Kitabı oku: «Sağlam Çocuklar Yetiştirmek», sayfa 2
Modern hayatın baskıları altında çocuk yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Bir hata yapma ya da çocuğunuza geri dönülemez zararı olacak bir şey yapma konusunda muhtemelen kaygı duyduğunuzun da farkındayım. Çocuklarınıza hayat yolunda eşlik etmek oldukça streslidir ve doğru olanı yapıp yapmadığınızla ilgili düşünceler kaygılanmanıza yol açabilir. Bir akıl hastalığı ya da bir davranış bozukluğu bütün bunları daha da zorlaştırır.
Biraz önce tartıştığımız yapı iskelesi stratejilerini kullanarak bu kaygılara bir nokta koyabilirsiniz. Hayatın engelleri ve güçlükleri karşısında çocuğunuza kılavuzluk etmek, evde aile içindeki gerilimi azaltmak, öfke patlamalarına, kapıların çarpılmasına, akşam yemeği sırasındaki tuhaf sohbetlere son vermek için aradığınız çözüm bu stratejilerde yatıyor.
Sütunları (yapı, destek ve teşvik) aklınızdan çıkarmaz, kalasları (sabır, sıcaklık, farkındalık, duygulara kapılmama ve izleme) iyi çakarsanız, özellikle de işler zorlaştığında daha iyi bir ebeveyn olursunuz. Bu stratejileri kullandığınız takdirde büyüyüp kendilerinin en iyi halini bulacak yetkin, meraklı, becerikli çocuklar yetiştirebilirsiniz. Ayrıca ergenlikte ayakta kalacak ve yetişkinlikte daha da güçlenecek bağlar kurabilirsiniz; çocuklarımız ve kendimiz için istediğimiz de budur zaten.
2
Önce Kendinizi Güvende Hissedin
Ebeveynin yapı iskelesi çocuğun “binasının” çevresindeki dış yapı ve destektir. İlk günlerde yapının sağlam bir çerçevesi yoktur. Şükürler olsun ki binayı çevreleyen güçlü ebeveyn yapı iskelesi binanın çökmesini engeller.
Şimdi şöyle, yapı iskelesi güvenli değilse binanın yukarı doğru büyümesine kılavuzluk edecek kadar güçlü ve istikrarlı olmayacaktır. Yapı iskelesi fazlasıyla çürükse zorlu bir kriz bütün yapıyı –yapı iskelesini ve binayı– yerle yeksan edebilir.
Çocuğunuzu etkili biçimde yetiştirebilmek için kendi yapı iskelenizi güvenli kılmanız ve güçlendirmeniz esastır.
Kırk yaşındaki Lisa, on yaşındaki oğlu Max’i haftalık seansına getirdiğinde, önce benimle birkaç dakika baş başa görüşmek istemişti. Sıradışı bir istek değildi bu, Lisa peşimden ofisime girerken Max bizi resepsiyonda bekledi.
Lisa bir koltuğa oturdu, ağır çantasını yere bıraktı ve başını iki yana sallamaya başladı. “Berbat ettim,” diyordu. “Feci.”
“Ne oldu?”
Olay hafta sonu başlamıştı. “Dördüncü sınıfa giden tüm çocukların pazartesi gününe, evde yapılmış bir Rube-Goldberg makinesi getirmesi gerekiyormuş, hani bir düzenek oluyor ya, bir hareket diğerini tetikliyor, sonra bir diğerini, o tür bir alet işte. Benim bu projeden ancak cumartesi sabahı haberim oldu. Ben durduk yere çıkan bu projeden yakınmak için başka bir anneyi aradığımda kadın bana oğluyla birlikte haftalardır bu proje üzerine çalıştıklarını söyledi. Max’e neden bana daha önce söylemediğini sordum, omuzlarını silkip geçti.”
Lisa finans sektöründe, baskının çok yüksek olduğu bir işte tamzamanlı çalışıyor. Max’in babası o hafta sonu evde değilmiş, bu yüzden Lisa oğlunun projeyi tamamlamasına tek başına yardım etmiş. “Ben mekanik işlerden anlamam, Max de anlamıyor, galiba o nedenle bu projeden kaçtı biraz,” diyordu Lisa. “Rube-Goldberg makinesinin dönem projesi olduğunu, ders notunun dörtte birini etkileyeceğini öğrendim. Sınıftaki bazı çocukların ebeveynleri mühendis, bana makinelerinin fotoğraflarını attılar; tren rayları mı dersin, makaralar, sepetler, neler neler. Ağlayacaktım neredeyse. Bizim bir tane pinpon topumuz, seloteybimiz ve eski bloklarımız vardı. İşte feci bir hafta geçirmiştim, hafta sonu biraz dinlenirim diyordum. Gafil avlanmış gibi hissettim. Çaresiz hissedince öfkeleniveririm.”
Lisa hayal kırıklığının öfkesini oğlundan çıkardığını söyleyecek diye düşündüm, bütün ebeveynlerin şu veya bu noktada düşüverdikleri bir hataydı. “Keşke Max’e bağırsaydım!” dedi Lisa. “Çok daha kötüsünü yaptım. Öğretmeninin telefon numarasını buldum, cumartesi günü onu evinden aradım ve kadıncağıza bağırdım. Hem de Max’in önünde!”
İşte bu kötüydü.
“Ama öğretmen minicik çocuklara neden bu kadar karmaşık bir ödev veriyor ki?” diye sordu Lisa.
“Biliyorsunuz, öğrencilerin hiçbiri ödevlerini kendileri yapmıyor. Ödev pekâlâ doğrudan ebeveynlere de verilebilirdi. Bazılarımızın çöpleri eşeleyip boş kâğıt havlu rulosu aramaktan daha önemli işleri var. Öğretmene sordum: ‘Bu ödevin amacı herkese kendilerini geri zekâlı gibi mi hissettirmek acaba?’ Püskürdüm kadına. Bu arada Max de telefonu kapayayım diye bana yalvarıyordu. O kadar mahcup oldu ki. Bağırıp çağırmayı bitirince öğretmen bana, ‘Bugüne dek hiç kimse benimle böyle konuşmadı,’ dedi.”
Lisa’nın anlattıkları karşısında, “Vay canına,” diyebildim sadece.
“Ya. Evet.”
Lisa o hafta işte daha rahat bir zaman geçirmiş olsaydı, kocası evde olup Max’e projesinde yardım etseydi bu sürprizi önemsemez, Max’e yardım etmeyi aralarında bir bağ kurma fırsatı olarak görürdü. Hatta oğluyla birlikte biraz eğlenmeye, bu fırsatın tadını çıkarmaya bakardı. Oysa hayal kırıklığı, güvensizliği ve siniri ezici bir bileşim haline gelmiş ve Lisa kenarda duran masum birine patlayıvermişti.
“Bütün ebeveynlerin böyle hikâyeleri vardır,” diye rahatlattım onu. “Bu seferki sizin sıranızmış.”
Yıllardır devam eden meslek hayatım boyunca ebeveynler üstündeki baskının sürekli artmasına tanık olmuşumdur. Hiçbir zaman şimdi olduğu kadar yoğun bir baskı söz konusu değildi. Ebeveynler bu baskıyı her cepheden hissediyor: maddi, teknolojik, kişisel ve lojistik. Tükenmiş olmanız, dikkatinizin dağılmış olması sizin hatanız değil. Ama ebeveynler olarak kendi stresinizi etkisiz hale getirecek bir şey yapmak sizin sorumluluğunuzdur. Ebeveyn olarak yapı iskeleniz güçlü bir rüzgârda –ya da bu örnekte olduğu gibi hafta sonunda karşınıza çıkan beklenmedik bir fen projesiyle– yerle yeksan olacak kadar sallantılıysa bir çocuğun sizden duygusal kontrol ve dayanıklılık gibi temel uyum sağlama becerilerini öğrenirken ihtiyaç duyacağı yapı, destek ve teşviki sunamazsınız.
KENDINIZE ÖZEN GÖSTERMEK
ÇOCUĞUNUZA ÖZEN GÖSTERMEKTIR
Sonu gelmeyen yapılacaklar listesine bir de kendinize özen göstermeyi eklemeniz gerektiği için şu anda içinizden homurdanıyor olabilirsiniz.
Kendinize özen göstermenin sadece listeye eklenmesi yetmiyor, listenin en başına konması gerekiyor.
Dürüst olalım: Burada babalardan çok annelere sesleniyorum. Bugünkü babalar iş çocuk bakımına geldiğinde kendi babalarından ve büyükbabalarından daha fazlasını ama eşlerinden daha azını yapıyorlar. Ülkemizde diğer birinci dünya uluslarında olduğu gibi annelik izni politikası izlenmiyor. İsveç’te iki ebeveyn de çocuklarının doğumu sonrasında on sekiz ay izin alabiliyor. Japonya’da bir yıl doğum izni tanınıyor. Ama ABD’de annelere sadece on iki hafta ücretsiz izin hakkı tanınıyor (babalar da ücretsiz izin alabiliyor ama izin alabilmek için sigortalı çalışmaları gerekiyor; sıklıkla da çiftler her iki ebeveynin de bu kadar uzun süre ücretsiz izin almasını madden kaldıramayacak durumda oluyor). Hükümet aslında bir annenin evin dışında çalışmaya ihtiyaç duyması ya da bunu istemesi halinde bu işin altından kalkabilmek için iki kat daha fazla çalışması gerektiğinin mesajını veriyor. Çalışan anneler “ikinci vardiya”ya ayak uydurmanın yanında bir de bunun üstesinden gelebilmeleri gerektiğine inanmanın baskısını yaşar. Elbette ki yorgun ve stresli olurlar! Ama çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmeleri “gerekirken” tatmin edici bir kariyer peşinde “bencilce” koştukları için bir de kendilerini suçlu hissederler. Suçluluk ebeveynliği daha zorlaştırmaktan başka işe yaramaz.
Child Mind Institute’ta çalışan kendine özen gösterme uzmanımız Jill Emanuele, “Kendine özen göstermek çocuk bakımının inanılmaz derecede sık görmezden gelinen ve bir o kadar önemli bir veçhesidir, kendi mutluluğunuzla ilgilenmezseniz etkin biçimde ebeveynlik yapamazsınız,” diyor. “Her uçuşta duyduğumuz o anonstaki gibi, önce kendi oksijen maskenizi takın, sonra çocuğunuzunkini. Koşturup duruyorsanız, tükenmişseniz, onca şeyin altında ezilmişseniz, çok fazla şey yapıyorsanız çocuklarınızla ilgilenemezsiniz. Stresiniz zaman içinde birikir ve dışarıya patladıktan ya da içinizde patlama yaşadıktan sonra bu konuda kendinizi gerçekten de kötü hissedersiniz.”
Lisa’nın oğlu Max, annesi odadan çıktıktan sonra benimle görüşmeye geldiğinde annesinin öğretmenle konuşma biçiminden gerçekten mahcubiyet duyduğunu anlattı. Pazartesi günü okulda kadının yüzüne nasıl bakacağını bilmiyor, korkuyordu. Ama bunun da ötesinde annesi için üzülüyordu. “Deliye dönmüştü,” diye anlatmaya başladı Max. “Yüzünü görmeliydiniz. Ona projeden bahsetmek istemedim çünkü yardıma ihtiyacım vardı, o da gerçekten yorgundu. Onun kendisini daha kötü hissetmesine neden olacağını biliyordum.”
Gündelik telaşınız içinde çocuklarınızın duygusal inişlerini ve çıkışlarını izleyecek zamanı ya da frekansı bulamayabilirsiniz. Ama sakın tongaya basmayın: Onlar sizin iniş çıkışlarınızı kesinlikle izliyor, özellikle de hayatta kalmak için size bağımlı olan, onlu yaşlar öncesindeki çocuklar. Onlar sizin verdiğiniz her sinyali, farkında olmadan verdiğiniz sinyalleri bile izliyor, dinliyor ve özümsüyorlar. Ayrıca bir kız çocuğu koca bir saati doktoruna, babasının çalışma programının yoğunluğundan ne kadar büyük kaygı duyduğunu anlatarak geçiriyorsa bu durum, o çocuğun kendi meseleleri üzerinde çalıştığı ya da terapide ilerleme kaydettiği anlamına gelmez. Terapi dışı bir bağlamda, çocuğunuz önemli bir okul projesini size söyleyemeyecek ya da kişisel bir sorununu sizi üzmekten ya da yükünüzü artırmaktan korktuğu için size açamayacak kadar korkuyorsa o çocuk desteklenmiyor, kaygılarıyla kendi başına ıstırap çekiyor demektir.
Bir çocuğu duygusal olarak desteklemek için kendi duygusal ihtiyaçlarınızı kabul edin ve kendinize özen göstererek kişisel özeni hayata geçirin. Çocuğunuz yenilenmenin değerini sizi seyrederek öğrenecektir. Hepimiz çocuklarımızın nasıl rahatlayacağını bilmesini isteriz, öyle değil mi? Çocuğunun büyüdüğünde kendi kendisine –ve çevresindekilere– kötü davranan bitip tükenmiş bir öfke yumağı olmasını içtenlikle dileyen bir ebeveyne henüz rastlamadım.
NASIL KENDI KENDINIZIN
YAPI İSKELESI OLABILIRSINIZ?
Çocuğunuzun yapı iskelesi olmak için ona yapı, destek ve cesaret verirsiniz.
Kendi kendinizin yapı iskelesi olmak için de aynı programı uygulayın.
Gerçekleştirilebilir bir yapı. Elbette ki çocuklarınızın her şeyin en iyisine sahip olmasını, dolu dolu, yoğun hayatlar sürmesini sağlamak istiyorsunuz. Ama hayatınız, bir yerden diğerine sonu gelmez bir koşuşturma zinciri halini almışsa, her zaman gecikmeye ramak kalmış bir hayat sürüyor, programınıza bir kalem daha eklenmesinin bütün ailenizin gününü mahvedeceği tehdidi altında yaşıyorsanız sürdürülemez bir varoluş yapılandırmışsınız demektir. Kaygı duyabilecek olmanıza rağmen ölçeği küçültün ve çocuklarınızla bağ kuracağınız vakitleri ve mola zamanlarınızı içeren bir programı benimseyin.
Kendi iyi oluşunuzu destekleyin. Kendi kendinizi destekleyip desteklemediğinizi, kendinize şefkat gösterip göstermediğinizi ölçmek için, “Çocuğuma bu şekilde davranır mıydım?” diye sorun. Çocuğunuzu spor ve fitness derslerine yazdırıyorsunuz. Peki sizin egzersize vaktiniz var mı? Çocuğunuzun günde beş porsiyon sebze yemesini, yeterince uyumasını sağlıyorsunuz. Peki neden siz bu gerekleri yerine getirmiyorsunuz? Çocuğunuzun ödevi karşısında deliye döndüğünü görseydiniz ara vermesini önerirdiniz, çiğ bir yumruyu çiğnesin diye onu zorlamazdınız. Çocuğunuz derslerinde fiziksel ya da duygusal olarak sorun yaşasaydı uzmanlardan yardım alırdınız. Peki ya siz hasta olduğunuzda, sorunlar yaşadığınızda? Ne olursa olsun hiç durmadan kendinizi zorlar mısınız?
Kendi duygularınızı görmezden gelir ya da dikkate almazsanız çocuğunuza değersizlik konusunda örnek olursunuz. Çocuklar bunu içlerine alır, büyüdüklerinde aynı şeyi yaparlar. Kendinize özen göstermek demek kendinize saygı duymak, şefkat göstermek ve değer vermek demektir. Gerektiğinde yardım isteyerek, iyi yiyerek, iyi uyuyarak ve egzersiz yaparak kendinizi destekleyin.
Çabaya teşvik edin. Hayatınız ya da çocuğunuz “mükemmel” (bu da ne demekse) değilse bile bir anne ya da baba olarak iyi kotardığınızı düşünüp rahatlayın. Birçok ebeveyn bu işte çok korkunç olduklarını düşünür, diyebilirim ki çocuğunuza öfkelendiğiniz ya da bozulduğunuz on seferden dokuzunun nedeni bir ebeveyn olarak başarısız olduğunuzu düşünmenizdir. Başarısız olmuşsunuz gibi hissetmek, kendi adınıza ya da çocuğunuz açısından yaşanabilecek ya da ev ortamına taşınabilecek en sağlıklı ya da rahatlatıcı duygu değildir. Ebeveynlik konusunda yanlış adımlar attığınız zamanlar olacak. Tebrikler! İnsansınız. Hepimizin kötü günleri olduğunu onaylayıp kabul edin, biraz daha sakinleşeceksiniz. Sonra da bir dahaki sefere daha iyisini yapacağınız konusunda kendinizi teşvik edin.
KENDINIZE ÖZEN GÖSTERIRKEN YARARLANABILECEĞINIZ KONTROL LISTESI
Güçlü, sağlam bir yapı iskelesi inşa etmek için gerekenler:
• Egzersiz
• Uyku
• Yeşil besinler
• Sevgi
• Doğa yürüyüşleri
• Arkadaşlarla oyun
• Yalnız vakit geçirmek
• Yaratıcı zaman
• Romantik zaman
• Kahkaha
• Müzik
• Hobiler
• Gönüllü faaliyetler
• Meditasyon
MOLA VERIN
Toplumumuz ebeveynlerin gözünün yaşına bakmıyor, en fazla çaba harcayanları (kimi zaman özellikle de onları) bile affetmiyor. Anneleri utandırmak, insanların ebeveynlik tercihleri nedeniyle başkalarını zorbalığa ve eleştirilere maruz bırakması –emzirmek (ya da emzirmemekten) tutun, çocukların şeker yemesine izin vermeye, annenin çalışmasına ya da evde kalmaya karar vermesine varıncaya dek– gereksiz yere büyük güvensizlikler ve üzüntüler duyulmasına neden oluyor. Ebeveynler, akranlarının yaptıklarının aynısını yapmazlarsa çocuklarının geride kalacağından korkuyor.
Toplumun ayıplaması nedeniyle, ufaklığınızın programı sizinkinden daha yoğun olabilir. Bebek yogası derslerine kaydolma konusunda tereddütleriniz varsa, oyun grubundaki bazı annelerin kaşlarını kaldırdığını fark edebilirsiniz. Stresli bir annenin bir keresinde bana, “Molly anaokulunda Mandarin derslerine başlamazsa sonra çok geç olacak,” demesi gibi. Bu kadın yoğun tempolu bir işte tamzamanlı çalışıyordu ve normalden daha yoğun bir programı olan iki çocuğu daha vardı. Bu arada check-up yaptırmak için yıllardır doktoruna uğramamıştı. “Çocuklarım için yapabileceğim her şeyi yapmak benim bir numaralı işim,” diyordu. “Önce kendimi düşünüp sorumluluklarıma ara verirsem kötü bir ebeveyn olurum.”
Ebeveynlerin, “Benden önce çocuğum gelir,” dediğini ne zaman duysam, “Bu ne anlama geliyor?” diye sorasım gelir. Basmakalıp bir ifadedir bu, söylemeleri gerektiğini düşündükleri bir söz. Hayatlarımızı genellemelere indirmeye bir son vermeli ve ailelerimizin şu anda gerçekten neye ihtiyacı olduğuna daha yakından bakmalıyız. Sofraya yiyecek koymaya yetecek paranız yoksa bir iş bulmak önce gelir. Eviniz yanıyorsa, karateye giderken otomobil paylaşmak bekleyebilir.
Bundan birkaç yıl önce, otizmli küçük bir çocuğu olan genç bir çift ofisimde oturuyor, bir gece dışarı çıkma fikrini duyunca gözleri dolu dolu ve suçluluk duygusu içinde bana bakıyordu; ikisi de bu fikri korkunç derecede özlemişti. Her hafta bir gece çocuklarına göz kulak olması için ailelerinden destek almaları ya da özel ihtiyaçları olan bir çocuğa bakmak için eğitim görmüş bir çocuk bakıcısı tutmaları konusunda onlara baskı yaptım.
“Bebek bakıcıları pahalı. Ona maddi gücümüz elvermez,” dedi anne.
“Aksine de sizin gücünüz yetmez,” dedim.
Haftada bir gece evlilikleri önce gelmeliydi. Bu çift o vakti birlikte geçirmeseydi, otistik bir oğul yetiştirmenin stresi ilişkilerini zorlayacak ve muhtemelen çiftin ayrılmasına ya da boşanmasına, iki ayrı haneye, çocuk bakımı masraflarının artışına yol açacaktı. Ayrılırlarsa duygusal ve maddi hayatları çok daha zor olacaktı. Çocukları uğruna kendi ilişkilerine özen göstermemeyi gerçekten de kaldıramazlardı.
Kendinizi tükenmiş hissediyorsanız yeniden enerji depolamak için mola vermeniz önce gelir. Zor sorumluluklarınızın sınırları çerçevesinde, programınızı “mola” vakitlerini içerecek şekilde değiştirin. Hepimizin içinde yaşadığı yedi gün yirmi dört saat çalışma kültürü, mola vaktinin bulunmadığına inanmamıza yol açtı. Çocuğunuza sadece “süper meşgul” olma konusunda örnek olursanız yetişkinliği ve “başarı”yı stresli ve mutsuz hissetmekle özdeşleştirir. Ona başarılı olmanın her gün beş, on ya da yirmi dakika meditasyon yapmak, sessizce okumak, arka bahçede oturmak, öylece boşluğa bakmak, yürüyüşe çıkmak ya da modern hayatın maruz bıraktıklarına ekrandan uzakta, bilinçli molalar vermek anlamına geldiğini gösterin. Çocuğunuz fişi çekmenin zihinsel sağlığınız açısından sizin için önemli olduğunu öğrensin, herkesin dünyayla bağlarını koparıp kendileriyle yeniden bağ kuracakları anlara sahip olmaya layık olduğunu bilsin.
Kendinizle yeniden bağlantı kurmak ne anlama geliyor? Bu zor değildir. Sadece gününüzü, duygularınızı ve düşüncelerinizi düşünün. Aklınızdan geçenlere, sizi mutlu eden şeylere, içinize sıkıntı veren şeylere daha yakından bakın. İdeal olan, çocuğunuzun sizin düşündüğünüzü, düşüncelerinizi ifade ettiğinizi ve değişiklikler yapmaya çalıştığınızı görmesidir. Sizi seyrederek o da bunu nasıl yapacağını öğrenir. Oturmak, düşünmek ve değerlendirmek, dünyaya ayak uydurma konusunda etkili bir süreçtir. Her ebeveyn çocuğuyla günde bir kez birlikte oturup beş dakika boyunca duvara baksa daha fazla bağlı olduklarını, yere daha sağlam bastıklarını hisseder.
Bir mola vermeye hakkınız olduğu fikrini kucaklamanız gerekiyor. Zaman zaman programın dışına çıkmanız ve kendinize öncelik tanımanızda bir sorun yok.
Birinci adım: Ne tür bir molaya ihtiyacınız olduğuna karar verin. On beş dakikalığına yalnız kalmanız mı gerekiyor? Yürümek ya da koşmak için bir saate mi ihtiyacınız var? Bütün bir günü ya da bir hafta sonunu kendinize mi ayırmak istiyorsunuz?
ON İKI YAŞINDA VE DAHA KÜÇÜK ÇOCUKLARLA KENDINİZ İÇİN YAPI İSKELESI
Fiziksel bir mola verin. Daha küçük yaşlardaki çocuklar zamanınızı ve dikkatinizi aşırı düzeyde talep eder. “Bir dakikalığına başka bir yere bakıvermiştim,” cümlesi ebeveynlerin kâbusudur. Mola veremezmiş, hatta gözlerinizi bile ayıramazmışsınız, asla bunu yapamazmışsınız gibi hissetmenize şaşmamak gerek.
Yine de bebeklerin ve küçük çocukların ebeveynlerinin de arada sırada mola vermeye hakları vardır. Bu sadece bir lojistik meselesidir. Oturup hiçbir şey yapmayacağınız beş dakikayı nasıl bulacaksınız?
Çocuğunuz uyurken ya da beşiğinde sessiz sedasız oynarken “birkaç şeyi halletme” itkisine direnin ve onun yerine kendinize özen gösterin. Yatağınıza uzanıp ya da sandalyeye oturup beş dakika derin nefes almak, bir sonraki saati geçirecek enerjiyi depolamanıza yetecek kadar kendi kendinizle baş başa kalmanızı sağlayacaktır.
Çocuğunuz hangi yaşta olursa olsun, ona dinlenmeye ihtiyacınız olduğunu söyleyin. Kendi kendinizin bilincinde olma ve yenilenmeye, dinlenmeye değer verme konusunda örnek olarak çocuğunuza aşırı yoğunlaşmış duygularını kabul etmeyi ve onlarla nasıl başa çıkacağını göstermiş olursunuz.
ERGENLIK ÇAĞINDAKI ÇOCUKLARLA KENDİNİZ İÇİN YAPI İSKELESI
Duygusal bir mola verin. Ergenler fiziksel olarak o kadar talepkâr değildir. Ama ebeveynler için duygusal olarak tüketici olabilirler. Ergenlik çağındaki çocuğunuz derslerinde ya da sosyal hayatında zorlanıyorsa sürekli içinizde bir sızı hissedersiniz. En az mutlu olan çocuğunuz hangisiyse siz de ancak onun kadar mutlu olabilirsiniz. Peki o zaman ergenlikteki çocuğunuzla ilgili hissettiğiniz psişik acıya nasıl son verebilirsiniz? Dr. Emanuele, “Ebeveynlere kendi kendilerine, ‘Şu anda ne oluyor? Şu anda her şey normal mi?’ diye sormayı öğretiyorum,” diyor: “Çocuğunuz olabileceği kadar mutlu olmayabilir ama o anda güvendedir, özen görüyordur, iyi besleniyordur, ağrısı acısı yoktur. O anda düşünsel bir mola verebilirsiniz.” Kaygı (anksiyete) beklentiye dayalı korkudur, olabileceklerle ilgili korkudur, “Oğlumun hiç arkadaşı olmayacak, sonsuza dek böyle zavallı olacak” gibi. Şimdiye sağlam basmaya çalışın ve kendinize şunu söyleyin: “Şu anda yolunda gitmeyen bir şey yok. Şu beş dakika içinde dünyanın sonu gelmeyecek.” O süre zarfında duygusal yoğunluğunuzu hafifletin.
İkinci adım: Neye karar verirseniz verin lojistiği halledin ve uygulayın. Ebeveyn olarak yapı iskeleniz bir hapishane değildir. Yapı iskelesi destek vermek için oradadır, kendinize destek vermenize de izin var.
Ne var ki özgürlük bedava değildir ve molalarınız mevcut kaynaklarınıza dayanacaktır. İki ebeveynli evlerde mola vakti ayarlamak daha kolaydır. Bebek bakıcısına ya da yaz kampına gücünüz yetiyorsa veya yakınlarınızda çocukları gece yatısına kabul edebilecek insanlar varsa harika. Ailenize, komşunuza, dostlarınıza –“köye”– yaslanın ve ihtiyacınız olanı isteyin. Siz de aynı şekilde karşılık verin.
BUNUN IÇIN UYGULAMA YOK
On yaşındaki Billy’nin annesi Pamela, oğlunun Child Mind Institute’taki terapisti, kendisine özen göstermesi meselesini açınca kahkahayı bastı. “Buna vaktim yok,” deyip patronu, kocası, çocukları, köpekleri, evi için yapması gereken her şeyin listesini çabucak sayıverdi. Listesi seansın on beş dakikasını doldurdu.
Terapist Pamela’ya telefonunu çıkarıp ekran zamanı kullanımına bakmasını istedi. Pamela tereddüt etti ama yaptı. “Dün Instagram’da ne kadar vakit geçirdin?” diye sordu doktor.
“Utanç verici,” dedi Pamela.
“Bir saatten fazla mı?”
“Ama ben kafamı boşaltmak için kullanıyorum. Beynimin fişini böyle çekiyorum.”
Terapist bu yorumu bir an havada asılı bıraktı. Beyninin fişini çekmek için bir cihaza bağlanmasının ironisini gözden kaçırmamıştı. “Televizyonla aran nasıl peki?” diye sordu.
Pamela günün sonunda bitip tükendiğinden kanepeye çöküp birkaç saat tıkındığını kabul etti. “Çocuklar da kendi programları olunca aynısını yapıyor,” dedi.
İşten sonra, televizyon seyretmekten ya da Facebook’ta gezinmekten başka bir şey yapamayacak kadar yorgun oluyorsanız, çocuğunuz da sizi örnek alacak, can sıkıntısı ve yorgunluk dahil kötü duygulardan uzaklaşmak için kaçışa bel bağlayacaktır. Telefonlar ve ekran kullanımı, insanların kendileri üstüne düşünmeye harcayacağı zamanı yiyip tüketir. Bu sizin de bamtelinize dokunuyorsa telefonunuzu duygularınızı teslim etmek, onlara bakmak istemediğiniz için kaçmak amacıyla kullanıp kullanmadığınızı kendinize sorup bir iki saniyeliğine düşünün isterseniz.
Bu doğruysa yalnız değilsiniz. Kafamızı dağıtmak ve uyuşturmak için telefonlarımızı ve Netflix’i kullanmak Amerika’da büyük bir boş vakit eğlencesi haline geldi. Ekran başında çöküp kalmak dinlenmenin bir yolu gibi görünebilir ama aslında beyni daha fazla uyarıcıyla yormasının yanında duygusal yan etkileri de vardır. Almanya’da kısa süre önce yapılan bir araştırmaya göre televizyon başında geçirilen zaman strese neden oluyor, çünkü insanlar işlerini erteledikleri ve uzun saatleri boşa harcadıkları için kendilerini kötü hissediyorlar.
Öte yandan telefonlarınızı bir kenara bırakarak çocuklarınıza örnek olursanız belki onlar da aynısını yapar. Evet restoranlarda ve uzun araba yolculuklarında bile. 2000’lerin öncesinde çocuklar akşam yemeklerinde aileleriyle sohbet ederdi. Araba yolculuklarında pencereden dışarı bakar, konuşur ya da radyo dinlerlerdi. Ekran başında zaman geçirmeyerek ebeveynlerle çocuklar hayal kurmayı, düşünmeyi, yaratıcı olmayı ve birbirleriyle daha fazla etkileşim kurmayı öğrenme (ya da yeniden öğrenme) şansı bulurlar. İnsanlar sürekli kafalarını dağıtmaksızın duygularıyla başa çıkmayı, kendilerini ifade etmeyi, başkalarıyla bağ kurmayı öğrenirler.
Pamela’dan telefonunu kontrol etmesini isteyen terapist onu utandırmaya çalışmıyordu. Mesele onun boş vaktini gerçekte nasıl geçirdiğinin bilincine varmasını, kendi kendisini izlemesini ve aslında oturmaya, düşünmeye ya da yürümeye –ekran kaydırmaya değil– hatta çocuklarıyla birlikte oyun yaratıp oynamaya vaktinin olduğunu kabul etmesini sağlamaktı.
Gerçekten şoke olmak istiyorsanız kendi ekran kullanım sürenizi kontrol edin. Sonra da kendinizi Instagram kullanımınızı günde sadece beş dakikacık azaltmaya teşvik edin. O birkaç dakika, iyi hissetme ile devrelerin yanması arasındaki farkı ortaya çıkarabilir.
DEVRELERIN YANMASI: ARTIK SADECE İŞKOLIKLERIN YAŞADIĞI BIR ŞEY DEĞIL
Ebeveynlerin tükenmesi gerçektir ve yaygındır. Meslek hayatındaki bitip tükenmeye benzer şekilde, ebeveynlerin bitip tükenmesi de çok fazla şey yapmaya çalıştığınızda, sürekli baskı ve aşırı stres hissettiğinizde, çocuğunuza sevgi ve ilgi gösterip kılavuzluk yaparak yapı iskelesi kurmayı bırakın herhangi bir şey yapma şevkini ya da enerjisini kendinizde bulamıyormuş gibi göründüğünüzde ortaya çıkar. Etkileri fecidir: evde çocuklarınız ve eşlerinizle gerilim, depresyon, madde kullanımı ve kaygı. Belçikalı araştırmacıların yaptığı bir çalışmaya göre ebeveynlerin bitip tükenmesi ebeveynlerin ihmali, şiddet göstermesi, kaçış fikirlerine kapılması (kaçma fantezileri kurması) ile de ilişkilidir. Kendinizi ne kadar bitip tükenmiş hissederseniz o kadar ihmalkâr olursunuz, bu da stresi artırır, stres de ihmalkârlığı besler ve böylece devam edip gider.
İyi niyetli anneler ve babalar mükemmel ebeveyn olmaya çalışırken kendilerini bitirip tüketir ve başta olmak istediklerinin tam tersine dönüşürler. Belçika’da Louvain Katolik Üniversitesi’nden araştırmacı Moïra Mikolajczak bulgularını kısa süre önce Psikolojik Bilim Derneği ile tartışırken, “Gelen ironik sonuçlar bizi biraz şaşırttı. Doğru şeyi yapmayı bu kadar fazla isterseniz, sonuçta yanlış olanı yapabilirsiniz. Ebeveynlerin üstünde fazla baskı olması onları tükenmeye sürükleyebilir ve bunun da ebeveyn için de çocuklar için de hasar verici sonuçları olabilir,” demişti.
Bu araştırmaya katılan, Fransızca ve İngilizce konuşan binlerce katılımcının bu olguyu yaşayıp yaşamadıklarını belirlemek için onlara Ebeveynlik Tükenme Envanteri denen bir anket verilmiş ve yirmi iki cümleye verdikleri tepkiyi “kesinlikle katılıyorum” ile “kesinlikle katılmıyorum” arasında bir yelpazede puanlandırmaları istenmişti. Araştırma üç kategoriden oluşuyordu.
Duygusal tükenme kategorisinde ebeveynlerin “Bir ebeveyn olarak rolüm itibarıyla hayatta kalma modundayım”, “Sabahları kalkıp çocuklarımla birlikte bir gün daha geçirecek olmamla yüzleştiğimde daha güne başlamadan kendimi tükenmiş hissediyorum”, “Bir ebeveyn olarak rolüm itibarıyla tümüyle tükenmiş hissediyorum” ve “Bir ebeveyn olarak rolüm bütün kaynaklarımı tüketiyor” gibi cümleler hakkında ne hissettiklerini puanlamaları gerekiyordu.
Duygusal mesafeyle ilgili cümleler arasında şunlar yer alıyordu: “Artık çocuğuma onu ne kadar çok sevdiğimi gösteremiyorum”, “Kimi zaman çocuklarımla ilgilenirken otomatik pilota bağlanmışım gibi geliyor”, “Çocuklarımın duygularına o kadar fazla dikkat etmiyorum”, “Çocuklarımın bana anlattıklarını gerçekten dinlemiyorum” ve “Çocuklarım için asgari olanı yapıyorum ama daha fazlasını hiç yapmıyorum”.
Kişisel başarı cümleleriyse şunlardı: “Genellikle çocuklarımın nasıl hissettiğini anlayabiliyorum”, “Çocuklarımın sorunlarıyla etkili biçimde ilgileniyorum”, “Ebeveynlik rolüm sayesinde çocuklarım üstünde olumlu bir etkim olduğunu hissediyorum”, “Çocuklarımla genellikle rahat bir hava yaratmayı başarıyorum” ve “Bir ebeveyn olarak birçok değerli şeyi başarıyorum”.
Hangi cümlelerin “kesinlikle katılıyorum” cevabı verildiğinde tükenmeyi işaret edeceğini tahmin edebilirsiniz. Elbette ki semptomların ciddiyet ölçüleri farklıdır ve dalgalanmalar gözlenebilir. Bazı ebeveynler pazar geceleri duygusal tükenme ya da duygusal mesafe cümlelerine kesinlikle katılabilir ama çarşamba günü enerjilerini yeniden toplayabilir, daha canlı bir havada olabilirler. Ya da ebeveynlik başarıları konusunda enerjinin ve yakınlığın tükenmesini yumuşatan olumlu cevaplar verebilirler. Araştırmaya katılan kişiler arasında sadece azınlıkta kalan bir grup ebeveyn ihmali, şiddeti ve kaçış fikirleri konusunda yüksek risk altındaydı. Mikolojczak ile ekibi on iki kişiden birinin, katılımcıların kabaca yüzde 8’inin ebeveynlik tükenmesinden mustarip olduğunu belirledi. Literatürde yaptıkları değerlendirmeler açısından ABD ile ilgili tutucu tahmin yüzde 5’tir. Bu da 3,5 milyon Amerikalı ebeveynin tükenmeyle baş etmeye çalıştığı anlamına gelir.
TÜKENMIŞ BIR EBEVEYN MISINIZ?
“Bugünün kültürel bağlamında ebeveynler üstünde büyük baskı var,” diyen Mikolajczak anlatmaya devam ediyor: “Ama kusursuz ebeveyn olmak imkânsızdır ve böyle olmaya çalışmak insanı tükenmeye sürükleyebilir. Araştırmamız ebeveynlerin enerji toplamalarını, tükenmeden kaçınmalarını sağlayan şeylerin çocuklar için de iyi olduğunu ileri sürüyor.”
Belçikalı ekip, Stanford Üniversitesi’nden biliminsanlarıyla birlikte bu araştırmanın devamı niteliğinde yaptığı bir araştırmada, katılımcıların iş-aile-hayat dengesi hakkında yeni bir cümle grubuna katılıp katılmadıklarını değerlendirmelerini istedi. Şuna benzer cümleler vardı: “Aile hayatım ile mesleki hayatımı kolayca uzlaştırabiliyorum” ve “Ebeveynlik sorumluluklarıma rağmen kendime ayıracak zamanı kolayca bulabiliyorum”. Araştırmacılar gerekli kaynaklara sahip ebeveynlerin tükenmeye karşı korunma altında olduğu sonucuna vardı.
Her birimiz ebeveyn olarak tükenmemize yol açabilecek, mükemmeliyetçilik, aşırı bağlılık, ebeveyn olarak güvensizlik ve yetersizlik hisleri, evde kalan tamzamanlı bakıcı olmanın yalıtılmışlığı gibi risk etkenlerine açığız. Ama kendi kendiniz için yapı iskelesi kurarak –aklı başında bir program yapılandırarak, mola vererek, eşlerinizden ve profesyonellerden destek alarak, sonuçtan bağımsız olarak çabalarınız için kendinizi alkışlayarak– tükenmeden kaçınabilir, çocuğunuza yapı iskelesi kurmak için tümüyle hazır, istikrarlı ve güçlü olabilirsiniz.
SORUNU ÖDÜNÇ ALMAK
Dr. Emanuele’nin on üç yaşında, burada Sarah diye anacağım bir hastası vardı; arkadaşı olmamasından, notlarının zayıflığından, okul piyesinde rol alamamaktan annesini sorumlu tutuyordu. En sık kullandığı cümle, “Hepsi onun hatası” idi.
Anne –hadi ona da Rebecca diyelim– evde kalıp hayatının geç bir evresinde doğan kızına bakmak için hukuk kariyerini bırakmıştı. Bütün ailenin odada olduğu bir seansta Sarah parmağını annesine doğru uzatıp, “J’accuse!”1 dedi.
“Haklısın,” cevabını verdi Rebecca. “Seni yoğun bir programa bağladım, hepsine gereği gibi yetişemedin. Daha erken bir tarihte matematik öğretmeni tutmam gerekirdi ve o seçmeler için seninle daha fazla prova yapmalıydım.”