Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Karakalpak Halk Masalları», sayfa 4

Anonim
Yazı tipi:

– Benden kılıcı alıp giden bu değil. Başka bir kişiydi, demiş.

– O adamı tanır mısın, nasıl bir nişanı var, diye sormuş padişah.

– Ülkedeki bütün insanları buraya topla tanırım, demiş kız.

Kızının sözü üzerine padişah herkesi toplamış Ancak toplananların arasından kız kılıcı alıp giden delikanlıyı bulamamış. Padişah bu duruma çok şaşırmış. Padişah, cellâtlarına:

– Ülkede buraya gelmeyen kim kaldı acaba, diye sormuş. Cellâtlarından birisi:

– Sefere çıktığımızda nehirden geçmek için yolu bulan delikanlı kaldı, diye cevap vermiş.

Padişah onu da çağırtmış ve delikanlı saraya gelmiş. Kız delikanlıyı görür görmez tanımış ve ona sarılmış. O vakit padişah:

– Haydi, kızım nişanın varsa göster, demiş. Kız daha önce aldığı üç tüyü göstermiş. Delikanlı da bir yandan duasını okuyup doğan donuna girmiş. Kız tüyü yerine takmış atmaca olmuş diğer yolduğu tüyü yerine takmış, sonra delikanlı tuygun olmuş. Kız son tüyü de yerine takmış.

– İşte, benim nişanım bu, delikanlının hünerini de zaten gördünüz, demiş.

Padişah, delikanlı ile kılıcı kendisine teslim eden komutanı yüzleştirmiş. Komutan bütün olan biteni anlatmış ve suçunu kabul etmiş. Padişah hemen orada cellâtlarına onu öldürmelerini emretmiş. Ancak delikanlı buna razı olmamış. Sonra delikanlı padişahın kızıyla evlenmiş ve padişahın yerine geçip halkını adaletle yönetmiş. Üvey babasını ve kızlarını da yanına alarak, muradına ermiş.

GÜLZAMZE

Eskiden fakir bir adam varmış. Onun üç çocuğu varmış. Karısı orta yaştayken ölmüş ve adam üç çocuğunu tek başına yetiştirmiş. Fakir adam yaşlanınca belinde güç, dizlerinde takat kalmamış. Ağır hastalığa yakalanmış. Ölüm döşeğinde çocuklarını yanına çağırarak onlara şöyle demiş:

– Ben iyileşemeyecek gibiyim. Ölmeden önce bütün malımı sizlere pay edeyim, demiş. İki büyük çocuğuna kötü barakasını bırakmış, küçüğüne de elindeki tek oğlağını bırakmış. Biçare ihtiyar dünyadan göçmüş. Çocukları babalarını ağlaşarak defnetmişler. Babaları öldükten sonra beraber yaşayan üç kardeş birbirleriyle anlaşamamış. “Heyt!” diyen baba, “Hey!” diyen ana olmayınca basit şeyler için birbirleriyle kavga eder hale gelmişler.

Çocuklardan ilk ikisi birisinin çiftçiliğine küçükleri ise bir zenginin keçilerine bakıyormuş. İki büyük ağabeyi kardeşlerine kötülük düşünmüşler. Elinden oğlağını alıp kovmayı planlamışlar. Küçük kardeşleri akşam eve geldiğinde ağabeylerinin kötü düşüncelerini anlamış ve onlarla tartışmaya başlamış. Küçük çocuk hem güçsüz, hem de kelmiş. Tartışma çıkarınca iki ağabeyi sinirlenerek dövüp elinden oğlağını almışlar ve kovmuşlar. Küçük çocuk ağabeylerinin yaptığına üzülüp hıçkıra hıçkıra ağlayarak başını alıp gitmiş. Az gitmiş, uz gitmiş, yorulup bir ağacın dibinde yatmış ve uykuya dalmış. Çocuk orada uyuya dursun. Sonrasını peri padişahının kızından dinleyelim.

O ülkenin padişahının bir oğlu varmış. Küçüklüğünden beri ava çıkmayı seviyormuş. Bir gün hayvan avlarken yolunu kaybetmiş. Dolaşırken önüne güzel bir peri kızı çıkmış. Padişahın çocuğu peri kızını görünce kendisinin yolunu kaybettiğini de unutmuş. Çocuk bu kızı çok sevmiş. Kız da onu sevmiş gibiymiş. Daha sonra anlaşmışlar. Birisi almayı, birisi varmayı kabul etmiş. Ancak peri kızı:

– Ben babanın sarayına gitmem. Eğer sen beni seviyorsan başka bir ülkeye gidelim, demiş. Padişahın oğlu da bunu kabul etmiş ve gece bir ağacın altında buluşalım diye anlaşmışlar. Buluşmak için anlaştıkları ağaç çobanın yorulup altında uyuya kaldığı ağaçmış. Padişahın çocuğu o gün sarayda düzenlenen büyük bir eğlenceye katılmış. Padişahın verdiği bir ziyafet olunca gece boyu bu eğlence bitmek bilmemiş. Şaraplar içilmiş, çok insan katılmış. Sonunda uykuya yenik düşüp peri kızına verdiği sözü unutan padişahın çocuğu yata dursun. Sonrasını peri kızından dinleyelim.

Peri kızı padişahın çocuğuna verdiği söz üzerine anlaştıkları ağacın altına gelmiş. Karanlıkta hiçbir şey iyi seçilmiyormuş. Ağacın altında birisinin yattığını fark edince onun padişahın çocuğu olduğunu düşünmüş. Peri kızı iki tane atla gelmiş. Uyuyanın padişahın çocuğu olduğu düşüncesiyle:

– Niye uyuyorsun, kalk ata bin, demiş peri kızı. Yatmakta olan çoban sesini çıkarmadan yerinden fırlayıp ata binmiş. Gece karanlığında kim kimi tanıyabilir? Birbirlerini tanımadan ses soluk çıkarmadan atlarına binip yola devam etmişler. Peri kızı padişahın oğlunun konuşmamasına şaşırmış. Ülkesinden, anne babasından ayrıldığı için üzgün olduğundan konuşmuyordur diye düşünmüş Tan ağarınca birbirlerini görmüşler. Peri kızı yanındakine dikkatlice bakınca karşısında anadan doğma kel bir delikanlının durduğunu görmüş. Ne yapacağını bilememiş. Peri kızı çok üzülse de olan oldu demiş ve durumu kabullenmiş. Bir şey demeden yola devam etmişler.

Uzun yollardan, sayısız çöllerden geçip büyük bir şehre gelmişler. Şehrin kenarına geldiklerinde peri kızı:

– Yaşanacak yermiş, demiş. Delikanlı da aynı fikirde olduğunu söylemiş. Peri kızı gücünü kullanarak kanadıyla toprağı sıvazlayınca mermer bir saray ortaya çıkmış. Onlar bu sarayda karı koca mutluluk içinde devran sürmüşler. Peri kızı insanoğlunun bilmediği çeşitli bitkisel ilaçlarla delikanlının başının derdine tez zamanda çare bulmuş. Delikanlı çekici ve yakışıklı bir delikanlı olmuş. Peri karısı ona her gün hayal ile iğnesiz takke ve kaftan dikiyormuş. O da bunları pazarda satıyormuş ve böylece geçinip gidiyorlarmış. Onlar öyle yaşaya dursunlar, sonrasını o ülkenin padişahından dinleyelim.

Padişah, vezirleriyle bir gün ava çıktığında, şehrin kenarındaki mermerden yapılmış olan bir saray görmüş. Sarayın yanına yaklaştığında sarayın kapısının önünde duran bir gelin gözüne ilişmiş. Genç gelinin güzelliğine hayran kalmış ve padişah atından düşmüş. Bu o delikanlının eşi olan peri gelinmiş. Padişah bir süre sonra gözünü açmış ve etrafına baktığında sarayında yattığını görmüş. Kendisinin düştüğü yerden vezirinin getirdiğini hatırlamıyormuş. O genç peri gelini rüyasında görmüş gibiymiş. Ava çıktığını hatırlamış ve celâllenerek vezirlerini çağırmış. Padişah çağırır da durulur mu? Hemen hepsi birden padişahın önünde hazır ol da durmuşlar. Padişah o günkü olanları anlatmış ve o peri gelinle evlenmek istediğini söylemiş. Düşünüp taşınıp padişahın o genç peri gelinle evlenmesi için onun kocasının ölümüne sebep olacak bir iş verilmesine karar vermişler. Akıllı geçinen bir veziri yerinden kalkmış:

– Padişahım, bir teklifim var, demiş.

– Söyle, demiş padişah.

– Ben o delikanlıyı nasıl ölüm cazasına çarptıracağımızı biliyorum, demiş.

– Ona hiç görülmemiş deniz koyunundan dikilmiş şapka bul demek lazım, demiş vezir.

Tamam, demiş padişah.

– Gerçekten öldürmek için iyi bir yol, demiş vezirleri birbirlerine. Padişah cellâtlarını gönderip delikanlıyı çağırtmış. Cellâtlar onu önlerine katıp getirmişler. Padişah ona:

– Bana şimdiye kadar hiç görülmemiş deniz koyununun derisinden dikilmiş şapka bulup getireceksin! Eğer getiremezsen sana ölüm cezası verilecek, malın mülkün de hazineye bağışlanacak, demiş padişah. Delikanlı korkudan padişahın istediği şeyin zor bir şey olduğunu düşünemeden kellesinin yerinde olmasına sevinerek:

– Emredersiniz padişahım, demiş ve başını eğmiş. Ancak dışarı çıkınca ecelin onu beklediğini anlamış. Eve vardığında karısına olan biteni anlatmış. Karısı:

– Dert etme, işin başı zor olursa, sonu iyi olur. Yola çıkıp birkaç gün gittikten sonra bir dağa ulaşırsın. O dağa vardığında önüne bir yol çıkacak. O yoldan dağın iç tarafına gireceksin. Dağ içinde mesken kurmuş, ateş başında oturan bir cadı göreceksin. Selam verip cadıya durumunu anlatacaksın. Hallederse bir o cadı halleder, demiş.

Delikanlı karısı ile vedalaşıp yola koyulmuş. Birkaç gün yol gittikten sonra karısının söylediği dağa gelmiş. Başı gökyüzüne değen kapkara dağa hayretler içinde bakarken dağın iç tarafındaki yolu görmüş. Bu yol mu acaba diyerek yürümeye başlamış. Bir yere geldiğinde uzakta parıldayan ateş görmüş. Hızla yürüyüp yorgun bir halde kıpkızıl ateşin yanına varmış. Ateşin başında oturan gözleri süzgün, kendisi sinirli, şapkası yıpranmış, iki dizi kulağını geçmiş bir cadı oturuyormuş. Delikanlı:

– Selamünaleyküm, ana, diyerek selam verip başını eğmiş.

– Ve aleykümselam deyip cadı selamı almış. Selam verdin, eğer selam vermeseydin bu dünyadan vazgeçmiştin, demiş cadı. Delikanlıya hürmet gösterek misafir etmiş. Güneş batmış, tan atmış, delikanlı yerinden kalkmış. Cadı delikanlıya niçin yollara çıktığını sormuş. Delikanlı nasıl geldiğini, neden geldiğini, cadıya anlatmış. Cadı:

– Ey evladım, bu iş zor bir işmiş. Falan dağda büyük kızımın evi var. O kızımın yanına git. Hallederse bir tek o halleder, demiş. Delikanlı cadıdan izin almış ve o kızın evine gitmiş. O kıza geliş sebebini bir bir anlatmış. Cadının büyük kızı delikanlının eline sarı yay vermiş:

– Şurada dağın başında bir pınar var. O pınara git. O pınara susayan derisi incili koyunlar gelir. Koyunlar o kadar susar ki başlarını çıkarmadan su içerler. O sırada vurabilirsen vurdun, vuramazsan elin boş dönersin, demiş delikanlıya. Delikanlı sarı yayı omzuna asıp kızın söylediği yere gitmiş ve evsin yapıp içine gizlenip beklemeye başlamış. Bir süre sonra dağdan dağa atlayan incili koyunlar pınara gelmiş. Koyunlar etrafta kimse var mı der gibi kulaklarını dikip etraflarına bakmış. Şüpheli bir şey görmeyince susuzluğa dayanamayıp başlarını suya daldırmış.

Evinde yatan delikanlı elindeki sarı yayı sıkıca tutarak “Boynunun altı, kalbinin üstü.” demiş ve birini hedef alıp oku atmış. Atılan okun sesi dağın içinde yankılanmış. İncili koyunlara rahatça su içmek nerede, arkalarına bakmadan her biri bir yana kaçmış. Delikanlı yerinden doğrulup baktığında incili koyunlardan birinin pınarın başında yattığını görmüş. Koşarak yanına gitmiş. Bıçağını eline alıp derisini yüzmüş ve sevinçle cadının büyük kızının evine varmış. Kız delikanlıya gece boyu incili koyunun derisinden hayalinde öyle bir şapka dikmiş ki akılların şaşmaması mümkün değilmiş. Delikanlı sabah kalkmış. İzin almış ve yola revan olmuş. Birkaç gün yol gittikten sonra ayakları yürümekten delik deşik olmuş ve ölesiye yorgun bir şekilde şehrine gelmiş. Karısına gelip başından geçen olayları anlatmış. Padişahın huzuruna çıkmış ve getirdiği şapkayı padişaha sunmuş. Padişah da vezirler de şaşkın şaşkın bakmışlar. Böylelikle padişahın emrini yerine getitmiş.

Padişah ve vezirleri bu sefer kürk getirmesini emretmişler. Delikanlı perilerin de yardımıyla incili koyunun derisinden kürkü de getirmiş.

Bir süre sonra padişah delikanlıyı tekrar çağırtmış. Bu sefe vezirler:

– Gohikap dağının arkasında bir deniz var, o denizde su küheylanı var. Serçe başlı doru at yaraşır padişahımıza, diyerek delikanlıyı o su küheylanını getirmesi için göndermişler.

Delikanlı bunu duyunca iyice çaresiz bir şekilde evine gelmiş. Karısı ona bir akıl vermiş. Delikanlı yola çıkmış. Birkaç gün yol gittikten sonra o cadının ortanca kızının evine varmış. Kıza geliş sebebini anlatmış:

– Bu senin için kolay bir iş değil, demiş ona ortanca kız. Denizin kenarına varacaksın. Vardıktan sonra fırtına kopacak. Ardından yağmur yağacak, denizin atı üstüne gelecek, bulut gibi dalgalar kıyıya vuracak. İşte o an su küheylanını kıyıya çıkar, demiş.

Delikanlı gitmiş. Bir süre sonra denizin altı üstüne çıkıp dalgalar kıyıya vurmaya başlamış. Daha sonra kıyıya vuran dalgalar yavaş yavaş azalmış, deniz sakinleşmiş, sular çekilmiş. Kıyıya yakın bir yerde suların çekilmesiyle su küheylanının arkası görünmüş. Bu at çoğu zaman küçücük başını suya sokup arkasını güneşlendirirmiş. Tam o sırada ilk önce eyerle kayışlarını sıkıca bağlayacaksın. Sonra da kendini kırk kulaç urganla sağlam bir şekilde bağlayacaksın. Bağladıktan sonra üstüne bineceksin. Bunları yapana kadar su çekilmez, su küheylanı da başını sudan çıkarmaz. Bir ara su iyice çekilmeye başlar. O sırada at üstündeki insanı farkeder. Farkettikten sonra ilk önce havaya doğru uçar hemen ardından da suya dalar. Sakın bunlardan korkup üstünden inme. En sonunda atın mecali kalmayıp “Artık senin oldum.” der. Sen de o zaman attan inip yeniden terkile. Böylelikle artık at senin olur. Başka şekilde bu ata sahip olamazsın, demiş peri.

Delikanlı ortanca kızın söylediklerini yerine getirmek üzere harekete geçmiş. Kulak çelikten değil, çok söz baş ağrıtırmış. Delikanlı su küheylanına binip padişahın huzuruna çıkmış. Padişah da, vezirler de çok şaşırmışlar.

Padişah ve vezirleri toplanıp bu nasıl iştir. Bu sefer başka bir iş için gönderelim, demişler. Delikanlıyı çağırıp:

– İncili koyunun derisinden şapkayı da kürkü de serçe başlı doru su küheylanı da getirdin, padişahımıza. Şimdi de Gülhagiyha, Gülzamze kız yaraşır padişahımıza. Atını buldun, kürkünü buldun, şimdi kızını da bul. Eğer bunu bulamazsan soyunu kuruturuz, demişler.

Delikanlı üzgün, düşünceli, bir şekilde karısına gelmiş ve ne yapacağını danışmış. Karısının verdiği akıl onun kaygısını azaltmış.

Delikanlı su küheylanı ile epey yol gitmiş ve karısının söylediği o cadnın küçük kızının evine gelmiş. Ona Gülhagiyha ve Gülzamze’yi sormuş. Kız da:

– Gülhagiyha ve Gülzamze Gohikap’ın arkasındaki denizin ortasındaki bir adada yaşıyorlar. O adaya su küheylanıyla uçacaksın. Adada büyük bir saray var. O saraya vardığında önüne hırıldayan kaplanlar çıkacak. Onlara bu perilerin sözlerini söyleceksin, doğru söylersen sağ salim geçersin. Sarayın kapısına geldiğinde kükreyen bir aslan göreceksin. Bu perilerin sözlerini söyleyeceksin. Doğru söylersen sağ salim geçersin. Kapıdan girdiğinde nefes alan bir ejderha göreceksin. Ona bu perilerin sözlerini söyle. Doğru söylersen sağ salim geçersin. Kapının içinde bir kapı var. O kapının ağzında bir kara yılan tıslayıp duruyor olacak. Ona, bu perinin sözlerini söyle. Doğru söylersen sağ salim geçersin. Perilerin söylediği sözler her hayvanı yerinde uyutacaktır. Eğer sen mekâna sağ salim girebilirsen büyük bir sandık var. Sandığın yanında anahtarı var. O anahtarı eline alınca sandık açılacak. O sandığın içinde küçük bir sandık var. Onu alıp gel. O sandığı alırsan kızları eline geçirirsin, demiş peri.

Delikanlı birkaç gün içinde perilerden hayvanlarla karşılaştığında söyleyeceği sözleri öğrenmiş. Su küheylanına binmiş ve yine yola revan olmuş. Perinin bütün söylediklerini uygulamış. Perilerin sözlerini yanılmadan söylemiş, karşılaştığı hayvanların hepsini uyutmuş. Adadaki mekâna giren delikanlı perinin söylediği sandığı görmüş. Anahtarı eline aldığında sandık açılmış. Büyük sandığın içinde küçük bir sandık varmış. Delikanlı bu sandığı almış ve ayağını yere yavaşça basarak uyuyan hayvanların üstünden korka korka geçerek zar zor atının yanına gelmiş.

Delikanlı o kadar zahmet çektim, bunun içinde ne var acaba, diyerek sandığı açıp baktığında sandıkta biri beyaz, biri kırmızı iki elma varmış. Delikanlının ülkesinde elma nadir yetişirmiş. Her şeyi unutup elmayı yiyecekken bir kız “Enişte!” diyerek delikanlıyı kucaklamış. İkinci elma da kıza dönüşmüş. Bu kızların biri büyük, biri küçükmüş. Onun için elmayken biri beyaz, biri kırmızıymış. Bu kızlar delikanlının peri karısının akrabalarıymış. Delikanlı çekinerek yerlerinize oturun diye söylemiş. Kızlar hemen elmaya dönüşmüşler. Delikanlı onları sandığa koyup atına yüklemiş ve geri dönmüş.

Yaşlı kadının yanına gelmiş. Kızları da oradaymış hepsiyle vedalaşmış ve tam yola çakacakken yaşlı kadın:

– Ey evladım! Kim birisine kötülük ederse, kendisi kötülüğün içinde kalır. Kim birisine kuyu kazarsa en sonunda o kuyuya kendisi düşer. Tüm dileklerin gerçekleşsin oğlum, diyerek dua etmiş.

Delikanlı uzun bir yolculuktan sonra padişahın huzuruna çıkmış ve bunlar kızlar, bu da at deyip teslim etmiş. Sandığı açıp baktığında padişahın gözüne iki elma görünmüş. Padişah elmayı tam ağzına götürürken kızlar padişahın sakalını tutmuş, vezirleri de padişah da perilerin sözleriyle mermere dönüşmüş. Daha sonra halk toplanarak delikanlıyı padişah seçmişler.

Bir gün delikanlı avdan dönerken zamanında kendisini dövüp kovan iki ağabeyinin dilenci olduklarını görmüş. Onlar kardeşlerini tanıyamamış. Ancak kardeşleri onları tanımış ve yanıana alıp saraya getirmiş. Önce güzelce karınlarını doyurtmuş. Sonra güzel elbiseler giydirmiş. Onlara kendisinin yıllar önce kovdukları kardeşi olduğunu söylemiş. Delikanlı yanında ezilen iki ağabeyini Gülhagiyha ve Gülzamze adındaki peri kızlarıyla evlendirmiş. Böylece muradına ermiş.

JANSAP

Çok eskiden padişahın Jansap adında bir oğlu varmış. Jansap on beş yaşına geldiğinde yanına altı yiğit almış gemiyle ava çıkmış. Denizde balık yakalayıp kuş vururken kıble taraftan sert bir fırtına kopmuş ve gemisi altı gün, altı gece fırtınalarla boğuşarak büyük bir dağın dibine kadar gelmiş. Denizin etrafı tamamen dağlarla çevriliymiş. Jansap yanıdakilere:

– Altı gündür açız, yiyecek bir şeyler bulup yemek yapalım demiş. Hep beraber dağa çıkmışlar. Dağın başında yemek pişirip yerlerken etraflarını yarım başlı, tek gözlü, yarım ayaklı kişiler sarmış. Yedi kişiye bu altı yarım kişi güçlerini göstermek istemişler. Yedisi yarım adamlarla kavga edip zar zor kurtulmuşlar. Dağın diğer ucuna doğru kaçmışlar. Bir gün sonra karınları acıkmış ve yiyecek bir şeyler bulmak için yine aynı yere varmışlar. Yemek pişirip tam yiyeceklerken bu sefer tek ayaklı, iki gözlü yedi kişi gelip tabaklarına el uzatmışlar. Yedisi tek ayaklı yedi kişiye de güç yetiremeyip kaçmışlar. Akşam olunca. Yedisi de “Akşam akşam burada kalmayalım, bu adamlar gece gelip bize rahat vermezler.” demişler. Gemilerine binip gece boyu uzaklara doğru gitmişler. Tan attığında önlerine büyük bir şehir çıkmış. Gemiyi kıyıya yanaştırmışlar ve şehre girmişler. Şehirde kimsecikleri görememişler. Ama insan için lazım olan her şey varmış. Şehri dolaşmaya başlamışlar. Bir yere geldiklerinde padişahın sarayı karşılarına çıkmış. Sarayın önünde hazırlanmış güzel bir sofra duruyormuş ama ortada ne padişah ne de başkaları varmış. Pişmiş yemekleri yemişler ve o gün orada yatmışlar. Ertesi sabah kalktıklarında her taraf maymunlarla doluymuş. Otlar, kumlar sayılır ama bu maymunlar saymak mümkün değilmiş. Bazı yaşlı maymunlar bunların yanına oturmuşlar. Hepsi birden maymunlara dik dik bakmaya başlamışlar.

Jansap şaşkınlık içinde ağzı dili lal olup maymunlarla hangi dilde konuşacağını bilememiş. Bir ara yaşlı bir maymun kapıyı işaret etmiş. Jansap yerinden doğrulmuş ve maymunu takip etmiş. Şehrin içinde bir minare varmış. Maymun Jansap’ı oraya götürmüş ve minareyi işaret etmiş. Jansap minarenin yanına varıp “Burada ne var acaba?” diyerek minareye bakmış. Minarenin duvarında bir yazı görmüş. Yazıda “Buraya insanoğlu gelir ve daha sonra doğuya doğru altı ay boyunca yol giderse karşısına karıncalar çıkar. Karıncalar insanı yerler, yoldan geçirmezler. Kıble tarafa doğru giderse altı ay boyunca yılanlardan geçemez. Yılanlar insanı sokup öldürürler. Batıya doğru altı ay yol giderse karşısına deniz çıkar. O denizi görünce nereden nereye gittiğini anlayamaz. Arkasına bakarak giderse “Demir Tırnak” adlı maymunların düşmanı var. İnsanoğlu maymunlara padişah olursa tüm işleri maymunlar halleder. Bundan dolayı peygamber “Buraya gelip gören insanlar bu şehirden gitmesin.” diye şart koymuştur yazıyormuş.

Jansap yazıyı okuyunca:

– Bu şehirden başka yere gitmenin iyi olmayacağı yazıyor. İyi bir rüzgâr çıkarsa o zaman buradan kaçalım. Ülkemize varırız, demiş Jansap yanındaki yiğitlere. Bunun üzerine geminin yanına varmışlar. Geminin yanına geldiklerinde maymunların gemiyi paramparça etmiş olduğunu görmüşler. Şehre geri dönmüşler.

Jansap yiğitlerine:

– Az önceki minaredeki yazıda bu şehre kim padişah olursa her konuda maymunların yardımcı olacağı her sorunu halledecekleri yazıyordu. Bize ne lazım olursa maymunlar bulup getirecektir. Yarın maymunlara at bulun diye emredelim. Sonra da ata binip buradan kaçalım, demiş. Yiğitler de:

– Tamam demişler. Jansap padişah olmuş. Ertesi gün maymunlara at getirin demiş, Jansap. Maymunlar atları getirmişler. Atlara binerek maymunlarla beraber o gece şehrin çıkışına kadar varmışlar.

Jansap maymunların liderine:

– Buradan sonrası neresi acaba, diye sormuş. Lider olan büyük maymun işaret diliyle:

– Buradan sonra karıncalar var, demiş. Şehrin dışına çıktıklarını anlayan Jansap, maymunlar sarhoş olana kadar şarap içirmiş. Maymunlar şarhoş olduktan sonra yedisi beraber atlara binip doğu tarafa doğru kaçmışlar. Maymunlar ayıktıklarında padişahın ve adamlarının yok olduğunu görüp yarı ayık halde peşlerine düşmüşler. Padişah ve adamlarının köpek büyüklüğünde karıncalarla karşılaştıklarını görmüşler. Karıncaların arasına girmeye cesaretleri yetmemiş ve oturup beklemeye başlamışlar, yedisi de.

Köpek büyüklüğündeki karıncalar Jansap’ı ve adamlarını çok uğraştırmışlar. Jansap kırk gün sonra altı yiğidi ve yedi atı köpek büyüklüğündeki karıncalara vererek kurtulmuş. Sonra da küçük karıncaların olduğu tarafa geçmiş. Birkaç gün yol gittikten sonra küçük karıncalardan da kurtulmuş. Önüne büyük bir şehir çıkmış. Şehri görünce şehre geldim, biraz dinleneyim diye düşünmüş ve Jansap uykuya dalmış. Ertesi akşam şehrin girişinde önüne bir nehir çıkmış. Nehrin kıyısındaki minarenin üstünde bir adamın bağırmakta olduğunu görmüş:

– Şimdi nehirden geçersen ölürsün, yarın geçersen sağ kalırsın, demiş. Jansap da nehrin kenarında durmuş ve ertesi günü beklemiş. Tan atıp sabah olduğunda Jansap nehrin çekildiğini görmüş. Jansap nehirden sağ salim geçip şehre girmiş

Bu şehir Jansap’ın önceden gördüğü şehirlere benzemiyormuş. Bu şehirdekiler de daha önce Jansap gibi bir insan görmemiş. Maymun oynatan maymuncu gelmiş gibi insanlar Jansap’ın etrafına toplanmışlar. Jansap çok şaşırmış. Daha sonra etrafındaki insanlar dağılmış. Jansap bir kenarda otururken ihtiyar birinin bağırarak geldiğini görmüş:

– Kırk gün beslerim. Bir gün iş yaptırırım. İş için bin altın veririm, diye bağırıyormuş.

Jansap düşünmeye başlamış. “Kırk gün beslese, taş değil çelik kırdırsa da işimi yapabilirim.” demiş kendi kendine. Ve yaşlı adamın peşinden gitmiş. Yaşlı adamla konuşmuş, yaşlı adam Jansap’ı yanına almış.

Yaşlı adam dediği gibi Jansap’ı kırk gün beslemiş. Bir gün yaşlı adam bir öküz getirmiş. Jansap’a koşturup bir dağa doğru yola koyulmuşlar. Yolda Jansap’ın bin altınını da eline vermiş. Epey bir gittikten sonra önlerine başı gökyüzüne değen bir dağ çıkmış. Dağın bir tarafından büyük bir nehir akıyormuş. Yaşlı adam nehir kenarında öküzü kesmiş ve derisini tulum şeklinde yüzmüş. Tüylü tarafını içine, deri kısmını da dışına çevirmiş ve Jansap’a:

– Bunun içini iyice kontrol et, bir yeri delik olmasın, demiş.

Jansap tulumun içine bakarken yaşlı adam diziyle Jansap’ı tulumun içine itmiş. Yaşlı adam sonra tulumun ağzını bağlamış. Jansap bir iki çabalasa da çıkamayacağını anlamış ve pes etmiş. İhtiyar tulumu yere bırakıp kendisi geri çekilmiş. İhtiyarın geri çekilmesiyle birlikte hemen büyük bir kara kuş gelmiş. Kara kuş tulumu alıp dağın başına konmuş ve deriyi yırtmış. Jansap korkarak ayağa kalkmış. Kuş da uçup az ileriye konmuş. Yaşlı adam:

– Korkma evladım, Dağın üstünde mücevherler var. Sen onları aşağı at. Ben tutacağım, demiş.

– Jansap mücevherleri alıp ihtiyara doğru atmaya başlamış. İhtiyar heybesini, çuvalını doldurup, eşeğine yüklemiş. Jansap’ı orada bırakmış ve arkasına bakmadan evine doğru kaçmış. Jansap dağda tek başına kalmış. Kendi kendine “Burada çok kalırsam kuşlar beni yer, öleceksem de çöllerde adam gibi öleyim.” demiş ve kıble tarafa doğru yola çıkmış.

Jansap bir iki gün kadar yol gittikten sonra kuş, peri ve yılanların padişahı olan Suymurık Padişa’ın şehrine varmış. Güzlibahar kuş, yılan perileri kontrol edip kanatlarına mühür basarak hesap tutuyormuş. Jansap kuşlar padişahı Suymurık Padişah’ı bulup selam vermiş. Suymurık Padişah:

– Ey çocuk, kimsin, diye sormuş.

– Çocuksuz adama çocuk olayım diyen biriyim, demiş Jansap. Suymurık Padişah:

– Ne yaptın da bu hâle düçar oldun, diye sormuş.

Jansap, Suymurık Padişah’a başından geçen olayları bir bir anlatmış. Suymurık Padişah:

– Geldiğin çok iyi oldu. Öyleyse benim çocuğum ol, demiş. Jansap:

– Tamam, olur, baba, deyip onun çocuğu olmuş. Birkaç gün geçtikten sonra Suymurık Padişah:

– Jansap evladım! Artık peri kuş ve yılanların gitme zamanı. Ben gidip bir yere sırık çakacağım. O sırığa kuşlar, yılanlar, periler toplaşıp konacaklar. Onları sayacağım, eksik mi fazla mı bakıp kanatlarına mühür basacağım. Üç gün gelemem demiş. Sen bağları gez dolaş. Bağda bir fıskiye var. Sakın kapısını açma, çocuğum, demiş ve gitmiş.

Jansap, babası gittikten sonra her yeri dolaşmış. Babam fıskiyeye gitme demişti, onu da göreyim. Belki değerli şeyler vardır, demiş. Varıp fıskiyenin kapısını açmış. Tam o sırada fıskiyenin etrafında çiçekler açılmış, bülbüller ötüşüyormuş. Burası ne güzel bir yermiş deyip, çiçeklerin arasında yatmış.

Biraz yattıktan sonra üç güvercin gelip havuzun kenarına konmuş. Güvercinler pırpır ederek silkinmişler ve üçü de ay gibi ağzı, güneş gibi gözü olan birer peri kızına dönüşmüler. En büyüğü:

– Burada insan kokusu var, havuza girmeyelim, demiş.

Küçüğü:

– Girersek ne olacak. Olsa olsa insanoğlu bizleri yakalar, demiş.

Kızlar elbiselerini çıkarıp havuza girmişler. Jansap, en küçük kızı görüp âşık olmuş. Jansap, küçük kızın güvercin elbisesini eline alıp göğsüne basmış. İki kız uçarak kaçmışlar.

– Küçük kız, elimi tuttun. Artık ben seninim, demiş Jansap’a.

– Jansap da iyi o zaman diyerek kızın elini bırakmış. Hemen kız güvercin elbisesini giymiş ve uçmuş. Jansap da eve dönmüş ve kızın âşkıyla göğsünü serin yere dayayıp yatmış. Aradan üç gün geçtikten sonra Suymurık Padişah gelmiş. Oğlunun hasta olduğunu görmüş. Ve:

– Fıskiyeye mi gittin, diye sormuş.

– Evet, gittim, demiş Jansap.

– Kızı yakaladın mı, diye sormuş.

– Evet yakaladım. Ben senin oldum deyince bıraktım.

– Zararı yok. O gördüğün üç kız, güvercin olarak gelecek yıl baharda da gelirler. Acele etme evladım, demiş.

Jansap babasının tesellisiyle yattığı yerden kalkmış. Aradan altı ay geçmiş. Bir gün babası:

– Evladım bundan sonra görürsen kaçırma. Gelip don değiştirdiğinde âşık olduğun kızı yakala ve vallahi billahisine inanma. Süleyman peygamber çarpsın diyene kadar inanma. Yine de elbisesini eline verme, alıp buraya getir, demiş.

– Tamam, baba, demiş. Daha önceki yere varıp yine çiçeklerin arasına yatmış. Biraz sonra üç güvercin de gelmiş. Gelir gelmez:

– Yine insan kokusu var, demiş küçüğü:

– En kötü ihtimal bizi yakalar. Ne diye korkalım, diyerek kızlar suda yıkanmaya başlamışlar. Jansap, kızların güvercin elbiselerini yere bırakmalarıyla birlikte hemen koşmuş ve küçük kızın elbisesini eline alarak göğsüne basmış. İki kız sudan çıkıp uçarak gitmişler.

– Ben senin olacağım söz, elbisemi ver, demiş kız.

– Sana bir şartla elbiseni veririm, demiş Jansap.

– Vallahi billahi dedim ya, demiş kız.

– Hayır! Süleyman peygamber çarpsın, gitmeyeceğim diye söyle, demiş Jansap.

– Süleyman peygamber çarpsın gitmeyeceğim, demiş kız. Bunun üzerine Jansap elbisesini vermiş. Kız giyindikten sonra kızı babasının yanına götürmüş. Babası çok memnun kalmış. Kıza:

– Hem gelinim, hem kızımsın. Jansap’a gönül rızasıyla mı vardın, diye sormuş.

Kız ağlamaya başlamış.

– Kızın ağlaması, razı olması demektir, demiş padişah.

– Benim anam ve babam var. Benden başka çocukları yok. Düğünümü yapıp mürüvvetini görmeyi arzularlardı. Gidip onların rızasını alıp nikâh kıymak istiyorum. Beni evime gönder, demiş Jansap. Suymurık Padişah:

– Evine nikâh kıydırdıktan sonra gitsen olmaz mı, diye sormuş.

– Ben anamı babamı görmeden nikâh kıydırmam, demiş Jansap.

Suymurık Padişah bir devi çağırarak bunları sağ salim Jansap’ın evine götür, demiş.

– Tamam, deyip dev ikisini hemen sırtına bindirmiş ve Jansap’ın ülkesine götürüp bırakmış.

Jansap’ın anne babası çocuklarının geldiğini görüp çoktandır göremedikleri çocuklarını kucaklayarak mutluluktan havalara uçmuşlar.

Babası ile annesi Jansap’a:

– Evladım, bu zamana kadar nerelerdeydin, diye sormuşlar. Jansap başından geçen olayları bir bir anlatmış.

Peri kızıyla evlenmeyi düşünüyorum. Siz ne derseniz söz onu yapacağım, demiş.

Jansap’ın anne babası oğullarından bu sözleri duyunca kırk gün kırk gece düğün yapalım demişler.

Jansap’ın babası, zurnacı çağırmış. Hokkabaz oynatıp ipte cambaz yürütmüş. Pehlivan güreştirip at yarıştırarak düğünü başlatmış.

Jansap her gün karısıyla oyunları izlemişler.

Suymurık Padişah bir ara Jansap’a:

Peri merhametsiz olur. Her zaman perinin elbisesini kucağına basarak yat diye söylemiş. Jansap da Suymurık Padişah’ın söylediğini hergün yapmış. Bir gün Jansap oyunları izlerken yorulmuş ve uykuya dalmış. Uyuya daldığı için karısının elbisesini kucağına basamamış. O sırada peri elbisesini giyip güvercine dönüşmüş ve çatıya konarak:

– Hey Jansap, diye Jansap’ı uyandırmış.

Jansap korkuyla yerinden kalkmış. Karısının güvercin donunda çatıya konmuş olduğunu görmüş. Yârine bakarak:

– Ah sen ne yaptın? Nereye gideceksin? Senin için düğün yapıyoruz. Bu yaptığın nedir, demiş.

Kız bunun üzerine:

– Sen Suymurık Padişah’tan izin alıp anne babanın rızasını aldın. Ben anne babamın rızası olmadan sana nasıl bedenimi teslim edeceğim. Ben gidiyorum. Beni Gavharnigin adlı şehirden bulursun demiş ve uçarak gitmiş. Kız gidince Jansap hastalanıp yatağa düşmüş. Jansap’ın yanındakiler babasına:

– Çocuğunuz hastalandı, diye haber vermişler. Babası ile annesi duyar duymaz koşarak oğullarının yanına gelmişler. Anne babası çocuklarının sararıp solduğunu konuşacak halinin olmadığını görüp üzülmüşler. Annesi de babası da çocuklarını kucaklayıp ağlayarak:

– Jansap yaşıyor musun evladım, diye bağırmışlar. Bir süre sonra kendine gelen Jansap olan biteni bir bir anlatmış. Babası:

Bunun için dertlenme çocuğum. Gavharnigin adlı şehir bulunur, diyerek Jansap’ı teselli etmişler. Çevredekilere Gavharnigin adlı şehri bileniniz var mı, diye sormuşlar. Ancak bilen kimse çıkmamış. Bunun üzerine Jansap periyi aramak için yola çıkmış. Anne babası gözyaşları içinde kalıp eskisinden daha çok üzülmüşler.

Jansap daha önce kendisine iş veren yaşlı adamın şehrine gitmiş. Sokakta otururken yaşlı adam çıkagelmiş:

– Kırk gün beslerim, bir gün iş yaptırırım. Kim tamam derse yanıma gelsin diye bağırarak yoluna devam etmiş. Jansap:

– Yaşlı adamın peşine düşmüş ve ben işini yaparım demiş. Yaşlı adamın evine gidip bir gece yatmış. Sabah kalktığında:

– Beni besleme, işini yaptır, demiş Jansap. Yaşlı adam Jansap’a öküzü tutturup öküze heybe ve çuval yükleyerek:

₺57,84

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
02 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6981-38-6
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre