Kitabı oku: «Ahmet Baytursınulı», sayfa 7
Är joldı oylap,
Oyıma boylap,
Uktım tayız, tereñdi (Jıyğan Tergen).
Her yolu defalarca düşündüm,
Beynimde yorumladım.
Fikre dalıp sığ olanla derin olanı anladım.
Çıktığı yolda çok farklı problemler vardır. Bunları tek tek aşmak gerekecektir. ‘Yokluğun yolu’ zordur:
Kaytersiñ, jokşılıqtıñ jolı kıyın,
Ne yaparsın?! Yoksulluğun yolu çetin.
(Tülki men Karaşekpen)
Suv da bolar ol jolda tav da bolar,
Javdıñ oğı, jayğan tor, av da bolar.
Bu yolda su da olur, dağ da.
Düşman oku, atılan ağ, av da olur.
(N.K. Hanımğa)
Bu yolda karşısına çıkanlar bazen kendi insanları hatta yakınlarıdır. Yakınları, yabancılar gibi kollarını bağlattırmış, yolunu kesmişlerdir. Buna da isyan eder:
Baylattırğan kolımdı,
Bögettirgen jolımdı,
Jakınım bar, jatım bar,
Habarlana jatıñdar! (Tilek Batam)
Elimi bağlattırmış.
Yolumu kapattırmış.
Yakınım var. Yadım var.
Haberiniz olsun!
Baytursınulı, bütün kötü şartlara, çektiği eziyetlere rağmen dimdik ayaktadır. Bu yolda ölüm de vardır. Ne olursa olsun o yolundan dönmeyecektir.
Zorığıp, jolda ölip kalatınmın, (At pen Esek)
Zorlanıp yolda ölüp kalacağım.
Uzak jolğa niyet kıp bir şıkkan soñ,
Jarım joldan kaytpaspın, karındasım.
Kardeşim, niyet edip bu uzun yola çıktıktan sonra
yolun yarısından dönmem.
(N.K. Hanımğa)
Millet hiçbir şey yapmadan teslim olursa gelecek nesiller onlara ‘ses bile çıkarmadan ölüp gitmiş’ demeyecek mi? Bu soru bile ondaki başkaldırıyı güçlendirir.
Ündemey ölsek,
Süyekpen kömsek,
Keyingiler demes pe?!
Lak kurlı bakırmay,
Ölgen eken, apırım-ay! (Javap Hattan)
Ses çıkarmadan ölsek,
Kemiğimizle gömülsek,
Sonrakiler “Ey Pirim!
Oğlak gibi boğazlanmış, ses çıkarmadan ölmüş!”
demez mi?
Mücadele öncelikle aydınlanma ile olacaktır. İlk olarak eğitilecek kesim ülkenin geleceği olan çocuklardır. Onlar, ilim öğrenerek önce cahillikten kurtulacak, bu sönmeyen, kaybolmayan ilim yoluyla milleti ve vatanı diğer ilerlemiş milletlerin seviyesine getireceklerdir.
Balalar bul jol bası danalıkka,
Keliñder, tüsip, baykap, karalık ta.
Bul jolmen bara jatkan öziñdey köp,
Solardı köre tura kalalık pa?!
Danalık – öşpes jarık, ketpes baylık,
Jüriñder, izdep tavıp alalık ta! (Tartuv)
Çocuklar! Bu yolun başı bilgeliğe gider.
Gelin! Gidip bakalım, görelim.
Bu yoldan sizler gibi giden çok.
Onları da görelim mi?!
Bilgelik: sönmez ışık, bitmez zenginlik.
Haydi! Takip edip bulup alalım mı?
Kazaklara ayrıca nasihat eden Baytursınulı, onların rahatlığına da isyan eder ve ‘geçmişinizle övünüp rahat rahat yatacağınıza siz de vatan ve millet için bir şeyler yapın’ der. Atalar yapmış, başarmış. Onlar borcunu ödemiş, sıra sende. Onlara değer veriyorum. Ama sen ne yaptın? Ne yapıyorsun? der.
Senemin häm bilemin atañ jayın,
Senderdi kadirlevge deymin ne üşin?
Ötkizdi öz bastarıñ kanday eñbek?
Atañda körde jatkan jok jumısım.
Atanın durumunu bilirim, ona inanırım da.
Sizlere hürmet göstermek, ne için derim? Siz ne
kadar eziyet çektiniz?
Kabirdeki atalarınızla bir işim yok.
(Kazdar)
‘Jubatuv’ şiirinde vurgulanan diğer bir konu Kazak topraklarının Ruslara verilmesi meselesidir. Ruslar, 1800’lü yıllardan itibaren Türkistan’ı ele geçirme, asimile etme ve zorla Rus kültürünü aşılama yolunda ilerlemektedir. Bunu gerçekleştirmenin bir yolu, toprakların bir şekilde işgal edilmesidir. Çarlık Rusyası, hudut bölgelerine kaleler kurarak bu bölgelere Türkistan’da yaşayan Türklerin girmesini yasaklar. Oradaki yerli ahâliye çok ağır vergiler getirilir. Bu, çok uzun bir zaman dilimine yayılmış, planlı bir istiladır. Bu kaleler, bereketli toprakların olduğu yerlere yapılmış ve Kazaklar (ve Türkistan’ın diğer bölgelerinde diğer Türk boylarından olanlar) verimli ve bereketli topraklara alınmamıştır. Bu topraklara sürekli Rus Kosakları yerleştirilir. Kazaklar bu topraklardan sürülür. Hem Çarlık Rusları hem de devrim sonrasındaki Ruslar Kazakları zoraki olarak yerleşik hayata geçirme siyaseti de izlerler. Bu arada ellerindeki hayvanlara el konulur. Ağır vergiler ödemeleri istenir. Yetmez, bereketli toprakları ellerinden alınır. Bütün bu olaylar Kazaklar için çok büyük kıtlık ve açlıklara sebep olur. Milyonlarca insan açlık yüzünden çok kötü şartlarda ölür. Ayaklanma ve başkaldırılar olsa bile hem ekonomik yönden hem de güç bakımından kötü durumda olan Kazaklar direnemezler ve bu ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılır. Bu devirde Ruslara karşı koyacak kuvvetli bir Türk devletinin olmaması, Türkistan’daki hanlıkların birbirine düşmesi, boylar arasında süregelen tarihî rekabet bu bölgede yaşayan her Türk boyunu zayıflatmış, Türk boylarının konar-göçer yaşaması da teşkilatlı ve üstün silah gücü olan Ruslara karşı koymayı zorlaştırmıştır.
Nuvlı jerden
Köşti ayırdı,
Suvlı kölden
Kustı ayırdı.
Bavır, jürek
Talas bop tur.
Namıs, süyek
Kalaş bop tur.
Malıñ aldav,
Talavda tur.
Janıñ arbav,
Kamavda tur.
Ayağıñdı
Tusav kıstı.
Jaktarıñdı
Kursav kıstı.
Körmesiñe
Perdeñ mıktı.
Ötpesiñe
Kermeñ mıktı. (Jubatuv)
Nurlu yerden
Göçerleri ayırdı.
Sulu gölden
Kuşları ayırdı.
Kardeş, akraba
Kavga etmekte.
Namusmuş, nesilmiş,
Hiç kalmadı.
Malın yağma,
Talandadır.
Canın sorgusuz
Hapistedir.
Ayağını
Bağlar tuttu.
Yanlarını
Zincir sıkıştırdı.
Görüşmek zor.
Duvarlar sağlam.
Geçilmesin diye
Engelleri sağlam.
Bütün bunlara ek olarak Ruslar bölge insanını sadece ekonomik alanda değil, dil, tarih ve kültür alanlarında da Ruslaştırma arzusundadırlar. Çarlık Rusyasının değerleri yerine yeni Sovyet-Rus değer ve hükümlerini yerleştirmeyi amaçlamaktadırlar. Türkistan’daki Türk boylarının geleneksel sosyo-kültürel sistemine bu amaç doğrultusunda saldırmaktadırlar.
Baytursınulı’nın şiirlerinde soru cümleleri karşıdaki kişiden cevap beklemek amacıyla sorulmaz. Bu; okuyucu üzerinde etki yaratma, soru, bir konu hakkında halkı uyarma, hesap sorma, durumu bu suretle sorgulama ve belirtme gibi sebeplerle yapılmaktadır. Sosyal durumun belirlenmesinde, zıtlıkların ortaya konulup sorgulanmasında da aynı cümle türlerine başvurulmaktadır.
Şair, o devirde Türkistan’ın durumunu sembolik anlatımla ve ard arda sorduğu sorularla ortaya koyar.
Bir örtke kavdan şıkkan duvşar bolıp,
Ne kaldı tänimizde şarpılmağan?!
Bir kuru ottan çıkan yangına rast geldik.
Tenimizde ateşte yok olmayan ne kaldı?!
(Kazak Saltı)
Hiçbir şey yapılmaması, insanca davranılmaması onu üzer. Buna da isyan eder:
Adamnan tuvıp, adam isin etpey,
Uyalmay ne betimmen körge baram?!
İnsandan doğup da insan işi yapmadan
Mezara gidersem hangi yüzle huzura varırım?
(Anama Hat)
Ündemey ölsek,
Süyekpen kömsek,
Keyingiler demes pe?!
Lak kurlı bakırmay,
Ölgen eken, apırım-ay! (Javap Hattan)
Ses çıkarmadan ölsek,
Kemiğimizle gömülsek,
Sonrakiler
“Ey Pirim! Oğlak gibi boğazlanmış,
Ses çıkarmadan ölmüş!”demez mi?
Tännen baska nemdi alar ölim menen?!
Ölüm, benim vücudumdan başka neyimi alır?!
(N.K: Hanımğa)
Ukkanğa adal sözden bar ma küşti?
Anlayana doğru sözden güçlüsü var mı?
(Näbik Atı)
Kendini de sorgular. Kim olduğunu bilmenin önemini vurgular:
Oylasa, kaydan bizdiñ asılımız?(Qazdar)
Anlayana doğru sözden güçlüsü var mı?
Gerçek vatan evladının nasıl olması gerektiğini de soruyla belirtir:
Ul tuvıp ulı jolda kızmet etse,
Onan zor ultka bar ma ırıs degen?!
Oğul doğup ulu yolda hizmet edene,
Bundan daha güçlü rızk olur mu?
(Ataktı Sibir Ulı Kart Potanin)
Emir cümleleri de şiirlerde azımsanmayacak kadar fazladır. Bu cümleler daha çok anlamı kuvvetlendirmeye hizmet ederler. Bazen de kabul edilemeyecek olayları reddetme, bazı konularda isyana varacak kadar karşı çıkma belirtirler.
Halka seslenip onları gayrete getirmeye çalıştığı mısralarda emir cümleleriyle karşılaşırız:
Danalık – öşpes jarık, ketpes baylık,
Jüriñder, izdep tavıp alalık ta! (Tartuv)
Bilgelik: sönmez ışık, bitmez zenginlik.
Haydi! Takip edip bulup alalım mı?
Zamanım tülki bolsa, tazı bop şal (Ğılım)
Zamanın tilki ise tazı ol da yakala.
Devrin baskıcı zihniyetinin maddî ve manevî işkencelerle insanlara zulmettiği ve bu insanların şahsiyetlerinde sapmaların meydana geldiği o yıllarda dimdik ayakta duran, yaşadığı bütün zulümlere karşı koyan, zorlama ve ihanetlere rağmen yolundan hiç vazgeçmeyen bir yazar ve şair olan Ahmet Baytursınulı, ceditçi, aydınlanmacı, millîyetçi, istiklalci, cesur yürekli, duygulu ama duygularına yenik düşmeyen, bilgili ve kültürlü bir Kazak aydınıdır. Baytursınulı, sistemin eleştirilemediği yıllarda sistemi de, haksızlık ve hataları da eleştirmiş, bu konuları sembollerle ifade edebilmesinin yanında insanî değerleri şiirlerinde işleyerek dolaylı yoldan da anlatmıştır. ‘Masa’, ‘Söz İyesinen’, ‘Jazuvşınıñ Qanağatı’, ‘Cubatuv’ gibi şiirlerinde onun aydınlığının yanı sıra isyanlarını, halkı uyandırma gayretini, sistem karşısındaki açık tavrını görüyoruz. Bu tür şiirlerinde onun millîyetçi ve Türkçü yapısı daha açık şekilde ortaya çıkmaktadır. ‘Kazak Edebiyatı’ adlı eserde ‘Masa’ ile ilgili: ‘Bu eser, Kazakların tarihinde oldukça önemlidir. Kazakların çektikleri zorluklara karşı isyanlarını anlatan millîyetçi bir nutuktur’ ifadesi dikkat çekicidir (Koç vd. 2007: 470). ‘Masa’ şiirinde şöyle seslenir:
Izıñdap uşkan näzik bizdiñ masa,
Sap – sarı ayaktarı uzın masa,
Özine bitken türi özgerilmes,
Degenmen kara yaki uzın masa
Üstinde uyıktağanıñ aynala usıp
Kayğı jep kanattarı buzılğansa,
Uykısın az da bolsa bölmespe eken,
Koymastan kulağına ızındasa
Vızıldayıp uçan bu bizim sivrisinek
Sapsarı ayakları uzun sivrisinek
Kendine verilen sekli değişmez
Nitekim kara ya da kızıl sivrisinek
Uyuyanın üzerinde dönerek uçup
Kanatları bozuluncaya kadar her şeyi yiyip
Uykusunu az da olsa bölmez mi?
Durmadan kulağına vızıldasa.
Seyfullin’in de söylediği gibi Baytursınulı gerçekten ‘nazik bir sivrisinektir; uyuyan Kazak halkının üzerinde durmadan vızıldar ve zengin, fakir ayırmaz.’ (1999: 68).
Gerçek başkaldırı ve isyan, ancak değerler yaratabiliyorsa ve bu konuda başarılıysa anlamlıdır. Bugün, Kazakistan halkı özgürlüğünü ve benliğine sahip çıkışını, Baytursınulı gibi baskı ve zorbalıklara başkaldıran, halkı sürekli rahatsız ederek özüne döndürmeye, belleğine sahip çıkmaya ve uyandırmaya zorlayan insanlara borçludur.
Kaynakça
Akgül Sinan (2011). ‘Kazakistan Sahası Türk Edebiyatında Aydınlanma Evreleri ve Realist Dirilişin İlk Öncüleri’, Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Seminer Çalışması, Kars.
Alibekiroğlu Sertan (2005). Kazak Alimi Ahmet Baytursunoğlu’nun Hayatı ve Eserleri, (Danışman: Doç. Dr. Vahit Türk), Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep.
Baytursınov Ahmet (1991). Aq Jol, Almatı: Jalın.
Biray Nergis (2011). Ahmet Baytursınulı – Şiirleri Üzerinde Dil ve Üslup İncelemesi, İstanbul: Bilge-Oğuz Yayınları.
Buran Ahmet (2010). Kurşunlanan Türkoloji, Ankara: Akçağ Yayınları, 2. baskı.
Ercilasun Güljanat (2007). ‘Stalin Döneminde Kazak Aydınların Tasfiyesi’, Stalin ve Türk Dünyası, (Editörler: Emine Gürsoy, Naskali-Liaisan Şahin), İstanbul.
Hüseyin Köbey (2002). ‘Kazak Dil Bilgini Ahmet Baytursınov’, (Aktaran. Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar), Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 14: 223- 233.
Kara Abdulvahap. ‘Stalin Döneminde Kazakistan’da Kolektifleştirme Siyaseti ve Açlık’ (Bu makale, ‘Stalinizm ve Türk dünyası’ Sempozyumuna bildiri olarak sunulmuştur.) . www. tarihforumu.org (15.04.2011).
Kara Mehmet; İbrahim Damira (2008). ‘Kazaktar Jäne Oyanuv Uğımı’, Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 3/7 Fall.
Koç Kenan, İşina Almagül, Korganbekov Bolat (2007). Kazak Edebiyatı, C. 1 (Kazak Folkloru ve Sovyet Dönemi öncesi Kazak Edebiyatı), İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayınları.
Koç Kenan, İşina Almagül, Korganbekov Bolat (2007). Kazak Edebiyatı, C. 1I (Sovyet Dönemi ve Bağımsızlıktan Sonraki Kazak Edebiyatı), İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayınları.
Kokybassova Gülnar (2009). Ahmet Baytursınov (Hayatı, Dilciliği ve Edebiyat Araştırmacılığı), (Danışman: Prof. Dr. Zeki Kaymaz), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dünyası Araştırmaları Ana Bilim Dalı Türk Dili ve Lehçeleri Bilim Dalı, (Basılmamış Doktora Tezi), İzmir.
Kazak SSR Ğılım Akademiyası M. O. Evezov Atındağı Edebiyet Jäne Öner İnstitutı (1989). Baytursınov Ahmet – Şığarmaları, Almatı: Jazuvşı.
Oralbayeva Nurjamal (1998). ‘Ahmet Baytursunulı’. Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Dergisi, 21: 90-96.
Seyfullin Saken (1999). ‘Ahmet Baytursınoğlu 50’ge Toldı’, Ulttık Ruhtıñ Ulu Tını, Almatı: Ğılım.
Türk Vahit (2002). ‘Kazak Aydınlanma Hareketi İçerisinde Ahmet Baytursınov ve Çalışmaları’, Türkler, Ankara, 18: 665-673.
‘Ahmet Baytursınulınıñ Ömiri men Qızmeti’, http://rreferat.resurs.kz/ref/ahmet-baytursinulinin-omiri-men-kizmeti/0/ (28.03.2011).
‘Ahmet Baytursınovtıñ Şığarmaları’, http://bankreferatov.kz/en/adebiettanu/1438-a-baytursinovti-shiarmalari.html (29.03.2011).
ANA DİLİ BİLİNCİ, KİMLİK VE AHMET BAYTURSINULI 29
En yaygın tanımıyla dil yaşayan bir varlıktır. Bir iletişim aracı olan dil, insanoğlunun toplumsallaşmak için de kullandığı bir araçtır. Dil, bireyin kişisel gelişiminde olduğu kadar toplumsal gelişiminde de önemli bir etkendir. Ergin, dilin insanlar arasında anlaşma işlevi gören doğal bir araç olduğunu, kendine has kanunlara sahip ve sadece bu kanunlar etrafında gelişme gösteren gizli bir antlaşmalar sistemi, birtakım seslerden örülmüş toplumsal bir müessese olduğunu ifade eder (2008: 3). Ergin, dili tanımlarken aynı zamanda onun ‘genel, işlevsel ve manevi’ yönlerinden de bahsetmektedir (Erenoğlu 2008: 66). Yani dil genel anlamıyla seslerden ve bu seslerin bizde uyandırdığı soyut ve somut tasvirlerden oluşurken, işlev açısından sadece bir araçtır ve manevi olarak da bütün yaşadıklarımızın somut bir görüntüsü olarak her millete ait tarihi bir olgunun özetidir.
Ayrıca ana dili, her toplum için öğretimin en önemli aracı konumundadır. Ana dili ve ana dilini edinme veya edindirme yöntemleri eğitim öğretim sürecini doğrudan ifade ettiği gibi bireyin kimlik kazanmasındaki hususları da belirler.
Ana dilinin diğer önemli bir özelliği de içinde konuşulduğu toplumun tarihini ve kültürünü gelecek nesillere taşımasıdır. Daha kesin bir ifadeyle milletleri millet yapan yani onları sosyal olarak ayıran unsurların başında dil gelir. dil denen şey, bir milletin kültürle ilgili değerlerinin başında gelmektedir. Konuştukları dil aynı olan insanlar, millet olarak adlandırılan sosyal bir var oluşun temelinde yer alırlar (Kaplan 1983: 45).
Ana Dili Nedir?
Dilbilimciler ‘ana dili’ terimini genellikle bir kişinin içinde doğup büyüdüğü aile ya da toplum çevresinde ilk öğrendiği dil olarak tanımlamaktadırlar. Bilim adamlarının bazıları tarafından birey ana dilini çocukluk döneminde edindiği için ana dilin öğrenilmediği; edinildiği ya da kazanıldığı ifade edilmektedir (Vardar 1988:20). Doğan Aksan, ‘Ana Dili’ adlı makalesinde birçok dil bilimcinin ‘ana dili’ ile kastedilen kavramın ‘anne’ ile ilgisinin yanında daha çok çevreden öğrenilen ve aynı ulus içerisinde ortak dil olarak kullanılan dilin anlaşılması gerektiğini belirttiğini eserinde dile getirmektedir (Aksan 1994:63-64).
Kimlik Nedir?
Kimlik ve kişilik kavramları bazı bilim adamlarının tanımlarında karışık olarak verilmektedir. Aslında bu iki kavram aynı şeyleri ifade etmiyor. Kimlik, kendine özgü niteliksel özellikler taşır, aitlik bildirir. Kişilik kavramı ise bireyin içinde yer aldığı topluma karşı kendine has ayarlama ve uyumlarını belirleyen psikofizik sistemlerin dinamik örgütlenmesidir. Bu açıdan ele alındığında kimlik ile millî kimlik iç içe girmektedir (Yazıcı Ersoy 2016: 563).
Kimlik kavramı, bireylerin kültürlerini de yaşadığı çevredeki sosyal konumlarını da statülerini de karşılayan, genel olarak inandıkları şeyleri, tutumları, değer verdikleri yargılar gibi onların hayat biçimlerini simgeleyen bir olgunun alt basamağıdır (Yazıcı Ersoy 2016: 562).
Aksoy, kimliğin üç boyutundan bahseder: bireysel boyut, resmi boyut ve kültürel boyut. Bireysel kimlik, bir insanın içinde yer aldığı ve yetiştiği sosyal ortamda bir süreç içerisinde kendisi ile ilgili tercihlerini ifade eder. Çünkü birey sadece içinde yer aldığı ve var olduğu sosyal ortamda insan olur. Yani sosyal bir varlık olur (Aksoy 2013: 152, 153).
Kimliğin kültürel boyutu ise yaşanılan sosyal grupta kazanılan değerlerdir. Yani zaman içerisinde tarihî devamlılıktan kaynaklanarak, geleneğe bağlı olan unsurlar kimliğin kültürel boyutunu oluşturur (Aksoy 2013: 153). Kimlik başlangıçta bireysel olsa da zamanla topluma mal olmaktadır.
Kimlik kavramında bakılması gereken en önemli olgulardan biri dildir. Dil, bir grup oluşturmanın en asil aracıdır (Assmann 2015: 148). Assmann (2015: 157), bir dilbilimci olan Joshua Fishman‟ın kimlik kavramını oluşturmak ve onu yaymak için dilden daha değerli bir şey olmadığı fikrine katılmaktadır. Solok (1986: 181), dilin insan topluluklarının bir malı olduğuna ve halkın isteği dâhilinde işlenip değiştirilebileceğine vurgu yapar. Dil ve kimlik birbiriyle yakından bağlantılıdır. O bireyin kimliğinin biçimlenmesinde en önemli rollerden birine sahiptir. Kimliğin inşası ve korunması bakımından dil son derece önemlidir (Khorssed 2018: 505).
Bu açıdan ana dili bilincinin nasıl edinildiğine kısaca değinip asıl konumuz olan Ahmet Baytursınulı’nın ana dili bilinci ve kimlik konularında ne tür çalışmalar yaptığını görelim.
Ana Dili Bilinci Nasıl Edinilir?
‘Ana dili’ bir bireyin içinde doğduğu ve büyüdüğü aile ya da toplum çevresinde ilk öğrendiği dildir. Kişinin çocukluk döneminde edindiği ya da kazandığı, aynı millet içerisinde ortak olarak kullanılan dildir. Ana dili, her toplum için öğretimin en önemli aracı konumundadır. Milletleri sosyal olarak ayıran unsurlardandır. Dil, milletin kültürle ilgili değerlerindendir. Ana dili, duygu, düşünce ve kültürümüzün, kısacası kişiliğimizin aynasıdır. Ana dili bilincinde olmak ve ana dilini sevmek, aynı millete mensup kişiler arasında ortak bir düşünce sistemi, kainatı birlikte aynı şekilde anlama ve kavrama yeteneği oluşturur. Ana dili eğitimi, çocuğun bilişsel gelişiminde etkili olduğu kadar kişilik gelişimini de sağlar. Dil öğretimi demek, düşünce öğretimi demektir.
Ana dilimiz, duygularımızın, düşüncelerimizin, kültürümüzün, kısacası kişiliğimizin aynasıdır. Ana dili bilinci ve sevgisi aynı millet içerisinde yaşayan insanlar arasında ortak bir düşünce sistemi, evreni birlikte anlama ve kavrama yeteneği kazandırır. Aynı milletin içerisinde yaşayan insanlar arasındaki bağı güçlendirir. Ana dili eğitimi bunun yanında çocuğun bilişsel gelişimi üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir.
Ana dili ve kişilik gelişimi arasında çok büyük bir yakınlık vardır. Dil, düşünceden soyutlanamayacağı için dil öğretimi demek, düşünce öğretimi demektir. Dil, boş bir bal peteğine, düşünce de bu peteğin balına benzetilebilir. Düşünce yapımız ve tarzımız da kişiliğimizin emelini oluşturur (Hengirmen).
Peki bu bilinç nasıl kazandırılır. Ana dilin resmi dil olarak kullanılması ile, devlet kurumlarında açık ve sade bir yazışma dilinin (ana dilinin) kullanımının desteklenmesi ile, ana dili üzerindeki çalışmalara özen gösterilmesi ile, yazı dilinin düzenlenmesi ve kurallarının belirlenmesi ile, diğerleri de ana dili ile olmak şartıyla ancak özellikle ilk kademedeki eğitim öğretim faaliyetlerinde kullanılacak ders malzemesinin ana dili ile kaleme alınması vasıtasıyla, vs. kazanılır.
Ana dilini yazılı ve sözlü olarak doğru kullanabilen yurttaşlar yetiştirmek devletin eğitim sistemine yüklediği bir sorumluluktur. Kişinin etrafındaki insanlarla iletişim kurabilmesi, sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde kendini ifade edebilmesi, bireysel gelişimini tamamlayabilmesi ve hayatın her aşamasında başarılı olmasının yolu iyi bir ana dili eğitim ve öğretiminden geçmektedir (Kayaalp 1998:89). Ortak bir ana dili eğitim ve öğretiminden geçmiş çok farklı meslek gruplarına mensup insanların oluşturduğu kültürel alt yapısı sağlam nesillerin yetiştirilmesi bir toplumu güçlü kılar. Ana dili dersleri ulusal, demokratik değerlerin benimsendiği bir süreci oluşturur (Yalçın 2002:29).
Ana dilini iyi bilmeyen bir öğrenci, diğer derslerde de tam başarılı olamaz. Çünkü okuduklarımızı anlamamız, anladıklarımızı doğru olarak anlatabilmemiz için ana dilimizi iyi bilmemiz gerekir. Ana dil bilinci oluşturmak için için neler yapılmalıdır?
1. Okuma Sevgisi: Okullarda okutulan bir tek Türkçe kitabıyla çocuklarda okuma sevgisi geliştirmek mümkün değildir. Çocuklar haftada ve yılda belli sayıda kitap okumaktadırlar. Çocukların kitap ihtiyacını kütüphanelerde aynı kitaptan kırk elli tane bulundurarak karşılamak gerekir. Türkçe kitaplarında genel olarak kuru bir anlatımla ve öğretici/didaktik metinlerden ibaret belirlenmiş konuların olduğu görülmektedir. Ancak çocukların okuma zevkini geliştirecek metinlere ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.
2. Ana dili dersi olarak Kazak Türkçesi, Türkiye Türkçesi, vs’nin dersi ve onun müfredatı bu açıdan dikkatle oluşturulmalı ve gözden geçirilmelidir.
3. Öğretmen Yetiştirilmesi: Türkçe öğretiminde en önemli problem, uzman öğretmen yetiştirilmesi konusunda karşımıza çıkmaktadır. Ana dili öğretimi üzerine çalışan yeterli sayıda kurum ülkede henüz bulunmamaktadır. Mesela kitap okumadan yetişen öğretmenler, öğrencilerine de kitap okuma alışkanlığı kazandıramamaktadır. Farklı kitaplar okuyarak düşünce düzeyini geliştiremeyen öğrenciler, düşünemeyen bir toplumun oluşması anlamına gelir.
Çağdaş ana dili öğretiminin üç temel ilkesine göre etkili bir dil öğretimi için; dil öğretiminin öğrenme durumunda gerçekleştirilmesi, etkinlikler yardımıyla yapılması ve dil öğretiminde kullanılan her çeşit malzemenin içeriğinin anlamlı olması gerekir (Yıldız 2003:9-10). Bunun yanında sistemi bilen, kendini yetiştirmiş, malzemeleri kullanabilen uzmanlaşmış öğretmenlerin olması gerekir.
4. Ders Kitapları: Ana dili öğretiminde en önemli unsurlardan biri ders kitaplarıdır. Ana dilinin öğretildiği derslerde kullanılan ders araç ve gereçleri de aynı şekilde önemlidir. Ders kitapları özellikle nitelik ve içerik, sözcük ve kavram sayıları, söz varlığı, resim, fotoğraf, karikatür, afiş, şema ve tablolar ile tablo sayıları, konu çeşitleri, hedeflenen kişilik ve yöntem yönünden ele alınmalı ve düzenlenmelidir.
5. Dilde Sözcük Sayısı: Düşünebildiklerimiz kadar anlatmak istediklerimiz ve anlatabileceklerimiz de vardır. Düşünce gücü bu istekler doğrultusunda dilin gücünü de harekete geçirir ve zorlar. Bazı dilbilimciler bir dilin anlatım gücünün sözcük sayısı ile ölçülemeyeceğini söylerken bazıları da bunun günlük konuşmalar için doğru olduğunu ancak bilim dilinden söz ediyorsak, bu düşüncenin kesinlikle doğru olmadığını belirtirler. Sözcük olarak karşılığı bulunmayan bazı kavramları uzun uzun anlatabiliriz. Ama önemli olan dilde, her kavramı karşılayan bir sözcüğün bulunmasıdır.
6. Türkçe’nin Söz Varlığı: Türkçe, yeryüzündeki birçok dile göre daha zengindir. Ancak sözcük sayısı yanında bilimsel terimler ve soyut kavramlar bakımından bazı eksikliklerin olduğunu da belirtmek gerekir. Ama önemli olan, dildeki sözcük sayısının çok olması dilin anlatım gücünü de artırır. Burada şu soruları sormak mümkündür. Dilin anlatım gücü ile sözcük sayısı arasında bir bağ yok mudur? Dili oluşturan asıl unsurlar sözcükler değil midir? Sözcükler olmadan ne anlatılabilir?
Türkçe sözcük türetiminde pek çok imkâna sahiptir. Bu yapısıyla da olağanüstü bir dildir diyebiliriz. Gerekli olan tek şey, Atatürk’ün de dediği gibi bu dilin bilinçle işlenmesidir. Türkçe’yi dünyanın en zengin dillerinden biri yapabilmek için iki yol izlenmelidir. Bunlardan biri dile yabancı kelime girişinin mümkün olduğu kadar engellenebilmesidir. İkincisi ise sözcük hazinesinin geliştirilmesidir.
a. Yabancı dillerden kelime girişinin engellenmesi: Yeni bulunan/icat edilen bir nesneye hemen Türkçe bir isim verilmeli ve geç kalınmamalıdır. Bu şekilde hızlı hareket edildiğinde nesnenin Türkçe adı dilde yer alacağı için dile yabancı sözcük girişi engellenmektedir.
b. Sözcük Hazinesi: 1988 yılında Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlükte ortalama 60.000 sözcük vardır. Bugün Güncel Sözlük’e baktığımızda 616.000’in üzerinde sözcük olduğu görülmektedir. Bu konuda Türkçe ile ilgili çalışmalarda bilgisayarların gücünden yararlanmak gerekir.
Türkçeyi daha da zenginleştirebilmek için Türkçe bütün lehçeleriyle birlikte ele alınmalı ve gerçek söz varlığı tespit edilmelidir. Uygun bilgisayar programlarıyla sözcük türetimi için daha uygun bir ortam sağlanabilecektir. Burada aslolan da insanın bilgisi ve aklı ile gerçekleştireceği çalışmalardır.
7. Terim ve Sözcüklerin Seçimi: Bu konu Türkçenin en çok zorlandığı konulardandır. Yani terim ve sözcüklerin seçimi konusu. Bu konuda karmaşa yaşandığı bilinmektedir. Terimde birlik olması gerekir ki dilde birlik olsun. Bu sebeple de dilbilimcilerin kabul edebileceği ortak ilkeler üzerinde bir anlaşmaya varılması gerekir. Türkçe terim ve sözcükler türetilmeli, yabancı terim ve sözcükler kullanılmamalıdır.