Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt», sayfa 10

Yazı tipi:

Şöyle ki Büyük Boğa’nın oğlu Musa, Hamedan tarafından çıkan Haricileri yola getirmek için kendisine bağlı olan Rey tarafına gitmişti. Kölemenlerden Müflih ki onun öncü birliklerine memurdu. Hamedan dışında vaki olan bir şiddetli muharebede Haricilere galip gelmişti. Ondan sonra Taberistan’da da hayli muzafferiyet kazanmışken Mutezz’in indirilip öldürülmesi ve Salih İbni Vasif’in zorbalığı, Musa İbni Boğa’nın kulağına gelince, Müflih’i askeriyle beraber yanına çağırdı. Salih İbni Vasif’i yargılamak ve Mutezz’in kanını ve annesinin mallarını dava edip istemek üzere ordusuyla Rey’den hareket etti. İki yüz altı yılı muharreminde Samerra’ya geldiğinde Salih İbni Vasif korkup gizlendi.

Onun üzerine Mühtedi, aralarını bulma yolunda nasihat edince kölemenler, Mühtedi’yi, “Salih’in yerini biliyor da söylemiyor.” diye itham ederek aleyhine başkaldırdılar. Musa İbni Boğa’nın evinde toplanıp Mühtedi’yi halifelikten indirmek üzere ittifak ettilerse de Babekyal kalkıp, “Siz Mütevekkil’in oğlunu katlettiniz ki görünüşü ve ahlakı güzel bir zattı. Bu halife ise oruç tutar, şarap içmez bir Müslüman’dır. Suçu olmadığı hâlde onu da katlederseniz ben Horasan’a giderim ve kötülüklerinizi açıklayıp sizi orada teşhir ederim!” deyince isyan edenlere durgunluk geldi. Hemen Musa’nın adamları Salih’in aranmasına titizlik göstererek, bir münasebetle onu bir evde bulup idam etti, böylece kavga bastırılıp karışıklık bitti.

Mühtedi, abit ve zahit bir zat olup hilafet merkezinden oyun ve eğlence aletlerini kaldırmıştı. Yaşayışı hususunda, Ömer İbni Abdülaziz’i taklit ederdi. Fakat ne yapsın ki asker, maaş ve tayinlerini ondan ister, hazinede ise bir kuruş yok, su yolları bozuk, gelirin çoğu nüfuz sahiplerinin ve zorbaların sandıklarına akıp giderdi. Hâlbuki önce Musul tarafında ortaya çıkan Mesâver adındaki Harici, geçen iki yüz elli beş senesinde Musul’u zapt etmişti. Bu sene Irak’ın çok yerlerini istila edip beylik mallarının gönderilmesine mâni olmakla askeriyenin idaresi tamamıyla zorlaştığından, Musa İbni Boğa, Babekyal ve diğer emirler ile birlikte Mesâver üzerine gittiler. Samerra’daki asker ise recep ayı başlarında maaşları için ayaklandılar. Mühtedi, hemen kardeşi Ebu’l-Kasım ile Kiğlığ gibi bazı Türk emirlerini gönderip onlar da ayaklananları, “Biraz sabrediniz.” yollu sözlerle susturdular. Bu sırada onlara, “Sizin maaş ve tayinleriniz Musa İbni Boğa ile Muhammed İbni Boğa’dadır.” denilmiş olduğu Muhammed İbni Boğa’nın kulağına gidince, kaçma niyetinde iken Mühtedi onu kandırarak tutup hapsetmiştir. On beş bin altınını aldıktan sonra onu idam etmiştir.

Bununla beraber Mühtedi, Musa İbni Boğa’yı başkomutanlıktan azlederek, Samerra’ya çağırıp orduyu Babekyal’e teslim etmesini yazı ile bildirdi. Babekyal’e de orduyu teslim alması, Musa İbni Boğa’yı ve Müflih’i idam etmesi ve kendisinin bütün Türkler üzerine emir olması mealinde emir gönderdi. Babekyal ise Mühtedi’nin tedbirinin bütün kölemenlere dair olup, sonra nöbetin kendisine geleceği düşüncesiyle bu emirnameyi Musa’ya göstermiş ve “Ne dersin?” diye sormuş. Musa da “Benim düşüncem şudur ki sen, Samerra’ya gidip Mühtedi’ye sadakatini arz ederek onu kandırdıktan sonra idamın çaresini düşünmelisin.” deyip kendisi Hankin’e gelmişti. Babekyal de Samerra’ya gelip Mühtedi’yi kandırma niyetiyle huzuruna çıktı. Mühtedi ise onu derhâl hapsettirdi. Bunun üzerine Muhammed İbni Boğa’nın adamları, “Bizim emirimizi niçin öldürdün?” ve Babekyal’in adamları, “Bizim emirimizi niçin hapsettin?” diyerek Mühtedi aleyhine ayaklandılar. Musa İbni Boğa taraftarları olan kölemenler de onlarla ittifak ederek isyan edip ayaklandılar. Mühtedi de Megâribe ve Ferâgane askerleriyle Salih İbni Vasif’in bin kadar Türk askerini yanına alarak onları düzene sokup müdafaaya gayret etti. Sağ kola Mesrûr Belhî’yi, sol kola Yargüç’ü memur etti. Kendisi merkezde durdu; Esartekin, Tabaygu ve diğer emirler de onunla beraberdi.

Mühtedi, isyancıları tehdit için cellatlara emretti. Onlar da Babekyal’i öldürüp kesilmiş başını meydana attılar. Asiler ise hiddetlenerek Mühtedi üzerine şiddetle hücum ettiler. Her iki taraftan pek çok adam öldü. Mühtedi, çok yiğitlik gösterdi. Fakat sağ ve solundaki kölemenler kendi cinslerine meyledince merkezde olan asker de bozuldu. Mühtedi yalnız kaldı ve kaçmaya mecbur oldu. Fakat tutulup bir evde hapsedildi.

İki yüz elli altı senesi recebinin on beşinde zorbalar, Ahmed İbni Mütevekkil’i hapisten çıkarıp ona biat ederek kendisini Mutemed Alellah diye lakaplandırdılar. Derhâl Musa İbni Boğa da Hankin’den gelip biat edince resmî biat tamam oldu.

Zorbalar, Mühtedi’nin hayalarını sıkıp idam ederek, recebin on sekizinde cenazesini meydana çıkarıp insanlara gösterdiler. Vücudunda yara izi olmadığına birçok kimseyi şahit tuttular. Sanki tabii ölümüyle vefat eylemiş olduğuna halkı ikna ettiler. Mühtedi’nin hilafet müddeti on bir aydan ibarettir.

Mutemed ve Mutezid’in Devri

Devlet işlerinin idaresi tamamıyla Türk kumandanların ellerinde olduğundan, her biri bir memleketi belli bir vergiye bağlayarak memurları ile vekâleten idare ediyorlar ve gelirlerini tamamen alıyorlardı. Mısır Eyaleti Babekyal’in vergi aldığı yer olup, Mısır’daki Şeyhü’l Beled ise o esnada başına buyruk olduğundan, Babekyal iki yüz otuz dört yılında Türk kumandanlarından Ahmed İbni Tolun’u bizzat Mısır’a memur olrak görevlendirmiş, o da gidip Mısır’ı inzibat altına almıştı.

İki yüz elli beş senesinde Mısır’da bir Alevi çıkarak, “Ahmed İbni Muhammed İbni Abdullah İbni İbrahim İbni Taba Taba’yım.” diyerek halifelik iddiasına kalkışınca İbni Tolun, onun üzerine asker sevk ederek topluluğunu dağıttı. Kendisini de öldürerek kesilmiş başını Samerra’ya göndermişti. Yukarıda anlatıldığı gibi Mutemed tahta çıktığında Mısır Eyaleti Yargüç’ün denetiminde olup o da İbni Tolun ile aralarındaki eski dostluğa dayanarak, iki yüz elli altı yılında bütün Mısır Eyaleti’nin idaresini İbni Tolun’a terk etti. İbni Tolun ise mutemet ve muktedir bir zat olduğundan, Mısır taraflarını tam bir asayiş altına aldı ve güzelce idare etmeye muvaffak oldu.

O sırada Ali İbni Zeyd El-Alevi ortaya çıkarak Kûfe’yi ele geçirmişti. İbni Sûfî diye bilinen bir Alevi de Mısır’da halifelik davasına kalkışarak Esna’yı ele geçirmişti. Halife tarafından çok asker sevk edilerek Ali İbni Zeyd’in cemiyeti dağıtılıp Kûfe kurtarıldığı gibi, İbni Tolun da acele asker göndererek, İbni Sûfî’yi El-Vâhât’a kaçırdı. İşte bu olay da devlet büyükleri katında onun şan ve itibarını arttırdı. Yine o esnada Yakub Saffâr, Belh ve Kabil’i; Taberistan Hükümdarı Hasan İbni Zeyd El-Alevi de Cürcan’ı ele geçirdi. Ahmed İbni Tolun’un ise günden güne şan ve şöhreti artmakta idi.

Kısacası, Abbasi Devleti’nde düzen ve asayiş kalmamış, devamlı olarak asiler ve Hariciler ortaya çıkmakta idiler. Fakat ileride görüleceği üzere zencilerin zulümleri ve tecavüzleri her türlü şeyi bastırmıştı.

Sahibü’z-Zenc’in İsyanı

İki yüz elli beş tarihinde Abdülkays Kabilesi’nden bir serseri Basra nahiyesinde ortaya çıkıp az vakitte başına bir büyük cemiyet topladı. Şöyle ki o yörede fazla olan zenci kölelere hürriyet, mevki ve memuriyet vaadi ile onları kendine çekti. Onlar vasıtasıyla efendilerini tutup hapsettirdi ve hepsini kendisine tabi kıldı. Bu nedenle kendisine Sahibü’z-Zenc denildi.

Mutasım zamanından beri Irak’ta Alevilik propagandası yapanların çoğunluğu Zeydiyye’den olmaları münasebetiyle bu Sahibü’z-Zenc de önce İmam Zeyd’in evladından olma iddiasıyla ortaya çıktığından o yörede bulunan serseriler, hep ona tabi oldu ve gittikçe topluluğu büyüdü.

Tavır ve işleri ise asla ehlibeytin hâl ve şanına yakışmazdı. Zira söz ve hareketlerine bakıldığında Haricilerden Azarika görüşünde olduğu anlaşılır.

Şöyle ki minbere çıkıp Osman, Ali, Muaviye, Talha, Zübeyr ve Aişe (r.a.) hazeratını kötüler ve sünnilerin mal ve canlarını helal addederek kadınlarını ve çocuklarını esir kabul ederdi. Bir zencinin yanında, beş on kadar Beni Haşim kızlarının esir olarak kullanıldıkları görülürdü.

İki yüz elli altı yılında Sahibü’z-Zenc, Atîle köyü üzerine hücum ederek karşısına çıkan dört bin askeri hezimete uğrattı. Übbüle’yi tahrip ve Abbâdân köyünü istila edip bir taraftan da Kadisiye nahiyesini yağmaladı. Şattü’l-Arap’taki gemileri ele geçirip bir nehir donanmasına sahip oldu. Üzerine sevk edilen Basra askerine galip geldi. Basra halkı korku ve telaşa düşerek çoğu etrafa dağıldı. Halife Mutemed, âciz ve şaşkın kaldı. Hemen kardeşi Ebu Ahmed’e Yemen, Mekke, Medine, Kûfe ve ondan sonra ilave olarak Basra, Ehvaz, Fars, Sudan, Irak ve Bağdat’ı da verdi. Sahibü’z-Zenc ise o esnada halife askerine üstün gelerek Basra’yı istila ve tahrip etti.

İki yüz elli sekiz yılında, Ebu Ahmed, bizzat ordu ile Sahibü’z-Zenc üzerine hareket ettiyse de ilk muharebede askeri dağıldı. Ebu Ahmed bozgun askeri toplamak üzere Übbüle’ye çekildi. Fakat diğer taraftan onun bir askerî birliği, zencilere üstün gelerek başbuğlarını esir edip Samerra’ya gönderildi. Açıkça işkence ile öldürülerek bir derece gönüller soğutuldu. Daha sonra Ebu Ahmed, bizzat zenciler üzerine hareket ederek onlara üstün gelip pek çoğunu yaralayıp öldürdüyse de ordusunda hastalık baş gösterince Vâsıt’a çekildi. Ve oradan Samerra’ya geldi.

Tahiroğulları Hükûmetinin Yıkılışı ve Samanoğullarının Ortaya Çıkışı

İki yüz elli dokuz yılında Yakub Saffâr, Horasan valisi Muhammed İbni Tahir’in karargâhı olan Nişâbur’u zapt ederek, Muhammed İbni Tahir’i tuttu. Ailesi ve akrabaları ile beraber Sicistan’a gönderdi. Bütün Horasan Eyaleti’ne yayılarak nice yıllardan beri doğu taraflarında bağımsız olarak hükümrân olan Tahiroğulları hükûmetleri bu suretle yıkılmış oldu.

İki yüz altmış yılında Ya’kûb Saffâr, Taberistan’a da tecavüz etti. Hasan İbni Zeyd El-Alevi ona karşılık verip savunmaya geçtiyse de yapılan muharebede hezimete uğrayarak, Deylem dağlarına sığındı. Saffâr da arkasından gitti. Fakat Deylem dağları gayet sarp olduğundan kırk bin asker kaybolup nice bin hayvan ve sayısız mühimmat ve başka eşyaları kaybederek dönmek zorunda kaldı. Rey’e gelip durumu, hilafet makamına arz etti.

İki yüz altmış bir yılında zenciler, Ehvaz’ı yaktılar. Ahalisinden kimini öldürüp kimini esir ettiler. Saffâr da gelip Fars Eyaleti’ni zapt etti. Fârs’ın geliri ise halife hazinesine ait olduğundan bu nedenle de beytü’l-mâlin sıkıntısı arttı. Saffâr’a rakip olacak Âl-i Saman da bu sene meydana çıktı. Saman, meşhur Behram Çûpîn neslinden olup, oğulları Maveraünnehir emirlerinden idiler. Memun, Horasan’da iken onları davet ve vaatlerle cezbedip, Maveraünnehir’de istihdam etmişti. Sonra Beni Tahir de onları memuriyetlerinde bıraktı. Bu defa hilafet makamından, Nasır İbni Ahmed İbni Esed İbni Saman, Maveraünnehir valisi olarak atandı. O da Saffâr’a karşı Maveraünnehir’in muhafazasına çalıştı.

Saffâr ile Muvaffak’ın Savaşı

Yine iki yüz altmış bir yılında Halife Mutemed, kardeşi Ebu Ahmed’i veliaht yapıp Muvaffak diye lakap vererek bütün doğu taraflarını ona verdi ve zenci muharebesini ona bıraktı. O da zenciler ile muharebe için zilhicce ayı içinde Basra’ya harekete hazırlanmışken ileride görüleceği üzere Saffâr’ın mütecaviz hareketlerinden dolayı, zenci seferini erteleyerek Bağdat’ta durmak zorunda kaldı.

Şöyle ki: Bu esnada Saffâr’ın ordusuyla Fars’tan Ehvaz’a doğru hareket etmesi telaş ve endişeye sebep oldu. Kendisine bütün şark taraflarının beyliği ile zaptiye bakanlığı makamının verildiği ilan ve fermanı, kendisine özel bir görevli vasıtasıyla gönderilmiş ve geri dönmesi bildirilmişse de halifelik merkezine varmadıkça dönmeyeceğini cevaben bildirdi. Bu yüzden ona karşı savaş hazırlıklarına başlandı.

Saffâr, iki yüz altmış iki yılı cemaziyelahiresinde Vâsıt’a gelip oradan yukarı doğru hareket ettiği anlaşılınca; veliaht olan Ebu Ahmed Muvaffak, hemen ordu ile ona karşı gitti. Recep ayı ortalarında, iki tarafın karşılaşmasında; evvela Saffâr galip ise de kendisinin adamları halife ile muharebeyi günah sayıp Saffâr’ın üzerine hücum ettiklerinde Saffâr, kendisinin özel askeriyle dayanarak onları geri püskürtmüştür. Fakat yerinde duramayıp savaş yerini terk edip dönmeye mecbur olduğundan halife askeri, onun ordugâhını yağmaladı. Pek çok hayvanat ve eşyayı ganimet olarak aldılar.

Saffâr’ın hapsinde bulunan eski Horasan Valisi Muhammed İbni Tahir bu kargaşada kurtulup Muvaffak’ın yanına geldi. O da ona hilat (hükümdarların mükâfat olarak giydirdikleri kaftan) giydirdi ve Bağdat’ın zaptiye bakanlığını ona verince İbni Tahir Bağdat’a gitti.

Saffâr, öylece bozguna uğrayarak Huzistan’a gitti. Muvaffak da onu takip için Vâsıt’a gitmek üzereyken hastalanarak Bağdat’a geri döndü. Zenciler, bu durumu fırsat bilerek etrafa saldırarak hayli hasar verdilerse de Ehvaz’da bir büyük hezimete uğradılar. İki yüz altmış üç yılında Saffâr’ın askerleri gelip Ehvaz’ı istila ettiler.

Tolunoğlu Ahmed’in Şam’ı Ele Geçirmesi

O esnada Mısır valisi Ahmed İbni Tolun ile Ebu Ahmed Muvaffak’ın araları bozuk olup Muvaffak, ona yazılı tehdit gönderdi. İbni Tolun da ona ağır cevaplar verdi. Muvaffak hemen bir büyük ordu ile Musa İbni Boğa’yı Mısır üzerine gönderdi, İbni Tolun, ondan haberdar olunca harbe hazırlanarak lazım gelen yerlere, istihkâm verdi. İbni Boğa’nın yanında ise öyle bir büyük ordunun idaresine kâfi mal olmadığından ihtiyaçlarını tamamlamak için on ay kadar Rakka’da kaldı. Askeri, maaşlarını istemeye teşebbüs ettiğinden orduda karışıklık çıktı ve İbni Boğa dönüp Irak’a gitti.

Hâlbuki iki yüz altmış dört yılında Suriye Valisi Emâcûr ölünce Ahmed İbni Tolun, pek çok askerle Mısır’dan çıkıp Şam’a geldi. Halifenin Şam bölgesini kendisine vermiş olduğundan bahisle sancak beylerine, memuriyetlerine devam etmelerini buyuran emirler gönderdi. Onlar da itaat ettiler ve Ahmed İbni Tolun Dımışk’a ve oradan Humus, Hama ve Halep’e gelip memurlarını yerli yerinde bıraktı. Fakat Antakya ve Tarsus Emiri Uzun Sima itaat etmediğinden İbni Tolun, gidip onu sıkıştırarak yürüyüşle Antakya’ya girdi. Sima, son nefesine kadar karşı koyduysa da nihayet öldürüldü.

İbni Tolun, bütün Şam topraklarını zapt ettikten sonra Tarsus’a geldi. Orada ikamet edip de Rum diyarına gaza ile meşgul olmak arzusundaydı fakat yanındaki çok sayıdaki askeri Tarsus besleyemedi. Halkı fiyatların yükselmesinden şikâyet ettiğinden o da Şam’a geri döndü. Bu şekilde hükmettiği sahaları genişleterek bütün Mısır ülkesi, Şam ve Halep’te hükmü geçen muktedir bir hükümdar oldu. Her ne kadar veliaht olan Ebu Ahmed Muvaffak’ın ona düşmanlığı varsa da; o da kendi kuvvetine ve Halife Mutemed’in eğilim ve teveccühüne güveniyordu.

Fakat Mutemed, daima zevk ve sefa ile vakit geçirip devlet işleri ve halkın meseleleriyle alakadar olmazdı. Muvaffak ise çalışkan, gayretli, tedbirli ve düşünceli bir zat olduğundan; asker ve ahali ona meyilli idi. Muvaffak’ın kuvvetli bir düşmanı olan Yakub İbni El-Leys Es-Saffâr, iki yüz altmış beş yılında vefat etti. Yerine geçen kardeşi Amr İbni El-Leys, halifeye bağlılığını bildirmekle Muvaffak da Horasan, İsfahan, Sicistan, Sind ve Kirman eyaletlerini ve Bağdat’ın zaptiye bakanlığını ona vererek hilatını gönderdi. O da kardeşi merhum Yakub’un ocağına incir dikmiş olan, Beni Tahir’den Ubeydullah İbni Abdullah İbni Tahir’i Bağdat’a zaptiye bakanı yaptı. Muvaffak ve Amr da Ubeydullah’a hilat elbisesini giydirdiler.

Abbasi Devleti, o zaman nasıl karışık bir hâle düşmüştü ki bütün doğu tarafları, veliaht olan Muvaffak’a idare etmesi için verildiği hâlde, bu memleketleri Amr İbni El-Leys’e vermiş. Bu memleketler ise bilfiil oralarda hüküm süren Saffâr’dan, kardeşi Amr’a miras kalmıştı. Ona paye olmak üzere verilen zaptiye bakanlığını ise kendisi fiilen idare etmediği hâlde sanki tarafından vekâletle idare etmek üzere Ubeydullah’a bırakılmış, halife de buna seyirci kalmıştı. İşte bunlar hep itibari işler kabilinden olup arada hakikatin kaybolduğu anlaşılır.

Her ne ise Yakub’un vefatıyla Muvaffak’ın doğuda meseleleri bir derece hafiflik kazanmış olduğundan bir ağır kuvvetle İbni Tolun’un üzerine yüklenebilirdi. Fakat aşağıda anlatılacağı gibi zenciler meselesi her şeyi unutturmuştur.

Sahibü’z-Zenc ile Muvaffak’ın Savaşları

Sahibü’z-Zenc’in askerleri iki yüz altmış dört yılında Vâsıt’ı yakarak ve birçok insanı öldürerek Bağdat civarını titrettiler. Altmış beş senesinde Numaniye’ye girerek ahalisinden kimini öldürüp kimini esir ettiklerinden o yöre ahalisi, vatanlarını terk ederek Bağdat’a göç edip sığındılar.

İki yüz altmış altı yılında kumandan ve diğer subaylar, meydanı boş bulup çeşitli zulüm ve düşmanlığa başladıklarından, doğrudan doğruya halifenin hükmü altında bulunan ahali pek çok sıkıntı içinde kaldı. Zira Halife Mutemed, faydasız işlerle, Muvaffak da zenci meselesiyle meşgul olduklarından meydanda zalimlerin zulmüne mâni olacak kimse yoktu. Zenciler yukarıda anlatıldığı gibi Vâsıt’ı yakarak daha berilere tecavüz etmeleri üzerine Muvaffak onları tamamen yok etmek için lazım gelen hazırlığa başladı. Altmış altı senesinde oğlu Ebu Abbas’ı askerle zenciler üzerine sevk etti. Bu Ebu’l-Abbas, Halife Mutemed’den sonra Mu’tazid unvanı ile halife olan zattır ki bu defa on bin asker ve bir mükemmel nehir donanması ile zenciler üzerine gitti. Zencilerle karada ve nehirde pek şiddetli muharebeler yaptı, yendi ve zafer kazandı. Babası Muvaffak da iki yüz altmış yedi yılı başlarında ona ulaştı ve onunla beraber harbe girişti. Zencilere gereği gibi galip gelindi. Menî’a Kalesi’ni ve Mansura beldesini fethetti. Vâsıt ve Kûfe kadın ve çocuklarından, zencilerin elinde bulunan on binden fazla esir kurtarıldı. Mansura’da pek çok gıda maddesi bulunup esirlere ve askerlere pay edildi. Daha sonra Ebu Ahmed Muvaffak, Sahibü’z-Zenc’in karargâhı olan ve Dicle Nehri üzerinde bulunan Muhtâre adlı müstahkem şehri muhasara altına aldı.

İki yüz altmış sekiz senesi başlarında Sahibü’z-Zenc’in muteber kumandanlarından bazıları eman dileyerek çıkıp Muvaffak tarafından ikram ve iltifatlara nail oldular. Ara sıra dışarı çıkarak şiddetli hücumlar yapan Behbûd adlı en muteber kumandanı öldürüldü ve oğlu Enkilay İbni Sahibü’z-Zenc yaralandı. Karada ve nehirde pek şiddetli ve kanlı muharebeler vuku buldu. Muvaffak, kale duvarına kadar vardı, lağımcılara gedikler açtırdı. Sahibü’z-Zenc de kuvvetle müdafaa ediyordu. İki yüz altmış dokuz senesi ortalarında, Muvaffak’ın göğsüne bir ok değdi. Üç ay kadar yaralı yattı. Daha sonra kalkıp yine işine devam etti. Muhtâre şehri üzerine neft ateşleri yağdırmasıyla nice ev ve saraylarla beraber Sahibü’z-Zenc’in sarayı ve hükûmet daireleri de yandı. Sahibü’z-Zenc çıkabildiyse de ailesi esir oldu ve Muhtâre şehri fetholundu.

Mutemed’in Şam’a Gitmesi ve Geri Döndürülmesi

Ebu Ahmed Muvaffak yukarıda anlatıldığı gibi zencilere galebe gelerek nüfuzu fazlalaştı. Devlet işlerinin idaresi hep onun hâkimiyetine geçti. Halife Mutemed zaten ondan ürkerken iki yüz altmış dokuz yılında tamamen vehim ve vesveseye düştü. Mısır Valisi Ahmed İbni Tolun ile gizli muhabereye girişti. Aralarında verdikleri karar üzere İbni Tolun, Şam’a geldi. Mutemed de Samerra’dan çıkıp gezinti yapıyormuşçasına Şam’a gitti. Muvaffak bu hâlden haberdar olunca onu iade için Musul valisi İshak İbni Kendâc’e yazılı emir gönderdi. O da Nusaybin’den binip Musul ile Hadise arasında Mutemed’e ulaştı. “Ya emire’l-müminin kardeşim düşmanlar karşısında harp ile meşguldür. Sen başkentinden ayrılıyorsun: O bu durumdan haberdar olunca muharebeden vazgeçer. Dedelerinden miras kalan memleketler de düşman eline düşer.” dedi. Mutemed’in yanındaki emirler ve hükümdarın has adamlarını tutukladıktan sonra Mutemed’i Samerra’ya götürdü. Muvaffak’ın kâtibi Mutemed’i karşıladı ve hilafet merkezine uğratmayıp bir konağa kondurdu. Kapısına asker koyup herhangi bir kimseyle konuşup görüşmekten menetti.

Mutemed, bu şekilde işlerden el çektirilip artık işlerin idaresinde asla müdahalesi kalmadı. Ondan sonra Vâsıt’a nakledilerek orada iskân edildi.

İmam Suyutî’nin açıkladığı gibi zorla işlerden el çektirilen ilk halife Mutemed’dir. Gerçi bir vakitten beri işlerin görülmesi, Türk komutanların ellerinde bulunmuşsa da yine halife, halk ile görüşür ve ne yapılacaksa ona yaptırılırdı. Hiç olmazsa görünüşte hilafetin şan ve şerefi muhafaza olunurdu. Mutemed ise halk ile görüşmekten bile menedilmiş olduğu hâlde yine fermanlar onun adına yazılır ve mirî mallar onun adına alınırdı. Fakat işlerin görülmesi, hep kardeşi Muvaffak’ın elinde olup o her ne dilerse Mutemed, o şekilde emir vermeye mecburdu.

Durum İbni Tolun tarafından anlaşılınca ileri gelenleri, kadıları ve fukahayı toplayıp “Muvaffak, emire’l-müminine isyan ettiği için onu veliahtlıktan attınız.” dediğinde hazır bulunanlar bu emre uydularsa da Kadı Bekkâr İbni Kuteybe muhalefet etti. İbni Tolun’a, “Sen daha önce bize Muvaffak’ın veliahtlığına dair bir ferman okumuştun. Şimdi de tahttan indirilmesi hakkında bir ferman getir.” deyince İbni Tolun, “Mutemed, şimdi emir altında ve mağluptur.” dediğinde Bekkâr, “Ben bilmiyorum.” deyince İbni Tolun hiddetlenip “Şu bunak herifi alın!” diyerek Bekkâr’ı hapse atıp malına el koydu. Hutbe ve sikkelerden Muvaffak’ın ismini kaldırdı. Onun üzerine Muvaffak’ın emriyle her tarafa yazılan yüksek emirler gereğince minberler üzerinde İbni Tolun’a lanet okundu. İbni Tolun’un kölesi ve onun tarafından Humus, Halep ve Rakka valisi olan Lü’lü de efendisine isyan ederek bazı şartlarla Muvaffak’a tabi olmak üzere onunla haberleşmeye girişip o da ileri sürülen şartları kabul etmişti.

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6862-39-5
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 2 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre