Kitabı oku: «Eğri Ağaç», sayfa 2
3.2. Bağımsızlık Döneminde Yazdığı Hikâyeleri
Magavin’in bağımsızlık döneminde yazdığı hikâyelerinde işlediği konular çok çeşitlidir. Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte her ülkenin kendi başının çaresine bakmak durumunda olduğu geçiş dönemindeki Kazak toplumu, karşılaştığı maddi ve manevi zorluklar, maddiyatın ön plana çıktığı dönemdeki insanî değerler, genç kuşağın psikolojisi, geçmişle ilgili gerçekler, millî kimlik, dil gibi çetin meseleler; Magavin’in üzerinde durduğu başlıca temalardır.
Kommunistik Realizm “Komünist Realizm” (Almatı 1992) adıyla bağımsızlığın ilk yılında yazılan hikâyesinde, sosyalist rejim taraftarı Jaras ve şair Sarsen, yazarlar Bavbek ile Beket, edebiyat tarihi araştırmacısı Madiyar adında sanata yakın beş gencin üniversite yılları anlatılır. Hikâye, Jaras’ın Rusça olarak “Sovyet insanlarının bugünkü nesli komünizmi yaşayacaktır!” “… Komünizmi yaşayacaktır!” “… Komünizmi!”4 şeklinde attığı sloganlarıyla başlar. Komünist partinin ideolojisini sorgusuz sualsiz destekleyen Jaras, bir gün illa komünizmin kurulacağını, herkesin eşit ve özgür yaşayacağını düşünmektedir. Diğer başkişiler olan gençler ise Jaras’a karşıt fikirde olup millî şuur sahibidirler.
Qasqır – Böri “Kurt – Börü” (Almatı 2001), yazarın sembollerle anlatım bulan hikâyelerinden biridir. Qasqır ‘kurt’, böri ‘börü, kurt’ demektir; böri de qasqır. Ancak Eski Türklerdeki börü toteminin ihtiva ettiği anlam, artık günümüzdeki qasqır’da yoktur. Börü kavramının cesaret, asalet ve kutsiyet arz etmesine karşın qasqır, sadece yırtıcı bir hayvan olup korkaklık, aptallık, merhametsizlik ve zulüm timsalidir. Eskiden bahadırları börü’ye benzetseler de, artık insanlıktan mahrum kimseleri qasqır’a benzetirler. Börü gitti, qasqır kaldı. Yazar, kökünden uzaklaşmakta olan yeni kuşakların hâl ve hareketleri karşısında derin bir üzüntü duymakta; esaret hamutundan kurtulamayan toplumun bugün yaptığı kirli işlerine tepki olarak börü olup seslenmektedir. Kurtuluşun ancak börü ruhunun geri dönmesiyle olacağına ve halkın selamete ermesinin, özüne dönmesiyle gerçekleşeceğine vurgu yapmaktadır (Baltabayeva, 2012a: 50-56).
Qos Ağaş “Bir Çift Ağaç” (Almatı 2001) hikâyesi, ağaç motifi üzerine kurgulanmıştır. Kadim çağlarda Cengiz Han’ın ve Kazak hanlarından Abılay ile Yesim’in de çok değer verdikleri bu bir çift ağaç, kutsal kabul edilmiştir. Modern çağda ise bu yaşlı ağaçlara olan sevginin zamanla kayboluşu, yakınında yer alan Stalin adlı bir köyün halkı tarafından sadece odun olarak görülmesi anlatılmıştır. Ağaç motifiyle yazar aslında, kökü tarihin derinliklerine uzanan Kazak halkının zamanla dejenere oluşuna parmak basmaktadır. Bozkır felsefesinin baltalanması ve Kazak toplumunun kaderi, eserin ana konusunu teşkil etmektedir.
Tamızdan Soŋğı Äŋgimeler “Ağustostan Sonraki Hikâyeler” (Almatı 2004) adlı kitabında yazarın, Jüsiptiŋ Qızı Svetlana “Yusuf’un Kızı Svetlana” (Almatı 2000), Jazdıgün Şilde Bolğanda “Yaz Ayı Temmuz Olunca” (Almatı 2000), Qara Qağaz Kelgen Salıq Ağam “Kara Haberi Gelen Salih Ağabeyim” (Almatı 2001), Nala “Sitem” (Almatı 2001), Karlagtan Xat “Karlag’dan Mektup” (Almatı 2001), Orıstıŋ Töresi “Rus Asilzadesi” (Almatı 2001) ve Ult-Aralıq Janjal “Milletlerarası Skandal” (Almatı 2001) adlı hikâyeleri yer almaktadır.
Yazar Tursınbay Jurtbay’ın da dediği gibi “Qos Ağaş’ı yazana kadarki Muhtar Magavin başka, Tamızdan Soŋğı Äŋgimeler’i yazdıktan sonraki Muhtar Magavin bir başkadır.” (Jurtbay, 2017). Bunlarda yazarın, arayış içinde olduğu, yeni üslup ve anlatım teknikleriyle şekillendirdiği eserlerini okurlarının beğenisine sunduğu görülmektedir.
Jüsiptiŋ Qızı Svetlana “Yusuf’un Kızı Svetlana” (Almatı 2000) adlı hikâyesinde yazar, kendi çocukluğundan bazı manzaraları okurlarına sunmaktadır. Çocuk Muhtar’ın köyüne yeni taşınan Baytar Yusuf’un ailesi örneğinde, Sovyet ideolojisinin Kazak toplumu üzerindeki etkilerini açıkça görmek mümkündür. Baba Yusuf, eski halk destanları ile manzumelerine derinden bağlı olmakla beraber, mevcut ideoloji tesirinde kalmış bir karakterdir. Kendi kızının adını Josef Stalin’in kızının adından esinlenerek Svetlana koymuş, böylece rejime olan sadakatini de göstermiştir. Evindeki sandıkta eski yazıyla yazılı kadim eserleri bulundurmanın yanı sıra kızının Rusça öğrenip Bolşevik yazarların eserlerini okumasını sağlamaktadır. Yazar, hem öğretmen olan kendi babasının hem de Baytar Yusuf’un KGB tarafından tutuklandıklarını, onların ve ailelerinin katlanmak zorunda kaldıkları maddi ve manevi sıkıntıları anlatırken Stalin rejimindeki “aydın katliamı”na da dikkat çekmektedir. Ayrıca o yıllardaki ücra köy hayatının Kazak misafir ağırlama âdetleri ile masallar, hikâyeler ve destanlar anlatılarak anlamlı, eğlenceli vakit geçirme alışkanlıklarıyla da millî gelenekleri yaşattığını göstermektedir.
Karlagtan Xat “Karlag’dan Mektup” (Almatı 2001) adlı hikâyede, yine yazarın çocukluğundan bir köy manzarası ve yüzyılın en büyük trajedilerinden biri olan “aydın katliamı” ile ilgili yakın çevresinden hatıraları canlandırılmaktadır. Yazarın dedesinin yeğeni olan Müslüm, Karagandı çalışma kampından mektup yollar. Müslüm, babası gibi çok okumuş, Saratov ve Moskova gibi büyük şehirlerde tıp eğitimi almış, zamanının ileri gelen profesör aydınlarındandı. 1930’lu yıllarda milyonlarca diğer aydınlar gibi tutuklanarak hapsedilir. Mektubu sıkı rejimin az da olsa gevşediği zaman yazarak Muhtar’ın ailesinden yiyecek ve sıcak kıyafet ister. Ne sağ ne de ölü haberini alamayan aile, mektubun gelişiyle heyecana kapılır. Böyle bir çalışma kampından şans eseri dönen komşu aksakalın tavsiyeleri üzerine Muhtar’ın dedesiyle babaannesi, Müslüm’e göndermek üzere bir koli hazırlarlar. Ne var ki koliyi esir kampına göndermeye devlet yetkilileri ile posta müdürü cesaret edememektedir. Aile, kolinin geri dönmesiyle birlikte derin bir hüzün yaşar. Yazar, çocukluğundan bir kesiti anlatırken Sovyet rejiminin tutuklu aydınlara karşı son derece acımasız olduğunu, yakınlarının da baskıya maruz kaldıklarını dile getirmektedir. Hikâyede; baştan sona aşırı soğuk ve fırtınalı kış havasının hâkim olması, sembolik anlam taşımaktadır. Böylece Kazak ailelerinin o zor yıllarda yaşadıkları tarifi imkânsız sıkıntılara vurgu yapılmaktadır.
Qara Qağaz Kelgen Salıq Ağam “Kara Haberi Gelen Salih Ağabeyim” (Almatı 2001) adlı hikâyesinde, savaşın Kazak toplumuna getirdiği maddi ve manevi sıkıntılar dile getirilmiştir. Yazarın II. Dünya Savaşı’na katılan akrabası Salih’in öldüğüne dair hükûmetten gelen resmî haber üzerine genç eşi, kayın biraderiyle evlendirilir. Faşistlerin toplama kampında esir bulunan Salih, günün birinde beklenmedik anda memleketine döner. Ancak esarette olması dolayısıyla ‘vatan haini’ olarak tutuklanır ve bu sefer yıllarca Sovyetlerin çalışma kampında kalır. Stalin’in ölümünden sonraki kısmi yumuşama döneminde köyüne geri döner ama ruh hâli ve dış görünüşü içler acısıdır. Yazar, Salih ağabeyi gibi nice suçsuz insanların cezalandırılarak hayatlarının karardığını ima etmektedir.
Nala “Sitem” (Almatı 2001) hikâyesinde, Kazak halkının büyük şairlerinden Sultanmahmut Toraygırov’un hayatı anlatılmıştır. Geçimini sağlamakta zorluklar yaşayan genç şair, hem kendini daha da geliştirmeyi, eğitimini tamamlamayı hem de diğer Kazak gençlerinin eğitim almasını istemekte, bunun için girişimde bulunmaktadır. Maddi sıkıntılar, çetin kış şartlarıyla birleşince genç şairin sağlığını olumsuz etkiler. Eserde, çok genç yaşına rağmen gerisinde yüksek ruhlu şiirler bırakan Sultanmahmut’un devrin önemli bir şairi olarak sürdürdüğü aydın hayatına karşılık zengin akrabalarının yaşam tarzları ustalıkla betimlenmiştir. Şan şöhret, para pul karşısında çarın hizmetine giren, halkının ve devletinin geleceğini, bağımsızlığını hiçe sayan bu insanlar şiddetle eleştirilmiştir.
Orıstıŋ Töresi “Rus Asilzadesi” (Almatı 2001) adlı hikâyesinde yazar, gençken dedesinden duyduğu bir olayı anlatmıştır. Beyazlar ile Kızılların çarpıştığı, akabinde Bolşevik hükûmetinin kurulduğu dönemde Kazak topraklarında yeni hükûmete karşı gerçekleştirilen başkaldırılar, milleti kasıp kavuran açlık, kalabalık Kazak kafilelerinin Çin’e göç etmek zorunda kalmaları ve genel olarak o yıllardaki Kazak toplumunun sosyo-kültürel durumu yansıtılmıştır. Avcılık sanatı, geleneksel tedavi yöntemi gibi Kazakların günlük yaşam tarzları da eserde anlatım bulmuştur.
Ult-Aralıq Janjal “Halklararası Skandal” (Almatı 2001) hikâyesi; satirik, mizah, grotesk, ironi, acımasız hiciv tarzında yazılmıştır. Olaylar, eski başkent Almatı’nın yakınındaki Rahman Ata köyünde olup biter. Sovyetler dağıldıktan sonra, köyde yaşayan az sayıdaki yabancı aile ülkelerine göç eder. Bir tek Marat adında, milliyetini kendisinin de bilmediği, iftiracı, yaygaracı, fırsatçı ve arsız biri, eşi ve kızıyla köyde kalır. Marat, komşusu Kanat’ın arsasına el koyduğu gibi devletten hak etmediği birçok nimeti kendisi ve ailesi için almaktadır. Üstelik hem Kazakçayı hem de Kazakları hor görmeye yeltenir, dilini uzatır, Kazakların cömertliğini, iyi niyetini suiistimal eder. Ancak “dinsizin hakkından imansız gelir.” Hapisten yeni dönen Deli Tekebay, devlet yetkililerinin aylarca, yıllarca çözemediği sorunu sadece birkaç saat içerisinde halleder. Çocukluk arkadaşı Kanat’ın arsasını geri almakla kalmaz, tüm Kazaklardan yalvararak af dilemesini sağlar, haddini bildirir. Olay örgüsünde baştan sona hiciv ve gülünç unsurları olmakla birlikte aslında acı gerçeklere vurgu yapılmaktadır. Rahman Ata köyü, âdeta küçük bir Kazakistan modelidir. Bağımsızlığın ilk yıllarında ülkede karşılaşılan Kazakçanın statüsü başta olmak üzere toprak, azınlık meseleleri, işsizlik, ekonomik sıkıntı gibi problemler, köyde gelişen olaylar anlatılırken başarılı bir şekilde işlenmiştir.
Qılmıs “Suç” hikâyesinde; tanınmış bir tarihçi, kendisine kötülük yapan yabancılardan birinin eşini kurtaracağım diye suda boğulur. Böylece milletinin çıkarını sözde kardeşlik uğruna kurban eder. Yazarın dediği gibi “Alpamıs’ın suçu bu değil, vefasız eşi ile eşinin kanı bozuk kardeşinin verdiği terbiye üzerine edepsiz büyüyen oğlunun, yani babasının emeğini inkâr edecek kadar küstah olan Alçak’ın dünyaya gelmesine sebep olmaktır.” Podonok “Alçak” (Türkistan gazetesi, 2003) hikâyesi ise; o Alçak’ın bağımsızlığın ilk yıllarında alçakça yaptığı hainlikleri üzerine kurgulanmıştır. Yurt dışında düzenlenen uluslararası sempozyum ve konferanslarda; “Kazakların bağımsızlık almaları yanlıştır, gereksizdir. Çünkü onlar devlet olamaz, Rusya olmadan yapamazlar. Ben bu yabanilerin içinden çıksam da onların dilini öğrenmeye tenezzül edemem.” şeklinde sözler sarf eder, Kazakların diline de dilini uzatır. Yurt dışındaki toplantılarda hem hayretle hem de alayla karşılaşan Alçak, yurt içinde kendisi gibi Rus dilliler ve Rusya taraftarlarınca büyük alkış görür. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyen yetkililer, gece gündüz onu koruyacak korumalar tayin ederler. Hikâyenin sonunda Alçak’ın “Kazaklarsız Kazakistan” adlı Kazakları yok etmeye yönelik kapsamlı bir programı hayata geçirmek için harıl harıl hazırlık yapmakta olduğu belirtilmiştir (Jurtbay, 2017). Hikâyenin adının Rusça Podonok “alçak, namussuz, aşağılık herif” olması yazarın; millî kimliğini, dilini, tarihini inkâr etmekle kalmayıp bu değerlere çamur atanlara, halkına ihanet edenlere onların anlayabileceği dilde seslendiği ve onlarla acımasızca istihza ettiği görülmektedir.
Qumırsqa-Qırğın “Karınca Kırgını” (Almatı 2003) adlı hikâyesi, karıncaların yaşam tarzı üzerine kurgulanan, felsefi düşüncelere dayalı bir eseridir. Yazar, kendi bahçesinde hep olagelen karıncalar ile son günlerde ortaya çıkan yabancı karıncalar arasında yer için yapılan çatışmaları bir ressam gibi betimlemiştir. Sembollerin hâkim olduğu eserde, karıncalar arasındaki toprak çatışmaları, adaletsizlik ve eşitsizlik, insanoğlunun tarih boyunca hep yaşadığı hususları hatırlatmaktadır. Ancak karıncaların savaşı sadece kendilerine zarar vermekte, insanoğlunun yaptığı savaşlar ise tüm yaradılışı olumsuz etkilemektedir.
İyesiz Äŋgimeler “Sahipsiz Hikâyeler” (Almatı 2002) adıyla bir araya getirilen hikâyeleri: Tarpaŋ “Dizginsiz”, İyesiz “Sahipsiz”, Altıbaqannan Soŋ “Salıncaktan Sonra”, Tulımxannıŋ Baqıtı “Tulumhan’ın Mutluluğu”, Arhiv Xiykayası “Arşiv Hikâyesi” (1973), Meniŋ Balalarımnıŋ Tuwısqan Ağası “Çocuklarımın Akraba Ağabeyisi”, Şeşe “Anne”, Kök Kepter “Gök Güvercin”. Bunlar dışında Bes Tülik5 “Beş Çeşit Mal” (2006), Meniŋ Türli Tüsterim “Benim Türlü Düşlerim” (Prag 2007), Öli men Tiri “Ölü ile Diri” (2008) ve başka hikâyeleri de yayımlanmıştır.
4. Uzun Hikâyeleri
4.1. Sovyet Döneminde Yazdığı Uzun Hikâyeleri
Magavin’in 1960’lı yılların sonu ile 1970’li yılların başında yazdığı Qara Qız “Kara Kız”, Tazınıŋ Ölimi “Tazının Ölümü” ve Bir Atanıŋ Balaları “Bir Babanın Çocukları” adlı uzun hikâyelerinde, millî konuları cesurca ele aldığı görülmektedir.
Qara Qız “Kara Kız” adlı uzun hikâyesindeki başkişi olan Bekseyit karakteri, genel itibarıyla iki dönemde incelenmelidir. İlkinde doktora eğitimi alan, yetenekli, azimli, genç adamı, ikincisinde ise bilim dünyasına kendini kabul ettiren, sosyal statüsü ile maddi durumu yerinde olan bilim insanını görmekteyiz. Genç bilim adamının maddi sıkıntılar çektiğini, kirada oturduğunu ve oğlu Seyitcan’a oyuncak alamamanın üzüntüsünü yaşadığını anlatırken yazar, arka planda Sovyet sisteminin acı gerçeklerinden birini ima etmektedir. Kendini bilime, araştırmalara adamış Kazak gençlerinin sosyal ve maddi durumlarının pek iç açıcı olmadığı, hayatlarını idame ettirmenin zorlukları, yazarın dikkatinden kaçmamış, eserinin konusu olmuştur. Bekseyit’in hayatındaki iki kadın olan Aygül ve Gülcihan karakterleriyle de yazar, asıl mesajını vermiştir. Kazak kadınlarına has incelik ve edep, Aygül’ün hâl ve davranışında olduğu gibi iç dünyasında da sarsılmaz bir uyum içerisindedir. Sovyet ideolojisinin etkisiyle Kazak kadınlarının yapısında yer alan olumsuz değişimler ise Gülcihan karakteriyle verilmiştir. Rus kültürünü örnek alınması gereken bir kültür olarak aşılamayı gaye edinen Sovyet hükûmetinin; Kazak millî yapısının, gelenek göreneklerinin ve millî terbiye sisteminin aleyhine yürüttüğü politikasını yazar, daha Sovyet döneminde astarlı bir şekilde olsa da anlatmaya çalışmıştır (Toksambayeva, 2015: 253-254).
Tazınıŋ Ölimi “Tazının Ölümü” (Almatı 1969) adlı uzun hikâyesinde, Kazak dünya görüşünde yedi hazineden biri sayılan tazı köpeğinin sahibine olan bağlılığı anlatılırken Kazak örf ve âdetlerine, avcılık ve köpek eğitimi gibi hususlara da yer verilmiştir. Tecrübeli avcı olan Kazı ve avcı köpeği Laçın’ın ölümü ile yazar, Kazakların millî geleneklerinin, avcılık sanatının unutulmaya yüz tuttuğunu ima etmiştir. Ayrıca Sovyet rejiminin baskı ve zulmü, astarlı anlatıma gerek duyulmadan açıkça dile getirilmiştir.
Bir Atanıŋ Balaları “Bir Babanın Çocukları” (Almatı 1973) adlı uzun hikâyesinde; Ahmet aksakal, köye getirilen yetim çocukların içinden Alman çocuğunu evlatlık alır. Köy mollasını çağırıp çocuğa kelime-i şehadet getirtip Müslüman yapar. Onun okumuş biri olan Davrenbek ile insanlığın nereden geldiğine dair tartışmaları da dikkat çekicidir. Davrenbek, insanlığın maymundan türediğini, bunun bilimsel olarak ispatlandığını öne sürer. Ahmet aksakal ise bunların safsata olduğunu, insanlığın Hz. Âdem ile Hz. Havva’dan türediğini dile getirir. Hatta büyükbabasının dediğine göre köklerinin gök börüye dayandığını da ilave eder. Sosyalist realizm yönteminin zirvede olduğu dönemde bu tür önemli ayrıntılara yer vermesi, yazarın cesur davranışının yanı sıra şahsi görüşlerine ışık tutması bakımından da önemlidir.
Jılandı Jaz “Yılanlı Yaz” (1978) adlı uzun hikâyesinde, insanoğlunun at sevgisi dokunaklı bir tarzda işlenmiş, insan ve tabiat arasındaki sıkı bağ konu edilmiştir.
Jüyrik “Yürük” (Almatı 1979) adlı uzun hikâyesinde, yazarın büyükbabası Magaviya’nın hem dış güzelliği hem de karakter yapısı ile görenleri kendine hayran bırakan Narkızıl adlı yürük atını yarış için bizzat eğitmesi ve atın hüzünlü sonu anlatılmıştır. Eser, baştan sona Kazakların at yetiştirme sanatına yer vermesiyle dikkat çekmektedir.
4.2. Bağımsızlık Döneminde Yazdığı Uzun Hikâyeleri
Qiysıq Ağaş “Eğri Ağaç” (Almatı 2001) adlı uzun hikâyesinde, ağaç motifine yer verilerek sembolik, astarlı anlatıma gidilmiştir. Eğri büyüyen meşe ağacı motifi ile doğru olmayan Sovyet rejimi, kötüye giden insan kaderi, Sovyet dönemindeki Kazak kadını betimlemeleri yapılmıştır (Baltabayeva, 2012a: 42). Eserde, “aydın katliamı”ndan nasibini almış üniversite gencinin hayatı, KGB’nın baskı ve zulümleri, toplumdaki yolsuzluklar ve adaletsizlikler de ele alınmıştır.
Qıpşaq Aruwı “Kıpçak Güzeli” (Almatı 2004) adlı uzun hikâyesinde, çağdaş sanat adamı olan Sercan karakterinde sürrealizm yöntemine başvurulduğu görülmektedir. Gündelik rutin yaşamdan vazgeçen sanatkâr, hayal dünyasında kurduğu başka bir boyutta varlığını sürdürmekte, orada gerçek benliğine kavuşarak mutlu yaşamaktadır (“Qazirgi Qazaq Prozası…”). Burada ikili kahraman tiplemesini, başkişinin iki kişiliğe ayrılarak istediği zamanda birinden diğerine geçebildiğini görmekteyiz. Kıpçak Hanı Köbek’in bedizci oğlu Sercan’ın ve onun çağdaş halefi olan ünlü heykeltraş Sercan Köbekov’un kaderi anlatılırken, Kazakistan’ın millî tarihi, siyasi durumu ve kültürünün güncel sorunları ön plana taşınmıştır. Kazakların, ataları olan Kıpçakların şanlı tarihinden, sanatından, genel olarak Eski Türk kültüründen ve özünden uzaklaştıkları gerçeği hüzünlü bir havayla verilmiştir.
Kesik Bas – Tiri Tulup “Kesik Baş, Diri Tulum” (Almatı 2005) adlı uzun hikâyesi, Moğolistan Kazakları arasında yaşanmış gerçek bir olay üzerine kurgulanmıştır. Talihsiz bir Kazak soylusu olan Akımbet’in diri diri yüzülen derisi tabaklanarak işlenir, post hâline getirilir. Yüzbaşı Bulatov’un eline geçen deri, zalim eşkıyanın işlediği suçların bir delili olarak Rusya’ya götürülür. Çekoslovak lejyonunun subayı olan arkadaşı Vatslav Kopetskiy’e hediye edilir. Seksen yıl saklandıktan sonra Çek subayının torunları tarafından Prag Millî Müzesi’ne teslim edilir. Bu görülmemiş, vahşice harekete vararak insana bunu yapan Ja-Lama yani Dambinjantsan Amursanayev (Dambi-Jantsan) adında bir Kalmuk, Kızıl askerleri tarafından öldürülür. Kafası kesilerek tuzlanır ve islenir. Bu kesik başın şu anda Petersburg’un Ermitaj Müzesi’nde bulunduğu kaydedilmiştir. Böylece insanlara kötülük yapan, çok sayıda suçsuz insanın ölümüne sebep olan Ja-Lama’nın da ölümü insan eliyle olmuştur.
5. Bilimsel Çalışmaları
Magavin’in ilk araştırması, 1961-1962 yıllarında yaptığı Yer Tarğın jäne Qazaq Eposı “Kahraman Targın ve Kazak Destanı” olsa da, asıl önemli bilimsel çalışması doktora tezi olmuştur. Daha sonra bu tezini Qobız Sarını. XV-XVIII Ğasırlarda Jasağan Qazaq Aqın, Jırawları “Kopuz Melodisi. XV.-XVIII. Asırlarda Yaşamış Kazak Şairleri ve Ozanları” (Almatı 1968) adıyla monografiye dönüştürmüştür. Yazar bu çalışmasında, XV.-XVIII. yüzyıllarda yaşamış olan Kazak şairlerinin ve ozanlarının eserlerini sistematik bir şekilde analiz etmiştir.
Çalışmanın giriş kısmında, ünlü ozan ve savaşçı Ket Buğa’nın Cengiz Han’a sevgili oğlu Cuçi’nin ölüm haberini kopuzuyla duyurduğu sahne yer almaktadır. 180 sayfadan oluşan çalışma, üç bölüm şeklinde ele alınmıştır. İlk iki bölümde, Kaztuvgan Jırav’dan Şal Akın’a kadarki uzun bir tarihî döneme yer verilmiştir. Bu eseriyle yazar, kadim Kazak şiirlerini tanıtmakla birlikte kadim Kazak tarihine de ışık tutmuştur. Son yıllarda adından çok söz ettiren yazarlardan biri olan Didar Amantay’ın “Kazak manevi dünyasına yol açan eski ozanların şiirleri, genç nesli cesaretlendirdi, aydınlarımızı millî şuur ve millî çıkarlar doğrultusunda yönlendirdi. Kazak olduğumuz için gerçekten sevindik. Muhtar Magavin, bize halkımızı sevmeyi öğretti, ırkımızla gurur duymaya çağırdı.” (Amantay, 2020) demesi manidardır. Sovyet ideolojisinin son sürat ilerlediği dönemde bu eser, kıskaç altına alınan Kazak toplumunun sarıldığı bir dal olmuştur âdeta.
Bizzat yazarın “Çok eski devirlerden, inişli çıkışlı zamanlardan elenerek günümüze ulaşan on iki önemli şahsı inceleyip tanıttım.” dediği gibi bu eserinde, on iki önemli ozanın hayatları ile eserleri gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlar: Kaztuvgan Jırav Süyinişulı, Asan Kaygı Sabitulı, Dospambet Jırav, Şalkiyiz Jırav Tilenşiulı, Jiyembet Jırav Bortoğaşulı, Margaska Jırav, Aktamberdi Jırav Sarıulı, Tatikara Akın, Ümbetey Jırav Tilevulı, Bukar Jırav Kalkamanulı, Köteş Akın, Şal Akın Kulekeulı. Magavin, işte bu şair ve ozanlarla ilgili bilgileri tozlu arşivlerde bularak Kazak Hanlığı devrine ölmeyecek ruh verdi (Korgasbek, 2020).
Aldaspan: Köne Qazaq Poeziyasınıŋ Antologiyası “Pala: Kadim Kazak Şiiri Antolojisi” (Almatı 1969) adlı eserinde, kadim Kazak şiirinin dört asırlık serüveni ele alınmıştır. Bu eseriyle Magavin, “panislamist, milliyetçi, gerici” olmakla suçlanmış ve baskılara maruz kalmıştır.
Qobız Sarını ile Aldaspan’da yer alan şiirlerdeki keder ve üzüntüden gök de hüzne boğulur. Bu kitapların gün yüzü görme hikâyeleri de o denli sancılı. Bir kere Edebiyat Enstitüsünde hiç kimse eski usul yazıyı yani Arap harflerini tanımıyordu. İkincisi; söz konusu kitapları inceleme komisyonunda yer alan bilim insanlarının bu konuya karşı düşmanca tavırları apaçık ortadaydı. Üçüncüsü; “yoksulların hükûmeti” için devlet yönetiminde yer almış, ordu komutanlığı yapmış, aristokrat aile mensupları ve söz sahibi birer asilzade olan jırav-ozanların hiçbir önemi yoktu. Dördüncüsü; kadim şiirlerden siyasi hatalar arayan, gözü keskin parti görevlileri de kolay lokmalar değillerdi. Aldaspan eseri, yazarının güvenilir biri olmadığı algısını tetiklemiştir. Sovyet döneminde partinin eleştirilerine maruz kalmış, katı sansürden nasibini almış, sayfaları acımasızca eksilerek kaybolmaktan kurtulanları ise gizlice elden ele yayılmıştır. Yazar, bu çalışmasıyla Kazak şiirini en az üç asır öteye götürmüştür. Magavin, “Şalkiyiz, Dospambet, Kaztuvgan, Bukar gibi ozanlar olmasaydı, halkın tanıdığı Muhtar Magavin diye yazar da olmazdı. Ancak az buçuk eseri, sınırlı ufku, kısa boyu olan, sıradan yazarlardan biri olurdu.” demekle hem mütevazı, kalender kişiliğini yansıtmakta hem de eski Kazak şiirlerinin kendisi için ilham kaynağı olduğuna da vurgu yapmaktadır (Korgasbek, 2020).
1960-1983 yılları arasında yayımlanmış, Kazak tarihinin beş yüzyıllık bir dönemi ile ilgili makale ve diğer çalışmalarını Ğasırlar Bederi “Asırlar Nakşı” (Almatı 1991) adıyla bir araya getirmiştir. Ayrıca üç ciltten oluşan Bes Ğasır Jırlaydı “Beş Asrın Sesi” (Almatı 1984, 1985), Ay, Zaman-ay, Zaman-ay “Hey Gidi Zaman!” adlı kitapları yayımlanmıştır. 1997-1999 yılları arasında Quŋfudzınıŋ Danalıq Däristeri “Konfüçyüs’ün Bilgelik Dersleri” adlı araştırmasını ele almıştır. Çalışmasına Çin tarihçisi Sıma Tsyan’dan Quŋfudzınıŋ Köne Äwleti “Konfüçyüs’ün Köklü Ailesi” adıyla yaptığı bir çevirisini de dâhil etmiştir (Amantay, 2020).
Qazaq Xandığı Däwirindegi Ädebiyet “Kazak Hanlığı Devrindeki Edebiyat” (Almatı 1992) adlı ders kitabını, Qazaq Xandığı Däwirindegi Ädebiyet. XV-XVIII ğğ. Hrestomatiya “Kazak Hanlığı Devrindeki Edebiyat. XV.-XVIII. Asırlar. Seçmeler” (Almatı 1993) adlı kitabını yazmıştır.