Kitabı oku: «Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetlerin Dünü ve Bugünü», sayfa 3
1.2. ERMENİLERİN İHANET VE HİLE YOLUYLA ÇÖZDÜKLERİ TOPRAK PROBLEMİ
Zori Balayan: “1828 yılında yapılan Türkmençay Antlaşması olmasaydı; Griboyedov ve Abovyan olmasaydı; Rus askerleri olmasaydı bugün çağdaş köy ve şehirlere dönüşen yüzlerce yeni Ermeni yurdu olmayacaktı… Sadece son on yıllık zaman ölçüsünde (1960-1970’li yıllarda) Vatana 200 binden fazla ermeni göç etmiştir.” 44
“Müttefikler, Ermenilerin yeni toprakları işğal etmek için Müttefiklerin çok fazla askerini bölgede tutmaq istediklerini bilyorlardı” 45
Her bir halkın ulusal özgürlük mücadelesinin şekillenmesinde, bağımsızlığını kazanmasında ve hareket çizgilerinin oluşmasında tarihi şahsiyetlerin ve tarihi süreçlerin önemli rolü bulunur. Çeşitli halkların karşılaştığı ulusal problemleri de siyasetçiler ve tarihi süreçler meydana getirir. Yaklaşık, 400 bin kilometre kareden daha fazla bir alanı kapsayan Azerbaycan topraklarının zaman zaman parçalanması, zapt edilmesi, pay edilmesi ve soykırıma maruz kalması; Azerbaycan halkının diline, dinine, gelenek ve göreneklerine yönelik yaşanan tecavüz süreçleri de geçmiş dönemde (1813-2021) uluslararasında cereyan eden askeri-siyasi çatışmaların sonuçlarıdır. Son iki yüzyıldan daha fazla bir zaman diliminde Azerbaycan topraklarının parçalanması ve paylaşılması süreçlerinde Çarlık Rusya’nın emperyalist politikaları önemli rol oynamıştır. Aynı zamanda, 1918 yılında İslam coğrafyasının doğusunda kurulan ilk demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin kurulması, çöküşü, XX. yüzyılın sonlarında devlet bağımsızlığının yeniden kazanılması süreçleri de Rusya İmparatorluğu’nda yaşanan sosyo-politik ve askeri işlemlerle doğrudan bağlantılıdır.
Azerbaycan topraklarındaki çıkarlarını gerçekleştirmek için Ermenilerden faydalanan Çarlık Rusya’nın himayesinin Ermeni milliyetçilerinde uyandırdığı heves sonucunda uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisi ortaya çıkmıştır. ABD, İngiltere, Fransa gibi devletlerin de bu konuda önemli etkileri olmuştur. “Büyük Ermenistan” ideolojisi ise Ermeni milli burjuvazisinin oluşmasına, şekillenmesine neden olmuş ve hızla gelişmesini sağlamıştır. Bu iki faktör büyük devletlerin himayelerinin de etkisiyle tarihi Azerbaycan topraklarında Ermenistan devletinin kurulmasına neden olmuştur. XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak Birinci Dünya Savaşı’na kadar Ermeni milliyetçilerinin devlet yaratmak iddiaları esaslı ve inandırıcı görünmüyordu. G.Hovanasissian’ın “Ermenistan Cumhuriyeti” (Richard G.Hovanasissian. The Respublik of Armenii. Los Angeles) kitabında yazdığına göre, Fransa Heyeti Sekreteri Philip Barselot Ermenilerin iddialarını şöyle açıklıyordu: “Ermenistan’ı kurmanın en büyük sıkıntısı şudur ki, Ermeniler aslında hiçbir yerde nüfusun çoğunluğunu teşkil etmezler. Onları milletin güçlü çekirdeğinin bulunduğu Kilikya gibi ülkeye bile yerleştirmek büyük itiraza sebep olurdu.”46 O, “eski dönemlerde Kilikya’dan Kafkasya’ya kadar uzayan topraklar kısa bir süre dışında hiçbir zaman Ermenilere ait olmamıştır” fikrini onaylıyordu.
Herand Pastırmacıyan ise şöyle yazıyordu: 1914 yılında 9.900 kilometrekare alana ve 300 bin nüfusa sahip olan Ermenistan vilayetinde 4 yıl sonra, yani 1918 yılında binlerce Ermeni’nin Ermenistan’a akın etmesi sonucunda Ermenilerin sayısı arttı. XVII. yüzyılın ilk yarısında ise Erivan’ın 65 yerleşim merkezinde Müslümanlar, 4 mıntıkasında Ermeniler yaşıyordu. Mirza Bala Mehmetzade'ye göre, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce tüm dünyada mevcut olan Ermeni’den 1 milyon 100 bini dağınık halde Kafkasya’ya, 100 bini İran’a, 400 bini ise Türkiye’ye yerleşmiştir.47 Bu verileri tasdikleyen yüzlerce sahih kaynak mevcuttur.
Bu konuda önemli olan sayı değildir. En azından Ermenilerin iddia ettikleri sözde “Ermeni soykırımı” anlayışına göre şimdi yeryüzünde yüz binden fazla Ermeni olmaması gerekirdi. Bu konuya daha çok önem veren tarihçi ve sosyal araştırmacılar Ermeniler hakkında konuşurken “Yerleşmiştir” ifadesini kullanmaktadırlar. Ermeniler, aynı yıllarda silahlı ayaklanmalar yaptıkları için kendileri için uygun gördükleri alanlara yerleşiyorlardı. Bu nedenle onlar hiçbir yerde kalıcı ikamet eden sakinler olarak kabul edilmiyorlardı.
Dolayısıyla XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonuna kadar Osmanlı devletine karşı silahlı isyanların başlatılması gerektiğini söyleyen Ermeni din adamlarına, Ermeni ulusal örgütlerinin yöneticilerine sadece “çalışın” cevabı verilmiştir. Çarlık Rusya’sı tarafından desteklenmeleri Ermenileri devlet kurmaya daha çok teşvik etmiştir. Bu amaçla da Rus siyasetçileri ve memurları XIX. yüzyılın sonlarında tüm Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmak amacıyla hummalı çalışmalar başlatmışlardır. Ermeni milliyetçileri onlara verilen “çalışın” yanıtını Osmanlı devletine karşı savaşın olarak kabul ettiler ve silahlı, kanlı çatışmalara başladılar. Ermenilerin bu “çalışmasında” Rusya ve İngiltere yetkilileri baş rolde idiler.48
Tek kelimelik “çalışın” yanıtı ile ifade olunan teşvikçi talimat sonraki yıllarda Türk-Müslüman kanının akıtılmasına yol açan korkunç bir sürecin başlamasına neden oldu. Ermeni din adamlarına ve milliyetçilerine verilen “çalışın” cevabı Osmanlı Devleti’ne karşı bölücülük faaliyetlerini güçlendirdi, Ermeni terörizminin temelini attı ve hareket çizgisini tayin etti. Azerbaycan topraklarında Ermenilerin yerleştirilmesi sürecini hayalden gerçeğe çeviren de işte bu “çalışın” cevabından sonraki gelişmeler olmuştur. “Çalışın” cevabı Ermeni milliyetçi çevreleri ve din adamları için her şeyden değerliydi. “Çalışın” vaadinden sonra XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı bölücülük çalışmalarına başlayan Ermeni milli askeri-siyasi örgütlerinin, terörist gruplarının hemen hemen hepsinin Çarlık Rusya’nın topraklarında, bu ülkedeki ayrı ayrı ilgili kamu kuruluşlarının himayesi, doğrudan desteği ve hayır duasıyla tahsis edilmiş kuruluşlar oluşu tesadüf değildir. Tanınmış araştırmacı Jorj de Malevil “1915’te Ermeni Faciası” kitabında şöyle yazıyor: Rusya’nın Kafkas ordusunun Van seferi sırasında orduda hayli gönüllü Ermeni askerleri vardı. 18 Mayıs 1915 yılında Rus çarı özellikle sadakatlerinden (Osmanlı Devleti’ne karşı ihanetlerinden – S.Ş.) dolayı Ermenilere teşekkürünü beyan etti. Aram Manukyan Rus valisi tayin edildi.49 Sonraki aşamada Bolşevik örgütleri Rusya’da güçlendikçe sosyalist eğilimli Ermeni milliyetçi örgütlerinin kurulup bu ülkeden Osmanlı topraklarına gönderilmesi daha etkin hale gelmiştir.
Böylece, eğer uydurma “Ermeni Meselesi” büyük güçler tarafından adaletsizce savunulmasaydı, sahte “Ermeni Soykırımı” siyasi gündeme oturtulamazdı. Eğer dünyada çifte standartlar olmasaydı, uydurma “Ermeni Soykırımı” meselesi Ermeni milliyetçilerini bu kadar cezbedemezdi. Eğer “Ermeni Meselesi” ve “Ermeni Soykırımı” konuları dünyanın süper güçleri tarafından desteklenmeseydi, SSCB’nin çöküşü arifesinde Azerbaycan topraklarına karşı yeni asılsız iddialar ortaya atılamazdı. Bu iddialar kanlı savaşa sebep olmazdı. Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilemez ve bir milyondan fazla insan mülteci ve göçmen durumuna düşmezdi. Ermenistan’ın saldırgan politikası bölgenin kapsamlı gelişimini tehdit etmezdi.
Delil her zaman delil olarak kalır. Gerçek şudur ki, Ermeni milliyetçileri son iki yüzyıldan daha fazla bir zamanda dünyanın siyasi ortamına uygun faktörleri kullanarak tarihi Azerbaycan topraklarında Ermenilerin yoğun olarak yerleşmelerini sağlamış, bu topraklarda kendilerine devlet kurmuşlar. Saldırgan Ermenistan devleti uluslararası alandaki çifte standartları, değişen sosyo-politik pozisyonları, dünya Ermenilerinin siyasi ve maddi olanaklarını kullanarak Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı toprak iddialarını sürdürmektedir ve işgalci politikasının bir kısmını SSCB’nin çöküşü sırasında oluşmuş sosyo-politik durumdan yararlanarak gerçekleştirmiştir.
Ermeni milli burjuvazisinin mali kaynakları, Ermeni-milliyetçi örgütlerinin çeşitli devletlerin sosyal-siyasi hayatındaki etkili pozisyonları, Ermeni kilisesinin eş güdümü ile hayata geçirilen belirli amaçların siyasi hedef yapılması uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisinin sonraki etaplarının hayata geçirilmesi konusunda Ermenistan devletinin en büyük yardımcısıdır. Tanınmış araştırmacı Guram Marhulia şöyle yazıyor: üç deniz arasında devlet kurmayı yüce amaç edinen Ermeni milliyetçi çevrelerinin asılsız iddiaları tarih literatürüne hiçbir bilimsel dayanağı olmayan “Büyük Ermenistan”, “Türkiye Ermenistan’ı”, “Kilikya Ermenistan’ı”, “Batı Ermenistan”, “Dağlık Ermenistan”, “Aran Ermenistan’ı”, “Ermeni Meselesi”, “Ermeni Soykırımı”, ”Bakurakert” gibi sahte terimler dahil etmiştir.50 Ermenilerin kayıtsız şartsız hizmet ettiği uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisi Ermenileri organize suça teşvik eden, suçlu Ermenilerin cezalandırılmamasını sağlayan oldukça tehlikeli bir faaliyet yönüdür.
Ermeni lobisi özellikle son yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleştirdikleri tehlikeli organize suçları durmadan artırırlar. Suç yoluyla elde edilmiş maddi kaynakların bir kısmının Ermeni diaspora kuruluşlarına gönderildiği ispatlanıyor. Ermenistan devletinin yayılmacı politikasına karşı sadık tutum, Ermeni organize suç örgütlerinin cezalandırılmaması vb. olgular ise insanların istikrarlı ve huzurlu yaşamına karşı çifte standartların oluşturduğu tehditlerin acı bir örneği olarak incelenmiştir.
Gerçek olan şudur ki, saldırgan Ermenistan tüm parametreleri ile Azerbaycan’nın gerisinde kalıyor. Bu devletin işgalci politikasının hayata geçmesini sağlayan en önemli faktör dünyadaki çifte standartlardır. Fakat Ermenilerin saldırgan planları sadece Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’dan koparmak niyeti ile sınırlı kalmıyor. Uydurma “Ermeni Soykırımı” meselesinin ve bunun tanıtılmasının ilk kez Ermeni milliyetçileri tarafından Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi gündeme getirildiği ve o dönemde Paris Barış Konferansı tarafından reddedildiği bilinmektedir. Şu anda Avrupa ülkelerinin “Ermeni Soykırımı” konusunu bu kadar önemsemesi onların özel çıkarlarından kaynaklanmaktadır. Onlar Türkiye ve Azerbaycan topraklarını kullanarak “Büyük Ermenistan” fikrini tamamen gerçekleştirmek için çabalıyorlar.
2015 yılında ise biz sahte “Soykırım” ın 100. yıldönümü iddiası ile yüz yüze geldik. Ermeni devleti, Ermeni Kilisesi ve Ermeni milliyetçi çevreleri uydurdukları sahte “Ermeni Soykırımı”nın 100. yıl dönümü için özenle hazırlandılar.
Bu konuda Ermenilerin esas güvenceleri Türkiye ve Azerbaycan’da stratejik çıkarları olan uluslararası güçler ve dünya basınıdır. Konuyla ilgili mevcut sayısız olaylardan bir örnek: 2005 yılının Nisan ayında Almanya basını, 23 Nisan 1915’te İstanbul’da güya 2350 Ermeninin hapse atıldığını ve daha sonra sınırdışı edildiğini yazmıştır. Halbuki bu olayda sırf terör ve bölücülük faaliyetleri yürüttükleri için tutuklanan 235 silahlı Ermeni sınır dışı edilmiştir. Üzerinden 90 yıl geçtikten sonra bu olay hakkında bilgi yayan Almanya basını 235 rakamının sonuna bir sıfır daha eklemiştir.51
Tanınmış Avusturyalı bilim adamı E.Feigl şöyle yazıyor: 1905 yılının 19 Şubat (4 Mart) tarihinde Bakü’de Ermenilerle yerli Azerbaycanlılar arasında çatışmalar başladığında şehrin garnizon komutanı Nakaşidze olaylara kesinlikle müdahale etmemiş ve garnizonlardan tek bir asker dışarı çıkmamıştır. Ermeni milliyetçileri ise her zamanki gibi yine dünyaya haykırarak bağıra-çağıra, güya Bakü’de 1500 Ermeninin katledildiğini iddia ediyorlar. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Başkonsolosu bu konuda kendi ülkesine sunduğu raporda olup bitenler hakkında yayılan söylentilerin tamamının Ermenilerin uydurması olduğunu ve tüm bunların karmaşa yaratmaya hizmet ettiğini bildirmiştir.52
Başka bir olay: terörist Andronik 19 Şubat 1918’de Bogos Nubar’a çektiği telgrafta şöyle yazıyordu: şu anda birliğimizde 12000 silahlı kişi mevcuttur. Eğer Fransa bize yardım ederse 15 Mart’a kadar gönüllülerimizin sayısı 25000 kişiye ulaşacaktır.53 Tüm bu delilller Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda şüphesiz Osmanlı Devleti’ne karşı savaşan taraf olduklarını, silahlı bölücülük faaliyeti yürüttüklerini, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Gürcistan’da soykırımlar yaptıklarını, 100 yılı aşkın süredir terör faaliyetleri yürüttüklerini kanıtlıyor.
Ermenilerin asılsız toprak iddialarının sadece Azerbaycan için değil, onların yerleşik oldukları tüm ülkeler için tehlike yarattığını altını çizerek belirtmek gerekiyor. Örneğin, Ermenistan Ermenileri, Erivan’ı başkent olarak kabul ediyorlar. Eski Dağlık Karabağ Ermenilerinin başkenti ise Hankenti’dir, Gürcistan Ermenileri Ahılkelek’i başkent olarak kabul ederler. Rusya Ermenilerinin ise birincisi Armavir, ikincisi Krasnodar olmak üzere iki başkenti vardır.54 Ermeni milliyetçileri Avrasya'daki 52 büyük şehrin hepsinin Ermeni başkenti olduğunu iddia ediyor.
Ermeni milliyetçilerinin Gürcistan’a karşı asılsız toprak iddiaları son yıllarda daha da keskin duruma gelmiştir. Onlar bu ülkenin Cavahetiya bölgesinde kurmak istedikleri yeni “Ermeni Cumhuriyeti”ne koyacakları ismi bile bulmuşlar – “Cavahk”.55 Fakat Ermenilerin Gürcistan’a karşı toprak iddiaları sadece Ahılkelek ile kısıtlı değildir. Guram Marhuliya şöyle yazıyor: Gürcü-Abhaz savaşı Ermenilerin Abhazya’da sayısının artması ile sonuçlanmıştır. Ermenileri yoğun bir şekilde yerleştirmek, onlara milli eğitim vermek, gençlerin beynini asılsız Ermeni iddiaları ile doldurmak, yerleşik oldukları ülkelerde Ermeni milli burjuvazisini oluşturmak vb. hayal ürünü olan “Büyük Ermenistan” ideolojisinin önemli faktörleridir.56 Artık Rusya’nın belli dairelerinde de Ermenilerin Rostov bölgesindeki bölücü eylemlerinden rahatsızlıklar doğmaktadır. Bu konuda detaylı bilgi almak için “Ermeniler Rus topraklarını barış yoluyla işgal ediyor” başlıklı Rostov-Don forumunu incelemek yeterlidir.57
Böylece, Ermeni milliyetçileri ve saldırgan Ermenistan tarihte ilk kez, asılsız iddialarını gerçekleştirmek konusunda güçlü direnişle karşılaşmıştır. Bunun temelini oluşturan gerçekler şunlardır: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, Azerbaycan’da milli egemenliğin kurulması, devletin bağımsız politika yürütmesi, milletin ve devletin çıkarlarını tehdit eden tehlikelerin titizlikle belirlenmesi ve bertaraf edilmesi, ülkenin kapsamlı gelişimi vb. Bu faktörler Ermeni saldırısının ve saldırgan Ermenistan’ın işgalci politikasının önlenmesinde, ifşa edilmesinde ve zararsız hale getirilmesinde önemli faktörlerdir. Dış güçlerin büyük destek verdiği hayalî “Büyük Ermenistan” ideolojisinin, Ermenistan devletinin yayılmacı politikasının ve onun doğurduğu sonuçların Azerbaycan halkının psikolojik dinginliğine, tüm halkın huzuruna, halkın entelektüel potansiyeline, toplumsal gelişimine, ülkenin maddi kaynaklarına, uluslararası hukuki normlarına ve hümanizm ilkelerine yönelik bir saldırı olduğu kesin delillerle ispat edilmektedir.
Not: “Büyük Ermenistan” hayali aslında tüm insanlığı tehdit etmesine rağmen bu tehlikeye karşı yalnız Azerbaycan ve Türkiye savaşmaktadır.
Bölümde gösterilen ve listelenebilecek on binlerce gerçek var: Büyük güçlerin destek fikri ile siyasi gündeme taşınan sözde “Ermeni sorunu” çekirdeğinde, Ermenilerin toprak sorununu çözmek fikri vardı. Çarlık Rusyası bir süredir bu sorunun özünün Güney Kafkasya’da yönetimin gücü, daha doğrusu, askeri güçle çözüleceğini düşünüyordu. Sonraki aşamalarda Ermeniler silahlandırılarak, Azerbaycan topraklarında giderek daha güçlü hale getirildiler. Kısacası Ermenilerin toprak kazanması ve otuz yıl işgal altındaki tuttuğu topraklarda yoğun bir yerleşimi temin etmek için Müslümanların kanı döküldü.
Ermeni milliyetçilerine verilen 'çalışın' vaadi uluslararası kamuoyunun sorunu haline gelerek, sonu gelmeyen bir düşmanlık yarattı. Kırk dört günlük Vatan Savaşı’nda Azerbaycan'a utanç verici bir şekilde yenilen Ermenistan'dan duyulan intikam çağrıları bir gerçeği ortaya çıkardı: Onlarca yıl yalan söylemek, halkı bu yalanlara inandırmak, Ermeniler için ulusal bir adet haline gelmiştir.
1.3. DÜNYADA BENZERİ OLMAYAN YALAN: SÖZDE “ERMENİ SOYKIRIMI”
“Devlet hayatımız ancak 4-5 aylıktı ve savaşa girmişdik. Halbuki yurtta tedaviye muhtaç binlerce derd vardı. Halbuki medeni dünyaya ilişkimizi sağlayacak komşularımızla en iyi ilişkiler içinde olmalıydık.”
Ovanes KAÇAZNUNİErmenistan ilk Başbakanı
Osmanlı devletinde, Ermeni toplumuna karşı hiçbir soykırım yapılmadı. Bu bölüme kesinlikle bu ifade ile başlıyorum ve bunu eklemek isteriz ki fikrimizi tek kelimeyle kanıtlayabiliriz: Birinci Dünya Savaşında Ermeniler, Osmanlı devletine karşı savaşan bir taraftı ve bu savaşı kendileri başlattılar. Savaştan önce yüzlerce silahlı ayaklanma var: Yaşadıkları devlete karşı suç işlemişlerdir! Bu savaşın başlangıcına kadar Anadolu’nun doğusundan batısına, kuzeyden güneye kadar tüm ülkede Ermeni cemaati çok sayıda silahlı ayaklanma gerçekleştirdi. Yüz yıl önce olduğu gibi bugün de sahte “Ermeni soykırımı” iddiasının arkasında siyasi baskı niyetlerinin olduğu inkar edilemez. Aslında bu dediklerimiz aynı zamanda Ermeni siyasi çevreleri ve bilimsel kaynaklar tarafından da itiraf edilmektedir.
Ancak onlar, bu konuda çok kararsızlar. Genç Ermeni kuşağı, Türklerin aleyhine düşmanlık yapmaları için teşvik etmek gerekli olduğu zaman Ermeni teröristleri kahraman gibi sunuyorlar. Sahte “Ermeni soykırımı” konusunda siyaset ve spekülasyon gerekli olduğunda, toplu halde öldürüldüklerini iddia ediyorlar. Konunun devamına giriş olarak öncelikle bir uzman görüşü sunalım:
Bu konuda Almanya’da Güneydoğu Avrupa ve Kafkasya Merkezi direktörü Christian Johannes Henrik şunları söylüyor:
“Batı ülkelerindeki farklı kişiler tarafından eğitilen İslam karşıtı ırkçı gruplar vardı: “1915-1923 Ermeni gruplarının Türklere ve Müslümanlara karşı yaptıkları katliamlara dair güçlü kanıtlar var. Ancak Hristiyan dünyası sessizliğini koruyor. O zamanın Ermenistan Başbakanı Ovanes Kachaznuni, Doğu Anadolu’daki Türklere, Kürtlere ve Araplara yönelik saldırıları doğruluyor.”Almanya Federal Meclisi’nin 2016’daki sözde “Ermeni soykırımı”nı kabul etmek için yapılacak işlemle ilgili konuşan siyasi uzman, bunun yanlış adım olduğunu söyledi: “Politikacılar bilim adamı değildir. Onlar gerçeği bulmaya değil, hükümetin güce dayalı politikalarını devam ettirmeye çalışıyorlar.”58.
Şimdi konuyla ilgili daha önemli gerçeklere bakalım:
–…Siz Ekselanslarına, bazı kişilerden alınan bilgilere ve üst rütbeli polislerin elimize geçen raportlarına göre bu (1904) Temmuz ayının 6’sını 7’sine bağlayan gece bazı kaynaklara göre 60-70 kişilik, diğer bazı kaynaklara göre ise yaklaşık 150 kişilik silahlı bir Ermeni ekibinin, bizim sınırlarımızdan Türkiye'ye geçtiğini bildirmekden şeref duyarım59.
–“Yarbay, Dk (hükuk) Guse, 3. Ordu Kurmay Bşk. 1925: Ermeniler çatışmayı isyanlarla başlattılar ve hemen ardından vahşi katliamlar yaptılar.”
–Rus Prens Sakhovksi’nin 8 Ekim 1916.t. telgrafından: “Yaklaşık bir yıldır Van-Bitlis bölgesinde bulunuyorum…halkın tüm tabakalarıyla kalıcı ve kapsamlı ilişkilerim var…gelen bilgiler arasında Ermenilerin faaliyetleri ve öngörülen planları hakkında bilgiler de ulaşıyor… Ermenilerden öncelikle de köylülerden, Ermeniler hakkında çok fazla bilgiler aldım ve alıyorum… Ermeni Komitelerini Ermeni halkının felaketine sebep olmakla hatta sonunu getirecek olmakla suçluyorlar, Ermeni Komitelerinin eğilimleri ve faaliyetlerinden hoşnut değiller. Köylü halkın çoğunluğu Ermeni Komitelerin gizli faaliyetlerine katılmıyor, rahat bırakılmak istiyorlar.”60
–“1902 yılında Makedonya'da isyan patlak verdiğinde, bu durumdan yararlanmak isteyen Ermeni komitacılar yeniden harekete geçme hazırlığına girişirler. Nitekim 1903 yılında Pro Armenia dergisinin 66.sayısında “şayet Avrupa Ermenilere karşı yükümlülüklerini resmen yerine getirmiyorsa, “fedailerin” savunmasız kardeşlerinin ortadan kaldırılmalarına izin vermeyeceklerini yazıyor… Ermeni çetelerinin Sason'da toplanmaları üzerine Osmanlı birlikleri, 1904 yılında Ocak ayı başında burayı kuşatmaya başlar. Sason Ermenileri ile Osmanlı birlikleri arasında yer yer çatışmalardan sonra Sultan II. Abdülhamit'in isyancılara gönderdiği mektupta teslim olmaları telep edilir…”Andranik’in Savaşları” adlı eserde 1904 yılında Sason'da yapılan savaşlarda Osmanlı birliklerinin 1.000’in üzerinde kayıp vermesine karşın, Ermeni isyancıların kayıplarının sadece onlarla olduğu öne sürülüyor”61.
Bilindiği gibi Ermeniler her zaman Türklerle giriştikleri çatışmaya dini kıyafet giydirmeye çalıştılar. Birkaç Ermeni ve Avrupa kaynaklarında bu çatışmanın uzun yıllar Ermeni-Müslüman çatışması gibi gösterilmesinin temel amacı dünya Hristiyan topluluğunun desteğini kazanmak olmuştur. Yine gerçeklere bakalım:
Birinci Dünya Savaşında “Daily Chronicle”nin özel muhabiri olarak, 1918'de Savunma Bakanlığı tarafından İngiliz Ordusunda görev yapan, Binbaşı M.H. Donohoe’nin, "İngiltere'nin (1918) İran-Azerbaycan Yolculuğu" eserinde şunları yazmıştı: O zamandan 1918’e kadar zafer ve mağlubiyet dalgalanmaları ile savaşın bütün korku ve değişikliklerine katlanmışlardı. Rusların nihai olarak İran'ın kuzeybatısından çekilmelerinden sonra Hristiyan (Ermeni) ordusu Türklere karşı cesur bir savaş çıkarmıştı… Temmuz ayının son haftası boyunca, muhtemelen 10 bin civarında savaşçı askere sahip olan ancak safları arasına sığınan kadın ve çocuklarla 30 bin rakamını bulan Hristiyan (Ermeni) ordusu Urmiye'den çekildi ve güneye doğru yürüdü.62
Bütün tarihi kaynaklar gösteriyor ki, İran'ın kuzeybatısında başka silahlı bir Hristiyan toplum yoktu. Ermenilerden baska di-ger silahlı Hırıstiyan toplum olmayıb. Çoğunlukla o bölgede Hristian toplum meskun değildi. Her şeyden önce şunu not ediyorum ki bu gerçek Ermenilerin, Osmanlılara karşı savaşan taraf olduğunun en ikna edici kanıtlardan biridir. Yazar M.H. Donohoe'nin belirttiği gibi tarihte bölgedeki Çarlık Rusya ordusu birçok nedenden dolayı bugünkü İran’ın Doğu ve Batı Azerbaycan vilayetlerini terk ederek, geri çekilirken Ermeniler için büyük miktarda cephane, giysiler ve hatta kuru yiyecekler bırakmışlardır.
Yazarın Ermeni bağnazlığı ile gizlice işaret ettiği Hristiyan Ordusu aslında düzensiz Ermeni birlikleri olmuştur. Bunu inkar edecek hiçbir argüman yoktur. Bu silahlı kuvvetler, tarihe “Cilolu” faciası olarak yazılan Türk-Müslüman soykırımını işlemiştir. Bu faciaya “Cilolu” denmesinin sebebi, bu faciayı yapan Ermeni çetelerinin Anadolu’nun Cilolu bölgesinden gelmesiydi..
Tovhid Malikzade Dilmagani’nin “Birinci Dünya Savaşında Azerbaycan ve Cilolu Faciaları” adlı ilmi eseri Birinci Dünya Savaşı’nın öncesinde Ermenilerin Süryanilerle birlikte İran’ın şimdiki Batı ve Doğu Azerbaycan illerinde işledikleri korkunç suçlardan bahsediyor.
Yazar, Türkiye ve İran arşiv belgelerini araştırmaya dahil ederek kanıtlıyor ki Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Çarlık Rusya’sının bu bölgesinden geri çekilen ordu birimleri tüm silah ve mühimmatı Ermenilere verdiler. Sonuç olarak, Ermeni silahlı çeteleri İran’daki az sayıda Süryani’yi yanlarına alarak masum Türk-Müslüman nüfusa karşı eşi görülmemiş suçlar işlemişler. Aslında, Binbaşı M.H. Donohoen yukarıda zikrettiğimiz eserinde işte bu gerçeği doğruluyor.
M.H. Donohoe tarafından yazıldığı gibi isyanları sonucu evlerini terk eden Ermeni kadınları ve gençleri silahlanmaya ve çatışmaya katılmaları için zorlandılar. İşte tam olarak bu şekilde Balkanlar’daki Ermeni kadın ve gençleri, çocuklardan oluşan özel silahlı birlikleri bile biraz eğitip, hazırlayarak Osmanlılara karşı isyanlara yardım için gönderdi. Burada Birinci Dünya Savaşı’nın sonundaki barış sürecine dönüyoruz.
Nihayet, Paris Baış Konferansında 26 Şubat 1919 tarihinde Müttefikler arası görüşmelerin öğleden sonraki oturumunda söz alan Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyonu Başkanı Avetis Agoranyan (Ahoronyan), “1914, 1915, 1916 ve 1917 yıllarında dünyanın her yerinden Ermeni gönüllüler, Rus ordusunda düzenli asker olarak kendi soydaşlarıyla birlikte omuz omuza savaşa katılmışlardır, milletlerin özgürlüğü için savaşa katılan bu Ermenilerin sayı 180.000 den fazladır” demiştir.63
Bu durumda tepeden tırnağa dek Rus, İngiliz, İtalyan, ve Fransız silahlarıyla donanmış Ermeniler nasıl soykırıma uğrayabilir? Bunu özellikle not edebiliriz Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni heyeti tüm görüşmelerde iki sorunu gündeme getirdiler: Ermeniler Müttefikler tarafında savaştığı için onlara, Osmanlı topraklarından bir pay vermelidir. İkincisi ise Ermeniler sefalet içinde olduklarından onlar için sürekli yardım tahsis edilmelidir. Kaynaklarda okuduk, genel olarak Ermeni heyeti Paris Barış Konferansı’nda karşılaştıkları herkesten para için yalvarıyordu.
Konuyla doğrudan ilgili olduğu için Ermeni diasporasının geçmişiyle ve bugünü hakkında gerçeklere ve rakamlara başvurmayı planlıyoruz. Kesin olarak biliyoruz ki Ermeni diasporasının kuruluşu, gelişmesi ve kapsamının genişliğini yaratan iki ana sebep vardır: Birincisi Ermenilerin sürekli göçü, ikincisi devletin olmamasıdır.
Anadolu’da ve Arap Yarımadası’nda çıkarları olan imparatorlar ve komutanlar, bu Ermenilerden yararlanarak bazen de diğer topluluklara karşı onları kullandılar. Bu politikadaki anahtar olan Ermeniler, daha sonradan göç etmek zorunda kalmışlardır. Örneğin, sahte “Ermeni soykırımı”nı rekor sayıda soykırım olarak tanıyan bir taraf olan Arjantin’e, Ermeni göçünün yapıldığı tarihe bakalım:
“1810 yılında bağımsızlığını ilan eden Arjantin için, ekonomik ve sosyal anlamda kalkınmayı sağlayacak tek yol, göç yoluyla nüfusu arttırmaktı. Arjantin’e Ermeni göçü, ilk olarak (1910-1915) bu süreçte başlamış ve üç büyük dalga şeklinde gerçekleştiği saptanmıştır. Günümüzde Latin Amerika ülkeleri arasında en fazla Ermeni nüfusuna sahip olan Arjantin Cumhuriyeti, Ermeni diasporasının en aktif olduğu ülkelerden biridir”64. Son yıllarda Azerbaycan ve Türkiye'nin Arjantin’de etkin olması da bu ülkede Ermeni yalanlarının ifşa olmasına olanak sağladı. “Azerbaycan’ın Arjantin Büyükelçiliği ve La Plata Devlet Üniversitesinin Uluslararası İlişkiler Fakültesinin Azerbaycan Ana Bilim Dalı tarafından Hocalı Soykırımı’nın 22. yıldönümü (2014) dolayısıyla 24 Şubat tarihinde “Ermenistan-Azerbaycan Sorunu ve Onun Çözümünün Bölgedeki Duruma Etkisi” konulu seminer düzenlendi…. Etkinlik başlamadan önce Arjantin Ermeni topluluğu temsilcileri Büyükelçiliğin önüne toplanarak insanların binaya girişini engellemeye çalıştı, etkinliğe katılanlara hakaret ettiler, Büyükelçilik personeline güç kullanma girişiminde bulundular”65.
Öte yandan özellikle ulaşım alanındaki gelişme arttıkça Ermenilerin kendileri de bir ülkeden diğerine hatta bir kıtadan diğerine geçme eğilimindeydiler. Ermenilerin uzun mesafelerde göç etmesi, demiryolu ve yolcu gemilerinin gelişimi ile onların göç meraklarının birbiriyle örtüşmesi tesadüf değildir. Bir milli devletleri olmadığı için yeni konumlarına kolayca uyum sağlamak, organize edilmek ve bu örgütlerin yönetimine katılmak, giderek bir gelenek haline geldi.
Ermeni diaspora örgütlerinin gücü, zorluk ve korku temelinde mümkün olmuştur. Şu anda Ermeni diaspora örgütlerinin tek lobi faaliyeti, sürecin dışında kalan kendi toplumuna karşı güç kullanmaktır.
“Siyasi ve dile ilişkin farklar dini farklılıkların da eklenmesiyle çok çeşitli kimliklerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Ermeni diasporanın büyük bir bölümü kendisini Katolik, Protestan ve Apostolik Ermeni Kiliselerine bağlı olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, Ermeni Apostolik Kilisesi de kendi içerisinde alt gruplara bölünmüştür. Buna ek olarak, Taşnak Partisi taraftarı olup olmamasına ya da Osmanlı topraklarında hangi bölgeden geldiklerine göre farklılıklar gözlenmektedir… Bununla beraber, Ermeni diasporasının tamamı için dönülebilecek anavatan toprağı aynı anlamı taşımamaktadır. Ishkanian’ın belirttiğine göre kimi diaspora için anavatan günümüz Ermenistan’ıyken kimileri için eski Osmanlı toprakları olup bügünkü Türkiye sınırlarını işaret etmektedir… Ermeni diasporasında olduğu gibi kendi içerisinde dini ve kültürel çok sayıda farklılık barındıran diasporalar yeni ülkenin değerlerinin de eklenmesiyle yok olma tehdidi hissedebilmektedir. 1915 olaylarının, Birinci Dünya Savaşı’nın, ölüm, hastalık, sürgün ve özellikle yok olma tehdidinin Ermeni toplumu üzerinde kalıcı ve derin etkilerinin olduğu âşikârdır”66.
Yukarıda söz ettiğim birçok gerçek şunu kanıtlıyor ki Ermeni toplumuna karşı en büyük düşman Ermeni Kilisesi’dir, Ermeni lobicileridir. Zaman zaman bu toplumu çirkin hedefleri için kullanan bazı kuvvetler, Ermenileri sonu görünmez bir belanın içine sokmuşlardır. Sözde “Ermeni soykırımı” bu belanın başlangıcı, bugünü ve geleceğidir. Şimdi sözde Ermeni soykırımını tanıma sürecini tarihsel bir sırayla sunalım. 67.

Yukarıda sıralanan olguların, fikir ve düşüncelerin devamı niteliğinde, üzülerek şu notu düşmeliyiz; kendi çıkarları için Ermenileri Osmanlı İmparatorluğu’na karşı sistemli şekilde kullanan büyük güçler, günümüzde sözde “Ermeni Soykırımı” konusunu Türkiye’ye, Dağlık Karabağ çatışmasını ise Azerbaycan’a karşı siyasi baskı malzemesi olarak kullanmaktadırlar. Yapılan analizler sözde “Ermeni Meselesi” konusu, hayali “Büyük Ermenistan” ideolojisi ve sahte “Ermeni Soykırımı” kavramlarının birbirini müteakip ve biri diğerini tamamlayan politik faktörler olarak siyasi gündeme getirildiğini bir daha kanıtlıyor. Günümüzde bu meseleler insan haklarının korunması, demokratik süreçlere destek, söz ve basın özgürlüğünün korunması vb. adlar altında, çeşitli bahanelerle kullanılıyor. Konumuza başka delillerle devam edelim.
4 Mart 2010’da ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde 1915 yılı Osmanlı Türkiyesi’nde Ermenilere karşı yürütülen politikayla ilgili oturumlar düzenlenmiştir. Komitenin aldığı 252 sayılı karara göre, ABD Başkanı 1915 yılında Osmanlı Türkiyesi’nde yaşananları resmi olarak “Ermeni Soykırımı” olarak nitelendirmeli ve her yıl nisan ayında ülkenin Ermeni kökenli vatandaşlarına seslenmek amacıyla yayınladığı mesajda özellikle bu terimi kullanmalıdır. Bugüne kadar ABD’nin 42 eyaleti, NATO’nun müttefiki olan ülkelerden 11’i, ayrıca Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi 1915 yılında Osmanlı Türkiye’sinde yaşananları sözde “Soykırım” adlandırmıştır. Halbuki, ABD 1980-1990 yılları arasında bu konuda tamamen farklı bir tavır sergileyerek tarihi gerçeği ve adaleti yansıtmıştı. ABD eski Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanı Bruce Fein, Beyaz Saray’ın incelemeleri sonucu 1915 yılında Ermenilerin iki milyon Osmanlı Türkünü katlettiğini saptadığını beyan etmiştir. 1981 yılında bu konu Beyaz Saray tarafından da incelenmiş ve Ermeni iddialarının uydurma ve asılsız olduğu kanıtlanmıştır.68
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.