Kitabı oku: «Kaybedilen », sayfa 7

Yazı tipi:

Bölüm 15

Adam, telefonunun alarm sesiyle uyandı. İlk önce, nerede olduğunu anlayamadı. Ama çok geçmeden, bugün önemli bir gün olduğunu anımsadı. Tüm hayatı boyunca bu günü beklemiş gibiydi.

Boş yere, böyle tuhaf bir yerde uyanmadığını biliyordu—çünkü bugün, öyle bir gün olacaktı. Onun için büyük bir mutluluğun beklediği bir gün ve bir başkası için ise korku ve tarifsiz bir acının beklediği bir gün.

Ama neredeydi? Hala yarı uykulu bir haldeydi ve hatırlayamıyordu. Küçük, halı döşeli bir odadaki koltuğun üstünde uzanmış yatıyordu. Yüzü, buzdolabı ve mikro dalga fırına dönüktü. Bir pencereden, sabah güneşinin ışıkları içeri sızıyordu.

Ayağa kalktı ve odanın kapısını açarak karanlık koridora baktı. Odanın ışığını koridora yansıttı. Işık, koridoru ve koridorun karşısındaki açık kapıyı aydınlattı. Bulunduğu yerden, karşıdaki siyah döşeli ameliyat masasını ve yanındaki steril bezlerini seçebiliyordu.

Tabii ya… dedi içinden. Ücretsiz tıbbi klinik…

Nerede olduğunu ve buraya nasıl geldiğini nihayet hatırlamıştı. Gizliliği ve kurnazlığı için kendini tebrik etti. Dün geç saatlerde, özellikle en yoğun olduğu saatlerde, kliniğe gelmişti. O kadar hastanın arasında, kendisinin tansiyonunun ölçülmesini istemişti. Tansiyonunu o hemşire ölçmüştü.

Buraya, görmek için geldiği kadın… Günlerdir, evindeyken, alışveriş yaparken, işteyken sürekli takip edip izlediği kadın…

Tansiyonunu ölçtürdükten sonra, gizlice sıvışarak çalışanlara ait olan tuvaletlerden birine, bir köşeye saklandı. Buradaki çalışanlar ne kadar da saftılar! Klinik kapanmış ve herkes evine gitmişti. Tuvaletleri kontrol bile etmemişlerdi. Herkes gittikten sonra saklandığı yerden çıkıp çalışanların dinlenme odasına yayılmıştı. Güzel bir uyku çekmişti.

Bugün ise oldukça önemli bir gün olacaktı.

Yanan ışıkları hemen kapattı. Birinin içeride olduğunu anlamalarını istemiyodu. Cep telefonundan saate baktı. Saat neredeyse sabah 7 olmuştu.

Birazdan burada olurdu. Takip ettiği zamanlardan biliyordu. Kliniği, doktorlar ve hastalar için hazır hale getirmek her sabah onun işiydi. Klinik, saat 8'e kadar açılmıyordu. Saat 7 ve 8 arası, klinikte hep yalnız başına oluyordu.

Ama bugün farklı olacaktı. Bugün yalnız olmayacaktı.

Dışarıdan, bir arabanın park ettiğini duydu. Panjurları, sadece dışarıyı görebileceği kadar hafifçe araladı. Oydu; gelmişti. Arabasından iniyordu.

Heyecanını kolayca kontrol altına almıştı. Bu sefer, ilk ikisinde olduğu gibi korku dolu ve gergin değildi. Üçüncüden sonra her şey daha da kolay bir hal almıştı. Artık ustalaştığını düşünüyordu. İyice mahirleşmişti.

Ama bu sefer, bir şeyi biraz farklı yapmak istiyordu. Bu sefer, diğerlerinden biraz daha farklı bir yol izlemek istiyordu.

Onu biraz şaşırtacaktı—kendi kişisel katvizitini kullanarak.

*

Cindy MacKinnon boş park alanından kliniğe doğru ilerlerken, aklından her zaman yaptığı işleri bir kez daha geçiriyordu. Tüm malzemeleri yerlerine dizdikten sonra ilk işi, eczanelerden gelen talep formlarını onaylamay ve randevu defterini güncellemekti.

Saat 8'de klinik açıldığında, tüm hastalar kapının önünde bekliyor olacaklardı. Günün geri kalanını, hayati değerleri kontrol etmek, kan almak, iğne vurmak, randevu vermek ve kadrolu hemşire ile doktorların isteklerini yerine getirerek geçirecekti.

Buradaki lisanslı hemşirelik işi onun için oldukça yorucuydu. Ama yine de yaptığı işi seviyordu. Kendi başlarına tıbbi bakım yapamayacak olan insanlara yardım etmek onu mutlu ediyordu. Her ne kadar küçük çaplı hizmet sunsalar da burada hayat kurtardıklarının farkındaydı.

Cindy, kliniğin anahtarlarını cüzdanından çıkarıp camlı giriş kapısını açtı. Hızla içeri girip arkasından kapıyı tekrar kilitledi. Saat 8 olduğunda, başka bir görevli kapıyı tekrardan açacaktı. Ardından, hemen bina alarmını etkisiz hale getirmek için kodu girdi.

Bekleme alanına gittiğinde, gözüne bir şey takıldı. Yerde küçük bir nesne vardı. Odanın loş ışığında, bunun ne olduğunu tam olarak göremiyordu.

Işıkları açtı. Yerdeki nesne bir güldü.

Yanına gidip gülü yerden aldı. Yapma bir güldü. Ucuz plastikten yapılmıştı. İyi de burada ne işi vardı ki?

Muhtemelen, dünkü hastalardan biri düşürmüştür. Ama klinik akşam 5'te kapatılırken neden kimse onu yerden almamıştı?

Neden bu gülü dün görmemişti? Temizlikçi kadın işini bitirene kadar orada beklemişti. Klinikten en son kendisi ayrılmıştı. Bu gülün, o zaman burada olmadığından emindi.

Derken, birden tüm bedenini bir korku ve gerginlik sardı. Bu gülün ne anlama geldiğini biliyordu. Yalnız değildi. Hemen buradan çıkmak zorundaydı. Kaybedecek tek bir saniyesi bile yoktu.

Ama kaçmak için tam kapıya yönelmişti ki güçlü bir el onu arkasından tuttu ve kaçmasını engelledi. Düşünmek için hiç zamanı yoktu. Hemen bu elden kurtulması gerekiyordu.

Dirseğini kaldırıp arkasını döndü. Tüm ağırlığını yanına ve arkasına vererek dirseğini indirdi. Dirseğinin sert ama yumuşak bir yere değdiğini hissetti. Öfkeli ve sesli bir bağırtı duydu. Saldırganın vücudunun ağırlığını kendi üzerinde hissetti.

Şans eseri karın boşluğuna mı vurmuştu acaba? Dönüp bakamadı. Zamanı yoktu—sadece birkaç saniyesi vardı belki de…

Kapıya doğru koştu. Ama zaman adeta yavaşlamıştı, akmıyordu. Sanki kalın ve belirgin bir jelatin üzerinde hareket ediyordu.

Nihayet kapıya varmıştı. Açmaya çalıştı ama olmadı. Çünkü içeri girdikten sonra kapıyı arkasından kilitlemişti.

Korku içinde titreyerek anahtarları bulmak için cüzdanını karıştırdı. Elleri öylesine kötü titriyordu ki anahtarları kavrayamadı.  Anahtarlar yere düştü. Yere eğilip anahtarları alırken zaman sanki iyice yavaşlamış gibiydi. Anahtarlar arasından doğru olanı bulmaya çalıştı. Ardından, anahtarı kapının kilidine soktu.

İşe yaramıyordu. Elinin titremesi yüzünden kapıyı açamıyordu. Vücudunu kontrol edemiyordu.

Derken, dışarıda bir hareketlilik fark etti. Park alanının yanındaki  kaldırımda bir kadın, köpeği ile yürüyordu. Bir elinde anahtarlar, kırılmaz camdan yapılan kapıyı yumruklamaya başladı. Bağırmak için ağzını açtı.

Ama, ağzına sıkı sıkıya sarılan ve acı veren bir şey yüzünden sesi çıkmamıştı. Bu, bir bez parçasıydı—bir çaput ya da mendil ya da atkı gibi bir şey… Saldırgan, onu acımasız ve amansız bir güçle sıkıyordu. Gözleri dışarı fırlamıştı resmen. Ama bağıramıyordu; sadece, bir homurtu çıkıyordu ağzından.

Kollarını sağa sola salladı. Anahtarlar yine elinden düştü. Çaresizce, sabah güneşinden karanlığa doğru, hayal dahi edilemeyecek bir dehşete, kasvetli bir dünyaya doğru arkadan yavaş yavaş çekiliyordu.

Bölüm 16

“Bir tuhaflık hissediyor musun?” diye sordu Bill.

“Evet.” dedi Riley. “Eminim ikimiz de aynı şeyi görüyoruz.”

Gösterişli otel lobisinin deri döşemeli koltuklarında, insanlar ve oyuncak bebekler karışık bir şekilde oturuyorlardı. İnsanlar—çoğu kadın ama birkaç tane de erkek var—bir yandan çay ve kahvelerini yudumluyor bir yandan da sohbet ediyorlardı. Aralarında ise, sanki terbiyeli çocuklar gibi, çeşitli erkek ve kadın oyuncak bebekler oturuyordu.  Riley, sanki çocukların hiçbirinin gerçek olmadığı garip bir aile toplantısını izliyormuş gibi hissetti kendini.

Bu tuhaf manzaraya bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Ellerinde hiçbir ipucu olmayınca Bill ile birlikte buraya, bu oyuncak bebek kongresine gelmeye karar vermişlerdi. Riley, ne kadar dolaylı olursa olsun bir ipucu bulmayı umut ediyordu.

“Kaydınız var mı?” diye sordu.

Riley, sesin geldiği yöne dönüp baktığında, bir güvenlik görevlisinin gözlerini Bill'e dikmiş baktığını gördü. Bill'in gizlediği silahını fark ettiği belliydi. Elini kendi silahına atmış duruyordu.

Bu kadar çok insanın bulunduğu bir yerde güvenlik görevlisinin endişe duyup tetikte olması doğaldı. Öyle ki ani bir silah sesi burayı bir anda birbirine katabilirdi.

Bill hemen rozetini çıkardı ve, “FBI!” dedi.

Güvenlik görevlisi gülümsedi.

“Şaşırdığımı söyleyemem.” dedi.

“Neden?” diye sordu Riley.

Güvenlik görevlisi başını salladı.

“Çünkü buradakiler, hayatımda gördüğüm en tuhaf insanlar.”

“Evet.” dedi Bill. “İnsan bile değiller hatta.”

Güvenlik görevlisi omuzlarını silkip karşılık verdi: “Emin olun, burada birileri yapmamaları gereken bir şey yaptılar.”

Görevli, başını sağa sola salladı ve salona şöyle bir baktı.

“Bir bitse, çok mutlu olacağım.” Ardından, tetikte olarak yanlarından ayrıldı.

Bill ile birlikte ilerlerken Riley, güvenlik görevlisinin tam olarak neden endişe duyduğunu anlamaya çalışıyordu. Açıkçası, burada bulunanlar tehlikeli olmaktan ziyade tuhaf görünüyorlardı.Kadınlar arasında genci de yaşlısı da vardı. Bazısı sert ve soğuk bir görünüme sahipti; bazısı ise oldukça açık ve arkadaş canlısı görünüyordu.

“Tekrar söylesene; burada tam olarak ne bulmayı umut ediyorsun?” diye söylendi Bill.

“Emin değilim.” dedi Riley.

“Belki de bu oyuncak bebek meselesine çok fazla kafanı taktın, ha?” dedi Bill. Burada olmaktan hoşlanmadığı açıktı. “Blackwell, bebekler konusunda şüpheliydi ama aradığımız fail o değildi. Ayrıca dün, ilk kurbanın oyuncak bebeklerden hoşlanmadığını da öğrendik.”

Riley cevap vermedi. Bill haklı olabilirdi. Ama bu kongreye ait broşürü getirip gösterdiğinde, Riley nedense buraya gelmekten kendini alıkoyamamıştı. Şansını denemek istemişti.

Riley'in gördüğü adamlar oldukça bilgili ve profesör vari görünüyorlardı. Çoğu gözlüklüydü ve birkaç tanesinde ise keçi sakal vardı. Hiçbirinde katil olacak hava yoktu. Kucağındaki oyuncak bebeği okşayarak ninni söyleyen bir kadının yanından geçti. Biraz daha ilerisinde, yaşlıca bir kadın kendinden geçmiş bir vaziyette gerçeğe yakın büyüklükteki oyuncak bir maymunla sohbet ediyordu.

Tamam… dedi Riley kendi kendine. Anlaşılan, tuhaf bir durum söz konusu burada.

Bill, ceketinin cebinden broşürü çıkarıp şöyle bir göz attı.

“İlginç bir şeyler var mı?” diye sordu Riley.

“Sadece sohbet, konuşma, uygulamalı seminer—o tarz şeyler varmış. Bazı büyük üretici firmalar, mağaza sahiplerine zamanın trend ürünleri hakkında bilgilendirmek için buraya gelmişler. Oyuncak bebek dünyasında oldukça meşhur olan bazı kişiler de var. Birbirleriyle sohbet etmeye gelmişler.”

Ardından, Bill güdü.

“Baksana! burada gösterişli başlığı ile bir de konuşma var!”

“Neymiş?”

“‘Porselen Bebek Döneminde Muhafazakar Cinsiyetin Sosyal Yapısı’ Birkaç dakika sonra başlayacak. Dinlemek ister misin?”

Riley de güldü. “Eminim, tek kelimesinden bile bir şey anlamayız. Başka ne var?”

Bill başını sallladı. “Çok bir şey yok. Sadist bir katilin gerekçelerini anlamamıza yardımcı olacak hiçbir şey yok en azından.”

Riley ve Bill diğer büyük salona geçtiler. Her yerde oyuncak bebeklerin sergilendiği stand ve masaların yer aldığı dev gibi bir sergi salonuydu burası. Küçük, parmak kadar olanlardan, gerçek boyutlu bebeklere; antika olanlardan, fabrikadan yeni çıkan bebeklere kadar her çeşit bebek vardı. Bazıları yürüyor, bazıları konuşuyordu. Ama çoğu asılmış, oturur ya da ayakta durur vaziyetteydi. Aralarında dolaşıp kendilerine bakan ziyaretçileri izliyorlardı adeta.

Riley, ilk kez gerçek çocukların da olduğunu gördü—erkek çocuk yoktu, hepsi kızdı. Çoğu, ailesinin gözetimi altındaydı. Ama aralarında serbestçe dolaşıp sergicilerin yüreklerini ağızlarına getirenler de vardı.

Riley, masadan minyatür bir kamera aldı. Etiketinde çalıştığı yazıyordu. Aynı masada, küçük gazeteler, peluş oyuncaklar, el çantaları, cüzdanlar ve sırt çantaları da vardı. Yanındaki masada ise oyuncak bebeklere uygun büyüklükte küvetler ve diğer banyo malzemeleri vardı.

Oyuncak bebekler ve insanlar için, T-shirt durağının basılı olduğu tişörtler vardı. Öte yandan, kuaför, sadece oyuncak bebekler içindi. Özenle dizilmiş çeşitli peruklar Riley'in içini ürpertmişti. FBI, olay mahalinde bulunan peruk üreticilerine çoktan ulaşmıştı ve bu perukların sayısız dükkanda satıldığını öğrenmişlerdi. Düzenli bir şekilde dizilen peruklar Riley'e, buradakilerin bilmediği o dehşet verici fotoğrafları hatırlattı. Ölü kadınların çıplak, başlarında oyuncak bebek saçından yapılma eğreti peruklarla oyuncak bebek gibi oturur bir vaziyette olduğu fotoğraflar…

Riley, bu fotoğrafların hiçbir zaman beyninden silinmeyeceğini biliyordu. Öylesine merhametsizce davranılan ama bir o kadar da özenle ortaya sunulan kadınların o halleri… Bunu bir türlü anlayamıyordu. Hoş, Bill ile buraya gelme sebepleri de zaten bu değil miydi?

Oyuncak bebek kuaförünün sorumlusu olduğu anlaşılan fıkırdak kadının yanına giderek onunla konuştu.

“Bu perukları burada satıyor musunuz?” diye sordu Riley.

“Elbette!” diye cevap verdi kadın. “Bunlar sadece göstermelik olanlar. Ama kutularda açılmamış olanları da var. Hangisinden istersiniz?”

Riley ne diyeceğini bilmiyordu. “Bu küçük peruklara şekil veriyor musunuz?” diye sordu sonunda.

“Sizin için şeklini değiştirebiliriz elbette. Sadece küçük bir miktar daha üzerine ödemeniz gerek.”

“Ne tür insanlar bu perukları alıyor?” diye sordu Riley. Bu bebek peruklarını almak isteyen her hangi şüpheli bir adamın olup olmadığını sormak istiyordu.

Kadın, gözleri açılmış bir vaziyette Riley'e baktı. “Ne demek istediğinizi anlamadım.” dedi. “Her tür insan alıyor. Bazen ellerinde, saçlarını değiştirmek istedikleri bebeklerle birlikte geliyorlar.”

“Demek istediğim, erkekler de sık sık bu peruklardan alıyor mu?” diye sordu Riley.

Genç kadının iyice rahatsız olduğu çok açıktı. “Çok iyi hatırlamıyorum…” dedi. Ardından, hemen arkasını dönüp başka bir müşteriyle ilgilenmeye başladı.

Riley bir süre orada öylece durdu. Birine o tarz sorular yönelttiği için kendini tam bir aptal gibi hissediyordu. Sanki, hoş ve basit olması gereken bir şeyi zorla kendi karanlık dünyasına sokmaya çalışmış gibiydi.

Koluna birinin dokunduğunu hissetti. “Katili burada bulacağını sanmıyorum.” dedi Bill.

Riley yüzünün kızardığını fark etti. Ama arkasını dönüp oyuncak bebek kuaföründen ayrılırken, sergicinin uğraşmak zorunda kaldığı tek tuhaf kadının kendisi olmadığını gördü. Neredeyse, yeni alınmış bir bebeği okşayıp, tutkuyla ve mutlulukla seven bir kadına çarpıyordu. Başka bir masada, bir adamla bir kadın çok nadide bir parçayı almak için resmen ağız dalaşına girmişlerdi. Ürünü neredeyse ikiye ayıracak bir çekişme içindeydiler.

“Güvenlik görevlisinin neden endişelendiğini şimdi anlıyorum.” dedi Bill'e.

Bill'in, gözlerini dikmiş yakınlarındaki birini izlediğini gördü.

“Ne oldu?” diye sordu.

“Şu adama bak.” dedi Bill başıyla, fırfırlı elbise giymiş büyük bebeklerin olduğu masanın oradaki adamı göstererek. 30'lu yaşlarının ortalarında, gayet yakışıklı bir adamdı. Burada bulunan diğer erkekler gibi bilgili ve profesör vari görünmüyordu. Daha çok, üzerindeki pahalı takım elbisesi ve kıravatıyla, oldukça zengin ve kendine güvenen bir iş adamı havası vardı.

“Tıpkı bizim gibi, sanki buraya ait biri değil gibi görünüyor.” dedi Bill. “Onun gibi biri neden oyuncak bebeklerle oynasın ki?”

“Bilmiyorum.” diye karşılık verdi Riley. “Ama aynı zamanda, eğer isterse gerçek bir oyun arkadaşı bile kiralayabilecek biri gibi görünüyor.” İş adamını bir süre inceledi. Fırfırlı elbise giymiş bebeklere bakmayı bırakmıştı adam. Sanki kimsenin kendisini izlemediğinden emin olmak için etrafına şöyle bir bakındı.

Bill yüzünü adamdan çevirip sanki Riley'e bir şeyler anlatıyormuş gibi davrandı. “Şimdi ne yapıyor?”

“Ürünleri inceliyor.” dedi Riley. “Çok da hoşuma gitmeyen bir tavırla inceliyor.”

Adam eğilerek bir bebeğe yakından baktı—belki, biraz fazla yakından—ve o ince dudaklarında bir gülümseme belirdi. Ardından, yine odadaki diğer insanları gözetledi.

“Ya da sıradaki kurbanlarına bakıyordur.” diye sözlerine ekledi Riley.

Erotik bir tavırla bebeğin elbisesinin materyalini parmağıyla inceleyen adamın davranışlarında şüpheli bir şeyler sezmişti.

Bill tekrar adama baktı. “Tanrım!” dedi. “Bu adam biraz ürkütücü mü ne?”

Riley'i bir ürperti aldı. Aslında mantıken, bu adam aradığı katil olamazdı. Sonuçta, öyle biriyle böylesi toplu bir ortamda karşılaşma şansları var mıydı? Yine de, o an Riley, karşısında kötü birinin varlığını net bir şekilde hissediyordu.

“Onu gözden kaçırma.” dedi Riley. “Şayet iyice tuhaflaşırsa, gidip bir iki soru sorarız.”

Ama o sırada, gerçek, tüm bu karanlık düşünceleri yok ediverdi. 5 yaşlarında bir kız çocuğu koşarak adamın yanına geldi.

“Baba!” diye hitap etti ona.

Adamın yüzünde büyük bir gülümseme ve masumane bir sevgi ışıltısı oluştu. Kızına, bulduğu bebeği gösterdi. Kızı ellerini çırparak sevinç içinde gülümsedi.  Bebeği alıp kızına verdi. Küçük kız, bebeğe sıkı sıkı sarıldı.Babası, bebeğin ücretini ödemek üzere cebinden cüzdanını çıkardı.

Riley ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

Sezgilerim yine yanlış çıktı. dedi kendi kendine.

Bill'in telefonda birini dinlediğini gördü. Donuk bir yüz ifadesiyle dönüp Riley'e baktı.

“Başka bir kadını daha esir almış.

Bölüm 17

Riley, uzun ve düz çatılı binanın park alanına girdiğinde dudak altından lanet okudu. FBI yeleği giyen üç kişi, diğer yerel polislerle birlikte dışarıda duruyorlardı.

“Bu hiç iyi değil.” dedi Riley. “Bu sürü dağdan inmeden önce gelseydik buraya keşke.”

“Keşke…” diye katıldı Bill de.

Bu sabah sularında, küçük bir kasaba kliniğinden bir kadının kaçırıldığı haberini almışlardı.

“En azından, bu defa daha hızlı haberimiz oldu.” dedi Bill. “Belki, kurbanı canlı kurtarma şansımız olur.”

Riley sessizce onayladı. Önceki vakalarda, kurbanın nereden ve ne zaman kaçırıldığını hiç kimse bilmiyordu. Kadınlar sadece ortadan kaybolmuş ve bir süre sonra katilin o hastalıklı zihninin kalıntılarıyla ölü olarak bulunmuşlardı.

Belki bu sefer farklı olur. diye geçirdi içinden.

Birinin 911'i arayacak kadar olaya şahitlik etmiş olması Riley'i rahatlatmıştı. Yerel polis, seri katil uyarısını biliyordu. Bu yüzden, hemen FBI'a da haber vermişlerdi. Hepsi, bunun da aynı canavarın işi olduğunu düşünüyordu.

“Hala bizden birkaç adım önde.” dedi Riley. “Eğer gerçekten oysa… Katilin, kurbanını böyle bir yerden kaçıracağını hiç ummamıştım.”

Katilin park alanı ya da terk edilmiş yürüyüş yolları gibi yerlerde dolanıyor olduğunu düşünmüştü hep Riley. Belki de karanlık bir mahallede…

“Neden bir sağlık ocağı?” diye sordu. “Ve neden sabahın aydınlığında? Neden bir binaya girme riskini göze alsın ki?”

“Sıradan bir seçim olmadığı ortada.” dedi Bill. “Gel, başlayalım!”

Riley elinden geldiğince korunmaya alınan bölgenin yakınına park etti arabasını. Bill ile birlikte arabadan inerlerken, Yetkili Özel Ajan Carl Walder'ın da orada olduğunu fark etti.

“Bu, gerçekten çok kötü!” diye fısıldadı Riley, Bill'e. Birlikte binaya doğru ilerlediler.

Riley, Walder'ı çok kaale almıyordu. Bebeksi tavırları, çilleri ve kıvırcık, bakırımsı renkte saçları olan bir adamdı. Riley de, Bill de direk olarak onun emrinde hiç çalışmamışlardı. Kötü bir şöhreti vardı. Diğer ajanlar onun, olabilecek en kötü kaptan olduğunu söylüyorlardı—ne yaptığı konusunda hiçbir fikri olmayan bir kaptan. Bu yüzden de mevkisini kullanarak ağırlığını korumaya çalışıyordu.

Riley ve Bill'in tüm sıkıntılarının üstüne bir de Walder, kendi takım liderleri Brent Meredith'in üstü olmuştu. Riley, Walder'ın kaç yaşında olduğunu bilmiyordu. Ama FBI'daki besin zincirinin basamaklarını -ama kendi çabalarıyla, ama başkasının yardımıyla- çok hızlı çıktığı görülür bir gerçekti.

Riley'in de düşündüğü gibi bu, meslekteki Peter İlkesi'nin canlı bir örneği idi. Walder, tüm yeteneksizliğine rağmen yükselmeyi başarmıştı.

Walder, Riley ve Bill'in yanına yaklaştı.

“Ajan Paige ve Ajan Jeffreys, gelebildiğinize sevindim.” dedi.

Hiçbir incelik göstermeden Riley atılıp, Walder'a kafasındaki soruyu sordu:

“Bunun, diğer üç kurbanı öldüren katilin işi olduğunu nereden biliyoruz?”

“Şuradan…” dedi Walder elindeki kanıt torbasından plastik gülü çıkararak. “İçeride, yerde duruyordu.”

“Kahretsin!” dedi Riley.

Merkez, katilin olay yerine gül bırakma detayının basına sızmaması için oldukça özen göstermişti. Bu bir taklitçinin ya da yeni türeyen bir katilin işi olamazdı.

“Bu seferki kurban kim?” diye sordu Bill.

“İsmi, Cindy MacKinnon.” dedi Walder. “Lisanslı bir hemşire. Kliniği hazırlamak üzere erkenden iş başı yaptığı sırada kaçırılmış.”

Ardından Walder, biri genç bir bayan, diğeri de ondan daha genç bir erkek olan ajanları göstererek, “Ajan Craig Huang ve Ajan Emily Creighton'ı tanıyorsunuzdur. Bu dava da onlar da size eşlik edecekler.”

Bill sesli bir şekilde mırıldandı: “Bu ne şim—”

Riley, Bill'i susturmak için dirseği ile dürttü.

“Huang ve Creighton'a davayla ilgili özet şekilde bilgi verildi.” diye devam etti Walder. “Onlar da sizin kadar bu cinayetler hakkında bilgi sahibiler.”

Riley alttan altta öfkelenmişti. Walder'a -hayır, aslında Huang ve Creighton'a, kendisi kadar bilgi sahibi olmalarının imkansız olduğunu söylemek istedi. Bill kadar da… Onlar gibi, olay mahallerinde zaman harcamadan ya da kanıtlar üzerinde sınırsız süre incelemeler yapmadan asla kendileri kadar bilgi sahibi olamazlardı. Kendisinin ve Bill'in bu davaya verdikleri emeğin yüzde birini vermemişlerdi. Riley, bu iki gencin, şimdiye kadar bir kez bile bir katilin zihnine girerek onun gibi düşünme tecrübelerinin olmadığından da emindi.

Riley, öfkesini bastırmak için derin bir nefes aldı.

“Affınıza sığınıyorum efendim!” dedi. “Ajan Jeffreys ve ben, işi bayağı elimize aldık. Ayrıca hızlı hareket etmek zorundayız. Ekstra yardımın… bize pek bir faydası olmayacaktır.” Neredeyse, ekstra yardımın onları yavaşlatacağını söyleyecekti ki son anda kendine hakim oldu. Bu gençleri aşağılamaya gerek yoktu.

Riley, Walder'ın çocuksu yüzünde zoraki bir sırıtma belirdiğini fark etti.

“Affına sığınarak Ajan Paige…” diye karşılık verdi. “Senatör Newbrough aynı fikirde değil.”

Riley’in kalp atışı hızlandı. Senatör ile yaptığı o hoş olmayan görüşme ve Senatör'ün söylediği şu söz akına geldi: “Sen bilmiyor olabilirsin ama teşkilatın üst kesiminde çok iyi tanıdıklarım var.”

Tabii ki Walder onlardan biriydi. O “iyi tanıdıklardan” biri…

Walder çenesini kaldırarak, başkasından aldığı bir yetki ile konuştu: “Senatör, senin bu davayı tam olarak anlayamadığın kanısında.”

“Korkarım, Senatör, duygularının esiri olmuş.” dedi Riley. “Bu anlaşılabilir, kabul ediyorum. Kızının ölmünün politik ya da kişisel sebeplerden ötürü, ya da her ikisinden ötürü olduğunu düşünüyor. Ama öyle olmadığı çok açık.”

Walder kuşkucu bir şekilde gözlerini kısarak baktı.

“Nasıl açık?” dedi. “Bana göre de Senatör'ün haklı olduğu çok açık.”

Riley kulaklarına inanamıyordu.

“Efendim, Senatör’ün kızı, şu an dört olan kurbanların üçüncüsüydü.” dedi. “Katilin cinayet geçmişi ta iki sene öncesine dayanıyor. Senatör'ün kızının, kurbanlardan biri olması tamamen tesadüf.”

“Ben aynı fikirde değilim.” dedi Walder. “Ajan Huang ve Ajan Creighton da öyle.”

Sanki hazır bekliyormuş gibi Ajan Emily Creighton araya girdi.

“Böyle şeyler zaman zaman olmuyor mu?” dedi. “Katilin, asıl kurbanını öldürmeden önce başka birini öldürmesi gibi şeyler… Bunu kişisel bir vaka olmaktan çıkarıp seri cinayet haline getirmek?”

“Bu son kaçırma da aynı amaçla yapılmış olabilir.” diye ekledi Ajan Craig Huang. “Son bir yem…”

Riley, gençlerin saflığı karşısında kendine hakim olmayı başarmıştı.

“Bu çok, çok eski bir hikaye.” dedi. “Bir bilim kurgu hikayesi… Gerçek hayatta böyle şeyler olmaz.”

“Diyorsun…” dedi Walder otoriter bir ses tonuyla. “Bu sefer oldu ama.”

“Bunun için zamanımız yok.” diye karşılık verdi Riley. Sabrı tükenmişti. “Olayla ilgili hiç görgü tanığı varmı?”

“Bir tane…” dedi Walder. “Greta Tedrow 911!i aramış. Ama esasında, pek de bir şey gördüğü söylenemez. İçride oturuyor şu an. Resepsiyonist de orada. Ama o, olayı görmemiş. Saat 8'de kliniğe geldiğinde, polisler çoktan etrafı sarmışlar.”

Kliniğin cam kapısından Riley, içeride oturmakta olan iki kadını görebiliyordu. Bir tanesi üzerinde koşu eşofmanları olan zayıf bir kadındı. Yanında, tasmalı bir İngiliz köpeği vardı. Diğer kadın ise orta yaşlıydı ve bir İspanyol gibi görünüyordu.

“Bayan Tedrow ile görüştünüz mü?” diye sordu Riley, Walder'a.

“Korkudan o kadar titriyor ki konuşamıyor.” dedi Walder. “Onu, Büro’ya götüreceğiz.”

Riley bu sefer gözlerini bile deviremedi. Hayır, masum birine neden şüpheliymiş gibi davranıyorlardı? Sanki kadın az korkmuş gibi, bir de üstüne neden böyle bir şey yapıyorlardı ki?

Walder’un karşı çıkma hareketini umursamadan kapıyı açtı ve direk içeri girdi.

Bill de peşinden gitti ama görüşme işini tamamen Riley'e bıraktı. Kendisi ise önce yandaki odalara şöyle bir göz attı. Ardından da bekleme odasına baktı.

Köpeği olan kadın endişeli gözlerle Riley'e baktı.

“Neler oluyor?” diye sordu Greta Tedrow. “Sorularınıza cevap vermeye hazırım. Ama kimse bana soru sormuyor. Neden evime gitmeme izin vermiyorsunuz?”

Riley, kadının yanındaki sandalyeye oturarak elini okşadı.

“Evinize gideceksiniz Bayan Tedrow, en kısa zamanda.” dedi. “Ben, Ajan Paige. Size birkaç soru soracağım.”

Greta Tedrow titreyerek başıyla onayladı. Köpeği öylece yerde uzanmış, dostane gözlerle Riley'e bakıyordu.

“Güzel köpek…” dedi Riley. “Çok iyi terbiye edilmiş. Kaç yaşında ve cinsiyeti ne?”

“Erkek. İsmi, Toby. 5 yaşında.”

Riley yavaşça elini köpeğe doğru uzattı. Hayvanın sessizce izin vermesinin üzerine hafifçe başını okşadı.

Kadın, bir şey söylemeden başıyla teşekkür etti. Riley, kalemini ve not defterini çıkardı.

“Şimdi acele etmeden, yavaşça anlatın.” dedi. “Neler olduğunu kendi kelimelerinizle anlatın. Elinizden geldiğince her şeyi hatırlamaya çalışın.”

Kadın yavaş yavak ve duraksayarak konuştu:

“Toby'yi yürüyüşe çıkarmıştım.” Parmağı ile dışarıyı işaret etti. “Şu taraftan köşeyi dönmüş geliyorduk. Kliniği daha yeni görmüştük. Derken, bir ses duyduğumu sandım. Baktım. Kliniğin kapısında bir kadın vardı. Cam kapıyı yumrukluyordu. Yanılmıyorsan ağzı kapalıydı. Ardından, biri onu geriye doğru çekti ve kadın gözden kayboldu.”

Riley tekrar kadının elini okşadı.

“Harika gidiyorsunuz Bayan Tedrow.” dedi. “Saldırganı görebildiniz mi?”

Kadın hafızasını zorladı.

“Yüzünü görmedim.” dedi. “Yüzünü göremedim. Kliniğin içinde ışıklar yanıyordu fakat…”

Riley, kadının gözünün önününden bir bir yaşananların geçtiğini fark etti.

“Ah…” dedi kadın. “Yüzünde siyah bir kayak maskesi vardı.”

“Harika! Sonra ne oldu?”

Kadın giderek daha fazla titremeye başladı.

“Hiç düşünmedim. Hemen telefonumu çıkarıp 911'i aradım. Operatöre bağlanana kadar sanki seneler geçmiş gibi hissettim. Ben operatörle konuşurken, binanın arkasından bir kamyonet çıktı. Tiz bir ses ile park yerinden çıkıp sola döndü.”

Riley hızlı bir şekilde not aldı. Walder ve o iki gözdesinin içeri girip başlarında dikildiğini fark etti ama onları görmezden geldi.

“Ne tür bir kamyonet?” diye sordu.

Kadın, alnına dokundu. “Sanırım bir Dodge Ram'di. Evet, öyleydi. Oldukça eskiydi—90'ların sonlarından kalma olabilir. Üstü çok kirliydi ama yanılmıyorsam rengi, oldukça koyu bir lacivertti. Arkasında da bir şey vardı. Karavan gibiydi ama karavan değildi. Şu camlı alüminyum üst kaplamalardan…”

“Kapak gibi mi?” diye sordu Riley.

Kadın, başıyla onayladı. “Sanırım ondandı.”

Riley, kadının hafızası karşısında oldukça etkilenmiş ve hoşnut olmuştu.

“Peki, ya plaka numarası?” diye sordu.

Kadın biraz geriledi.

“Ben—Ben onu görmedim.” dedi. Kendisini suçlar gibiydi.

“Tek bir harf ya da numara da mı görmediniz?” diye sordu Riley.

“Özür dilerim ama görmedim. Nasıl gözden kaçırmışım bilmiyorum.”

Walder eğilip Riley'in kulağına fısıldadı.

“Onu, Büro’ya götürmek zorundayız.” dedi.

Riley ayağa kalkınca Walder biraz geriledi.

“Teşekkür ediyorum Bayan Tedrow.” dedi Riley. “Şimdilik bu kadar. İletişim bilgilerinizi polis arkadaşlara verdiniz mi?”

Kadın başıyla onayladı.

“O halde, eve gidip biraz dinlenin.” dedi. “Sizinle tekrar iletişime geçeceğiz.”

Kadın, köpeğiyle birlikte klinikten çıkıp evine doğru yol aldı. Walder, öfke ile patlamaya hazır bir bomba gibiydi.

“Bu da ne demek oluyor şimdi?” diye çıkıştı. “Onu Büro’ya götürmek zorunda olduğumuzu söyledim sana!”

Riley omuzlarını silkti. “Neden böyle bir şey yapmak zorunda olduğumuzu anlamıyorum.” dedi. “Vaka üzerinde çalışmalarımızı sürdürebiliriz. Ayrıca, kadın elinden geldiğince her şeyi anlattı.”

“Hipnoz uzmanlarımızdan birinin, kadını hipnoz etmesini istiyorum. Plakayı hatırlamasına yardımı olması için. Mutlaka beyninin bir yerlerinde olmalı bu bilgi.”

“Ajan Walder…” dedi Riley hislerini belli etmemeye çalışarak. “Greta Tedrow, uzun zamandır görüşme yaptığım gözlem kabiliyeti yüksek olan şahitlerden biri. Plakayı hatırlamadığını; 'görmediğini' söyledi. Tek bir numarasını bile… Bu yüzden, kendini suçlu bile hissetti. Bunu nasıl gözden kaçırabildiğine inanamadı. Onun gibi hafızası keskin birinin söylediği bu söz sadece tek bir anlama gelir.”

Duraksadı. Walder'ın o 'tek şeyi' tahmin etmesini istiyordu. Ama suratındaki boş ifadeden, hiçbir fikri  olmadığını anladı.

“Ortada görülecek bir plaka yoktu.” dedi Riley sonunda. “Plakayı ya saldırgan sökmüştü ya da görülmeyecek şekilde çamurlanmıştı. Görebildiği tek şey boş bir plaka alanı olmalı. Eğer düzgün bir plaka olsaydı, o kadın kesinlikle birazını dahi olsa görür ve hatırlardı.”

Bill hayranlık içinde birden kıkırdadı. Riley onu susturmak istedi ama bunun işleri daha da kötüye götüreceğini fark etti. Konuyu değiştirmeye karar verdi.

“Kurbanın yakınları ile iletişim kuruldu mu?” diye sordu Walder'a.

Walder başıyla onay verdi. “Kocasıyla… Birkaç dakikalığına geldi buraya ama dayanamadı. Biz de evine gönderdik. Birkaç blok ötede oturuyor. Ajan Huang ve Ajan Creighton'ı, kendisiyle görüşmeleri için göndereceğim.”

İki genç ajan, ötede durmuş hararetli bir şekilde bir şeyler tartışıyorlardı. O esnada, Bill, Riley ve Walder'a döndüler. Çok mutlu görünüyorlardı.

“Emily—ah, Ajan Creighton ve ben işi çözdük.” dedi Huang. “İçeri zorla girildiğini gösteren hiçbir iz yok. Bu, suçlunun yerel bağlantıları olduğu anlamına geliyor. Bu klinikte çalışan birilerini tanıyordu. Belki de direk kendisi bu klinikte çalışıyordu.”

“Bir şekilde anahtarlara ulaşmıştı.” diye araya girdi Creighton. “Çalmış da olabilir, ödünç alıp çoğaltmış da olabilir… Alarm kodunu da biliyordu. Alarm çalmadan içeri girip çıkmayı başarmış. Bu mantıkla, çalışanları sorgulayacağız.”

“Ayrıca, tam olarak kimi aradığımızı biliyoruz.” dedi Huang. “Senatör Newbrough'a karşı bir çeşit kin duyan biri…”

Riley öfkesini zorla bastırdı. Bu ikisi, kendi kendilerine saçma sapan sonuçlara varıyordu. Tabii, haklı da olabilirlerdi. Ama neyi gözden kaçırmışlardı? Şöyle bir etrafına bakındı. Bekleme odasına, diğer odalara, koridora… Derken, aklına bir olasılık daha geldi. İspanyol görünümlü resepsiyoniste döndü.

Yaş sınırı:
16+
Litres'teki yayın tarihi:
10 eylül 2019
Hacim:
260 s. 1 illüstrasyon
ISBN:
9781632915887
İndirme biçimi:
Serideki Birinci kitap "Bir Riley Paige Gizemi"
Serinin tüm kitapları
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,7 на основе 7 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 3,7 на основе 3 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,9 на основе 8 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 5 оценок
Metin
Средний рейтинг 3,4 на основе 10 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 2,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 3 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок