Kitabı oku: «Gurur ve Ön Yargı», sayfa 6
Bu sözler Bay Wickham’ın dikkatini çekti ve Bay Collins’i bir süre süzdükten sonra alçak bir sesle Elizabeth’e Bourgh Ailesi’yle samimiyetlerinin olup olmadığını sordu.
“Lady Catherine de Bourgh geçenlerde Bay Collins’i şimdiki görevine atadı. Bay Collins’i ona kim önerdi pek bir bilgim yok ama tanışıklıklarının çok eski olmadığı belli.” dedi Elizabeth.
“Lady Catherine de Bourgh ile Lady Anne Darcy’nin kardeş olduklarını biliyorsunuzdur sanırım. Doğal olarak Leydi Catherine de Bourgh şu sözünü ettiğimiz Bay Darcy’nin teyzesi olur.”
“Yo, gerçekten bilmiyordum. Lady Catherine’in akrabaları hakkında hiçbir bilgim yok. Önceki güne dek varlığından bile habersizdim.”
“Kızı Bayan de Bourgh büyük bir servet sahibi olacak ve kuzeniyle birlikte mülklerini birleştireceklerine inanılıyor.”
Bu bilgi Elizabeth’in aklına zavallı Bayan Bingley’yi getirmişti, hafifçe gülümsedi. Eğer Bay Darcy bir başkasıyla sözlü ise kızcağızın tüm ilgisi, kız kardeşine gösterdiği sevgi, genç adamı övüp durması hep boşunaydı.
“Bay Collins, Lady Catherine’den ve kızından övgüyle söz ediyor ama bu anlattıklarından edindiğim kanaate göre kuzenimin minnet duyguları onu yanlış yönlendiriyor. Bence Bay Collins’in koruyucusu olmasına karşın kendini beğenmiş, kibirli kadının biri!”
“Her iki noktada da size aynen katılıyorum.” diye cevap verdi Wickham, “Kendisini senelerdir görmüyorum ama ondan hiç hoşlanmadığımı, tavırlarının despotça ve küstahça olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Pek becerikli ve zeki olmakla ünlüdür ama bence yeteneklerinin çoğunu biraz konumu ve zenginliğine, biraz amirane tavırlarına, geri kalanını ise yeğeninin, kendisi ile ilgisi olan herkesin birinci sınıf anlayış yeteneğine sahip olması gerektiğini düşünen gururuna borçlu.”
Elizabeth, Bay Wickham’ın sözlerini akla yakın buldu, kâğıt oyunlarına akşam yemeği için son verilinceye dek zevkle konuşmayı sürdürdüler ve diğer hanımlar da Bay Wickham’ın ilgisinden paylarına düşeni aldılar. Gerçi Bayan Philips’in yemekli partisinde gürültüden hiç konuşulamıyordu ama genç subay, tavırlarıyla kendini herkese sevdirmişti. Ne söylese beğeniliyor, ne yapsa göklere çıkarılıyordu.
Elizabeth oradan ayrılırken kafası onunla doluydu. Yol boyunca Bay Wickham’dan ve onun anlattıklarından başka hiçbir şey düşünemedi ama yolda Lydia ve Bay Collins bir dakika bile susmadıkları için adamın ismini anacak fırsatı olmadı. Lydia hiç durmadan oyundan, ne fişler kaybettiğinden, ne fişler kazandığından, Bay Collins ise Bay ve Bayan Philips’in nezaketinden bahsediyor; whist’te kaybettiklerine zerre kadar aldırmadığını iddia ediyor, masadaki yemekleri sayıyor ve sürekli kuzinlerini rahatsız etmekten korktuğunu yineleyip duruyordu. Araba Longbourn’daki evin önünde durduğu zaman Bay Collins’in söyleyecekleri hâlâ bitmemişti.
17
Ertesi gün Elizabeth, Bay Wickham ile arasında geçen konuşmayı Jane’e anlattı. Jane şaşkınlık ve üzüntüyle dinledi. Bay Darcy’nin, Bay Bingley’nin saygısına layık olmadığına inanamıyordu, öte yandan Wickham gibi sevimli bir gencin dürüstlüğünden kuşkulanmak da onun harcı değildi. Onun gerçekten bu kadar büyük haksızlığa uğramış olma ihtimali, genç kızın tüm şefkat duygularını uyandırmaya yetmişti. Bu nedenle her iki genç hakkında da iyi düşünmekten, davranışlarını ayrı ayrı savunmaktan, başka türlü açıklanması mümkün olmayan şeyleri de kazaya veya bir yanlışlığa yormaktan başka yapacak bir şey yoktu.
“Her ikisi de bence bizim aklımıza gelmeyecek bir biçimde aldanmışlar. Herhâlde bu işle ilgisi olan insanlar birinin söylediklerini diğerine yanlış anlatmış. Kısacası, suçun gerçekten kimde olduğunu bilmeksizin onları birbirinden soğutan nedenleri ve durumları tahmin etmemiz imkânsız.” dedi.
“Hakikaten öyle. Peki Jane’ciğim, bu işle ilgisi olabilecek kimselerle ilgili neler söyleyeceksin bakalım? Onları da temize çıkar bari, yoksa birisi için kötü şeyler düşünmek zorunda kalacağız.”
“Sen istediğin kadar dalga geç, ama fikrimi değiştiremezsin. Canım Lizzy’ciğim, babasının gözdesi olan ve geçimi için para bırakmak istediği bir gence böyle davranmanın Bay Darcy’yi ne kadar küçük düşüreceğini düşünsene. İmkânsız. Biraz insanlığı olan, karakterinde biraz değer taşıyan hiç kimse böyle bir şey yapamaz. Hem en yakın arkadaşları onun hakkında bu kadar yanılmış olabilir mi? Ah! Hayır!”
“Bay Bingley’nin kandırılmış olmasına, Bay Wickham’ın böyle bir hikâye uydurmuş olmasından daha kolay inanırım, zira bana dün gece isimler, gerçekler, her şey samimiyetle anlatıldı. Eğer öyle değilse Bay Darcy bunun aksini kanıtlasın. Ayrıca gerçekler, Bay Wickham’ın bakışlarından okunuyordu.”
“Gerçekten çok zor, çok üzücü. İnsan ne düşüneceğini bilemiyor.”
“Affedersin ama insan ne düşüneceğini bal gibi biliyor.”
Jane yalnızca bir nokta üzerinde odaklanmıştı; eğer Bay Bingley kandırılmış ise bu mesele ortalığa dökülünce çok üzülecekti.
İki genç hanım, bahsettikleri kişilerin bizzat gelişi üzerine bu konuşmayı yaptıkları fundalıktan içeri çağrıldılar. Bay Bingley ve kız kardeşleri onları uzun süredir beklenen ve gelecek salı yapılmasına karar verilmiş olan Netherfield balosuna bizzat davet etmek için gelmişlerdi. İki hanım, sevgili arkadaşlarını yeniden gördüklerine çok sevinmişlerdi, son görüşmelerinden bu yana geçen zamanın onlara bir asır gibi geldiğini söylediler ve o zamandan beri nelerle uğraştığını sordular. Ailenin geri kalanına pek az ilgi gösteriyorlardı. Bayan Bennet’tan olabildiğince uzak durup Elizabeth ile çok az konuştular, diğerlerine ise hiçbir şey söylemediler. Kısa süre sonra da ağabeylerini şaşırtan ve bir şey söylemesine fırsat bırakmayan bir çeviklikle yerlerinden kalkarak sanki Bayan Bennet’ın nezaketinden kaçmaya çalışıyorlarmış gibi hemen çıkıp gidiverdiler. Netherfield’da balo verilecek olması ailenin bütün kadınlarını son derece sevindirmişti. Bayan Bennet bu balonun en büyük kızının onuruna verildiğine inanıyordu. Hele baloya resmî bir davetiye ile değil de bizzat Bingley tarafından çağrılmak gururunu okşamıştı. Jane iki arkadaşının eşliğinde, Bingley’nin de ilgisiyle hoş bir gece geçireceğini; Elizabeth de büyük bir zevkle Bay Wickham ile bol bol dans edeceğini ve Bay Darcy’nin bakışları ve hareketleri hakkında öğrendiği her şeyi doğrulayacağını düşünüyordu. Catherine ile Lydia’nın balodan bekledikleri mutluluk ise tek bir olaya veya belli bir kişiye bağlı değildi, her ikisi de Elizabeth gibi gecenin yarısını onları tatmin edebilecek tek kavalye olan Wickham ile dans ederek geçirmeye niyetleniyor olsa da sonuçta balo, sadece bir balo idi. Mary bile ailesine baloya gitme konusunda isteksiz olmadığını söylüyordu.
“Sabahları kendime ayırabilmek bana yeter. Ara sıra gece eğlencelerine katılmak özveri sayılmaz. Toplumun hepimizin üzerinde hakkı var. Ben dinlence ve eğlence için verilen molaların herkesin hoşuna gideceğine inananlardanım.” diyordu.
Elizabeth balo için öyle heyecanlıydı ki Bay Collins ile gerekmedikçe konuşmadığı hâlde ona Bay Bingley’nin davetini kabul etmeye niyeti olup olmadığını, niyeti varsa da eğlenceye katılmayı doğru bulup bulmadığını sormaktan kendini alamadı ve adamın kafasına koyduğunu yapmakta hiç tereddüt etmediğini, başpiskopostan ya da Lady Catherine de Bourgh’den azar işitmekten korkmaksızın dans etmeye heveslendiğini görünce şaşkına döndü.
“Sizi temin ederim ki ben böyle karakterli bir genç adam tarafından saygın insanlara verilen bir balonun herhangi bir kötü niyete hizmet edeceğini hiç düşünmem; üstelik dans etmeye karşı olmaktan da o kadar uzağım ki gece süresince güzel kuzinlerimin hepsinin benimle dans etme şerefini bana bağışlayacaklarını umuyorum, hatta yeri gelmişken Bayan Elizabeth, sizden özellikle ilk iki dansı istirham edeceğim, kuzinim Jane’in bu seçimimi kötüye yormayacağını ve kendisine saygısızlık olarak almayacağını düşünüyorum.” dedi Collins.
Elizabeth belaya bulaştığını hissetti. İlk danslara Wickham ile kalkacağından fazlasıyla emindi. Onun yerine Collins’le dans etmek!..
Muziplik için bu kadar yanlış bir zaman seçemezdi ancak yapacak bir şey yoktu. Wickham’ın ve kendisinin mutluluğu, ister istemez biraz ertelenecekti. Bay Collins’in teklifini olabilecek en kibar biçimde kabul etti. Altında başka şeyler de sezdiği için adamın cüretkârlığından hiç de hoşnut olmamıştı. Şimdi fark ediyordu ki kız kardeşleri arasından Hunsford Papaz Evi’nin hanımı olmaya ve daha uygun konuklar olmadığı zaman Rosings’te kadril masasını tamamlamaya layık görülen kendisi idi. Collins’in kendisine karşı gösterdiği nezaketin gitgide arttığını fark edip zekâ ve neşesine sık sık övgüler yağdırmaya çalıştığını görünce bu fikir kısa sürede kesinleşti ve her ne kadar cazibesinin etkisi kendisini sevindirmekten çok şaşırtsa da çok geçmeden annesi böyle bir evlilik ihtimaline gayet sıcak baktığını hissettirdi. Ne var ki Elizabeth vereceği cevabın büyük bir tartışmaya yol açacağını sezerek bu imayı görmezlikten gelmeyi yeğledi. Bay Collins hiçbir teklifte bulunmayabilirdi ve teklif edene dek, onun yüzünden kavga etmeye gerek yoktu.
Neyse ki hazırlanılacak ve hakkında konuşulacak bir Netherfield balosu vardı, yoksa genç Bennet’ların o sıradaki durumları çok acıklı olurdu; çünkü davetin yapıldığı günden balo akşamına dek aralıksız yağan yağmur, Meryton’a bir kez bile gitmelerine imkân tanımamıştı. Ne teyzelerini ne subayları görmüşler ve ne de onlardan bir haber alabilmişlerdi. Netherfield balosunda ayakkabılara takılacak güller bile siparişle hazırlanmıştı. Elizabeth bile Bay Wickham ile muhabbetini ilerletmesine tamamen engel olan bu havaya sabretmekte zorlanıyordu ve salı günü edilecek danstan başka hiçbir şey Kitty ve Lydia’ya, böyle geçecek bir cuma, cumartesi, pazar ve pazartesiyi dayanılır kılamazdı.
18
Elizabeth, Netherfield’daki salona girip orada bulunan kırmızı ceketliler grubu arasında Bay Wickham’ı arayıp da bulamayıncaya dek onun geleceğinden hiç kuşku duymamıştı. Onu haklı olarak dehşete düşüren şeyler öğrenmişti ama bunların hiçbirisi adamla karşılaşacağına olan güvenini sarsmamıştı.
Her zamankinden daha büyük bir özenle giyinip kuşanmış, genç subayın kalbinin fethedilmemiş bir yeri kalmışsa, onu da o gece fethedeceğini düşünerek büyük bir hevesle hazırlanmıştı. Ama birdenbire dehşetle, Bay Darcy’nin keyfi için Bingley’lerin subaylara yolladığı davetiyelerden Wickham’a kasten yollanmadığı gibi bir kuşkuya kapıldı. Durum tam böyle olmamakla birlikte, kesinlikle gelmeyeceği, Wickham’ın arkadaşı Bay Denny tarafından resmen doğrulandı. Lydia adama durumu merakla sormuş ve ondan, Bay Wickham’ın iş için şehre inmek zorunda kaldığını ve henüz dönmediğini öğrenmişti. Bay Denny anlamlı bir gülümsemeyle ekledi:
“Burada -ismi lazım değil- bir beyle karşılaşmaktan kaçınmak istemeseydi, bence iş falan umurunda olmazdı.”
Açıklamanın bu kısmını Lydia duymasa da Elizabeth duymuştu ve ilk aklına gelen nedenle değilse bile, Wickham’ın yokluğundan Darcy’nin sorumlu olduğu kesinleşince ansızın uğradığı hayal kırıklığıyla ona hissettiği soğukluk öyle artmıştı ki az sonra yanına yaklaşınca kibar sorularına makul bir nezaketle cevap vermekte güçlük çekti. Ona ilgi göstermek, tahammül etmek, sabretmek Wickham’ı incitmek demekti. Onunla hiç konuşmamaya karar vererek biraz hırçın bir tavırla başını çevirdi, öyle ki bu tavrı Bay Bingley’le konuşurken bile takınıyordu. Körü körüne taraf tuttuğu için ona da kızıyordu.
Ama Elizabeth’in hırçın bir yaradılışı yoktu. O gece için kurduğu tüm hayalleri yerle bir olmuşsa da moralini uzun süre bozmadı, bir haftadır görmediği Charlotte Lucas’a derdini anlattıktan sonra sözü hemen ve isteyerek kuzeninin tuhaflıklarına getirdi ve kızın dikkatini Collins’e çekti. Ne var ki ilk iki dans sıkıntısını geri getirdi; işkenceydi bunlar. Hantal ve vakur Bay Collins, dansa eşlik edeceği yerde özür dileyip duruyor ve farkında olmadan sürekli yanlış adım atarak Elizabeth’e iki dans boyunca kötü bir kavalyenin neden olabileceği tüm utanç ve sıkıntıyı veriyordu. Elizabeth ondan kurtulunca kendini âdeta kuş gibi hafif hissetti.
Sonra bir subayla dansa kalktı ve Wickham’dan söz etmenin ve onun herkes tarafından sevildiğini öğrenmenin keyfini yaşadı. Bu danslar da bitince Charlotte Lucas’ın yanına gitti ve onunla konuşurken neye uğradığını anlamadan kendini Darcy’yle konuşurken buldu. Darcy onu dansa kaldırdığında o kadar şaşırmıştı ki ne yaptığını bilmeden teklifi kabul edivermişti.
Bay Darcy, kızdan olumlu karşılık alınca oradan uzaklaşıp gitmişti; Elizabeth boş bulunduğu için kendi kendine kızdı. Charlotte onu avutmaya çalışıyordu:
“Bence ondan çok hoşlanacaksın Elizabeth.”
“Tanrı korusun! İşte bu en büyük talihsizlik olur! İnsanın nefret etmeye kararlı olduğu birisinden hoşlanması!.. Benim için böyle bir kötülük dileme!”
Dans başlayıp da Darcy, Elizabeth’i almak için onlara doğru gelirken Charlotte arkadaşının kulağına, aptallık yapmamasını ve Wickham’a olan beğenisinin, ondan on kat daha önemli bir adamın gözüne itici görünmesine sebebiyet vermemesi gerektiğini fısıldadı bir çırpıda.
Elizabeth karşılık vermedi ve dansa kalkanlar arasına katıldı. Bay Darcy’ye eşlik etmenin kendisine verdiği saygınlığa hayret etti; çevresindekilerin gözlerinden de bunu görmenin şaşkınlığı okunuyordu. Bir süre tek bir kelime bile konuşmadan durdular. Elizabeth iki dans bitene dek aralarındaki sessizliğin sürüp gideceğini düşünmeye başlamış, önce bunu bozmamaya karar vermişti; ta ki kavalyesini konuşmaya zorlamanın onun için daha büyük bir ceza olacağını düşünerek dans hakkındaki bir iki fikrini söyleyene dek. Darcy cevap verdi ve sonra gene sustu. Birkaç dakika süren bir sessizlikten sonra Elizabeth kavalyesine ikinci kez, “Şimdi bir şey söyleme sırası sizde Bay Darcy.” dedi, “Ben danstan söz ettim, belki siz de odanın genişliği veya dansa kalkan çiftlerin sayısı hakkında bir şey söylemelisiniz.”
Genç adam gülümsedi ve onun söylemesini istediği her şeyi söylemeye hazır olduğunu bildirdi.
Elizabeth, “Pekâlâ…” dedi, “Şimdilik bu cevap yeterli. Belki daha sonra ben de özel baloların, genellerden çok daha hoş olduğuna dair bir şeyler söylerim ama şimdilik sussak da olur.”
“Demek sizce dans ederken konuşmak kuraldır, öyle mi?”
“Bazen… İnsan biraz konuşmalı, bilirsiniz. Birlikte yarım saat hiç konuşmadan öylece durmamız tuhaf görünecektir ama yine de bazılarının hatırı için konuşulacaksa bu öyle bir ayarlanmalıdır ki olabildiğince az söz söyleme zahmetine katlanılsın.”
“Bu taş kendinize mi yoksa bana mı?”
“Her ikisi de…” diye alaycı bir tavırla cevap verdi Elizabeth, “Çünkü çoğu zaman kafalarımızın işleyişinde büyük bir benzerlik görüyorum. İkimizin yapısı da sokulgan değil, insanlardan uzak duruyoruz, odadaki herkesi şaşırtacağını ve bir atasözü gibi kuşaktan kuşağa aktarılacağını düşünmüyorsak ağzımızı açıp bir şey söylemek istemiyoruz.”
“Bu çizdiğiniz tablo sizin karakterinize hiç uymuyor, bundan eminim.” dedi Darcy, “Benimkine ne derece uygun olduğunu ise söylemeyeyim ama belli ki siz bana yakıştırmışsınız.”
“Kendi becerimi ölçmek bana düşmez.”
Darcy cevap vermedi ve dans sona erene dek de sessiz kaldılar. Neden sonra Darcy, Elizabeth’le kız kardeşlerinin Meryton’a çok sık gidip gitmediklerini sordu. Elizabeth çok sık gittiklerini söyledi, sonra kendini tutamayarak, “Geçen gün bize rastladığınızda tam da yeni bir dost ediniyorduk.” diye ekledi.
Bu sözler etkisini hemen göstermişti. Darcy’nin yüzünü daha derin bir kibir ifadesi kapladı. Ama tek bir söz söylemedi, Elizabeth de zayıf davrandığı için kendini suçladı ve konuşmaya devam edemedi. Sonunda Darcy gergin bir tavırla konuştu:
“Bay Wickham sevimli tavırları sayesinde kolayca dost kazanabilir, gerçi bu dostlukları sürdürmekte aynı beceriyi gösterebileceğinden kuşkuluyum.”
“Sizin dostluğunuzu kaybetme şanssızlığını yaşamış.” diye cevap verdi Elizabeth üzerine basa basa, “Hem de belki ömür boyu acısını çekeceği bir biçimde.”
Darcy cevap vermedi, konuyu değiştirmek ister gibi bir hâli vardı. O sırada Sör William Lucas yanlarında belirdi, dans edenlerin arasından karşıya geçmeye çalışıyordu. Ama Darcy’yi görünce durup büyük bir saygı ile eğilerek dans edişine ve partnerine övgüler yağdırmaya başladı:
“O kadar mutlu oldum ki saygıdeğer bayım. Böyle harika dans edenlere her zaman rastlanmaz. Birinci sınıf çevrelerden olduğunuz belli, ancak güzel partnerinizin de sizi utandırmadığını ve birlikte dans edişinizi izleme zevkini bana sık sık tattıracağınızı umduğumu da izninizle ekleyeyim. Bilhassa sevgili Bayan Eliza…” dedi ve ablası ile Bingley’ye baktı, “O mutlu gün gelip çattığı zaman, kutlama neymiş o zaman göreceğiz! Bay Darcy’den ricam… Ama size engel olmayayım beyefendi. Sizi bu genç hanımın büyüleyici konuşmasından alıkoyduğum için bana teşekkür etmezsiniz, zaten onun parlayan gözleri de beni azarlıyor.”
Darcy, Sör William’ın son sözlerini doğru dürüst duymamıştı bile, ama arkadaşıyla ilgili yaptığı dokundurmayla sarsılmış gibi görünüyordu, bakışlarını ciddi bir ifadeyle, birlikte dans etmekte olan Bingley ile Jane’e çevirdi. Fakat kısa bir süre içinde kendini toparlayarak Elizabeth’e döndü ve “Sör William araya girince ne konuştuğumuzu unuttum.” dedi.
“Bana kalırsa hiç konuşmuyorduk. Sör William şu koca salonda birbirlerine söyleyecek daha az şeyi olan başka bir çift bulamazdı. İki üç konuyu konuşmayı denedik zaten, olmadı. Bundan sonra neden söz açacağımızı da bilemiyorum.”
Darcy gülümseyerek, “Kitaplar hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
“Kitaplar mı? Ah hayır! Eminim ki hiçbir zaman aynı kitapları okumuyoruz veya okusak bile aynı şeyleri hissetmiyoruz.”
“Böyle düşünmenize üzüldüm, ama öyle bile olsa en azından konu aramaya çalışmaktan kurtuluruz. Kitaplar konusundaki zıt fikirlerimizi kıyaslarız.”
“Hayır, bir baloda kitaplardan bahsedemem, kafam hep başka şeylerle meşgul olur.”
Darcy kuşkuyla sordu: “Böyle yerlerde kafanız hep şu anda olup bitenle doludur, değil mi?”
Genç kız, “Evet, her zaman.” diye ne söylediğini bilmeden cevap verdi çünkü düşünceleri konudan uzaklaşmıştı, ansızın yüksek sesle söylediği şu sözler de bunu gösteriyordu: “Bay Darcy, bir keresinde çok nadiren bağışladığınızı, bir kere darıldığınızda artık asla barışmadığınızı söylediğinizi hatırlıyorum. Bu yüzden de -sanırım- böyle bir durum olmaması için çok tedbirli davranıyorsunuz.”
“Evet, öyle.” dedi Darcy tok bir ses tonuyla.
“Ve ön yargının sizi körleştirmesine asla izin vermiyorsunuz?”
“Umarım vermiyorumdur.”
“Fikirlerini hiç değiştirmeyen kişiler için en başta doğru düşündüğünden emin olmak şarttır.”
“Bu soruların amacının ne olduğunu öğrenebilir miyim?”
“Yalnızca kişiliğinizi anlamaya çalışıyorum.” dedi Elizabeth üzerindeki ciddi tavrı silkip atmaya çalışarak.
“Ne kadar başarılı oldunuz peki?”
Elizabeth başını salladı: “Hiçbir şey elde edemiyorum. Sizinle ilgili birbirinden farklı o kadar çok şey hissediyorum ki kafam allak bullak oluyor.”
“Buna inanırım.” diye cevap verdi Darcy ciddi bir tavırla, “Benim için söylenenler birbirinden çok farklı olabilir. Bayan Bennet, şu aralar benim karakterimi çizmeye kalkışmamanızı istiyorum çünkü bu portrenin ikimize de yakışmayacak bir şey olmasından korkmak için geçerli nedenlerim var.”
“Ama bunu şimdi yapmazsam, böyle bir fırsat bir daha elime hiç geçmeyebilir.”
“Sizi bu zevkten alıkoymayayım o zaman.” dedi Darcy soğuk bir ses tonuyla. Elizabeth de sesini çıkarmadı, bir dans daha ettiler ve sessizce ayrıldılar. İki taraf da hoşnutsuzdu ama aynı derecede değil, çünkü Darcy’nin kalbinde Elizabeth’e karşı oldukça güçlü bir his vardı ve bu da onu hemen affedip öfkesini bir başkasına çevirmesine yetmişti.
Aradan çok geçmemişti ki Bayan Bingley, Elizabeth’in yanına geldi ve yüzünde hafif bir alayla, “Bayan Eliza!” dedi, “George Wickham’dan pek hoşlandığınızı duydum! Kardeşiniz bana durmadan ondan söz edip hakkında bir yığın soru sordu ve anladığım kadarıyla bu genç, size verdiği bir sürü bilgi arasında kendisinin rahmetli Bay Darcy’nin kâhyası, yaşlı Wickham’ın oğlu olduğunu söylemeyi unutmuş. Yine de bir dost olarak size, bütün söylediklerine gözünüz kapalı inanmamanızı öneririm; çünkü Bay Darcy’nin kendisine haksızlık ettiği tamamıyla yalandır, tam aksine George Wickham, ona yapmadığını bırakmadığı hâlde Bay Darcy ona her zaman çok iyi davranmıştır. Konunun ayrıntılarını bilmiyorum ama Bay Darcy’nin en ufak bir suçunun bile olmadığını, George Wickham’ın isminin anılmasına bile dayanamadığını çok iyi biliyorum ve kardeşim, subaylara yolladığı davet listesinden onun ismini çıkaramayacağını düşünüyordu ama Wickham’ın kendiliğinden çıktığını görünce rahat bir nefes aldı doğrusu. Onun buralara gelmesi bile büyük bir küstahlık, gerçekten bunu yapmaya nasıl cüret etti, aklım almıyor. Pek beğendiğiniz birinin suçunun ortaya çıkmasından ötürü size acıyorum Bayan Eliza, ama cidden nasıl bir soydan geldiği düşünülürse daha fazlası beklenemezdi.”
“Sizin gözünüzde onun soyuyla suçunun aynı şey olduğu anlaşılıyor.” dedi Elizabeth öfkeyle, “Öyle ya, Bay Darcy’nin kâhyasının oğlu olmanın dışında herhangi bir suçundan söz ettiğinizi duymadım ve onu da bana kendisinin söylediğinden emin olabilirsiniz.”
“Affedersiniz.” dedi Bayan Bingley, dudak büküp uzaklaşırken, “Karıştığım için bağışlayın. Sizin iyiliğinizi düşünmüştüm.”
Elizabeth kendi kendine, “Kaba kız!” diye söylendi, “Böyle saçma bir saldırıyla beni etkileyebileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bunda senin taraf tutan cehaletinden ve Bay Darcy’nin kötülüğünden başka bir şey göremiyorum!” Sonra da bu konuda Bingley’den bir şeyler öğrenmeye girişmiş olan ablasını aradı. Jane kardeşini karşılarken yüzünde öyle tatlı ve rahat bir gülümseyiş, öyle mutlu bir aydınlık vardı ki geceden ne kadar memnun olduğu yeterince belli oluyordu. Elizabeth onun duygularını hemen anladı ve o an, Wickham hakkındaki endişeleri, onun düşmanlarına karşı olan öfkesi ve diğer her şey, Jane’in mutluluğa giden en güzel yolda yürüyor olmasının umuduyla dağılıverdi. “Söyler misin?” dedi en az ablasınınki kadar güleç bir yüzle, “Bay Wickham hakkında neler öğrendin? A… Ama belki de üçüncü bir kişiyi düşünmeye zaman bulamayacak kadar güzel şeylerle meşgulsündür, eğer öyleyse seni bağışlayacağımdan emin olabilirsin.”
“Hayır.” diye cevap verdi Jane, “Onu unutmadım ama sana söyleyecek tatmin edici bir şeyim yok. Bay Bingley, Wickham’ın geçmişiyle ilgili her şeyi bilmiyor, Bay Darcy’yi kızdıran olaylardan da tamamen habersiz. Ancak arkadaşının ahlakının iyiliğine, dürüstlüğüne ve şerefli bir insan olduğuna yemin edebileceğini söylüyor. Bay Wickham’ın, Bay Darcy’den gördüğü ilginin hak ettiğinden fazla olduğundan da kesinlikle emin. Üzgünüm ama hem onun hem de kız kardeşinin anlattıklarına göre Bay Wickham hiç de saygıdeğer bir delikanlı değil. Korkarım ki çok düşüncesizce davranmış ve Bay Darcy’nin dostluğunu kaybetmeyi hak etmiş.”
“Bay Bingley, Bay Wickham’ı yakından tanımıyor yani?”
“Hayır, geçen sabah Meryton’da karşılaşana dek onu hiç görmemiş.”
“Demek ki bütün bunlar yalnızca Bay Darcy’den öğrendikleri. Gayet de tatmin oldum. Papazlığı konusunda ne diyor peki?”
“Bay Darcy’den birden fazla kez dinlediği hâlde tam olarak hatırlamıyor. Ama bu papazlığın Bay Wickham’a yalnızca koşullu olarak bırakıldığını sanıyor.”
“Bay Bingley’nin samimiyetinden kuşku duymuyorum.” dedi Elizabeth sıcak bir ifadeyle, “Ama yalnızca telkinlerle ikna olmamı da bekleme. Bay Bingley’nin arkadaşına arka çıkması çok normal fakat konuyu etraflıca bilmediği, kalanını da arkadaşının ağzından dinlediği için ben bu iki beyefendi hakkında eskisi gibi düşünmeyi sürdüreceğim sanırım.”
Daha sonra sözü değiştirerek her ikisi için de daha güzel olan ve fikir ayrılığına yol açmayacak bir konuya geçti. Elizabeth, Bingley’nin ilgisine karşı Jane’in beslediği alçak gönüllü ama mutlu ümitleri keyifle dinledi ve ablasının güvenini artırmak için tüm gücüyle ona destek olacak sözler söyledi. Bay Bingley’nin onlara katılması üzerine Elizabeth, Bayan Lucas’ın yanına gitti ve onun, son kavalyesinin hoş olup olmadığı sorusuna doğru dürüst cevap veremeden Bay Collins çıkageldi ve büyük bir neşe içinde, çok önemli bir şey keşfetme mutluluğuna erdiğini söyledi:
“Rastlantı eseri, şimdi bu odada patroniçemin çok yakın bir akrabasının bulunduğunu öğrendim. Bu beyefendinin, ev sahibi genç bayana, kuzini Bayan de Bourgh ile annesi Leydi Catherine’den söz ettiğine kulak misafiri oldum. Şu dünyada ne inanılmaz rastlantılar oluyor! Benim bu toplantıda Leydi Catherine de Bourgh’ün -belki de- bir yeğenine rastlayacağım kimin aklına gelirdi! Bu keşfi tam zamanında yaptığıma çok memnunum, bu sayede bu kişiye saygılarımı sunabileceğim, hemen şimdi gidiyorum ve bunu daha önce yapmadığım için beni hoş göreceğine inanıyorum. Aralarındaki akrabalıktan tamamen habersiz olmam, gecikmemi herhâlde bağışlatır.”
“Kendinizi Bay Darcy’ye takdim etmeyeceksiniz, değil mi?”
“Kesinlikle edeceğim. Bunu daha önce yapmadığım için de özür dileyeceğim. Bu gencin, Leydi Catherine’in yeğeni olduğuna inanıyorum. Sayın leydinin bir hafta önce sağlığının düzeldiğini kendisine söylemek görevimdir.”
Elizabeth onu böyle bir şey yapmaktan vazgeçirmek için çok uğraştı. Bay Darcy’nin, tanıştırılmaksızın kendisiyle konuşulmasını, teyzesine gösterilen bir saygı ifadesinden çok, kendisine karşı yapılmış bir saygısızlık sayacağını, her iki taraf için de böyle bir girişimin gerekli olmadığını, olsa bile tanışma isteğini daha yüksek mevkide olan Darcy’nin göstermesi gerektiğini belirtti. Bay Collins aklına koyduğunu yapmakta kararlı bir tavırla onu dinledi ve Elizabeth konuşmasını bitirince, “Sevgili Bayan Elizabeth, aklınızın alabileceği tüm konular hakkındaki muhteşem yargı gücünüze saygım var ama şunu söylememe izin verin, halk arasında bilinen görgü kuralları ile papaz sınıfının düzenleri birbirlerinden çok farklıdır, bu yüzdendir ki alçak gönüllülüğü elden bırakmamak koşuluyla papazlık makamını, itibar bakımından krallık içindeki en yüksek düzey ile eşit sayarım. Bu nedenle, şu durumda vicdanımın emirlerine uymama göz yummalısınız, vicdanım da vazife olarak gördüğüm şeyi yapmamı söylüyor. Diğer tüm meselelerde değişmez bir rehber olarak değerlendireceğim öğütlerinizden yararlanmadığım için beni affedin ama bu meselede neyin doğru olduğuna karar vermek için eğitim ve görgü bakımından kendimi sizin gibi genç bir hanımdan daha uygun bir durumda görüyorum.”
Ardından hafifçe eğilip Elizabeth’e selam verdi ve Bay Darcy’ye yönelerek onun yanından ayrıldı. Genç kız Bay Darcy’nin bu durumu nasıl karşılayacağını merakla izliyordu.
Darcy’nin kendisiyle böyle konuşulmasına şaşırdığı belliydi. Kuzeni söze başlamadan önce vakur bir tavırla eğilerek selam verdi, Elizabeth tek bir söz bile duyamadığı hâlde sanki bütün konuşmaları duyuyormuş gibi hissediyordu ve dudaklarının hareketinden “özür”, “Hunsford”, “Leydi Catherine de Bourgh” sözcüklerini okuyabiliyordu. Kuzeninin kendini Darcy gibi bir adamın karşısında düşürdüğü durum çok canını sıktı. Bay Darcy, adamı gizleyemediği bir merakla süzüyordu, sonunda Bay Collins konuşmasına fırsat verince ona kibar ve mesafeli bir havayla cevap verdi. Ama bu tavır Bay Collins’in yeniden konuşma cesaretini kıramamıştı ve konuşmanın uzunluğu karşısında Bay Darcy’nin küçümsemesi de artıyor gibiydi, konuşmanın sonunda da hafifçe eğilerek selam verdi ve başka bir tarafa yöneldi. Bay Collins de Elizabeth’in yanına döndü.
“Sizi temin ederim ki karşılaştığım tavırdan memnun olmamam için hiçbir neden yok. Gösterdiğim ilgi de Bay Darcy’yi hoşnut bıraktı sanıyorum. Bana son derece büyük bir nezaketle karşılık verdi, hatta Leydi Catherine’in çok aklı başında biri olduğundan ve layık olmayan kimselere hiç yakınlık göstermediğinden dem vurarak beni pohpohladı bile. Çok ince bir düşünce. Netice itibarıyla ondan pek hoşlandım.” dedi.
Artık Elizabeth’i ilgilendiren başka bir şey kalmadığı için o da neredeyse tüm dikkatini ablası ile Bay Bingley’ye çevirdi, gördüklerinin kafasında uyandırdığı hoş düşünceler silsilesi onu belki de en az Jane kadar mutlu ediyordu. Hayalinde Jane’i bu evde gerçek bir aşk evliliğinin verebileceği mutluluğun içinde görüyor ve böyle bir durumda Bingley’nin iki kız kardeşinden hoşlanmak için bile elinden geleni yapabileceğini düşünüyordu. Annesinin düşüncelerinin de aynı olduğu açıkça ortadaydı. Onun ağzını açtırma korkusundan yanına yaklaşmamaya karar verdi. Bu nedenle akşam yemeğine oturdukları zaman annesinin yan sandalyeye düştüğünü görünce bunu talihin kötü bir oyunu saydı, hele de onun birisiyle (Leydi Lucas) rahat rahat, açıkça konuştuğunu ve Jane’in yakında Bay Bingley ile evleneceğini umduğundan başka hiçbir şeyin lafını etmediğini duyunca canı çok sıkıldı. Bu iç açıcı bir konuydu ve Bayan Bennet böyle bir birleşmenin yararlarını sayarken yorulmak nedir bilmiyordu. Bingley’nin çok alımlı bir genç ve çok zengin oluşu, üstelik onlardan ancak üç mil uzakta oturuşu kendi kendini kutlarken değindiği başlıca noktalardı; hem sonra Bay Bingley’nin iki kız kardeşinin de Jane’e pek düşkün olması ve böyle bir bağı kendisi kadar onların da dilediklerinden kuşku duymaması gönlünü ferahlatıyordu. Dahası bu, küçük kızları için de gelecek vadediyordu; çünkü Jane’in yaptığı parlak evlilik kardeşlerini diğer zengin bekârların çevresine sokacaktı ve nihayet o yaşında, küçük kızlarını artık ablalarına emanet edebileceği için, canı istemedikçe toplantılara sürüklenmek zorunda kalmayacağına da seviniyordu. Bu tür toplantılarda eğleniyor gibi görünmek gerekirdi, görgü kuralları bunu gerektiriyordu; ama hiç kimse yaşamının herhangi bir döneminde evde oturmayı Bayan Bennet kadar sevemezdi. Konuşmasını, her ne kadar mümkün olmadığına kesin bir biçimde ve büyük bir zevkle inanıyor olsa da Leydi Lucas’ın da kısa zamanda aynı şansa ermesi dileklerinde bulunarak bitirdi.
Elizabeth annesinin konuşma hızını kontrol etmek ve onu, mutluluğunu daha alçak sesle anlatmasını sağlamak için uğraştı; çünkü bu sözlerin büyük bir kısmının karşılarında oturan Darcy tarafından duyulduğunu görmek can sıkıyordu. Ama boşuna… Annesi onu yalnızca saçmaladığı için payladı.
“Bay Darcy de kim oluyor, Tanrı aşkına! Ondan ne korkacağım? Eminim ki konuştuklarımızı onun keyfine göre ayarlamak gibi bir nezaket borcumuz yok ona!”
“Tanrı aşkına anneciğim, biraz daha alçak sesle konuşun. Bay Darcy’yi gücendirince elinize ne geçecek? Böyle yapmakla arkadaşının gözüne giremezsiniz.”
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.