Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «İdikut Roman», sayfa 8

Yazı tipi:

Ak Çadırın hemen arkasına dikilmiş has çadırdan Moğol çalgıcılarının icra ettiği hoş bir müzik sesi geliyordu.

– Hoş geldiniz büyük zat! dedi Kağan sakin ve sabırlı bir edayla.

– Benim Moğol’umun gönlü deniz! Sizin gibi doğru, dürüst adamları başının üstüne koyar!

Kağan, Bavurçuk Art Tekin’in hiç tereddüt etmeden buraya gelmesine bakarak bu Uygur hakanının akıllı, ferasetli birisi olduğuna, millî hassasiyetinin yüksek olduğuna ikna oldu. İdikut şu anda bilemiyordu ki kendisine gösterilen bu itibar ve saygı boşa gitmeyecekti. Moğollar, Uygurlar vasıtasıyla büyük zaferler kazanacak ve kendisi eşi rastlanmamış kanlı facialara da şahit olacaktı.

– Sizinle dost olmak yalnızca bu itibarınızdan dolayı değil büyük kağanım! Bizim dostluğumuz geçici bir dostluk değil belki de tarih sayfalarına geçecek büyük bir dostluk olacak! Ben böyle düşünüyorum. Uygur tarihinin yeni bir sayfasının açıldığına inanıyorum. Bu sayfayı siz yazacaksınız kağanım! Birlikte yürüyeceğimiz yollar hayırlı olsun! diyen İdikut’a

– Bu güzel düşünceleriniz takdire şayandır İdikut!

– Uygurlar gelecekte Moğollar için hizmet edecek! dedi İdikut onların inancını daha pekiştirip.

– Moğollara akıllı ve marifetli Uygurlar gerek! dedi Kağan onun sözüne vurgu yaparak.

Resmî kaideye göre ihtiram gereği İdikut Devletinden getirilen armağanların teslim töreni başladı. Bavurçuk Art Tekin, armağanların hepsini teslim etmeyi Tora Kaya’ya havale etti.

Uygur devletinden getirilen, birkaç deveye yüklenmiş eşyalar indirildi. Tora Kaya tomarları kendisi çözdükten sonra,

– Kutlu İdikut’um! Bavurçuk Art Tekin hazretlerinin emri üzerine Uygur memleketinden getirilen değerli hediyeleri teslim etmeme izin veriniz!

Cengizhan, memnuniyet ifadesiyle başını salladı. Sonra teşekkürünü ifade etti.

– Memnun oldum! diye kısa kesti sözünü. Ama hayalinde başka bir şeyler vardı. “İdikut niye kendi eliyle teslim etmedi? Kendini benden üstün görüşüne bak!” diye düşünüp Bavurçuk Art Tekin’e baktı. Onun gözü de Kağan’a düştü. Bavurçuk Art Tekin’in yüzü değişmedi. Aslında Cengizhan, bana hediye getirsin diye Atay Sali’ye bir şey söylememişti. Bu yüzden Bavurçuk Art Tekin buna pek önem vermedi. Cengizhan’ın kanaat getireyim dediği hediye ise Kıtan elçisi Şaykım’ın torba içine konulan kellesiydi. İşte bunu İdikut, Cengizhan’a kendi eliyle teslim edecekti, ama acele etmedi. Kağan ise teminat kellesini hemen almadığı için biraz sinirlenip rahatsız oluyordu. Bu sırada Bavurçuk Art Tekin’in düşündüğü şey Kağandan farklıydı. Şimdi İdikut, Kağan’a samimi ricada bulundu. Bu arada Ak Çadırın ötesinde bulunan büyük kazığa bağlanan İdikutluların atları kişneyip Bavurçuk Art Tekin’in dikkatini dağıttı. Tora Kaya Atların sesini duyunca İdikut’a bir baktı ve dönüp Cengizhan’a göz dikti. Atı armağan olarak vermeyi işaretle bildirdi. Bavurçuk Art Tekin ise Kağanı ata bindirmenin eve girmeden önce olmuş olsa iyi olacağını düşündü ama bu da mahcup olacak bir şey değil diye düşündü, hediyeyi eninde sonunda ne zaman verse fark etmezdi. Bunu, Tora Kaya da hissetti. Bavurçuk Art Tekin siyah sakalını mühür yüzük taktığı sağ el orta parmağıyla okşadı. Tora Kaya yerinden kalktığı an, İdikut “Bu hareket ayıp olur.” işaretiyle neredeyse alnının yarısını kaplayan kaşını kaldırdı. Tora Kaya, İdi-kut ile toplantı meclislerinde çok defa beraber olduğundan, ciddi anlarda onun kaşının harekete geçeceğini biliyordu. Bavurçuk Art Tekin’in ağzına bakarak yerinde oturmaya devam etti. Bavurçuk Art Tekin gün ışığında parlayan yüzüyle Kağana bakarak başını kaldırıp konuşmaya başladı.

– Kutlu kağanım! Size İdikut’tan at getirdim. Şimşek hızıyla koşar. Sanki kanatlı kuşa benzer. Kişneyip duran o ata sizi bindirmeme izin veriniz!

Cengizhan’ın at binmeye pek meraklı olmadığını onun yüzünden fark etmek mümkündü. İdikut’un hediyesini almamaya çare yok. Hayır diye ters çevirse İdikut’un gönlünü kıracaktı. O zaman bu gönlü onarmak çok zor olurdu. Cengizhan bunu iyice düşündü. Bu yüzden Uygur misafirlerin isteğine uygun davrandı.

– Teklifinizi kabul ediyorum! dedi Cengizhan gülümseyerek. Yerinden yavaşça kalktı ve herkesin önünde dışarı çıktı. Kağanın özel muhafızları hemen onun yanına toplandı. İdikut’u takip eden Tora Kaya çabucak gidip kazığa bağlanmış atı alıp ipini İdikut’un eline tutuşturdu. Kendisi yeşim taşıyla süslenen eyeri atın sırtına yerleştirdi. At kişneyip ayaklarını kıpırdattı. Avuca benzeyen kulakları dik duruyordu. Onun etrafını kuşatan atlar kendisiyle beraber otlayan atlara benzemiyordu. “Cengizhan bu atı yabani at olarak görüyor olmalı.” diye düşünen Bavurçuk Art Tekin herkesin önünde Cengizhan’ın koltuk altından tutup ata binmesine yardım etti. Atın dizginini kağanın eline bıraktı. Cengizhan’ın ağır gövdesine rağmen at kımıldamadı bile.

– Uygur atı size yakıştı!dedi Bavurçuk.

Cengizhan, hayatta attan düşen insan değildi. Her hangi bir huysuz ata binerse ağır gövdesiyle onu aciz duruma düşürür, sert kırbaçlarıyla onu kendine alıştırırdı. Cengizhan, bir şey demeden ata bir kırbaç vurdu. Beşbalık atı kırbaç darbesine dayanamadı, kişnedi, ağır ayakları altında kazılan yer eşildi, toz dumanı göklere yükseldi. Cengizhan Kerulen nehrinin güney ve doğu tarafını atla dolaştı. Buraya toplanan Noyanlar, Kağanın hatunları Börte, Çahe, Kızı Altın Bike, Oğulları Cuci, Çağatay, Toli, Üketay, batur komutanlar Subetay ve özel muhafızları bunu büyük bir zevkle seyrediyordu. Cengizhan Beyaz Çadıra yaklaştığında, atın dizginini sert çektiğinde at direnerek hızlı koştuğunda onlar,

– Kağan! Kağan! diye bağırdılar ve muhafızlar kısa boylu atlarını koşturarak onun sağ ve sol tarafına yanaştılar.

At kendini kontrol edemeden Beyaz Çadır etrafında birkaç defa döndü… Kağan özel muhafızlarını yanına hiç yaklaştırmadı. Ayağını üzengiye dayayıp dizgini güçlükle çekti ve attan atlayarak indi. Atın boynunu geniş avucuyla okşadı ve

– Yorulmaz bir atmış! diye övmeye başladı.

– Gücü de yeterince varmış. Ona göre tepe ve düzlüğün hiç farkı yok!. Sanki bir insan gibi her yeri gözetleyerek koşuyor. Harika atlar beslemişsiz. Bu benim için büyük bir armağan!

Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin’in elini eline koydu.

– Size at gerekse biz hiç esirgemeyiz! dedi İdikut rahat bir tavırla.

Cengizhan atın dizginini muhafızların komutanı Angurat Noyan’a verdi ve

– İyi bağla! Kaçarsa, seni binerek kovalarım! diye uyardı.

– Türkistan seferimizde bineceğim. Bu at sadece savaş için yaratılmış. Büyük, kanlı savaş meydanı bana yabancı değildir. O Müslümanların memleketi olan Türkistan, Karahanlılar…

Bavurçuk Art Tekin bu sözlerden sıkıldı, yüzü değişti. “Bu adam ne diyor? Ne söylediğinin farkında mı? Karahanlılar kim? Onlar Uygur kardeşlerimiz değil mi?” diye kendi kendine söylendi, dudakları titriyordu. Tora Kaya, Cengizhan’ın İdikut Devleti ile dost olmasının maksadını anlayıp endişe içinde yanmaya başladı. Pişmanlık onun kalbini ezdi. Bavurçuk Art Tekin, Kağan’dan çekinmeden,

–İdikut, kan dökülmesini istemiyor kudretli Kağanım! Uygur Orhun devletinde yaşayan atalarım, o aziz ceddim de öyle yapmışlardı!

Cengizhan’ın, Türkistan’da kimlerin yaşadığına hiç itibar etmediğini anlayan Bavurçuk Art Tekin cevap vermedi. Çok kurnaz olan Kağan, İdikut’u şimdilik rencide etmek istemedi ve onu rahatlatmaya çalıştı.

– Biliyorum, İdikut kan dökülmesini istemiyor. Ben de istemiyorum! dedi

Cengizhan iki elini yükseklere kaldırdı ve gülerek göğsüne koydu, – Benim ekmek ve tuzum hep İdikut ile beraberdir. Buyurun cenabı İdikut, eve girelim!

Bavurçuk Art Tekin İdikut’tan getirilmiş değerli sandığı onun eline verdi. Cengizhan oturanların önünde sandığı usulca açtı ve hafif bir soluk alarak içine baktı. Gözlerinde şimşek çaktı ve heyecanla bir süre baktı.

“Harika! Harika!” diye düşündü. Sandık içindeki altın gümüşleri elinin ucunda birden tutup göstermeye başladı.

– Bu değerli mücevherler İdikut’ta yapılmış değil mi? diye sordu Cengizhan, anlamak için.

– Ne kadar ince hüner bu! Bu nazik küpe, bu cilalı bilezikleri sizin mahir ustalarınız mı yaptı! diye anlamak için sordu.

– Evet, hepsini İdikut ustaları yapmıştır. Cenabı Kağan, sizi İdi-kut Devletine davet ediyorum. İsterseniz merak ettiğiniz o ustaları sizle tanıştıracağım!

– İstiyorum!

– Beklerim o zaman!

– Mahir ustalar Moğollara da gerek!

– Öyleyse onları size göndereceğim!

Cengizhan elini sandıktan çekmeden öylece durdu ve aniden güldü. Onun bu gülüşü memnun olduğundan değil, belki “Bu kadar mücevher bende olsa ustaları bulmak benim için kolay.” diye düşündüğünden idi.

Ne gariptir ki o, Bavurçuk Art Tekin’in biraz önce söylediği samimi fikrine bir türlü inanamadı ve onu reddetti. Dinlemeyi de istemedi. O, “Her iş, güç ve zorbalıkla gerçekleşir.” diye kendine kendine söylendi. O karşısına çıkan her gücü yenip, her şeyi yutup sonra onu tükürmekle karşı tarafı korkutmayı istiyordu. Bavurçuk Art Tekin’i bir saniye bile dinlemediği halde sonunda İdikut’a baş eğeceğinin farkına varamadı.

Cengizhan’ın Bavurçuk Art Tekin ile olan ilişkilerini güçlendirmeyi unutmaması lazım. Oğulları da bu yolu takip etmenin gerekliliğini biliyor, İdikut’un Moğollara yaptığı iyilik için teşekkürlerini ifade etmek istiyordu. Ama onlar babasının izni olmadan ağzını bile açamıyordu. Onlar babasının kendini bir an önce toparlaması için Tanrıya gönülden yalvarmaktaydı.

Cuci babasına dimdik bakarak “Sen İdikut’a teşekkür et! Sen çok mutlusun! Çünkü Uygurlar sana hizmet edeceğim diye huzurunda oturuyor!” der gibi dudaklarını kımıldattı. Asık suratlı Kağan göz kapağını biraz kaldırdı ve Cuci’nin neler düşündüğünü sezdi. Bu kez surat asmadı. Oğulları bunu görünce bir birine sevinçle baktılar. Cengizhan her ne kadar vahşi olsa da çocuklarına merhametliydi, onları seviyordu ve onlara bakarak kendini toparlıyordu. Kendi şan ve şöhretinin sadece Cuci, Üketay, Çağatay ve Tolilar ile ilgili olduğunu çok iyi biliyordu. O altın gibi batur çocuklarını hep “Altın Şura” diye adlandırıyordu. Bir büyük iş yapacaksa onlarla istişare meclisi düzenliyordu. O, böyle kahraman çocuklarını dünyaya getiren en saygıdeğer Börte Hatunundan çok memnundu. Çocuklarını seviyor, onlara inanıyordu. Çocukları da babasını seviyordu. Her şeyi gözetlemekte olan Börte Hatun, eşinin kalbine ışık saçıp akıllıca konuştu, Cengizhan da onu dinledi.

– Sizi Tanrı hakan yaptı. Siz de Tanrıdan akıllı ferasetli hakan olmayı istediniz. Tanrı bu isteğinizi yerine getirdi. Tanrı size küsmesin. Aniden gök gürültüsü çıkmasın, ateşli şimşek de çakmasın. Tanrının gazabı çok şiddetlidir. Ceza vermesi çok kolaydır. Bavurçuk Art Tekin sizin büyük bir misafiriniz. Bundan halka ve size bir zarar gelmez. Bavurçuk Art Tekin, sizin gerçek dostunuz olacak. Şek şüphe içinde akıldan daha değerli bir rehber olamaz. Siz akıl nuruyla hakikati görebilen büyük bir zatsınız, öyle değil mi?

Börte Hatun sözünü burada kesti. Cengizhan en yüksek makam ve mevki sahibi olduğu halde kibrine çok düşkün, aşırı derecede kuşkucuydu. Bu, onun davranışlarından, söz ve hareketlerinden belli oluyordu.

Cengizhan başını kaldırıp, kaplan gibi korkusuz oturan İdikut’a baktı ve “Halkıma yardım et!” dedi içinden. Bunu fark eden Bavurçuk Art Tekin de “Ben sana yardım edeceğim.” dedi içinden. Her ikisi herkesi hayran bırakacak şekilde kahkahalar attı. Böyle anlarda Kağan gözüne çarpan herhangi bir şeyi eline geçirip kırıyor, dağıtıyordu. Evet, Kağan böyle güçlü birisiydi. O, Ak Çadır içinde gerilmiş ipi eli ve ayağıyla parça parça üzmeye koparmaya başladı. Bir defasında onun bir atı eliyle yükseklere kaldırıp Kerulen Nehrine attığına bazıları şahit olmuş ve kendi gözüyle görmüştü.

– Tanrı, beni Tanrının halkına yardım etmek için böyle güçlü yaratmış! diye övündü.

– Tanrının ve benim halkım Moğol’dur. Başkalarına azap ve külfet lazımdır. Onların gözlerinden kanlı gözyaşlarını akıtmak gerek. Onların musibet ve azap çekmesi benim için sevinç vesilesidir.

Cengizhan, bir an durdu ve Börte Hatuna bakarak,

– Başıma kötü günler geldiğinde, çok kötü olaylar ortaya çıktığında sen benim dert arkadaşım, müsteşarım ve koruyucum oldun. Sen bir akıl hazinesisin! dedi.

Annesi hakkındaki bu sözleri duyan çocukları babasından çok memnun oldular. O şimdi kuyruğu kesilen yılan gibi kıvranıp, akrep sokmuş adam gibi irkildi, sabırsızlandı.

– Baş nerde? Kıtan’ın başını soruyorum?

– İzin verirseniz, Tora Kaya dostum hemen getirecek.

– Getirsin! Göstersin! Müsaade! dedi Cengizhan.

Tora Kaya dışarı çıkıp, kellenin getirilmesini bekleyen İdikut’un muhafızlarının yanına geldi.

– Ne oldu cenabı Tora Kaya? diye sordu İdikut’lu yiğit,

– Üzgün görünüyorsunuz.

– Kelleyi soruyor! diye kısa kesti Tora Kaya,

– Kıtan’ın kellesini yiyecek galiba?

Tora Kaya, Şaykım’ın mumyalanan kellesini beyaz bir beze sarılmış halde eline aldı, iğrendi, yüzünü ekşitti ve Ak Çadır tarafında hızlı adımlarla yürüdü. İdikut’lu yiğit Tora Kaya’nın arkasından bağırdı, Tora Kaya arkasına dönüp ne olmuş diye yerinde durdu.

– Şaykım’ın kellesini geri alırsanız, şunu bilin ki, ben onu saklamam! Sözüm bu!

– Bu iş Kağana bağlıdır, ama bunu biz getirdik. Biz İdikutlu Uygurlar verdiğimiz sözde dururuz. Bu kelleyi Kağan çiğ mi yiyecek yoksa pişirip mi yiyecek, kendisi bilir!

– Yine bir daha söylüyorum! Ben onu saklamam! dedi İdikutlu yiğit

– Cengizhan’ın kellesi olursa saklarım!

Tora Kaya “Bu sözü Noyanların birisi duysa rüsva oluruz.” diye korktu.

– Sus, konuşma! Sözüne dikkat et! Etrafa bir baksana, herkesin gözü ikimizde!

– Nasıl olsa sözümüzü anlamazlar. Boş ver! Bakarsa baksın! Ama Şaykım’ın başı elime verilirse Ak Çadırına sokup her şeyi alt üst ederim!

– Büyük konuşma yiğit! Ölü başa göre diri baş yansa bedeli çok ağır olur!

Yiğit biraz sustu, ama yine söylenmeye devam etti.

– Bak!Muhakkak öyle yaparım!

Tora Kaya çadıra girdiğinde Kağan sinirli ve sert bakıyordu. Tora Kaya kelleyi kendi hakanı İdikut’a verdi. İdikut kelleyi aldı ve Cengizhan’ın yanına getirdi. Orada bulunan bir özel tabağa kelleyi koydu ve sarılmış bezi çözüp kelleyi açtı.

– Buyurun cenabı hazret! Benim düşmanım Kıtan elçisinin kellesi. İstediğiniz teminat!

Cengizhan aslında Bavurçuk Art Tekin’e pek inanmamıştı. O, kesilmiş kelleye ağzı açık halde bakıyordu. Niçin Cengizhan bu kelleye inanamamış gibi gözünü dikmiş bakıyordu. Kağan’ın böyle şüpheci davranışı Bavurçuk Art Tekin’i sinirlendirdi. “Neden Kıtan elçisinin kellesi olduğuna inanmamış gibi bakıyor? Bu kelle için nasıl olur da bir kusur bulur?” diye düşündü ve bu kötü haberi duyan Kıtan hanının gazaba boğulduğunu Kağana anlatmaya çalıştı.

– Bunu Çoruk biliyor!

Cengizhan o an bunun Şaykım’ın kellesi olduğuna inandı.

– İnandım! Çoruk, İdikut’u sömürdü. İdikut bağımsız yaşayamadı!

– İdikut Devleti 275 yıl ya da 850’den 1125 yılına kadar bağımsız hüküm sürüp kalkınmıştı. Sonra sürekli bağımlı kaldı. En son bağımlı kaldığı devlet ise batı Kıtan’dı…

– Bundan sonra İdikut Devleti bağımsız olacak. Ben buna güvence vereceğim.!

– İnanıyorum! dedi İdikut. Kağanın bu kesin sözüne gerçekten inandı.

– Kederlenip mahzun olmayasın! İyilik yapacağım! Sözün ile yaptıkların bir birine uyuyor.”

– Ben kendimi akıllı sanıyorum. Ben, dört şeye güvenmem! Kuyruğu basılmış yılana, aç bırakılmış vahşi hayvana, insafsız ve merhametsiz han ve hakana! dedi.

Bavurçuk Art Tekin,

– Ben de akıllı bir İdikutum.

– Sen merhameti ihanetten ayırt edebiliyor musun cenabı Bavurçuk Art Tekin? diye sordu Cengizhan onun denemek istiyormuş gibi.

– Sizin gibi şanlı büyük bir kağanla karşılaştığında kendince büyüklük taslayan cariye olmamak, kendinden daha merhametsiz bir cellâdın eline düşüp de ölümü bekleyen zalime benzememek.

– Aferin! Aferin! Bilgili İdikut muşsun!

Bavurçuk Art Tekin, Cengizhan’ın kalbini kazanmaya başladı.

– Ben senin aklından memnunum!

– Sizden fazla olmasa gerek! dedi Bavurçuk Art Tekin ve mütevazı bir şekilde elini göğsüne koyup başını eğdi. Tora Kaya, Bavurçuk Art Tekin’in hiç çekinmeden açıkça ve akıllıca konuştuğuna inandı ve vaziyetin düzelmeye başladığına sevindi.

Cengizhan’ın keyfi yerine geldi. Özel muhafızlar komutanı Angurat Noyan’ı çağırdı. Kapı önünde vazifesini yapmakta olan Angurat Noyan evin içine girdi. O sert bir adamdı, Bavurçuk Art Tekin onu bir türlü sevemedi, “Kötü niyetli bir adam.” diye düşündü.

– Emredin kağanım!

– Kıtan’ın kellesini yakıp külünü Karaağaca as! diye buyurdu,

– Kıtan uruğunu yok etmek gerek. Han Çoruk da ölmüş, dışarı götür!

Angurat Noyan kelleyi tabakla beraber kaldırıp dışarı çıktı. Kağanın fermanını yerine getirdi. Kelleyi ötede bir yerde hayıtla yaktı, iğrenç kokusuna zor dayandı, sonunda onun külünü sarı torbaya dikkatlice koyup, ağzını kapatıp bağladı ve sarı çadır üstünde yüzen siyah tuğ çubuğunu yere indirip torbayı ona bağlayarak tuğu yeniden yerine dikti.

Angurat Noyan kapıdan girdi ama eşikten geçemeden diz çöküp,

– Fermanınızı yerine getirdim kutlu Kağanım! dedi.

Cengizhan yassı çenesini kaldırdı. Bu onun “Şimdi dışarı çık git!” anlamdaki işaretiydi. Angurat Noyan yerinden kalktı ve geri geri yürüyerek dışarı çıktı.

– Kıtan, Moğol ve Uygur’un önünde nedir? Şimdi onlar senden korkuyor! Neden? Çünkü ikimiz dostuz! Çoruk, Cengizhan’ın dostu olamaz, bunu söylemiştik. Bu söz Tangutlar için de geçerli! Şimdilik boş versin. Ben acımasız bir kut sahibiyim. Kimseye acımam ve affetmem! Onları bağışlamak yok! 1207 yılında Tangutlara darbe indirdim. Han Ani Diyoani, ben onu Burhan diye adlandırdım. Verdiği söz büyük, yardımı da büyüktür. Durdur kanlı saldırıyı. Ben sana bağımlı olacağım dedi. Deneceğim gelecekte. Burhan kızını verdi, benim hatunum oldu. Burhan’a saldırıyı durdurdum. Eğer o verdiği sözü tutmazsa Tangutlar’a istila seferi düzenleyeceğim ve onları yeryüzünden sileceğim!

– Burhan nasıl söz vermişti? diye düşündü Bavurçuk Art Tekin, “Bizim gibi bağımlı olacağız mı dedi?”

İdikut için Cengizhan’ın verdiği söz şimdilik büyük bir sır olarak kaldı.

– Sen bana sadık bir Uygursun, sana inanırım. Ama Tangutlara pek inanmam.

Bavurçuk Art Tekin, Burhan’ın Kağan’a nasıl söz verdiğini bilmediği için, “Duymuş kulakta ayıp çok.” sözügereği söze karışmadan onu dinlemekle yetindi.

Börte Hatun; güzel, uzun boylu, uzun saçlı bir hatunla yemek getirtiyordu. Bavurçuk Art Tekin bu hatunu beğendi. Cengizhan bunu görünce, – Burhan’ın kızı! Benim hatunum! İsmi Çahe!

Börte Hatun, Çehe’nin misafirlere tanıştırılmasını içine sindiremedi, kaşlarını çattı, yüzünün rengi değişti.

– Çabuk ol! diye emretti,

– Bir yere takılma.

Büyük hatun herkesin gözü önünde küçük hatuna sert davrandı. Töreye göre onun bu küçük hatundan daha rütbeli olduğu belliydi. Büyük hatun ağırbaşlı, akıllı, herkese sözü geçen; ama çok alıngan, hassas bir hatundu. Kendisinin ilk önce tanıştırılmamasını kabullenemedi.

“Ben kimim?” diyordu kendi kendine. “Tangut Hatun neden benden önce tanıştırılıyor? Ben büyük hatunluk rütbesini hiç zaman kaybetmedim, kaybetmeyeceğim!”

Kağan hata yapıp Börte’yi incittiğini fark etti.

– Bu benim büyük hatunum Börte Hatun. Benim bitmez tükenmez manevî hazinem!

Bu büyük bir takdir ve taltifti. Çok sıkılan Börte, Kağan’ın, iltifatını duyunca rahatladı. “İkinci sırada övme birinci sırada tanıtmaya göre bir şeye yaramaz kağanım!” dedi içinden.

– Tekrar hoş geldiniz diyorum aziz misafirim! Yolculuğunuz kutlu olsun! Tuz kutsaldır. Bu, Kağanımın size açtığı sofrasıdır! dedi Börte.

Cengizhan, Börte’nin aklına hep uyardı. Bavurçuk Art Tekin’e bakarak, “Doğru söylüyor!” der gibi başını önüne eğdi. Börte’ye de memnuniyetini ifade etti.

– Aferin size! Kalbiniz nurla dolsun! Âlicenap Melike! dedi ve tazim için başını eğdi İdikut,

– Tuz gerçekten kutsaldır!

Büyük bir medeniyetin alametlerini üzerinde taşıyan İdikut’un gösterdiği ihtiram Börte’nin kırılan gönlüne merhem ve ilaç oldu, samimiyetle güldü.

Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin’i her bakımdan denemeye çalışıyordu.

– Ben hırsızlıktan şöhret bulmadım. Ahlaksızlıktan ün almadım. Yalan söyleyip şanımı yüceltmedim. Aklım eksik, ağzım boş değil. Şimdi ben itibardan düştüm mü?

– Hayır! Öyle olsaydı itibarınızı kaybederdiniz.

– Doğru cevap! Kalbimde eskiden olmayan büyük bir kaygı, öyle derin bir dert var ki… Bunun şifası var mıdır acaba?

– O, nasıl bir kaygı ve dert, bilmek mümkün mü? dedi Bavurçuk Art Tekin.

– Yer! Altın! Hatun!

– Şifası vardır! Hepsi savaşla elde edilir! Ama en ağır dert ise yer davasıdır. Yer, toprak dediğimiz şey hatun değil ki arabayla taşınsın. Toprak çok cömerttir, ama aynı zamanda o bir ejderhadır ki her şeyi yutar. Kendisi de her şeye rağmen yerinde sabit durur. Onunla beraber yaşamak mümkün değil!

– Doğru söylüyorsun! Söylesene, hatunlar hasret çekmeye değer mi?

– Hükümdar ve hanlar için böyle hasret çok mühim!

Börte Hatun, Bavurçuk Art Tekin’in böyle konuşacağını hiç tahmin etmemişti. Erkeklerin hatunlar için nasıl hasret çekeceğini onun ağzından duymak için kulak verdi.

– Alicenap, namuslu ve güzeller için! diyerek bunun hikmetini anlatmaya başladı. Bavurçuk Art Tekin yıllarca kafasında olgunlaşan felsefi görüşlerini herkese dinletti. Bu sırada bir genç kız eşikten geçerek çadıra girip bir yerde oturdu ve İdikut’un sözüne kulak verdi. Kağan, Börte, Çahe, Cuci, Üketay, Toli o kıza hiç bakmadı.

– Her şeyi düşünerek yapan, eşi yanında olsun olmasın ona sadık olan, namusunu koruyanlar!

– Sadece iyi kötü günlerde mi? diye sordu Kağan.

– Onların fedakâr olma vazifesi vardır! Bavurçuk Art Tekin biraz durdu ve kapı önündeki kıza baktı, sonra kendisini dikkatle dinleyen Börte Hatun’a hitaben söylüyormuş gibi manalı gülümsedi ve

– Akıllı, kanaatkâr, namuslu ve sadakatliler hasret çekmeye değer. Dili tatlı, eli bereketli, bastığı ayakları kutlu hatunlar bizim koruyucumuzdur.

Bavurçuk Art Tekin’in sözünü dinleyen Börte Hatun’un yüzü güldü. O İdikut’un akıllı ve büyük bir zat olduğunu kabul etti. “Gerçekten İdikutmuşsunuz. Tanrı sizi hep korusun!” diye düşünerek ondan memnun oldu. Kapı önünde kimsenin dikkatini çekmeden oturan kız da Bavurçuk’a dik dik baktı “Cuci olmasaydı bunlar benim için domuz derisine bürünmüş aptallardır!” dedi içinden. Domuzlardan kötü bir şey duymamak için yerinden kalkıp dışarı çıktı. Fakat Cuci ona bakarak ağırlamış oldu.

Cengizhan biraz düşündükten sonra,

– Senin alicenaplığına nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Adalet ve cömertliğine inanıyorum. Akıl ve bilginle beni ikna ediyorsun. Bundan sonra senin makamın da benim gibi yüksek, itibarın diğer hanlara göre yüksek olacak. Sen benim evladımsın! Aramızda kin ve husumet olmasın istiyorum! dedi.

Bavurçuk Art Tekin samimiyetle güldü ve

– Siz kurt, ben koyun, siz kedi, ben fare, siz kartal ben güvercin değil. Nasıl olur da kin olsun?

– Ama seni yine de deneyeceğim!

– Ben de sizi deneyeceğim!

– Ne zaman ve nasıl deneyeceksin?

– Siz bana dostsunuz! İhtiyacınız olduğunda bana elçi göndereceksiniz. İşte dost önünüzdedir. Savaşa girdiğimizde eğer ikimiz kardeş olursak, üzüldüğümüzde ya da bir felaket ortaya çıktığında sabır ve metanette, çok zengin olduğunuzda cömertlikte, eğer devletiniz ve hatunlarınız elden gitse dayanıklı olmanızla deneyeceğim! Siz kötü söze sebat gösterdiniz, gazabınız yükseldiğinde kendinizi tutup oturdunuz. Bundan daha büyük imtihan olmaz! dedi Bavurçuk Art Tekin, Kağan’a bakarak,

– Kutlu Kağan’ın ömrü uzun, devleti ebedî olsun! Size denk bir hakanı bu dünyada görmedim, duymadım. Hangi hakanda güç kudret var ki benim gibi kestirip atsın. Hâlâ dünyaya gelmemiş İdikut’un sert ve hikmetli sözlerini, dengesini kaybedip söylediklerini sabırla uzun uzun dinlesin! Dinlemez belki! Ama siz, derdi çok büyük Kağan, kendinizi tutup gazabınızın üstün gelmesine izin vermediniz. Sizin, benim gibi bir hakana adil ve merhametli davranmanız halkım tarafından bilinecek. Cömertliğiniz gönüllerde sevgi uyandıracak. Hoş görülü olmanız halkımızın dilinde destan olacak. Velakin dostu cisminden cüda etmeyesiniz. Bu, sizin gibi hakanın dehasıdır! diye düşünüyorum!

Bu sözleri dinleyen Cengizhan çok sevindi, yüzü güldü.

– Ben senin hakkında yanılmadığımı anladım! dedi Cengizhan samimi bir tebessümle,

– Senin kıymet ve itibarını daha da yükselteceğim. Biz de “İşi isteyene değil, bilene ver.” diye bir atasözü vardır. Bu ikimiz için söylenmiş gibidir. İkimizin sohbet ve muhabbetini tüm hanlıklar duysun, bilsin! Hürmet, saygı artsın! Uygur’u hiç kimseye kurban etmeyeceğim! Zindanlara sokturmayacağım! Darağacına astırmayacağım! İdikut Devleti bağımsız yaşayacak!

– En iyi fazilet ve erdem size yar olsun! dedi Bavurçuk Art Tekin.

Böyle açık ve keyifli sohbetlerden sonra, Ak Çadırda oturanlar da ferahladılar. Ancak Tora Kaya bu olup bitenlere bir türlü inanamıyordu. “Bavurçuk Art Tekin hep doğru ve sade konuşuyor, bunu biliyorum!” diye düşündü. “Ama Cengizhan verdiği sözü tutar mı? Ancak iyice düşünürsem, Kağan İdikut ile savaşmayacak. Ama toprak, altın, hatun için savaşmaya hazır olduğu belli. Bu savaşta Bavurçuk Art Tekin’in bir kenarda bırakılması mümkün mü? Biz Cengizhan’ın girdabına düşmüşüz galiba!” diye düşündü.

Çok düşünceli görünen Tora Kaya’nın yüreği sıkışıp nefesi boğulmuş gibi oldu. O, Cengizhan’ın, Bavurçuk Art Tekin’i tekrar deneyeceğini, zor imtihanlardan geçireceğini anladı. “Nasıl bir imtihandır bu? Askeri bir imtihan ise ne yapmalı? Yay germe, ok atma, kılıç çekme, mızrak fırlatma gibi şeyler tehlikeden uzak değil, Tanrı korusun!” diye kendi kendine mırıldandı.

Bavurçuk Art Tekin her türlü imtihana hazır bir İdikut. “Ok, yay, mızrak, soğuk silahlar. Kim çevik? Kim mahir? Kimi kim mağlup edecek? Güzel biterse iyi olur.” diye düşünen Tora Kaya’nın aklına bundan daha korkunç düşünceler geliverdi.

“Hayır, hayır! Tanrı korusun! Tanrım, onu koru! Senin her şeye gücün yeter!” O hayaller, komutanı öyle korktu ki yüzünden kan çekilip bembeyaz kesildi. İdikut, Tora Kaya’nın düşündüklerini anlamamasına rağmen yüzünün değişmesinden endişe duydu.

“Tora Kaya ne demek istiyor? Adam öldürmüş gibi solması, titremeleri neden acaba? Bu boşuna değil. Bunlar bana suikast yapar mı? Yaparsa kim? Ne zaman? Nerede yapar?” muhakemesini yaparak Bavurçuk Art Tekin açık kapıdan dışarı baktı ve nehir söğütlerinden büyük sahneye benzer bir şeyin yapılmakta olduğunu gördü. Noyanlar bu işi çabucak tamamlamak için çalışıyordu. “Bu nedir acaba?”der gibi İdikut Cengizhan’a baktı. Cengizhan ise senden hiçbir şeyi gizlemeyeceğim manasında gözünü kırptı ve esrarengiz bir biçimde gülümsedi. Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin’in kendini tutuşu ve soğukkanlı olmasına hayrandı.

Börte Hatun, eşinin yapacağı işten Uygurların habersiz olduğunu ve bu işi duyduklarında evvelki gibi soğukkanlı olamayacaklarını düşündü. Büyük Hatun eşinin fermanından şimdiden dehşete kapılmıştı. “Bunu nasıl durdurmak gerek? Uygurlar sizi öldürecek desem bana inanır mı? İnanmayacak ve öfkesi daha da artacak elbet! Teke tek dövüşse olur, denesin! Eşim ölümsüz olarak doğmuştur, ölürse Tanrının fermanıyla ölür, ama hiçbir kulun elinde ölmez!” düşünceleri arasında Börte Hatun demin duyduğu endişelerini üstünden attı ve açık sözle konuşmaya başladı.

– Ey aziz kağanım! Nerde benim cefakeş kartalım! Altın başınızdaki kutsal fikirler bol olsun. Şimdi sizin bu değerli konuğunuz Bavurçuk Art Tekin ve onun ahbaplarını yemeğe davet etsek. Merhamet buyurun!

Kağan başını salladı. Bu onun ziyafeti başlatmak için büyük hatuna verdiği izindi. Büyük hatun saçlarını toparlayıp, düzgün dişlerini gösterip, sesini pek yükseltmeden Bavurçuk Art Tekin’e döndü,

– Yemeğe buyurunuz, afiyet olsun!

Bavurçuk Art Tekin’in önünde büyük bir gümüş tabak bulunuyordu. Tabakta kayısı gibi sarı renkte işlenmiş koyun kellesi vardı. Bu kelle, Cengizhan’ın fermanıyla kesilmiş, yani boğazından kesilmeden karnı yarılarak kesilmiş, kanı akıtılıp tükeninceye kadar yüreği sıkılarak durdurulan, kanı tükendiği zaman parçalanan koyunun kellesiydi. Böyle bir koyun etini yemeye alışmamış İdikut bu kelleyi eline aldığında Cengizhan ona bakarak, “Bunu yiyecek mi, yoksa yemeyecek mi?” diye bekledi. Ama İdikut bu kelle ve etten iğrenmedi. Bir şey demeden keskin bıçakla eti keserek, kelleyi tas tamam yiyip bitirdi ve bembeyaz kemiği tabağa koydu. Cengizhan bu kemiğe bakakaldı. Bavurçuk Art Tekin’in böyle kelle yemesi Kağanı öfkelendirdi. O, bir İdikut’a bir kelleye bakıyordu. Moğol geleneğinde kelleyi eline alan değerli misafir kelleyi yerken önce kendisi tadına bakar, sonra kelleden kopardığı etleri çevresindeki diğer kişilere dağıtırdı. Bundan bilgisi olmayan İdikut sakal ve bıyığını silip sessizce oturdu. Ama Kağan kurbağayı diri diri yutan yılan gibi rahatsızlanıp ne diyeceğini bilmeden her tarafa sert sert bakarak öfkeden kuduruyordu. Bunları sezen Tora Kaya ağzındaki eti yuttuktan sonra Uygurca,

– Bizim bu kelle yeme kurallarından sizi haberdar etmememiz büyük bir hata oldu. Sizden özür dilerim. Bakın, bağırsakları ters çevrilmiş gibi buz kesilmiş bunlar!

– Şevketli Kağanım! diye söze başladı İdikut simsiyah saçları ile bıyık ve sakallarını sağ eliyle sıvazladı. Onun etli yüzünde tebessüm, gözünde parlak bir ışık oynuyordu. Kağan onun sözüne kulak verdi.

– Bir şeyin başı akıllı adamların önüne konur. Sizde de bu niyetle konmuş olmalı. Ben kendi rızkımı yedim. İkramı parçalamadım. Saadetim ve bereketim kendimde kaldı. Bu, benim için büyük bir mutluluk ve şereftir. Size de sıra gelir ziyade şeref bulursunuz. Siz Moğol’un başı ben de Uygur’un başıyım. Siz ebedi baş, değişmez altın başsınız! Sizi Beşbalık’ı ziyaret etmeye davet ediyorum. Size de kelle getireceğim, sadece kendiniz yiyeceksiniz. Bundan mutlu olurum. Bence siz Tanrının ikramını Uygur’un başıyla değişmezsiniz. Atalarımız öyle öğüt vermiştir!

Cengizhan bunu duyunca rahatladı ve bir süre sessiz kaldı, sonra konuşmaya başladı.

– Davetine teşekkürler! Atalarınızda böyle bir gelenek ve kural varsa kabul ediyorum. Devlet ve bereketi ben de kimseye armağan etmeyeceğim. Devlet benim, baş benim! Moğol başı, kendi başını başkasına yedirmemeli! Doğru söyledin!

İdikut’un konuşması ile durum düzelmeye başladı. Cengizhan tabaktaki koyun ve at etini doğramadan veya koparmadan aç kurt gibi yutmaya başladı. Kemikler göz kapayıp açıncaya kadar yığıldı.

– Siz et yemiyor musunuz? diye sordu Cengizhan başını kaldırmadan,

– Uygurlar et veya bitki yer mi?

Bavurçuk Art Tekin bu soruya cevap vermek istemedi. O, “Uygurların da et yiyerek yaşamını sürdürdüğünü niçin bilmiyor? Biliyor, çiftçi halk olduğumuzu! Bilmiyor mu? Biliyor! Pan Tekin dedemin yüz binlerce asker ve halkın karnını doyurup besleyip İdikut’a göç ettiğini bilmiyor mu? Biliyor! Hanlıkta at ve hayvan besliyorsa Uygurlar neden et yemesin ki? Kim hayvan beslerse etini de yiyecek elbette!” diye düşünüp,

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺60,19

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6494-46-6
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre