Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü», sayfa 2

Yazı tipi:

Bunu not edebiliriz ki Türkmençay Antlaşması’ndan sonra Çarlık Rusya’sı teorik olarak Ermeniler için arazi sorununu yani, onların nüfus problemini hallettikleri için ikinci aşamaya başlamıştı. Bu sorun, “Ermeni kültürü” kavramını formüle etmek ve tanıtmaktı. Ermenilerin, mutfak kültürü, müzik, edebiyat, nesir ve şiir yaratmada büyük zorlukları vardı. Ermeniler arasında ne yazar ne de yazılacak bir konu bulmak mümkündü. Bu süreçte tanınmış Rus şair ve yazarların eserlerinde Ermeni imgeleri yaratma girişimleri de başarısız oldu.

Aynı sorun, Sovyetler Birliği’nin kurulmasından sonra da yaşanıyordu. 1929’da Nikolay Ivanoviç Buharin16 Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Komiseri başkanı Ter Gabrielyan'dan, ünlü şair Mandelştam'ı sanat ve edebiyat alanında herhangi bir çalışma yapması için Ermenistan’a göndermesini istedi. O, 1930 yılında Buharin'in yardımıyla geçimini sağlamak adına Ermenistan’a Ermenistan’ı anlatan bir eser yazması için aday gösterildi.17 Çünkü, Ermenistan’a Ermenistan’ı anlatan bir eser yaratmak o kadar da kolay olamazdı. Öyle ki eski Türk topraklarında yaratılan ve hızla Ermenileştirilen bir ülkede Ermeni’ye ait ne tarihi, ne de bir kültürel bir örnek vardı. Böyle bir çalışmanın fikrî alt yapısı ve olay örgüsü yalanlara ve uydurmalara dayanmalıydı.

Yeri gelmişken, Kilise liderleri sıradan Ermenileri ibadete çekmek için 1800’lerin ilk on yılından başlayarak, ayinlerden sonra yemek verme kararı aldılar. Aynı dönemde eski giysiler kiliselerden fakir Ermenilere dağıtılmaya başlandı. Bu iki vaka Ermenileri toplu olarak ibadete yöneltti.

Ermeni toplumunun cahilliğinin ve enformasyon kıtlığının giderilmesi meselesi Ermeni Kilisesi’nin faaliyetindeki diğer bir önemli hususu teşkil ediyordu. XIX. yüzyılın ortalarında artık Ermeni kiliseleri Ermenilere toplumsal farkındalığı aşılamak amacıyla milli literatür yayımlamaya başlamıştır. Fakat bu ürünler Ermenice değil, Türk, Rus, Fars ve Arap dillerinde neşrediliyordu. Çünkü Ermeniler yaşadıkları ülkelerin resmi dillerinde konuşuyorlardı. Büyük çoğunluğunun ise okuma yazması yoktu. “Osmanlı Ermenileri kendi dillerini bilmediklerinden evlerinde ve kilisede Türkçe konuşuyorlardı. Bu sebepten 1831 yılında “İncil” ilk defa Ermeni alfabesi ile Türkçe yayımlanmıştır”.18

Bazı kaynaklara göre, 1820’lerde Anadolu ve Ortadoğu’daki Ermenilerin en az yüzde 98'i okuma yazma bilmiyordu. Araştırmalara göre, Türk edebiyatında ilk tarihi roman girişimi Ahmet Mithat Efendi’nin Yeniçeriler (1871) adlı romanı olarak düşünülebilir. Evet, hoşumuza gitse de gitmese de, bu böyledir: Türklerin yüzyıllara yayılan Arap alfabesini değiştirmeyi tartıştığı bir dönemde, Avrupalı misyonerler, Ermeniler için bir edebiyat sanatı kurmaya başlamışlardı (Osmanlı İmparatorluğu’nda Cumhuriyet öncesi de Arap alfabesinin değişimi tartışma konusu olmuştu).

Elbette, bu eserlerin Ermeni alfabesi ile değil de Türkçe yazılması ebediyete kadar XIX.yüzyılda Ermeni kimliğinin manevi yoksulluğuna ilişkin soruları güncel tutacaktır.

“Ermenilerin 1850-1890 yıllarında Osmanlı topraklarında yayımladıkları 100 civarındaki gazeteden 54-ü kısmen veya tam olarak Ermeni alfabesiyle (Türk dilinde – S.Ş.) basılıyordu.”19

Kaydettiğimiz gibi Ermeniler Hristiyanlık dönemine kadar herhangi bir tarihi esere sahip olmamışlar. Raffi mahlasıyla daha çok tanınan Ermeni yazar Agop Melik Agopyan bu olguyu çekinmeden onaylıyor: “Bizim çorak tarihimiz tarihçilere çok az bilgi vermektedir. Bizim literatür tarihimiz ise kilise yazıtlarından öteye geçememiştir.”20 Bu olgu toplumun göçebe hayat sürdürdürdüğünü tasdik eden öyle bir delildir ki, onu inkar etmeye kalkışmak büyük bir saçmalıktır. Ama yine de burada bir abartı var. Ermeni milli edebiyatının oluşma tarihi, Agop Melik Agopyan’ın dediği gibi kilisenin tarihi ile aynı yaşta değil, sadece kiliseye bağlıdır. Yani 19. yüzyılın ortalarında kilisenin gücü ile kurulmuştur.

Diğer önemli Ermeni tarihçi A.Lalayan ise şöyle yazıyor, “Ermenilerin Komünist karşıtı çıkarlarına hizmet eden Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) kırk yılı aşkın bir süre Ermeni halkını kandırmıştır.21 Bu fikirden yola çıkarak Ermeni din adamlarının kendi soydaşlarını üç asırdan beridir kandırdıklarını söyleyebiliriz. Onlar işte bu yalanlar ve döktükleri kanlar pahasına Azerbaycan topraklarına Ermeni devleti kurmayı başarmışlardır. Ama Ermenistan’da şimdi mevcut olan devleti kendileri değil, Çarlık Rusya’sı kendisine imparatorluk için bir ileri karakolu olarak inşa etti ve onlara sundu. Zaman zaman bu acı gerçek Ermeni din adamları, Ermeni milliyetçileri, Ermeni siyasetçileri, Ermenistan’ın devlet yetkilileri tarafından itiraf edilmiştir. Fakat bu itiraflar tarih sayfalarına yazılmaktan başka bir işe yaramamıştır. Çünkü hasta Ermeni hayal gücünden doğan sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisi bütün hedeflerine henüz ulaşmamıştır. Bu yalanların asıl amacı uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisinin çeşitli istikametlerde ilerlemesini ve aynı zamanda sahte “Ermeni Soykırımı”nın dünyaya kabul ettirilmesini sağlamaktır. Sözde “Büyük Ermenistan” ideolojisinin sıradan Ermenileri kendi etkisi altına almasının, onları akla ve mantığa aykırı bir işin mücadelesine celbetmesinin nedenlerinden bahsetmek gerekir. Araştırmacılar XIX. yüzyılın sonuna kadar Ermenilerin yaşadıkları ülkeye hakim olan veya o ülkenin çoğunluğunu oluşturan halkın dilini kesinlikle ana dili olarak kabul ettiklerini ispatlıyorlar. Osmanlı topraklarında yerleşik olan Ermenilerin ana dili de Türkçe olmuştur. H.Abovyan yazıyor: “Ermenistan”da (o, Türkiye’de Haylar’ın yaşadığı bölgeleri böyle adlandırıyordu – S.Ş) çocuklar ve kadınlar bile Türkçe konuşuyor.”22

“Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden sonra burada yaşayan Ermenilere, kendi dillerinde özgürce konuşmak hakkı verilmiştir.”23 Ama onların okuma yazması yoktu. Okumayı bilen Osmanlı Ermenileri ise Türkçeyi kullanıyorlardı. Ermeni din adamlarının, milli burjuvazinin ve milliyetçi örgütlerin ortak çabası sonucunda Ermenilerin bilgilendirilmesi, kendi dillerinde okuma yazmayı öğrenmeleri, eğitim almaları, bir takım meslekleri benimsemeleri için yapılan çalışmalar yaklaşık 1850 yılından sonra daha da hız kazanmıştır. Neticede artık 1910 yılında sadece İstanbul’da Ermeni dilinde beş gazete ve yedi dergi yayımlanıyordu. Ancak onların bir kısmı tamamen, diğer bir kısmının ise ortalama yarısı Ermeni Alfabesi ile Türkçe okur arıyordu.

Saydığımız olgulara dayanarak Ermeni toplumuna sunulan tarihin ve tarih literatürünün kilise yazıtları ile yaşıt olmaması, Ermenilerin “Büyük Ermenistan” ideolojisi etrafında birleşmesinin başlıca sebebidir diyebiliriz. Sadece bu süreç kiliseden yönetilmiştir. Bu literatürü Ermeni din adamları zaman zaman kendi çirkin amaçlarına uygun şekilde yazmış veya yazdırmışlardır. Bu sebepten dolayı sıradan Ermeniler yaşanan olaylarla ilgili özgürce ve doğru düşünmek, analiz etmek, imkanlarını tamamen kaybetmişlerdir. Ermeni toplumuna sunulan tarihin ve tarihî literatürün oluşması kiliseden yönetildiği için buradaki sistematik yapı korunmuştur.

Büyük devletler aralarında yaşadıkları sorunlara, krizlere, savaşlara ve çatışmalara rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması konusunda müttefik olanaklarını seferber ediyorlardı. Araştırmacılar kesin olgulara dayanarak, Rusya ve İngiltere’nin siyasi gündeme getirdikleri sözde “Ermeni Meselesi”nin kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak amacı güttüğünü kanıtlıyorlar. XVIII. yüzyıldan itibaren XX. yüzyılın başlarına kadar dünya siyasetinde etkili olan istisnasız tüm büyük devletler Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması için çaba sarfetmiş, bu konuda kendilerine müttefik aramışlar. Ve bu konuda Ermeni unsuru her şekilde kullanılmış, kah “ezilen ırk”, kah “hakkı çiğnenen” Hristiyan toplumu adı altında Türklere karşı silahlı ayaklanmalara teşvik edilmişler.

Yukarıda belirttiğimiz önemli hususlar Ermeni din adamlarını, Ermeni milliyetçilerini ve Ermeni burjuvazisini hastalıklı Ermeni hülyasından doğan “Büyük Ermenistan” ideolojisini gerçekleştirmeye yeterince teşvik etmiştir. Bu sebepten Ermeni terör örgütlerinin oluşturulması, organize edilmesi, finanse edilmesi ve aleni şekilde faaliyete geçmesi konusunda bu güçler arasında zerre kadar görüş ayrılığı yaşanmamıştır. Göçebe yaşam tarzı sürdüren Ermeni toplumunda milli bilinç oluşturmadan onları devlet kurmak fikri etrafında toplamak mümkün değildir. Osmanlı topraklarına yerleşen ABD misyonerleri bu sorunu çözmek amacıyla XIX. yüzyılın sonlarında eğitim vermek, bilinçlendirmek amacıyla pek çok sayda Ermeniyi kendi ülkelerine göndermeye başlamışlar. İki asır öncesine kadar Ermeniler ileride ABD’ye taşınmak imkanını elde edeceklerini hayal bile edemezlerdi. Fakat 1840 yılından itibaren misyonerlerin ABD’ye okumak, belli mesleklere sahip olmak amacıyla gönderdikleri Ermeniler sonraki yıllarda Osmanlı topraklarına dönüyorlardı. Amerikan vatandaşlığını alarak Osmanlı topraklarına dönen bu Ermeniler doktor, mühendis olarak çalışmaya başlamışlar; her fırsatta “Ermeni Meselesi”ne odaklanmış ve Osmanlı topraklarında Ermeni milli burjuvazisinin şekillenmesinde aktif rol oynamışlardır. Sadece 1890 yılında çeşitli yüksek öğretim kurumlarında eğitim almak için Osmanlı’dan 70 civarında Ermeni genç ABD’ye gönderilmiştir.24

Bu Ermenilere iki yarı yıl veya daha fazla eğitim verilirdi. Farklı meslek sahibi olan aynı Ermeniler, bu sefer Osmanlı topraklarına ABD vatandaşı olarak gönderildi. Döndüklerinde hangi meslek sahibi olursa olsun asıl işleri Osmanlılara karşı casusluk yapmak olurdu.Ve sadece Amerika Birleşik Devletleri için çalışmıyorlardı; Osmanlı karşıtı tüm devletler bu Ermenileri kullanıyordu.

XIX. yüzyılın ortalarından Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti’nin çeşitli şehirlerinde çalışan, farklı ülkeleri temsil eden Ermeni asıllı diplomatlar aslında Türklere karşı apaçık casusluk faaliyetleri yürütüyorlardı. Onlar yerli Ermeniler arasında anti-Türk propagandasının yapılmasında, silahlı ayaklanmaların çıkarılmasında, gönüllü Ermeni silahlı birliklerinin oluşturulmasında, sonraki aşamada ise Azerbaycan ve Türk diplomatlarına, siyaset ve devlet adamlarına karşı suikastlerin hazırlanmasında ve icrasında aktif rol oynamışlardı. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren Ermeni diplomatlar Ermeni gönüllülerinin giyim, silah ve yiyecek temin etmesinde faal çalışmalar yapıyorlardı. Rusya’nın Van’daki Ermeni asıllı konsolosunun 1881 yılında imzaladığı belgeler Ermeni silahlı ayaklanmalarını organize ettiğini gösteriyor.25

O dönemde Ermeni asıllı çevirmenler ise milli kimliklerini gizleyerek siyasi görüşmelere katılıyor ve elde ettikleri bilgileri kiliseye aktarıyorlardı. Bu yöntemlerle Ermeni çevirmenler bazı durumlarda muhbir olarak da kullanıldı.

ABD’li araştırmacı Samuel A.Weems diplomasi adı altında ABD’nin, Avrupa ülkelerinin ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı gerçekleştirdiği casusluk faaliyetleri konusunda çok tutarlı bilgiler sunmuştur. Yazarın kaleme aldığı “Ermenistan: Terörist “Hristiyan” Ülkenin Sırları” (Samuel A. WEEMS “Armenia: Secret of a “Chiristian” Terörist State”, St. John Press, Texass, 2002) eseri uluslararası platformda sansasyon yaratmıştır. Defalarca ermeniler tarafından tehdit edilen bilim adamı yolundan dönmese de, başladığı işi bitirememiştir. Adı geçen kitabın yayımlanmasından az sonra ABD’de kendi evinde esrarengiz şekilde hayatını kaybeden Samuel A.Weems’in ölümünün gerçek nedeni hakkında halen resmi bir açıklama yapılmamıştır. Söz-konusu eserin ikinci cildinin yazma nüshası araştırmacının evinden çalınmıştır.26

Dünya güçleri tarafından himaye edilen Ermeniler sözde “Büyük Ermenistan” ideolojisini gerçeğe dönüştürmek için her türlü kurnazlığa; söylenti yaymak, kimi zaman kendilerini Türk olarak tanıtmak, çeşitli etnik grupları kendilerine suç ortağı yapmak, azınlık gruplarla Türkler arasında çatışma yaratmak gibi yöntemlere ustalıkla baş vurmuşlar. Bu sinsi araçlar XX. yüzyılda Azerbaycan halkına ve onun devletine karşı da defalarca kullanılmıştır. 1918 yılında Bolşevik Şaumyan’ın doğrudan liderliği ile Azerbaycana karşı yapılan soykırım “Mart Olayları” adı altında tarihe kanlı harflerle yazıldı. 1920 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak maksadıyla ülkemizin sınırlarına sokulan Bolşevik ordusunun komutanları arasında onlarca Ermeni asıllı subay vardı. Sonunda, Milli Lider Haydar Aliyev 26 Mart 1998 tarihli “Azerbaycanlıların Soykırımı Günü” emrini imzaladı. Böylece tarihte ilk kez sözde “Büyük Ermenistan’a” yönelik genel eylem programının temellerini attı. Alınan bu kararla 31 Mart tarihi “Azerbaycanlıların Soykırım Günü” ilan edildi. Bu kararname uyarınca yapılan çalışmalar, oluşturulan arşiv materyalleri, yabancı uzmanların da dahil olduğu araştırmaların tanıtımını sağlamıştır. Büyük Lider Haydar Aliyev, 1993-2003 yıllarında Azerbaycan Parlamentosu’nun Karabağ’daki çatışmalar konusunda yapılan görüşmelerde defalarca bir tarihçi özeni göstererek sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisinin kullandığı yöntemleri ve onların hedeflerine ulaşmak için yaptıkları çalışmaları gerçekçi bir şekilde ele aldı.

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 1918 yılında Azerbaycan'daki Soykırımının 100’üncü yıldönümünde, 18 Ocak 2018 tarihli bir belge imzalamış ve bu belge çerçevesinde önemli işler yapılmıştır. “Azerbaycanlıların Soykırımı Günü” kararnamesi, sahte “Büyük Ermenistan” davasının en tehlikeli prensibini ortaya çıkarmıştır.

1990 yılında 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece Bakü’ye ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerine saldıran Sovyet ordusunun bünyesinde, eski Sovyet Birliği’nin Krasnodar ve Stavropol vilayetlerinden toplanmış Ermeni asıllı gönüllü askerler bulunuyordu. 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece yapılan Hocalı Soykırımı Ermenistan silahlı birlikleriyle, eski Sovyetler Birliği’nin Silahlı Kuvvetleri’nden kalan Dağlık Karabağ’da bulunan 366. piyade alayındaki Ermeni asıllı subaylar ve küçük rütbeli diğer subayları tarafından gerçekleştirilmiştir.

Şimdi Ermeni siyasi çevrelerinde ve entelektüeller oturup-kalkıp yemin ediyorlar ki Hocalı Soykırımı’nı biz değil, Ruslar yaptı. Sadece bir tek bu da değildir. Bu durumda Ruslar da suçludur. Örneğin: Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi, köşe yazarı Markar Esayan “Akşam” gazetesinde yayınlanan “Demokrasiyi İdam Ettiler” başlıklı yazısında şöyle yazıyordu:

“Hocalı katliamı ve terminoloji…Evvelki gün, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk tam 613 Azerbaycanlı kardeşimizin Ermenistan Devleti birliklerinin saldırısı ile vahşice öldürüldüğü katliamın 27. sene-i devriyesini idrak ettik. Unutmak katliamların devam etmesi demektir. Allah bir daha böyle günler yaşamaktan tüm dünyayı esirgesin…Ülkemizde bu konuda bir özensizlik var. Bir genelleme hastalığıdır gidiyor. Ben Hristiyan bir Ermeni’yim; ASALA cinayetleri ve Hocalı katliamını tiksintiyle karşılayan, lanetleyen biriyim. Dışişleri görevlilerimizi ASALA adlı örgüt şehit etmişti, “Ermeniler” değil. Hocalı katliamını da Rus ordusu destekli Ermenistan birlikleri gerçekleştirdi. Ama dün haberlere baktığımda “Ermeniler” genellemesi havada uçuşuyordu.”27

Elbette, merhum Markar Esayan’ın endişesi temelsizdir. Çünkü, yüzlerce makalede Hocalı Soykırımı’nın Ermeni silahlı kuvvetleriyle geçmiş SSCB’nin 366. alayı tarafından birlikte işlendiği vurgulanmıştır. Ayrıca biliniyor ki 366. Alay personelinin çoğu Ermeni kökenlidir. Hepsi de Hocalı soykırımına katılmıştır. Markar Esayan çok iyi biliyor ki tüm bu suçlardan ASALA terör örgütü başkanı dahil, sahte “Büyük Ermenistan” ideolojisini savunan Ermeni milliyetçi çevreler sorumludur. Bu ideoloji, o Ermeniler için sürekli bir gelir kaynağı haline gelmiştir.

Hocalı soykırımı konusunda, bizim için demokrasi değil, adalet arayışı her şeyden önemlidir. Markar Esayan’ın böyle bir duygusu varsa “Hocalı’ya Adalet!” deseydi veya Hocalı Soykırımı’nın faillerini öven Ermeni dini figürlerinin, lobicilerinin yanlış yolda olduğunu söyleseydi daha iyi olurdu. Ancak yapamazdı! Çünkü Ermeni lobisi onu yok ederdi. Ortada açık bir gerçek var: 366. Piyade alayındaki askerlerin çoğu Ermeniydi. Ve bu Alay Ermeni subayların emrindeydi! Burada hizmet eden ne bir asker ne de bölge yöneticilerinden birisi Ermenilerin planlı bir şekilde Hocalı Soykırımı’nı yapmasına katılmaktan imtina etmedi.

Yeri gelmişken, 1925 yılında Pehlevi hanedanı İran’da iktidarı ele geçirdikten sonra bu ülkede Azerbaycan Türklerine karşı geniş kapsamlı asimilasyon politikası başlatıldı. Rıza Şah Pehlevi bu iğrenç politikasında Ermenileri ustalıkla kullanmıştır. Sovyet devletinin İran’a gönderdiği Ermeni asıllı büyükelçi Davtyan’ın Tahran’da şaşaalı karşılanma töreni şah rejiminin Azerbaycanlılara olan nefretinin göstergesiydi. Davtyan kısa zamanda İran’da Ermenilerin özel imtiyazlarını yasalaştırdı; yeni Ermeni kiliselerinin yapılmasını, Ermenice okulların açılmasını, Ermeni dilinde gazete ve dergilerin yayımlanmasını, hatta kilisenin bünyesinde matbaanın kurulmasını sağlamıştır. Büyükelçi geniş kapsamlı faaliyetlerinin desteklenmesi için Türkiye’de yaşayan Ermenilerden de yardım talep ediyordu.28 Bu gelişmeler, Lenin’in ölümünden sonra Kremlin'in toprak iddiaları sebebiyle Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasında gerginliğin durmadan tırmandığı döneme tekabül ediyordu.

Böyle bir zamanda Türkiye Ermenileri ile Sovyet Büyükelçisi’nin işbirliği, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı gizli niyetlerin hayata geçirilmesine hizmet ediyordu. Davtyan İran’da sanki Sovyetlerin Büyükelçisi değil, Ermenilerin misyoneriydi.

Büyükelçi A.Griboyedov’un, araştırmacı yazarlar E.Feigl, V.L.Veliçko, Samuel A.Weems’in, büyük Rus şairi Puşkin’in ve başkalarının Ermeni toplumuna özgün karakteristik özellikler konusunda söyledikleri haklı düşünceler bilinmektedir. Ermeniler dışında olumsuz özellikleri hakkında bu kadar fazla ve bu kadar keskin ifadeler kullanılan ikinci bir toplum mevcut değildir. Rusya Federasyonu’nun İran’daki Büyükelçisi Ermeni asıllı Levon Djagaryan da anti Türk faaliyeti nedeniyle bu ülkede misyonerlik yapmıştır. O, bu göreve 2011 yılının Ekim ayında atanmıştır.

L. Djagaryan’ın bu göreve atanması Rusya’nın İran’daki diplomatik misyonu ile geçmiş SSCB’den ayrılan bağımsız devletlerin büyükelçilikleri arasında ciddi sorunlar yaratmaya başladı. Rusya’nın Tahran Büyükelçiliği’nin ikametgahında, II. Dünya Savaşı’nda ölen Sovyet askerlerinin anısına bir anıt dikildi. Her yıl 9 Mayıs’ta faşizme karşı kazanılan Zaferin yıldönümü nedeniyle düzenlenen tören, anıta çelenk konulmasıyla başlar.

2011 yılına kadar anıta yapılan ziyaretlerin rutin sıralaması, Rusya, Belarus, Ukrayna ve Azerbaycan şeklinde devam ediyordu. L. Djagaryan tarafından tertip edilen Ermeni protokolü bu düzenlemeyi tamamen değiştirdi. Böylece, 2012’den beri Rusya’dan sonra Ermeni büyükelçiliğinin temsilcileri ziyaretçiler arasında ikinci sırada yer aldı. Bu durum, geçmiş SSCB’nin Tahran’daki temsilcileri daha çok Beyaz Rusya, Ukrayna ve Azerbaycan’da ciddi bir memnuniyetsizliğe neden oldu. L. Djagaryan’ın etkinliği hakkında bir başka önemli gerçek:

12 Temmuz 2013 yılında Rusya’nın Tahran’daki büyükelçiliği ikametgahında Rusya Federasyonu’nun Bağımsızlık Günü nedeniyle resmi bir resepsiyon düzenlendi.

Törende, İran İslam Cumhuriyeti’nin mevcut marşı değil, şu anda İran’da yasaklı olan Şah rejiminin marşı çalındı (Bu törene şahsen katıldım – S.Sh.). İranlı yetkililer töreni hemen terk ettiler. İran’a yönelik yapılan bu siyasi saygısızlık, hiçbir durumda tesadüf olamazdı. Bu sorunla ortaya çıkan çok sayıdaki sorulara cevap aramayı, okuyucuya bırakıyoruz.

Rusya’da Ermeni asıllı diplomatik elçilerin Azerbaycan halkına karşı kullanılması geleneğini ise I. Petro başlatmıştır. Ermeni asıllı İsrael Ori 1708 yılında Çarlık Rusya'nın Büyükelçisi olarak öncelikle Şemahı’ya gönderilmiş ve oradan İsfahan’a gitmiştir. Büyük diplomatik heyetle gelen İ.Ori Papa’nın ve Alman İmparatorluğu’nun da mektuplarını İsfahan’da Safevi sarayına sunmuştur. Tarihi kaynaklar dolandırıcı ve servet düşkünü olan İ.Ori’nin Çarlık Rusya'nın Kafkasya’daki yayılmacı politikasının uygulanması amacıyla ciddi sabotaj eylemleri gerçekleştirdiğini, tüm faaliyetini yalan ve iftira üzerine kurduğunu söylüyor.29

Şimdi, yukarıda sıraladığımız hususlara ait daha tutarlı bir takım olgulara başvuralım:

Kafkasya bilimcisi V.L.Veliçko’ya göre; Ermeniler ilk terör eylemini 1860-1870 yıllarında Azerbaycan’da, şimdiki Terter bölgesinde gerçekleştirmişler. O dönemde Ermeni haydutları genel olarak Azerbaycan’da yaşayan Rus nüfusuna karşı terör eylemleri düzenliyordu.30 Amaçları Azerbaycan’daki Rus azınlığı sıkıştırıp yurt edindikleri toprakları ele geçirmekti.

Ermeniler Van İsyan’ı (1915) sırasında Başkale’de Yahudileri acımasızca katletmiş, kadın, çocuk ve yaşlıların olduğu cesetleri üst üste yığmışlardı.31 Kaynaklara göre: “1878 Berlin Antlaşması’ndan hemen sonra Van’da Harahaç Cemiyeti kuruldu. Hemen akabinde 1881’de Rusya himayesinde Ermenilerin kurdukları dernekler Anadolu’ya silah göndermeye başladılar. Aynı tarihte Erzurum’da Anavatan Müdafileri Derneği ve 1885’te Van’da İhtilalci Armekan örgütü kuruldu. En etkili Ermeni örgütü ise 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi oldu. Partinin adı üç yıl sonra İhtilalci Hınçak Partisi olarak değiştirildi. Bütün bu örgütler/partiler bağımsızlık elde edebilmenin önemli yapı taşları idi. Bunların amacı, Türkleri Doğu Anadolu’dan çıkartmak ve bölgeyi içeren bir bağımsız Ermenistan devleti kurmak idi. Ermenilerin bu arzuları karşısında Türkler Anadolu’daki topraklarından vazgeçmeyecekler ve hatta direnmekten çekinmeyeceklerdir. Ermenilerin bu arzularını gerçekleştirebilmek için çeşitli girişimlerde bulundukları bilinmektedir. Doğu Anadolu’da Türk köylerini basarak bir çok insanı katletmiş olmaları bu girişimlerden en şiddetli olanıdır.”32

Azerbaycan’da yaşayan Almanlar 1905-1907 yıllarında ve 1918 yılının Mart ayında Ermenilerin yaptıkları kanlı olaylara karşı tarafsız kalmışlardı. Buna rağmen, çar ordusundaki Ermeni subaylar öncelikle Almanları silahsızlandırmayı başardı. Sonraki etapta ise Ermeni silahlı birlikleri Almanlara karşı acımasızca katliamlar yaptılar.33 Bolşevik devriminden bir süre önce çarın valileri Azerbaycan’daki Almanlardan müsadere edilen silahları Ermenilere dağıtıyorlardı. Almanların 1819 yılında Azerbaycan topraklarına göç ettiği bilinmektedir. Onlar Birinci Dünya Savaşı’na kadar Azerbaycan’da kendilerine huzurlu ve sakin bir hayat kurmuşlardı. Fakat Ermeni açgözlüğü ve kurnazlığı Almanların mallarını mülklerini gözüne kestirmiştir. Azerbaycan’da Sovyet rejimi kurulduktan sonra Ermeniler devletin çeşitli organlarına Almanların sözde anti-Sovyet propagandası yaptıkları hakkında mütemadi olarak ihbar dilekçeleri gönderiyorlardı. 1949 yılında böyle bir dilekçe incelenmek üzere Azerbaycan SSC Devlet Güvenlik Komitesi’nin subayı Ermeni Abramov’a verilmiştir. Ermeniler zamanla çeşitli kurnazlıklara baş vurarak Azerbaycan’daki Almanların bir kısmının Sibirya’ya sürülmesine sebep olmuş ve onların mallarına, evlerine ve tarım alanlarına sahip olmuşlardır.34 1990 Ocak’ında 19’unu 20'sine bağlayan gece Azerbaycan’ın uğradığı Sovyet askerî saldırısını fırsat bilen Ermenistan da sınır boyu Azerbaycan’a karşı saldırıya geçti. 19 Ocak 1990 yılında Nahçivan Özerk Cumhuriyeti’nin Sederek kasabası Ermenistan’ın Ararat İdari Bölgesi’nin Yerarhs köyü istikametinden top ateşine maruz kalmış, daha sonra kasabaya silahlı baskın yapılmıştır. Baskın sonucunda kasabadaki şarap fabrikası ve şarapla dolu 2 depo patlatılmış, tesisler yakılmış, 5 ev harab edilmiş, 6 Azerbaycanlı katledilmiş, 23 kişi ise yaralanmıştır.35 Ermenilerin demir yolu bağlantısını kesmesinden sonra Nahçıvan’ın Bakü ile ulaşımını sağlayan tek yol hava yoluydu. Bu nedenle hava limanı yeniden inşa edildi. Türkiye’den ve İran’dan yardımlar geldi. Büyük Lider Haydar Aliyev, Türkiye’ye yapılan resmi ziyaretlere bizzat katılarak devlet başkanları ile görüşüp antlaşmalar imzaladı. Böylece Türkiye ve İran’dan elektrik enerjisi alındı ve Nahçıvan’da bu ülkelerin baş konsoloslukları açıldı. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki tek temas noktası olan Nahçıvan’daki “Ümit Köprüsü” nün hizmete açılması, Nahçıvan’ın yaşam tarzını hızla değiştirdi. Böylece Nahçıvan’ın savunma gücü de gelişti. Haydar Aliyev, Nahçıvan’ı korumak için Kars Antlaşması’ndan istifade etti. XX. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Behbud Bey Şahtaxtinski ve diğer kahramanların yaptıklarını, XX. asrın sonunda da Büyük Lider Haydar Aliyev hayata geçirdi. Nahçıvan’ın kurtarılmasında Türk Devleti’nin, hükümetinin ve halkının büyük yardımları oldu. Eğer Haydar Aliyev 1993 yılında halkın imdadına yetişmeseydi Azerbaycan Devleti yok olabilir, bu ise Türkiye’de de bazı problemlere yol açabilirdi.

1905-1907 yıllarında Şamahı’da toplu katliamlar yapan Ermeniler Taşnakların sünni müslümanlara zarar vermedikleri hakkında söylenti yaymışlardır.36 1918 yılında Bakü’de soykırıma maruz kalan Müslüman nüfusun yardımına gelen Dağıstan gönüllülerini geri göndermek amacıyla Ermeniler Bakü’nün resmen İngiliz birliklerine teslim edildiği söylentisini yaymışlardır. Böyle bir durumda Bakü’ye hiç bir yardım yapamayacaklarını düşünen Dağıstanlılar Hırdalan’dan (Bakü’ye 11 km mesafede) geri dönmüşlerdir. Ermeniler Sovyetler Birliği’nin çöküşü yıllarında Azerbaycan’a karşı yeniden başlattıkları toprak iddialarının hayata geçirilmesi esnasında da söylenti yaymak yöntemini fazlaca kullanmışlardır.

D. Gelovani Sovyet hakimiyetinin ilk yıllarında Azerbaycan’ın kuzey bölgesinde askerlerin işledikleri cinayetlerle ilgili yazıyor: “… Haçmaz’da teğmen Ağacanyan’ın komutasında Ermenilerden oluşan 150 kişilik bölük ve iki top yardımımıza geldi (Bolşeviklerin yardımına – Ş.S).”37

1918 yılının Mart ayında düzensiz Ermeni birlikleri İran’ın Hoy kentine saldırırlar. Şehir yönetimi tehlikeden korumak amacıyla halkı şehir kalesine toplayıp kapıları kilitler. Bu sırada üç kişi Osmanlı subayı üniformasıyla gelerek şehir yönetimi ile konuşmak istediklerini bildirirler. İçeri alınırlar. Sözde Osmanlı subayları şehrin kenarında Hoylulara yardım etmeye gelen Osmanlı askeri birliklerinin beklediğini söylerler. Sohbet sırasında şehir ileri gelenleri çağırılmamış misafirlerden kuşkulanırlar. Halil isminde cesur bir kişi şehir kapılarının açılmasına karşı çıkar. O, iple kale duvarından aşağıya inerek şehire çok yakın mesafede Ermeni silahlı birliklerinin saldırmak üzere hazır beklediklerini öğrenir. Hatta Rus silahları ile techiz olunmuş Ermeni haydutlarının makineli tüfekleri bile varmış. Meğer onların amacı Osmanlı askerlerinin kıyafetini giyerek halk arasında Osmanlı ordusuna karşı güvensizlik yaratmak ve bu hileyi kullanarak halkı katletmekmiş. Halil’in gelenlerin gerçek kimliğini zamanında öğrenip şehir yönetimine bildirmesi büyük tehlikeyi önlemiştir.38

3 Temmuz 1994 yılında Bakü metrosunun “28 Mayıs” ve “Gençlik” istasyonlarının arasındaki tünelde trene düzenlenen bombalı saldırı sonucunda 14 kişi öldü, 54 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. Terör eylemini gerçekleştiren Lezgi milletine mensup olan Aslanov Azer Salmanoğlu Karabağ uğrunda yapılan savaş sırasında ermenilere esir düşmüş ve Ermenistan istihbarat servisinin gizli işbirliği teklifini kabul etmiştir.39

Düzensiz Ermeni birlikleri Birinci Dünya Savaşı yıllarında Tebriz, Urmiye, Maku, Hoy, Salmas’ta ve başka bölgelerde on binlerce sivil Azerbaycanlıyı katletmişlerdir. Ermeni silahlı birliklerinin saldırıları sonucu öldürülen, işkencelere maruz kalan, mülteci hayatı yaşamaya mecbur bırakılan insanların tek günahı onların Azerbaycanlı olmasıydı. “Cilolu Olayı” Aras Nehri çevresindeki Türk-Müslüman nüfusu imha etmek ve kovmak, buraya Ermeni ve Süryanileri yerleştirmek maksadını güdüyordu.40 Bazı tarihi kaynakların verdiği bilgiye göre, Ermeniler yaptıkları soykırımın tarihi ve hukuki sorumluluğundan kurtulmak için İran’daki Süryanileri de kendilerine suç ortağı yapmışlar. Bazı kaynaklarda Ermenilerin Süryanilere sarhoş olana kadar içki içirdikleri, ellerine silah tutuşturdukları bilgileri yer almaktadır. Böyle bir durumda Süryaniler çoğu zaman ne yaptıklarının farkında olmuyor, Müslümanları gayri ihtiyari, sebepsizce katlediyorlarmış.

1987 yılında Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı toprak iddialarının yeniden baş kaldırması iki devlet arasında savaşın başlamasına neden oldu. Sovyet Rusya'dan askeri yardım alan, bazı Avrupa devletlerinden ise çeşitli konularda destek sağlayan işgalci Ermenistan Azerbaycan topraklarının %20’sini zaptetti. Bir milyondan fazla masum insan ata yurdundan mahrum bırakıldı.

Ermenistan’ın mono-etnik siyaseti neticesinde bu ülkede yaşayan bütün Azerbaycan Türkleri yurdundan yuvasından kovuldu. Ermenistan’ın yayılmacı politikası Azerbaycan Cumhuriyeti’ne yaklaşık 60 milyar ABD dolarına mal oldu, milyonlarca masum insan manevi-psikolojik travma yaşadı, yüz binlerce insan yakınlarını kaybetti, on binlerce insan esir düştü.41

Karabağ savaşında Ermenistan ordusu ile birlikte yabancı ülkelerin paralı askerleri de (günlük 400 dolar maaşla) dövüşmüştür. Azerbaycan’ın Beylegan bölgesine düzenlenen saldırıya Suriye’den getirilen bir tabur katılmıştır.42 Ermenistan devletinin Azerbaycan’a karşı düzenlediği askerî saldırılarda; paralı askerleri, uluslararası teröristleri kullandığını doğrulayan çok sayıda deliller vardır. Bu nedenle, 1993 yılında Karabağ’da öldürülen uluslararası terörist M.Melkonyan Erivan’da Ermenistan’ın o zamanki Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan’ın da katıldığı törenle defnedilmiştir. Eski cumhurbaşkanı R.Koçaryan’ın Hocalı Soykırımı’nın hazırlanmasında ve uygulanmasındaki rolünden dolayı gurur duyduğunu itiraf etmesi, S.Sarkisyan’ın Gürcistan’da ağır suçlar işleyen Bagramyan taburundaki Ermeni subayları kendi yemin törenine davet etmesi, 2012 yılının Ocak ayında Erivan’da ASALA’nın kuruluşunun 37. yıldönümünün büyük bir ihtişamla kutlanması vb. olgular Ermenistan’ın terörist bir devlet olduğunu kanıtlayan kesin delillerdir.

Büyük Rus şairi Puşkin’in “… sen korkaksın, sen kölesin, sen ermenisin”43 ibaresine dayanarak paragrafın sonunda bir mantığın yürütülmesi ihtiyacı doğuyor: Ermeniler sinsi ve hilekârdır. Fakat güçlü olan onlar değil, onları kullanan taraflardır. Azerbaycan topraklarının Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından tacize uğraması, yaklaşık 30 yıl işgal faktörüne çözüm bulunmaması, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözülmemesinin en önemli nedenlerinden biri de büyük devletlerin bölgedeki bitmek bilmeyen çıkarları ve bu konuda Ermenileri ve Ermenistan devletini kullanmalarıdır.

16.Nikolay İvanoviç Buharin (rus. Никола́й Ива́нович Буха́рин; 27 sentyabr 1888-15 mart 1938) – sovet partiya, dövlət xadimi, publisist, iqtisadçı, SSRİ Elmlər Akademiyası akademiki. (1929).
17.Ermeni Araştırmaları (Dörd aylık Tarihi, Politika, Uluslararası ilişkiler Dergisi), № 59, Terazı Yayınları, 2018. GÜLSÜN YILMAZ GÖKKİS , Rus edebiyatında evrilen ermeni imgesi, s.142-172.
18.ŞİMŞİR B.N., Ermeni Meselesi: 1774-2005. Ankara, Bilgi Kitabevi, 2006, s.17.
19.Ahmet AKGÜNDÜZ, Sait ÖZTÜRK, Recep KARA, Ermeni Meselesi Suallerle, İstanbul, 2008, s.122, 158.
20.PAŞAYEVA N.A., Ermeni Elitinin İtirafları, Bakü, Nurlan, 2006, s.15.
21.Yine orada, s.30.
22.SALİH BEY, Dünyanın Kaderi, Bakü, İlim, 1998, s.212.
23.HALAÇOĞLU Y., Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıâli Kültür Yayıncılığı, 2008, s.17.
24.ŞİMŞİR B.N., Yine orada, s. 470.
25.GÜRÜN K., Ermeni Dosyası, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2005, s. 454.
26.SAMUEL A.Weems, Ermenistan: Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları, 2 cilt, I. Cilt, Bakü, 2004, s.385.
27.https://www.aksam.com.tr/yazarlar/markar-esayan/demokrasiyi-idam-ettiler-e2-80-a6/haber-826864
28.ONULLAHİ S., Ermeni Milliyetçileri ve İran. Tebriz, 2001(1380), s.14-18.
29.YEZOV G.A., Büyük Petro ile Ermeni halkının bağlantısı, SpB, 1882, s. XLIII.
30.Ermeni Terör ve Suç Çetelerinin İnsanlığa Karşı İşledikleri Cinayetler (XIX.-XXI. yüzyıllar). Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi İnsan Hakları Enstitüsü, Bakü, İlim, 2003, s.11.
31.SAKİN O., Ermeni İsyanı Günlüğü 1915. Osmanlı Arşivleri Yeminli Tanık İfadeleri, İstanbul, Cağaloğlu, 2008, s.46-47.
32.https://tasam.org/tr-TR/Icerik/4841/osmanli_imparatorlugunda_ermeni_sorununun_ dogusu
33.AĞAYEV İ., Ermeni Silahlı Birliklerinin Azerbaycan’daki Alman Nüfusuna Karşı İşledikleri Cinayetler (1917-1918), “Dirçeliş XXI. Yüzyıl”, 2008, №128-129, s.100-109.
34.CAFERLİ М., Azerbaycan’daki Almanlara Karşı Maşa Gibi Kullanılan Ermeni Faktörü, ”İrs Nasledie”, 2007, №1 (25), s.12-16 (Rusça).
35.DAĞLIK KARABAĞ: Olayların Kronolojisi (1988-1994). Bakü, İç İşleri Bakanlığı, 2002, s.9.
36.GANİYEV S.H., Şamahı Soykırımı: 1918, Bakü, Nurlan, 2003, s.14.
37.AHMEDOV R., Mir Cafer Bağırov, Bakü, Nurlan, 2004, s. 173.
38.EŞREFİ G., Karaetciler: Birinci Dünya Savaşı Zamanı Urmiya’da Gerçekleştirilen Kanlı Olaylar, Tebriz, 1387, s.101 (Farsça).
39.Ermenistan Cumhuriyeti: devlet siyasetinin bir parçası olan terörizm, Bakü, Azerneşr, 2001, s.5-7.
40.AZADİ M., Cilolular Aracılığıyla Azerbaycan Müslümanlarına Yapılan Soykırımın Tarihi, Urmiya, 1389, s.230 (Farsça).
41.HASANOV A.Ş., Ermenistanda yapılan etnik temizlik ve Ermenistan silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarının %20’ni işgal etmesi sonucu ortaya çıkan bir milyon civarında mülteci hakkında bilgi (1988-2005). Bakü, Kısmet, 2005, s. 11.
42.SERDARİNİYA S., Karabağ Tarihi, Tebriz, 2005(1384), s.536.
43.PUŞKİN A.S., Makaleler, (3 cıltte), II. Cilt, Moskova, 1986, s.128-136.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
78 s. 130 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6852-15-0
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap

Bu kitabı okuyanlar şunları da okudu