Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt», sayfa 6

Yazı tipi:

90. BÖLÜM

Kapitone ceketin kaybolması zavallı bir kızın çirkin sözler duymasına neden olur.

Hediye şekerlemeler genç bir beyefendiyi huzursuz eder.


Daiyu’nün gerilemesinin ilk haftasında, Büyükanne Jia ve yengeleri sırayla onu ziyarete geldiler. Sorularına cevap verecek kadar gücü vardı henüz. Ama artık hiçbir şey yemiyor ve çok zor konuşuyordu. İşin tuhafı, zaman zaman bilinçsiz gibi görünmesine rağmen aklının başında olduğu dönemler oluyordu. Herkes bir şeyler olduğundan şüphelenip Zijuan ve Xueyan’i sorgulamaya başladılar. Ama hizmetçiler bildiklerini söylemeye korkuyorlardı. Zijuan, Daishu’dan son haberleri almak istiyordu ama gerçeğin yeni bir şoka neden olarak Daiyu’nün ölümünü hızlandırmasından çekiniyordu. Bu yüzden Daishu’yu görünce bu konuyu açmaktan kaçındı. Xueyan haberlerin ileticisi olarak Daiyu’nün durumundan kendisini sorumlu tutuyor ve ‘Ben hiçbir şey söylemedim!’ diye yüz kere haykırmak istiyordu! O da sorgulandığında sessizliğini korudu.

Zijuan, Daiyu’nün hiçbir şey yemediğini görünce artık umut kalmadığını anlayıp yatağının yanında bir süre ağladı, sonra dışarı çıkıp fısıltıyla Xueyan’le konuştu.

“İçeri girip ona dikkatle baksana. Ben doğru büyük hanımefendi, Wang Hanım ve Bayan Lian’e haber vermeye gidiyorum. Bugün kesinlikle daha da kötüleşti.”

O gidince Xueyan içeri girip onun yerini aldı. Daiyu’yü derin uykudaymış gibi hareketsiz yatarken buldu. Tek çocuk olarak bu tür şeylerde tecrübesi olmadığından, Daiyu’nün ölmek üzere olduğunu sandı ve korkup ağlamaya başladı. Keşke Zijuan çabucak gelseydi! O anda pencereden ayak sesleri geldi. Zijuan’di herhâlde. Rahat bir nefes alıp ayağa kalktı, iç odanın kapısına gitti, perdeyi kaldırıp bekledi. Kapının sesini duydu, gelen Zijuan değil, Daishu’ydu. İç kapıda Xueyan’i görünce “Bayan Lin nasıl?” diye sordu.

Xueyan başıyla içeri gelmesini işaret etti, Daishu girdi. Zijuan’in orada olmadığını fark etti. Daiyu’ye bakınca ne kadar zor nefes aldığını gördü ve yüzünü bir dehşet ifadesi kapladı.

“Zijuan nereye gitti?” diye sordu.

“Hanımlara haber vermeye.” dedi Xueyan.

Daiyu, gerçekten ölmediyse de dünyadan kopmuştu. Xueyan, Zijuan’in yokluğundan istifade Daishu’yu sorguya çekmeye karar verdi. Kızın elinden tutup fısıltıyla sordu.

“Geçen gün Bay Wang’ın Efendi Bao için birisini teklif etmesi konusunda söylediklerin doğru muydu?”

“Doğruydu tabii!” dedi Daishu.

“Ne zaman kararlaştırıldı?”

“Kararlaştırıldığını söylemedim ki! Ben Xiaohong’dan duyduklarımı söyledim. Sonra Bayan Lian’in dairesindeyken, onun Pinger’ya her şeyin beyefendinin edebiyatçı arkadaşlarının onu memnun etmek ve kendilerine bir bağlantı yaratmak için teklif ettikleri bir şey olduğunu söylerken duydum. Xing Hanım bu yakıştırmayı hiç uygun bulmamış. Ama o onaylasa bile, onun fikri kimin umurunda? Ayrıca Efendi Bao için büyük hanımefendinin aklında başka biri var, buradan biri. Xing Hanım’ın bundan haberi bile yok. Beyefendi bu teklifi dile getirdiği için büyük hanımefendi Xing Hanım’a danışmıştı. Bayan Lian, büyük hanımefendinin Baoyu’yü kuzenlerinden biriyle evlendirmek istediğini, bu konuda kararını verdiğini, diğer bütün tekliflerin zaman kaybı olduğunu söyledi.”

Xueyan kendisini kaybetti.

“O zaman küçük hanım hiç uğruna ölüyor!” diye bağırdı.

“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Daishu.

“Bilmiyor musun? Geçen gün Bayan Lin, Zijuan’le beni bu nişan konusunda konuşurken duydu; bu yüzden kendisini bu duruma soktu.”

“Şşş! Seni duyacak!” diye fısıldadı Daishu.

“Dünyadan tamamen koptu.” dedi Xueyan. “Baksana, bir iki gün bile dayanamaz.”

O konuşurken kapı perdesi kenara çekildi ve Zijuan içeri girdi.

“Neler oluyor böyle?” dedi. “Siz ikiniz dedikodunuzu başka bir yerde yapamadınız mı? Onu öldüreceksiniz!”

“Bu olup bitene inanamıyorum!” diye mırıldandı Daishu.

“Sevgili Daishu!” dedi Zijuan. “Lütfen beni yanlış anlama. Seni kırmak istemezdim ama böyle dedikodu yapmak için budala olmalısın!”

Daiyu’nün yatağından gelen ani bir öksürük konuşmalarını kesti. Zijuan hemen yanına gitti, Xueyan ve Daishu sessizce duruyorlardı. Zijuan, yüzü duvara dönük yatan Daiyu’nün üzerine eğildi.

“Biraz su ister misin, hanımım?” diye sordu.

Zor duyulan bir sesle, “Evet.” dedi Daiyu.

Xueyan hemen fırlayıp yarım bardak kaynamış su getirdi, Zijuan’e verdi. Bu arada Daishu da sedire doğru geldi, tam Daiyu’yle konuşmak için ağzını açmıştı ki Zijuan hiçbir şey söylememesini işaret edince sustu. Hepsi bekliyordu. Kısa bir duraklamadan sonra Daiyu tekrar öksürdü; Zijuan hemen, “Suyu şimdi vereyim mi?” diye sordu.

“Evet.” diye çok zayıf bir ses geldi ve Daiyu doğrulmaya çalıştı ama o kadar hâlsizdi ki yapamadı. Zijuan elinde bardakla sedirin üstüne çıkıp suyun sıcaklığını önce kendisi kontrol etti, sonra Daiyu’nün dudaklarına götürdü, bir yandan da başını destekliyordu. Daiyu bir yudum içti; Zijuan bardağı geri çekerken Daiyu’nün biraz daha istediğini fark etti. Tekrar ağzına dayadı. Daiyu biraz içtikten sonra başını salladı, derin bir nefes alıp tekrar yattı. Kısa bir duraklamadan sonra gözlerini araladı.

“Demin Daishu mu konuşuyordu?” diye sordu.

“Evet, hanımım.” dedi Zijuan.

Daishu hâlâ odadaydı, hemen sedirin yanına gelip Tanchun’ün mesajını iletmek istedi. Daiyu bir süre ona gözünü dikip baktı, başını salladı. Kısa bir süre daha geçti.

“Eve döndüğünde Bayan Tan’e selamlarımı söyle.” dedi.

Daishu, Daiyu’nün gitmesini istediğini düşünerek sessizce odadan çıktı. Daiyu’nün durumu çok ciddi olduğu hâlde, aklı yerindeydi. Daishu’nun geldiğini fark etmiş, Xueyan ile konuşmalarının birkaç kelimesini belli belirsiz duymuştu. Bir misafirle sohbete gücü olmadığından uyuyor gibi yapmıştı. Ama sohbet ilerledikçe, gerçek sandığı şeyin aslında sadece bir tekliften başka bir şey olmadığını anladı. Sonra Daishu’nun, büyük hanımefendinin Baoyu’yü, orada yaşayan kuzenlerinden biriyle evlendirme niyetiyle ilgili Xifeng’ın sözlerini aktardığını duydu. Kendisinden başka kim olabilirdi? Kış gün dönümünde Yin’in Yang’a hayat vermesi gibi, onun zihnindeki karanlık da aydınlığa hayat verdi. Birden zihni açıldı, biraz su içmeye, hatta Daishu’yla konuşmaya karar verdi.

