Читайте только на Литрес

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Mutluluk Doktoru», sayfa 4

Yazı tipi:

Eskiye Takılma, Geleceği Kurma

Hepimizin mustarip olduğu, mutlulukla aramıza giren yaygın bir düşünce tarzı var: Geçmişe takılıp kalmak veya yaşanmamış geleceğe odaklanmak ve hangisi olursa olsun, sonucunda yaşadığımız anı kaçırmak.

Henüz icat edilmemiş olsa da, zihnimizdeki zaman makinesini kullanırken çoğumuz hiç çekinmiyoruz. Hooop aylar önceye, yıllar önceye ışınlanıyoruz. Zaman makinesinden iniş noktamız, genelde ya bir daha yaşanmayacağını düşündüğümüz güzel anılar ya da “Ah nasıl da yaptım” diye evirip çevirip kafamızda tekrar oynattığımız bir pişmanlık ânı oluyor. İşte kafamızdan atamadığımız, sürekli geri döndüğümüz anılar ve fikirler şu andaki bizi yavaşlatıyor, yönümüzü bulmamıza engel oluyor. Çok dik bir yokuşu çıkıyoruz, yanımızda da ağır bir valizi sürüklüyoruz adeta. Oysa valizdekileri gözden geçirip gereksiz olanları bir noktada bıraksak, yokuşu kan ter içinde yürümemize gerek kalmayacak. Bu demek değil ki geçmişte yaptıklarımızı, yaşananları objektif olarak değerlendirmeyeceğiz, gerekli dersleri çıkarmayacağız. Yapmaya çalıştığımız, sonlanmış olan bir şeyin üzerimizdeki etkisini sorgulamak ve ona gerektiğinden fazla gücü kendi ellerimizle teslim etmemek.

Diğer bir tarafta da geleceğe gitmeye hevesli olanlarımız var. Zaman makinesiyle gidilen yön bu kez henüz yaşanmamış olan gelecek. Pek çoğumuz senaryolar yazıp –ister olumlu ister olumsuz olsun– farkında olmadan şu ânımızı kaçırıyoruz. “Kendi kafamızda kurduğumuz fantezi bir geleceğe fazlasıyla kapılıp gerçek geleceğimizi ne kadar etkiliyoruz acaba”, bunu bir düşünelim. “Sınavdan düşük alırsam sınıfta kalırım. Yazın da yaz okuluna gitmem gerekir…” diye birbirini takip eden düşüncelerle stresini katlayıp sınavdan gerçekten de düşük not alma ihtimalini artırmaz mı bir öğrenci? Geleceğe yönelik planlarımız, olası risklere dair fikirlerimiz olacak tabii, hatta olmalı. Kritik nokta, çizgiyi nerede çekmemiz gerektiğini kendimize hatırlatmak. Zihnimizdeki zaman makinesinin düğmesine bastığımızı fark ettiğimizde bir nefes alıp kendimize şimdiki zamana dönmeyi hatırlatabiliriz. Arada tatlı tatlı nostaljiler yapalım, geleceğimize dair senaryolar yazalım elbette ama sonumuz bilim-kurgu filmlerinde gördüğümüz, gittiği zamana kendini fazla kaptırıp orada mahkûm kalan zaman yolcuları gibi olmasın. Şimdiki zaman, biz farkına varmayıp göz ardı ettiğimiz sırada geçmişe dönüşüverecek. Bu kez de ellerimizden kaydı gitti diye onun yasını mı tutacağız? Buna izin vermeyelim, olur mu?

Şükret ve Barış

Şükretmeyi, sahip olduklarımızın farkına varıp bize kattıkları için müteşekkir hissetmek olarak tanımlamak mümkün. Kendimize var olan güzellikleri hatırlatmak, özellikle de eğer buna daha çok ihtiyaç duyduğumuz zorlu bir dönemden geçiyorsak, boğulduğundan şüphelenilen birine can simidi fırlatmak gibi aslında. Küçücük bir destekle, sizi boğacağını sandığınız denizde rahat bir nefes aldırıyor insana.

Çoğu zaman eksiklikler o kadar büyüyor ki gözümüzde, var olanları görecek bir alan bırakmıyor. Birileri hatırlatıncaya ya da talihsiz bir durum elimizdekileri kaybetmekle yüzleştirinceye kadar da kıymetlerini fark etmiyoruz. Peki ne duruyoruz? Bilim adamlarının minnet, şükür duygularının mutluluğu artırıcı ve depresyonu azaltıcı etkisini ortaya koyan çalışmaları var. Hal böyleyken bir başkasını beklemeden neden yaşamımızı değerli kılan şeyleri kendimize hatırlatan kişi biz olmuyoruz…19

Şükretmeyi tamamlayan bir şey daha var, o da barışmak. Kendimizle ve dünyayla barışmak için adımlar atmak. Küs olduğumuz bir arkadaşla barışmak için her zaman o kişiyi affetmiş olmak gerekmez. Kin tutmayı bırakıp “Peki” diyebilmek de barış için yeterli olabilir. Arkadaşlığımız hiçbir şey olmamışçasına kaldığı yerden devam edemeyecek de olsa, farklılıklarımızı kabul edip geleceğe bakabilmek bizi daha özgür kılar. Kabul edemediğimizi düşündüğümüz, bizi kızdıran, kıran şeyleri bir de bu açıdan değerlendirdiğimizde onlarla da ‘barışmanın’ faydalarını görebiliriz. Barışmanız gereken neler var hayatınızda? Bugün yanıtını arayacağınız soru bu olsun…

ŞÜKRETMEK VE BARIŞMAK ADINA MINI EGZERSIZ

• Hayatınızda olduğu için mutlu olduğunuz, “İyi ki var” dediğiniz sevdiklerinizi ve “Şu anda sahip olduğum için hayatım daha güzel” dediğiniz şeyleri düşünün ve bir liste çıkarın. Listenin uzunluğu bile sizi şaşırtmaya yetecek.

• Şu ana dek başarı olarak gördüğünüz tüm kazanımlarınızı gözünüzün önüne getirin. Bütün bunları başarmak için harcadığınız çabayı ve bu süreçte size verilen destekleri tekrar hatırlayın. Hem kendinize hem de bu süreçte yanınızda olan insanlara bir teşekkür olsun bu yaptığınız.

• İçinden çıkamadığınızı, çözümsüz kaldığınızı hissettiğiniz her olayda kendinize soracağınız soruların başında, “Bu durum üzerinde ne kadar kontrolüm var?” gelsin. Eğer durumu değiştirmek için yapabileceğiniz hiçbir şey yoksa, o zaman sorulacak doğru soru “Kabullenmek ve bu durumla barışmak için neler yapabilirim?” olacak.

• İçinizde biriktirdiğiniz dargınlıklar, kin ve öfke gibi negatif duygular olabilir. Kendinizi hazır hissettiğinizde, kapanmamış yaralarınız kabuk bağlamış mı yoksa daha hâlâ tazeler mi diye kontrol ederek bu konuda bir adım atabilirsiniz. Eskisi kadar canınızı acıtmayanları seçerek, kendinizi ya da söz konusu başka biriyse o kişiyi affedip affedemeyeceğinizi gözden geçirin. Ardınızda bıraktığınızda sizi özgürleştirecek pek çok negatiflik bulabilirsiniz bu çalışmayla.

Derin Derin Nefes Al

Tüm insanların üzerinde hiç düşünmeden ve sürekli yaptıkları şey nedir diye sorsalar, herhalde yanıt “Nefes almak” olur. Özellikle nefesini tutmaya çalışmayan sağlıklı bir insan söz konusuysa, otomatik bir şekilde alıp vermeye devam ediyoruz. Peki oksijen alıp karbondioksit soluyor olmamızın ruh halimizle nasıl bir ilişkisi var? Nefesin ruh haline etkisi üzerine yapılan bilimsel çalışmalar var. Örneğin 2017 yılında Stanford ve Kaliforniya üniversitelerinden bilim adamları derin nefes almanın beyinde bulunan ve vücuda rahatlamasını söyleyen nöronları etkilediği, dolayısıyla sakinleştirici etkisi olduğu sonucuna ulaştı ve tespit ettikleri 175 nöronun nefesi gözetleyerek kişinin ruh halini değiştirdiğini ortaya koydu. Bu da şöyle bir olasılıkla karşılaştırıyor bizi: Nefesimizi değiştirerek ruh halimizi değiştirebiliriz.20

Kısa, yüzeysel nefesler yerine daha derin ve farkında olarak aldığımız nefesler bedenimizin yanında ruh halimizi de etkiliyorsa, neler değişebilir? Örneğin öfke gibi, panik gibi yoğun hisler içinde kontrolümüzü kaybetme noktasındaysak, derin derin nefes almak bizi içinde bulunduğumuz kaostan uzaklaştırabilir, daha sakin ve objektif kalabilmemize yardımcı olur. Bir anlamda nefesimiz bizi kafamızdaki dünyadan çıkarıp o âna geri getirir yani. O halde nefese şöyle bakmak da mümkün: Geçmişte ya da gelecekte yaşamak yerine anda yaşamaya çalışmıyor muyuz sürekli? Olduğumuz ânı doya doya tecrübe etmek mutluluğumuzda etkili değil mi? Nefesimiz de tüm bu çabanın harika bir sembolü o halde çünkü nefesimiz hep yaşadığımız anda, yani anda olmaya çalışırken aslında biz de nefes gibi olmaya çalışıyoruz.

Nefesin hayati öneminden dolayı “Nefes almadan çalışıyorum”, “Çok yoruldum, nefes almaya ihtiyacım var” gibi cümleler kurarız sık sık. Tabii ki gerçekten nefes almadan çalışmıyoruzdur. Bir es vermeye ihtiyacımız olduğunu anlatırız. Bir daha es verdiğimizde gerçekten odaklanarak, derin bir nefes alıp nefesin tamamını boşalttıktan sonra ruh halimize tekrar bir bakalım derim. Biraz daha dingin, sakin hissetmemizde etkisi olmuş olabilir mi?

DERIN NEFES ALMA ALIŞTIRMASI

Sessiz, rahat bir ortamda sırtüstü uzanın veya rahat bir pozisyonda oturun. Gözlerinizi kapatın ve dikkatinizi nefesinize getirmeye çalışın.

Nefes alma düzeninizin, nefes alış ve veriş sürelerinizin uzunluğunun farkına varmaya çalışın. Önce normal bir nefes alıp verdikten sonra, bu kez burnunuzdan derin bir nefes alın. Havanın ciğerlerinize doluşunu, göğüs kafesinin, karnınızın hareketini fark edin. Bir elinizi karnınızın üzerine yerleştirerek dikkatinizi bu noktaya daha rahat getirebilirsiniz. Nefesinizi yavaşça burnunuzdan, daha normal hissettiriyorsa ağzınızdan verin. Nasıl hissettirdi?21

Nefes alıp verişinizin farkında olduğunuz, derin nefesler alıp verdiğiniz ve nefesinize odaklandığınız 4-5 dakika ayırın kendinize bugün. Derin nefesler alıp verirken odak noktanız nefesiniz olsun. Düşüncelerin peşine takıldığınızı fark ettiğinizde tekrar nefesinize dönmeye çalışın. Sonrasında nasıl hissettiğinizi gözlemleyin. Bu egzersizi düzenli olarak tekrarlayarak meditasyonu bir alışkanlık haline getirebilirsiniz.

Düşünmeye Zaman Ayır

Ölüm döşeğindeki kişilere en büyük pişmanlıkları sorulduğunda alınan yanıtlar arasında dikkati çeken, “Kendi istedikleri değil, başkalarının onlar için istediği hayatı yaşadıkları için pişman oldukları” olmuş. Bu ve benzeri kıssadan hisse hikâyelerini siz de duymuşsunuzdur. Bunu fark etmek için yaşamın sonunu beklemek ne kadar acı. Oysa verdiğimiz kararlarda, attığımız adımlarda daha bilinçli olmaya çalışarak hayatımızda büyük farklar yaratabilir, olası pişmanlıkların önüne geçebiliriz.

Kendimizi hayatın koşturmasına kaptırmış giderken düşüncelerimize yeterince kulak vermiyoruz. Sonuçlara odaklanıp hemen harekete geçiyoruz. Harekete geçiyoruz geçmesine de, sorgulama süreci, her yönüyle derinlemesine ele alma evresi nerede? Aaa, arada gümbürtüye gidivermiş. Sonrasında da iyi düşünülmemiş çoğu planda olduğu gibi yolda karşımıza çıkan problemler bizi hazırlıksız yakalıyor. Oysa “Bunu gerçekten isteyen sen misin?” demek çok zor değil. Başkalarının, ailenin, eşinin isteği mi, yoksa senin mi? Başkalarını düşünerek, onlar için mi yapıyorsun ne yapıyorsan, yoksa kendin için mi? Tüm bunlar üzerine düşünmek için saatlerce boş vaktimizin olmasına lüzum yok. Sadece, rüzgarın önünde savrulan yaprakların kaderini paylaşmamak için kendi düşüncelerimizi duymaya birazcık zaman ayırmamız gerek.

Ülkemizde ailesinin istediği bölümde eğitim alıp sevdiği işi yapamadığı için potansiyelini kullanamayan, verimsiz yıllar geçiren binlerce kişi var. Bir o kadar kişi de mesleğini eline aldıktan sonra aslında gerçek isteğinin bu iş olmadığını fark ediyor. Siyasal, ekonomik ve sosyal birçok faktör etkili bunların yaşanmasında. Yine de yaşamımızın çoğunu çalışarak geçirdiğimiz düşünülürse, kendimize hiç kulak vermediysek, mutluluğumuzu azaltanlardan biri de biz değil miyiz? Aynı durum ikili ilişkiler için de geçerli. İnsanları gerçekten istediğimiz için mi hayatımıza alıyoruz, yoksa tesadüfler sonucu, doğru zamanda doğru yerdeydiler diye mi arkadaşımız oluyorlar? Hangi özellikleri bizi besliyor? Hangi yanlarımız ortak, hangileri bambaşka? Haklarında en çok neleri seviyoruz mesela?

Mutluluğunuz için olmazsa olmaz diye düşündüğünüz kaç şey gerçekten de bizi mutlu etme gücüne sahip? Dikkatimizi vermemiz gereken bir soru da bu. “Şu gerçekleşirse çok mutlu olurum” deyip de gerçek olduğu zaman düşündüğünüz gibi havalarda uçmadığınız durumları aklınıza getirin. Onların gerçekleşmesini isteyen kişi siz olmayabilirsiniz, fark ettiniz mi? Bir de ünlü Hollywood yıldızı Jim Carrey’ye kulak verelim: “Umarım herkes bir gün ünlü ve zengin olur, hayal ettiği her şeye kavuşur. Ve aradığı asıl cevabın bu olmadığını anlar.”

DÜŞÜNÜRKEN…

• Üç ay sonra hayatınızda gerçekleşmiş olmasını istediğiniz üç şeyi düşünün. Büyük olaylar olmasına gerek yok, bir etkinliğe katılmak ya da ailece güzel bir gün geçirmek de olabilir. Şimdi de bu üç şeyi neden istediğinizi sorun kendinize. Cevaplarınız çok önemli. Örneğin bu etkinliğe katılmak sizin için mi önemliydi yoksa iş eksikliğiniz iş ortamında sorun yaratmasın diye mi gitmek istiyordunuz?

• Özellikle sizin için önemli olduğunu düşündüğünüz kararları verme sürecinde kendinize, “Bunu isteyen gerçekten ben miyim?” ve “Bunun gerçekleşmesini neden istiyorum?” diye sorun. Başkaları istediği için de bir şeyler yapabiliriz tabii ki, buradaki konu bu durumun bilincinde olarak hareket edebilmek.

• Düşünmeye zaman ayırırken de dikkat etmemiz gereken noktalar var. Düşünmek, bir konuyu takıntı haline getirip, takılmış bir film gibi aynı sahneyi yüzlerce kez kafanızda oynatmak demek değil. Bilincinde olursanız düşünceleriniz size yarar getirir, unutmayın.

Bi Rahat Ol Ya!

Her birimiz bu cümleyi duymuşuzdur herhalde. Biz etrafı fikir bombardımanına tutuyorken, birazcık gamsız bulduğumuz bir arkadaşımız “Aaa bi rahat ol ya” demiştir. Her şeyi kontrol edemediğimiz gerçeğini unuttuğumuz anların bazılarında, zihin başlıyor: “Önce şunu halledersin, oradan buna geçersin. Ee, şu kaldı. Onun için de şöyle yapman lazım. Sonrasında şunları yaparsan, yetiştirmiş olursun. Sonuç da istediğin gibi olur.” Planlar şahane. Bir sürü iş var halledilecek veya bizi rahatsız eden bir sorun var. Zihnimizde çözümü için aşama aşama rotayı belirledik. Tamam, oldu bitti. Ama işte gün 24 saat. Biz robot değiliz. Duyguları, ihtiyaçları olan insanlarız. Planın aynı hızda ve şekilde ilerlemesine engel olabilecek bir sürü çevresel faktör var. Karşımıza yapılması gereken başka şeyler çıkabilir… Gördüğünüz gibi liste böyle uzayıp gidiyor. Yani zihnimizdeki yol haritasında hesaba katmadığımız engeller, gecikmemize yol açacak pürüzler çıkabiliyor. Ve zaten bir yarıştaymışçasına, “Bu etabı geçtim, hoop diğeri, kaldı yirmi dakika” mantığıyla, dört bir yanımızı stresle sararak sonuca ulaşmak en ideal çözüm değil. Planladıklarımızı gerçekleştirirken bu süreci sanki bir ateşin üzerinde duruyormuşuz gibi geçirmemek, kendimizi ve çevremizi germeden, rahat kalarak yapacaklarımızı halletmek mümkün. Alışkın olduğumuz bu değilse, özel bir efor sarf etmemiz gerekiyorsa, düşüncelerimizin farkına varıp kendimize rahatlamayı hatırlatabiliriz çünkü bir vana gibi, kendimizi de bir yerden fazla sıkıştırdığımızda başka bir yerden mutlaka bir patlama yapıyor. Örneğin yirmi gün çok sıkı diyet yapınca, yirmi birinci gün üç öğün sağlıksız beslenip, abur cubura saldırılıyor. Beş gün gece gündüz çalışılsa, vücut bu defa dinlenebilmek için altıncı gün on altı saat uyku istiyor. O halde, rahatlamayı unutup, “Dayan az kaldı” diye diye beden ve zihin pilimizi bitirmektense, ara ara rahat olmayı hatırlayıp dilediğimiz sonuçlara daha hızlı ulaşmak mümkün. Böylece kendimize de daha şefkatli davranmış oluyoruz üstelik. Peki siz en son ne zaman kendinize “Bi rahat ol ya” dediniz?

RAHATLAMANIZA NELER YARDIMCI OLABILIR?

Tropik bir adaya seyahat edip kendimizi serin sulara bırakabilsek pek çoğumuz rahatlarız herhalde ama evde otururken hızlı ve kolayca rahatlayabileceğimiz metotlar lazım bize. Kendinizi nelerin rahatlattığını düşünürken, listedeki maddelere de bir fırsat verin:

• Sıcak bir banyo keyfi.

• Çocuklarla geçirilen zaman.

• Kendiniz ve sevdikleriniz için güzel bir sofra hazırlama süreci, mutfakta zaman geçirmek.

• Güzel bir müziğe kendini bırakmak.

• Etraftaki insan kalabalığını, sesleri, mekânları ardınızda bırakarak uzun uzun yürümek.

KENDIMIZE NE ZAMAN “BI RAHAT OL YA” DEMELI?

Aşağıdakilerden bir kısmı size tanıdık geliyorsa, kendinize “Haydi, biraz rahat ol canım” demenizin vakti gelmiş olabilir:

• Normal rutininizden daha yoğun bir iş yükünün altına girdiğiniz için stresli ve daha fazla çalıştığınız bir dönem geçirdiyseniz,

• Veriminizin ve üretkenliğinizin azaldığını hissediyorsanız,

• İşle uğraşmadığınız zamanlarda bile aklınızda proje detayları, iş teslim tarihleri, maddi hesaplar dolanıp duruyorsa,

• Rüyalarınızda bile işle ya da çözemediğinizi düşündüğünüz kişisel konularla uğraşıyor, dinlenmemiş bir şekilde uyanıyorsanız,

• Kendinize, ailenize, sevdiklerinize ayırdığınız zamanlarda bile konuyu sürekli olarak kafanızdaki mevzuya getiriyor ya da onları düşündüğünüz için ortamdan keyif alamıyorsanız…

Akışta Kal

En son ne zaman sevdiğiniz bir sanatçının konserine gittiniz? Eğer 2010’lu yıllardaysa, benzer sahnelere şahit olduk demektir. Onlarca, yüzlerce seyirci yerleşmiş, heyecanla bekliyor. Derken sanatçı alkışlarla sahneye çıkıyor, performansına başlıyor. Herkes çok eğleniyor, hafif hafif salınmaya, dans etmeye başlıyor, şarkılara eşlik ediyor… Yo, herkes cep telefonu çıkarıp sahnenin videosunu çekmeye başlıyor. Sosyal medyada yayınlayacağından, en güzel açıyı bulma amacıyla hareket ediyor sağa sola, dans etmek için değil. Konseri en güzel açıdan izleyenler kesinlikle cep telefonları yani. Ortam ışıl ışıl ama sahne şovunun bir parçası değil, flaşların ışıklarından. Biletleri de telefon başına kesseler çok daha mantıklı yani, öyle ya, başından sonuna kadar sahneden ‘gözlerini’ ayırmayanlar onlar günümüzde. Ee madem videodan izleyecektik, boş yere para ve zaman harcayıp konser mekânına gitmeseydik bari. Yaşadığımız ânı gerçekten de yaşıyor olmak bu noktada fark yaratıyor işte. Geçmişi, geleceği, hayali şeyleri düşünmektense gerçekten orada olduğumuz zamanlar, daha mutlu hissettiğimiz zamanlar, o deneyimi dolu dolu yaşayabildiğimiz zamanlar. Üstelik akışta olmaya izin verdiğimizde zihnimizin de bize sürprizleri oluyor çoğu zaman. Hayal gücümüz işbirliğine evet diyor, aylardır bulmayı beklediğimiz fikir birden kendini gösterebiliyor. Daha spontane hareket ederek bambaşka deneyimlerin göbeğinde bulabiliyoruz kendimizi.

‘Ânı yaşa’ felsefesi artık kulağa klişe gibi geliyor olsa da yaşadığımız an içerisinde olduğumuz yüzdeyi artırarak mutluluğumuzu etkileyebilmek mümkün. Modern teknolojinin de sayesinde odak sürelerimizin iyice kısaldığı şu zamanda bir şeye uzun süre konsantre olabilmek, dikkatimizin dağılmaması çok zor. Örneğin Harvard Üniversitesi araştırmacılarının 2250 gönüllüyle yaptıkları bir çalışmada, katılımcılar ellerindeki işle uğraştıkları sürenin en azında yüzde 30’unda başka bir şeyi düşündüklerini söylemişler.22

Bu durum hepimiz için geçerli. O halde bize düşen, uzaklaştığını fark ettiğimiz böyle durumlarda kasıtlı olarak zihnimizi şimdiki zamana geri çağırmak. Bu noktada aklımıza gelen soru: Nasıl anlayacağız akışta olduğumuzu? O anlar hangileri? Cevap basit, neyle uğraşıyorsak onunla harika bir uyum yakaladığımız, zaman nasıl geçmiş farkına varmadan, dikkatimizi özellikle tekrar toplamaya ihtiyaç duymadan ne yapıyorsak onunla ilgilendiğimiz anlar. Bu anlardan birindeysek sorun yok zaten. Değilsek, önce fark edeceğiz.

Uğraştığımız şeyi değil de sonucunu, getirisini, bir sonraki adımı düşündüğümüzü fark ettiğimizde, kendimize, “Bir dakika” diyeceğiz. “Daha oraya gelmedik. Şu an işin hangi aşamasıyla uğraşıyorsan ona bir bak. Konuşmanın sonunda alacağın cevap için değil, sohbetin tamamını dinleyerek otur masada.” Bu hatırlatmayla birlikte hayatımıza sadece sonuçların değil sürecin de keyfini çıkarabilme, takdir edebilme yeteneği dahil olacak. Sonrasıysa, anda olmayı başardıkça mutluluğumuzdaki artışı gözlemlemek…

AKIŞTA KALIRKEN…

• Ânı kaçırdığınızı fark etmeden bu konuda bir şey yapabilmek imkânsız. Fark ettiğiniz anda ise hemen kendinizi kasıtlı olarak o âna döndürmek sizin elinizde. O esnada orada neler yaşanıyor? Etrafta nasıl bir koku var, hangi renkler dikkatinizi çekiyor? Kendinizi tamamen o ortama bırakın. Oradaki atmosferin detaylarının sizi cezbetmesine fırsat tanıyın.

• Akışta olduğunuzu düşündüğünüz zamanlarda neler hissediyordunuz, onlarla ilgili notlar almaya çalışın. Örneğin saatin kaç olduğuna aldırmadan kâğıda bir şeyler mi çizdiniz? Nasıl geçti bu süre sizin için, neler hissettiniz çizerken? Aklınızdan neler geçiyordu? Yazın.

• Meditasyon yapmak, anda olmak üzere tercih edilen pratiklerden biri. Yakın bir yoga stüdyosundan ücretsiz meditasyon deneme dersi alabiliyor musunuz? Bu bir seçenek. Cep telefonlarındaki ücretsiz meditasyon uygulamalarından faydalanarak da deneyebilirsiniz meditasyonu. 4-5 dakika ile başlayıp süreyi zamanla uzatarak bunu bir alışkanlığa çevirmeniz pekâlâ mümkün. Yeter ki bir şans verin.

Gözlemle

Gözlemlemenin kelime anlamı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “Gözlemek” ve “Dış dünyadaki bir şeyi iyi bilmek için dikkati onun üzerinde tutmak, müşahede etmek” olarak geçiyor. Bu bölümde de gözlemlemenin mutluluğumuza etkilerini ele alırken hem kendimizi hem de çevreyi gözlemleyerek elde edeceklerimize bakacağız. Tanımında da gördüğümüz üzere, gözlemin kritik noktası dikkati veriyor olmak. Tersi durumu düşünelim. Sizin de “Oradaydım ama değildim sanki” diyebileceğiniz bir ânınız olmuştur. Gittiğiniz bir yerde mesela, aklınız başka yerlere takılmıştır; konuşulana, etraftaki insanlara kulak vermemişsinizdir. Sorsalar, mekânı ya da insanların fiziksel özelliklerini bile tarif edemezsiniz. Sadece fiziken orada var olduğumuz, gözlemlemediğimiz durumların en güzel örnekleri işte… Peki gözlem nasıl bir fark yaratır, gözlem dendiğinde aklımıza ne gelmeli? Üstünkörü bir şekilde değil, neler olup bitiyor, bunlar beni ve çevremi nasıl etkiliyor, bu durum bende ne gibi hislere yol açıyor gibi sorular eşliğindeki bir dikkatten söz ediyoruz o zaman.

Gözlem yapmak, öğrenmede ve yaratıcılığımız üzerinde etkili. Dikkatimizi neye veriyorsak, kendimizi o konu hakkında daha çok bilgiye ve tecrübeye açıyoruz. Yani verdiğimiz dikkatin karşılığını alıyoruz. Günlük hayatta da örnekleri çok. Başkalarının davranışları, aldıkları riskler ve karşılaştıkları sonuçları gözlemleyerek, yolumuzu çizerken nelerden kaçınmamız gerektiğine dair fikirler ediniyoruz, dersler çıkarıyoruz. Ebeveynler çocuklarının hareketlerini, sözlerini gözlemledikleri ölçüde çok daha bilinçli tavır alma şansı kazanıyor.

Peki daha iyi bir gözlemci olmak iç dünyamızı nasıl etkiliyor? Empati kurmamıza yardımcı oluyor. Farklı insanlar ve yaşantılarıyla göz göze gelmek zihnimizde yeni pencereler açabiliyor. Bu sayede, şükran ve minnet gibi diğer olumlu duygularla da daha fazla bağlantıda oluyoruz. Yaptığımız kısacık bir gözlem, dünyanın sadece kendimiz ve kendi küçük çevremizden ibaret olmadığını hatırlatabiliyor. Ufkumuzun genişlemesine, daha toleranslı bir birey olmamıza katkı sağlayabiliyor. “Ortak tek bir noktam olamaz” diye düşündüğümüz insanların da bizim gibi üzüldüğünü, âşık olduğunu, mutlu olduğunu fark etmemizi sağlayarak daha az yalnız hissetmemize yardımcı oluyor.

Gelelim bakışımızı kendimize doğru çevirme konusuna… Sadece çevreyi değil, kendi iç dünyamızı ve duygularımızı da gözlemleyeceğiz elbette. Düşüncelerimizin, duygularımızdaki ani değişikliklerin gözümüzden kaçmasına izin vermediğimizde, bu konularda harekete geçme şansımız oluyor. “Bu aralar bir şeyler sanki farklı, enerjim biraz düşük ama olsun, geçer” deyip kestirip atmaktansa, hayatımıza, son zamanlarda neler yaşadık, kimlerle nasıl sosyal ilişkilerimiz oldu, maddi durumumuzdaki değişiklikler nasıldı gibi farklı açılardan bakabiliriz. İşin bir de can alıcı kısmı var, ona da dikkat şart: Gözlemi, her şeyi büyütüp altında bir sorun bulmak için değil, kendimiz ve hislerimiz dikkate değer olduğu için yapmak. Bu konuda da bilinçli olduktan sonra, düşünce ve davranışlarımıza hak ettikleri dikkat süresini vermek o kadar da zor değil aslında, ne dersiniz?

MINI GÖZLEM ALIŞTIRMASI

Bir dahaki sefere, bir kafeye gittiğiniz zaman, girip kendinize oturacak bir yer seçtikten sonra kendinize kısa bir gözlem zamanı tanıyın. Önce çalan müziğe kulak verin. Sözlerin, melodinin sizdeki yansımaları nasıl? Nasıl bir koku hâkim alanda, mekândaki sıcaklık nasıl, atmosfer hoşunuza gitti mi? Sanki bu mekânı satın alacak bir müşteri gibi ya da mekânı değerlendirmek için görevlendirilmiş gibi dikkatinizi verin. Dekor nasıl? Siz daha farklı neler tercih ederdiniz? Sipariş verdiğinizde, yiyeceğin tadına konsantre olun. Ağzınızda nasıl bir his bıraktı, hoşunuza gitti mi, biraz o hissin peşine düşün. Sonra da çevrenizdeki insanları gözlemleyin. Yüz ifadeleri, ses tonları nasıl? Bu yüzlerden size nasıl enerjiler geçiyor? Mutlu, huzurlu insanlar mı çevrelemiş kafeyi, acele acele bir şeyler atıştırıp bir yere yetişme derdinde panik içindeler mi? İnsanların tercih ettiği renklerden hangileri daha çok dikkatinizi çekiyor? Hangi objeler, ne tip materyaller cezbediyor bakışlarınızı, küçük bir gezintiye çıkın.

19.https://www.psychologytoday.com/us/blog/what-mentally-strong-people-dont-do/201504/7-scientifically-proven-benefits-gratitude
20.https://www.telegraph.co.uk/science/2017/03/30/deep-breathing-calms-brain-cell-spy-breath/
21.https://www.health.harvard.edu/mind-and-mood/relaxation-techniques-breath-control-helps-quell-errant-stress-response
22.https://www.theguardian.com/science/2010/nov/11/living-moment-happier
Metin, ses formatı mevcut
₺69,24

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
18+
Litres'teki yayın tarihi:
23 ağustos 2023
Hacim:
321 s. 2 illüstrasyon
ISBN:
978-625-8222-55-5
Telif hakkı:
Hayy Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin, ses formatı mevcut
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre