Kitabı oku: «Şimdi ve Sonsuza Dek », sayfa 13
On Dokuzuncu Bölüm
Sunset Limanı’nın belediye binası resmi fakat şirin kırmızı tuğlalı bir binaydı. Çimenlikte küçük ağaçlar ve yazıları altın kabartmalı eski tip bir ahşap levha vardı. Emily, merdivenlerden hızla koşarken, dosyasındaki kağıtları neredeyse elinden düşürüyordu ve kasabanın yaşlılarının onu izlediğini neredeyse hissedebiliyordu.
Çift kanatlı kapıdan hızlıca içeri girdi ve onu gülerek karşılayan bir kadının olduğu resepsiyon bankosuna gitti.
“Merhaba, ben toplantıya geç kaldım,” dedi Emily, toplantının yapılacağı oda hakkında bilgi veren mektubu kağıtlarının arasında bulmaya çalışırken. “Hangi odada olduğunu hatırlayamıyorum. West Sokağındaki mülk ile ilgili.”
“Siz pansiyoncu hanımefendi olmalısınız,” dedi resepsiyonist tanıdık bir gülümsemeyle. “İşte isim etiketiniz. Toplantıya olan yoğun ilgiden ötürü ana salona alındı. Sağınızdaki çift kanatlı kapıdan girebilirsiniz.”
“Teşekkürler,” dedi Emily, isim etiketini elbisesine takarken “yoğun ilgi”den kastının ne olduğunu merak etti.
Kadının gösterdiği çift kanatlı kapıya gitti ve açmak için çekti. Nasıl dolu olduğunu görünce çok şaşırdı. Kasaba halkının büyük çoğunluğu tartışmaya katılmak için gelmişlerdi. Patel’leri, lokantadan Joe’yu, Bradshaw’ları ve bakkaldan Karen’ı gördü. Evinin pansiyona dönüşmesi zannettiğinden çok kişinin umurundaydı.
Daniel’ı önde görünce kalbi hızla atmaya başladı. Gelmişti. Bu sefer onu yalnız bırakmamıştı. Hızlıca öne gidip, Daniel’ın yanındaki yerini alırken, kafalar ona çevrilmişti. Daniel, dizini sıktı ve ona göz kırptı.
“Bu iş sende,” dedi.
Hemen sonra, Emily, yan koridorda oturan ve ona kalkık bir kaş ve alaycı gözlerle bakan Trevor Mann’ı gördü. Gözlerini kısarak, havalı ifadesine geri döndü.
Şükür ki toplantının sadece ilk beş dakikasını kaçırmıştı. Belediye Başkanı paneldeki kişileri tanıtmayı yeni bitirmiş ve programın üzerinden geçiyordu.
“Ve,” dedi Emily ve Trevor’u işaret ederek, “Sahneyi size bırakıyorum. Düşünceleriniz lütfen.”
Trevor bir saniye bile beklemedi. Ayağa kalktı ve yüzünü dinleyiciye döndü.
“O evin arkasındaki evde yaşıyorum,” diye başladı. “Ve oranın bir pansiyona dönüştürülmesine karşıyım. Kasabada zaten pansiyonlarımız var, West Sokağı gibi sessiz bir yerleşim bölgesinde bir tane daha pansiyona ihtiyacımız yok. Hayatımda yaratacağı rahatsızlık büyük olacak.”
“Şey,” dedi Emily kısık sesle, “net olarak söylemek gerekirse, o evde yaşamıyorsunuz. Orası sizin ikinci eviniz, değil mi?”
“Net olarak konuşmak gerekirse,” diye tısladı Trevor, “sizinki sizin eviniz bile değil.”
“Pes,” dedi Emily bıyık altından, Trevor Mann’ın elinden geleni ardına koymayacağını, eğer gerekirse pisleşebileceğini fark ederek.
Sandalyesine geri oturdu, bu durumdan boğulmuş hissetti ve sırf “bu tür şeyler” yüzünde, gürültü kirliliği, artan çöp birikintileri, turizm ticareti ve lokallerin bölgede yaşam masraflarının artmasıyla ilgili istatistiklerini sıralamasını dinledi. Emily konuşmaya çalıştı ama Trevor izin vermemişti. Sürekli ağzını açıp kapatan şaşkın bir balık gibi hissetmeye başlamıştı.
“Günün sonunda,” dedi Trevor Mann, “burada bir işletmeyi sürdürmek için gerekli olan ilk şeyi bilmeyen, tecrübesiz bir kadından bahsediyoruz. Evimin arkasındaki arazinin onun küçük gösteriş projesi için kullanılmasını istemiyorum.”
Destek görmeyi veya ona katılanların seslerini duymayı bekleyerek zafer kazanmışçasına oturdu. Ama yerine sağır edici bir sessizlikle karşılaştı.
“Şimdi zavallı kadının konuşmasına izin verecek misin?” dedi Doktor Patel.
İzleyicilerden “Yani, sonunda,” sesleri yükseliyordu. Kasaba halkının onun arkasında durduğunu bilmek Emily’yi mutlu etmişti. İlk defa, burada gerçek arkadaşlar edinmiş gibi hissetti, Amy ile kavgalarından sonra tam da şu anda ihtiyacı olan bir şeydi bu. Amy’yi düşünmek midesindeki kelebekleri daha da hareketlendirmişti.
Odadaki herkesin ona baktığını hissederek ayağa kalktı. Boğazını temizledi ve başladı.
“Her şeyden önce, hepinizin burada olmasının beni ne kadar duygulandırdığını bilmenizi istiyorum.” Sanırım buraya ilk geldiğimde pek de popüler olmadığımı söylemem yanlış olmaz Kendi korumaya çalışıyordum ve şüpheciydim. Ama bu kasaba bana sevgi, sıcaklık, cömertlik ve dostluktan başka bir şey göstermedi. Sayenizde, burayı ve hepinizi severek büyüdüm. Buraya geldiğimde küçük bir kız gibi hissediyordum. Hepiniz bana ebeveyn, akıl hocası gibi davrandınız ve nasıl büyüyüp bir kadın olunacağını gösterdiniz. Zengin olmanın peşinde değilim. Sadece bu kasabada yaşama şansına sahip olmak istiyorum ve bunu yapmak için kendimi geçindirmem gerekiyor. Bu dünyada ona her şeyden fazlasını ifade edecek olan babamın eski evini tamir etmek için bir şans istiyorum. Henüz vazgeçmeye hazır değilim. Ve ayrıca bu topluluğa aldıklarımı geri vermek de istiyorum.”
Emily odadaki tüm cesaretlendirici gülümsemeleri fark etti. Hatta birkaç kişi gözlerini peçetelerle kuruluyordu. Konuşmaya devam etti.
“West Sokağındaki ev babama aitti. Çoğunuz onu tanıyordunuz. Bana anlattığınız sevgi dolu hikayelere bakılırsa, bu toplumun değer verdiği üyelerinden biriydi.” Duygu yoğunluğundan boğulacakmış gibi hissetti. "Ben babamı özlüyorum. Sizin de özlediğinizi düşünüyorum. Onun evini restore etmek onu onurlandırmanın bir yolu gibi hissettiriyor. O evi bir pansiyona dönüştürmek ise taptığı bu kasabayı onurlandırmanın bir yolu gibi. Sizden tek isteğim sizi ve onu onurlandırma şansını bana vermeniz.”
Bir anda, bütün odada alkışlar koptu. Emily, onlara izin verdiğinde gördüğü sevgi ve ilgiden fazlaca mutluydu.
Daha alkışlar susmadan, Trevor Mann tekrar ayağa kalktı.
"Ne kadar dokunaklı, Bayan Mitchell," dedi. "Ve bunu topluma geri kazandırmanız her ne kadar sevimli olsa da başarılı bir şekilde pansiyon işletmek bir kenara, tekrar altını çizerim ki bu büyüklükteki bir evi restore etmek için fena halde niteliksizsiniz."
Bu kadardı. Kavga başlamıştı. Ve Emily buna hazırdı.
“Bay Mann’ın inandığının aksine,” dedi “Ben tecrübesiz değilim. Binada aylardır çalışıyordum ve bu süre içinde onu neredeyse tamamen yeniledim.”
"Ha!" diye bağırdı Bay Mann. “Daha dün tost makinesini patlattı!”
Emily onu alt etmeye çalışma girişimlerini göz ardı etti. “Ayrıca yapılan tüm işler için ve evi pansiyona dönüştürmek için gereken tüm izinleri aldım.”
“Ah, gerçekten mi?” diyerek alaylı gülümsedi Trevor. “Bana elektrik ve tesisat izinlerini aldığınız mı söylüyorsunuz? Lisanslı bir esnaftan?”
“Evet, aldım,” dedi, Cynthia’nın ona verdiği formları çıkararak.
“Peki, HHE-200 Yeraltı Atık Su Bertarafı formunuz nerede?” dedi Trevor, giderek sinirlenen bir sesle. “Onu doldurdunuz mu?”
Emily dosyasından, Cynthia’nın getirdiği belgelerden bazılarını daha çıkardı. "Gerektiği gibi üç nüsha."
Trevor’un yüzü kızarmaya başlamıştı. “Peki ya fırtınada zarar gören ahır ne olacak? Onu öyle bırakamazsın, bu bir risk. Ama tamir edersen, arazi kullanım yönetmeliğine uygun olmak zorunda.”
“Ben bunun farkındayım,” diye cevapladı Emily. “Bunlar zarar görmüş dış binalarla ilgili inşaat çizimlerim. Ve siz sormadan söyleyeyim, evet, 2009 Uluslararası Bina Kuralları’na uygunlar. Ve,” Trevor’un onu bölmesini engellemek için sesini yükselterek devam etti, “Maine Eyalet Mimarı tarafından onaylandılar.”
Trevor sert sert baktı.
Sonunda, "Bu konuştuklarımız tamamen anlamsız," diye patladı, sinirini daha fazla içinde tutamayarak. “Asıl meseleyi unutuyorsunuz. Bu ev yıllar önce, yaşanamaz kabul edildi. Ve o, geçmiş vergilerini ödemedi. Orada yasal olmaya bir şekilde yaşıyor ve teknik olarak o ev artık onun değil.”
Tüm gözler Belediye Başkanı’na dönerken, oda sessizliğe büründü.
Emily’nin kalbi ağzında atıyordu; gerçek an buydu.
Sonunda, Belediye Başkanı ayağa kalktı ve herkese yüzünü döndü. Sırıtışını saklamaya çalışıyordu ama berbat bir şekilde başarısız olmuştu.
“Sanırım yeterince dinledik, değil mi?” dedi. “Ev yaşanamaz kabul edilmişti çünkü yıllardır boştu. Ama hepimiz gördük ki, şu anda yaşanamaz olmaktan çok öte – çok güzel.”
Kalabalıktan ona katıldıklarını belirten hafif bir tezahürat yükselmişti.
“Ve geçmiş vergilere gelince,” diye devam etti, “Emily onları zaman içerisinde ödeyebilir. Biliyorum ki kasabamız onları geç de olsa ödeyecek bir sakini, hiç ödenmemesine tercih eder. Ayrıca, yeni vergiler ve pansiyon uzun vadede kasaba için daha fazla fayda da sağlayacaktır.”
Yüzünde büyük bir gülümsemeyle Emily’ye döndü
“Emily’ye evi pansiyona dönüştürmesi için izin vermek için hazırım.”
Dinleyicilerden bir sevinç uğultusu yükseldi. Emily, az önce olanlara inanamayarak, soluksuz kaldı. Trevor Mann sessizliğe gömülerek koltuğuna oturdu.
İnsanlar Emily’nin yanına gelerek, onun elini sıkıyor, yanağından öpüyor, sırtını sıvazlıyorlardı. Emily, duygu yoğunluğu içerisinde alt dudağını ısırdı. Birk ve tanıştığı itfaiyeci oğlu Jason gelip onu tebrik ettiler. Raj Patel ona sahiplendirmeye çalıştığı tavukları hatırlattı.
“Eğer tesisat ya da elektrikle ilgili yardıma ihtiyacın olursa, ben her zaman hazırım,” dedi adamın biri, eline kartvizitini sıkıştırarak.
“Barry,” dedi, adını okuyarak. "Teşekkür ederim. İrtibat halinde olacağım."
Karen, eğer tüm ihtiyaçları için bakkalı kullanırsa, toptan satış anlaşması yapabileceklerini söyledi. Emily herkesin cömertliğinden ve onu cesaretlendirmesinden heyecanla dolup taşmıştı.
“Pansiyonu açtığında, oranın sanatçısı ben olacağım, tamam mı?” dedi Serena, arkadaşına sarılarak.
Emily kahkahayla cevap verdi.
Daniel kalabalığın arasından sıyrıldı ve onu kollarının arasına alarak kendine çekti. "Seninle gurur duyuyorum."
"İnanamıyorum!" diye bağırdı Emily, Daniel onu etrafında döndürürken, başını geri attı. “İzni aldık! Bahse girerim benimle tanıştığında buralara geleceğimi hiç düşünmemiştin.”
Daniel başını salladı. “Dürüst olmak gerekirse, gazı yanlışlıkla açık bırakıp tüm evi havaya uçurmak gibi saçma bir şey yapacağını düşünmüştüm. Sana yardım etmemin tek sebebi kendi çıkarımdı,” diye de ekledi şaka yollu.
“Öyle mi?” dedi Emily, eğilip dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu.
Daniel da onu şefkatle öptü. Emily onun kokusunu içine çekerken, hayatın ne kadar tahmin edilemez olduğunu düşündü. Ben’i öpüp onunla evleneceğini düşündüğü zamanların üzerinden çok geçmemişti. O zamanlar ne kadar aptaldı. Daniel’ı öpmek ne kadar da farklıydı.
Ayaklarının üzerine indiğinde, ona baktı ve elini tuttu. Amy’nin, bir iş kurmanın ne kadar zor olduğuyla ilgili sözleri kafasında çınlıyordu. İşletmelerin büyük çoğunluğunun ilk senesinde battığı. “Şimdi ciddi işler başlıyor,” dedi Daniel’a. “Planlama. Finansal yatırım. Bu büyük, çok büyük bir risk.”
Daniel başını salladı. "Biliyorum. Ama önce neden kutlamıyoruz? Sadece anın tadını çıkar."
"Haklısın," dedi, gülümseyerek. "Bu bir zaferdir. Bunu kutlamalıyız. Ama sen çok içmesen iyi olur. Sabah erken kalkman gerekecek.”
Daniel kaşlarını çattı, kafası karışmıştı. “Öyle mi? Neden?”
Emily, ona bir bakış attı. “Nereye kaybolduğunu biliyorum,” dedi. “Marinaya.”
“Ha, o,” dedi Daniel, birden, garipçe. “Ona ne olmuş?”
“Teknene yeni bir motor getirmesi için birini ayarladım.”
Daniel’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Öyle mi? Ama paran yoktu!”
Emily gülümsedi. “Sen de bana tost makinesini aldığında paran yoktu ama aldın, sadece işlerin kötü gittiğine inandığımda beni düştüğüm yerden kaldırmak için. Bu yüzden ben de senin için bir şey yapmak istedim, sana teşekkür etmek için.
Daniel heyecanlı gözüküyordu ve Emily küçük mali bir sıkıntının onun suratındaki bu ifadeye değeceğini biliyordu.
“Doğru, bu Gordon’un barına çağrıdır!” dedi Daniel.
Emily bir kaşını kaldırdı. "Gerçekten mi? Kasabaya mı inmek istiyorsun? Peki ya bütün o işgüzarlara ve onların söylediklerine ne oldu?"
Daniel sadece omuz silkti. "Onlar artık umurumda değil. Benim için önemli olan sensin." Alnına bir öpücük kondurdu.
Emily kolunu Daniel’ın beline doladı.
Gitmek için döndüklerinde kapıda birinin onları izlediğini gördü. Amy idi. Emily durdu ve kendini hazırladı. Ama herhangi bir çatışma başlatmak yerine, Amy Emily’ye el başparmağını kaldırarak işaret etti. Sonra ona bir öpücük attı ve gitti.
“O kimdi?” diye sordu Daniel.
Emily kendine gülümsedi. “Sadece geçmişimden birisi.”
Yirminci Bölüm
Ev, içeri girip çıkan insanların uğultularıyla doluydu. İzin alındığına göre, yapılacak çok iş vardı ve bir an önce başlamalıydı. Hizmetlerini sunmak için çok fazla kişi Emily’ye gelmişti -sıva, zımpara, hatta pencere temizliği için- ve karşılığında sadece şirketlerini onaylamalarını istiyorlardı ve o bu cömert teklifleri kabul etmeyi her şeyden çok istiyordu. Bunca ay yalnızca kendisi ve Daniel varken, şimdi bunca insanın evin üzerinde çalışması garip hissettiriyordu. Ama Emily, buna alışması gerektiğini biliyordu; bir pansiyon açmaya karar verdiğinde günlük hayatlarına olacak müdahaleleri kabul etmişti.
Rico’nun ona bağışladığı resepsiyon bankasının teslimatı hakkında çalışmalar yaptı. Fuayede mükemmel gözüküyordu. Elektrikçi Barry, yeni kasa sistemini çalıştırmak için aşağı katta çalışmalar yapmıştı. Sonra Raj, beyaz minibüsüyle geldi.
“Çiçek sepeti teslimatı,” dedi gülerek.
“Harika,” diye yanıtladı Emily.
Raj minibüsüyle dışarı çıkar çıkmaz başka biri geldi.
“Bayan Emily Mitchell adına bir halı ve yolluk getirdik,” dedi teslimatçı adam, elindeki kağıda bakarak. “Nereye koymamızı istersiniz?”
“Şöyle,” dedi Emily, adamı evin içine yönlendirerek.
Daniel mutfakta herkes için kahve yapıyordu; onun köpeklerle sohbetini duyabiliyordu. Emily cüce Yağmur ve Mogsy dışında tüm yavrulara yeni evler bulmuştu. Cynthia oğlu Jeremy için bir tanesini alacaktı, Raj Şimşeğe, aralarında en gürültücü olana, karşılık çiçek sepetlerini ona bedavaya vermişti, itfaiyeci Jason, yeni doğan kızına bir tanesini hediye olarak alacaktı ve sonuncuyu da lokantadan Joe istemişti. Bütün kasabanın gene ona yardım etmesi Emily’yi mutlu etmişti ve yavruların da yeni evlerini çok seveceklerini biliyordu.
Emily, halı kuryesini merdivenlerden yukarı çıkardı ve koridora götürdü. “Buraya,” dedi.
Adam yeni, krem yolluğu açarken, onu izledi. Muhteşem gözüküyordu, içerinin gri, mavi ve beyaz renk tonlamasıyla çok iyi gitmişti.
Ev, pansiyona dönüşme konusunda yol kat ediyor ve Emily her şeyin nasıl bir araya geldiğine şaşırmaktan kendini alamıyordu. Gene de hala diken üzerindeydi, fakat bu korkudan çok beklenti yüzünden oluyor gibiydi. Bütün hayatı onu bu ana taşımak için varmış ve o en sonunda, başından beri olması gereken yerdeymiş gibi hissediyordu.
Emily kuryeye teşekkür etti ve adam gitti. Adam gider gitmez, yeni yumuşak halının üzerinde yürüdü, oyuncağını deneyen küçük bir çocuk gibiydi. Gelecek için çok heyecanlı hissediyordu. Ama sonra henüz herhangi bir yenileme yapmadığı çok önemli bir oda olduğunu hatırladı, aslında tüm odalar arasında en önemlisi. Şimdiye kadar bunu görmezden gelmeye çalışmıştı ama birden oraya girebilecek ve ne yapılması gerekiyorsa yapabilecek gibi hissetti.
Yeni yolluk boyunca yürüdü, bir gün pansiyonun bir parçası olacak ama şimdi boş olan sayısız odanın yanından geçti, sonra bir zamanlar ona ve Charlotte’a ait olan odanın kapalı kapısının önünde durdu. Emily elini ahşap kapıya doğru götürdü ve derin bir nefes aldı. Doğru kararı verip vermediğini düşünerek bir anlığına tereddüt etti. Asma katıyla, tavandan tabana camları ve çarpıcı okyanus manzarasıyla, insanlara en çok vay canına dedirtme potansiyeli olan oda buydu. Ayrıca evin en sessiz kısmındaydı. Bu odayı pansiyon odasına çevirmek işletme açısından oldukça mantıklıydı. Ama bu Emily’nin burayı toplamayı daha fazla geciktiremeyeceği anlamına geliyordu. Bu işin başarısı bu odanın yenilenmesine bağlıydı.
Emily, kendine güvenerek kapıyı açtı ve içeri girdi. Her şeyin içine nüfus etmesi ve tüm anıların derisine kadar işlemesi için kendine zaman tanıdı. Sonra yere oturdu ve kalbinde bir acı yumruyla tüm çocuk kitaplarını, oyuncakları ve giysileri paketledi. Yaptıkça, doğru kararı verdiğini anlamaya başladı. Çocukluğunu paketleyip kaldırmak onun ne kadar canını acıtsa da, bu kapının arkasında olup biteni görmezden gelmek de farkında olduğundan çok daha fazla canını yakmıştı. Şimdi muhtemelen hayatının o parçasını geride bırakıp ileri bakabilecekti.
Öğlen vakti, işçiler yemek için gidince, ev biraz sessizleşmişti. Emily ayağa kalktı ve etrafa baktı, odadaki son eşyalar da paketlenmiş, çatıdaki özel bölmeye yerleştirilmişti, oda boş ve çıplaktı. Yenileme çalışmaları yarın başlayacaktı. Pembe duvar kağıdı çıkarılıp oda beyaza boyanacaktı. Asma kattaki ahşap bölüm de beyaza boyanacaktı. Emily çoktan yatak ve diğer eski püskü şık mobilyaları satın almıştı yani tek yapmaları gereken onları getirip kurmak olacaktı.
Emily kendini yatağa bıraktı ve muhteşem deniz manzarasına ve güzel, bulutsuz gökyüzüne bakarak doğru kararı verdiğine emin oldu. Hayatında bir kere olsun, geleceği geçmişin önüne koymuş, kendini geçmişin akıntısına bırakmak yerine ileriye bakmıştı. Pansiyon için bu odayı seçerek, Emily kendine hayatının bir sonraki bölümüne geçme izni vermiş, ve sonunda geçmişi bir tarafa bırakıp kardeşinin ölümü hakkında hissettiği yersiz suçluluğu bir tarafa bırakmış gibi hissetmişti.
Son kutuyu da aldı ve çatıya çıkarmaya gitti. Kapıya geldiğinde, bir gümbürtü duydu ve arkasını döndüğünde bir resmin duvardan düşmüş olduğunu gördü; çıkarmayı unutmuş olmalıydı. Gitti, çerçeveyi yerden aldı ve son kutunun en üstüne yerleştirdi. O sırada, bu fotoğrafın kendi ve Charlotte’un yağmurlukları içerisinde, kocaman gülümseyen bir fotoğrafı olduğunu fark etti. O an, bunun, kardeşinden gelen ve hayatına devam etmesine izin veren bir işaret olduğuna emindi.
Hemen sonra, Emily, birinin ön kapıyı çaldığını duydu. Son kutuyu yere bıraktı ve merdivenlerden aşağı indi. Kapıyı açtığında, çimenliğin güneş içinde olduğunu gördü. Öğlen güneşi tam tepelerindeydi ve evin güzel bahçesini aydınlatıyor, Raj’ın diktiği çiçeklerin ve aynı renkteki, asılı çiçek sepetlerinin canlı renklerini daha da parlaklaştırıyordu.
Kapı eşiğinde kargocu bir adam duruyordu. "Emily Mitchell?"
“Evet, benim.” dedi, kalemini alıp paketi teslim aldığına dair imzayı atarken, paketin ne olabileceği kafasına dank edince, bütün vücudunu heyecan sarmıştı.
"Bu nedir?" diye sordu Daniel, girişe onun arkasına gelerek.
Emily kargocuya teşekkür etti ve adam uzaklaştı. Sonra Daniel’a döndü. “Bu tabela.”
“Geldi mi bile?” diye bağırdı Daniel. “Hangi isme karar verdin?”
İsim konusunda gizlice çalışmış, kimsenin kararını etkilemesini istememişti. İnsanlar bir şeyler önerip durmuşlardı ama ismin ona bir şey ifade etmesi gerektiğini biliyordu, onun ve sadece onun içinden gelmeliydi.
"Bakmak yok," dedi, paketi yırtarken ve tabelayı inceledi. Çok güzeldi, eve çok güzel eşlik edecek, rustik ve zevkli bir karışımdı.
Daniel’ın yardımıyla tabelayı yerine yerleştirdi. Bir adım geri çekilip, gururla kapının üzerine asılmış parlayan yeni tabelaya baktıkça, heyecan tüm vücudunu sarstı.
“Sunset Limanı Konağı” dedi Daniel, tabelayı okuyarak.
"Ne düşünüyorsun?" diye cevapladı Emily.
“Sevdim,” dedi Daniel, onu yakınına çekerek.
Tam o sırada, Emily lastiklerin altında çatırdayan çakılların sesini duydu. O ve Daniel döndüğün, yolda tanımadıkları bir araba gördüler. Evin önünde durdu ve bir adam peşinden bir valiz sürükleyerek, arabadan indi.
"Günaydın" dedi. “Bakkaldaki hanımefendi sizin pansiyonunuzu önerdi. Boş yeriniz var mı?”
Emily’nin kalbi sevinçle çarptı. Adama dönüp cevap vermeden önce çabucak Daniel’a bakıp sırıttı, sonra en profesyonel ses tonuyla cevapladı:
“Sanırım sizi bir yere sıkıştırabiliriz.”
Sophie Love
Hayatı boyunca romantizm kitaplarının fanı olan Sophie Love, ilk romantik serisini çıkarmaktan ötürü heyecan duyuyor: ŞİMDİ VE SONSUZA DEK (SUNSET LİMANI KONAĞI – 1. KİTAP). Sophie söyleyeceklerinizi duymak istiyor; ona e-posta atmak, e-posta listesine kaydolmak, ücretsiz e-kitap almak, güncellemelerden haberdar olmak ve bağlantıda kalmak için www.sophieloveauthor.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.