Tam o sırada, Zijuan’in acil çağrısına karşı Büyükanne Jia, Wang Hanım, Li Wan ve Xifeng içeri girdiler. Daiyu’nün içindeki şüpheler öylesine aniden dağıldı ki artık Zijuan’in anlattığı gibi ölmekte olan bir kız görüntüsü yoktu. Hâlâ hâlsiz ve keyifsizdi ama biraz çabayla sorularına birkaç kelimeyle cevap verebildi. Xifeng Zijuan’i yanına çağırıp sorguladı.

“Bayan Lin senin anlattığın kadar hasta değilmiş. Neden o kadar abarttın? Ödümüz koptu!” dedi.

“Gerçekten biraz önce çok kötü durumdaydı, hanımefendi.” dedi Zijuan. “Bu yüzden gelmiştim. Aksi hâlde sizi rahatsız eder miydim? Şimdi çok daha iyi görünüyor. Çok tuhaf!”

Büyükanne Jia, Xifeng’a dönüp güldü.

“Onu fazla ciddiye alma sen, canım. Böyle şeylerden hiç anlamaz. Gerçi bir sorun olduğunu fark ettiğinde haber vermek çok akıllıca. Aptal durumuna düşmemek için tek kelime etmeyen ya da hiçbir şey yapmayan gençlere hiç tahammülüm yok.”

Hanımefendiler bir süre daha kalıp sohbet ettikten sonra her şeyin yolunda olduğuna karar verip gittiler.

 
Kırık bir kalbin ilacı rahatlatıcı bir haberdir,
Düğümü ancak onu bağlayan çözer.
 

O günden sonra Daiyu’nün durumu yavaş yavaş düzelirken, Zijuan ve Xueyan Buda’ya gizlice şükran duaları ettiler.

“Çok şükür ki daha iyi!” dedi Xueyan, Zijuan’e. “Ne tuhaf bir hastalık bu! Düzelmesi de çok tuhaf!”

“Neyin sebep olduğunu biliyoruz.” dedi Zijuan. “Asıl bu ani iyileşme şaşırtıcı. Galiba evlenmeleri Baoyu ve Bayan Lin’in kaderi. ‘Mutluluğa giden yol pürüzsüz değildir.’ derler. ‘Göklerde kararlaştırılan evliliği hiçbir şey bozamaz!’ Evlenmek alınlarına yazılmış. Bu yüzden, ikisi de yürekten istiyorlardı; gökler hükmü vermiş olmalı! Geçen yıl, Baoyu’ye Bayan Lin’in güneye gideceğini söylediğim zaman olanları hatırlasana. Neredeyse şoktan ölecekti, olay çıkarmıştı. Şimdi bir sözümüz onu öldürecekti. Onlarınki yazgı değil de nedir?”

Bu romantik teori karşısında birbirlerine bakıp gülümsediler.

“Neyse ki daha iyi! Bir daha asla bu konuyu açmayalım! Baoyu başka birisiyle evlense, ben de kendi gözlerimle şahit olsam bile kimseye tek kelime söylemeyeceğime yemin ederim.” dedi Xueyan.

“Doğru!” dedi Zijuan gülerek.

Bu konuda yapılan gizli konuşma sadece onlarınki değildi. Daiyu’nün tuhaf hastalığı ve daha da tuhaf iyileşmesi, evde fısıldaşmalara ve spekülasyona neden oldu; kısa sürede Xifeng’ın kulağına kadar geldi. Wang Hanım ve Xing Hanım bir şeylerden şüpheleniyorlardı; Büyükanne Jia’nın da her şeyin altında yatan neden için fikri vardı. Bir gün dört hanımefendi Büyükanne Jia’nın dairesinde toplandı ve sohbetleri sırasında konu Daiyu’nün hastalığına geldi.

“Ben de size bir şey söyleyecektim.” dedi Büyükanne Jia. “Baoyu ve Daiyu küçüklüklerinden beri hep beraberler, bu beni hiç endişelendirmedi, onları hep çocuk olarak gördüm. Ama son zamanlarda, Daiyu’nün hastalığının sıklaştığını, birden gelip, birden gittiğini fark ettim. Bu büyüdüğünün işareti. Onların sürekli beraber olmalarına izin vermeyi artık uygun bulmuyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?”

Biraz sessizlikten sonra Wang Hanım kelimelerini itinayla seçerek cevap verdi.

“Daiyu çok fazla okuyor; çok akıllı bir kız. Baoyu’ye gelince, bazen çok budala ve patavatsız olabiliyor. Görünüşe bakılırsa hâlâ çocuk sayılırlar. İkisinden birini birdenbire Bahçe’den taşıyacak olursak, bu tuhaf olmaz mı? ‘Zamanı geldiğinde gecikmeyin, her erkek damat, her kız gelin olur.’ derler. Mümkün olduğunca çabuk harekete geçip onları evlendirmek en iyi çözüm olmaz mı, anne?”

Büyükanne Jia kaşlarını çattı.

“Daiyu aşırı duygusal; tuhaf mizacının bazen hoş olduğunu kabul ediyorum elbette ama Baoyu’nün karısı olmasını istemiyorum. Ayrıca böyle nazik bir bünyeyle çok uzun yaşamayacağından korkuyorum. Baochai’in her bakımdan daha uygun bir seçim olduğundan eminim.”

“Bu konuda tabii ki hepimiz seninle aynı fikirdeyiz, anne.” dedi Wang Hanım. “Ama Daiyu için de bir koca bulmamız gerekiyor. Bulmazsak ve Baoyu’ye ilgi duymaya başlarsa -ki büyümekte olan bir kız için bu gayet normaldir- onu Baochai’le nişanladığımızda büyük bir problem yaşarız.”

“Ama aileden olmayan birini, ailedeki birinden önce evlendirmemiz söz konusu bile olamaz. Başka birisinin çocuğunun kendisininkinden önce evlendirildiği duyulmuş şey mi? Olması gereken sıralama, önce Baoyu’yü, sonra Daiyu’yü nişanlamak. Hem zaten Daiyu iki yaş küçük. Eğer dediğini doğru anladıysam, Baoyu’yü nişanladığımızı ondan saklamamız lazım diyorsun…”

O anda Xifeng hizmetçilere dönüp, “Yeterince açık mı? Efendi Bao’nın nişanından kimseye bahsedilmeyecek! Eğer birinizin bu konuda konuştuğunu duyarsam, hiç merhamet göstermem!” dedi.

“Sevgili Feng!” diye devam etti Büyükanne Jia. “Hastalandığından beri Bahçe’de olup bitenlerle pek ilgilenmediğini fark ettim. Daha çok dikkat etmelisin, sadece bu konuda değil tabii. Hizmetkârlar arasında ortaya çıkan utanç verici içki ve kumar olaylarının tekrarlanmasına ne pahasına olursa olsun engel olmalıyız. Çok dikkatli ol, olup bitenlerden gözünü ayırma. Hepsinin disiplin altına alınması lazım, en çok itaat ettikleri kişi de sensin.”

“Tamam, büyükanne.” dedi Xifeng.

Hanımlar bir süre daha sohbete devam ettikten sonra dağıldılar.

***

O günden sonra Xifeng, Bahçe’yi daha düzenli aralıklarla denetlemeye başladı. Bir gün, turlarından biri sırasında Nergis Adası’ndan geçerken, bir gürültü koptuğunu duydu. Yaşlı bir kadın avlunun dışında bağırıyordu; hemen bakmaya gitti. Onun yaklaştığını gören kadın ellerini yanlarına indirip esas duruşa geçerek selamladı.

“Neden bağırıp duruyorsun?” diye sordu Xifeng.

“Siz ve Bayan Zhu bana burada görev verdiniz, hanımefendi.” dedi kadın. “Çiçeklere ve meyve ağaçlarına bakıyorum. Ben yanlış bir şey yapmadım ama Bayan Xiuyan’in hizmetçisi hırsızlıkla suçluyor bizi!”

“Neden peki?” diye sordu Xifeng.

“Dün Heier’ı biraz oynasın diye yanımda buraya getirdim. Daha aklı ermediğinden, Bayan Xiuyan’in dairesine girip bakmış. Hemen eve geri gönderdim. Bu sabah hizmetçilerden biri bir şeyin kaybolduğunu söyledi. Ne olduğunu sorduğumda, beni sorguya çekti.” dedi kadın.

“Bunda kızacak bir şey yok!” dedi Xifeng.

“Bu bahçe bizim hanımımızın ailesine ait, onların değil. Hanımımız bizi burada görevlendirdi. Onlar ne cüretle bize hırsız derler?”

Xifeng yaşlı kadının suratına tükürdü.

“Dilini tut! Bu kadar yeter! Sen buradaki işlerden sorumlusun, eğer bir şey kaybolursa, hizmetçilerin seni mesul tutmaları normal. Ne cesaretle böyle saçma sapan konuşabiliyorsun?” diye çıkıştı.

Hizmetçilerine, bu yaşlı kadını kovması için Lin Zhixiao’nın karısını çağırmalarını söyledi. Onlar talimatını yerine getirmek için giderlerken, Xing Xiuyan koşarak geldi. Xifeng’ı selamladı.

“Sakın yapma! Önemli bir şey değil, bitti bile.” dedi endişeli bir gülümsemeyle.

“Bu doğru bir tutum değil, sevgili kuzen.” dedi Xifeng. Ben prensipleri önemsiyorum. Senin bir şeyinin kaybolmasının dışında, kendi yerini unutup çok ileri gitti.”

Xiuyan, kadının diz çöküp merhamet dilediğini gördü ve Xifeng’ı içeri davet etti.

“Ben bu tipleri bilirim.” dedi Xifeng. “Her şeyden kolayca sıyrılacaklarını sanırlar. Tek saygı gösterdikleri kişi benim.”

Xiuyan, kadın için ricalarına devam etti ve asıl kabahatin kendi hizmetçisinde olduğunu söyledi ısrarla. Bunun üzerine Xifeng biraz yumuşadı.

“Xing Hanım’ın hatırına bu olayı görmezden geleceğim.” dedi Xifeng.

Yaşlı kadın ileri atılıp önce Xifeng’a, sonra Xiuyan’e secde etti ve gitti.

O gider gitmez, Xiuyan Xifeng’a oturmasını söyledi.

“Ne kayboldu?” diye sordu Xifeng.

“Önemli bir şey değil.” dedi Xiuyan gülerek. “Eski bir kırmızı, kapitone ceketim. Getirmelerini istemiştim, bulunmayınca unuttum gitti. Hizmetçim kadını sorgulamakla aptallık etti. Alınması çok normal. Düşüncesizliği yüzünden güzel bir payladım onu. Olay bitti ve kapandı.”

O konuşurken, Xifeng, Xiuyan’in kıyafetlerini ve odanın genel görünümünü inceliyordu. Kapitone ve içi kürklü giysileri oldukça eski görünüyor, soğukta pek koruyacak gibi durmuyordu. Pamuklu yatak örtüleri de öyle. Mobilyalara ve masanın üzerindeki süslere baktı, hepsini Büyükanne Jia vermişti; ne kadar da temiz ve düzenli korunduklarını fark etti. Xifeng ona sıcacık bir saygı duydu.

“Ceketin velvele çıkarılacak bir şey olmadığını biliyorum.” dedi. “Ama hava soğuyor, ona ihtiyacın olacak. Elbette peşine düşmeye hakkın var. Ah, bu hizmetçilerin küstah tavırları!”

Bir süre daha Xiuyan’le oturup sohbet ettikten sonra denetlemelerine devam etmek için çıktı ve kendi dairesine dönmeden önce birkaç yere uğradı. Evde Pinger’ya, kıyafetlerinden bir bohça hazırlayıp Xiuyan’e göndermesini söyledi. Biri koyu kırmızı ithal ipekten, diğeri zümrüt yeşili ipekten, kenarları kuzu yünü, içleri pamuk dolgulu iki ceket; yünlü kumaştan, uzun, kenarları işlemeli, turkuaz bir etek ve koyu mavi, kenarları kakım kürkü bir ceket gönderildi.

Xifeng müdahale etmiş olsa da Xiuyan, yaşlı kadının kabalığına çok sinirlenmişti.

“Burada yaşayan bütün kızların içinde hizmetçilerin bu şekilde davranmaya cesaret ettikleri tek kişi benim.” diye düşündü. Sürekli hakkımda konuşup duruyorlar. Şimdi Feng da buna şahit oldu.”

Bunu düşündükçe, hâline daha çok üzüldü. Ama düşüncelerini birine açması imkânsızdı. Kaderine boyun eğip ağlarken, Xifeng’ın hizmetçisi Fenger bir bohça kıyafetle çıkageldi. Xueyan kime ait olduklarını anlayınca almak istemedi.

“Ama hanımım eski diye bunları beğenmezseniz, yenileriyle değiştireceğini söyledi.” dedi Fenger.

Xueyan kibarca gülümsedi.

“Hanımın çok düşünceli. Ama benimki kayboldu diye bana kendi kıyafetlerini vermesini kabul edemem. Lütfen geri götür ve benim adıma çok teşekkür et. Düşünmesi bile yeter!” dedi.

Fenger’a küçük bir kese verdi ve hizmetçi kız istemeye istemeye bohçayı da alıp gitti. Birkaç dakika sonra bu sefer Pinger’yla beraber geri geldi. Xiuyan hemen dışarı çıkıp onları karşıladı, içeri davet edip oturmalarını söyledi.

“Bayan Lian, aileden biri olarak bunları kabul etmenizi söyledi; o kadar da kibar olmayın.” dedi Pinger.

“Kibarlıktan değil.” dedi Xiuyan. “Onları almaya utanırım.”

“Bayan Lian, kabul etmezseniz, ya bunları eski bulduğunuzu ya da onun kıyafetlerini giymek istemediğinizi düşüneceğini söyledi. Geri götürürsem bana da kızacakmış!” diye ısrar etti Pinger.

Xiuyan kızardı ve zarafetle gülümsedi.

“Peki o zaman, geri çeviremem. Lütfen çok teşekkür ettiğimi söyleyin kendisine.” dedi.

İkisine de çay ikram etti, sonra Fenger ve Pinger gittiler. Eve varmak üzerelerken, Xue teyzenin hizmetçilerinden biriyle karşılaştılar. Kadın onları selamladı, Pinger nereye gittiğini sordu.

“Bayan Xue ve küçük hanım, bütün hanımefendilere ve küçük hanımlara selamlarını iletmem için gönderdi beni.” dedi. “Az önce Bayan Lian’in evinde sizi sordum, Bahçe’ye gittiğinizi söyledi. Xing Hanım’dan mı geliyorsunuz?”

“Nereden biliyorsun?” diye sordu Pinger.

“Küçük bir kuş söyledi… Siz ve hanımınız ne kadar da cömertsiniz!”

Pinger güldü ve biraz dinlenmesi için içeri davet etti.

“Yapılacak işlerim var. Başka sefere.” dedi kadın ve yoluna devam etti. Pinger da Xifeng’a rapor vermek üzere içeri girdi.

***

Hizmetçi kadın, Xue teyze, Xia Jingui’nin kavgacı tavırları yüzünden tepetaklak olan evine geri döndüğünde, Xing Xiuyan’in başına gelenleri anlattı, Baochai ve Xue teyze ağlamaya başladılar.

“Pan uzakta olduğu için böyle acılara katlanmak zorunda kalıyor.” dedi Baochai. “Neyse ki Feng onunla ilgileniyor. Bundan sonra bizim de gözümüz üzerinde olsun. Ne de olsa artık bizim aileden sayılır.”

O konuşurken Xue Ke geldi.

“Pan burada geçirdiği onca yıldır doğru dürüst tek bir arkadaş edinememiş!” dedi. “Çoğu tam bir serseri sürüsü! Eminim ona neler olduğu hiçbirinin umurunda değildir. Sadece en son haberleri öğrenmek için geliyorlar. Birkaç gündür hepsini geri gönderiyorum. Kapıdaki görevlilere bu serserileri bir daha içeri almamalarını tembihledim.”

“Yine o aktör Jiang’ın arkadaşları mı?” diye sordu Xue teyze.

“Hayır, aslına bakarsan o hiç gelmedi. Bunlar başkaları.”

Xue Ke’nın sözleri Xue teyzenin endişesini artırdı.

“Bir oğlum var ama hiç yokmuş gibi.” dedi. “Yetkililer Pan’i bıraksalar bile, hayatı mahvoldu. Sen benim yeğenimsin Ke ama Pan’den daha sağduyulusun. Bundan sonra artık sadece sana bel bağlayacağımı biliyorum. Çok çalış ve hayatının tadını çıkar. Zor zamanlardan geçen bir ailenin kızı olan müstakbel karını düşün. Bir kızın evinden ayrılıp evlenmesi çok zordur. Kocasının iyi biri olmasını ve geçimini sağlamasını ister. Ya Xiuyan de şu yaratık gibi olsaydı!” Xia Jingui’nin odasını işaret etti. “Ama ondan bahsetmek istemiyorum. Xiuyan’in dürüst ve düşünceli, tutumlu ve hiç bozulmamış bir kız olduğunu biliyorum. Pan’in işi çözülünce, ikinizi evlendiririz, zavallı yüreğim huzura erer.”

“Unutma, Baoqin de hâlâ evlenmeyi bekliyor.” diye hatırlattı Xue Ke. “Bizim için endişelenme sen.”

Biraz daha konuştular, sonra Xue Ke odasına gitti. Yemeğini yedi ve Xiuyan’in Bahçe’deki durumunu düşündü. Fakirlik yüzünden Jialara bağımlıydı. Başkente gelirlerken aynı gemide seyahat etmişlerdi; ne kadar hoş ve iyi huylu bir kız olduğunu bizzat görmüştü. Xia Jingui gibi bir yaratığa varlıklı ve lüks bir hayat verip şımarık bir cadıya çeviren kaderin adaletsizliği, Xiuyan gibi bir kıza cefadan başka bir şey yaşatmıyordu! Cehennem Kralı bu dağıtımı yaparken ne düşünüyordu acaba?

Bu kasvetli düşünceler Xue Ke’nın duygularını şiirsel bir formda ifade etmesine neden oldu ama kalemi eğitimsizdi, yine de elinden geleni yaptı.

 
Deniz dragonu kıyıda debeleniyor,
Birbirimizi düşünüyoruz, sen ve ben.
Acı günlerimiz çamur içinden geçiyor,
Berrak suyu bulur muyuz gecikmeden?
 

Yazdıklarını okudu ve duvarına asmayı düşündü. Biraz mahcubiyet duydu.

“Ya biri görüp de bana gülerse?” diye düşündü. İkinci kez okudu. “Aman canım kimin umurunda? Asacağım. Kendim okuyup eğlenirim.” Ama son kez bir daha okuyunca fikrini değiştirdi ve bir kitabın arasına koydu.

“Artık çocuk değilim, evlenme yaşım geldi.” diye düşündü. “Ama bu aile krizini kim tahmin edebilirdi ki? Ne zaman biteceğini de kimse bilemez. Xiuyan gibi narin bir kız için ne büyük çile! Kendisini yapayalnız ve zavallı hissediyordur!”

O anda kapı açıldı ve Baochan, üstü kapalı, yuvarlak bir tepsi ve bir sürahi şarapla geldi, sahte bir gülümsemeyle masaya bıraktı. Xue Ke ayağa kalktı ve kıza oturmasını söyledi.

“Dört tabak şekerleme ve bir sürahi şarap, Bayan Pan’in saygılarıyla, Efendi Ke.” dedi kız hâlâ gülerek.

“Ne kadar da nazik!” dedi Xue Ke. “Yengeme teşekkürlerimi iletin. Ama genç hizmetçilerden birini gönderebilirdi. Siz zahmet etmeseydiniz, Bayan Baochan.”

“Ah, Efendi Ke, bu kadar kibarlığa gerek yok. Hepimiz bir aileyiz. Ayrıca Bayan Pan, Bay Pan için ne sıkıntılara girdiğinizi biliyor, uzun zamandır size bizzat kendisi teşekkür etmek istiyordu ama başkalarının yanlış anlamalarından korktu. Bu evde, bildiğiniz gibi, görünenin altında çok şey dönüyor. İnsanlar hediye gibi küçük bir şey için bile konuşmaya hazır bekliyor, sonra her türlü hikâyeyi uydurmaya başlıyorlar. Bu yüzden biraz tedbirli davranıyor ve etrafta kimse yokken bunları benim getirmemi istedi.” Yılışık bir şekilde gülerek devam etti. “Lütfen resmiyete gerek yok, bu beni rahatsız ediyor. Biz hizmet etmek için buradayız; Bay Pan’e yapıyorsak, size neden yapmayalım?”

Xue Ke çok gençti ve çabuk güvenen bir mizacı vardı. Pan’in ev ahalisinin birdenbire böyle davranmaya başlaması biraz tuhaftı ama Baochan’in açıklaması mantıklıydı.

“Şekerlemeleri bırakabilirsiniz, şarabı geri götürün.” dedi. “Ben pek içki içen biri değilim. Zaman zaman mecbur kalırsam bir kadeh içerim ama genellikle içmiyorum. Bayan Pan ve siz bunu biliyorsunuzdur.”

“Başka bir şey isteyin!” dedi Baochan. “Ama şarabı geri götüremem. Bayan Pan’in huyunu bilirsiniz. İçmediğinizi söylersem bana inanmaz; görevimi yerine getiremediğimi söyler.”

Xue Ke istemeye istemeye kabul etti. Baochan kapıya doğru ilerledi, oradan dışarı bakıp tekrar gülerek Xue Ke’ya döndü. Xia Jingui’nin dairesinin tarafını işaret ederek, “Tüm yaptıklarınız için bizzat teşekkür etmeye gelebilir.” dedi.

Xue Ke, buna ne anlam vereceğini bilemeyip biraz gerildi.

“Lütfen teşekkürlerimi iletin, kardeşim. Hava çok soğuk, üşütmemeye dikkat etsin. Hem zaten o benim kuzenimin eşi, böyle şeyler yapmasına gerek yok.” dedi.

Baochan bir şey demedi ve kıkırdayarak çıkıp gitti.

Xue Ke önce bu ikramları Jingui’nin minnetinin samimi bir ifadesi olarak kabul etmeye hazırdı. Ama Baochan’in anlamlı tavırları ve bakışları onda şüphe uyandırdı, bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünmeye başladı.

“Ama Jingui asla böyle bir şey yapmaz. O benim yengem. Belki de asıl şeytanlık düşünen Baochan’dir. Kendi inisiyatifiyle bir şey yapamayıp, Jingui’yi bahane olarak kullanıyor olabilir. Ama o da Pan’in odalığı, nasıl olur…” Sonra birden aklına geldi. “Tabii ya! Jingui bir hanımefendi değil! Bazen canı istediğinde basit bir kadın gibi davranıyor, güzelliğini kullanıyor; benim için bazı planları olabilir. Belki de Baoqin ile araları bozuldu ve ailenin adını kirletmek için pis bir oyun oynuyor. Bu da mümkün!”

Xue Ke bütün bunları çok ürkütücü buldu; bu durumla başa çıkmanın bir yolunu bulmak için kafa yorarken, penceresinin önünde bir kahkaha duyarak irkildi. Kimin güldüğünü öğrenmek için gelecek bölümü oku.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
Hacim:
3 s. 5 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6862-37-1
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre