Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Karakalpak Halk Masalları», sayfa 6

Anonim
Yazı tipi:

– Sen daha çok gençsin, senden de babayiğit nice yiğitler şartları yerine getiremeyip öldü. Sen nasıl yerine getireceksin, diye sormuş padişah.

– Şartları yerine getireceğim. Ölüme de razıyım bana şartlarınızı söyleyin, demiş Asan Genje.

– Tamam, demiş padişah. Sonra da Asan Genje’ye Birinci şartını anlatmış. Sonra da yarın gelip birinci şartı yerine getirmesi gerektiğini söylemiş.

Ertesi gün şartı yerine getirmek için Asan Genje söylenen yere gelmiş. Meydan çok kalabalıkmış. Asan Genje’nin tek başına o kadar insanın arasındaymış. Padişah:

– Haydi, şartı yerine getir, demiş. Asan Genje Miskal Peri’nin söylediği gibi yapmış. Böylelikle birinci şartı yerine getirmiş. İkinci şartı üç gün sonra yerine getirmesi gerekiyormuş. Ancak, Asan Genje padişaha:

– İkinci şartı söyleyin. Yarın yerine getireceğim, demiş. Padişah:

– Şehrin dışında bomboş bir yere bir batman darı saçtıracağım. Darının sayısı belli, o darıları akşamleyin başlayıp sabaha kadar toplayacaksın. Bir batmandan bir tane bile eksik çıkarsa ölümle cezalandırılacaksın. Eğer bunu başarabilirsen, ikinci şartı yerine getirmiş olacaksın, demiş. Asan Genje evine gelmiş. Düşünürken karıncaların verdiği işareti hatırlamış. Sonra Miskal Peri’nin yanına gitmiş. İkisi oturup uzun uzun konuşmuşlar. Tan atıp sabah olduğunda Asan Genje padişahın şartını yerine getirmek için padişahın söylediği yere gitmiş.

Söylenen yere darı getirilmiş. Asan Genje’nin gözünün önünde ölçülmüş ve sayılmış. Sonra boş bir yere darıyı saçmışlar. Padişah ve adamları gitmiş. Gün batıp karanlık çökmüş. Asan Genje karıncanın işaret için verdiği şeyi yakmış. Bir anda her yer karıncayla dolmuş. Karıncaların padişahına yapmaları gerekeni anlatıp iki saatte karıncaların şartı yerine getirsin, demiş.

Karıncaların padişahı şartı yerine getirmeleri için karıncalara emir vermiş. Karıncalar aradan bir saat geçmeden darıları toplamışlar. Darıları tartmışlar ve saymışlar. Saydıklarında bir darı eksik çıkmış. Bütün karıncalar o bir darıyı aramışlar ama bulamamışlar. Karıncaların padişahı karıncaların hepsini toplamış. Bir karınca ortada yokmuş. O karıncayı aramaya başlamışlar. Kayıp karıncayı bulmuşlar. O karıncanın ayağına taş düşmüş, ayağı aksadığı için darısı ağzında geç kalmış.

Böylelikle darıların kilosu da sayısı da tamalanmış. Asan Genje karıncalara izin verip göndermiş ve darılara yaslanarak uyumuş.

Sabah padişah adamlarıyla geldiğinde Asan Genje uyuyormuş. Onu uyandırıp topladığı darıları saymışlar, tam çıkmış. Teraziye koyup tartmışlar yine tam gelmiş. Böylece ikinci şartı da yerine getirmiş, Asan Genje.

Padişah üçüncü şartını şöylemiş:

– Şehrin dışındaki bir dağda bir ejderha var. O ejderha şehri yutmaya hazırlanıyor. Onu öldürüp halkı beladan kurtaracaksın, demiş.

Asan Genje bu şartı yerine getirmek için hemen o gün yola çıkmış. Dağa varıp kaplanın verdiği kılı yakmış. Kaplanlar hemen gelmişler. Asan Genje padişahın şartını onlara söylemiş ve kendisi dağın bir bir kenarında beklemeye başlamış. İki kaplan ejderhanın iki tarafına geçmiş. Birincisi ejderhayı alıp ikincisine doğru fırlatmış. İkincisi de eline alıp birincisine fırlatmış. Sonunda ejderhayı öldürmüşler. Asan Genje ejderhayı iki kaplanın üstüne yükleyip kendisi de en üste oturup şehre gelmiş. Şehir halkı görünce “Ejderha şehri yutmaya geliyor.” diye çığlıklar atılmış ve herkes bulduğu deliğe saklanmış. O sırada padişah bayılmış. Asan Genje ejderhayı padişahın sarayının önüne bırakmış. Sonra Asan Genje padişahın huzuruna çıkmış. Padişah da o sırada daha yeni ayılmıştır. Asan Genje:

– Şartı yerine getirdim, demiş.

Padişah Miskal Peri’yi Asan Genje’ye vermiş. Padişah kırk gün, kırk gün gece düğün yapmış. Asan Genje padişahın has damadı olmuş. Asan Genje ile Miskal Peri evlendikten sonra yedi yıl bu padişahın ülkesinde yaşamışlar. Bir tane de çocukları olmuş.

Bir gün Asan Genje’nin aklına anne babası, kardeşleri, akrabaları ve yaşlı kadına verdiği söz gelmiş. Asan Genjei Miskal Peri’ye:

– Artık yurduma dönmek istiyorum. Gidelim, arada geliriz demiş. Miskal Peri bunu kabul etmiş. Sonra padişahtan izin isteyip çocuklarını da yanlarına alarak yola çıkmışlar. Padişahın askerleri ülkenin sınırına kadar onlara eşlik etmişler.

Asan Genje çok yorulmuş. Sınırı geçtikten sonra bir kenara çadır kurarak dinlenmişler. Sonra da derin uykuya dalmışlar.

Miskal Peri’nin ülkesinde üç haydut varmış. Onlar Miskal Peri’ye ölesiye âşıkmış. Ancak kızı almanın bir yolunu bulamamışlar. Bu üç haydut onları takip ederek Miskal Peri’yi kaçırmak için bir fırsat gözlüyorlarmış.

Asan Genje ile Miskal Peri uyurlarken haydutlar Asan Genje’yi bağlayıp Miskal Peri ile çocuğu atlarına bindirip kaçırmışlar. Aradan üç gün geçtikten sonra Asan Genje uykusundan uyanmış. Sağına soluna baktığında karısı ile çocuğu yanında yokmuş. Atlar da yokmuş. Elleri de bağlıymış. Kötü bir şeylerin olduğunu anlamış. Sonra yaya olarak dilenci kılığında Miskal Peri’yi aramaya çıkmış. Aradan bir ay geçtikten sonra babasının şehrine varmış. Şehirde padişah ölmüş ve padişahın yerine başka bir padişah seçmek için devlet kuşu uçuruyorlarmış. Devlet kuşu gelip Asan Genje’nin başına konmuş. Padişahın vezirleri bir dilencinin başına kondu deyip kabul etmeyerek kuşu tekrar uçurmuşlar. Kuş yine Asan Genje’nin başına konmuş. Sonunda halk Asan Genje’yi padişah olarak seçmiş.

Asan Genje padişah olduktan sonra “Kim haydut olduğunu ve yaptığı haydutlukları söylerse hazineden altın vereceğim.” diye ilan verdirmiş. Bunu duyan haydutlar işledikleri suçları anlatarak padişahtan altın almışlar. Haydut olmayanlar da yalan söyleyerek altın almışlar. Ülkedeki bütün haydutlar gelmiş ama Miskal Peri’yi kaçıran haydutlardan haber yokmuş. Padişah cellâtlarını toplayıp:

– Ülkede başka haydut var mı, diye sormuş. Cellâtlardan biri:

– Dağın eteğinde üç haydut var. Onlardan başka bütün haydutlar geldi, demiş. Sonra o üç hayduta adam gönderip getirtmiş. Haydutlar geldikten sonra padişah:

– Anlatın, ne haydutluklar yaptınız, demiş.

– Hayatımız boyunca yaptığımız haydutluklar o kadar çok ki bunların hepsini mi anlatalım yoksa hepsinden büyük bir haydutluğumuz var, onu mu anlatalım diye sormuşlar.

– Sonuncusunu anlatın, demiş padişah.

– Bizler bu ülkenin senden önceki padişahının kızı olan Miskal Peri’yi kaçırdık. Kocası uyuyordu orada bıraktık. Miskal Peri’yi getirdikten sonra üçümüz de almak için birbirimizle tartıştık ama o hiçbirimize varmayacağını söyledi. Şimdi bacımız oldu, demiş haydutlar.

Asan Genje hemen haydutları zindana attırmış. Cellâtlarına da Miskal Peri’yi getirmelerini emretmiş. Cellâtlar Miskal Peri’yi getirmişler. Miskal Peri Asan Genje’yi tanıyamamış. Asan Genje onu ıssız bir yere götürüp yüzündeki perdeyi açmış ve Miskal Peri Asan Genje’yi tanımış. Çok mutlu olmuşlar. Padişahlığı vezire bırakarak gece yarısı kimseye belli etmeden çocuklarını da alıp yaşlı kadına doğru yola çıkmışlar. Birkaç gün yol gittikten sonra yaşlı kadının evine yaklaşmışlar. Yaşlı kadın aslında cadıymış. Miskal Peri Asan Genje’ye:

– Ben burada kalayım, sen cadının evine var. Cadı damın tepesinde oturmuş ikimizin yolunu gözlüyor. Damın başına çıkılan merdivende bir güvercin var. O güvercini cadıdan önce yakalayıp başını kopar. Sonra atı yola dayanamayıp Miskal Peri yolda kaldı diye seslen. Bunu duyan cadı üzülerek güvercini unutacak. Güvercinin başını koparırsan cadı ölecektir. Bizler ancak o zaman bir araya gelebiliriz. Eğer böyle yapmazsan o eninde sonunda beni de seni de canlı canlı yer. Çünkü cadının üç dev çocuğu vardı. Onlar şartları yerine getiremedikleri için benim yolumda can verdi. Onun için benden öç almak için seni bana gönderdi, demiş. Asan Genje karısının söylediklerini aynen yapmış. Kuşun başını koparmış. Cadı hemen oraya yığılmış ve ölmüş.

Asan Genje cadıyı öldürdükten sonra Miskal Peri ile birlikte kendi ülkesine gelmiş. Annesi, babası ve ağabeyleriyle hasret gidermiş. Muratlarına ermişler.

ALTIN TAVUK

Çok eskiden malı mülkü, bağı bahçesi, dört çeşit besi hayvanı olup hiçbir eksiği olmayan zengin bir adam varmış. Zengin adamın iki karısı varmış. Zenginin ilk karısından Asen ve Üsen adlarında iki oğlu, ikinci karısından Esen adında bir oğlu varmış. Üç çocuk her şeyden habersiz sabahtan akşama kadar oyun oynar eğlenirlermiş.

Bir gün zengin adam bahçesinde geziyormuş. Keyifle dolaşıyorken üzüm asmalarından yarısının olmadığı görmüş. Etrafı kolaçan etmiş ama bir şey bulamamış ve evine dönmüş. Üç çocuğunu çağırmış:

– Bugün üzüm bağına girdiniz mi diye sormuş. Onlar da:

– Girmedik, diye vevap vermişler. Zengin adam onlara inanmamış. Çocuklarını üzüm bağına götürmüş ve arayın demiş. Çocuklar bağın her yerine dağılarak her yeri aramışlar ama bir insan ya da başka bir şey bulamamışlar. Sonunda zengin adam çocuklarına dönerek:

– Bana düşmanlık eden kim acaba bir bildiği varmış gibi bunu biri kasten yapıyor olmalı, demiş. Çocuklar da babalarının bu sözünün üstüne üçü sırayla üzüm bağında nöbet tutmak için izin istemişler. Zengin adam da nöbet tutmanın doğru olacağını düşünmüş ve onlara izin vermiş.

– Bu gece hanginiz bağda nöbet tutacaksınız, diye sormuş. Büyük çocuğu Asen:

– Baba, ilk nöbeti ben tutayım, demiş.

– Babası da tamam demiş.

Asen nöbet tutmak için gitmiş. Ggece yarısına kadar beklemiş, sabaha doğru uykuya dalmış. Bir ara uykusundan uyanıp etrafına baktığında havanın aydınlandığını görmüş. Hemen bağın her yerini kontrol etmiş. Üzümlerin koparıldığını görmüş.

Asen üzümleri kimin kopardığını ya da neyin yediğini bilememiş. Öğlen babasının yanına gitmiş ve olan biteni açık bir şekilde anlatmış. Zengin adam büyük oğluna sinirlenmiş ve ortancı oğlu Üsen’i çağırmış:

– Evladım, üzüm bağında bugün sen nöbet tutacaksın, demiş.

Çocuk eline bir kova su alarak üzüm bağına gelmiş. O da gece boyu nöbet tutmuş ama bir ara uykuya dalmış. Her gün aynı vakitte gelen bir kuş yine gelmiş ve üzümleri yiyip gitmiş. O gün de üzümlere ne olduğunu anlaşmamışlar. Çocuk üzülerek olan biteni gizlemeden babasına anlatmış. Zengin adam ne yapacağını bilemeyip çocuklarına kızarken bu durumu gören en küçük oğlu Esen koşarak babasının yanına gelmiş. Babasına:

– Sorumluluğu bana verin. Bu gece de ben nöbet tutayım, demiş. Zengin adam:

– Seni cin çarpar, korkarsın diyerek Esen’e izin vermek istememiş. Çocuk yaşça küçük olmasına rağmen babasından ısrarla izin istemesi üzerine babası ona:

– Tamam, demiş.

Esen bağa nöbet tutmaya giderken yanına bir kova su, taş ve çıra almış. Sonra her gün ağabeylerinin nöbet tuttuğu yere gelip beklemeye başlamış. Kovadaki suyu bir üzüm asmasının dibine koymuş, çırayı yakmış ve beklemeye başlamış. Vakit gece yarısını geçerken kıble taraftan bir şey kanadını açarak gelmiş ve üzüm bağının tam ortasına konmuş. Ancak çocuk bunun ne tür bir kuş olduğunu karanlıkta anlayamamış. Kuş iyice doyana kadar üzümlerden yedikten sonra uçup su kovasının kenarına konmuş. Bir tehlike sezmeden kovadan su içmeye başlamış. Kuşun bütün hareketlerini uzaktan takip eden çocuk farkettirmeden arkasından yaklaşarak kuşu yakalamış. Tan atıp gün ağardığında kuşun ne tür bir kuş olduğunu görmeyi planlamış. Aynı zamanda kuşu yakalamış olmanın verdiği rahatlıkla kuşu gevşek tutmuş. Kuş Esen’in elinden kurtularak hemen havalanmış ve kaçmış. Kaçarken kuşun iki tüyü kopmuş. Çocuk olan biten her şeyi eksiksiz bir şekilde babasına anlatmış. Zengin adam Esen’in içi içine sığmayarak sevinçle anlattıklarını iyice dinlemiş ve bıyık altından gülmüş. Sonra bu kuşu bulup getirmeleri için çocuklarını ata bindirmiş ve yola koymuş. Zengin adamın büyük karısından doğan çocuğu Asen ve Üsen küçük kardeşlerini yanlarına almayıp ayrı yoldan gitmişler. Ağabeylerin kendisini ayrı tutmalarına içerleyen Esen’in yolu bir ormana çıkmış ve bu ormandan geçmesi gerekiyormuş. Ormanda giderken Esen bir kurda rastlamış. Bu kurt, Esen’e:

– Buraya niçin geldin, bize bir öğünlük yemek olmak için mi geldin, diye sormuş. Esen ona:

– Eğer benim aciz canımı bağışlarsanız, bir şey söyleyeceğim, demiş. Kurt bunun üzerine canını bağışlamış. Esen olan biten her şeyi ve yola niçin çıktığını anlatmış:

– Babamızın üzüm bağı var. O bağa her gün bir kuş gelip üzümleri yiyor. Bilen kişilerin söylediğine göre bu kuş Hamir padişahının altın tavuğuymuş. O altın tavuğu bulup getirmemiz için babamız bizleri gönderdi. Onun için ben de her türlü zorluğa göğüs gererim deyip yola çıktım, demiş. Orada Esen ile kurt can dostu olmuşlar. Meseleyi aralarında uzun uzun konuştuktan sonra kurt:

– Altın tavuğu bulmanın bir yolu var. Benim üstüme bin, ben seni Hamir padişahının ülkesine götürürüm, demiş. Esen de korkmadan kurdun üstüne binmiş ve yola çıkmışlar. Birkaç gün sonra Hamir padişahının ülkesine yaklaşmışlar.

– O gördüğün Hamir padişahının ülkesi. Karanlık düşerken şehre var. Şu minarenin altında padişahın altın tavuğunun kümesi var. Sadece altın tavuğu al. Eğer kümesine heves edip küesini de alırsan yakalanırsın, arkadaş demiş kurt.

– Tamam, dostum, öyle yapacağım, demiş Esen. Karanlık çökünce padişahın altın tavuğunun kümesine gizlice girip tavuğu almış. Ancak kümesi tavuktan da güzel olduğu için “İkisini birden alayım.” diye düşünmüş. Tam kümese elini uzattığında birden yüksek bir ses duyulmuş. Arkadan iki delikanlı Esen’i yakalamış. Delikanlılar Esen’e niçin hırsızlık yaptığını sormuşlarlar ve sonra hırsızlık suçlamasıyla padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişah:

– Kimsin? Niçin altın tavuğu çalmak istedin diye sormuş. Bunun üzerine Esen:

– Babamızın üzüm bağı var. Üzüm bağına bir kuş her gün gelip üzümleri yiyor. Araştırdık ki üzümleri yiyen sizin altın tavuğunuzmuş. O kuşu ararken burada olduğunu duydum ve bugün buraya geldim, demiş.

– Sana bir iş buyuracağım. O işi halldersen altın tavuğu kümesiyle veririm. Rahim padişahın ülkesine gideceksin. Padişahın çok hızlı bir su küheylanı var. İşte o küheylanı koşumlarıyla beraber getirip elime teslim edeceksin. Bu görevi yerine getirirsen altın tavuğumu alırsın. Eğer yapamazsan canını unut. Kelleni kaybedersin, demiş padişah.

Çocuk padişahı dinledikten sonra kurt dostunun yanına gidip akıl danışmış. Esen, kurttan akıl aldıktan sonra padişahın yanına geri varmış. Emrinizi yerine getirmek için izin veriniz, demiş ve padişahtan izin almış. İzin aldıktan sonra kurdun üstüne binip yola revan olmuş. İkisi birlikte birkaç gün yol gittikten sonra Rahim padişahın ülkesine varmışlar. Kurt Esen’e yolu gösterip birkaç akıl vermiş.

– Buradan gidip saraya varınca küheylanın sadece yularını kes. Koşumlarına bakma da elini de sürme. Yoksa yakalanırsın dostum, demiş. Esen bu sözleri duyunca güpegündüz küheylanın olduğu yere girmiş. Kurdun söylediklerini unutmuş. En iyisi küheylanı her şeyiyle alayım demiş ve koşumları almak için davrandığı an birden yüksek bir ses duyulmuş. Birdenbire arkasından nöbetçi askerler gelmiş ve Esen’i yakalamışlar. Askerler:

– Sen de nereden çıktın hırsız? Seni buralarda yaşatmayız darağacına asıp öldüreceğiz diye, vura vura Rahim padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişah Esen’e biraz soru sorunca Esen niçin geldiğini başından sonuna kadar anlatmış. Rahim padişah Esen’in niçin geldiğini öğrenince onu Gafur padişahın ülkesine göndermeyi düşünmüş. Gafur padişah su perilerinin lideriymiş. Onun dillere destan olan güzel bir kızı varmış. Rahim padişah bu kıza âşık olmuş ama alamamış. Sonunda da ümidini kesmiş. Esen’e bu su perisi kızı getirmesini emretmiş.

– Eğer bir yolunu bulur şansın da yaver gider de bana Gafur Padişah’ın kızını getirirsen su küheylanımı eyeriyle, koşumlarıyla sana vereceğim, diye söz vermiş.

Esen padişahtan izin istemiş. Sonra kurdu da yanına alarak kızın ülkesine doğru yola çıkmış. Uzun lafın kısası kurt koklaya koklaya yolu bulmuş ve kızın ülkesine yaklaşmışlar. Yaklaştıklarında kurt Esen’i sırtından indirmiş ve:

– Bundan sonra elinden ne geliyorsa onu yap, demiş. Tekrar görüşmek için bir vakit belirledikten sonra kurt oradaki ormana gitmiş. Esen artık başının çaresine bakmaya çalışmış. Kızın havuza gireceği günü beklemiş. Ve bir gün kız havuz girdiğinde kızı yakalamış. Kimseye belli etmeden kızı yanına alarak dosdoğru kurt ile sözleştiği yere gitmiş. Sonrasında üçü birlikte Rahim Padişah’ın ülkeine gitmek için yollarına devam etmişler. Kurt yol boyunca Esen’e akıl vermiş. Konuşa konuşa, uzun yolu kısa edip göz açıp yumana kadar Rahim padişahın sarayının önüne gelmişler. Kurt orada birden silkinip güzel bir kıza dönüşmüş. Peri kızı gibi olmuş ve Esen’e:

– Sen şimdi beni padişahın huzuruna götür. Emrinizi yerine getirdim, efendim, artık bana su küheylanınızı koşumlarıyla birlikte veriniz, diye söyle. Padişah verdiği sözü tutup küheylanını verir. Ben de iki üç gün düğün bitene kadar genç gelin olup hizmet ederim. Sonra çok geçmeden bir çaresini bulup buradan kaçıp sizin peşinizden gelirim, demiş.

Böylece Esen kız kılığındaki kurdu padişaha götürmüş. Kızı gören padişah çok sevinmiş ve çocuğa kaftanlar giydirip değerli eşyalarla birlikte küheylanını vermiş. Esen de gerçek peri kızını yanına alıp ata bindirmiş ve yola çıkmışlar.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra padişahın tertip ettiği düğün henüz bitmeden genç yeni gelinin yanındaki kızlar gelinin bir anda kılık değiştirdiğini farketmişler. Bunu gören herkes korkmuş ve kaçmaya başlamışlar. Bunu duyan padişah hayretler içinde halkına “Cin midir, şeytan mıdır, bakın!” diye emretmiş. Ancak bilememiş. Padişah hayretler içinde kalmış.

Kurt oradan kaçıp iki gün içinde hızlıca Esenler’in arkasından yetişmiş. Hep birlikte Hamir padişahın ülkesine gelmişler. Burada kurt kişneyerek yeri titreten kuyruğu bir kulaç olan bir küheylana dönüşmüş. Esen kızla su küheylanını bir yere bırakmış ve küheylana dönüşen kurda binmiş. Sonra dar sokaklardan geçip şehrin çeşitli yerlerinde atıyla boy göstere göstere namını padişaha ulaştırmış. Hamir Padişah’a varmış. Hamir Padişah da altın tavuğunu kümesiyle birlikte Esen’e vermiş. Esen padişahın emrini yerine getirmenin mutluluğu içinde küheylanı sarayın adamlarına teslim etmiş. Kendisi de izin isteyip yola çıkmış. Gerçek su küheylanı ile kızın yanına gelmiş. Orada çok vakit geçirmeden kendi ülkesine doğru yol almış.

Günler sonra kurt da Hamir padişahının seyislerinin elinden kaçmış ve Esenler’in arkasından yetişmiş. Sonra kurt yaşadığı ormanın önüne gelince Esen’den izin isteyip orada kalmış.

Bundan sonrasını zengin adamın büyük karısından olma Asen ile Üsen’den dinleyelim. Onlar Esen’den ayrıldıktan sonra adım atmadıkları yer, bakmadıkları göl kalmamış. En sonunda beraber döneriz düşüncesiyle küçük kardeşlerinin yolunu beklemeye başlamışlar. Esen de gide gide bir gün ağabeylerinin beklediği yere gelmiş. Ağabeylerinin üstü başı yıpranmış, hırpalanmış halde olduklarını gören Esen ağabeylerine yardım etmiş. Ancak iki ağabeyi ona kötülük etmişler. Esen’in getirdiği değerli eşyaları, güzel peri kızını, küheylanı hileyle elinden almışlar ve Esen’i de bıçaklayıp öldürmüşler. Ağabeyleri arkalarına bakmadan yola düşüp ve bütün çaldıklarıyla sağ salim ülkelerine varmışlar.

Yolun kenarında yatan Esen’in cesetinin üstüne leş kargalarının yavruları konuyormuş. Kuşların biri konarken diğeri uçuyormuş. O sırada Esen’in kurt dostu gelmiş. Kurt yerde bir cesetin olduğunu görmüş. Dikkatlice bakınca leş kargalarının gagalarıyla didiklediği cesedin Esen’e ait olduğunu anlamış. Gördüğü manzara üzerine hiddetlenen kurt bir hışımla bağrışıp duran leş kargasını yakalamış ve Esen’i kimin öldürdüğünü sormuş.

– Ben nereden bileyim. Benim tek suçum cesede denk gelip karnımı doyurmaya çalışmam, başka bir şey bilmiyorum. Daha doğrusu da böyle önemsiz bir şeyi bilmekle ilgilenmiyorum, demiş leş kargası. Kuşun bu sözleirne iyice sinirlenen kurt, onu daha beter hale getireceğini söylemiş.

– İnsanoğlunu hayata döndüren bir ot var, dağda yetişiyor. Sen o otu bulup bana getirereceksin. Yoksa canını alırım, demiş. Kuş başka çaresinin olmadığını anlayıp kurttan korkarak o şifalı otu getirmek üzere uçup gitmiş. Kurt da dostunun yanında beklemeye başlamış. Biraz zaman geçtikten sonra leş kargası sözünü tutup ağzında bir otla geri dönmüş. Kurt otun suyunu Esen’in burnuna yaklaştırmış ve koklatarak dostunu canlandırmış.

Esen kurt ile kucaklaşmış ve ikisi birlikte yola revan olmuş. Ağabeylerinin peşinden gitmişler. Tan atmış, güneş batmış, günlerce yol gitmişler Esen yurduna varmış. Köye geldiğinde evinde düğün oluyormuş. Düğün için gelen kalabalık dağıldıktan sonra Esen babasının yanına varıp selam vermiş. Olan bitenleri olduğu gibi anlatmış. Zengin adam duyduklarına inanamamış. Bu konuda karar senin evladım deyip Esen’e dua etmiş ve daha sonra orada vefat etmiş.

Esen ağabeylerini affedip peri kızını Asen’e, su küheylanını Üsen’e vermiş. Kendisi de altın tavuğu insana dönüştürüp onunla evlenmiş. Daha sonra yine ağabeyleri ona rahat vermeyip köyden göçürtmüşler. Esen, altın saçlı karısı sayesinde başka bir bir ülkeye yerleşmişler ve orada mutlu bir şekilde çocuklarıyla uzun yıllar yaşamışlar.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺57,84

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
02 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6981-38-6
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre