ögedey Kağan kendisine eş olarak almıştır. Hatta o da Mügey Hatun’u o kadar çok sevmiştir ki, diğer hatunları ona içten içe haset etmişlerdir. Cengiz Han’ın ölümü sonrasında oğlu Çağatay Han da bu kadına meyil etmiş ve Ögedey’e elçi yollayıp onu talep etmiştir. Ancak Ögedey, Mügey’i kendisine eş olarak aldığını söyleyerek talebi geri çevirmiştir. Eğer başka bir hatunu istiyorsa onu Çağatay’a gönderebileceğini bildirmiştir. Ama Çağatay başka birini talep etmediği için bahsi kapatmıştır. Ögedey Kağan, Mügey Hatun’u çok sevmesine rağmen onların çocuğu olmamıştır.92 Kağan’ın ölümünden sonra devlet işleri bir süre Mügey Hatun’un hanesinden yürütülmüştür. Ancak çok geçmeden bu hatun da hayata gözlerini yummuştur.93
Guncu Hatun
Cengiz Han, 1211’de Kin İmparatoru Altan Han’a karşı girişmiş olduğu mücadele dâhilinde birçok şehri yağmalamıştır. 1213 yılı başlarında ise, Cungdu şehrinde Altan Han’ı kuşatmayı başarmıştır. Şehirde sıkışan Altan Han ve devlet erkanı toplanarak ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlardır. Çıkar yol olarak Cengiz Han’a şimdilik il olmayı ve onu kuşatmadan vazgeçirip yolladıktan sonra duruma göre hareket etmeyi uygun görmüşlerdir. Bu kapsamda Altan Han’ın kızı Guncu Hatun’u da Cengiz Han’ın yanına yollamışlardır.94 Cengiz Han, Guncu Hatun’u kendi eşleri arasına almıştır. Ancak Guncu Hatun pek güzel değildir. Ona babası büyük bir hükümdar olduğu için itibar ve ihtiram göstermişlerdir. Cengiz Han’ın ondan çocuğu da olmamıştır. Guncu Hatun 1260 yılı sonrasında vefat etmiştir.95
Çaga Hatun
Cengiz Han, 1211 yılında başlatmış olduğu Kin İmparatorluğu ile olan mücadelesine 1213’de kısa bir ara verdikten sonra Tangutlar üzerine yönelmiştir. Tangut hükümdarı anlaşma yapmak ve tabii olmak için “Sağ kolunuz olup gücümü vereyim.” diyerek bir elçilik heyeti yollamıştır. Bu sayede Tangutlar ile anlaşan Cengiz Han, hükümdarın isteği üzerine kızı Çaga Hatun ile de evlenmeyi kabul etmiştir.96 Her ne kadar Gizli Tarihçe ve Altın Tarihçe, Çağa Hatun’un geliş serüvenini yukarıda gösterilen tarihler arasına koysa da olayı 1209 ve 1210 yılı sonrası olarak gösteren bazı kaynaklar da mevcuttur.97
Gürvelcin Hatun
Tangutlar, Moğollara tabii olmak için elçilik heyeti yolladıklarında gelen görevlilerden biri Cengiz Han’ın gerçekten büyük bir hükümdar olduğunu ama eşinin ona layık güzellik taşımadığını söylemiştir. Oysaki Tangut hükümdarının karısının güneşi kıskandıracak derecede güzel bir kadın olduğunu söylemiştir. Görevlinin söyledikleri Cengiz Han’a da iletilmiştir. 1226 yılında Tangutları cezalandırmak için çıkılan seferde Tangut hükümdarı yakalanarak öldürülmüştür. Cengiz Han, Gürvelcin Hatun’u kendisine eş olarak almıştır. Gören herkes hatunun güzelliğine hayran kalmıştır. Ancak Gürvelcin, eskiden daha güzel olduğunu ordunun çıkardığı tozun yüzünün ışığını aldığını ve yıkayınca yeniden renginin açılacağını söylemiştir. Bunun üzerine yıkanması için nehre gitmesine izin verilmiştir. Soyunmak için etrafındaki görevlileri gönderdiği sırada bir haberci kuşu gelmiş ve onun boynuna kendisinin bu gece nehre atlayıp öleceğini yazıp uçurmuştur. Döndüğünde yıkadığı yüzünün güzelliği daha da ışıltılı hale gelmiştir. Cengiz Han, geceyi bu hatunun yanında geçirmiş ve zehirlenerek hastalanmıştır. Gürvelcin Hatun da kendisini nehre atarak ölmüştür. Bu olaydan sonra o nehre Hatun Nehri adı verilmiştir.98
Diğer Hatunlar
Cengiz Han’ın çeşitli zamanlarda eş olarak aldığı ancak hangi boy ya da millete ait olduğunu tespit edemediğimiz bazı hatunları da bulunmaktadır. Bunlardan iki tanesinin adları Kitâb-ı Nesebnâme-i Mulûk ve Muizzû’l Ensâb’da verilmektedir. Eserlerde hatunlar, Kotun Hatun ve Körke Hatun olarak kaydedilmişlerdir.99 Cengiz Han’ın adı malum olmayan bir Nayman cariyeden de Cürçitey isimli bir oğlu olmuştur. Ama bu çocuk bütün evlatlarından önce ölmüştür. Yine sanı belirsiz Tatar bir cariyeden de Urcagan adında bir oğlu olmuştur.100 Cengiz Han’ın oğullarının yanı sıra, hangi anadan doğdukları tespit edilemeyen bazı kızları da mevcuttur.101 Ayrıca bunların haricinde başka hatunlarının ve cariyelerinin varlığı da rivayet edilmektedir.
Kaynakça
Abraham Constantin Mouradgea D’ohsson. Moğol Tarihi. Haz. Ekrem Kalan, İstanbul: I.Q Kültür Sanat Yayınları, 2014.
Alaaddin Ata Melik Cüveynî. Tarih-i Cihan Güşa. Çev. Mürsel Öztürk, Ankara: TTK, 2013.
Alâeddin Ata-Melik Cûveyni. Târîh-i Cihân Gûşâ. Neşr. Muhammed Kazvînî, Tahran: İntişarat-ı Hermes, 2016.
Anonim. Moğolların Gizli Tarihçesi. Çev. M. Levent Kaya, Ed. Ekrem Kalan, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2011.
Anonim. Mongolun Nigoça Tobçiyan. Trs. B. Sumyabaatar, Ulaanbaatar: Ulsin Hevleliin Gazar, 1990.
Anonim. Muizzû’l Ensâb. Bibliotheque Nationale France, Department des Manuscrits, Persian 67.
Anonim. The Secret History of the Mongols. Tr. Igor de Rachewiltz, Leiden: Brill, 2004.
Aydın Taneri. “Hârizmşahlar mad.”. DİA. C. 16, İstanbul: TDV Yayınları, 1997.
Ch’i T’ang. “Moğol Sülalesi Devrinde Türk ve İslam Dünyası ile Temaslarda Bulunan Şahsiyetler”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Umumi Türk Tarihi Kürsüsü. İstanbul: Basılmamış Doktora Tezi. 1970.
Christopher Atwood. Encyclopedia of Mongolia and the Mongol Empire. New York: Facts on File, Inc, 2004.
Coşkun Erdoğan. “Moğollarda Kullanılan Beki/Begi Unvanı Üzerine Notlar”. Mavi Atlas. C. 7, S. 1, 2019, s. 255-273.
Çetin Kaya. “Büyük Moğol Ulusu’nda İlk Veliaht Tayini Hususuna Dair Bir İnceleme”. Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi. S. 14, 2021, s. 23-34.
Çetin Kaya. “Cengiz Han’ın Kızları ve Yapmış Oldukları Evlilikler”. Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. C.11, S. 22, 2021, s. 189-199.
Çetin Kaya. “Çağatay Hanlığı ile Büyük Moğol Kağanlığı Arasındaki Siyasi İlişkiler (1227-1318)”. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Antalya: Basılmamış Doktora Tezi, 2021.
Ebülgazi Bahadır Han. Şecere-i Türk. Çev. Arif Acaloğlu, İstanbul: Selenge Yayınları, 2020.
Edouard Chavannes. On İki Hayvanlı Türk Takvimi. Çev. Mustafa Daş, İstanbul: Selenge Yayınları, 2020.
Ekrem Kalan. “Tarihi Kaynaklara Göre Cuci Adının Kökeni ve Cengiz Kağan’a Oğul Olma Sorunsalı”. Tarih İncelemeleri Dergisi. C. 27, S. 1, 2012, s. 119-130.
Ferdinand Lessing. Moğolca Türkçe Sözlük, C. I, Çev. Günay Karaağaç, Ankara: TDK, 2003.
Ganjidmaa Chimeddorj. “17. Yüzyıl Moğol Müverrihi Sagan Seçen’in “Had-un Ündüsün-ü Erdeni-yin Tobçı”(Hanların Menşei Hakkında Hazinelerin Tarihi)”. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Türk Tarihi Bilim Dalı. İstanbul: Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2017.
George Qingzhi Zhao. Marriage as Political Strategy and Cultural Expression Mongolian Royal Marriages from World Empire to Yuan Dynasty. New York: Peter Lang, 2008.
Gıyâsuddîn Hândmîr. Târîh-i Habîbu’s Siyer. C. III, Neşr. M. Debirsiyaki, Tahran: Ketab Furuşi Hayyam, 1984.
Igor De Rachewiltz. “The Genesis of the Name “Yeke Monggol Ulus”. East Asian History. S. 31, 2006, s. 53-56.
İbnü’l Esir. İslam Tarihi (El-Kâmil Fit-Tarih). C. XII, Çev. Ahmet Ağırakça – Abdülkerim Özaydın, İstanbul: Bahar Yayınları, 1987.
İbrahim Kafesoğlu. Harezmşahlar Devleti Tarihi. Ankara: TTK, 2000.
Jack Weatherford. Cengiz Han’ın Kızları. Çev. Mehmet Bilgen, İstanbul: T&K Yayınları, 2016.
Karenina Kollmar Paulenz. Moğollar. Çev. Hakan Aydın, İstanbul: Runik Yayınları, 2020.
Kubilay Atik. “Ortaçağ Bozkır Devletlerinde Hayvancılık Üzerine Yasalar: Tangut Devleti Örneği”. Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C. 13, S. 2, 2020, s. 183-198.
Kürşat Yıldırım. “Tatar Adının Kökeni Üzerine”. Türkiyat Mecmuası. C. 22, S. 2, 2012, s. 171-190.
Lubsandanzan. Altan Tovç. Haz. Ş. Çoimaa, Ulaanbaatar: Tüühen Survalç Biçgiin Tsvral, 2006.
Mergen Gegeen. İh Mongol Ulsin Ündsen Altan Tovç Tuuj Orşvoi. Haz. D. Bürnee, Ulaanbaatar: Tüühen Survalç Biçgiin Tsvral, 2006.
Michal Biran. Cengiz Han. Çev. Ahmet Fethi Yıldırım, İstanbul: Vakıfbank Kültür Yayınları, 2019.
Muhammed Mîrhând. Târîh-i Ravzatu’s Safâ. C. VIII, Neşr. C. Kiyanfer, Tahran: İntişarat-ı Esatir, 2006.
Muharrem Ergin. Orhun Abideleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 2011.
Osman Turan. Oniki Hayvanlı Türk Takvimi. İstanbul: Ötüken Yayınları, 2016.
Ömer Subaşı. Moğollarda Kadın, Evlilik ve Dış Siyaset. İstanbul: Selenge Yayınları, 2021.
Paul Buell. Historical Dictionary of the Mongol World Empire. Maryland: The Scarecrow Press, 2003.
Peter Golden. “Tuşi: The Turkic Name of Joçi”. Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae. C. 55, S. 1/3, Budapest: Akademiai Kiado, 2002.
Reşîduddîn Fazlullah Hemedânî. Câmiu’t Tevârîh. C. I, Neşr. Muhammed Ruşen – Mustafa Musevi, Tahran: İntişarat-ı Elburz, 1995.
Reşîduddîn Fazlullah Hemedânî. Kitâb-ı Nesebnâme-i Mulûk. Topkapı Sarayı Müzesi, III. Ahmed Kitaplığı, Envanter Nu: 2937.
Sagan Setsen. Erdeniin Tovç. Haz. M. Bayarsihan, Ulaanbaatar: Tüühen Survalç Biçgiin Tsvral, 2006.
Sümeyye Melek Öncel. “Moğollarda Kadın”. Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı. Konya: Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2019.
Şirin Beyânî. Moğol Dönemi İran’ında Kadın. Çev. Mustafa Uyar, Ankara: TTK, 2018.
Timothy May. Moğol İmparatorluğu. Çev. Ülke Evrim Uysal, İstanbul: Kronik Yayımcılık, 2021.
Timothy Michael May. The Mongol Empire. California: Abc-Clio, 2017.
Volker Rybatzki. Die Personennamen und Titel der Mittelmongolischen Dokumente. Helsinki: Publications of the Institute for Asian and African Studies, 2006.
Wolfram Eberhard. Çin Tarihi. Ankara: TTK, 2007.
MEHMAN HASANLI 102 : AZERBAYCAN EDEBİYATINDA CENGİZ HAN
Dünya savaşı tarihine adını altın harflerle yazdıran ve Avrasya’nın büyük bir kısmını fethetmeyi başaran Cengiz Han, Türk fikir ve düşüncesinde özel bir yere sahip olmuştur. Çağında korkunç bir imaja sahip olan Cengiz Han’ın ayak basmadığı yerlerin insanları bunun için Tanrı’ya şükreder, onun gelmesi tehlikesinden korkarlardı.
Cengiz Han kendi yasasını yazmış ve kurduğu devleti, yaptığı savaşları bu yasaya uygun bir şekilde idare etmiştir. Bu açıdan Cengiz Han, yaşadığı devirde kendi felsefesini oluşturan bir savaşçı olmuş ve bu faktör onun gücünü simgeleyen esas unsur kabul edilmiştir. Onun gücünü belirleyen diğer temel unsuru yaşadığı coğrafyanın özellikleriyle ve bozkırın kurt psikolojisi ile ilişkilendirmek mümkündür. Kurt, kendisinden daha güçlü hayvanların olmasına rağmen insanlar için daha tehlikeli sayılmıştır. Kurt sürüye daldığında almak istediğini alır, almadığını da parçalar. Daha çok zarara neden olduğu için insanlar onun gelme tehlikesinden korkarlar. Hem Cengiz Han’ın hem de ondan asırlar önce bozkıra hâkim olan Atilla’nın savaşları kurtun bu karakterine uyun olmuştur. Atilla, Doğu Roma’ya saldırırken 75 kaleyi sadece dağıtmış, Batı Romalılar bunun yarattığı korku nedeniyle savaşmadan teslim olmuşlardır. Cengiz Han’ın Harezmşahlar üzerindeki zaferi de bu kanuna uygun bir şekilde olmuştur. Vasili Yan, kendisinin Cengiz Han ile ilgili tarihî romanında onu “halkların celladı” olarak adlandırsa bile, romanda büyük hanın çalışma prensiplerine hayranlığını ifade etmiştir.
Cengiz Han bugün de araştırmacıların ilgi odağıdır. Onun bu güne kadar harp tarihinin en büyük kumandanlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Onun ordu kuruculuğu, savaştaki askerî manevraları bugün dahi askerî okullarda araştırılmaktadır.
Cengiz Han, yalnızca yıkıcı bir hükümdar olmamıştır. Onun fetihleri sonucunda ayrı ayrı coğrafyalarda yaşayan Avrasya halkları arasında ilişkiler artmış, İpek Yolu diye bilinen dünya ticaret yolu yeniden faaliyetine başlamıştır. Con Men, Cengiz Han ile ilgili yazmış olduğu kitabında Oxford Üniversitesinin Kimya bölümünde yapılmış ve çok ses getirmiş olan bir araştırma hakkında bilgi vermiştir. Yapılan DNA analizleri sonucunda Avrasya’da yaşayan her 20 kişiden birinin asırlar önce bir kişiden türediği ispatlanmıştır. Bu kişinin Cengiz Han olduğunu iddia eden araştırmacılar, bu durumu kendisinin ve sülalesinin geniş bir coğrafyada kurdukları devletlere bağlamışlardır.103
Cengiz Han orduları Azerbaycan’a da seferler düzenlediğinden Azerbaycan tarihinde ve edebiyatında Moğol-Tatarlarla ilgili bölümler farklı şekillerde kendisine yer edinmiştir. Cebe ve Subutay’ın önderliğinde yapılan seferler tahrip edici bir karaktere sahip olmuş ve şehirlerde büyük yıkımlara sebep olmuştur. Cengiz Han’ın ordularından kaçan Harezmşah Caleleddin’in Azerbaycan’da sahip olduğu kısa süreli hükümranlığı da hezimetle sonuçlanmıştır. Cengiz Han’ın varislerinden olan Hülagü Han’ın kurmuş olduğu devlet Azerbaycan’da şehir imarı, ilim ve sanatın gelişmesi açısından faydalı olmuştur. Azerbaycan biliminde Nesreddin Tusi gibi bir bilim adamı bu dönemde ortaya çıkmıştır. Tebriz şehri yakınlarında Fezlullah Reşideddin tarafından kurulan Rebi-Reşidi eğitim merkez Doğu’nun en önemli eğitim ve bilim merkezlerinden biri olmuştur.
Cengiz Han’ın fetihleri ayrı ayrı halkların arasındakı ilişkilerin ve karşılıklı entegrasyonun gelişmesine katkı sağlamıştır. Kabileler şeklinde yaşayan bazı halklar bu seferler sonrasında birleşerek büyük devletler kurmaya başlamıştır. Moğol-Tatarları’nın ilerleyişi Azerbaycan için de faydalı olmuştur. Ülkenin coğrafi sınırlarının belirlenmesi açısından bu seferlerin büyük önemi olmuştur. Aynı zamanda Türk dilinin devlet makamında işleklik kazanması bu seferlerden sonra olmuştur. Cengiz Han din açısından Müslüman olmadığından onun fethettiği yerlerde Arap ve Fars dillerinin hakimiyeti azalmış, halk içinde zaten işlek olan Türkçenin saraylarda hakim mevki kazanmasına elverişli koşullar yaratılmıştır. “XIII. yüzyılda tarihî, sosyo-politik koşullara bağlı olarak ülkede üç edebî dilin oluştuğu gözlemlenir. Arap-Fars dilleri ile birlikte Azerbaycan dili de devlet, sanat ve bilim dili olarak çalışma hukuku kazanır. …Bu işlemin başlıca sonuçu şudur ki, Arap ve Fars dillerinin birleşik faaliyet cephesi yarılmış olur. Moğol-Tatar ordusunda Türkleşme eyleminin artması Azerbaycancan’ın edebî biçim kimi kademeli aktivasyonunu, ordunun saraya ve üst sınıflar arasında nüfuzunu etkiler.”104
Hülagu Sarayı’nda ve Kazan Hanı döneminde vezirlik yapan Fezlullah Reşideddin’in Cami et-Tavarih (Tarihler Toplusu) adlı kitabında Cengiz Han’dan söz açılmıştır. 1302 yılında Kazan hanının talimatıyla yazılan kitabın birinci cildi Cengiz Han hakkında geniş bilgiler içermektedir. Bu eser aynı zamanda daha sonraki bedii eserler için de ciddi bir bilimsel kaynak olmuştur.
Azerbaycan romancılığında Cengiz Han konusuna müracaat olunmuştur. Azerbaycan’ın tarihî roman yazarı Ferman Kerimzade’nin yazdığı Tebriz Şerefi romanında Cengiz Han’ın tarihî imajı canlandırılmıştır. Ferman Kerimzade, Azerbaycan edebiyat tarihindeki yerini Çaldıran Savaşı, Hudaferin Köprüsü gibi tarihî romanların yazarı olarak almıştır. Tebriz Şerefi romanı, onun başarılı romancılığının devamı, yeni bir olgu, tarihe hitap etmesinin bir sayfası olarak değerlendirilebilir.
Tebriz Şerefi romanının kaynağını Fezlullah Reşideddin’in Cami et-tevarih adlı tarihî-edebî eseri oluşturmaktadır. Yazar tarihî kaynaktan çok yararlansa bile, romanı kaynağın, tarihin birebir yansıtılması gibi tanımlamak doğru olmaz. Eserde tarihilik başlıca yer tutsa da, hayal gücü ve romanın yazıldığı zamanın (XX. yüzyılın 80. yılları) ruh hâli eserin ana kaynağını teşkil etmektedir. Yazarın tarihe müracaatı aynı zamanda XX. yüzyılın 80. yıllarında Azerbaycan’da baş vermiş temel gerçeklerden, ölmekte olan Sovyet imparatorluğunun ihanetinden, Azerbaycan’a karşı atılan haksız adımlardan (tehcirler, özgürlük savaşçılarının tutuklanması vb.) ilham almış ve yazar, tarihî arka planda zamanının gerçeklerine ışık tutmuştur. “Genel olarak romanda, yazarın modern Azerbaycan’daki durumu tarihin yardımıyla açıklamaya çalıştığı açıktır.”105
Romanda işgalci Moğol-Tatarlarla yerel halkın kültürü arasındaki çelişkiyi anlatırken, karakterlerin dile getirdiği fikirler, yazarın kendi dönemine hitap etmesi gibi seslendiriliyor: “Allah kızmasın, Azerbaycan’ı o kadar zengin ve güzel yarattı ki, dişlerini bileyen her düşman buraya gelir. Bizim nimetlerimizi yiyip doyamıyorlar… İnsanlar uyanmalı oğlum! Uyanmak zorundayık. Hepimiz uykuya daldık…”106
Tebriz Şerefi romanında üç zaman katmanı vardır: İlhanlılar döneminde Azerbaycan’da meydana gelen olaylar, Cengiz Han’ın doğumundan ölümüne kadar olan dönemin temel özelliklerinin ve yazarın kendi döneminin tasviri. Bu zaman katmanları arasında yazar başarıyla bir ilişki kurabilmiştir.
Cengiz Han’dan söz eden mitolojik içerik, tarihî kaynaklarda (Fezlullah Reşiddedin’in Cami et-tavarih, Ötemiş Hacı’nın Cengizname) ve bedii eserlerinde (Cengiz Aytmatov’un Cengiz Han’a Küsen Bulut) aşağı yukarı mevcuttur. Ferman Kerimzade’nin Tebriz Şerefi romanında da Cengiz Han ile bağlantılı olaylarda mitolojik içerik mevcuttur. Cengiz Aytmatov, Cengiz Han’a Küsen Bulut romanında beyaz bulut uğur, zafer sembolu olarak yer alır ve onu zaferden zafere taşır. Tebriz Şerefi romanında Yesugeyin oğlu (Timuçin) dünyaya elini yumruk gibi sıkılmış hâlde gelir. Herkes bunun bebeğin sağlığı ile ilgili bir durum olduğundan korksa da, şaman bunu farklı şekilde yorumlar. Okuduğu duadan sonra bebeğin eli açılır ve orada kan yığını görünür. Şaman bunu onun gelecek kanlı fetihlerinin olacağı şeklinde yorumlar ve bu öngörü doğru çıkar.
Şaman çocuğa yaklaştı. Ebeden onu beşiğe yatırmasını istedikten sonra diz çöktü ve ellerini göğe kaldırdı.
Ey göklerin sahipi Tanrımız! Ne de olsa Işık kabilesi sizin kanınızdan doğdu ve gösterdiğiniz yolla giderek çok mutlu günler geçirdi. Söyle bana Tanrım, bu bebeğin avucunda ne var? Ona verdiğin bir mutluluk işareti mi? Bebeğin avucunu açmasına izin verin, bize gönderdiğiniz mutluluğu kendi gözlerimizle görelim.
Şaman gözlerini kapadı, uzun süre bekledi, ayağa kalktı, çocuğun üzerine eğildi ve parmaklarını açmaya başladı.
Parmaklar açıldı ve şaman babasına küçük kahramanın avucunu gösterdi. Bir ciğer parçası gibi kurumuş kan vardı.
– Babası sordu:
– Çocuğun avuc içi yaralı mı?
– Hayır, büyük Hükümdar. Tanrı’nın bir işaretidir. Oğlunuz avuç içinde kanla doğdu. Kanlı bir şekilde de olsa dünyanın hükümdarı tahtına muvaffak olacaktır.107
Yazar, Cengiz Han’ın millî kimliği konusuna da değinerek, Cengiz Han’ın şahsında ve kurduğu devletin yönetim sisteminde Türk faktörünün konumunu ifade etmeye çalışmıştır. Büyük dedesinin Bayat aşireti ile bağlantısına, inanç ve dinî ayin konularında Türk etkisinin varlığına vurgu yapan yazar, hanın millî kimliğiyle ilgili tartışmalara yaklaşımını dile getirmiştir.
Cengiz Han hakkında Azerbaycan’da yazılmış tarihî romanlarda onun Harezmşahlarla yaptığı savaşlar başlıca yer tutmaktadır. Bunun nedeni ilk önce eserlerin yazıldığı dönemde kullanılan tarihî kaynaklarla ilgilidir, diğer taraftan gerçekten de bu savaşların Cengiz Han’ın hayatı ve mücadelesinin önemli bir sayfasını oluşturması da etkili olmuştur. Ferman Kerimzade’nin Tebriz Şerefi ve diğer Azerbaycan tarihî romançısı Yunus Oğuz’un Cengiz Han romanında Cengiz Han’ın Harezmşahlar ile yaptığı savaşlar başlıca yer tutmaktadır. Tarihî kaynaklarda belirtildiğine göre Cengiz Han’ı korkutan savaşçılardan biri Harezmşah Caleleddin olmuştur. Ferman Kerimzade romanında bu durumdan Türk varlığının kudreti, yenilmezliği olarak bahsetmiştir. Romanda Cengiz Han’ın ölümünden önce gözünün önüne Celaleddin gelir: “Celaleddin ölmeden önce ata binmiş kartal gibi gözlerinin önünde durmuş, ata binmiş Sind nehrine atlıyordu… Celaleddin onu korkutan tek cesur adamdı.”108
Romanda Cengiz Han’ın büyükannesi Ala-Qoa, babası Yesugey, karısı Bor-te ve oğulları Cuci, Çağatay, Ugedey ve Tuluy hakkında belli tarihî gerçeklerin, hikâyelerin dekonstruksiyonu (yapısökümü) ile karşılaşmak mümkündür. Yazar, Cengiz Han’ın babasının Bayat kabilesinden olan Orhan adlı gencin oğlu olmasına ilişkin hadiseyi esere dâhil etmiştir. Aynı zamanda Borte’nin Çinli olması, Cengiz Han’la yabancı bir dilde konuşması da yazarın kurgusu (fiction) olarak değerlendirilebilir.
Romanda Harezmşah Mehemmed’le Cengiz Han’ın savaşına neden olan Otrar olayı Fezlullah Reşideddin’in eserine dayandırılarak tasvir olunmuştur. Otrar hakiminin, Mehemmed’in amcasının açgözlülüğü, yıllarca süren, kaleleri yerle bir eden, insanların ölümüne neden olan bir savaşın bahanesidir. Sonuçda Harezmşah devleti mahvolur. Cengiz Han, göndermiş olduğu tüccarları soyarak öldüren Otrar hakiminin hareketini esas alarak Harezmşahlar devletini yeryüzünden siler. “Bu hikayeden yaklaşık elli beş yıl sonra Fazlullah Reşideddin, Amir İnancuq›un onları öldürdüğünü ve böylece büyük bir dünyayı mahvettiğini yazacaktı. Birçok insanı zillete saldı.”109
Dünyanın dört bir yanına ordu gönderen, Tanrı tarafından gönderildiğini ilan eden, kendisini Tanrı’nın yeryüzündeki elçisi olduğunu düşünen Cengiz Han’ın ölümü bile başladığı gibi kanla biter. Romanda Reşideddin’in bahsettiği hikâyeye uygun şekilde Cengiz Han’ın ölümü tasvir edilmiştir. 1226. yılında, 72 yaşındaki Cengiz Han hastalanıp öldüğünde ona kıymetli hediyeler getirmiş Tankut hakimi ve kale duvarlarının dışında pazara toplaşan yüzlerce insan, hanın ölümünü bilmesin, onun defnine şahitlik etmesinler diye askerker tarafından katledilirler. Romanda dünyaya avucunda kanla gelen Cengiz Han’ın yüzlerce insanın kanının üzerinden geçerek gittiği anlatılır:
Savaşta bedenleri ve kalpleri berkimiş bu süvariler kimseyi esirgemediler. Hem hediyeleri getiren elçiler hem de Tangut’un yargıcı doğradılar. ..Tangut hakiminin elleri kesildi ve yere düştü ve beyaz tatil elbisesi kırmızıya boyandı, kılıcı başına dayadığında bor söz söyleyebildi.
– Neden?
Bu insanların bir “günahı” vardı. Cengiz Han’ın ölüm haberini duymamalıydılar. Yavaş yavaş, yeşil çimenlerin üzerinde ikiz tekerlek izi bıraktı, kırmızı kan. Elinde bir kan parçasıyla dünyaya gelen hükümdar, dünyadan kan gölünden geçti.110
Romanın adındaki şeref anlayışı Cengiz Han dönemine paralel olarak tasvir edilen, bundan bir kaç yüzyıl sonra Azerbaycan’da baş vermiş olaylara aittir. Moğol-Tatar ordularının Azerbaycan’ı işgal ettikten sonra burada kurulmuş Hülagüler Devleti kuruculuk işlerine büyük önem vermiş, özellikle Kazan Han’ın zamanında ülke büyük gelişim içerisinde olmuştur. Yazar yabancı olarak adlandırdığı Moğol-Tatarlar’ın yerli halkla kaynaşarak ve onların geleneklerine uyarak gelişme ihtimaline dikkat çekmiştir. Lakin bu sülaleden olan hükümdar Ebu Said’in yerel âdetlere karşı çıkması, başkasının kadınına göz dikmesi (halbuki bu Moğol-Tatarlarında namussuzluk sayılmıyordu) onun kendisinin de faciasina neden olur. Kendisi öldürülür ve sülalesinin hakimiyyeti son bulur.
Ferman Kerimzade’nin Tebriz Şeref’i romanı, Azerbaycan edebiyatında tarihî kaynaklara dayanarak Cengiz Han imajını yaratan az sayıdaki eserden biridir. “İnsanlık tarihinde yeni topraklar fethetmek için kanlı savaşlar yürüten Cengiz Han, tarihte bir işgalci, zalim bir hükümdar olarak anılırken aynı zamanda bir dünya fatihi, bir savaşçı olarak da hafızasında unutulmaz bir imaj oluşturmuştur. Romanda yazar, hükümdarın imajını karakteristik özellikleriyle anlatır ve güncel olayların arka planına karşı manevi ve psikolojik dünyasını net bir şekilde tasvir eder.”111
Çağdaş Azerbaycan edebiyatında tarihî romanların yazarı olan Yunus Oğuz›un ayrı ayrı Türk hükümdarlarından bahseden romanlar silsilesine Cengiz Han hakkında yazmış olduğu roman da dâhildir. Yunus Oğuz’un büyük savaşçının kendi adı ile adlandırdığı Cengiz Han romanında tarihî olaylar, kudretli devlet yöneticisinin karakteri tanımlanır. Eseri yazarın kaos ortamında düzen, kosmos arayışları gibi tanımlamak da mümkündür. Yazar haklı, aksi takdirde, birçok durumda büyük hanın yıkıcı seferlerinin doğasını açıklamak zor olur. Yazar bu faktörü göz önünde bulundurarak eserin başında yeni düzenden bahsetmiş ve bu mekânın müellifinin kendi Yasa’sıyla dünyaya hükmeden Cengiz Han olduğunu yazmıştır. “Bu kez kaos dünyaya Cengiz Han tarafından at sırtında getirildi. Uykulu ve yatıp uyanmak istemeyen dünyayı sarstı.”112
Eserde anlatılan ortamda, yazarın tarif ettiği dünya modelinde bir seçim vardır, insanlık bir ikilemle karşı karşıyadır. Geniş bir alana hakim olan Harezmşahlar, yazarın kaleminde geleneksel, eski düzeni temsil etmektedir.
Karşı kutupta ise Cengiz Han ve ordusu yeni bir düzen oluşturmaya çalışır. Yazar, eserin sonuna kadar kimin kaos, kimin kosmos olduğunu açıklamaz. Bölüm başlıklarına baktığımızda tüm olaylar kronolojik sırayla devam etmektedir. Pek çok gerçek, elbette, tarihî kaynaklardan alınmıştır. Fezlullah Reşideddin’in Oğuzname’sinin izleri Yunus Oğuz’un romanında da görülmektedir. Bu eserden yaklaşık 30 yıl önce yazılmış olan Tebriz Şeref’i romanı ile Cengiz Han romanı arasında bir takım tarihsel paralellikler kurmak mümkündür. Uzun yıllar süren ve büyük felaketlere yol açan Cengiz Han ile Harezmşah Mehemmed arasındaki savaşın başlamasının nedeni – Otrar hükümdarının açgözlülüğü ve hain adımı, her iki esere de bir şekilde yansımıştır. “Farkında olmadan bu iki açgözlü insan dünyayı değiştirmeye çalışıyorlardı. Artık dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…”113
Yunus Oğuz, selefinden farklı olarak, daha çok Cengiz Han’a odaklandı ve kudretli han ile Harezmşahlar arasındaki savaşın esnasında Cengiz Han’ın tarihsel bir imajını yaratmayı başardı. Yazar için tarihin kendisi bir ayrıntı olarak ilginçtir, eser güçlü Türk liderinin büyüklüğünü ifade etmek için yazılmıştır.
Cengiz Han’ın çağının en profesyonel ordu kurucusu, askeri stratejisti, mükemmel bir istihbarat ve iletişim sisteminin kurucusu olduğu bilinmektedir. Modern dünya askerî sisteminin bile birçok konuyu Cengiz Han’dan öğrendiği kabul edilmektedir. Romanda Cengiz Han’ın Çin ve diğer ülkelerden mühendisler aracılığıyla askerî sistemini nasıl geliştirdiğini, savaştan önce tüccarlar ve hatta mülteciler aracılığıyla düşman hakkında nasıl ayrıntılı bilgi topladığını ve Yam iletişim sistemi aracılığıyla bilgilerin ne kadar hızlı iletildiğini anlatıyor. Eser Cengiz Han’ın devlet güvenliğinin hâlâ önemli bir özelliği olan istihbarat ve ters istihbarat sisteminin işleyişi hakkında bilgiler içeriyor. Mahmud Yalavac’ı yakalayıp kendisine Cengiz Han’dan bir güvercin gönderdiğini zanneden Harezmşah, aslında büyük bir tuzağa düşmüştür. Cengiz Han, taktik bir oyunla gerekli bilgileri Harezmşah’a göndermiş ve bunun sonucunda onu psikolojik yenilgiye sürüklemiştir. “Buhara’dan ayrılmamış olan Mahmud Yalavac’ı yanına çağırdı ve Semerkant’ta kendisine bir mektup göndermesini emretti. Bir sonraki “tuzak” politikası başlatıldı.”114
Cengiz Han’ı güçlü kılan, katılığı, ilkeliliği ve hazırladığı Yasa’ya bağlılığıydı. Roman, Cengiz Han’ın inancına, Tanrı’ya olan bağlılığına, onun yeryüzündeki temsilcisi olduğuna olan güç kaynağının nedeninin bu olmasına değinir. “Gök Tanrısı Cengiz Han’a öyle bir kader yazmıştı ki her şeyi kendisi yaratmak zorundaydı. Doğduğunda bu küçük çocuğun büyüyüp dünyayı fethedeceğini, atlılarının dünyanın bir ucundan diğerine koşarak yeni bir düzen oluşturacağını kimse hayal edemezdi.” (s. 86)
Cengiz Aytmatov’un Cengiz Han’a Küsen Bulut romanında binbaşı ve onun çocuk doğuran eşini idam eden Cengiz Han, doğaya ve dolayısıyla Tanrı’ya karşı çıktığını biliyordu. Kendisine zafer işareti olan beyaz bulutu veren Tanrı’nın ondan yüz çevireceğini de tahmin ediyordu. Ama aynı zamanda geriye dönük bir karar vermemesi gerektiğini anlıyordu. Eğer öyle olursa, o zaman muhakeme gücü azalacak ve devlet zayıflayacaktı. Bu nokta özellikle Yunus Oğuz’un romanında vurgulanır. “Yasamız ne emrediyorsa onu yapmak gerekiyor ve eğer birine taviz verilirse yarın bu tür olaylar artabilir. O zaman devlet ve halk arasında ayrıcalıklıların sayısı artacaktır.” (s. 93)
Yazar, Cengiz Han’ın millî kimliğini onun inanç sistemi açısından göstermeye çalışmıştır. Cengiz Han, Bozkır kağanlarından biri olarak Tanrı’ya inanmış, sadece ona secde etmiş ve yardım istemiştir. Otrar’ın ihanetinden sonra Harezmşahlar ile savaş kaçınılmaz hâle geldiğinde Büyük Han önce bu savaşa inandığı Tanrı’nın huzurunda hazırlanmıştır. “Cengiz Han, Onon Nehri kıyısındaki Burhan Haldun Dağı’ndaki bir mağarada üç gün saklandı. Üç gün Tanrı ile konuşdu. Üç gün yerinden durmadı, su içmedi ve yemek yemedi..” (s. 176) Eserde Cengiz Han’ın ordusunun kendisinden kat kat daha büyük ve güçlü olmasına rağmen Harezmşah’ın ordusunun yenilgiye uğratmasının sebepleri, Cengiz Han’ın yendiği ülkenin ihtişamlı sarayında komutanlarıyla yaptığı konuşmadan anlaşılmaktadır. Hanın en sadık komutanları Cebe ve Subutay, bu kadar ihtişamlı saraylarda oturup yenilmelerinin ana nedenini, ihtişamın yarattığı güven, kendini tatmin, ikiyüzlülük ve kibir olarak sıralamıştır. Aksine Cengiz Han, keçe üzerine inşa ettiği çadırında savaştan savaşa koşarak yaşamının sonuna kadar sade yaşamına sadık kalmıştır.
Cengiz Han tarihî romanında Cengiz han ile Harezmşahlar arasındaki savaşlar, kronolojik sırayla ve ayrıntılı olarak baştan sona yansıtılır. Ancak, romanı bir tarih kitabı olarak adlandırmak doğru olmaz. Yazar eserde kurmacayla tarihiliği bir noktada birleştirmeyi başarmış ve birçok açıdan yazarın hayal gücü esere daha fazla canlılık getirmiş, eserin okunmasını ve anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.
Yazarın vardığı sonuç, kaos gibi görünen bu yeni düzenin zamanla kosmosa dönüştüğüdür. Cengiz Han’ın yıkıcı faaliyetleri daha sonra insanlığın büyük gelişimine katkıda bulunmuştur. Yazarın, Cengiz Han’ın onun yerine kaleleri yıkıp köprüler inşa etmesinden bahsetmesi, eserin özünü büyük anlamda ifade eden ve yazarın diliyle yeni düzenin özünü ortaya koyan bir tezdir. Cengiz Han’ın saldırdığı köprüler sayesinde dünyada bir takım kavramlar değişmeye mahkûm olmuş, ilişkiler genişlemiş ve halklar arasındaki bütünleşme süreci hızlanmıştır.
Cengiz Han, her zaman kendi fikri olan, her an kararını değiştirebilen, dogmatik bir hükümdar imajına uymayan bir fatihtir. Bu açıdan bakıldığında Yunus Oğuz’un kahramanı kaosun rahminde doğan ve kosmosa giden bir kahraman olarak nitelendirmesi, yazarın başarılı bir keşfidir.115
Sonuç olarak milletler birbirlerinden faydalanmış, bilimsel sonuçlarını geliştirmiş ve yeni zirvelere ulaşmışlardır.“Yeni düzenin başlangıcı kaotik olmasına rağmen, uluslararası ticaretin sonraki gelişimi, kültür ve teknolojinin gelişmesinde inanılmaz sıçramalara yol açtı. Yeni teknikler, bilgi ve zenginlik bir rönesans yarattı.”116 Tanınmış Azerbaycanlı yazar Yunus Oğuz’un kaleme aldığı Cengiz Han tarihî romanı, dünyada bu konuda yazılmış birçok eser arasında örnek sayılabilecek bir eserdir.