Kitabı oku: «Kaybedilen », sayfa 8

Yazı tipi:

“Perdóneme, señora.” dedi kadına. “Dónde está el cuarto de provisiones?”

“Allá,” dedi kadın koridor kapısını göstererek.

Riley gidip kapıyı açtı. İçeri baktı ve ardından, Walder'a dönüp şöyle söyledi: “Binaya tam olarak nasıl girdiğini size söyleyebilirim. Buradan girmiş.”

Walder sinirlenmiş görünüyordu. Ama onun aksine Bill ise, tabiri caizse, zevkten dört köşe olmuş gibiydi. Riley, Bill'in de kendisi kadar Walder'dan nefret ettiğini biliyordu. Walder'ın dedektiflik konusunda iyi bir ders aldığını görmeyi  sabırsızlıkla beklediği apaçık ortadaydı.

İki genç ajan açık olan kapıdan baktılar ve ardından Riley'e döndüler.

“Ben anlamadım.” diye şikayetlendi Emily Creighton.

“Burası sadece bir depo.” diye ekledi Craig Huang.

“Arkadaki şu kutulara bakın.” dedi Riley. “Hiçbir şeye dokunmayın!”

Bill ve Walder da bakmak için yanaştılar. Kağıt materyaller ve sargı bezleri vardı raflarda. Bir köşede de klinik çalışanlarının kıyafetleri vardı. Ama yerdeki birkaç büyük kutu çok uygunsuz ve düzensiz duruyordu. Depodaki her şey titizlikle düzenlenmişti. Fakat, kutular yamuk duruyordu ve arkalarında da büyük bir boşluk görünüyordu.

“Kutular, arka duvardan itilmiş.” dedi Bill. “Biri çok rahat kutuların arkasındaki boşlukta saklanabilir.”

“Kanıt toplama ekibini buraya çağırın.” diye terslendi Walder iki genç ajana. Ardından, Riley'e sordu: “Teorin nedir?”

Olay senaryosu hızlı bir şekilde Riley'in zihninde şekil almıştı.Anlatmaya başladı.

“Kliniğe dün gelmiş adamımız.” dedi. “Muhtemelen, geç saatlerde. Kliniğin en yoğun olduğu zamanda… Hastaların yoğunluğunu fırsat bilerek, hemşirelerden basit bir istekte bulunmuş. Tansiyon ölçümü gibi mesela. Muhtemelen, bu ölçümü yapan kişi, o kadındı—Cindy MacKinnon; adamımızın günlerce takip edip kaçırdığı kadın. Bundan gerçekten zevk almış olmalı.”

“Bunu kesin olarak bilemezsin.” dedi Walder.

“Hayır, bilemem.” diyerek onayladı Riley. “Ayrıca, adamın gerçek ismini de söyleyemem ama birisi, kaçırılan kurbanın ilgilendiği hastaların kayıtlarına baksın. Diğer çalışanların görmediği bir hasta… Aslında, dün buraya hasta olarak gelen herkesi inceleyebiliriz.”

Bunun zaman alacağını Riley de biliyordu. Ama ellerinde olan tüm olasılıkları değerlendirmek zorundaydılar. Bu adam kesinlikle durdurulmalıydı!

“Buradaydı.” dedi Riley. “Hastaların arasına karışmıştı. Belki de birileri tuhaf gördüğü bir şeyler hatırlar. Ardından, kimsenin kendisine bakmadığı bir anda fırsattan istifade hemen bu depoya girmeyi başarmış.”

“Burası, bir ilaç deposu değil. O yüzden, çalınmaya değer pek bir şey yok.” diye ekledi Bill. “Bu nedenle, büyük olasılıkla burası o kadar dikkatle korunmuyordur.”

“Rafların altındaki kutuların arkasına sızıp saklanmış.” dedi Riley. “Çalışanların, onun burada olduğuna dair hiçbir fikirleri yoktu. Klinik, her zamanki saatinde kapandı ve herkes, hiçbir şey fark etmeden evine gitti. Herkesin gittiğinden emin olunca adamımız, kutuları itip çıkmış ve keyfine bakmış. Tüm gece boyu beklemiş. Tahminimce, güzelce uyumuştur da.”

Kanıt toplama ekibi içeri geldi. Ekip rahatça işini yapıp DNA için kıl, tüy, parmak izi gibi kanıtları arayıp bulsun diye ajanlar kenara çekildi.

“Haklı olabilirsin.” diye mırıldandı Walder. “Gece boyunca gitmiş olabileceği yerleri de incelemeye alalım. Başka bir deyişle, kliniğin her yerini…”

“Bu, en basit çözümdür.” dedi Riley. “Ama her zaman en iyisidir!”

Plastik eldivenleri eline geçirip koridora çıktı ve tek tek her odaya baktı. Odalardan biri, rahat görünümlü bir koltuğun da olduğu çalışanların dinlenme odasıydı.

“Geceyi burada geçirmiş.” dedi Riley kesin bir edayla.

Walder içeri baktı. “Millet, ekip burayı tamamen inceleyene kadar herkes bu odadan uzak dursun!” dedi. Elinden geldiğince etkili bir baş olmaya çalışıyordu.

Riley bekleme odasına geri döndü. “Cindy McKinnon her zamanki saatte kliniğe geldiğinde, adamımız buradaydı. Hemen kadını yakaladı.”

Riley koridorun sonunu işaret etti.

“Ardından, onunla beraber arka taraftan çıktı. Kamyonetini oraya hazır bir şekilde park etmişti.”

Riley bir süreliğine gözlerini kapattı. Neredeyse zihninde adamı görebiliyordu. Bir silüet halinde; tam yoğunlaşamıyordu. Şayet heybetli biri olasydı, birileri onu görebilirdi. Bu yüzden, çok da iri yarı biri değildi. Şişman değildi; çok uzun ya da kısa da değildi. Tuhaf bir saç tarzı, vücudunda garip dövme ya da renklilik falan da yoktu. Eski ve sıradan kıyafetler giymişti. Bu, üzerinde gayet doğal durmuştu, diye düşündü Riley. Zira, her zaman böyle giyiniyor olamlıydı.

“Bu kadınların bağlantısı ne?” diye söylendi. “Katilin öfkesinin sebebi ne?”

“Bulacağız.” dedi Bill sert bir tonla.

Walder tamamen sessizleşmişti. Riley nedenini biliyordu. Gözdelerinin, suçluyla ilgili öne sürmüş oldukları teori şimdi tamamen komik geliyordu. Riley'in bu seferki ses tonu daha patron vari çıkmıştı:

“Ajan Walder, iki genç ajanınızın hevesli olmaları gerçekten çok güzel.” dedi. “Öğreniyorlar. Birgün onlar da bu konuda iyi olacaklar. Buna gerçekten inanıyorum. Ama sanırım, kurbanın eşi ile görüşme işini bana ve Ajan Jeffreys'e bırakmanız daha doğru olacaktır.”

Walder içini çekerek görünmeyecek derecede hafif bir şekilde başıyla onayladı.

Başka bir söz daha söylemeden, Riley ve Bill olay mahalinden ayrıldılar. Riley'in, kurbanın kocasına sormak istediği birkaç soru vardı.

Bölüm 18

Arabayla, kliniğin resepsiyonistinden aldığı adrese doğru ilerlerken, kurbanın ailesi ya da eşiyle görüşecek olmanın verdiği huzursuzlukla her zamanki gibi bir çekinmişlik içindeydi. Nedendir bilinmez, bu sefer, diğer zamanlara nazaran daha da kötü olacakmış gibi hissediyordu. Ama kaçırılma olayı daha yeni olmuştu.

“Belki bu defa, katil onu öldürmeden önce bulabiliriz.” dedi.

“Eğer kanıt toplama ekibi, zanlıyla ilgili bir ipucu bulmayı başarırsa.” diye karşılık verdi Bill.

“Nedense, kayıtlarda isminin çıkacağından emin değilim.” Riley'in zihninde oluşan resme göre adam, müzmin bir saldırgan değildi. Tam olarak ne olduğunu bilmiyordu ama bu cinayetlerin, katil için kişisel bir mesele. Bunun ne olduğunu bulacaktı; bundan emindi. Ama bunu en kısa zamanda yapması gerekiyordu. Başka türlü Cindy'nin şu an içinde buluncuğu korku ve acıyı önleyemezdi. Hiç kimse bir bıçak acısına ya da karanlığın verdiği korkuya ya da yanan bir ateşin dehşetine katlanmak zorunda olmamalıydı.

“Riley…” dedi Bill keskin bir tonla. “Tam şurası.”

Riley birden gerçek dünyaya dönüverdi. Arabayı park edip şöyle bir etrafa baktı. Biraz köhne bir yerdi ama bu yüzden, oldukça sıcak ve samimi görünüyordu. Parası olmayan gençlerin hayallerinin peşinde koşarken yaşadıkları, kiraların düşük olduğu bir yerdi.

Elbette Riley, buranın böyle kalmayacağını biliyordu. Nezihleştirme çalışmaları yüzünden bugün, yarın buradan atılırlardı. Ama burası, çok güzel bir sanat galerisi olabilirdi belki.  Şayet kurban, sağsalim evine dönebilirse....

Riley ve Bill arabadan inip binaya yalaştılar. Zemin kattaki dükkanın, "KAPALI" levhasının asılı olduğu kapısının ardında, çekici bir metal heykel duruyordu.

Çift, binanın üst katında yaşıyordu. Riley zili çaldı. Bill ile birlikte biraz beklediler. Kapıyı kimin açacağını çok merak ediyordu.

Kapı açıldığında karşısında FBI'ın maktül yakınları uzmanı Beverly Chaddick'i görünce içi rahatladı. Riley, Beverly ile daha önceden çalışmıştı. Uzman, en az 20 yıldır bu işi yapıyordu. Kendini kaybeden kurbanlar ve aileleri ile mükemmel bir şekilde diyalog kuruyordu.

“Bay McKinnon'a bazı sorular sormamız gerekiyor.” dedi Riley. “Umarım cevap verebilecek durumdadır.”

“Evet.” dedi Beverly. “Ama çok üstüne varmayın.”

Beverly, Bill ve Riley'i üst kata çıkardı. Riley, neşeli bir şekilde döşenmiş ve güzel tablolar ile heykeller kullanılarak süslenmiş evi görünce yüreğine bir acı oturdu. Burada yaşayan insanlar yaşamayı ve onunla ilgili her şeyi çok seviyorlardı. Şimdi tüm bunlar sona mı ermişti? Genç çift için yüreği gerçek manada sızladı.

20'li yaşlarının sonlarında olan Nathaniel MacKinnon, oturma odası ve yemek odasının birleştirildiği odada oturuyordu. Uzun boyu ve zayıf bedeni, onun daha çok acınası görünmesine sebep oluyordu.

Beverly, kibar bir ses tonuyla haer verdi: “Nathaniel, Ajan Paige ve Ajan Jeffreys geldi.”

Genç adam, umut dolu gözlerle Riley ve Bill'e baktı. Çaresizlik içinde sesi titriyordu:

“Cindy'yi buldunuz mu? İyi mi? Hayatta mı?”

Riley, onu teselli edebilecek hiçbir sözünün olmadığını fark etti. Beverly'nin burada olmasına  ve acılı kocayla bir rapor oluşturmasına daha çok sevinmişti şimdi.

Beverly, Nathaniel MacKinnon'un yanına oturdu.

“Henüz kimse bir şey bilmiyor, Nathaniel.” dedi. “Yardım etmek için buradalar.”

Bill ve Riley yakınına oturdular.

Riley sordu: “Bay MacKinnon, eşiniz son zamanlarda korktuğuna ya da tehdit aldığına dair bir şeyler söylemiş miydi?”

Sessiz bir şekilde başını salladı.

Bill araya girdi: “Bu, zor bir soru ama sormak zorundayız. Sizin ya da eşinizin, size zarar vermek isteyecek düşmanlarınız var mı?”

Acılı eş, soruyu anlamakta güçlük çekiyor gibiydi.

“Hayır, hayır…” diye kekeledi. “Bakın, benim işimde ara sıra düşmanlıklar olabiliyor. Ama hepsi küçük ve basit şeyler. Sanatçılar arasında küçük ağız dalaşları falan. Onlar da böyle bir şey yapacak insanlar…”

Cümlesini tamamlamadan sustu.

“Ayrıca herkes… … Cindy'yi çok sever.” dedi.

Adamın geniş zaman kullanırkenki endişesi ve belirsizliği sesine yansımıştı. Riley, bu adamı sorgulamanın boşuna ve bir o kadar da duyarsızca olduğunu fark etti.Belki de Bill ile her şeyi kısa kesip, işi Beverly'nin yetenekli ellerine bırakmaları en iyisiydi.

Bu sırada, Riley, belki küçük bir ipucu yakalar diye şöyle bir etrafa bakınmayı da ihmal etmedi.

Cindy ve Nathaniel McKinnon'un çocuklarının olmadığını söylemeye bile gerek yoktu. Ev çok büyük değildi ve etrafta, çocuklara zarar verebilecek olan türler de dahil olmak üzere her çeşit sanat eseri vardı.

Ama Riley, bu durumun Margaret ve Roy Geraty'ninkinden biraz daha farklı olduğunu düşündü. Cindy ve Nathaniel'in çocuklarının olmayışı kendi seçimleriydi; geçici bir süreliğineydi. Daha fazla paralarının, daha büyük bir evlerinin ve daha çok oturmuş bir düzenlerinin olacağı o doğru anı bekliyorlardı.

Her şeye bol bol zamanlarının olduğunu düşünmüşler, diye geçirdi içinden Riley.

Ardından, katilin anneleri hedef aldığına dair olan ilk teorisi aklına geldi. Bu konuda neden yanıldığını merak ediyordu.

Evle ilgili bir şey daha dikkatini çekmişti. Etrafta hiç Nathanieal'e ya da Cindy'ye ait fotoğraf yoktu. Bu okadar da şaşırtıcı bir durum değildi aslında. Zira onlar, kendi resimlerindense başka şeylerin görüntüsünü yaratma çabasında olan bir çiftti. Öyle narsist değildiler.

Yine de, Riley, Cindy'nin net bir fotoğrafını görmesi gerektiğini düşündü.

“Bay MacKinnon…” diye dikkatli bir şekilde söze başladı. “Eşinizin son zamanlarda çekilmiş bir fotoğrafı var mı acaba?”

Adam bir an için boş boş baktı. Ardından, yüzünde bir aydınlanma oldu.

“Var.. Neden?” dedi. “Telefonumda yeni çektiğim bir fotoğrafı var.”

Telefonundaki fotoğrafı açıp Riley'e uzattı.

Fotoğrafı görür görmez Riley’in yüreği resmen ağzına geldi. Cindy MacKinnon, kucağında 3 yaşında bir kız çocuğu ile oturuyordu. İkisi de çok mutlu görünüyorlardı. Aralarında da güzel elbiseli oyuncak bir bebek vardı.

Riley bir süre sonra yeniden düzgün nefes almaya başladı. Kaçırılan kadın, bir çocuk ve oyuncak bir de bebek… Yanılmamıştı. En azından tamamen yanılmamıştı. Bu katil ile oyuncak bebekler arasında mutlaka bir bağlantı olmalıydı.

“Bay MacKinnon, resimdeki çocuk kim?” diye sordu Riley elinden geldiğince sakin bir ifadeyle.

“Cindy'nin yeğeni, Gale.” diyerek cevap verdi Nathaniel MacKinnon. “Cindy'nin ablası Becky'nin kızı…”

“Bu fotoğraf ne zaman çekildi?” diye sordu Riley.

Adam durup düşündü. “Sanırım Cindy, bunu bana Cuma günü göndermişti.” dedi. “Evet, eminim. O gün göndermişti. Gale'in doğumgünüydü. Cindy, parti hazırlıkları için ablasına yardım etmişti. Bunun için de o gün işten erken çıkmıştı.”

Riley düşüncelerini toparlamakta güçlük çekiyordu. Ne sormamsı gerektiğinden bir süre emin olamadı.

“Bu bebek, Cindy'nin yeğenine hediyesi miydi?” diye sordu.

Nathaniel başıyla onayladı. “Gale gerçekten çok mutlu olmuştu. O mutlu olunca, Cindy de çok mutlu olmuştu. Gale'i mutlu görmek hoşuna gidiyordu. Yeğeniydi ama kendi kızından farksızdı Cindy için. Hemen beni arayıp Gale'in ne kadar mutlu olduğunu söyledi. Bu resmi de o zaman göndermişti.”

Riley, sesinin titremesini çok zor engelliyordu. “Çok hoş bir bebek. Gale'in neden mutlu olduğunu görebiliyorum.”

Yine tereddütteydi. Sanki bebek, ona bilmesi gerekenleri söyleyecekmiş gibi bir süre öylece resimdeki bebeğe baktı. Yüzündeki yapay gülümseme, o boş bakan mavi gözler… Tüm bunlarda kesinlikle bir şeyler gizliydi. Ama Riley, ne sorması gerektiğini bile bilemiyordu.

Gözünün ucuyla, Bill'in durmuş kendisine baktığını gördü.

Neden cani bir katil, kurbanlarını oyuncak bebek şekline sokardı ki?

Nihayet, Riley sordu: “Cindy'nin bu bebeği nereden aldığını biliyor musunuz?”

Nathaniel oldukça kafası karışmış görünüyordu. Bill de şaşırmıştı. Riley'in bununla nereye varmak istediğini merak ettiği kesindi. Doğrusu, Riley de nereye varmak istediğini tam olarak bilmiyordu.

“Hiçbir fikrim yok.” dedi Nathaniel. “Bana söylemedi. Bu önemli mi?”

“Emin değilim.” diye karşılık verdi Riley. “Ama önemli olabilir.”

Nathaniel'in şaşkınlığı iyice artmıştı. “Anlamıyorum. Tüm bunlar ne anlama geliyor? Karımın, bir oyuncak bebek yüzünden mi kaçırıldığını söylüyorsunuz?”

“Hayır, öyle söylemiyorum.” dedi Riley, sakin ve ikna edici davranmaya çalıştı. Elbette, kendisi de öyle söylediğinin farkındaydı. Her ne kadar mantıklı gelmese de, Cindy'nin bir oyuncak bebek yüzünden kaçırıldığını düşünüyordu.

Nathaniel artık iyiden iyiye kaygılanmıştı. Yanında oturan kurban aileleri uzmanı Beverly, endişeli bir şekilde Riley'e bakıyordu. Başıyla yaptığı küçük bir işaret ile Riley'e, acılı adamın çok fazla üstüne gitmemesini söylüyordu. Riley, kurban ve kurban yakınlarıyla görüşmenin hiç de kendine uygun bir iş olmadığını bir kez daha hatırladı.

Dikkatli olmalıyım. dedi kendi kendine. Ama acele etmesi gerektiğini hissediyordu. Kadın, esir alınmıştı. Ya bir kafese tıkılıydı ya da elleri kolları bağlıydı. Yaşamak için çok bir zamanı kalmamıştı. Şimdi, bilgi almak için kendini dizginlemenin sırası mıydı?

“Cindy'nin bu bebeği nereden aldığını bulmamız mümkün mü?” diye sordu Riley. Daha hafif ve kibar bir tonla konuşmaya çalışıyordu. “Belki bu bilgiye ihtiyacımız olur diye soruyorum.”

“Cindy ile bazı faturaları saklarız.” dedi Nathaniel. “Vergi giderlerinden düşmesi için. Ailesi için aldığı bir hediyenin faturasını saklayacağını sanmıyorum. Ama bir bakayım.”

Nathaniel içerideki odaya gidip bir ayakkabı kutusu getirdi. Tekrar yerine oturdu ve içi faturalarla dolu olan kutuyu açtı. Aramaya başladı ama ellerinin titremesini kontrol edemiyordu.

“Bunu yapabileceğimi sanmıyorum.” dedi.

Beverly yavaşça kutuyu ondan aldı.

“Sorun değil Bay MacKinnon.” dedi. “Ben bakarım.”

Beverly, kutunun içindekileri araştırmaya başladı. Nathaniel neredeyse ağlamak üzereydi.

“Anlamıyorum.” dedi kırık bir sesle. “Sadece bir hediye aldı. Bu her hangi bir şey de olabilirdi. Her hangi bir yerden alınan… Hediye olarak birçok şey düşünmüştü ama sonunda oyuncak bebek almaya karar verdi.”

Riley karnında bir sancı hissetti. Bir şekilde, oyuncak bebek alması Cindy McKinnon'a bir kabus olarak geri dönmüştü. Şayet, peluş oyuncak almaya karar verseydi, bugün  sağ salim evinde mutlu bir şekilde olur muydu?

“Bu bebek meselesinin ne olduğunu bana açıklar mısınız lütfen?” diye üsteledi Nathaniel.

Riley, bu adamın herkesten çok açıklamayı hak ettiğini biliyordu. Ama bu durumu en güzel şekilde nasıl açıklayacağı konusunda hiçbir fikri yoktu.

“Sanırım—” diye başladı ve duraksadı. “Öyle sanıyorum ki karınızı kaçıran adamın, oyuncak bebeklere karşı bir takıntısı var.”

Odadakilerden çıkan çeşitli tepkileri duyabiliyordu. Bill başını salladı ve gözlerini yere indirdi. Beverly şaşırmıştı. Nathaniel ise ümitsiz bir çaresizlik içinde Riley'e bakıyordu.

“Böyle düşünme sebebiniz nedir?” diye sordu boğuk bir sesle. “O herifle ilgili neler biliyorsunuz? Neden bana söylemiyorsunuz?”

Riley işe yarar bir cevap bulmaya çalıştı ama adamın gözlerine çöken korku dolu sezmişliği görebiliyordu.

“Bunu daha önce de yaptı, değil mi?” diye sordu. “Başka kurbanlar da oldu. Bunun o şeyle bir alakası—?”

Nathaniel bir ara hatırlamakta güçlük çekti.

“Tanrım!” dedi. “Haberlerde okumuştum. Seri katil olayı… Diğer kadınları öldürmüştü. Cesetler Mosby Parkı'nda, Dagget'in yakınlarındaki ulusal parkta ve Belding civarında bir yerde bulunmuştu.”

Adam iki büklüm oldu ve hıçkırıklara boğuldu.

“Cindy'nin, onun yeni kurbanı olduğunu düşünüyorsunuz.” dedi ağlayarak. “Çoktan ölmüş olduğunu düşünüyorsunuz.”

Riley ısrarla başını salladı.

“Hayır!” dedi. “Hayır! Öyle düşünmüyoruz!”

“O zaman, ne düşünüyorsunuz?”

Riley’in zihni karman çormandı. Ona ne söyleyebilirdi ki? Karısının muhtemelen hayatta olduğunu ama korkunç bir işkenceye ve bıçak darbelerine maruz kaldığını falan mı? Cindy kurtarılana ya da ölene kadar, önce hangisi olursa, bıçak darbelerinin üst üste inmeye devam edeceğini falan mı?

Riley konuşmak için ağzını açtı ama tek bir kelime çıkmadı ağzından. Beverly öne doğru eğilerek elini, Riley'in koluna koydu. Uzmanın yüzü hala sıcak ve dostaneydi ama aksine, parmakları kaskatı kesilmişti.

Beverly, sanki bir çocuğa bir şey anlatırmış gibi yavaş yavaş konuştu.

“Faturayı bulamadım.” dedi. “Burada değil.”

Riley, Beverly'nin gizliden vermek istediği mesajı anlamıştı. Beverly gözleriyle, bu görüşmenin kontrolden çıktığını ve artık gitmeleri gerektiğini söylüyordu Riley'e.

“Buradan sonrasını ben devralacağım.” diye fısıldadı Beverly çok kısık bir sesle.

Riley de ona sessizce karşılık verdi: “Teşekkür ederim ve özür dilerim.”

Beverly gülümsedi ve anlayışla başını salladı.

Nathaniel, yüzünü elleri arasına almış bir vaziyette oturuyordu. Bill ile gitmek için ayağa kalktıklarında, başını kaldırıp Riley'e bakamamıştı bile.

Evden çıkıp merdivenlerden aşağı indiler. Birlikte Riley'in arabasına bindiler. Ama Riley, arabayı çalıştırmadı. Gözlerine yaş dolduğunu hissetti.

Nereye gideceğimi bilmiyorum, dedi kendi kendine. Ne yapacağımı bilmiyorum.

Son günlerde, hayatı hep böyleydi.

“Oyuncak bebekler, Bill…” dedi. Yeni teorisini sadece Bill'e değil, aslında kendi kendine de açıklıyordu. “Oyuncak bebeklerle kesin bir bağlantısı var. Belding'deyken Roy Geraty'nin bize söylediklerini hatırlıyor musun?”

Bill omuzlarını silkti. “İlk karısının—Margaret'ın—oyuncak bebeklerden hoşlanmadığını söyledi. Onu hüzünlendirdiklerini; hatta bazen, ağlamasına bile sebep olduklarını söyledi.”

“Evet. Kendi çocuğu olmadığı için…” dedi Riley. “Ama başka bir şey daha söyledi. Arkadaşlarının ve akrabalarının hepsinin çocukları olduklarını söyledi. Karısının sürekli "karnı burnunda" partilerine, doğum günlerine gittiğini söyledi.”

Riley, Bill'in yüz ifadesinden yeni yeni anlamaya başladığını görebiliyordu.

“Yani, bazen, oyuncak bebek almak zorunda kalıyordu.” dedi. “Kendisini hüzünlendirseler bile…”

Riley, yumruğu ile direksiyona vurdu.

“Hepsi, oyuncak bebek almıştı.” dedi. “Kurbanlarını, oyuncak bebek alırlarken görmüştü. Aynı yerden, aynı dükkandan satın alırlarken görmüştü.”

Bill başıyla onayladı. “O dükkanı bulmamız lazım.” dedi.

“Evet!” dedi Riley. “Bin küsür kilometrelik arama bölgemizin içinde bir yerlerde, tüm kaçırılan kadınların gittiği bir oyuncak bebek dükkanı var. Katil de oraya gidiyordu. Orayı bulabilirsek eğer, belki—belki—katili de bulabiliriz.”

O sırada, Bill'in telefonu çaldı.

“Alo…” dedi. “Evet Ajan Walder; ben, Jeffreys.”

Riley söylenmemek için kendini zor tuttu. Walder'ın bu sfer ne tür bir saçmalık zırvalayacağını merak ediyordu.

Bill'in şoka girmiş bir vaziyette ağzının açık kaldığını gördü.

“Tanrım!” dedi. “Tanrım… Tamam, anladım. Hemen geliyoruz.”

Bill telefonu kapatıp, bir süre şaşkınlık içinde Riley'e baktı.

“Walder ve o iki gözdesi, Büro’ya almışlar.” dedi. “Adamı yakalamışlar.”

Bölüm 19

Riley ve Bill, kendilerini kapıda bekleyen Walder'ın yanına, Davranışsal Analiz Birimi'ne gittiler.

“Yakaladık.” dedi Walder. Birlikte içeri girdiler. “Adam elimizde!” diye tekrarladı Walder.

Riley, Walder'ın sesindeki gurur ve rahatlamayı hissedebiliyordu.

“Nasıl?” diye sordu.

“Ajan Paige, Huang ve Creighton'u gerçekten çok küçümsedin sen.” dedi Walder. “Siz gittikten sonra resepsiyonist, son zamanlarda kliniğin etrafında dolaşan ürkütücü bir adam olduğundan söz etti. İsmi, Darrell Gumm. Kadın hastalar, bu adamdan şikayetçi olmuşlar. Sürekli kadınların diplerine giriyor ve onlara rahatsızlık veriyormuş. Ayrıca, kadınlara bazı hoş olmayan şeyler de söylüyormuş. Üstüne üstlük, bir ya da iki kere de gizlice kadınlar tuvaletine sızmış.”

Riley şöyle bir düşündü; zanlıyla ilgili kendi yorum ve tahminlerini aklına getirdi. O olabilir. dedi kendi kendine. Boğazına bir heyecan dolduğunu hissetti.

Bill, Walder'a sordu: “Klinikteki hiç kimse, Gumm'ı şikayet etmek üzere polisi aramamış mı?”

“Kendi güvenlik görevlilerinin işi halletmesine izin vermişler. Güvenlik görevlisi, Gumm'a, klinikten uzak durmasını söylemiş. Ara ara böyle tuhaf insanlarla karşılaşıyorlarmış. Ama Huang ve Creighton hemen adamın eşgalini aldılar. Bizim aradığımız adam olabileceğini düşündüler. Resepsiyonistten adamın adresini aldılar ve hemen, adamın evine gittik.”

“O olduğunu nereden biliyorsunuz?” diye sordu Riley.

“İtiraf etti.” dedi Walder sert bir ifadeyle. “Adamın kendi ağzından itirafını aldık.”

Riley, içinde bir rahatlama hissetmeye başladı. “Peki, ya Cindy MacKinnon?” diye sordu. “O nerede?”

“Araştırıyoruz.” dedi Walder.

Riley’in rahatlaması öylece uçup gitti. “"Araştırıyoruz" derken neyi kast ediyorsunuz?” diye sordu.

“Bölgeyi araştırmaları üzerine ajanlarımızı görevlendirdik. Onu fazla uzağa götürmüş olabileceğini düşünmüyoruz. Eninde sonunda bize yerini söyleyecek. Çenesi bayağı bir düşük zaten.”

İnşallah bu herif, aradığımız katildir. diye geçirdi içinden Riley. Cindy MacKinnon ölmemeliydi. Bu rezil caniliğin içinde bir masum kadının daha ölmesine izin veremezlerdi. Zaman gitgide daralıyordu. Kaçırılmasının hemen ardından öldürülmüş olamazdı. Çünkü katil, ona işkence etme zevkinden kendini mahrum bırakmazdı.

Billi Walder'a sordu: “Şüpheli şu an nerede?”

Walder başıyla işaret etti: “Gözaltı merkezine götürdük.” dedi. “Gelin! Ben de oraya gidiyorum zaten.”

Merkez'in karmaşık binası içinde, şüphelinin tutulduğu yere giderken, Walder tüm detayları anlattı.

“Rozetlerimizi çıkardığımızda…” dedi Walder sinirle, “hemen bizi içeri davet edip, keyfimize bakmamızı döyledi. Kendini beğenmiş pislik!”

Riley, bunun doğru olabileceğini düşündü. Şayet Darren Gumm gerçekten aradıkları zanlı ise, ajanların, evine gelmeleri beklediği bir şey olmalıydı. Belki de, yetkililerle oynadığı tüm o zekice kedi-fare oyunundan sonra asıl niyeti yakalanmaktı. Belki de şimdiye kadar elde etmek istediği şey şöhretti—15 dakikalık bir şöhretten daha da fazlası.

Riley'e göre asıl sorun, elindeki son kurbanını kullanarak kendileriyle oyun oynamak isteyebileceği idi. Hoş, bunu yapabilecek kapasitede biriydi.

“Evini görmeliydiniz.” diye devam etti Walder. “Tek odalı, içinde katlanabilir bir koltuğun ve berbat şekilde kokan bir tuvaletin olduğu iğrenç bir yerdi. Duvarların hepsinde, ülkede yaşanan tecavüz ve adam öldürme ile ilgili tüm olayların gazete haberleri asılıydı. Bilgisayar falan yoktu. Tamamen medeniyetten uzak biri… Ama şunu söyleyebilirim ki adamda, çoğu polis merkezini kıskandıracak seviyede psikopat suçlar kayıt listesi vardı.”

“Durun tahmin edeyim.” diye araya girdi Bill. “Bizim cinayetlerle alakalı da bir sürü makale vardı—iki yıl boyunca gazetelerde, basında bilgilere dair tüm haber ve makaleler.”

“Aynen öyle.” dedi Walder. “Creighton ve Huang adama birkaç soru sordular. Adam çok şüpheli davrandı. Sonunda,  Huang, Cincy McKinnon ile ilgili neler bildiğini sordu. Adam ağzını bile açmadı. Kimden bahsettiğimizi bildiği kesindi. Onu yakaladık neticede. Hem, buraya getirir getirmez her şeyi itiraf da etti.”

Derken, Walder, Riley ve Bill sorgu odasını izledikleri küçük odaya geldiler.

Sorgu çoktan başlamıştı. Masanın bir tarafında Ajan Emily Creighton oturuyordu. Ajan Craig Huang ise onun arkasında ayakata duruyordu. Riley, bu iki genç ajanın öncesine nazaran daha kabiliyetli göründüklerini fark etti. Masanın diğer tarafında Darrell Gumm oturuyordu. Elleri kelepçeli bir şekilde masanın üzerindeydi.

Riley, anında adamdan tiksinmişti. Kurbağa suratlı birine benziyordu. 30'lu yaşlarında, orta yapılı ve tıknaz biri… Ama, özellikle, savunmasız kadınları ürkütebilecek kadar gücü kuvveti yeterince yerinde biriydi. Alnı, dik bir şekilde geriye doğru eğimliydi. Bu yüzden başı, sanki yıllar önce türü yok olmuş bir insan kafasına benziyordu. Çenesi varla yok arasıydı. Her şeyiyle Riley'in tahminlerine uyuyordu. İtiraf etmiş olması da zaten son noktayı koymuştu.

“O nerede?” diye bağırdı Creighton, Gumm'a.

Riley, Creighton'un sesindeki sabırsız çatlamadan, bu soruyu daha önce de defalarca sorduğunu anlamıştı.

“Kim nerede?” diye sordu Gumm yüksek ve nahoş bir ses tonuyla. Tavırları tam anlamıyla küçümser ve alay eder nitelikteydi.

“Bizimle oyun oynamayı bırak.” dedi Huang sert bir şekilde.

“Avukatım olmadan size hiçbir şey söylemek zorunda değilim, yanılıyor muyum?” dedi Gumm.

Creighton başıyla onayladı. “Sana daha önce de söyledik. İstersen hemen bir avukat ayarlayabiliriz diye. Ama sen durmadan istemediğini söyledin. Tabii, bunu da yapma hakkın var. Avukat tutma  hakkından feragat edebilirsin. Fikrini mi değiştirdin şimdi?”

Gumm başını kaldırıp alay vari bir şekilde sanki düşünüyormuş gibi tavana baktı.

“Bir düşüneyim… Hayır, sanmıyorum. Henüz değil en azından.”

Huang korkutucu görünmeye çalışarak masaya doğru yaslandı.

“Son kez soruyorum.” dedi. “Kamyoneti nereye sakladın?”

Gumm omuzlarını silkti. “Ben de son kez söylüyorum—ne kamyoneti? Benim kamyonetim falan yok. Arabam bile yok. Lanet olsun, bir ehliyetim bile yok.”

Hafif bir ses tonu ile Walder, Bill ve Riley'e bilgi verdi: “Bu son söylediği doğru. Ne ehliyeti, ne seçmen kaydı, ne kredi kartı… Hiçbir şeyi yok. Tam anlamıyla medeniyetten uzak bir hayat yaşıyor. Kamyonette plaka olmamasına şaşmamalı. Muhtemelen kamyoneti çalmıştır. Ama o kadarcık zaman içinde fazla uzağa götürmüş olamaz onu. Mutlaka evinin yakınlarında bir yerlerdedir.”

Ajan Creighton, Gumm'a sert sert bakmaya başladı.

“Bunun komik olduğunu sanıyorsun, değil mi?” dedi. “Zavallı bir kadını bir yerlerde esir ettin. Bu kadarını zaten kabul ettin. Şu an korkudan ölüyordur. Hatta, eminim aç ve susuzdur da. Daha ne kadar ona acı çektireceksin? Gerçekten onun öylece ölmesine izin mi vereceksin?”

Gumm kıs kıs güldü.

“Bu yüzden mi benimle zaman harcıyorsunuz siz?” dedi. “Yoksa, elinizde adam gibi bir delil olmadan beni konuşturacağınızı falan mı sanıyorsunuz?”

Riley sessiz kalmaya çalıştı ama daha fazla kendini tutamadı.

“Doğru soruları sormuyorlar.” dedi.

Walder'ın yanından geçerek sorgu odasının kapısına doğru yürüdü.

“Orada kal Ajan Paige!” diye emretti Walder.

Onu duymamazlıktan gelerek sorgu odasına girdi Riley. Hızla masanın oraya gidip ellerini masaya koydu ve tehditkar bir edayla Gumm'a doğru eğildi.

“Söyle bakalım, Darrell.” dedi. “Oyuncak bebekleri sever misin?”

İlk kez Darrell'in yüzünde bir gerginlik oluştu.

“Sen de kimsin be?” diye sordu Riley'e.

“Yalan söylemek istemeyeceğin biriyim.” dedi Riley. “Oyuncak bebekleri sever misin?”

Darrell, gözlerini odada dolaştırdı.

“Bilmem!” dedi. “Oyuncak bebekleri… Sanırım sevimliler.”

“Yapma, sana göre 'sevimliden' de fazlalar, değil mi?” dedi Riley. “Küçükken öyle bir çocuktun—hani şu bebeklerle oynayan ve herkes tarafından dışlanan bir çocuk.”

Darrell, yan taraftaki aynalı cama dönüp baktı.

“Orada birilerinin olduğunu biliyorum.” diye bağırdı. Sesi, ürkmüş gibi çıkıyordu. “Biri bu çatlak karıyı başımdan alabilir mi?”

Riley, Huang'ı iterek masanın diğer tarafına geçti ve tam Gumm'un karşısında durdu. Ardından, yüzünü, Gumm'un yüzünün dibide kadar yanaştırdı. Gumm, Riley'in bakışlarından kaçmak istercesine geriledi. Ama Riley, nefes almasına bile izin vermiyordu. Yüzleri arasında bir ya da iki santim vardı neredeyse.

“Ve hala bebekleri seviyorsun, değil mi?” dedi Riley kısık ve sinir edici bir ses tonuyla. Aynı zamanda, yumruğuyla da hafifçe masaya vuruyordu. “Küçük kızların oynadığı oyuncak bebekler… Elbiselerini çıkarmak hoşuna gidiyor. Onları çıplak görmeyi seviyorsun. Onları çırılçıplak soyduğunda onlarla ne yapmaktan hoşlanıyorsun?”

Darrell’in gözleri iyice açıldı.

Riley bir süre bakışlarını öylece tuttu. Tereddüt ediyordu, adamın yüz ifadesini net bir şekilde okumaya çalıştı. O sivri dilini susturan aşağılanma duygusu mu yoksa iğrenme duygusu muydu?

Tam daha fazla soru sormak için ağzını açmıştı ki sorgu odasının kapısı açıldı. Walder'ın o sert sesini duydu:

“Ajan Paige, hemen buradan çıkmanı emrediyorum!”

“Biraz daha zaman verin bana.” dedi Riley.

“Hemen!”

Riley, bir süre sessiz bir şekilde Gumm'un karşısında durdu. Adam tamamen sersemlemiş gibiydi. Riley, Huang ve Creighton'un şaşkın ve bir o kadar da gözlerine inanamayn bir ifadeyle kendisine baktıklarını gördü. Ardından, arkasını dönüp, Walder'ın peşinden diğer odaya gitti.

“Tüm bunlar da ne demek oluyor?” diye bağırdı Walder. “Sınırlarını aşıyorsun. Bu davanın kapanmasını istemiyorsun, farkındayım. Ama bu dava kapandı! Unut artık. Şimdi yapmamız gereken tek şey kurbanı bulmak.”

Riley sesli bir şekilde söylendi.

“Yanıldığınızı düşünüyorum.” dedi. “Bu adam, oyuncak bebeklere karşı katilin vereceği tepkileri vermedi. Emin olmak için biraz daha zamana ihtiyacım var.”

Walder bir süre dik dik baktıktan sonra başını salladı.

“Bugün, kendi istediğin gibi gitmedi, değil mi Ajan Paige?” dedi. “Doğrusunu söylemek gerekirse, bu dava boyunca çok da iyi bir iş çıkardığını söyleyemem. Ama bir konuda haklıydın: Gumm'ın gerçekten Senatör'le bir bağlantısı yok gibi—Senatör'e karşı politik ya da kişisel bir garezi de… Neyse, bu çok da önemli değil. Eminim Senatör, kızının katilini yakaladığımızı öğrenince çok memnun olacaktır.”

Riley zorla sinirlerine hakim oldu.

“Ajan Walder, affınıza sığınıyorum ama—” diye konuşmaya başladı.

Yaş sınırı:
16+
Litres'teki yayın tarihi:
10 eylül 2019
Hacim:
260 s. 1 illüstrasyon
ISBN:
9781632915887
İndirme biçimi:
Serideki Birinci kitap "Bir Riley Paige Gizemi"
Serinin tüm kitapları
Metin
Средний рейтинг 4,9 на основе 8 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Ses
Средний рейтинг 3,7 на основе 3 оценок
Ses
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 4 оценок
Metin, ses formatı mevcut
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,4 на основе 17 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 4 оценок
Ses
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 3,4 на основе 10 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 2,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 3 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок