Kitabı oku: «Kahramanların Görevi », sayfa 10

Yazı tipi:

15

Thor yanında Reece, O’Connor ve Elden ile birlikte sık kullanılan toprak bir yolda ilerliyordu. Halen şaşkın bir haldeydiler ve ağızlarını bıçak açmıyordu. Thor’un artık Reece ve O’Connor için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Kendisi için hayatlarını böyle tehlikeye atmaları karşısında diyecek bir şey bulamıyordu. Onlar sanki kardeşiymişler gibi seviyordu. Onların Kanyon’da neyin beklediğini bilmiyordu, ama yanında bu ikisi olduğu sürece her şeyle karşılaşmaya hazırdı.

Elden’a ise bakmak bile istemiyordu. Taşları tekmeliyor, öfkeyle dolup taşıyor ve yaptığı her harekette bu devriye görevinde olmaktan nasıl nefret ettiğini gösteriyordu. Fakat Thor ona acımıyordu. Kolk’un da dediği gibi her şeyi o başlatmıştı. Şimdi de hak ettiğini bulmuştu.

Bu dört kişilik ilginç grup onlara verilen talimatları takip ederek, yolda ilerliyordu. Vakit akşamüstüydü ve saatlerdir yürüyorlardı. Thor iyice halsiz düşmek üzereydi ve karnı çok acıkmıştı. Onlara yola çıkmadan önce sadece bir kase arpa verilmişti. Thor gittikleri yerde yiyecek bir şeyler bulabileceğini umut ediyordu.

Ancak şu an daha büyük sorunlarla karşı karşıyaydılar. Yeni zırhını şöyle bir inceleyen Thor, önemli bir sebebi olmasa bunun onlara asla verilmeyeceğini biliyordu. Yeni silahtar zırhları deridendi ve açık yerlerini metal zincirler kapatıyordu. Kalitesiz metalden yapılan kısa kılıçlar da ellerine tutuşturulmuştu. Belki bir şövalye kılıcı değildi ama hiç yoktan da iyiydi. En sonunda işe yarar bir silah taşıyabilmek hoştu, tabii hiçbir zaman yanından ayırmadığı sapanı da beline asılıydı. Gerçi bu gece başlarına bir bela gelirse, bu ekipmanlar pek işlerine yaramayabilirdi. Lejyon’un kullandığı diğer üstün zırh ve silahlardan birkaçına sahip olmayı isterdi; en iyi metalden yapılma orta ve uzun kılıçlar, kısa mızraklar, gürzler, hançerler ve baltalı kargılar. Fakat bu tür şeyler şan ve şöhret sahibi zengin ailelerin çocuklarında bulunurdu. Basit bir çobanın çocuğu olan Thor için ulaşılması imkansız şeylerdi.

Bitmek bilmeyen yolda ikinci güneşte batıyordu. Kraliyet Sarayı’nın herkesi kucaklayan kapılarından, Kanyon’un uzaklardaki uçurumlarına uzanan bu yol için Thor kendini suçlamaya başlamıştı. Nedense Lejyon’un diğer üyeleri onu sevmemiş, sanki varlığından rahatsız olmuşlardı. Bu durum onu çok üzüyordu. Aralarına hile yaparak girmiş gibi hissediyor ve onlar tarafından asla kabul görmeyeceğinden endişeleniyordu.

Tüm bunların üstüne birde Kanyon’a yollanıyordu. Bu hiç adil değildi. Elden ile olan kavgayı o başlatmamış ve güçlerini isteği dışında, farkında olmaksızın kullanmıştı. Güçlerinin kaynağını veya nasıl kullanıldıklarına dair halen hiçbir fikri yoktu. O yüzden böyle bir sebepten cezalandırılmayı doğru bulmuyordu.

Kanyon’da yer alacağı bu görevin neye benzediğini bilmiyordu. Ancak diğerlerinin suratlarına bakınca, bunun pek hoş bir şey olmadığını anlamak mümkündü. Acaba beni ölümüme mi yolluyorlar, diye düşündü. Belki de istenmeyenleri Lejyon’dan uzaklaştırmanın bir yoluydu bu. Ancak onun pes etmeye niyeti yoktu.

Sessizliği bozan O’Connor oldu, “Kanyon’a daha ne kadar kalmıştır?”

“Çok değil.” dedi Elden. “Eğer Thor olmasaydı şimdi bu durumda olmazdık.”

Reece müdahale etti, “Kavgayı başlatan sendin, unuttun mu?” dedi.

“Ancak onun aksine ben temiz dövüştüm” diye karşı çıktı Elden. “Hem ayrıca, bunu hak etmişti.”

“Niye?” diye sordu Thor. Bir süredir bunun cevabını bilmek için yanıp tutuşuyordu, “Niye hak ettim?” diye sordu.

“Çünkü sen buraya ait değilsin. Lejyon’daki yerini hileyle aldın. Diğerlerimiz ise seçildi. Sen ise kavga ve dövüşle aramıza katıldın.”

“Fakat Lejyon’da bu demek değil mi zaten? Dövüşmek?” dedi Reece. “Thor’un konumunu hepimizden daha çok hak ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Biz çaba sarf etmeden seçildik. Thor ise ona tanınmayan bir hakkı alnının teriyle elde etti.”

Etkilenmişe benzemeyen Elden omuz silkti. “Kurallar kuraldır. O seçilmedi. O yüzden burada olmamalı. Onunla dövüşme sebebim buydu.”

“Ne yaparsan yap, bir yere gittiğim yok” diye cevapladı titreyen sesiyle Thor. Kabul görmeyi o kadar çok istiyordu ki.

Elden kötücül bir sesle mırıldandı, “Göreceğiz.” dedi.

“Ne yapmayı düşünüyorsun tam olarak?” diye sordu O’Connor.

Ancak Elden artık cevap vermiyordu; sessiz yürüyüşüne devam etti. Thor gerilmişti. Fazla düşman edindiğini düşünüyor ve sebebini anlamıyordu. Bu durum hoşuna gitmiyordu.

“Ona kulak asma.” dedi Reece. Elden’ı duyabileceği şekilde söylemişti özellikle. “Sen yanlış bir şey yapmadın. Sendeki potansiyeli gördükleri için bu göreve yollandın. Deneyim kazanmanı istiyorlar. Yoksa uğraşmazlardı bile. Ayrıca babamın sana olan ilgisini bildikleri için, farklı bir muamele görüyorsun. Olay bundan ibaret.”

“Fakat Kanyon görevi nedir?” diye sordu Thor.

Boğazını temizleyen Reece endişeli görünüyordu.

“Bu benim için de bir ilk. Fakat bazı hikayeler duymuştum. Daha büyük çocuklardan ve ağabeylerimden. Bu bir devriye görevi. Fakat Kanyon’un diğer tarafında yapılan bir devriye.”

“Diğer taraf mı?” diye sordu O’Connor. Dehşete düşmüş gibiydi.

“Diğer taraf derken ne demek istiyorsun?” diye sordu Thor. Anlamamıştı.

Reece ona şöyle bir baktı. “Daha önce hiç Kanyon’da bulunmuş muydun?”

Thor diğerlerinin bakışlarının hissedebiliyordu. İstem dışı olarak kafasını hayır anlamında salladı.

“Dalga mı geçiyorsun?” diye sordu Elden.

“Ciddi misin?” dedi O’Connor. “Bir kere bile mi?”

Thor tekrar kafasını salladı. Utanmıştı. “Babam bizi asla bir yere götürmezdi. Sadece duydum.”

“Köyünden dışarı hiç çıkmadın değil mi çocuk?” diye sordu Elden.

Thor omuz silkti. Bu kadar çok belli oluyor muydu?

“Çıkmamış.” dedi Elden. “İnanılmaz.”

“Kes sesini” dedi Reece, Elden’a. “Onu rahat bırak. Sen çıktın diye ondan iyi biri olduğunu mu sanıyorsun?”

Reece’e küçümseyen bir bakış atan Elden elini kılıcının kınına götürdü, ama hemen çekti. Reece’den büyük olsa bile Kral’ın oğlunun üstüne fazla gitmek istemiyordu.

“Kanyon, Halka krallığını güvende tutan tek şeydir.” diye açıklamaya başladı Reece. “Bizimle, dünyanın geri kalanı arasında başka hiçbir engel yok. Eğer vahşiler bir gün onu aşmayı başarırsa, bu hepimizin sonu anlamına gelir. Tüm Halka bize, yani Kral’ın adamlarına muhtaç. Kanyon’un bu tarafını her zaman, diğer tarafını ise kimi zaman devriye gezen askerler var. Geçişi sağlayan sadece tek bir köprü bulunuyor. Gümüşler’in en deneyimlileri bu köprüyü devamlı olarak koruyorlar.

Thor hayatı boyunca Kanyon ile ilgili hikayeleri dinlemişti. Onun diğer tarafındaki şeytani güçler, vahşilerin imparatorluğu ve krallıkta yaşayan herkesin aslında nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu anlatan hikayeler. Lejyon’a katılmasının isteme sebeplerinden biri de buydu aslında; ailesini ve krallığını bu vahşilerden koruyabilmek. Krallığın kollarında güven içinde yaşarken, başka adamların onu korumak için kendilerini tehlikeye atıyor olmasını kabul edememişti. Kendi üzerine düşeni yapıp, bu kötü niyetli vahşilerle olan kavgaya yardımcı olmak istiyordu. Bu köprüyü koruyan adamlardan daha cesurunu ise düşünemiyordu.

“Kanyon yaklaşık bir buçuk kilometre genişliğinde ve tüm Halka’yı çevreliyor.” dedi Reece. “Aşması kolay bir şey değil. Tabii bizim adamlarımız vahşileri geride tutan tek şey değil. O yaratıklardan Kanyon’un ötesinde milyonlarcası bulunuyor ve eğer hepsi bir anda saldırıya geçecek olsa, onları durdurmamız imkansız olurdu. Kuvvetlerimizin tek yaptığı Kanyon’u saran enerji kalkanına destek olmak. Vahşileri hizada tutan asıl güç Kılıç’ın ta kendisi.”

“Kılıç mı?” diye sordu Thor.

Reece ona baktı. “Hanedan Kılıcı. Efsaneyi duymuş muydun?”

“Bu köylü büyük ihtimalle onu da duymamıştı.” dedi dalga geçen Elden.

“Tabii ki biliyordum.” dedi Thor öfkeyle. Hatta bilmek bir yana, bu efsane üzerine devamlı kafa yorardı. Onu her zaman görmek istemişti. Gücüyle Halka’yı koruyan enerji kalkanını ayakta tutan destansı Hanedan Kılıcı.

“Kılıç Kraliyet Sarayı’nda mı?”

Reece kafasıyla onayladı. “Asırlardır kraliyet ailesinin yanında. O olmaksızın, krallığın ayakta kalmasına imkan olmazdı. Vahşiler, Halka’yı çoktan istila ederdi.”

“Madem korunuyoruz, o zaman Kanyon’da devriye gezmenin manası ne?” diye sordu Thor.

“Kılıç sadece belli başlı tehlikeleri önleyebilir.” dedi Reece. “Küçük ve dikkat çekmeyen bir kötülük rahatça içeriye sızabilir. Bu yüzden bize ihtiyaçları var. Böyle bir yaratık, hatta bir grup yaratık, rahatlıkla Kanyon’un diğer tarafından aşağı inip, bu tarafından yukarı çıkabilir. İşte bizim görevimiz bunları engellemek. Bu yaratıklardan bir tanesi bile çok ciddi zararlara yola açabilir. Yıllar önce bunlardan birisi Kanyon’u aşmayı başarmış, durdurulana kadar ise bir köydeki çocukların neredeyse yarısını öldürmüştü. İşin çoğunu Kılıç üstlense bile, biz olmadan bu savunmanın ayakta durmasına imkan yok.”

Thor bu anlatılanları düşünmeye başladı. Kanyon büyük, görevleri önemliydi. Böylesi yüce bir amacın parçası olduğuna inanamıyordu.

“Yine de her şeyi çok iyi anlatamadım.” dedi Reece. “Kanyon’da bundan çok daha fazlası var.” dedikten sonra birden sessizleşti.

Ona bakan Thor gözlerinde korku ya da endişeye benzeyen

bir ifade gördü.

“Nasıl açıklayabilirim ki?” dedi Reece. Zorlandığı açıktı. Boğazını temizledi. “Kanyon hepimizden daha önemli. Kanyon…”

“Kanyon cesurların yeridir.” dedi bir ses.

Hepsi sese doğru döndü. Karşılarında kocaman bir at, üzerinde baştan aşağı zırhlarını giymiş ve uzun, parlak silahlarıyla donanmış Erec duruyordu. Onlara gülümserken bakışları Thor’un üzerindeydi. Thor şaşkına dönmüştü.

“Burası seni erkek yapacak olan yerdir.” diye devam etti Erec. “Tabii halen bir erkek olamamışsan.”

Mızrak müsabakasından beri onu görmemişti. Kanyon’a doğru giderlerken yanlarında Erec gibi bir şövalyenin olması Thor’u rahatlatmıştı. Erece onların yanında olduğu sürece hiçbir şeyden zarar göremeyeceklerini düşünüyordu. Yol boyunca onlarla olması için dua etti.

“Burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu Thor. “Bize eşlik mi edeceksiniz?”, sesinin fazla hevesli çıkmadığını umdu.

Erec güldü. “Endişelenme, genç.” dedi. “Sizinle geliyorum.”

“Ciddi misiniz?” diye sordu Reece.

“Gümüşler’den birinin ilk kez devriye görevine çıkan Lejyon üyelerine eşlik etmesi adettendir. Ben de gönüllü oldum.” Erec bakışlarını Thor’a çevirdi, “Ne de olsa dün de sen bana yardım ettin.” dedi.

Erec’in varlığı Thor’un içini ısıttı. Ayrıca arkadaşlarının gözünde değerinin arttığını hissediyordu. İşte, büyük şövalye Erec onlara katılmış, beraberce Kanyon’a gidiyorlardı. Artık hiçbir şeyden korkusu yoktu.

“Tabii, sizinle devriye gezecek değilim.” diye ekledi Erec. “Ancak köprüyü geçip, kamp yerinize kadar sizinle geleceğim. O noktadan sonra devriye görevinizde bir başınasınız.”

“Bu bizim için bir onurdur, efendim.” dedi Reece.

O’Connor ve Elden aynı anda, “Teşekkürler.” dedi.

Erec, Thor’a gülümsedi. “Ne de olsa artık ilk silahtarım sensin. Pat diye ölmene izin veremem.”

“İlk mi?” diye sordu heyecanlanan Thor.

“Feithgold’un müsabakada bacağı kırıldı. En az sekiz hafta ortalıkta olmayacak. Artık esas silahtarım sensin. O yüzden eğitimimize bir an önce başlasak iyi olur, değil mi?”

“Tabii ki efendim.” diye yanıtladı Thor. Thor’u kafası düşüncelerle dolup taşıyordu. Uzun süreden beri ilk defa şansının yaver gittiğini düşünüyordu. Gelmiş geçmiş en büyük şövalyenin silahtarıydı ve hayatına aniden sıkı dostlar girmişti.

Beşi birlikte batan güneşe doğru batıya yol aldılar. Atının üzerindeki Erec arkalarından yavaşça takip ediyordu.

“Zannediyorum ki siz daha önceden Kanyon’da bulundunuz, efendim?” diye sordu Thor.

“Defalarca.” dedi Erec. “İlk devriyeme çıktığım zaman senin yaşlarındaydım aslında.”

“Nasıl bir deneyim olmuştu?” diye sordu Reece.

Dikkat kesilen dört çocuğun kafası da arkalarına çevrilmişti. Erec bir süre cevap vermeden, sadece ileriye doğru baktı. “Kanyon’a ilk devriyeni asla unutmazsın. Açıklaması zordur. Yabancı, garip ve mistik bir yerdir orası. Güzeldir de ama. Diğer tarafında akla gelmeyecek tehlikeler bekler insanı. Devriye istediği kadar kalabalık olsun, gene de kendini yalnız hissedersin. Bir insanın doğayla en çok içe içe olabileceği yerdir. O kadar büyüktür ki, bunun altında ezilirsin. Adamlarımız orayı yüzlerce yıldır devriye geziyor. Bu bir çeşit ergenlik ayini gibidir. Eğer oranın karşına çıkardığı tehlikeleri anlayamazsan, asla gerçek bir şövalye olamazsın.”

Tekrar suskunluğa büründü. Kafası karışan oğlanlar birbirine baktı.

“Karşı tarafta çatışmaya girme ihtimalimiz var mı?” diye sordu Thor.

“Bir kere o tarafa geçildi mi, her şey mümkündür. Düşük ama olası bir ihtimal.” dedi Erec ve ardından Thor’a bakarak, “Harika bir silahtar ve günü geldiğinde de büyük bir şövalye olmak istiyor musun?” diye sordu.

Thor heyecanlandı. “Evet efendim, hem her şeyden daha çok.”

“O zaman öğrenmen gereken bazı şeyler var.” dedi Erec. “Güç tek başına yeterli değildir, çeviklikte öyle veya büyük bir savaşçı olmak da. Bunların hepsinden çok daha önemli bir şey var.”

Erec tekrar sessizleşti. Thor meraktan çatlamak üzereydi. “Nedir?” diye sordu. “Önemli olan şey ne?”

“Yüreğin cesur olmalı.” dedi Erec. “Asla korkmamalısın. En karanlık ormana girebilmeli, en tehlikeli savaşları dövüşmeli ve ağırbaşlılığını korumalısın. Gittiğin her yere sükunetini taşımalısın. Asla korkmadan, daima tetikte. Aylaklık yapmadan, hep çalışmalısın. Artık başkalarından seni korumalarını beklemek gibi bir lükse sahip değilsin. Sıradan bir vatandaş değilsin artık. Kral’ın adamlarındansın. Büyük bir dövüşçünün en önemli nitelikleri cesareti ve ağırbaşlılığıdır. Tehlikeden korkma. Ona hazır ol. Fakat onu arama.”

“İçinde yaşadığımız bu Halka, bizim krallığımızdır.” dedi Erec, “Sanki onu dışardan gelecek vahşilere karşı koruyormuş gibi görünüyoruz. Ama bu doğru değil. Bizi koruyan tek şu Kanyon ve onun sahip olduğu büyü. Biz büyücünün halkası içinde yaşıyoruz aslında. Bunu sakın unutmayın. Büyüyle yaşıyor, büyüyle ölüyoruz. Güvende olmak diye bir şey yok evlat, ne burada ne de Kanyon’un diğer tarafında. Sihri al, büyüyü kaldır ve o zaman elimizde ne kalıyor gör.”

Bir süre sessizlik içinde ilerlediler. Thor, Erec’in sözlerini düşünüyordu. Tekrar ve tekrar. Sanki Erec ona gizli bir mesaj vermek istemişti; Thor’un bu güçleri her neyse, onları nasıl kullanıyorsa kullansın, bunda utanılacak bir şey yoktu. Utanmak bir yana, bundan gurur duymalıydı, çünkü krallığın tümü gücünü buradan alıyordu. Thor kendini biraz daha iyi hissetmeye başladı. Çünkü en başta Kanyon’a yollanma sebebinin, büyüsünü kullandığı için bir çeşit ceza olduğunu düşünmüştü. Ancak şimdi bu güçlerinin, bir gurur kaynağı olabileceğini fark ediyordu.

Diğer çocuklar ilerlemişlerdi. Thor ise Erec ile beraber yürüyordu. Erec ona baktı.

“Saray’da şimdiden çok güçlü düşmanlar kazanmayı başardın.” derken suratında alaycı bir gülümseme vardı. “Fakat bir o kadar da dost kazanmış gibisin.”

Thor utandı. “Nasıl oldu bilmiyorum, efendim. Öyle bir niyetim yoktu.”

“Düşman edinmenin niyetlerle bir alakası yoktur. Onları doğuran kıskançlıklardır. Ve sen çok fazla kıskançlık uyandırdın. Bu illa ki kötü bir şey değildir. Herkesin dedikodularının asıl konusu sensin.”

Kafasını kaşıyan Thor, anlamaya çalışıyordu. “Nedenini gerçekten bilmiyorum.” dedi.

Erec alaycı gülümsemesini düşürmemişti. “Kraliçe’nin kendisi senin bir numaralı düşmanın. Bir şekilde onun sinirlerini bozmayı başarmışın.”

“Annem mi?” diye sordu Reece. “Niçin?”

“Ben de bunun cevabını merak ediyorum.” dedi Erec.

Thor çok kötü hissediyordu. Kraliçe mi? Düşman mı? Ona ne yapmış olabilirdi ki? Anlayamıyordu. Onun öfkesini çekecek kadar dikkat çekici ne yapmıştı ki? Fakat birden dank etti.

“Kanyon’a yollanma sebebim Kraliçe mi?” diye sordu.

Ciddileşen Erec kafasını ileri doğru çevirdi. “Olabilir.” dedi dalgınca. “Belki de.”

Thor edindiği düşmanların ne kadar yüksek konumlardaki kişiler olduğunu anladı. Hakkında hiçbir şey bilmediği saray hayatına birden girivermişti. Onun tek isteği bunun bir parçası olmaktı. O sadece hayallerini takip etmiş ve onları elde etmek için elinden geleni yapmıştı. Bunun için çabalarken başkalarının öfkelerini ve kıskançlığını üzerine çekebileceğini hiç düşünmemişti. Çözemediği bir bulmaca gibi bu durumu uzun uzadıya düşünse de, içinden çıkamıyordu.

Thor’un kafası bunlarla meşgulken küçük bir tepenin üstüne çıktıklarında karşılaştıkları görüntü, kafasındaki her şeyi sildi. Thor’un nefesi kesilmişti.

Karşılarında gözün alabildiğine Kanyon uzanıyordu. Thor’un ilk defa gördüğü bu manzara onu o kadar şoke etti ki, yerinden bile kıpırdayamıyordu. Bu koca uçurumun sanki bir sonu yok gibiydi. Tüm bunların ortasında ise askerlerin koruduğu tek bir köprü yer alıyordu. Köprünün kendisi de sanki sonsuzluğa uzanan bir geçitti.

Batan ikinci güneşin yeşil ve mavi ışıkları Kanyon’u hafifçe aydınlatıyordu. Kendini biraz toparlamayı başaran Thor, diğerleriyle beraber köprüye doğru ilerlerken, bir yandan Kanyon’un yamaçlarını inceliyordu. Dünyanın midesine uzanıyorlar sanki, diye düşündü Thor. Thor, Kanyon’un dibini göremiyordu. Acaba dibi olmadığı için mi, yoksa sisten dolayı mı, bunu bilemiyordu. Yamaçlardaki milyonlarca yıllık kayalara şekillerini rüzgarlar vermişti. Burası Thor’un şimdiye dek bulunduğu en eski yerdi. Yaşadığı gezegenin bu kadar büyük, heyecan verici ve yaşam dolu olduğunu şimdiye dek bilmiyordu. Sanki yaratılışın beşiğini gelmiş gibiydi.

Arkadaşlarının da nefesleri kesilmiş gibiydi. Dördünün burayı devriye gezecek olması gülünecek bir durumdu. Sırf bu görüntü bile başlı başına onları önemsiz kılıyordu. Onlar köprüye yaklaşınca, askerler kendilerine çekidüzen verip, yeni devriyeye yol açtılar. Thor heyecanlanmıştı.

“Dördümüz nasıl olur da bunu devriye gezebiliriz ki?” diye sordu O’Connor.

Kıs kıs gülen Elden, “Bizden başka onlarca devriye daha var. Biz makinada bir dişliyiz sadece.” dedi.

Onlar köprüye ilerlerken duyulan tek ses sertçe esen rüzgarın, botlarının ve Erec’in atının sesiydi. Atın nallarının çıkardığı sesler, bu gerçek üstü yerde Thor’a güven veriyordu. Erec’i görünce kendilerini toparlayan askerlerin hiçbirinden ses çıkmıyordu. Yüzlercesinin yanından geçmişlerdi.

Thor etraftaki kazıkları fark etti. Neredeyse adım başı dikili olan kazıkların tepesinde barbarların kafası geçirilmişti. Kimileri çoktan çürümeye başlamış, kimisinden ise halen kanlar damlıyordu.

Thor kafasını başka yöne çevirdi. Bu kadar da gerçek fazla gelmişti. Böyle bir şeye hazır olup olmadığından emin değildi. Bu başların kazıklara geçirilmesine neden olan tüm o çatışmaları düşündü ve diğer tarafta onları neyin bekliyor olabileceğine dair bir fikir edindi. İlk defa, diğer taraftan canlı kurtulmayı başarabilecek miyim, diye düşünüyordu. Bu yolculuğun amacı bu muydu yoksa? Onun öldürülmesi?

Uçurumdan aşağı, bitmeyen yamaca baktı ve uzaklardan gelen bir kuş sesi duydu; bu ses daha önce hiç karşılaşmadığı bir kuşa ait olmalıydı. Kim bilir diğer tarafta onları daha ne tuhaf yaratıklar bekliyordu?

Ancak esas olarak onu rahatsız eden ne bu yaratıklar, ne de kazığa oturtulmuş kellelerdi. Onu rahatsız eden Kanyon’un ta kendisiydi. Bunun sebebi sis mi, uğuldayan rüzgar mı, sonsuz gökyüzü mü yoksa batan güneşi renkleri mi, bilmiyordu. Fakat bu mekanda gerçek üstü bir şeyler vardı ve bu Thor’u sanki başka yerlere alıp götürüyor gibiydi. Bu his o kadar baskındı ki, onu sarmalıyordu. Her şeyin üstüne sanki ağır bir büyüsel enerji çökmüştü. Bu Kılıç mı, yoksa başka bir kadim güç mü, diye merak etti. Sanki köprüyü kullanarak başka bir toprak parçasına değil de, bambaşka bir boyuta geçeceklerdi.

Hayatında ilk bu geceyi korumasız bir halde, Kanyon’un diğer tarafında geçirecek olduğuna bir türlü inanamıyordu.

16

Gökyüzünden kaybolan güneşin yerini, koyu kızılla karışık mavi bir ton alırken, Thor, Reece, O’Connor ve Elden, tekinsiz ormanların içine doğru inen bir yolda ilerliyorlardı. Thor hayatı boyunca hiç bu kadar diken üstünde olmamıştı. Erec kampta kalmıştı ve artık sadece dördü vardı. Aralarındaki tüm problemlere rağmen artık birbirlerine güvenmekten başka çareleri olmadığını düşünüyordu Thor. Thor, onlara yardım eden Erec olmadan, bir ekip olmayı öğrenmek istiyordu. Onlar ayrılmadan önce Erec endişelenmemeleri gerektiğini, eğer onların bağırdığını duyarsa hemen yardıma koşacağını söylemişti. Bu Thor’un içine biraz rahatlatıyordu.

Ormana yaklaşırlarken, Thor bu tuhaf yeri inceliyor, yerde uzanan dikenlere ve garip görünümlü meyvelere bakıyordu. Yüzlerce yıllık ağaçların birbirlerine karışmış dalları o kadar yoğundu ki, neredeyse birbirlerine değiyor ve zaman zaman Thor’un kafasını eğmesini gerektiriyordu. Dallarda yapraklar yerine dikenler vardı ve her yere uzanmak istiyor gibiydiler. Sarı renkli sarmaşıklar aşağılara sarkıyordu. Thor suratına inen bir tanesini itmeye kalktığı zaman, son anda bunun bir yılan olduğunu fark etmişti. Bağırmış ve hızla önünden kaçmıştı.

Diğerlerinin ona gülecek hali yoktu, çünkü onlar da korku içindeydiler. Her taraftan aşina olmadıkları hayvanlara ait sesler yükseliyordu. Bazıları alçak ve mideden geliyor, kimisi ise kulakları sağır edecek feryatlar olarak çıkıyordu. Bazılarının kaynağı çok uzaktan, diğerleri ise endişe verecek kadar yakındandı. Alacakaranlık umduklarından daha çabuk, onlar ormanın derinlerine yeni girmeye başlamışken çöktü. Hava karardıkça Thor arkadaşlarının bile suratını seçmekte zorlanıyordu. Kılıcının sapını o kadar sıkı kavramıştı ki, avuçları bembeyazdı. Diğer eli ise sapanındaydı. Arkadaşlarının elleri de aynı şekilde kılıçlarındaydı.

Thor iyi bir şövalyenin olması gerektiği gibi cesur, kendinden emin ve güçlü olmaya çabalıyordu. Tıpkı Erec’in ona yapmasını söylediği gibi. Ölümle şu an yüzleşmek, diye düşündü, ondan korkarak yaşamaktan bin kez daha iyidir. Başını dik tutarak, cesurca ilerlemeye çalışıyor ve hatta diğerlerini birkaç metre geride bile bırakıyordu. Kalbi çok hızlı atıyor, en büyük korkularıyla yüz yüze olduğunu hissediyordu.

“Tam olarak ne için devriye geziyoruz?” diye sordu. Soru ağzından çıkar çıkmaz, kulağa ne kadar aptalca geldiğini fark etti ve Elden’ın onunla dalga geçeceğini düşündü. Fakat cevap olarak aldığı sessizlik, onu şaşırttı. Dönüp baktığı zaman, Elden’ın ondan bile daha çok korkuyor olduğunu fark etti. Bu Thor’a biraz da olsa güven verdi. Ondan yaşça daha küçük ve ufak tefek olmasına rağmen, korkunun kendisini ele geçirmesine izin vermemişti.

“Düşman için herhalde.” dedi Reece.

“Ve düşman kim?” diye sordu Thor. “Neye benziyor?”

“Burada her çeşit düşman vardır.” dedi Reece. “Artık Vahşi Topraklar’dayız. Burada barbar uluslar ve her türden kötülük ve yaratık bulunabilir.”

“Fakat devriye gezmemizin anlamı ne?” diye sordu O’Connor. “Bunu yaparak neyi değiştirebiliriz ki? Bir veya iki tanesini öldürsen bile, geriye milyonlarcası kalacak. Öyle değil mi?”

“Buraya bir farklılık yaratmak için gelmedik.” dedi Reece. “Buraya Kralımız adına, onları varlığımızdan haberdar etmek için geldik. Amacımız, onları, Kanyon’un yanına bile yaklaşmamaları için uyarmak.”

“Önce onların köprüyü geçmesini bekleyip, sonra da öldürmek kulağa sanki daha mantıklı geliyor.” dedi O’Connor.

“Hayır.” dedi Reece. “Onlar bunu denemeye bile kalkmadan kışkırtmak daha iyi bir fikir. Bu devriyelerin amacı da bu zaten. En azından Kendrick’e göre durum bu.”

Ormanın derinliklerine indikçe, Thor’un heyecanı da iyice artıyordu.

“Daha ne kadar gitmemiz gerekiyor?” diye sordu titreyen sesiyle Elden. Bu ağzını ilk açışıydı.

“Kolk’un ne dediğini hatırlamıyor musun? Kırmızı sancağı almadan geri dönmek yok.” dedi Reece. “Yeteri kadar ilerlediğimizi kanıtlamanın tek yolu bu.”

“Benim sancak falan gördüğüm yok.” dedi O’Connor. “Hatta neredeyse hiçbir şey göremiyorum. Nasıl geri döneceğiz?”

Hiçbirinin buna verebileceği bir cevap yoktu. Thor da aynı şeyi düşünüyordu. Gecenin karanlığında şu kırmızı sancağı bulmanın imkanı yoktu. Acaba bu Lejyon’un yeni seçilenler üzerinde oynadığı şu akıl oyunlarından biri mi, diye düşündü Thor. Tekrar Erec’in söylediklerini, saraydaki düşmanlarını aklına getirdi. Bu devriye ile ilgili kötü hisleri vardı. Birileri onlar için bir tuzak hazırlamış olabilir miydi?

Birden hepsini dehşete düşüren bir çığlık sesi duyuldu ve hemen ardından çalıların arasında büyük bir şeyin çıkardığı hışırtılar duyuldu. Kınlarından çıkan kılıçların metal sürtünmeleri havayı doldurdu ve oğlanların hepsi kılıçları çekilmiş ve tedirgin bir halde her yöne bakmaya başladılar.

“Bu da neydi?” diye bağırdı Elden dehşetle. Sesi çatlak çıkmıştı.

Dev yaratık bir kez daha önlerinden geçti. Bu sefer neye benzediğini görmeyi başarmışlardı.

Thor rahat bir nefes aldı, çünkü hayvanı tanımıştı.

“Sadece bir geyik.” dedi rahatlamış sesiyle. “Gerçi gördüğüm en garip geyikti ya, neyse.”

Reece insana güven veren, yaşına göre epey olgun bir sesle güldü. Bu geleceğin kralına ait bir ses, diye düşündü Thor. Yanında Reece gibi bir arkadaşı olduğu için şanslıydı. O da güldü. Bir hiç için korkmuşlardı.

Elden’la dalga geçen Reece, “Korktuğun zaman sesinin böyle çatladığını hiç bilmiyordum.” dedi ve tekrar güldü.

“Eğer seni görüyor olsaydım, gebertirdim.” dedi Elden.

“Ben seni gayet iyi görebiliyorum.” dedi Reece. “Hadi, gel ve dene.”

Elden öfkeyle ona baktı bir şey yapmaya cesaret edemedi. Bunun yerine o da diğerleri gibi kılıcını kınına soktu. Thor, Reece’in Elden’ın üstüne gitmesinden hoşlanıyordu. Çünkü her eline geçirdiği fırsatta başkalarıyla dalga geçen Elden, bu muameleyi hak ediyordu. Reece’in Elden’dan korkmamasını da takdir ediyordu; ne de olsa Elden onun iki katı sayılırdı.

Thor en sonunda üstündeki gerginliğin biraz kaybolduğunu hissetti. İlk karşılaşmalarını yaşamışlardı ve işte halen hayattaydılar. Korkacak bir şey yoktu. Gülerek, halen hayatta olduğu için mutlu oldu.

“Gülmeye devam et, yabancı çocuk.” dedi Elden. “En son gülenin kim olduğunu göreceğiz.”

Reece gibi sana gülmüyorum, diye düşündü Thor. Sadece hayatta olduğum için mutluyum.

Fakat bunu Elden’a söylemekle uğraşmadı; biliyordu ki ne söylerse söylesin Elden’ın ona olan nefretini değiştiremeyecekti.

“Bakın!” diye bağırdı O’Connor. “Orada!”

Gözlerini kısan Thor bu karanlık gecede O’Connor’ın gösterdiği şeyi görmekte zorlanıyordu. Fakat en sonunda başardı; Lejyon sancağı. Bir dala asılmıştı.

Hepsi birden ona koşmaya başladı. Elden ite kaka hepsini geçti. “Sancak benimdir.” dedi.

“Fakat ilk ben gördüm!” dedi O’Connor.

“Ama ilk alan ben olacağım. Ve tabii geri götüren de.” diye bağırdı Elden.

Thor öfkeden kabardı; Elden’ın hareketlerine inanamıyordu. Kolk onlara bayrağı getirenin ödüllendirileceğini söylemişti. Ancak bu Elden’ın hareketleri mazur göstermiyordu; çünkü bir takım gibi hareket etmeleri gerekiyordu. Elden’ın nasıl biri olduğu iyice ortaya çıkmaya başlamıştı. Sancağı hepsi görmüş, fakat hiçbiri, bir diğerini egale etmeye çalışmamıştı. Elden hariç. Thor ondan daha çok nefret etmeye başladı.

O’Connor’a dirseğiyle vuran Elden, diğerleri bir şey yapamadan ilerlemiş ve sancağı kapmıştı. Fakat onun sancağı kapmasıyla beraber birden yerden yükselen bir ağ Elden’ı yukarı çekip, etrafını sardı. Elden kurtulmaya çalıştıkça ağ, bir sağa bir sola doğru sallanıyordu. Kapana kısılmış bir hayvan gibiydi.

“Yardım edin! Yardım edin!” diye bağırıyordu dehşetle.

Yavaşça ona yaklaşmaya başladılar; Reece kahkahayı patlattı.

“Korkak olan kimmiş?” diye bağırdı Reece dalga geçercesine.

“Seni pislik!” diye bağırdı Elden. “Buradan inince seni öldüreceğim!”

“Hadi canım, ciddi misin?” diye alay etti Reece. “Ne zaman inersin peki?”

“Beni indirin!” diye bağırıyordu Elden. Bir yandan da ağın içinde debelenmekteydi. “Size emrediyorum!”

“Demek bir de emrediyorsun, ha?” dedi Reece. Kahkahalar içinde kalmıştı. Dönüp Thor’a baktı. “Sen ne dersin?”

“Bence hepimize bir özür borçlu.” dedi O’Connor. “Özellikle Thor’a.”

“Haklısın.” dedi Reece. “Bak ne diyeceğim.” dedi Elden’a. “İçten bir şekilde özür dile. Belki o zaman seni aşağı indirmeyi düşünürüz.”

“Özür mü?” dedi Elden. Korkmuş gibiydi. “Güneşler milyon kere batsa bile olmaz.”

Reece, Thor’a döndü. “Belki bu şişkoyu gece burada bırakmalıyız. Hayvanlar için iyi bir ziyafet olacağından şüphem yok. Siz ne diyorsunuz beyler?”

Thor kocaman sırıttı.

“Bence bu harika bir fikir.” dedi O’Connor.

“Bekleyin!” diye bağırdı Elden.

O’Connor uzanarak Elden’ın parmakları arasından sancağı çekti. “Öyle görünüyor ki sancağı kapma yarışışında sonuncu oldun.”

Üçü de ona sırtlarını dönüp, yürümeye başladılar.

“Hayır, durun!” diye haykırdı Elden. “Beni burada bırakamazsınız. Bunu yapmazsınız!”

Yürümeye devam ettiler.

“Özür dilerim” dedi ağlamaya başlayan Elden. “Yalvarıyorum! Özür dilerim!”

Thor dursa da Reece ve O’Connor ilerlemeye devam ettiler. Fakat Reece de en sonunda durdu ve Thor’a, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

“Onu böyle bırakamayız.” dedi Thor. Elden’ı sevmese bile bunu yapmak adice olurdu.

“Niyeymiş ki?” diye sordu Reece. “Kendisi kaşındı.”

“Eğer ağdaki sen olsan,” dedi O’Connor, “seni seve seve orada bırakırdı. Niye onu umursuyorsun ki?”

“Anlıyorum, fakat bu onun gibi davranmamız gerektiğini manasına gelmez.” dedi Thor.

Ellerini beline koyan Reece derin bir iç çekişten sonra Thor’un kulağına doğru eğildi ve “Onu burada bırakmak gibi bir niyetim yoktu. En azından tüm gece boyunca. Fakat bir bakıma haklısın. Onun bunu kaldırabileceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle altına işer ve kalp krizi geçirirdi. Fazla naziksin. Bu ilerde sorun çıkarabilir.” diye fısıldadı. Thor’un omzuna elini koydu, “Fakat seninle arkadaş olma sebeplerimden biri bu.” dedi.

“Ve benim de.” dedi O’Connor. O da elini Thor’un diğer omzuna koydu.

Thor ağın yanına geldi ve onu kesti. Elden düşerek, yere sertçe çarptı. Zar zor ayakları üzerine doğruldu ve delirmişçesine ağı üzerinden atmaya çalıştı.

“Kılıcım!” diyordu çılgıncasına, “Nerede o?”

Thor yere baktı ama etraf göremeyeceği kadar karanlıktı. “Yukarı çekildiğin zaman elinden fırlayıp dalların arasına gitmiş olmalı.” dedi.

“Neredeyse nerede. Artık bir kılıcın yok.” dedi Reece. “Onu bulamazsın.”

“Anlamıyorsunuz.” dedi Elden yakaran bir sesle. “Lejyon’un tek bir kuralı vardır; asla silahını geride bırakma. Onsuz dönemem. Yoksa atılırım!”

Thor tekrar etrafı araştırmaya başladı. Ağaçların yanına, her yere baktı. Ancak kılıçtan hiçbir iz yoktu. Reece ve O’Connor ise bakmaya bile tenezzül etmiyorlardı.

“Üzgünüm.” dedi Thor. “Onu göremiyorum.”

Elden da pes etti. “Bu senin suçun.” dedi Thor’a. “Bizi bu pisliğin içine sen soktun!”

Yaş sınırı:
16+
Litres'teki yayın tarihi:
09 eylül 2019
Hacim:
283 s. 6 illüstrasyon
ISBN:
9781632910752
İndirme biçimi:
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4,3, 3 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 4 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4, 2 oylamaya göre
Metin, ses formatı mevcut
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4,8, 6 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 4,8, 5 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 5, 2 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre