Kitabı oku: «Kaybedilen », sayfa 9

Yazı tipi:

Walder araya girdi: “Ayrıca, işte senin sorunun bu, Ajan Paige. Son zamanlarda bana karşı oldukça saygısızca davrandın. Senin itaatsizliğinden sıkılmaya başladım artık. Merak etme, hakkında bir olumsuz yönde bir rapor yazmayacağım. Geçmişte çok iyi işler çıkardın. O yüzden, şimdilik sana bir şans daha veriyorum. Eminim, başından geçen şeyler yüzünden hala travma içindesindir. Ama artık evine gidebilirsin. Geri kalanını biz hallederiz.”

Ardından Walder, Bill'in omuzuna vurdu.

“Sen burada kal Ajan Jeffreys.” dedi.

Bill sinirlenmişti. “O gidiyorsa, ben de gidiyorum!” diye karşılık verdi.

Bill, Riley'e yolu açtı. Walder, odadan çıkıp onların peşlerinden baktı. Koridorda ilerlerken Riley'in aklı hala şüphelideydi. Adamın yüzünde bir tiksinme oluşmuştu, bundan emindi. Çıplak bebeklerden bahsettiğinde hiç de heyecanlanmamıştı. Sadece kafası karışmıştı.

Riley'in tüm vücudu titriyordu. Bill ile birlikte binadan çıktılar.

“O değil.” dedi Bill'e yavaşça. “Bundan eminim.”

Bill şaşkın bir ifadeyle Riley'e baktı. Riley de durup, tüm samimiyeti ile Bill'e baktı.

“Hala dışarıda bir yerlerde.” diye ekledi. “Ve nerede olduğuna dair hiçbir fikirleri yok.”

*

Saat gecenin yarısı olmuştu. Riley, kafasında her detayı tek tek alıp vererek evde volta atıyordu. Walder'ın yanlış adamı tutukladığına dair Büro’dakleri mail ve mesaj yağmuruna bile tutmuştu.

O gün de Bill'i  evine bırakmış ve April'i almaya geç kalmıştı. April'in bu defa bunu sorun yapmamasına sevinmişti. Hala o esrar olayının suçluluğu içinde olan April, annesiyle birlikte geç vakitte yemek yemiş ve konuşmuş olmaktan mutlu bile olmuştu.

Saat, gece yarısını geçmişti. Riley'in zihni sanki hep aynı noktada daireler çiziyordu. Hiçbir yere varamıyordu. Biriyle konuşmaya, fikir alışverişinde bulunmaya ihtiyacı vardı. Bill'i aramayı düşündü. Saat geç de olsa Bill için sorun olmazdı.

Ama hayır… Başka birine ihtiyacı vardı—güçlü sezgilere sahip birine; geçmişteki tecrübelerine dayanarak, yargılarına güvenebileceği birine.

Sonunda, kim olduğunu buldu.

Telefonu eline alıp bir numara çevirdi. Telesekreterin sesini duyunca canı sıkıldı.

“Michael Nevins'i aradınız. Sinyal sesinden sonra lütfen mesajınızı bırakınız.”

Riley derin bir nefes alarak şunları söyledi: “Mike, konuşabilir miyiz? Eğer oradaysan, lütfen telefonu aç. Gerçekten çok acil!”

Cevap yoktu. Ona ulaşamadığına hiç şaşırmamıştı. Genelde fazla mesai yapıyordu. Bugün, mesaiye kalmadığı günlerden biri olmasını ümit etmişti.

Sonunda, şunları söyledi: “Baş belası bir dava üzerinde çalışıyorum. Bana yardım edebilecek tek kişinin sen olduğunu düşündüm. Yarın sabah ilk iş, ofisine uğrayacağım. Umarım sorun olmaz. Dediğim gibi, acil bir konu!”

Telefonu kapattı. Şu an yapabileceği fazla bir şey kalmamıştı. Birkaç saat de olsa uyuyabilmeyi ümit etti.

Bölüm 20

Koltuk çok rahattı; etrafta oldukça şık bir şekilde dekore edilmişti. Ama Mike'ın ofisindeki loş ışıklar, Riley'i iyice kasvetli bir moda sokmuştu. Cindy hala kayıptı. Ona şu an ne olduğunu sadece Tanrı biliyordu. İşkence mi görüyordu? Tıpkı Riley'in gördüğü gibi?

Bölgeyi arayan ajanlar, aradan 24 saat geçmiş olmasına rağmen, hâlâ Cindy'nin nerede olduğuna dair bir iz bulamamışlardı. Yanlış yeri aradıklarını biliyordu. Ama sorun şuydu ki ne kendisinin, ne de bir başkasının doğru yerin neresi olduğuna dair en ufak bir fikirleri bile yoktu. Katilin, kurbanı ne kadar uzağa götürdüğünü ya da kurbanı öldürüp öldürmediğini düşünmek bile istemiyordu.

“Onu kaybediyoruz, Mike.” dedi Riley. “Geçen her dakika, Cindy'nin daha çok acı çekmesi anlamına geliyor. Her saniye, ölüme daha da yaklaşıyor.”

“Yanlış adamı yakaladıklarına dair bu kadar emin olmanın sebebi ne?” diye sordu Adli Tıp Psikiatristi Michael Nevins.

Her zaman, tertemiz giyinirdi; pahalı bir gömlek, yelek, uymlu bir takım elbise… Nevins, titiz ve detaycı bir kişiliğe sahipti. Riley özellikle bu yüzden onu seviyordu. Ona, canlandırıcı geliyordu bu. 10 sene önce, Riley üzerinde çalıştığı oldukça sansasyonel bir dava da tanışmışlardı. Ofisi başkentteydi. Bu yüzden sık sık görüşemiyorlardı. Ama yıllar geçtikçe, sezgilerini onunla istişare etmek hoşuna gider olmuştu. Mike'ın derin tecrübesel bilgisi şeytani zihinlerle alakalı oldukça eşsiz bir kavrayış sağlıyordu. Bu sabah ilk iş olarak Riley, onu görme ihtiyacı duydu kendinde.

“Nereden başlasam ki…” diye karşılık verdi Riley.

“Acele etmeden anlat.” dedi.

Mike'ın ikram ettiği çaydan bir yudum aldı.

“Onu gördüm.” dedi. “Ona bazı sorular sordum ama Walder biraz daha onu sorgulamama izin vermedi.”

“Ve, senin çıkardığın profile uymuyor?”

“Mike, bu Darrell Gumm denen herif tam bir taklitçi!” diye devam etti Riley. “Psikopatlara karşı bir çeşit hayranlık fantazisi var. Onlardan biri olmak istiyor. Psikopatlığıyla meşhur olmak istiyor. Ama bunun için gerekli özelliklere sahip değil. Ürkütücü biri ama katil değil. Şu an tamamıyla, kendi fantazisi içinde yaşıyor, hepsi o. Yakalanmasıyla, hayali gerçek oldu gibi bir şey.”

Mike düşünceli bir edayla çenesine dokundu. “Sence, gerçek katilin istediği şey şöhret değil, öyle mi?”

Riley cevap verdi: “Şöhrete de ilgisi olabilir; hatta bunu istiyor bile olabilir. Ama işlediği cinayetlerin sebebi bu değil. Başka bir sebebi var; daha kişisel bir sebep. Kurbanlar onun için bir şeyi temsil ediyor. Kurbanların, birileri ya da bir şeyler için dahandıkları acı ona zevk veriyor. Kurbanlarını rastgele seçmiyor.”

“Peki, nasıl seçiyor? ”

Riley başını salladı. Bunu daha iyi bir şekilde dile dökebilmeyi ne kadar da isterdi.

“Oyuncak bebeklerle bir alakası var, Mike. Katilin onlara karşı bir takıntısı var. Ayrıca, kurbanlarını seçerken de oyuncak bebeklerden etkilendiğini düşünüyorum.”

Sonrasında, derin bir iç çekti. Söyledikleri bu noktada kendine bile pek ikna edici gelmiyordu. Ama yine de, doğru iz üzerinde olduğuna emindi.

Mike bir süre sessiz kaldı. Ardından, konuşmaya başladı: “Şeytani olanların doğasını anlama kabiliyetin olduğunu biliyorum. Her zaman senin sezgilerine güvenmişimdir. Ama, şayet haklıysan, yakaladıkları şüpheli herkesi kandırmış oluyor. Ama sence FBI ajanlarının hepsi mi salak?”

“Bazıları evet!” dedi Riley. “Dün kaçırılan kadını aklımdan çıkaramıyorum. Şu an neler çektiğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.” Derken, bugün psikiatristi asıl ziyaret etme amacını söyledi: “Mike, Darrell Gumm'ı sen sorguya çekebilir misin? Bir saniyede ne mal olduğunu anlarsın.”

Mike şaşırmıştı. “Bu dava için beni çağırmadılar.” dedi. “Bu sabah, davaya şöyle bir baktım. Dr. Ralston'un dün şüpheli ile görüştüğünü öğrendim. Anlaşılan o da Gumm'ın katil olduğu kanısında. Hatta, Gumm'dan imzalı bir itirafname bile almış. Merkez'e göre dava tamamen kapandı. Şu an sadece, kaçırılan kadını bulma derdindeler. Gumm'ın eninde sonunda kadının yerini söyleyeceğine eminler.”

Riley öfke içinde gözlerini devirdi.

“Ama Ralstoni tam bir yalaka!” dedi. “Walder'ın yalakası! Walder istediği takdirde her türlü sahte karara varır o herif!”

Mike hiçbir şey söylemedi. Sadece gülümsedi. Riley, Mike'ın da aynı kendisi gibi düşündüğünden emindi. Ama bunu dile getirmeyecek kadar profesyonel biriydi.

“Şunu bir türlü çözemedim.” dedi Riley. “En azından, dosyaları inceleyip, bana ne düşündüğünü söyler misin?”

Mike derin düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Derken, konuştu: “Biraz da seninle ilgili konuşalım. İşe geri döneli ne kadar oldu?”

Riley şöyle bir düşündü. Bu dava tüm kanını emmişti ama işe geri döneli çok olmamıştı.

“Yaklaşık 1 hafta…” dedi.

Mike, endişeli bir şekilde başını eğdi. “Kendini çok zorluyorsun. Her zamanki gibi…”

“Bu süre içinde katil, bir kadını öldürdü ve diğerini de esir aldı. 6 ay önce, işlediği ilk cinayetten itibaren bu davada kalmalıydım. Uzaklaştırma almamalıydım.”

“Mecbur kaldın.”

Mike'ın, Riley'in kendi esareti ve işkence görmesinden bahsettiğini biliyordu. Günlerce, saatlerce bu konuda Mike ile konuşmuştu. Mike sayesinde biraz da olsa bu yaşadıklarını atlatmayı başarmıştı.

“Şimdi geri döndüm ve başka bir kadının başı belada!”

“Kiminle çalışıyorsun şu an?”

“Yine Bill Jeffreys ile… Harika bir ajan ama hayal gücü benimki kadar aktif değil. Çok fazla fikir öne sürmedi.”

“Çalışmak nasıl bir duygu? Hergün Jeffreys ile birlikte olmak?”

“Güzel… Neden güzel olmasın ki?”

Mike bir süre sessizce Riley'e baktı. Ardından, endişe dolu bakışlarla Riley'e doğru eğildi.

“Demek istediğim, kafanın tamamen net olduğundan emin misin? Bu oyunun içinde olduğundan gerçekten emin misin? Sanırım şunu soruyorum: Gerçekte hangi suçlunun peşindesin?”

Riley gözlerini kısarak baktı. Konunun bu ani değişikliği onu şaşırtmıştı.

“Hangi suçlunun derken?” diye sordu.

“Yeni olanın mı, eski olanın mı?”

Bir sessizlik oluştu.

“Bence, buraya asıl gelme sebebin kendinle ilgili konuşmak olabilir.” dedi Mike yumuşak bir şekilde. “O patlamada Peterson'un gerçekten öldüğüne dair her zaman şüphelerinin olduğunu biliyorum.”

Riley ne diyeceğini bilemedi. Bunu beklemiyordu. Kartların, tamamen kendisine dönmesini hiç beklemiyordu.

“O, başka konu…” dedi Riley.

“İlaçlarını alıyor musun, Riley?” diye sordu Mike.

Riley yine cevap vermedi. Reçeteli sakinleştiricilerini günlerdir içmiyordu. Konsantresinin bozulmasını istemiyordu.

“Bunlarla varmak istediğin konunun pek hoşuma gideceğini sanmıyorum.” dedi Riley.

Mike çayından uzun bir yudum aldı.

“Üzerinde çok fazla duygusal yük taşıyorsun.”dedi. “Bu yıl boşandın. Hala bu konuda kendi içinde çatıştığının farkındayım. Yıllar önce de anneni, gerçekten çok korkunç ve trajik bir şekilde kaybettin.”

Riley’in yüzü, öfkeden kıpkırmızı kesildi. Bu konuya girmek istemiyordu.

“Senin kendi kaçırılma  olayının nasıl vuku bulduğunu uzun uzun konuşmuştuk seninle.” diye devam etti Mike. “Sınırlarını zorladın. Çok büyük bir risk aldın. Hareketlerin gerçekten çok dikkatsizceydi.”

“Marie'yi kurtardım ama.” dedi.

“Kendi canın pahasına…”

Riley uzun ve derin bir nefes aldı.

“Tüm bunları, kendi başıma kendimin getirdiğini söylemeye çalışıyorsun.” dedi. “Annemin öldürülmesi, evliliğimin son bulması… Sence ben, tüm bunları hak ettiğimi mi düşünüyorum? Bu yüzden, kendimi böyle bir tehlikeye attım, bu duruma düşürdüm. ”

Mike sempatik bir şekilde gülümsedi.

“Sadece, şu anda kendine daha dikkatli bakman gerektiğini söylüyorum. İçinde neler olduğunu kendine bir sor.”

Riley nefes almakta güçlük çekiyordu. Ağlamamak için büyük bir mücadele vermekteydi. Mike haklıydı. Kendisi de tüm bunları merak ediyordu. Bu yüzden, Mike'ın sözleri daha sert yüzüne çarpıyordu. Ama şimdiye kadar hep, bu bilinç altı düşüncelerini bastırmıştı. Artık, bunların doğru olup olmadığını sorgulama zamanın geldiğini anlamıştı.

“Sadece işimi yapıyordum, Mike.” dedi kesik bir sesle.

“Biliyorum.” dedi. “Hiçbiri senin hatan değildi. Biliyor musun? Benim asıl endişelendiğim, senin kendi kendini suçlamandı. Tüm bunları hak ettiğini düşünmendi. Kendi hayat koşullarını kendin yaratırsın, unutma.”

Riley ayaklandı. Daha fazla dinleyemeyecekti.

“Esir alınmamın sebebi, hak ettiğimi düşündüğüm için değildi Doktor.” dedi. “Dünyada çok fazla psikopat olduğu içindi.”

*

Riley hızla bahçeye açılan en yakın kapıya doğru gitti. Çok güzel bir yaz günüydü. Derin derin nefes alıp vererek kendini sakinleştirmeye çalıştı. Ardından, bir banka oturup, başını elleri arasına aldı.

O sırada, telefonu çaldı.

Marie.

İçinden bir ses, bunun acil bir şey olduğunu söylüyordu.

Riley telefonu açtı fakat sarsıcı nefes alıp verme sesinden başka bir şey duymuyordu.

“Marie?” dedi Riley endişeyle. “Neler oluyor?”

Bir süre, sadece ağlama sesi duydu. Marie'nin, kendinden daha kötü bir durumda olduğu açıktı.

“Riley…” dedi Marie nihayet. “Onu buldun mu? Onu arıyor muydun ki? Gerçekten onu arayan kimse varmı ki?”

Riley’in yüreği ezildi. Marie'nin bahsettiği kişi elbette ki Peterson'du. O adamın patlama esnasında öldüğünü, geberip gittiğini söyleyip Marie'yi teselli etmeyi o kadar çok istiyordu ki… Ama kendisi bile buna tam olarak inanmazken, ona bunu nasıl söyleyebilirdi?  Birkaç gün önce adli tıp  uzmanı Betty Richter'in, Peterson'un ölmüş olma ihtimali ile ilgili kendisine söyledikleri geldi aklına.

%99 olasılıkla öldüğünü söyleyebilirim.

Bu rakam, Riley'i rahatlatmamıştı. Şu an, Marie'nin de duymak isteyeceği en son şeydi bu.

“Marie…” dedi Riley hüzünlü bir ses tonuyla. “Elimden bir şey gelmiyor.”

Marie'den ümitsiz bir feryat geldi; Riley, bu feryat karşısında tüm kemiklerine kadar ürpermişti.

“Tanrım! O zaman, o!” diyerek ağladı Marie. “Başkası olamaz!”

Riley birden gerildi. “Neden bahsediyorsun sen, Marie? Ne oldu?”

Marie, çıldırmış gibi telaşla cevap verdi:

“Sana sürekli beni aradığını söyledim. Ev telefonumu kestirdim ama nasıl olduysa, cep telefonumu da bulmayı başarmış. Sürekli beni arayıp duruyor. Hiçbir şey söylemiyor. Sadece arayıp, nefes alıyor. Onun olduğuna eminim. Başka kim olabilir ki? Ayrıca, hep buradaydı, Riley. Evimdeydi.”

Riley bir an için panikledi.

“Ne demek istiyorsun?” diye sordu.

“Gece sesler duyuyorum. Kapıya ve yatak odamın pencerelerine bir şeyler fırlatıyor. Çakıl taşı gibi…”

Kendi kapısının önündeki çakıl taşlarını hatırlayınca Riley’in kalbi hızla atmaya başladı. Peterson gerçekten hayatta olabilir miydi; bu mümkün müydü? Marie de, o da gerçekten yeniden tehlike altında mıydı?

Söyleyeceği sözleri dikkatli seçmesi gerektiğini biliyordu. Marie'nin korku içinde diş dişe vurduğu ve tehlikeli bir ruh hali içinde olduğu açıktı.

“Hemen oraya geliyorum, Marie.” dedi. “Büro’dan da bu konuyu araştırmalarını isteyeceğim.”

Marie sert, ümitsiz ve acı bir kahkaha attı.

“Araştırmalarını mı?” diye tekrar etti. “Boşversene, Riley. Kendin söyledin. Elinden bir şey gelmiyor. Bir şey yapmayacaksın. Hiç kimse yapmayacak. Hiç kimse, hiç bir şey yapamaz.”

Riley arabasına atlayıp, telefonu hoperlöre aldı. Böylece hem araba sürüp hem de konuşmaya devam edebilecekti.

“Hatta kal.” dedi. Arabayı çalıştırıp Georgetown'a doğru yola çıktı. “Sana geliyorum.”

Sandalye rahat ve zarif görüntüme sahipti. ama Mike Nevins’in ofisindeki yumuşak aydınlatma Riley’in ruhlarını  yükseltmeye  yetmedi.Cindy hala kayıptı. Ona ne olduğunu şu anda sadece Tanrı biliyordu. İşkence mi ediliyordu? Riley’in başına gelenler onada mı olmuştu? Mahalle yi silip  süpüren ajanlar, yirmi dört saatin sonunda hala onu bulamamıştı. Bu Riley’i hiç şaşırtmadı.Onların yanlış yeri aradığını biliyordu.Sorun şuydu ki ne o ne de herhangi biri doğru yerle ilgili hiçbir ipucuna sahip değildi.Katilin onu ne kadar uzaklara götürdüğünü_hala hayatta olup olmadığını merak etmek istemiyordu.’’Onu kaybediyoruz Mike’’ dedi Riley.’’Her bir dakika geçtikçe, o daha çok acı çekiyor. ölüme daha da yakınlaşıyor.’’

Adli psikiyatrist Michael Nevins   onların yanlış adamı yakaladığından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Diye sordu.

Her zaman tertemiz bakımlı bir yelek ile pahalı bir gömlek giyen, Nevins’in  titiz, telaşlı bir havası vardı.Riley herşeyden çok bu özelliğinden hoşlanırdı.Onu dinçleşmiş buldu.İlk on yıl önce üzerinde çalıştığıbir dosyada yüksek profilli bir FBI danışmanı ike bir tanışmışlardı.Ofisi Washingtondaydı bu yüzden sık görüşememişlerdi.Ancak yıllar geçtikçe kendi içgüdüleri ile onun olayların arkasında yatan konularla ilgili derin bilgisi karmaşık düşüncelerle dolu kafasında içinde benzersiz bir fikir verdi.Bu sabahki  ilk işi onu görmek için yola çıkmak olmuştu.

‘’Nereden başlayayım? ‘’Riley ürpererek yanıtladı.

‘’Acele etme’’dedi Nevins.

Riley,onu verdiği lezzetli sıcak çayı yudumladı.

‘’Onu gördüm’’,dedi.’’Ona bazı sorular sordum’’. Ama Walder benim onunla herhangi bir zaman harcamama  izin vermeyecektir.

Ve o senin profille hiç uyuşmuyor.

Mike, bu Darrell Gumm denen adam bir özenti, devam etti. O, psikopatlar hakkında fantezileri olan bir çeşit fanboy.O  yalnızca tek kişi olnak istiyor.O  bundan dolayı ünlü olmak istiyor. Ama onda gerekenlere yok. O ürkütücü biri, ama o bir katil değil.O şimdi sadece fantazilerini oynuyor.Bu onun hayallerinin gerçekleştirilmesi.

Mike düşünceli bir şekilde çenesini okşadı.’’Ve sen gerçek katilin ünlü olmak istemediğinimi düşünüyorsun?’’

Şöhret ilginizi çekebilir ve o hatta bunu isteyebilir, ama onun derdi bu değil. Onu tahrik eden başka bir şey, daha kişisel bir şey. Kurbanlar, onun için bir şey temsil ediyor ,Onları neyin yada kimin yerine koyuyorsa acılarıyla mutlu oluyor. Bunlar rastgele seçilmiş değil.

O zaman nasıl?

Riley başını salladı. Kelimeleri her zamankinden daha iyi kullanabilmiş olmayı diledi.

‘’ Bunun bebeklerle bir ilgisi var Mike. Adamın bunlarla ilgili takıntısı var. Kadınların nasıl hedef olduğu ile igili bebeklerle alakalı  bir şey var.’’

Sonra içini çekti. Bu noktada,söyledikleri onun içinde pek inandırıcı gelmedi. Ama  yine de  doğru iz ustunde olduğundan emindi.

Mike bir an sessiz kaldıktan sonra ‘’ kötülük doğasını tanımakta  bir yetenek olduğunu biliyorum. Ben her zaman içgüdülerine güvenmişimdir. ama eğer haklıysan bu adamı şüpheli diye tuyuklayan herkes aptal.Ve bütün FBI ajanları aptal değildir.’’dedi.

‘’Fakat bazıları öyledir.’’dedi Riley.Dün götürdüğü kadını aklımdan çıkartamıyorum.Şu an ne durumların içinde olduğunu düşünmeye devam ediyorum. Psikiyatristi ile olan  ziyaretini ağzından kaçırmıştı Mike,’’ Darrell Gumm’a sorabilirmisin? Bunun için onu bir dakikalığına görebilirsin.’’

Mike şaşırarak baktı.’’Bana bu konuda bir şey söylenmedi dedi.’’Bu sabah dosyayı gözden geçirdim ve bana Dr.Rallston’un dün onunla görüştüğü söylendi. Görünüşe göre o Gumm’un katil olduğunu kabul ediyor. Hatta Gumm’un imzalı  itirafınıda almış. Büro söz konusu olduğunda bu dosya kapanmış sayılır.Onlar şu anda ihtiyaçları olan tek şeyin kadını bulmak olduğunu düşünüyorlar.Gum’u konuştaracaklarından eminler.’’

Riley öfkeyle gözlerini çevirdi

‘’Ama Ralston bir şarlatan,’’ dedi. O,Walder’ın dalkavuğu.Walder ın  istediği sonucu verecektir.’’

Mike hiçbirşey söylemedi sadece Riley’e gülümsedi.Riley şundan emindi ki Mike da kendisi kadar Ralstone dan iğreniyordu.Fakat bunu söylemek için fazla profosyoneldi.

Riley, ‘’ne olduğunu çözemedim,en azından dosyayı okuyup bana ne düşündüğünü söylermisin?’’ dedi.

Mike derin düşüncelerde gibiydi. Sonra’’ hadi biraz senin hakkında konuşalım, Ne zamandan berdir işe geri döndün?’’dedi.

Riley bunun hakkında düşünme ihtiyacı duydu.Bu dosya yeni olmasına rağmen onu tüketmişti.

‘’Yaklaşık bir hafta’’ dedi.

Mike yavaşça başını eğdi.’’Kendini çok fazla zorluyorsun.Her zaman böylesin.’’

‘’Adam bu süre içinde bir kadını öldürdü ve bir diğerini de  götürdü. Altı  ay önce onun ilk işini gördüğümden beri bu dosyada olmalıydım.Asla bunun dışında kalmamalıydım.’’

‘’Sen ara vermiştin.’’

Kendi esaretine ve işkence olayına atıfta bulunduğunu biliyordu.Bu olayı Mike ile saatlerce konuşmuşlardı ve bu şekilde ona yardımı olmuştu.

‘’Şimdi döndüm.Ve diğer kadının başı dertte.’’

‘’Şimdi kiminle çalışıyorsun?’’

“Bill Jeffreys yine.O  müthiştir  ama onun hayal gücü benimki gibi aktif değil. Onun elindende bir şey gelmedi.’’

‘’Senin açından her gün Jeffreys'in  ile birlikte olma işi nasıl gidiyor?’’

‘’İyi gidiyor.Neden iyi olmasın ki?’’

Mike biran için ona sessizce baktı. Daha sonra da endişeli bir ifade ile ona doğru eğildi.’’Demek istediğim kafandakilerin  netliğinden eminmisin? Bu oyunun içinde olduğundan eminmisin? Sanırım sorduğum şu _Sen hangi suçlunun peşindesin?’’

Riley konunun bu bariz değişikligi ile biraz şaşırarak, gözlerini kıstı

‘’Hangisi ile ne demek istiyorsun?’’diye sordu.

‘’Yenisi mi eskisi mi?’’

İkisinin arasında bir sessizlik oldu.

Mike usulca;  ‘’belki de senin hakkında konuşmak için aslında burada olduğunu düşünüyorumdur,’’dedi.’’ Petersonun  o patlamada öldüğüne daima  inanmakta sorun yaşadığını biliyorum.’’

Riley ne söyleyeceğini  bilmiyordu.Bunu beklemiyordu;konunun kendisine döneceğini beklemiyordu.

Riley,’’ bunu konuyla ilgisi yok’’ dedi.

‘’Ya ilaçların, Riley?’’ diye sordu Mike.

Riley,yine cevap vermedi. Günlerdir kendisi için öngörülen sakinleştiricileri almamıştı.Konsantrasyonunun bozulmasını istemiyordu.

Riley,’’ bununla nereye varmaya çalışıyor gibisin emin değilim’’ dedi.

Mike, çay fincanından uzun bir yudum aldı.

‘’Çok fazla duygusal yük altındasın,’’ dedi. Bu yıl boşandın ve duygularının bundan dolayı karmaşık olduğunun farkındayım. Ve tabii ki, tüm bu yıllar öncesinde de  öyle korkunç, trajik bir şekilde de anneni kaybettin.’’

Riley’in yüzü öfkeyle kızardı.Bunu işin içine katmak istemiyordu.

Mike devam etti; ‘’Senin kendi kaçırılma olayınla ilgili ayrıntıları daha önce konuşmuştuk. Sınırları zorluyorsun.Yüksek risk alıyorsun.Gerçektende çok gözü kara davranıyorsun.’’

‘’Marie yi kurtardım’’ dedi Riley.

‘’Sana pahalıya patladı.’’

Riley uzun,derin bir nefes aldı.’’Bunu belkide benim kendi başıma getirdiğimi söylüyorsun.çünkü evlililiğim ayrılıkla sonuçlandı.Çünkü annem o şekilde öldürüldü. Sen bunları hakettigimi düşündüğümü söylüyorsun. Bu yüzden bunu kendime çektim.Bu durumun  içine de kendimi koydum.’’

Mike sempatik bir gülümseme ile gülümsedi.

Ben sadece şu an kendine iyice saglam bir şekilde bakman gerektiğini söylüyorum.İçinde gerçekte neler olduğunu kendine bir sor.

Riley gözyaşlarıyla mücadele ederek nefes almak için çabaladı.Mike haklıydı.Riley bütün bunlara şaşırmıştı İşte bu yüzden sözleri ağır bir şekilde yerini buldu. Ama O,yarı örtülü bu düşünceleri görmezden geliyordu.Bunlardan herhangi birinin doğru olup olmadığını anlamak onun için uzun işti. Boğuk bir sesle  ‘’Ben işimi yapıyordum Mike,’’  dedi.

‘’Biliyorum.Hiçbiri senin suçun değil’’ dedi.Biliyormusun? Ben senin kendini suçlamandan korkuyorum.Hakettiğini düşündüğün şeyleri kendine çekiyorsun, kendi yaşam koşullarını sen oluşturuyorsun.

Riley,hiçbirşey söylemeden durdu.Ben alınmadım doktor çünkü onu ben çektim. Ben alındım çünkü orada psikopatlar var

Riley  aceleyle avluya açılan en yakın yerden çıktı.Güzel güneşli bir yaz günüydü.kendisini biraz sakinleştiren birkaç uzun,yavaş nefes aldı. Sonra bir bankta oturdu ve başını ellerini arasına gömdü.O anda cep telefonu çaldı.

Marie.

İçinden bir ses bunun acil bir çağrı olduğunu söyledi.Riley cevap verdi fakat soluk soluğa bir çırpınmadan başka bir şey duymadı.

‘’Marie’’,Riley endişelendi,’’bu nedir’’ diye sordu.

Bir an için, Riley sadece hıçkırıkları duydu.Marie besbelliki olduğundan daha kötü bir durumdaydı.

‘’Riley’’,Marie sonunda soluk soluğa, ‘’Onu buldun mu? Onu arıyormusun Herhangi biri onu arıyormu?’’ Riley ruhları indi. Tabii ki Marie, Peterson’dan  bahsediyordu. O patlamada öldü, gerçekten öldü mü ondan emin olmak istiyordu.Kendiside şüpheler barındırırken nasıl olumlu bir şey söyleyebilirdi? Teknoloji ajanı Betty Richter’ın  birkaç gün önce Petersonun ölümüyle ilgili tuhaflıklardan bahsettiğini  hatırladı.

‘’Ben yüzde doksan dokuz diyebilirim’’

Bu rakam Riley'in içini rahatlatmamıştı.Ve son olarak Marie’nin gerçeği duymaya ihtiyacı varmıydı ya da bunu istiyormuydu?

Riley perişan bir şekilde ‘’Marie,yapabileceğim hiçbir şey yok’’dedi.Marie’nin umutsuzca feryadı Riley’in kemiklerini dondurdu. Tanrım, o zaman bu o! Bu başkası olamaz diye bağırdı. Riley’in sinirleri bozuldu.’’Ne diyorsun Marie? Ne oldu? ’’

Marie'nin sözleri hummalı bir telaşla döküldü

‘’O beni arıyor. Sana söyledim.Bütün hatlarımı kestiğim halde her nasılsa cep telefonumu bulmuş. Beni her zaman aramaya devam ediyor. Hiçbir şey  söylemiyor.Sadece arıyor ve nefes alıyor.Fakat biliyorum bu,o.Başka kim olabilir? Ve o burda Riley.O, benim evimde.’’

Riley’in alarmı ikinci kez takıldı.

‘’Ne demek istiyorsun?’’ diye sordu.

‘’Geceleyin sesler duyuyorum. Yatak odamın penceresine bir şeyler atıyor. Sanırım çakıl taşları.’’

Riley,evinin ön kapısındaki çakıl taşlarını hatırlayınca kalbi hızlandı. Bu Peterson’ ın gerçektende hayatta olması mümkünmüydü? O ve Marie’nin hayatları yeniden tehlikedemiydi? Kelimelerini dikkatli seçmesi gerektiğini biliyordu. Marie açıkçası son derece tehlikeli bir durumun eşiğinde olabilirdi.

‘’Şu an doğruca sana geliyorum Marie’’ dedi. ‘’Ve bu durumu incelemesi  için büroya bildireceğim.’’

Marie, sert umutsuz ve acı bir kahkaha attı. ‘’İncelemek mi ?’’ diye haykırdıı.’’ Unut gitsin,’’ Riley.Sen zaten söyledin. Yapabileceğin hiç bir şey yok. Hiçbir şey yapmayacaksın. Hiç kimse hiç bir şey yapmayacak. Hiç kimse hiç bir şey yapamaz.’’ Riley arabaya bindi ve telefonunun hoperlosunu açtı. Böylece konuşabilir ve araba kullanabilirdi.

Arabayı çalıştırıp Georgetown’a yönelirken ‘’Telefonda kal’’ dedi. ’’Senin için geliyorum.’’

Yaş sınırı:
16+
Litres'teki yayın tarihi:
10 eylül 2019
Hacim:
260 s. 1 illüstrasyon
ISBN:
9781632915887
İndirme biçimi:
Serideki Birinci kitap "Bir Riley Paige Gizemi"
Serinin tüm kitapları
Metin
Средний рейтинг 2,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 3 оценок
Metin PDF
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
Metin, ses formatı mevcut
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 8 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Ses
Средний рейтинг 3,7 на основе 3 оценок
Metin
Средний рейтинг 3 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 4 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 3,4 на основе 10 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 2,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 3 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
Metin
Средний рейтинг 4,5 на основе 2 оценок
Metin
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок