Kitabı oku: «Ulus Olmak İstersek», sayfa 3
Yaşam Demirkazık’ı
(“Almatı Akşamı” gazetesine verilen repörtaj)
– Rahmankul ağa, ilk önce sizi ana dilimizin devlet dili satüsü ile kutlamak istiyorum. Mukagali şairimiz: “İkinci bir bahtım dilim benim
Taş yüreği dilimle dilimledim
Bazen ben dünyadan vazgeçsem de
Kutsal varlık dilimden vazgeçmedim.”
– dediği gibi siz de dil için çok emek verdiniz, şimdi bu konuda söyleyecek birikiminiz vardır.
– Ben de halkımı Dil Yasası’nın kabulünden dolayı tüm kalbimle kutluyorum. Bu yasa, halkımızın manevi hayatında gerçekleşen önemli vaakalardan biridir. Bu ilk önce yeniden yapılanma, demokrasi ve egemenlik döneminin ilk meyvesidir. Yoksa bu mesele, eskiden de bir kaç defa gündeme getirilmişti. Ben 1956 yılında Kazakça okulların azalması, Kazakça gazetelerin kapatılması, terimler eksikliği konusunda “Kazak edebiyatı” gazetesine bir yazı yazmıştım. “En büyük kültür hazinemiz” adlı makalem 22 nisan günü yayınlanmıştı. Bu halk tarafından coşkuyla karşılandı ve gazeteye mektuplar kar gibi yağdı. Çünkü, bu çok Kazak’ı düşündüren bir meseleydi. Ama o zamanlar ülkedeki sosyal, siyasi durum çok farklıydı. Stalin siyasetinden dolayı bu fikrimizi milliyetçilik olarak değerlendirenler ve takibe alanlar da oldu. Partinin meşhur XX kurul toplantısının demokratik ruhu olmasaydı, biz de sürgün olurduk. Bir şahısa tapınmanı sınama çok işimize yaradı. Makale toplum tarafında çok iltifat gördü ve bu bana ve bu meseleyi destekleyen topluma manevi güç verdi. Aydınlarımız da bu fikrini destekleyerek, toplum düşüncesini canlandırdı. Ama ne yazık ki bu hareket devlet adamları tarafından iltifat görmedi. O zamandan bu yana tam tamına 33 sene geçmiş. O zaman da devlet bu meseleyi ciddiye alsaydı, şuan 800 okulumuz faaliyetini sürdürmüş olacaktı. O kadar basın-yayınımız olurdu. “Akşam” gazetesi de çoktan faaliyet gösterirdi.
Çok yakında “Mağjan haftalığı” için Kuzey Kazakistan’a gittik. Bu bayram yerli Kazaklar tarafından çok beğeni topladı. Şairin dönüşü, hakikat ve adeletin dönüşüydu onlar için. Bu bölgede bir tek Kazakça basın yokmuş. Kazak okulları çoktan faaliyetine son vermiş. Tabii toplumsal düşünce olmadan, devlet desteğinsiz dil gelişir mi? Bu meseleyi biz eyalet akimine aktardık. Bu bölgede milli kültürü geliştirme konusunda çalışmaların olmadığını bildirdik. Bazen düşünüyorum da, neden böyle açıkça göze vuran meseleyi birileri söylemeli? Böyle bir durumda bulunmanın ne kadar korkunç olduğunu kendileri de bilmeleri gerekirdi.
Dil Yasası – geleceğe giden yolu belirleyen gerçektir.
Ama bu önümüzde yapılacak işlerin başlangıcıdır. “Veren değil, alan cömerttir” bundan sonra sorumluluk bizim üzerimizde. Eskiden devlet dili desteklemediği için dil, bu duruma düşmüştü. Oysa bugün devlet ana dilimizi geliştirmeyi, toplumda kullanım alanını genişletmeyi kendi koruma altına aldı. Damarı derinlere dayanan dilimiz tarihte ilk defa devlet, Yasa ile koruyacak!
Dil Yasası önce .... halk kendi fikrini bildirdi. Bu Yasa, bu fikirleri temel edindi. Desek te bazı teklifler göz ardı edilmiştir. Mesela Kazak dilini “etnik gruplar arasında iletişim dili” ilan etmek gerekirdi. Çünkü ülkemizde Tatar, Özbek, Uygur, Azeri gibi Türk dilli halklar yaşıyor. Bir milyondan fazla halk Kazakça biliyor. Yani Kazak dili bir derecede etnik grupların iletişim dili statüsüne sahiptir. Bu gelecekte daha da büyüyecek.
Bence göz ardı edilen ikinci bir mesele daha var. Dil Yasası’nın 30. maddesinde “Ülke dışına yollanan (uluslararsı mektuplar dışında) mektuplar ve yazılar Rusça yazılsın” olarak geçmekte. Bu, “Kazak ve Rus dillerinde” olmalıydı. Kazakça yazılan mektupları Orta Asya halkları anlamaz mı? Bunların dışında Yasa’nın bu şekli de ince çalışmalar üzerine yapılan bir belgedir. Geçen sene baharın ve yeni yıl bayramı olan Nevruz’u dirilttik. Bu halkımızın kültür zenginliğini biriktiren, başka halkların hürmetini uyandıran bayramdır. Halkımızın milli bayramının dönüşüne destek olan Özbekali Janibekov’a şükranlarımız sonsuzdur.
Yukarıda dile getirilen tekliflerimiz Kazak SSR Bakanlar Kurulu “Kazak SSR’nde Kazak Dili ve Etnik Gruplar Dillerini Geliştirme 2000” devlet stratejisinde yerine getirilecek diye düşünüyoruz. Ana dilimize ilgili bir teklifim daha olacak. “Kazak dili bayramı” gününü belirlememiz gerek. Bu bayram Dil Yasası kabul edilen 22 eylül günü kutlanmalı. Bu bayramda her yıl, ülke çapında ana dilimizi geliştirme uğruna yapılan işlerin yoklaması gibi olur. Kaç çocuk yuvası, kaç tane okul açıldı sayılmalı, gazete ve dergilerin, kitapların baskı sayısı konusunda bugün hesap verilsin. Özellikle de bu bayram günü dilin tüm imkanlarını gösteren şiir ve şarkının, atışmalar ve başka da kültür etkinlikleri bir araya getiren büyük bir kutlama olmalı. Yurt dışında yaşayan Kazaklar, diğer kardeş halkların etkili kişileri davet edilmeli. Bu günün hürmetine türlü etkinlikler düzenlenmeli. Mesela, kitap fuarları, Kazakça bilen etnik gruplar üyeleri arasında yarışmalar organize edilmeli. O zaman bu bayram, iletişim ve dostluk bayramı olur.
– Bu teklifiniz yerinde bir tekliftir. Şöyle bir sorumuz daha var. Dil Yasası önümüzdeki yılın temmuz ayında, onun bazı maddeleri 5-10 senelik bir süreç içerisinde yürürliğe girecek. Ama bu o zamana kadar hiçbir şey yapmadan beklemek anlamına gelmez, değil mi?
– Az önce de belirttiğim gibi, şu anda her şey kendi elimizde. Burada söylenenleri bir an önce gerçekleştirmeye çalışmak lazımdır. İlk önce Kazaklar’ın kendi ana diline olan hürmetini uyandırmak gerekir. Biz saygı duymazsak kim saygı duyar dilimize. Kendimiz yarım yamalak konuşurken başkalarına nasıl dersin “sen bizim dilimizi öğren”, diye. Yeni kuşağa dil öğretme, çocuk yuvalarından başlamalı. Bunun için güçlü bir öğretmen kadrosu hazırlamak lazım. Ünüversitelerde Kazakça bölümleri cesurca açmalı. Ana dilimizin tüm bilim alanlarında kullanılabilecek bilim dili konumuna oturtmamız şarttır. Bilim, ana dilimizde yapılırsa ebeveyinler çocuklarının geleceği için hangi okula ihtiyaçlarının olduğunu anlarlar. Bu söylenenleri gerçekleştirmek için Kazak dili ve edebiyatı öğretmenleri hazırlamamız lazım. 50 yıllarda dil ve edebiyat bölümlerine talebin az olmsından dolayı fakülteler kapatıldı, bu yüzden de kadro sayısı azaldı. Petropavl şehrinde Eğitim Enstitüsü, fakültelerinde Kazakça bölümler açmak istemiş, ama Kazakça okutabilecek öğretmenler bulamamış. Zamanın ana diline çok uzak kalmış bir kuşağı yarattığını ispatlıyor bu örnek.
İkinci olarak dilimizi geliştirmek için ders kitapları ve çok kaliteli sözlükler lazım. Bugüne kadar Kazakça- Rusça sözlükler basılmamış, küçük bir sözlük yeni basıldı. Orta Asya halkları bu konuda bizden bir hayli ileride, onlardan örnek alabiliriz. Mesela, Kırgızça-Rusça, Özbekçe –Rusça sözlükleri yüz bin kelime içermekte. Ortadaki sözlük açığını kapatmalıyız. Dili öğreten kılavuzlar ve çeşitli sözlükler için masraflardan kaçınmamalı. Hatta Dil Enstitüsü’nün sözlük bölümünü büyütmek lazım.
Okullarda Kazak dili ve edebiyatı okutma durumu da talepleri karşılayamıyor. Bunu da bıkmadan söylemekteyiz. Ama hala önemli adımlar atılmadı. Yakında Almatı’da 2.NO okul Kazak dili ve edebiyatını yoğun bir şekilde okutmaya başladı, bunun gibi okulları çoğaltmalıyız. Rus okullarında da Kazak dili ve edebiyatı dersleri açılmalı.
Okulda kullanılan Kazakça ders kitaplarının meselesi ayrı bir meseledir. Öğrencilerin kaliteli eğitim almasını sağlamak lazımdır. Buna bağlı olarak “Joğarı mektep” adlı basımevi kurmayı teklif ediyorum. “Mektep” basımevi, ülkedeki tüm okullarının ihtiyaçlarını istese de karşılayamayacak, çünkü bu kapasiteye sahip değildir. Eğer dilimizi öğretmeyi çocuk yuvasından, okullardan başlatmak istiyorsak ilk önce bütün ders kitaplarını ana dilimizde hazırlamalıyız ve üniversitelerde okutulan klasik ders kitaplarını Kazakça’ya tercüme etmek zorundayız. Tercüme terminolojisini yaratmalıyız. Çünkü orta okul ders kitaplarının dili çok ağır ve zor anlaşılıyor. Bu kitaplar okumak için yazılmamış sanki, sadece, bizde Kazakça kitaplar var, demeye yarıyor. Genç kuşağa dil öğretmek için düzenli bir plana, yeni basımevlerine ihtiyacımız vardır. Ders kitaplarını hazırlayanlara devlet tarafından destek sağlanmalı. Ana okullarda ve okullarda Kazakça okutmak için Eğitim Bakanlığı ve başka da devlet kurumlarının sadece maaddi deüil de, manevi desteği de çok önemlidir.
– Basın ve tercüme meseleleri konusunda çok güzel söylediniz. Bizim “Akşam” gazetesi de türlü olumsuzluklarla yüz yüzedir. Mesela haftada altı defa yayınlanan bu gazete küçücük kadrosu ile dört saat içerisinde hazırlanıyor. Metinler Rusçadan Kazakçaya tercüme ediliyor. Metini daktilografa anında tercüme etmek zorunda. Üstelik gazete akşam yayını olduğu için öğleye kadar dört saat içerisinde hazırlanması gerekiyor. Bu acele içerisinde meydana gelen önemsiz hatalara takılan bazı emekli büyüklerimiz gazeteye telefon açarak “orada böyle hata var, bu kelimenin anlamı buraya uymuyor” gibisi tenkitlerde bulunuyoır ve çalışanların çok vaktini alıyorlar. Bu fikirlerin bazıları doğru oluyor, bazen yerinde olmayan tenkitler de duyuyoruz. Basının halinden siz anlarsınız.
– Haklısınız, “Akşam” gazetesinin tercüme gazete olması başından doğru bir karar değildi. Kardeş ülkeler Baku, Taşkent “Akşamları” bağımsız bir gazetedir. Bu kadar zengin ükede yaşayıp ta akşamları çıkan biricik gazeteyi kendi başımıza çıkaramama, “deve kesip te kavurdağa et bulamama” gibi oluyor. Okurlarımız başkent haberlerini ana dilinde okumalı. Aslında “Akşam” gazetesinin dağılımını ülke çapında sağlamak lazımdır. Almatı’da Kazakça bilen okurlar çok azdır. “Sosyalist Kazakistan” gazetesinin dağılımını yapan uçak “Akşam”ı da yetiştirir. Bu gazetenin beş eyalet dışına çıkamamasının sebebi katalogtaki “akşam gazeteleri sadece o şehir içinde dağıtılır” maddesine bağlıdır. Bence her şey zamanın akışına ve ihtiyaçlarına göre şekillenmeli. Taşkent ve Kazan’ın akşam gazetelerini tüm ülke okuyor.
Evet, “Akşam” gazetesi zor durumda, bunu anlıyorum. “Kazakistan Muğalimi”, Kazakistan Komunistı” basınları da aynı zorlukları yaşamıştı. Bence tercüme gazete, dili hor görmekle eşittir.
Gazetede görülen hatalara gelirsek, bu sadece zaman darlığından kaynaklanmıyor, terminoloji sözlüğün yetersizliğinden kaynaklanan meseledir. Terminoloji sözlüğü uzman tercüman kadrosundan oluşan özel bir heyetin kontrölünde, sürekli yenilenerek geliştirilmeli ve sık sık basılmalı. Bu ders kitaplarını hazırlamada da, günlük hayatta da ihtiyaç duyduğumuz vazgeçilmez öğedir. Terimler sözlüğü yıllar önce basıldı, o zamandan bu yana da o kadar olay gerçekleşti. Bu yüzden de tercümedeki ağırlık gazeteciler üzerine yığıldı.
Son zamanlarda cumhuriyette çift dilli siyaset olduğu için bu konuda bir takım çalışmalar yapıldı. Kazakistan Yazarlar Birliği yanından Tercüme Kurulu açıldı. Kazakistan Pedogoji Enstitüsünde bu sene tercüme bölümleri açıldı. Uzmanlara kaliteli tercümanlar hazırlamada destek olmalı. “Akşam” gazetesinin başaracağına inanıyorum. Çünkü bu gazete tercüme ile sınırlı kalmıyor, kendi makaleleri de yayımlıyor. Bence bu da meyvesini vermeye başladı.
–Evet halkımız çok zar zamanları başından geçirdi. Sadece alfabemizin bir kaç defa değiştirilmesi de eğitimi derinden etkiledi.
– Bağımsızlığımıza kavuştuktan sonra karanlık köşelerde, tozlar içinde yatan bir çok hazinemizi geri kazandık. Uzun zamana yayılan staline tapınma, onun arkasından gelen buhranlı yıllar, acı gerçeğin ortaya çıkmasına engel oldu. Şair Jumeken’in sözüyle “Tepelerin gönülü için asırlarca dağların yüksekliğini sakladık”. Şimdi pluralizm fermanı “gerçeği söyle” diyor. Abılay Han döneminde yaşayan Şal şair:
Söyle dilim söyle sahibin burada
Önüne söyleyecek zaman keldi
Söyle dilim, kızıl dilim
Kısaldı uzun dunya küçük geldi
diye yırlamış. Toplumun geçmişinden, tarihinden, kültüründen uzak kalmasının sebebi de, ata babalarımızın asırlarca kullandığı, eserler verdiği arap alfabesinden ayrı kalmasıydı. 1929 yılında latin alfabesine geçen Kazak halkı bir gün içerisinde cahil olup çıktı. Devrimden önce Kazan basımevlerinden 3 milliyon baskı sayısıyla binlerce kitap bastıran halk, büyük bir bunalım içine girdi. Tarihimize ve medeniyetimize ilgili önemli malumatlar gelecek kuşağa kapalı kaldı. Latini on sene okuduk, sonra da kirile göçtük ve cahileştirmenin yeni bir karanlık dönemine rast geldik. Tarihimizin onlarca yılı sislere karıştı. Bunca hazineden ayrılmak manevi çöküntüye neden oldu. Az yıl içerisinde alfabenin üç defa değişmesinden dolayı kültürümüz de kan kaybetmeye başladı. Bundan sonra bin yıllık medeniyetimiz bir yana, dünümüzü bile zar zor hatırladık.
– Sizin de çalıştığınız Kazakistan Devlet Üniversitesinde arap dili yabancı dil olarak okutuluyordu.
– Üniversitede Arap dili olarak açılan bu bölüm, sonra büyüyerek şarkiyat fakültesi oldu. Bundan sonra onlarca okullarda Arapça dersler okutulmaya başladı. “Mektep” basımevi tarafından arapça kitaplar yayınlanmaya başladı. Bunların hepsi tabi ki sevinç verici bir durumdur. Arap dili uzmanı Absattar Derbisalin, bu dilin önemini, halkımıza tanıtma yolunda çok emekler verdi.
Gelecekte Arapça dersler yüzlerce okullarda özel ders olarak okutulmasını teklif ediyoruz. Bunun için kadro sayısı elverişlidir. Bundan amaç, alimler yetiştirmek değil, öğrencilerin arap alfabesini öğrenmesidir. Bu öğrencilerimizin eski mirasımızı orijinal nüshadan okup öğrenmesine giden en doğru yoldur.
Bir çok üniversitenin filoloji fakültelerinde runik alfabeleri okutulmaya başlamıştır. Bu çok iyi bir başlangıçtır. Bir kaç yıl önce Frunze şehrinde organize edilen Turkologlar Konferansında yazar Şıngıs Aytmatov, “Eski Türk edebiyatı okullarda okutulmalı” fikrini ortaya atmıştı. Bu da düşünülmesi gereken bir meseledir.
Ermenistan’a yaptığım bir gezide Ermeni alfabesinin 1.5 bin yıl kullanılmakta olduğunu öğrendim. Hayat boyunca sadece bir harfı değişmiş. Bu demek oluyor ki, ilk sınıf öğrencisi bile 1.5 bin yıl önce yazılan yazıları okuyabiliyor. Anlamayabilir, ama okuyor ya. Ya biz? Ama Dil Yasasının 25 maddesinde geleneksel Kazak alfabelerini okup öğrenmeye özen gösterilmesi sevindiriyor, ümit veriyor. Şimdiki bilim adamları V-XV asırlarda teşekkül eden edebi mirasların tüm Türk dilli halklara ortak olduğu kanaati taşıyor. Onların hepsi eski Türk ve Arap harfleriyle yazılmıştır. Biz, Kazak edebiyatının eski devri derken bu dönemi kastediyoruz. Mesela, Orhun abideleri, “Oğuzname”, “Kutadgu Bilig”, “Mahabbatnama”, “Kissas-ul Enbiye”, “Husrau Şirin”, “Jum Juma”, “Kitabı Dede Korkut”, “Kodeks Kumaniks”, “Divan-ı Hikmet”, gibi onlarca eser var. Kazak edebiyatını bu dönemlerden başlatmayı ilk öne süren Beysembay Kenjebayev oldu. Bu meseleyi o, 50 yılların başında gündeme getirmişti. Onun H. Suyinişaliyev, M. Joldasbekov, M. Magauin, A. Kıraubayeva, K. Ömiraliyev, N. Kelimbetov gibi şakirtleri ve hemfikir meslektaşları bu fikri geliştirdi. Nemat, “Kazak edebiyatının eski dönemi” adlı ders kitabı yazdı. Şu anda eski edebiyat konusunda yapılan araştırmalar vardır ama bu yetersizdir. Bunun gibi dev edebiyatı incelemek için eski Türk dili ve Orta Asya Türk dillerini bilen uzmanlar yetiştirmek lazım. Biz, “Arapça, Çince, Farsça uzmanlar lazım” diyoruz. Bu doğru da, ama eski Türk dilinde yazılan eserlerin ne kadar çok olduğuna önem vermiyoruz. Yukarıda adı geçen ve başka da eserlerimiz, ilmi açıklamaları ve Kazakça tercümesi ile tekrar basılmalı. İnsanlar, orijinal metin yanında transkripsiyonunu da görmeli. Büyük şairimiz Şakerim “Elveda” şiirinde şöyle diyor:
“Ben acılar çektim,
Üzüntülü hayat sürdüm,
Kazak’ım iyi düşün
Sen de insanoğlusun.
Orta kuşağın elinden kaçıranları, yeni kuşak yakalamalı.
– Edebiyat, halklar arasında dostluğun güçlenmesinde çok önemli rol oynar. Uluslararası ilişkinin karmaşık bir sıfat aldığı bu dönemde, edebi eserler, elçi hizmetini yapar. Biz Türk halkları kültüründen bahsettiğimizde, kökümüzün aynı olduğuna bir daha ikna oluyoruz. Ama o eski bağı, ortak mirası tanıyıp öğrenmeye gelince çok eksiğimizin olduğunu görüyoruz.
– Ulus birliği örnekleri sözlü edebiyatın her satırında geçiyor. Mesela “Alpamıs batır” destanının nüshaları karakalpakta da, özbekte de vardır. Hatta bunun efsaneleri Tatar ve Başkıurtlarda da rastlanmakta. Oğuz boyuna mensup halkların ortak mirası “Kitab-ı Dede Korkut” un bir bölümü bu Kazak destanının aynısıdır. Bir destan üzerinden ne kadar çok kültürel bağlar söyleyebiliriz. “Köroğlu” sadece Türkmenler ve Azerilerin değildir. Kozı Korpeş – Bayan Sulu destanını Altaylılardan taa Romanistan Nogaylarına kadar ezbere söylüyor. Üzücü olan şu ki, bir halk öbür halkın da aynı destanı olduğundan habersizdir. Başka halkların kültürünü tanımanın en iyi yolu tercümedir. Kazakçaya başka halklar edebiyatından çok şey çevrilmiştir. Ama tercüme sayısı ne kadar çok olsa bile biz, kardeş halkların en muazzam edebi nüshalarını tanımıyoruz. Mesela Özbek klasik edebiyatın temsilcisi Nevai’nin şiiri Kazakça’ya aktarılmamış. Bu eserler XV asırdaki tüm Türk halkları edebiyatının gültacı değil mi? Dünya tanıyan, Abay seven şairi bugünkü eğitimli Kazak toplumunun bilmemesi çok ilginçtir. Bu sene “Jazuşı” basımevi N. Aytov’un çevirip, yayına hazırladığı Nevai’nin “Eskendir Korganı” adlı eserini yayınlayacak. Bunun devamını getirmek lazım. Türk dilli edebiyatın zirvesi olan Fuzulî şaheserlerini de çok insan bilmez. Türk dilli sözlü edebiyatın paha biçilmez yadigarlarını da Kazakça söyletelim. Uygur edebiyatı temsilcisi Bilal Nazım’ın eserlerinin Kazakça yayınlanması iyi bir adımdır.
Son zamanlarda Tatar folkloru 12, Başkurt folkloru 18, Karakalpak 18, Altay 10 cilt olarak yayınlandı. Bu kitaplar her halkın bilgelik derecesi olan çok değerli yapıtlara doludur. Halka bunu göstermeliyiz. Manevi görkem hazinemizi tanımadan halklar bir birini tanıyamaz. Mesela Kuzey Kafkaslarda yaşayan Kumık, Karaçay, Nogay gibi kardeş halkların edebiyatından haberimiz var mı? Bu sene Nogay folklorı “Karaydar ve Kızılgül” adıyla ilk defa Kazakça yayınlandı. Bunun gibi Saha, Altay, Tuva, Hakas, Başkurt v.b halkların sözlü edebiyatından örnekleri Kazakçaya neden tercüme etmiyoruz?
– Türk halklarının birkaçını saydınız, ama Kırım Tatarlarını duyamadık.
– Kırım Tatarları, zamanında çok zülme uğradılar. Onların sürgünü, ta Çarlık Rusya döneminden başlıyor. Türlü baskı sebebiyle XVIII-XIX asırlarda Kırım Tatarları ve Nogaylar, ata yurtlarını arkaya bırakıp başka ülkelere Türkiye, Romanya’ya göç etme zorunda kaldılar. Ama Çarlık Rusya’nın zülmü, 1944 yılında yapılan haksızlık yanında hiç kalır. Bundan 45 sene önce Kırım Tatarları, öz topraklarından zorla Orta Asya Cumhuriyetleri’ne göç edildi. Onların yarısından çoğu Özbekistan’a yerleştiler. Stalinizm döneminde haksızlığa uğrayan halkları, yani Kırım Tatarları, Meshetli Türkleri, Edil boyunda yaşayan Almanları kendi tarihi yurduna geri gönderme ve onlara egemenlik verme konusu, KPSS Merkez Komitesi “Etnik Gruplar meselesi” kararlarında öngörülmüştür. Geç te olsa adaletin yerini bulacağına inanmak istiyoruz. Kırım Tatarları edebiyatı, zengin tarihe sahiptir, kendine ait usulu olan, muhteşem bir alemdir. Sözlü edebiyatı, Kazak folkloruna çok yakındır. Şora Batır, Kozı Körpeş-Bayan Sulu, Edige Batır, Köroğlu, Kırım Tatarları arasında çok yaygın bir destandır. Bunun sebebi de Kırım Tatarları ile kaynaşan Nogayların Kazaklar’la akrabalık bağıdır. Kırım Nogayları arasında Kazak boylarına rastlamak mümkündür. Kırım Tatar edebiyatı temsilcileri Aşık Omar ve Janmuhamed’in özgeçmiş bilgilerine bakıldığında Omar’ın kıpçak, Janmuhamed’in de nayman boylarından çıktığını görüyoruz. Bu arada biz onları sahiplenme arzusunda değiliz. Bir zamanlar Altın Orda İmparatorluğunun yönetimi altında olan büyük kabilelerin sonradan Türk halklarıyla kaynaştığı bir gerçektir. Kırım tatarları, Noğaylar, komşu Karakalpak, Özbek sözlü edebiyatının bir birlerine benzemesinin asıl sebebi de, o folkloru yaradan ve günümüze getiren uluslar ve kabilelerin kökü bir kardeş olduğunu bildirmek boynumuzun borcudur. Türk halklarının tarihi hala yazılmakta. O halkların folkloru ve yazılı edebiyatlarındaki malumatlar, tarihiteki eksiklikleri tamamlayabilir. Bu, halkların bir birlerini daha iyi anlamasını sağlardı ve aralarındaki manevi bağı güçlendirirdi.
– Stalin siyaseti döneminde yapılan haksızlıkları bugünlerde çok iyi görmeye başladık ve bu haksızlıkların sonuçları düzeltmeye çalışıyoruz. Halkımızın büyük bir kısmı, 30’lı yıllarda yaşanan açlık ve salgından yok oldu. Bunun bir “soykırım” olduğunu resmi ilan etmeliyiz . Bugüne kadar bu konuyu göz ardı ettik. “Naurız” atışmasında bir şairin “Stalin hiddetine dayanamayan halkım, Altayları aştı gitti” dediği gibi, halkımız Çin’den ülkemizin doğusundaki Kamçatka’ya kadar, hatta Arhangelsk, Murmanski’e kadar göç etti. Onları öz topraklarına geri getirmek lazım. Bu onların doğal hakkıdır. Devlet onlara maddi destek sağlamalı. Kazak SSR Devlet Çalışma komitesinin görevi başka ülkelerden Kazakistan’a gelip çalışacak işçi kaynağı sağlamaktır. Bu işçi kaynağı neden diş ülkede yaşayan Kazaklar olmasın? Açlıktan göç eden kardeşlerimize yönelik ciddi bir çalışma yapılmadı. Komite, bu işe ciddiyet vermeli. Çünkü onların ana dilinde okuyacak ne okulu var, nede basın yayını. RSFSR’ın çeşitli bölgelerinde yaşayan 600 bin Kazak arasından çıkan devlet adamı tanıyormusunuz? Bu mesele konusunda milletvekillerinin de yapması gereken işler çoktur. Ülkemizin işçilere ve 11 bin çobana ihtiyacı var. Dışarıda yaşayan kardeşlerimizin çoğu bu işin ustasıdır. Onların vatanına dönme hakkını devlet korumalı ve onlara tazminat ödemeli. Ancak o zaman adalet yerini bulacaktır.
Gurbette yaşayan vatandaşlarımızın manevi gelişmesine yardım etme bizim borcumuzdur. Mesela 1 milyon Kazak yaşayan Özbekistan’da bir tane Kazakça gazete bile yok. Etnik grupların hakkları konusunda Kazakistan herkese önderlik edebilir. Ülkemizde basın, radyo ve televizyon 5 dilde hizmet vermekte. Bu halkları bir birlerine yakınlaştırır. Kardeş Uygur halkının bir kısmı yüz yıl önce doğu Türkistan’dan Jetisu’a gelip yerleştiler ve bugünlerde kültürlerini geliştirmekte. Dil Yasasında da etnik grupların hakları korunmuştur. Ülkemizde Uygur dilinde üç ayrı gazete yayınlanmakta, “Parvaz” seri yazılar antalojisi basılmakta, Jazuşılar Odağında uygur edebiyatı bölümü, “Mektep” basımevinde özel bir bölüm faaliyet göstermekte, Kazak Pedogoji Enstitüsünde uygur dili ve edebiyatı fakültesi, Bilim Akademisi yanından da Uygur Enstitüsü açılmıştır. Uygurların ülkemizdeki yaşam şartları, Özbekistan’da yaşayan Kazakların yaşam şartlarıyla kıyaslanamaz. Ama Kazak kültürünün Uygurlar arasında tanıtımı ve uygur kültürünün Kazaklar arasında tanıtımı hiç yapılmamakta. Uygur klasik yazarlarından sadece Bilal Kazakçaya çevirildi. Kazakların meşhur destanları uygur diline aktarılmadı. Yeni Hayat gazetesinin şubat ayı sayısında M. Obulkasımov’un “Bir Kitap Hakkında Söz” adlı makalesi yayımlanmıştır. Arap harfiyle basılan bu gazete sadece ülke sınırlarında değil, yabancı ülkelere de dağıtılır. Bu makalede profesör Suyunişaliyev’ın “Asırlar Poeziyası” adlı kitabı eleştirilmiştir ve makalede siyasi ve ilmi hatalara yol verilmiştir.H. Suyinişaliyev’in kitabında eksiklikler olabilir. Ama M. Obılkasımov, kendi makalesinde kitabı bir kenara bırakmış ve Kazak halkı hakkında kaba ifadelerde bulunmuştur. O, “Kazaklar eski kültürü olmayan, yazılı edebiyatı da olmayan, şehirler kurmayan, ekin ekmeyen bir halktır” diyor. Bununla da durmuyor, Kazakların “jer jannatı” dediği Jetisu bölgesini, Uygurların olduğunu iddia ediyor. Bir de, “XVI asırlarda Uygurlar, bu toprağı işgal etti” diye keşiflerde bulunuyor. Bu makale sahibinin ilmi bilgilerden de, ahlaktan da habersiz olduğu belli, ama bunun gibi yazıları gazete neden yayınlıyor? Söz konusu makalede Kazaklara hitaben söylenen bu kuruntuları gazete kurulu gözden mi kaçırmış? Aynı topraklarda yaşayan, bir havayı soluyan, aynı kaynaktan su içen Kazak halkına hitaben söylenen bu ağır sözler için, bir Uygur aydını basına çıkıp ta adaleti, objektif fikrini söyleyemedi. Oyundan yangın çıkabilir. “Yeni Hayat” gazetesi basın kurulu, Kazakistan topraklarında yaşayıp ta Kazaklara karşı nefret dolu nutuklarda bulunan şahısın hatasını ortaya çıkarıp, aldığı pozisyon için icap eden uyarılarda bulunacağını ümit ediyoruz.
– Rahmankul ağa, şimdi de şu anda meşgul olduğunuz ve geleceğe doğru planlarınızı dinlemek istiyoruz…
– Son çalışmalarım folklor sahasında uzun zamandan beri yasaklı olan konular, Kazak-Nogay jırları. “Orak –Ma-may”, “Karasay-Kazi”, “Kırım’ın Kırk Batırı” destanlarının bazı bölümleri üzerinde çalışıyorum. Bu destanların gelişme sürecini, şekil özellikleri, edebi derecesi ve Kazak folklorundaki yeri konusunda monografi hazırlıyorum. Kazakistan Yazarlar Kurumu, folklor kolu sorumlusu olarak, sözlü edebiyat ürünlerinin derlenmesi, araştırılması ve yayını işlerine katılıyorum. “Sovettik Turkologya”, “Juldız” dergilerinde yayın kurulu uyesiyim ve başka da sosyal kurumların üyesi olarak bir çok faaliyette bulunuyorum.
– Sizi halk daha çok Almatı Kazak Edebiyatı ve Sanatı Halk Üniversitesi rektörü olarak tanıyor. Üniversitenin yeni yıl için hazırlıkları nasıl? Özellikleri nelerdir?
– Bu ay halk üniversitesinin 26. yıldönümü. Bu çeyrek asır içerisinde Kazak edebiyatı, kültürü ve folklorunun 1.5 bin yıllık tarihi ile ilgili 378 ders verildi. Bununla birlikte tarihi, dili ve kaderi yakın halkların edebiyatı ve kültürünü de tanıtmayı kendi görevimiz biliriz. Halk üniversitesinde Rus, Özbek, Uygur, Ermeni, Kırgız, Alman edebiyatı özel dersleri verildi. Önümüzdeki sene Tatar ve Kore kültürü günleri organize etmeyi planlıyoruz. Halk üniversitesinin amacı, Baykaldan Balkan’a kadar yaşayan Türk-Moğol halklarının manevi abidelerini nasihat emektir.
Halk üniversitesinin bir görevi de, atışma geleneğini, jırşılık ve kuyşilik mekteplerini desteklemektir. Bu senenin özelliği şudur, bu sene kültür miraslarımız ve kardeş halklar arasındaki manevi bağa yönelik çalışmalarımız olacak.
– Sohbetiniz için çok teşekkür ederiz. Hayırlı çalışmalar dileriz.
Kayrat Alimbekov. Almatı Akşamı muhabiri05.10.1989