Bebekle doğmak

Abonelik
0
Yorumlar
Parçayı oku
Okundu olarak işaretle
Satın Aldıktan Sonra Kitap Nasıl Okunur
  • Sadece Litres Olarak Okuma “Oku!”
Bebekle doğmak
Yazı tipi:Aa'dan küçükDaha fazla Aa

Teşekkür

Tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olup da hikâyeleriyle beni aydınlatan tüm annelere ve babalara,

Her yıl yüzlerce kadına annelik yolculuğunda yardımcı olan Bahçeci Kliniği Tüp Bebek Bölümü’ne,

Ekip çalışmasını en güzel şekilde sergileyen sevgili hemşirelere, anestezi uzmanlarına, sekreterlere, çalışanlara, sevgili doktorlarım Halit Fırat Erden ve Murat Berksoy’a,

Beni bedensel ve zihinsel yönden onaran ve hamilelik sürecim boyunca yoğun temposuna rağmen beni hiç yalnız bırakmayan sevgili kayropraktik doktorum Ayşegül Öztürk’e ve ekibine,

Düşüncelerimin vücudum üzerindeki etkilerini fark etmemi sağlayan ve yeni bir yaratım zeminine geçmeme yardımcı olan sevgili yaşam koçum Rüya Yüksek’e,

Kitabımı düzenlememde ve son haline getirmemde bana yardımcı olduğu için sevgili editörüm Selen Çalık’a,

Bebek sahibi olana dek bana yaşattırdıkları ile aydınlanmamı sağlayan sevgili eşime,

Çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız!

Saba Deniz Kimdir?

Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü mezunudur. İş hayatı boyunca çeşitli sektörlerde satış, pazarlama, ürün yöneticiliği ve idari işler gibi departmanlarda görev almıştır.

İnsan ilişkilerinde kaliteli iletişimi yakalama, güçlüklerden sonra yeniden başlama gücünü ve cesaretini bulma, olumsuz düşüncelerden uzaklaşma, korkularla yüzleşme, hedef belirleyip başarıya ulaşma arzusu onu kişisel gelişim konusunda çeşitli okumalar ve araştırmalar yapmaya itmiştir. Bu alanda pek çok eğitime katılmış ve comprehensive coaching (kapsamlı koçluk) eğitimi almıştır. 2008’den beri yaşam koçu olarak çalışmaktadır.

Yaşamı, kendini geliştirmeye ve eğitmeye yönelik bir oyun alanı olarak tanımlayan Saba Deniz, bilgi ve deneyimlerini www.pudra.com kadın ve yaşam portalında kendisine danışan kimselerle paylaşmaktadır. Ayrıca, ofisinde profesyonel olarak koçluk seansları da düzenlemektedir.

Sahip olduğu kimliklere son olarak anne kimliğini eklemiştir. Bebekle Doğmak, kendisinin bu kimliği edinme sürecini ve süreç boyunca kazandığı farkındalıkları anlatır.

Web sitesi: www.sabadeniz.com

E-mail: sabadeniz@sabadeniz.com

ÖNSÖZ

Sevgili Okurlar,

Tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya karar verdiğimde bu alanda bana yol gösterecek yeterli bilgiye ulaşamadığımı fark ettim; tabii internetten ve doktorlardan öğrendiklerimi saymazsak. Ama bu tür tıbbi bilgilerin yaşadığım duygusal iniş çıkışlar konusunda bir faydası olmuyordu. Ben daha önce benzer süreçlerden geçmiş kişilerin hikâyelerini merak ediyordum. Acaba onlar bu yolda ilerlerken nasıl mücadeleler etmiş, nasıl değişimler yaşamış, tükenme noktasına geldiklerinde nasıl yeniden yola devam etme kararı alabilmişlerdi? Duymak, bilmek istediğim bunlardı. Tökezlediğimde onların hikâyelerine tutunmak ve karanlıkta kaldığımda onların ışığında ilerlemek istiyordum.

Sevgili doktorlarım Halit Bey ve Murat Bey, hastalarının tecrübelerinden örnekler vererek beni sürekli motive etseler de, bir şeyler hep eksik kalıyordu. Aradığıma en yakın şeyi röportajlarda bulabiliyordum. Onlarda annelik deneyimi yaşayanların duygularına kısaca da olsa değiniyorlardı. Ama verilen bilginin şekli, miktarı hep aynıydı. Benzer şeyler tekrarlanıyor ve resmin tamamına bakılmıyordu. Başarıları duyuyorduk ama başarı noktasına gelene kadar yaşanan başarısızlıklar ve duygusal çalkantılar saklanıyor, dile getirilmiyordu.

Bu sebeple, tespit ettiğim bu boşluğu kapatmak için kendi deneyimlerimi detaylı bir şekilde yazmaya karar verdim. Bu kitapta benim çocuk sahibi olma yolculuğumu her yönüyle bulacaksınız. Kitabımın temelini hamilelik ve annelik deneyimlerim ile kişisel yorumlarım oluşturuyor. Ancak, gri kutucuklar içerisinde kısa kısa doktor bilgileriyle ve bir yaşam koçu olarak size yazdığım mesajlarla da karşılaşacaksınız.

Hepimizinki gibi benim de farkındalık yolculuğum hiç durmadan devam ediyor. Hikâyemi kaleme alırken hissettiğim duyguların birçoğu şimdi geçerliliklerini kaybetmiş olsalar da, yaşadıklarımı size en saf haliyle aktarmak istediğim için onlara hiçbir müdahalede bulunmadım. Kitabın içinde bütün duygusal iniş çıkışlarıma yer verdim.

“İçeride Neler Oluyor?” başlıklı birinci bölümde, geçmişte farkına varmaksızın oluşturduğum bilinçaltı kayıtlarının hayatımdaki karşılıklarını bulacaksınız. Kişisel gelişim çalışmalarımın hayatımda yavaş yavaş beliren etkilerini ve geçtiğim aşamaları göreceksiniz.

“Dışarıda Neler Oluyor?” başlıklı ikinci bölümdeyse, içsel dünyamı düzenledikten sonra harekete geçişim ve tüm yönleriyle tedavi sürecim hakkında bilgi sahibi olacaksınız.

“Hafta Hafta Hamilelik” bölümünde hamilelik sürecimi hafta hafta takip edecek, duygusal ve fiziksel yönden geçirdiğim değişimleri inceleyeceksiniz.

“Bebekli Hayat” bölümü ise doğum ve sonrasını anlatıyor. Bu bölümde bana ilham ve umut veren birkaç hikâye ve baba adayları için de ufak öneriler mevcut.

“Ekler” bölümünde sizlere faydalı olacağına inandığım bilgiler bulacaksınız.

Son olarak kitabıma niçin Bebekle Doğmak adını verdiğime gelince; burada bir bebeğin fiziksel doğumunun yanı sıra bir annenin zihinsel ve duygusal yönden yeniden doğuşuna da şahit olacaksınız.

Kitabımın, anne olma yolculuğunda karanlıkta kalanlara ışık olmasını diliyorum.

Sevgiyle yazdım,

Saba Deniz

Beni tekrar dünyaya getiren kızıma…



İÇERİDE NELER OLUYOR?

I. Geçmiş – Bilinçaltı Kayıtlarım ve Hayatımdaki Karşılıkları

Bilinçaltımıza Ne Ekersek Onu Yaşarız

Bilinçaltımıza farkında olmadan başkalarından aldığımız yargıları, endişeleri, korkuları, gereksiz yakıştırmaları, bize ait olmayan deneyimleri getiririz. Bunları korku tohumları olarak ekeriz. Bir süre sonra da bu korku tohumları büyür ve kendimizi yaratmak istemediklerimizi yaşarken buluruz.

Yaratıma geçeceksem, bir şeyleri değiştireceksem, ilk olarak zihinsel zeminimde yer alanları tanımalıydım.

Ben farkına varmadan bilinçaltımda yetişen yabani otları bulup temizlemem gerekiyordu. İçimde bana ait olmayan ne gibi korkular biriktirmiştim acaba? Onları bulmam, korkularımla yüzleşip, yaşananları sevgi enerjisine çevirmem gerekiyordu.

İşte bu sebeple sizinle ilk olarak geçmişimi paylaşıyorum.

Bakın bakalım yola çıkarken zeminimde çocuk sahibi olmak ile ilgili neler vardı.

Annelik Düşüncesi İlk Ne Zaman Oluştu?

Ufak bir kız çocuğuyken oyuncak bebeklerimin benim için özel bir anlamı olduğunu hatırlamıyorum. Barbie bebek tufanına çok katılmamıştım. Belki ağabeyimin etkisiyle daha çok erkek oyunlarına özenirdim. Kız çocuk gibi davranmaktan çok, yaramaz bir erkek çocuk gibi hareket ederdim.

Bebekler yerine yavru köpekleri, yavru kedileri severdim. Onları gizlice eve sokmaya çalıştığım her sefer kapıda anneme yakalanırdım. Böylece maceralarım daha başlayamadan biterdi. Ben de hasretimi köpek ve kedi yavrularını sokakta severek giderirdim.

Evden dışarıya yemek kaçırmak, dondurma için para isteyip minik tüylü bebeklerime bakkaldan yoğurt, süt, yumurta almak sanırım benim ilk annelik tohumlarımdı.

Bu duygunun devamı olarak annemle babama, “Bana ya köpek alın ya da kardeş istiyorum,” diye bir süre baskı yapmıştım. Başka bir canlıdan sorumlu olma fikrini sevmiştim. Fakat eve bir köpek alma konusunda ebeveynlerimden onay alamadım.

Genç kızlığa geçiş zamanlarımı düşünüyorum da, çocuğum olsun diye hayaller kurmadım hiç. Evlilikse benim için ilk başlarda çok uzaktı. Ben babamın başının altına yastık olacak, hiç evlenmeyecektim. Ta ki ilk defa bir düğüne gidip, ilk defa bir gelin görene kadar… O zaman gelinliğin etkisinden olsa gerek, evlenmeye karar vermiştim. Evliliğe olumlu bakıyordum artık ama hâlâ aklımda çocuk sahibi olmayla ilgili bir düşünce yoktu.

Zaman geçiyor ve büyüyordum. Etrafımdaki herkes kendi hayatı ile ilgili kararlarını açıklamaya başlamıştı. Arkadaşlarım, “Kızım olursa şöyle yaparım, oğlum olursa şöyle olur,” gibi cümleler kurarken, benim gündemimde böyle bir şey oluşmuyor, ufukta annelik görünmüyordu.

Eşimle tanışmamızdan evlilik kararı alışımıza kadar da çocuk sahibi olmaya heveslendiğimizi hatırlamıyorum hiç. “Pembe panjurlu evimiz ve iki çocuğumuz olsun,” gibi bir dilekte bulunmadık. Uzun süredir beraberdik, her şey yolunda gidiyordu. Artık ilişkimiz belli bir noktaya gelmişti. Evlendik.

Evliliğimizin üçüncü yıldönümüydü sanırım, beş yıllık evlilikten sonra çocuk sahibi oluruz diye bir karar almıştık. Böylece çevreden gelen sorulara verebilecek ortak bir kararımız olmuştu. Çocuk nasıl olsa yapılırdı, önemli olan ondan önce yapılması gerekenlerdi. Eşim işine odaklanmıştı. Bense kendimi bulmaya çalışıyordum. Erken yaşta anne olmayı zaten düşlemiyordum.

Bu İlişki, Çocuğu Hak Ediyor Mu?

Seneler ilerlerken eşim de ben de büyüyor, farklı hedeflere doğru yol alıyorduk. İlk başlarda sürekli beraber geçen boş saatlerimizi, zaman içinde tek başımıza geçirmeye başladık.

İlk önce onun uzayan toplantıları, iş seyahatleri bu ayrılığa sebep olurken, sonraları ben farkına varamadan ayrılığın sebebi başka kişiler olmaya başlamıştı. Uzun saçlılar, kısa etekliler, sarışınlar, esmerler derken bir de baktım ki seneler geçmiş, beş yıllık evliliğimizin üzerinden iki sene daha akmış ve aldığımız karar hükmünü çoktan kaybetmişti.

 

Yıllar ilerlerken ilişkimiz gerilemiş, içinde yaşadığımız ortam çocuk sahibi olabilmemiz için uygun hale gelememişti. Artık yedi yıllık evliydik ve çocuk sahibi olmakla ilgili yeni bir kararımız yoktu.

Acaba Boşanmalı Mıyım?

Eşimle birbirimizden duygusal olarak uzaklaştığımızı ve bunun ardında yatan sebepleri fark etmem biraz zaman aldı. Sanıyorum insan görmek istemediklerini erteliyor. Olanlarla yüzleşmem benim için kriz ânıydı denebilir.

Yaşananların verdiği kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı öncelikle kalbimde ve içimde derin yaralar açtı.

Duygusal iniş çıkışlarımın yumurtalıklarım ve vücudum üzerindeki etkilerini, bilinçlendikçe daha iyi anlayacaktım.

Karanlık geçen aylardan sonra tekrar ilişkiye devam edip etmeme kararsızlığı içinde kalmıştım.

Ve kendimi şu soruları sorarken buldum:

Ben ne yapıyorum?

Doğru insanla mı beraberim?

Boşanmalı mıyım?

Bu ilişki çocuğu hak ediyor mu?

Kendi annelik modelimi yavaş yavaş oluşturmaya çalışırken, bir diğer taraftan da kafamda ideal bir baba arayışına girmiştim.

Kendi oluşumunun ötesinde bir yerlerde olanları kontrol etme, ideal bir anne-baba modeli yaratma peşindeydim. Bu şekilde aslında bazı şeyleri yavaşlatıyor ve erteliyordum ama farkında değildim.

Birkaç sene önce başlayan kişisel gelişim çalışmalarımın etkilerini yeni yeni hissetmeye başlamıştım. Kendimle barışmıştım. Tutunduklarımı, bulunduğum noktadan ileriye gitmemi engelleyen şeyleri bırakıyordum. Eşimi yeni bilincimle tekrar kabul etmiştim. Yaşadıklarımızı geçmişte bırakmaya karar vermiştim. İlişkimde yeni bir sayfa açtım. Bu süreç benim için oldukça zorlu geçti. Ama geldiğim nokta bana yaşadıklarımın sorumluluğunu almayı öğretti. Ne düşünüyorsam onu yaratıyordum. Yaşadıklarım bu sebeple kendi seçimlerimdi. Seçimlerim evrensel boyutta bana hizmet etmişlerdi. Onların sayesinde kendimi tanımaya başlamış, kış uykusundan uyanmıştım.

“Hayatta başımıza ne geliyorsa biz yaratıyoruz.”

Bu gerçeği kabul etmek, içselleştirmek hiç kolay olmadı. Zihnen, bedenen ve kalben büyük bir dirençle karşılaştım.

II. Ândayım Yeni Zeminimi Oluşturuyorum

Ânı Yaşamak

Ânda ve şimdide kalarak istediklerinizi yaratabilirsiniz. Önemli olan yaşananların farkında olmaktır.

Bilinçaltıma ektiğim olumsuzlukların farkındaydım artık. Öyleyse istemediğim sonuçlar doğmadan önce harekete geçmeliydim. Zihnimdeki korku tohumları temizlenmeliydi. Bunun için de yaşananların farkında olmak ve ânda kalabilmek gerekiyordu.

Ânda kaldığım sürece, bilinçaltımdaki olumsuzlukları iptal edebileceğimi ve istediklerimi yaratabileceğimi biliyordum.

Bu bölümde eski yaratımlarımla yüzleşme ve onları arzu ettiğim şekilde yeniden şekillendirme yolculuğumu bulacaksınız.

Kendimle İlgili Yapmak İstediklerim Daha Bitmedi, Çocuk da Nereden Çıktı!

İlişkide bu sefer eski bilincini geride bırakan, yeni bilinciyle ne yarattığının farkında olan ben vardım. Kocam da değişime istekliydi. Bendeki farklılığı görmüş, anlamlandırmaya çalışıyordu.

Ben yeni bilincimle isteklerimi gerçekleştirirken, o ânda sahip olduğum ilişkiyi isteyip istemediğimi bana zaman gösterecekti. Bu konu ile ilgili düşüncelerimi dinlenmeye bıraktım. Kararım, bu konu ile ilgili olarak o ânda bir karar almamaktı. Yaşayacaktım ve deneyimlerim içinde gelişecektim, görecektim.

Gelecekten net bir beklentim vardı. Çocuk sahibi olmak istiyordum. Artık bunu ilişkim için değil, kendim için istiyordum. Çocuğuma her şekilde bakabilirdim, babası ile anlaşıp anlaşamadığımı zamanla görecektim. Ancak gidişat olumluydu. Eşim de çocuk sahibi olmak istiyor, bizim için uygun zamanın geldiğini düşünüyordu.

Böylece çalışmalara başladık.

Korkularımla Yüzleşiyorum

Eşimle birlikteliğimize devam etme kararı alışımdan sonra, çocuk sahibi olmak konusunda bilinçaltıma kazınmış eski korkular yavaş yavaş yeniden belirmeye ve karşıma çıkmaya başladılar.

Genel olarak doğum ve hastane korkusunun ötesinde;

Bir kişinin sorumluluğunu ömür boyu taşımak,

Mutluluğumu tamamen bebeğimin mutluluğuna bağlamak,

İyi bir anne olabilmek için gereken özellikleri taşımamak,

Çocuğumun isteklerini yerine getirecek güçte olmamak,

Hamilelikte çok kilo almak,

Aldığım kiloları hamilelik sonrasında verememek,

Bebeğimi sağlıklı besleyememek,

Bebeğime iyi bakamamak,

Yapmak istediklerimi yapacak vakit bulamamak,

Tatile gidememek,

Kendi isteklerimden vazgeçerek çocuğumun isteklerini yerine getirmek,

Çocuktan başka şey konuşmayan kadınlardan biri olmak,

İçimde sürekli bebeğime bir zarar gelecek endişesi taşımak şeklinde sıralanabilirdi korkularım.

Sadece bunlar mı, listem uzayıp gidiyordu.

Kendimi daha yeni yeni tanımaya başlıyordum. Kendimi tanımazken nasıl bir anne olacağımı nereden bilecektim? Belki de annelik için uygun özelliklere sahip bile değildim. Henüz kendimi tamamlanmış hissetmiyordum ki, kendimi unutup başka biri için mi yaşayacaktım?

En iyi anne modelinin nasıl olacağını düşündüm. Aklıma ilk kendi annem geldi. Onunla aramızdaki ilişkiyi düşünmeye başladım. Annem kendini bana ve ağabeyime adamıştı. Bizim için kendi arzularından, hedeflerinden vazgeçmişti. Bu mükemmel anne modeli karşısında kendimi yetersiz hissediyordum. Onun gibi olamayacağımı anladım. Ayrıca bu şekilde bir anne olmak da istemiyordum. Anne kimliğimin yanında diğer kimliklerimle de olacak, ben de büyüyecektim. Kendimden vazgeçmeyecektim. Yaşamım boyunca kendimi tamamlamaya çalışmak istiyordum.

Peki nasıl bir anne olacaktım, işte bunun cevabını hâlâ bulamamıştım.

Bilmediklerimin yanında farkında olduklarım da vardı. Bu anlamda her geçen gün biraz daha yol alıyordum. Mesela, korku duygusunu büyük ölçüde geride bırakmıştım. Listeme yeni korkular eklemiyordum. Ama eski korkularım hâlâ benimleydi. Hem de birçoğunun farkında bile değildim. Onların üzerinde çalışıp korkularımın yerine sevgi koymalı, kendimi iyileştirmeliydim.

Bu konuda attığım her adım bana olumlu bir deneyim olarak geri dönecekti. Varmış olduğum kişisel gelişim aşamasında bunun farkındaydım.


Korkuların Yerine Sevgi Koymak Ne Demek?

Gün içinde milyonlarca fikir, düşünce geçer zihnimizden. Okuduğumuz bir kitaptan, seyrettiğimiz bir filmden, gördüğümüz bir şeyden etkilenir ve kendi yaşamımızla ilişkilendiririz. Yaptığımız her ilişkilendirme, bilinçaltımıza türlü türlü tohumlar eker.

Bazen başkalarının hikâyelerini, deneyimlerini dinler ve onların korkularını kendimizinmiş gibi sahipleniriz. Başkalarının korkularını kendimize aktarırız.

Bu yüzden, düşüncelerimizin farkında olmak çok önemlidir. Bir süre sonra o düşünceler deneyim olarak karşımıza çıkar. Olumsuz düşünceleri zihinde yakalamak ve onları olumlu düşüncelerle değiştirmek, korkuların yerine sevgi koymak demektir.

Koçluk Çalışmalarım

Anne kimliğim aslında yok değildi. Bunu farklı alanlarda görebiliyordum. Bir süre sonra, bu kimliğimi ilişkimde yaşadığımı fark ettim. Eşimin her şeyiyle onun annesiymişim gibi ilgileniyor ve onun ebedi çocuk kimliğine annelik yapıyordum. Ona isyankâr veya itaatkâr bir çocuk gibi davranmak dışında seçenek bırakmıyordum.

Bunu koçluk çalışmalarım esnasında ilk fark ettiğimde, farklı bir zihin yapısına geçmem biraz zaman aldı. Alışkanlıklarım ve bizzat beslediğim, kökleşmiş çarpık düşüncelerimle karşı karşıyaydım.

Aslında başıma gelen hiçbir şey benden bağımsız değildi, yaşadıklarımı ben yaratıyordum. Bunu Mevlana’nın bir sözüne çok benzetiyorum: “Sen ne kadar çabalarsan çabala, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır.” Yani olaylara kendi kabıma göre anlam yükleyen bendim.

Bu yüzden, öncelikle eski zihinsel zeminimle ilgili birçok çalışma yapıp, yarattıklarımı fark ettim. Böylece, asıl istediklerimi yeni bilincimle adım adım yaratmaya başladım.

Bu esnada koçluk çalışmalarının birçok yönteminden faydalandım. İlk aşamada, çocuk sahibi olmakla ilgili olumsuz düşüncelerimin ve sözlerimin farkına vardım, yani onları teker teker “avladım.” Çünkü olumsuz düşüncelerle evrene sürekli yanlış mesaj veriyordum. İstediklerimin olmasını engelliyor, imkânsızlaştırıyordum.


Olumsuz Düşünceleri Nasıl Avlarsınız?

Her ân kafamızdan milyonlarca düşünce geçer. Düşüncelerimizin ve sonrasında ağzımızdan dökülen kelimelerin farkında olmak bizi içimizdeki trafikten kurtarır. Zihnimiz rahatladıkça düşüncelerimiz sadeleşmeye başlar. Böylece hedeflerimize giden yollar açılır, onlara ulaşma hızımız artar.

Olumsuz düşüncelerinizi avlayabilmek için davranış ve duygularınızı takip edin. Öfke, sinir, korku, endişe, sıkıntı, huzursuzluk, rahatsızlık ve keyifsizlik duyduğunuz alanlar, gelişme göstermeniz gereken alanlardır.

Benim kafamda biriken olumsuz düşünceler şu şekilde örneklendirilebilirdi:

“Çocuk sahibi olmama daha zaman var. Neden acele edelim ki? Artık kırklı yaşlarda bile doğum yapılabiliyor.”

Eyleme geçmek yerine ertelemeyi seçiyorum.

“Annelik bana göre değil.”

Yargı var. Nereden bileceğim ki, belki de anne olmak tam bana göre.

“Hamilelikte çok kilo alacağım; ya o kiloları sonra hiç veremezsem?”

Çok emin konuşuyorum. Oysaki olacakları bilmiyorum.

“Eşim zaten çocuk istemiyor.”

Karar verilmiş. Farklı bir şey oluşması için izin bile vermiyorum.

“Bu ilişki çocuk doğurmak için uygun değil.”

Yargı var. Aksi bir duruma müsaade etmiyorum. Son noktayı koymuşum.

… ve benzeri bir sürü düşünce.

Dikkatimi bu gibi cümle ve düşünceleri bulmaya yönlendirdim. Bunları buldukça, fark ettikçe “iptal” ediyordum.


Avladığınız Olumsuz Düşünceleri Nasıl İptal Edersiniz?

Evrende her şeyin bir enerji olduğu düşüncesinden yola çıkarsak, düşüncelerimiz de birer enerjidir. Her düşünce ile bir yaratım başlar. Eğer zihnimizde olumsuz bir düşünce yakalarsak, bu düşünceye odaklanıp “iptal” diyoruz. Böylece, yaratım için yola çıkmış olan bir düşünceyi geri çağırıyoruz ve onun gerçekleşmesini istemediğimizi belli ediyoruz. Örneğin, “Ben asla çocuk sahibi olamayacağım,” gibi bir cümleyi farkına varır varmaz iptal edip, işleme konmasını engellemeye çalışabilirsiniz.

Her şeye mantık çerçevesinden bakmaya alışkın günümüz insanına bu işlem fazlasıyla basit görünebilir. Düşünme ve davranış tarzınızı kontrol eden genellikle sol beyninizken, sağ beyninizin işleri ele almasına izin vermek zorlayıcı olabilir. Bu işleme inanmayı ve uygulamayı deneyin. Bir iki olumsuz düşünceden başka kaybedecek neyiniz var?

Zihnimde birikmiş eski, olumsuz düşünceleri avlayıp iptal ederek ilk adımımı atmıştım. İkinci aşamada olumsuz düşüncelerimi “olumlayarak” yeni niyetlerimi evrene beyan ettim. Bilinçaltıma çocuk sahibi olmakla ilgili olumlu düşünceler ektim.


Olumlama Nedir?

Olumlamalar, istediğiniz şeyleri düşünerek ve onları sık sık tekrar ederek öncelikle bilinçaltınıza kaydetmeniz anlamına gelir.

Örneğin, “Annelik bana göre değil,” düşüncesini nasıl olumlayabileceğimize bir bakalım.

“Ben çocuğu ile ilgilenen, ona sevgi verebilen bir anneyim. Çocuğumu şefkatle büyütüyorum. Onun ihtiyaçlarını karşılıyorum.” Bu kalıba göre olumladığınız herhangi bir düşünceyi yirmi bir gün boyunca günde kırk bir kere söyleyerek bilinçaltınıza kaydedebilirsiniz.

Çalışmalarımın üçüncü aşamasında “time line yürüyüşleri” ile gelecekte olmasını istediğim olaylara yolculuk yaparak, niyetlerimi içselleştirdim. Niyetlerimin olduğu frekansta onlarla karşılaşarak isteklerimi evrene teyit ettim.

Bu sayede, hayallerimi önce kendi içimde yaşadım, sonra da gerçekleşmelerini sağladım.


Time Line Yürüyüşleri Nedir, Nasıl Yapılır?

Evrende zaman diye bir şey yoktur. Geçmiş de, gelecek de şimdide yaşanır. Bu sebeple en kıymetli şey, içinde bulunduğumuz ândır.

 

Time Line Yürüyüşü, gözlerinizi kapatıp dileklerinizin gerçekleştiği âna gitmektir. Niyetinizin olduğu ândaki duygularınızı fark etmek, o duyguları yaşamak, hissetmektir.

Bir örnekle açıklayacak olursak; çocuk sahibi olmak isteyen birinin anne olduğu ânı hayal edip, anneliği yaşaması, hissetmesidir. Bu vesileyle tattığı duygularla da isteklerini evrene daha coşkulu ve kendinden emin bir şekilde beyan etmesidir.

Son olarak da “ego benliğim” ile tanışarak, işbirliği yaptım. Egomun tutunduklarını fark edip, benim bir üst frekansa geçmemi engelleyen durumları ortadan kaldırdım. Çocuk sahibi olmak için bana hizmet etmeyen alışkanlıklarımı geride bıraktım.


Ego Benlik ile Nasıl Tanışılır?

Farklarına varılmadığı müddetçe, zihnimize üşüşen binlerce düşüncenin maalesef hiçbiri yapıcı veya yaratıcı olmaz. Bunlar daha çok aklımızı karıştıran, bizi engelleyen, gücümüzü sınırlayan düşüncelerdir.

Zihnimizden geçen düşüncelerle oluşturduğumuz bir benlik vardır. Bunun birçok adı olabilir. Bilinen, yaygın adı “ego benlik”tir. Siz ona isterseniz “içimdeki yargıç” da diyebilir veya başka isimler verebilirsiniz.

Ego benlik ile tanışmak, onun sesini tanımaktır. Bu ses genellikle sizi sınırlayan, size kendinizi yetersiz hissettiren, korku veren bir sestir. Harekete geçmenizi engelleyen ifadelerde bulunur. “Zamanı gelmedi,” ya da, “ Mükemmel olmadı,” der. Ego yeni zeminlere geçmekten çekinir, eski alışkanlıklara tutunur. Sadece geçmiş ve gelecekte yaşar, şimdide var olamaz.

Ego benlik ile tanışmak, bu sesi fark etmek ve o sesin siz olmadığınızı anlamaktır.

Farkındalık yolculuğunda bu çok önemli bir adımdır.