Kitabı oku: «Kaybedilen », sayfa 4
Bölüm 8
Riley, iki şeritli oto yolda enerji içeceğini yudumlayarak ilerliyordu. Güneşli ve sıcak bir Pazar sabahıydı. Arabanın pencereleri açıktı ve yeni balyalanmış samanların kokusu havaya yayılıyordu. Etraftaki küçük meralarda sığırlar birer nokta gibi görünüyordu ve vadinin her iki yanı dağlarla çevrelenmişti. Dışarıdaki görüntüden hoşlanmıştı.
Fakat kendisini iyi hissetmek için buraya gelmediğini hatırladı. Yapması gereken bazı önemli işler vardı. Riley eskimiş bir çakıl yola girdi ve bir-iki dakika sonra kavşağa ulaştı. Milli parka döndü. Kısa bir mesafe gittikten sonra arabayı yolun eğimli kısmında durdurdu.
Arabadan çıktı ve kuzeydoğu köşesinde uzun bir meşe ağacının olduğu açık alan boyunca yürüdü.
Yer burasıydı. Burası Eileen Rogers’ın cesedinin bulunduğu, vücudunun beceriksizce bu ağaca dayandırıldığı yerdi. Bill ve o altı ay önce buradaydılar. Riley sahneyi kafasında tekrar canlandırmaya başladı.
En büyük fark havanın durumuydu. Geriye Aralık ayının ortalarına döndü. Dondurucu bir soğuk vardı. Yerleri ince bir kar tabakası kaplamıştı.
Geriye dön, dedi kendi kendine. Geriye dön ve hisset.
Yakıcı soğuğun nefes borusundan geçişini hissedene kadar derin derin nefes alıp verdi. Her nefesinden sonra oluşan buhar kümelerini görebiliyordu.
Çıplak ceset neredeyse donmuştu. Bedende oluşan yaraların hangisinin bıçak darbesinden hangisinin dondurucu soğuktan oluşan çizikler olduğunu söylemek kolay değildi.
Riley, sahneye geri dönerek en ince ayrıntısına kadar hatırlamaya çalıştı. Peruk. Boyalı gülücük. Dikilerek açık bırakılmış gözler. Cesedin sonuna kadar açılmış iki bacağının arasında, karın üzerinde duran yapay gül.
Kafasındaki resim artık son derece canlıydı. Şimdi, dün yaptığı şeyi yapmak zorundaydı: Katilin deneyimini hissetmeliydi.
Bir kez daha gözlerini kapattı, gevşedi ve kendini boşluğa bıraktı. Katilin zihnine girerken sersemlik ve baş dönmesi ile karşılaştı. Kısa bir süre sonra onunlaydı, onun içindeydi, tam olarak onun gördüklerini görüyor, hisettiklerini hissediyordu.
Gece burada kendinden emin bir biçimde araba sürüyordu. Tekerleklerin altındaki buz yüzünden yola endişeyle bakıyordu. Kontrolünü kaybederse ne olurdu? Bir hendeğe mi yuvarlanırdı? Bagajda bir ceset taşıyordu. Yakalanacağından emindi. Arabayı dikkatli kullanması gerekiyordu. Bu ikinci cinayetinin ilkinden kolay olacağını umuyor ama yine de endişeleniyordu.
Arabayı tam burada durdurdu. Kadının zaten çıplak olan bedenini (Riley böyle tahmin etmişti) açığa sürükledi. Fakat ceset ölüm sonrası sertleşmesine uğramıştı. Katil bunu hesabetmemişti. Daha da kötüsü arabanın farlarını ağaca çevirmiş olduğu halde hiç bir şey göremiyordu. Gece çok karanlıktı. Bir dahaki sefere bu işi eğer mümkünse gündüz yapmayı aklına kazıdı.
Bedeni ağaca doğru sürükledi ve daha önceden planladığı poza soktu. Çok iyi olmamıştı. Ölüm katılığı yüzünden kadının başı sola eğik kalmıştı. Kadının başını tutup çevirdi. Boynunu kırmasına rağmen hala düzgün durmasını sağlayamıyordu.
Peki bacakları nasıl düzgünce açacaktı? Bacaklardan biri fena halde eğriydi. Arabasından levyeyi alıp uyluk kemiğini ve dizini kırmaktan başka çaresi yoktu. Sonra bacağı istediği gibi çevirdi ama memnun kalmamıştı.
Son olarak görevini iyi yaparak pembe kurdeleyi boynuna sardı, peruğu başına koydu ve gülü karın üzerine yerleştirdi. Sonra arabasına binip gitti. Hayal kırıklığına ve umutsuzluğa uğramıştı. Üstelik korkmuştu. Sakarlığı yüzünden acaba arkasında önemli bir delil bırakmış mıydı? Her hareketini sürekli olarak kafasında tekrarladı durdu ama emin olamıyordu.
Bir dahaki sefere daha iyisini yapacağını biliyordu. Daha iyisini yapacağına dair kendi kendine söz verdi.
Riley gözlerini açtı. Katilin varlığının uzaklaşmasına izin verdi. Şimdi kendinden memnundu. Bunalmasına ve sarsılmasına izin vermemişti ve bazı önemli görüşler elde etmişti. Katilin kendi sanatını nasıl öğrendiğini anlamıştı.
Riley yalnızca katilin ilk cinayetiyle ilgili bir şey -herhangi bir şey- bilmek istiyordu. Katilin, önceden bir cinayet işlediğinden, her zamankinden daha çok emindi. Bu bir acemi işiydi ama yeni başlanılan bir iş değildi.
Riley arkasını dönüp arabasına yürümek üzereyken gözüne ağaçta bir şey takıldı. Başının tam üzerindeki ağaç yarığından dışarı çıkan sarı bir çizikti bu.
Ağacın diğer tarafına yürüdü ve baktı.
“Buraya geri gelmiş!” Riley seslice iç çekti. Bütün bedeni ürperdi ve endişeyle etrafına bakındı. Yakınlarda kimse görünmüyordu.
Katilin, kurbanına verdiği poza sokulmuş, çıplak ve sarı saçlı oyuncak bir bebek, yerleştirildiği ağacın dalından ona bakıyordu.
Uzun süredir orada olamazdı. En çok üç dört gün… Rüzgar tarafından savrulmamış ya da yağmurdan ıslanıp pislenmemişti. Katil, Reba Frye cinayetine hazırlanırken buraya gelmişti. Riley’de yaptığı gibi, buraya işini yansıtmak ve hataları üzerinde ciddi olarak çalışmak için gelmişti.
Riley, cp telefonuyla fotoğraflar çekti. Bunları hemen Büro’ya göndermeliydi.
Onun bebeği neden bıraktığını biliyordu.
Bunun geçmişteki hatalarının bir özürü olduğunu farketti.
Ayrıca daha iyi bir iş için geri geleceğinin sözüydü.
Bölüm 9
Riley, Senatör Mitch Newbrough'un malikanesine doğru yol aldı. Yaklaştıkça, içine bir ürperti çökmeye başladı. Malikane, uzun, üç şeritli bir yolun bitiminde, görkemli ve resmi; ama bir o kadar da ürkütücü bir görünüme sahipti. Riley'e göre bu tarz zengin ve güçlü kişilerle anlaşmak, alt sınıfta bulunan yerli halkla anlaşmaktan çok daha zordu.
Arabayı durdurup, taş malikanenin önünde bulunan daire biçimindeki alana park etti. Evet, bu aile gerçekten çok zengindi.
Arabasından inip, gösterişli giriş kapısına doğru yürüdü. Zili çaldı. 30 yaşlarında, oldukça düzgün giyimli bir bey Riley'i karşıladı.
“Benim adım, Robert.” dedi. “Senatör'ün oğluyum. Siz de Özel Ajan Riley olmalısınız. İçeri girin. Annem ve babam sizi bekliyor.”
Robert Newbrough, Riley'e yolu gösterdi. Riley, bir kez daha şatafatlı evlerden nefret ettiğini fark etti. Newbrough'ların evi ise o evlerin çoğuna nazaran çok daha büyüktü. Öyle ki Bay ve Bayan Newbrough'un bulunduğu odaya gitmek için bayağı bir yürümüşlerdi. Riley, gelen misafirleri böylesine rahatsızlık verici bir mesafeyi yürütmelerinin bir nevi gözdağı verme taktiği olduğunun farkındaydı. Adeta, "bu evde yaşayanlar, kendileriyle uğraşılmayacak kadar güçlüler" demenin bir başka yoluydu. Riley'e göre, evin her yerine döşenmiş olan "sömürgeciliği" anımsatan mobilyalar ve dekorasyon oldukça çirkindi.
Her şey bir yana, kendini neyin beklediğini düşünmek içini ürpertiyordu. Ona göre maktüllerin aileleri ile konuşmak çok berbat bir işti—cinayet mahalleri ya da cesetlerle uğraşmaktan çok daha kötü bir iş. İnsanların acısı, öfkesi ve karmaşıklığı içinde çok kolay kayboluveriyordu. Bu tarz yoğun duygular, konsantrasyonunu bozuyor ve onu işinden alıkoyuyordu.
Yürürken, Robert Newbrough: “Babam Richmond'dan eve döndü, o olayı…” dedi.
Duraksadı, kelimeler boğazında düğümlendi. Riley, Robert'ın içinde bulunduğu yoğun duyguları hissedebiliyordu.
“Reba'ya olan o olayı duyduğumuzdan beri…” diye devam etti. “Her şey alt üst oldu. Özellikle annem çok sarsıldı. Onu çok fazla üzmemeye özen gösterin.”
“Gerçekten,sizin adınıza çok üzgünüm…” dedi Riley.
Robert, Riley'in sözlerini duymazlıktan geldi. Derken, oldukça geniş bir oturma odasına girdiler. Senatör Mitch Newbrough ve eşi, büyük bir kanepenin üzerinde, birbirlerinin ellerini tutarak oturuyorlardı.
“Ajan Paige…” diyerek anne ve babasına takdim etti Robert. “Ajan Paige, size anne ve babamı tanıtmama izin verin. Senatör ve eşi Annabeth…”
Robert, Riley'e oturması için bir yer gösterdi ve ardından kendisi de oturdu.
“Öncelikle…” dedi Rileys sessiz bir tonla, “…gerçekten, başınız sağ olsun.”
Annabeth Newbrough, sessiz bir şekilde başıyla Riley'in başsağlığını kabul etti. Senatör ise öylece oturmuş, dik dik bakıyordu.
Ardından, kısa bir sessizlik oluştu. Riley, şöyle bir bakıp yüzlerinden düşüncelerini anlamaya çalıştı. Senatör Newbrough'u, yüzünde o sahte siyasetçi gülümsemesi ile birçok kez televizyonda görmüştü. Şu an gülümsemiyordu. Riley, tam bir politikacının uysal hanımı tipine sahip Bayan Newbrough'u ise daha önce çok fazla görmemişti.
İkisi de 60'lı yaşlarının başındaydılar. Riley, ikisinin de daha genç görünmek için acılı ve pahalı önlemler aldıklarını fark etti—saç ektirme, saç boyatma, yüz gerdirme, makyaj… Baktıkça, onların bu çabalarının ne denli boşuna ve yapmacık olduğunu gördü.
Oyuncak bebekler gibi… diye düşündü içinden.
“Kızınızla alakalı size birkaç soru sormam gerekiyor.” dedi Riley ve not defterini çıkardı. “Son zamanlarda, Reba ile iletişim kurmuş muydunuz?”
“Evet…” dedi Bayan Newbrough. “Biz, birbirine çok yakın bir aileyiz.”
Riley, kadının sesinde hafif bir olağanlık hissetti. Sanki, bu cevabı biraz fazla sık vermiş gibiydi; oldukça fazla… Riley, Newbrough evindeki aile hayatının idealden çok uzak olduğunu biliyordu.
“Reba, son zamanlarda tehdit aldığına dair bir şeyler söylemiş miydi?” diye sordu Riley.
“Hayır…” dedi Bayan Newbrough. “Tek kelime bile etmedi.”
Riley, Senatör'ün şimdiye kadar bir kez bile konuşmadığını fark etti. Neden bu denli sessiz kaldığını merak etti. Onu da bu konuşmanın içine çekmeliydi ama nasıl?
O sırada, Robert söz aldı:
“Son zamanlarda, boşanma yüzünden zorlu bir dönemden geçiyordu. İki çocuklarının velayeti ile ilgili Paul ile bayağı çirkin bir diyalog içindeydiler.”
“O adamı hiç sevmemiştim zaten.” dedi Bayan Newbrough. “Hiç kendini bilmiyordu. Sizce Reba'yı o öl—?” Cümlesini tamamlayamadı.
Riley başını salladı.
“Eski eşi, şüpheliler listesinde değil.” dedi.
“Nedenmiş o?” diye sordu Bayan Newbrough.
Riley, onlara ne söyleyip ne söylememesi konusunda şöyle bir sözlerini ölçüp tarttı.
“Katil tarafından önceden işlenen cinayeti duymuş olmalısınız.” dedi. “Daggett yakınlarında da benzer bir vaka yaşanmıştı.”
Bayan Newbrough gitgide tedirginleşiyordu.
“Onun, bizimle ne alakası var?”
“Karşımızda, bir seri katil var.” dedi Riley. “Ailesel bir şey söz konusu değil. Kızınız, katili hiç tanımıyor da olabilirdi. Bunun kişisel bir cinayet olmadığı muhtemel.”
Bayan Newbrough birden hıçkırıklara boğuldu. Riley, seçtiği sözlere pişman oldu.
“Kişisel değil, derken?” diye sordu Bayan Newbrough neredeyse bağırır bir ifadeyle. “Kişisel değil de başka ne olabilir?”
Senatör Newbrough, oğluyla konuştu.
“Robert, anneni başka yere götürüp sakinleştirir misin lütfen? Ajan Paige ile yalnız görüşmem gerek.”
Robert Newbrough, babasının sözlerini üzerine annesini alıp götürdü. Senatör Newbrough bir süre hiçbir şey söylemedi. Direk Riley'in gözlerinin içine bakıyordu. Bir nevi bu bakışlarıyla gözdağı vermeye çalışıyordu. Ama bu, Riley'de pek işe yaramamıştı. O da aynı şekilde bakışlarıyla karşılık verdi.
Nihayet, Senatör cebine el atıp mektup boyutunda bir zarf çıkardı. Riley'in yanına gidip ona verdi.
“Al.” dedi ve ardından, tekrar yerine giderek oturdu.
“Bu nedir?” diye sordu Riley.
Senatör yine aynı şekilde dik dik yüzüne baktı.
“Bilmen gereken her şey!” dedi.
Riley tamamen şaşkınlık içindeydi.
“Açabilir miyim?” diye sordu.
“Elbette…”
Riley zarfı açtı. İçinden, üzerinde iki sıra halinde isimlerin yazılı olduğu bir kağıt çıktı. Bazılarını tanıyordu. İki ya da üç tanesi, yerel TV haber programlarında görev yapan muhabirlerin isimleriydi. Birkaç tanesi ise eski Virjinya siyasetçilerine aitti. Riley, az öncekine nazaran daha çok şaşırmıştı.
“Bunlar kim?” diye sordu.
“Düşmanlarım.” diye cevap verdi Senatör Newbrough değişmeyen bir uslupla. “Çok kapsamlı bir liste olmayabilir. Ama orada ismi yazanlar şu anda önemli. İçlerinden biri suçlu.”
Riley tamamen şoka girmişti. Hiçbir şey söylemeden öylece kalakaldı.
“Oradakilerden birinin direk, birebir kızımı öldürdüğünü söylemiyorum elbette.” diye devam etti Senatör. “Ama kesin birine parayla yaptırmışlardır.”
Riley, dikkatli ve yavaş bir şekilde konuştu:
“Senatör, affınıza sığınarak tekrar belirtmek isterim ki kızınızın ölümünün şahsi bir meseleden kaynaklı olmaması ihtimalinden bahsetmiştim. Neredeyse tıpatıp aynı şekilde işlenmiş bir cinayet vakası daha var elimizde.”
“Kızımın tamamen bir tesadüfe kurban gittiğini mi söylemeye çalışıyorsun yani?” diye sordu Senatör.
Evet, muhtemelen… diye içinden geçirdi Riley.
Ama bunu sesli bir şekilde ifade etmenin çok da iyi olmayacağını düşündü.
Daha cevap vermeden, Senatör sözlerine devam etti: “Ajan Paige, Yaşadığım zorlu tecrübeler bana tesadüflere inanmamayı öğretti. Neden ya da nasıl olduğunu bilmiyorum ama kızımın ölümü tamamen siyasi bir durum. Ayrıca, siyasette her şey şahsidir. Bu yüzden, bana aksi bir şey sakın söyleme. Bu olayın sorumlusunu bulup cezalandırmak, senin ve Büro’nun işi!”
Riley derin ve uzun bir nefes aldı. Bir süre, Senatör'ün yüzünü detaylıca inceledi. Artık görebiliyordu. Senatör Newbrough tam anlamıyla bir "narsist" idi.
Bu öyle şaşıracak bir şey değil… diye düşündü içinden.
Riley bir şeyi daha fark etti. Senatör, hayatında yaşadığı her şeyin özellikle kendisi ile alakalı, sadece kendisi ile alakalı olduğunu düşünüyordu. Kızının ölümü bile onunla ilgiliydi. Reba sadece, babasının ve babasından nefret eden birinin arasında kurban oluvermişti. Senatör buna gerçekten inanıyor gibiydi.
“Efendim…” diye başladı Riley, “…affınıza sığınıyorum ama ben böyle olduğunu düşün—”
“Senin düşünmeni istemiyorum.” dedi Newbrough araya girerek. “İhtiyacın olan tüm bilgi önünde duruyor.”
Bir süre karşılıklı bakıştılar.
“Ajan Paige…” dedi sonunda Senatör ve devam etti: “…nedense birbirimizi anlamadığımız hissine kapıldım. Çok yazık! Sen belki bilmiyor olabilirsin ama Büro’nun üst düzeyinde tanıdığım çok kişi var. Çoğu bana borçlu. Hemen onlarla iletişime geçeceğim. Bu işi adam gibi yapacak birine ihtiyacım var.”
Riley şaşkın bir şekilde öylece oturup kaldı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Bu adam gerçekten bir hayal dünyasında mı yaşıyordu?
Senatör ayağa kalktı.
“Seni uğurlayacak birini göndereceğim Ajan Paige.” dedi. “Üzgünüm ama seninle anlaşamadık.”
Senatör Newbrough odadan çıkıp Riley'i yalnız bıraktı. Riley'in şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Adam bildiğin narsistin önde gideniydi, tamam ama daha da fazlası vardı. Bunu hissetmişti.
Senatör'ün sakladığı bir şeyler vardı.
Ve ne pahasına olursa olsun Riley bunu öğrenecekti.
Bölüm 10
Riley'in gözüne ilk takılan şey, oyuncak bebekti—Daggett'in yakınlarında o ağaçta bulduğu, aynı duruşa sahip çıplak bebeğin tıpatıp aynısı. Bir an, o bebeği, etrafında yüksek teknoloji ekipmanların bulunduğu FBI adli tıp laboratuvarında öylece oturuyor vaziyette görmek Riley'i şaşırtmıştı. Hiç oraya ait görünmüyordu—sanki çok eskiden kalma küçük ve rahatsız edici bir türbe misali duruyordu.
Şimdi bu bebek, plastik bir poşet içinde korumaya alınmış başka bir delildi. Kendi emriyle bir ekibin olay yerinden bu bebeği alıp getirdiğini biliyordu. Ama yine de, çok rahatsız edici bir görüntüydü.
Özel Ajan Meredith selam vermek için yaklaştı.
“Uzun zaman oldu, Ajan Paige.” dedi sıcak bir ifadeyle. “Tekrar hoşgeldin!”
“Geri dönmek güzel efendim!” dedi Riley.
Bill ve laboratuvar teknisyeninin oturduğu masaya doğru yöneldiler. İçinde bulunduğu şüphe ve belirsizliklerin ardından tekrar Meredith'i görmek gerçekten çok iyi gelmişti. Onun hırçın ve mantıklı tutumunu seviyordu. Ayrıca, her zaman Riley'e karşı saygılı ve düşünceli davranıyordu.
“Senatör'le işler nasıl gitti?” diye sordu Meredith.
“Çok iyi değil efendim.” diye cevap verdi.
Riley, patronunun yüzünde ani bir hoşnutsuzluğun belirdiğini fark etti.
“Sence bize sıkıntı çıkarır mı?”
“Büyük olasılıkla… Özür dilerim efendim.”
Meredith, anlayışlı bir şekilde başını salladı.
“Senin hatan olmadığına eminim.” dedi.
Riley, Meredith'in neler yaşandığını hemen hemen tahmin ettiğini hissetti. Senatör Newbrough, diğer siyasetçiler gibi, tam bir narsist siyasetçi gibi davranmıştı. Muhtemelen, Meredith de bu tavra aşinaydı.
Flores hızlı bir şekilde bilgisayara bir şeyler girdi ve hemen ardından, laboratuvarda bulunan dev ekranlarda tüyler ürpertici fotoğraflar, resmi rapor ve haber makaleleri belirdi.
“Biraz araştırma yaptık ve sonucunda, sen haklı çıktın Ajan Paige.” dedi Flores. “Aynı katil, çok daha önce de iş başındaymış; Daggett vakasından çok daha önce…”
Riley, Bill'in tüm bunları duymaktan hoşnut olduğunu gördü. Riley de bir an için kendini aklanmış gibi hissetti. Kendine olan inancı geri dönüyor gibiydi.
Ama hemen, bu ruh hali bozuldu. Başka bir kadın daha korkunç bir şekilde ölmüştü. Bu sevinecek bir şey değildi. Aslında, haklı çıkmış olmamayı tercih ederdi.
Neden ben de arada bir haklı olmanın keyfini çıkaramıyorum? diye geçirdi içinden.
Dev ekranda, büyük ve detaylı bir Virjinya haritası belirdi. Ardından harita, sadece kuzey kısmı gösterecek şekilde daraltıldı. Flores, Maryland sınırının yakınlarda yüksek bir yeri haritada işaretledi.
“İlk kurbanın adı, Margaret Geraty. 36 altı yaşında…” dedi Flores. “Cesedi, Belding'in yaklaşık 20 km dışında bir arsada terk edilmiş vaziyette bulundu. Yaklaşık 2 yıl önce, 25 Haziran'da öldürülmüş. Bu ceset için FBI çağrılmamış. Yerel polis davayı öylece kapatmışlar.”
Riley, Flores'un diğer monitörde açtığı resimlere dikkatle baktı. Katil, cesede şekil vermeye çalışmamıştı; bu kesindi. Öylece, acele içinde cesedi arsaya terk edip gitmişti.
“İki yıl önce…” dedi düşünürken. Bir yanı, katilin bu kadar uzun bir süredir bu cinayetleri işlediğine şaşırmıştı. Ama diğer yanı, böyle hasta ruhlu katillerin yıllarca aynı şeyi tekrarlayabileceklerini çok iyi biliyordu. Esrarengiz derecede sabırlı olabiliyorlardı.
Fotoğrafları inceledi.
“O zaman oldukça acemi olduğu ortada.” dedi.
“Evet.” dedi Flores. “Şurada bir peruk var. Ayrıca, saçlar da kısa bir şekilde kesilmiş. Ama gül bırakmamış. Yine de, kurbanını pembe bir kurdele ile boğmuş.”
“Etrafı kurgulama konusunda acele etmiş.” dedi Riley. “Yaşadığı gerginlik, ona galip gelmiş. İlk cinayeti olduğundan kendine güveni pek yokmuş. Eileen Rogers vakasında biraz daha kendini geliştirmişti ama esas vuruşunu Reba Frye'ı öldürdüğünde yaptı.”
O anda, aklına sormak istediği bir şey geldi:
“Kurbanlar arasında hiç bağlantı bulabildiniz mi? Ya da iki annenin çocukları arasında?”
“Hiçbir şey yok.” dedi Flores. “Ebeveynlik grupları incelemesi boş çıktı. Görünüşe göre hiçbiri birbirini tanımıyormuş.”
Bu sözler, Riley'in cesaretini kırdı ama çok da şaşırtmadı.
“Peki, ya ilk maktül?” diye sordu Riley. “Muhtemelen, o da bir anneydi, yanılıyor muyum?”
“Evet!” dedi Flores hemen. Sanki bu soruyu bekliyor gibiydi. “Evliymiş ama hiç çocuğu yokmuş.”
Riley şaşırmıştı. Katilin, anneleri öldürdüğünden emindi. Bu konuda nasıl yanılmış olabilirdi?
Yükselen güveninin gitgide söndüğünü hissedebiliyordu.
Riley tereddüt içinde öylece dururken Bill sordu: “Peki, şüphelinin kimliğini tespit etmeye ne kadar yaklaştık? Mosby Parkı'ndaki çapaklardan her hangi bir şey elde edebildin mi?”
“Maalesef…” dedi Flores. “Kan izi yerine deri izleri bulduk. Katil, eldiven giymiş. Oldukça titiz biri. İlk cinayetinde bile ne bir iz ne de DNA bırakmıştı.”
Riley içini çekti. Diğerlerinin gözünden kaçmış olabilecek bir şeyler bulma umudu vardı. Ama şu an tüm ümidi yok oldu. Çizim tahtasına geri döndüler.
“Detaycı…” diye yorumladı Riley.
“Öyle olsa bile giderek ona yaklaşıyoruz bence.” diye ekledi Flores.
Elindeki elektronik gösterge ile olay yerlerini belirtti ve aralarında çizgiler çizdi.
“Bu ilk cinayetini de öğrenince, sıralama ve kullandığı alan hakkında daha iyi bir fikre sahip olduk.” dedi Flores. “İl kurbanımız, Margaret Geraty. Buranın kuzeyinde, Belding'de bulundu. İkinci kurbanımız, Eileen Rogers. Batıda, Mosby Parkı'nda bulundu. Ve üçüncü kurbanımız, Reba Frye. Daha güneyde, Daggett'de bulundu.”
Riley belirlenen noktalara bakınca, haritada bir üçgen şeklinin oluştuğunu gördü.
“Bin metre karelik bir alana bakıyoruz.” dedi Flores. “Ama bu o kadar da kötü değil. Bahsettiğimiz alan, birkaç küçük kasabanın olduğu çoğunluğu kırsal bir bölgeden oluşuyor. Kuzeyde, Senatör'ünki gibi büyük arsalar var. Çoğusu, açık kırlık arsa…”
Riley, Flores'un yüzünde profesyonel bir tatmin belirtisi gördü. İşini gerçekten seviyordu.
“Yapacağım şey, bu bölgede yaşayan tüm kayıtlı cinsel suçlularını bulmak.” dedi Flores. Hemen bilgisayara bir şeyler girdi ve ardından, üçgen şeklindeki alanda yaklaşık iki düzine kırmızı işaret beliriverdi.
“Şimdi, homoseksüelleri eleyelim.” dedi. “Katilimizin onlardan biri olmadığı neredeyse kesin diyebiliriz.”
Flores başka bir şey daha yazdı ve işaretlerin yaklaşık yarısı kayboldu.
“Şimdi de sadece sabit vakalara indirgeyelim—tecavüzden ya da cinayetten, ya da her ikisinden hapiste yatanları bulalım.”
“Hayır!” dedi Riley birdenbire. “Yanlış!”
Adamların üçü de şaşkınlık içinde Riley'e baktılar.
“Saldırgan bir suçlu aramıyoruz.” dedi.
Flores homurdandı.
“Ya, ne demezsin!” diyerek karşılık verdi.
Bir sessizlik oluştu. Riley'in içinde bir his vardı ama bunun ne olduğunu bir türlü tam olarak zihninde şekillendiremiyordu. Garip bir şekilde masanın üzerinde oturan oyuncak bebeğe baktı.
Ah keşke dili olsa da konuşsa… diye geçirdi içinden.
Ardından, ne düşündüğünü yavaş yavaş açıklamaya başladı:
“Demek istediğim, apaçık bir saldırgan değil. Margaret Geraty tecavüze uğramamıştı. Rogers ve Frye'ın da böyle bir saldırıya maruz kalmadıklarını biliyoruz.”
“Hepsi işkence görerek öldürülmüştü.” diye söylendi Flores.
Laboratuvarda tansiyon giderek yükselmişti. Brent Meredith endişelenmeye başlamıştı. Bill ise gözlerini sadece bir monitöre dikmiş öylece bakıyordu.
Riley, Margaret Geraty'nin cesedinde yer alan ürkütücü yaralara ait fotoğrafların yakın çekimini gösterdi.
“En saldırgan cinayeti, ilk olanıydı.” dedi. “Yaraların hepsi oldukça derin ve berbat—sonraki iki kurbanından çok çok daha kötü. Eminim laboratuvar çalışanları bu yaraların, katil tarafından birbiri ardına hızlı bir şekilde yapıldığı kanısına varmışlardır.”
Flores, hayranlık içinde başıyla onay verdi.
“Haklısın.”
Meredith, merak içinde Riley'e baktı.
“Bu, sence ne anlama geliyor?” diye sordu Meredith.
Riley derin bir nefes aldı. Kendini yine katilin zihniyetine girmiş vaziyette buldu.
“Bir şeyden adım gibi eminim.” dedi. “Hayatı boyunca hiç kimseyle cinsel ilişkiye girmemiş. Hatta, belki de, hiç kimseyle flört bile etmemiştir. Sade ve itici biri. Kadınlar, tüm hayatı boyunca onu reddetmiştir.”
Riley biraz duraksayarak düşüncelerini toparladı.
“Bir gün artık canına tak etti.” dedi. “Margaret Geraty'yi kaçırarak bağladı ve çırılçıplak soyup, tecavüz etmeye yeltendi.”
Flores araya girdi.
“Ama yapamadı!” dedi.
“Evet. Tamamen iktidarsız biri.” dedi Riley. “Tecavüz edemeyince de öfkeden deliye döndü ve bıçaklamaya başladı—cinsel bağlamda etkilenebileceği kadar yakından bıçakladı. Bu, onun hayatındaki ilk şiddet vakasıydı. Kadını uzun süre hayatta bırakma gibi bir çabasının olmadığını düşünüyorum.”
Flores, raporda yer alan bir paragrafı gösterdi.
“Tahminlerin doğru.” dedi. “Geraty’nin cesedi, kaçırılmasından sadece birkaç gün sonra bulunmuş.”
Riley, bir an için kendi sözlerinden ürperdi.
“Ve bu, katilin hoşuna gitti.” dedi. “Geraty'nin yaşadığı korku ve acı katilin çok hoşuna gitmişti. Tüm o bıçaklama ve kesme işini sevmişti. Derken, bunu kendine bir nevi alışkanlık haline getirdi. Bu işi yaparken her anının tadını çıkarmayı öğrendi. Reba Frye olayında, bu korku ve işkence süreci bir haftadan daha uzun sürmüştü.”
Ürpertili bir sessizlik çöktü ortama.
“Peki, oyuncak bebekle bağlantısı ne?” diye sordu Meredith. “Kendince bir oyuncak bebek yarattığından neden bu kadar eminsin?”
“Cesetler tıpatıp oyuncak bebeğe benziyorlar.” dedi Bill. “En azından, son ikisi… Riley bu konuda haklı.”
“Oyuncak bebeklerle bağlantılı.” dedi Riley sessizce. “Ama tam olarak ne bağlantısı olduğunu bilmiyorum. Bir çeşit intikan unsuru olabilir.”
Nihayet, Flores sordu: “Yani, sence aradığımız kişi sabıkalı biri mi?”
“Olabilir…” dedi Riley. “Ama bir tecavüzcü ya da saldırgan bir suçlu değil. Daha masum, daha az tehditkâr biri—belki bir röntgenci ya da bir teşhirci ya da toplum içinde kendini tatmin eden biri…”
Flores hızlı bir şekilde bilgisayara girdi.
“Tamam!” dedi. “Saldırgan suçluları eliyorum!”
Böylece, haritadaki kırmızı işaretler bir avuç dolusu kaldı.
“Pekala, elimizde kimler kaldı?” diye sordu Riley, Flores'e.
Flores bir kaç kayda baktı ve birden heyecanlandı.
“Sanırım buldum!” dedi Flores. “Sanırım bahsettiğin adamı buldum. İsmi, Ross Blackwell. Dinle! Oyuncak bebekleri sapıkça şekillere sokarken polis tarafından çalıştığı oyuncak dükkanında yakalanmış. Bebekleri, sanki cinsel ilişkiye giriyorlarmış gibi tuhaf tuhaf şekillere sokuyormuş. Dükkanın sahibi polisi aramış. Blackwell şartlı tahliye edilmiş ama o zamandan bu yana, yetkililerin gözleri hep onun üzerindeymiş.”
Meredith eliyle çenesini hafifçe tutup, “Adamımız bu olabilir…” dedi.
“Hemen Ajan Paige ile gidip kontrol edelim mi?” diye sordu Bill.
“Onu, tutuklamak için elimizde yeterince delilimiz yok.” dedi Meredith. “Arama yapmak üzere tutuklama emri çıkarmaya yetecek delilimiz de yok. Adamı işkillendirmemek en iyisi. Eğer gerçekten aradığımız adam oysa, düşündüğümüz gibi zeki biri olmalı. Birden ellerimizin arasından sıvışıp gidebilir. Yarın öylesine bir ziyaretine gidin. Kendisiyle ilgili neler söyleyeceğine bir bakın. İşi dikkatlice halledin.”