Kitabı oku: «Kosova'da Çağdaş Türk Edebiyatı», sayfa 3
1.3. SOSYALİST YUGOSLAVYA DÖNEMİ (1945-1999)
Yugoslavya Halk Kurtuluş Savaşı’ndan (1944) sonra, Kosova’nın da içinde bulunduğu topraklarda yeni bir dönem daha başlamıştır. Nazi Almanya’sının esaretinden kurtulan ve yeni temeller üzerine kurulan Yugoslavya, çok uluslu yapısıyla sosyalist bir yönetim biçimini benimsemiştir. Yeni Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’nde, Kosova, tekrar Sırbistan’a bağlanır. 1963 yılında da, zaten özerk bölge statüsü taşıyan Kosova, bu kez aynı statüyü devam ettirerek yeni haklar daha kazanır.
Tito Yugoslavya’sı, Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya, Slovenya, Bosna Hersek ve Karadağ Cumhuriyetleri ile Sırbistan’a bağlı Kosova ve Voyvodina Özerk bölgelerinden oluşan Federal bir cumhuriyettir. İç işlerinde özerk olan bu sekiz ayrı ülkede Sırp, Hırvat, Makedon, Sloven, Arnavut, Boşnak, Karadağlı, Türk, Macar … gibi çeşitli uluslara mensup insanlar yaşamaktadır.
Tito yönetimindeki Yugoslavya, kendisi hayatta iken, ülkedeki tüm halk ve ulusları bir birlik içerisinde yönetmiştir. Sağlığında, Yugoslavya içerisindeki pek çok farklı milleti idare etmek için her birine geniş haklar veren Tito, özellikle 1974 yılında düzenlediği Anayasa’da, Kosovalı Arnavutlar olmak üzere diğer milletlere geniş haklar tanımıştır. Onun iktidarından sonraki yıllarda bu kez yönetimi devralan Slobodan Miloşeviç, ülkeyi otonom bölge olmaktan çıkartıp bir merkeze bağlamıştır. Hal böyle olunca ülke için için kaynamaya başlamıştır. 1986 yılından itibaren bölgede, huzursuzluklar yaşanmaya başlamıştır. Tüm bunlara ilave olarak, ülke içerisindeki sosyo-ekonomik durum, ülkenin etnik yapısı, ülkeler arası stratejik değerler, 1990 yılında SSCB’nin ve Doğu bloğunun parçalanması gibi burada sayamadığımız birçok komplike nedenin birleşmesi sonucu çıkan savaşlar ile, 1986-1992 yılları arasında Sosyalist Yugoslavya devleti, dağılma sürecine girmiştir.
1991 yılında Hırvatlar, ülke içerisinde bir referendum yaparak Yugoslavya’dan ayrıldığını ilan etmiştir. Bunun üzerine Sırbistan güdümündeki Yugoslav ordusu, Hırvatistan’a saldırmıştır. Ancak Bosna Savaşı patlamak üzere olduğundan 1992 yılının başında Yugoslavya barış anlaşmasını imzalamak zorunda kalır. Böylece Hırvatistan, 22 Mayıs 1992 tarihinde, Birleşmiş Milletler’e üye olmuştur.
Slavların yoğun olarak yaşadığı Slovenya Sosyalist Cumhuriyeti, 1991 yılında, Yugoslavya’ya karşı bağımsızlığını ilân etmiş, 1 Mayıs 2004 tarihinde de, Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilmiştir. Aynı yıl merkezi Üsküp olmak üzere Makedonya da bağımsızlığını kazanır. Ancak Birleşmiş Milletler, Makedonya Cumhuriyeti’ni, 1993 yılında, Eski Yugoslavya Makedon Cumhuriyeti adıyla tanımıştır. O döneme kadar Türkler açısından, Üsküp-Priştine- Prizren üçgeninde oluşturulan bir kültür merkezi böylece dağılmış olur. Kosova, bu süreç içerisinde, Sırbistan’a bağlanır.
Şubat 1992 yılında bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek, 22 Mayıs 1992 tarihinde birleşmiş Milletler’e üye olur. Ancak, Sırbistan, Miloşeviç başkanlığında, bölgeyi Boşnak ve Hırvatlardan temizlemek için 1992 yılının baharında ülkeye savaş açar. 1995 yılı sonlarına dek devam eden savaşta, II. Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük kıyımlar ve etnik temizleme operasyonları yapılmıştır.
Karadağ, eski Yugoslavya’nın dağılmasından sonra, Sırbistan’ın zorlaması sonucu yeni Yugoslavya’ya katılmış, 2003 yılında da Sırbistan Karadağ adıyla esnek bir federasyon kurulmuştur. 21 Mayıs 2006 tarihinde ülkede yapılan referandum sonucu ülke, 3 Haziran 2006 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir.
Yukarıda sıraladığımız üzere Sosyalist Yugoslavya kendisine bağlı eyalet ve Cumhuriyetleri oluşturan Hırvatistan, Bosna Hersek, Slovenya ve Makedonya, 1992 yılında, bağımsızlığını ilan ederek yeni cumhuriyet rejimlerini kurarlar. Ancak bu gelişmeler olurken, Kosova, Sırp baskısı ve askeri müdahaleleri sonucu bağımsızlığını ilan edememiştir. Sırbistan, kendi toprakları içerisinde yer alan merkez bölge Kosova’yı vermek istememiştir. Bu nedenle Sırp Ordusu, 1995 yılında Kosova’ya saldırır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Birleşmiş Milletler ana sözleşmesinin 41. maddesinin ihlal edildiğini, uluslararası barışın tehdit altında olduğunu ileri sürerek 1999 yılında, Kosova’ya müdahale eder ve yönetimi devralır. 2008 tarihine kadar bu yönetim biçimi, ülkede uygulanır. Sonunda Kosova da, 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan eder.
Sosyalist Yugoslavya, II. Dünya Savaşı sonrasında ülkesinde bulunan azınlıklara geniş haklar tanımış, yeni bir yönetim biçimi uygulamaya koymuştur. Tito, ülkede yaşayan bütün ulus ve halklara olduğu gibi Türklere de kendi dil ve kültürlerini yaşatma özgürlüğü vermiştir. Azınlıklar arasında Türkler açısından durum irdelendiği zaman, Türklerin yoğun bir nüfus ile yaşadığı ülkelerden birisi olan Makedonya’da, 1944 yılında Türkçe öğretim yapan okullar açılmış, Türk halka kendi ana dillerinde (Türkçe) eğitim hakkı tanınmıştır. Okulların açılmasının ardından, 1946 yılında, Türkçe ders kitapları yazılmıştır. Bu yıllarda, Latin Alfabesi ile yazılmış Türkçe ders kitapları basılmaya başlanmış, gazeteler (1944 yılında Birlik gazetesi), dergiler (1949 yılında Pionir Çocuk Dergisi, 1950 yılında Tomurcuk ve Sevinç Çocuk Dergileri, 1965 yılında Sesler Aylık Toplum ve Sanat Dergisi) çıkmış, dernekler ve tiyatrolar faaliyete geçmiştir. 1945 yılında radyo, Türkçe yayınlarına başlamıştır.
23 Aralık 1944 tarihinde Üsküp’te ilk Türkçe gazete olan Birlik çıkmaya başlamıştır. Şükrü Ramo (1918-), Enver Tuzcu (1916-1958), Necati Zekeriya (1928-1988), Fahri Kaya (1930) ve İlhami Emin (1931) bu gazetenin ve aynı zamanda Makedonya sınırları içerisindeki Yugoslavya Türk edebiyatının ilk temsilcileri olmuşlardır.
Bu süreç, Kosova’da daha geç bir tarihte başlamıştır. Bunun altında pek çok neden olduğu gibi siyasal nedenler de bulunmaktadır:
“Yugoslavya Fedaratif Halk Cumhuriyeti’nin, savaş sonrasının ilk yıllarında bölgedeki ülkelerle geliştirmeye çalıştığı ilişkiler, Kosovalı Türklere karşı takınılan bu tavrın altında yatan nedenlerin tahminini kolaylaştırmaktadır. O yıllarda Yugoslavya ile Türkiye arasındaki ilişkilere bakıldığında, ilişkilerin son derece kötü olduğu görülmektedir. Bunun temel nedeni rejim farkı, özellikle Türkiye’nin karşıt bir blokta yer almasıdır. Türkiye ile ilişkilerin tam aksine, Yosip Broz Tito, Yugoslavya’yı büyük ve uzun sürecek ihtilaflara düşürecek olan Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Bloğu ülkeleriyle, özellikle de komşuları Arnavutluk ve Bulgaristan’la hem siyasî hem iktisadî ilişkilerin süratle geliştirilmesine, sıkı bir işbirliğinin kurulmasına giden yolda, büyük adımlarla ilerleme sağlanmasına gayret gösteriyordu. (…) 1948 yılında patlak veren Tito-Stalin çatışması, Yugoslavya ile Sovyetler Birliği arasında ipleri kopma noktasına getirince, Bulgaristan gibi Arnavutluk da Yugoslavya aleyhine tavır içine girmekte gecikmediler. İşler buraya varınca, artık Türklerin Arnavut olduklarını iddia etmenin hiç gereği kalmamıştı. Hatta aksine, Kosova’da Türklerin de yaşadığının dünyaya ilân edilmesi bile gündeme gelmişti. Böylelikle 1951 yılında Kosova’da (Batı Makedonya’da da) Türklere Türk olma hakkı tanındı; gecikmeli de olsa bu hakkın bazı gereklerinin yerine getirilmesine başlandı.” (Engüllü 1997: 297-298)
Kosova’da yaşayan Türkler, ülke içerisinde, diğer halk ve uluslara nazaran daha geç ve güç kimi hakları elde etmişlerse de, geçmişlerinden gelen birikim, gelenek ve kültürel altyapı onların bu açığı kısa zamanda kapatmalarına neden olmuştur.
Böylece Kosova’da çağdaş Türk edebiyatının yeniden canlanması, yazılı edebiyatın başlaması için 1951 yılı önemli bir başlangıç noktasını oluşturmaktadır. 20 Mart 1951 tarihinde, Kosova özerk bölgesindea köy ve kentlerde8 Türkçe eğitim veren okullar açılmaya başlamıştır. Türkçe okullarda okuyan bu öğrenciler arasında yetenekli olanlar Kosova’da çağdaş Türk edebiyatının temsilcileri olmuştur. Priştine radyosu, 25 Haziran 1951 günü, Türkçe yayınlarına başlamış, Türk dernekleri (ilk açılan Türk derneği Doğru Yol Kültür Sanat Derneği olmuştur, 17 Haziran 1951) açılmıştır. Bu zincirin önemli halkalarından birisi de, 1969 yılında, Türkçe yayınlanan Tan gazetesi olmuştur.
Türkler için hal böyle iken, Tito yönetimi altındaki diğer halk uluslar için de aynı sosyo-kültürel yapıyı hazırlamış, edebiyatın oluşup, gelişmesine zemin oluşturmuştur. Yazar ve şairler korunmuş, onların toplum içerisinde ayrıcalıklı bir konuma gelmelerini sağlamıştır. Ülkede yaşayan halk ve ulusların gazete ve matbaa kurma konusundan yola çıktığımızda sadece tek bu örnek9 değerlendirilerek benzer durumun Yugoslavya’da yaşayan Arnavut ve Sırplar için de yaşandığı gözlemlenmektedir.
Benzer bir durum, Kosova’daki Arnavutça ve Sırp-Hırvatça konuşan topluluklar için de görülmektedir. Sosyalist Yugoslavya’nın ve lider Tito’nun kültür politikasındaki tutarlı tavır, Türkler dışında diğer halk ve ulusların kendilerini ifade etmelerine olanak tanımıştır. Örneğin Sırp-Hırvat dilinde yayınlanan Stremlenye dergisi, Arnavutça yayınlanan Yeta e Rre dergisi de kendi halk ve uluslarının kültürlerini bütünleştiren bir misyon üstlenmişlerdir.
Sırp-Hırvat dilinde yayınlanan Stremlenye dergisinin önemi ve değeri –tıpkı Tan gazetesi ve yayınevinde olduğu gibi-yazar ve şairleri10 koruyan, kollayan bir yuva olmasıdır.
“Onların yetişmesine, kuşkusuz Kosova’daki kimi kültür sanat olanakları büyük pay sundu. Stremlenye sanat yazın dergisi bu gibi genç ozanlara kapılarını araladı, onlara kendilerini göstermek için olanak sağladı. Priştine radyosu da, aşağı yukarı on yıl, genç kalemlere sığınak oldu, onlara şiir güçlerini gösterebilmek için alan sağladı. Şiire eğilimi olan kalemleri saygıyla karşıladı. Yedinstvo (Birlik) yayınevi de, genç ozanların betiklerini yayımlamakta anlayış gösterdi. Bütün bunlar yeni yetişen ozanlar dalgasına yeni çevrenler bağışladı.” (Stoyadinoviç 1976: 13)
Arnavutça yayınlanan Yeta e Rre dergisi için de benzer koşullardan söz edilebilir. Yazar ve şairler11 bu kurumda yetişmişlerdir. Çağdaş bir edebiyatın temellerini atmışlardır.
“Nedir ki Kurtuluş’tan birden sonra, tam otuz beş yıldan bu yana, toplumumuzdaki sosyoloji ve kültür dünyasının birçok değişmelerine teşekkür ederek, Yugoslavya Arnavut yazını nicelik ve nitelik alanında büyük aşamalara ulaşmaya yüz tutmuştur. Böylece, bu elde edilen başarıya dayanarak, Yugoslavya Arnavut mensup kalemleri, anadillerince yaratmaya, bu dil üzere gazeteler, dergiler ve kitaplar çıkmaya başlamış oluyor. Yugoslavya Arnavut yazınının bu gibi aşamalara ulaşmasında Priştine ve Üsküp’te Arnavutça olarak yayımlanan kitapların katkıları sonsuzdur. Ancak 1949 yılında Yeta e Rre (Yeni Yaşam) dergisi ilk çıkışından 1960 yılına dek Yugoslavya Arnavut yazınının gelişmesi hususunda önemli bir rol oynamıştır. Bundan sonra, bu büyük rolü, yıl içinde 80-90 yapıt yayımlayan yayınevi de izlemiş oluyor. 350 özgün yapıt (ayrı ayrı dallar üzere tabii) yayımlanmıştır şimdiye değin.” 12 (Rugova 1979: 6)
Kosova’da Türk edebiyatının gelişimi konusunda gazete, dergi ve yayıncılığın yanı sıra dernek ve sosyal faaliyetlerin değeri ve önemi gözden kaçırılmamalıdır. Priştine ve Prizren’de açılan derneklerde Türkler, büyük bir içtenlikle faaliyetlere katılmışlar, kendi kültürlerini tanıtılmasına yardımcı olmuşlardır. Dernek faaliyetleri arasında, edebiyat kolları, müzik kolları (Türk sanat müziği, Türk halk müziği), folklor kolları (çeşitli yörelerin oyunları), tiyatro ve dram kolları ile spor kolları en yoğun faaliyet gösteren kollardır.
Doğru Yol Kültür ve Güzel Sanatlar Derneği 13, 1951 yılında kurulmuştur. Derneğin ilk başkanı Hayrettin Volkan, genel sekreteri de Cemil Şengür olmuştur.
Dernek ilk yıllarında edebiyat konularındaki faaliyetlerine ağırlık vermiş, sonraki yıllarda müzik, halk oyunu ve dram kollarında büyük gelişmeler kaydetmiştir. Böylece dernek, bölgede, Türk kültürünün birkaç koldan gelişimi için çaba sarfetmiş, sadece Kosova’da değil, Balkanlarda örnek bir kültür merkezi haline gelmiştir.
“Derneğin yazın kolunda ilk yıllarda etkinlik gösteren Nusret Dişo Ülkü, Nimetullah Hafız, Hasan Mercan gibi yazıncılardan sonra, altmışlı yılların başlangıcında Bayram İbrahim, Rezak Ukalo, İskender Muzbeg, İsmail Tanmik ve diğer yazınseverler özellikle, Öğretmen Okulu ve Yüksek Pedagoji Okulu’nda düzenlenen yazın saatlerinde kendi şiir ve düzyazılarını okuyorlardı. Yüksek Pedagoji Okulu Türk Dili ve Yazın Grubu çerçevesinde Süreyya Yusuf’un girişim ve desteğiyle “Kıvılcım” adında bir edebiyat örgütü bile kuruldu.” (Muzbeg 1988: 3)
Edebiyat faaliyetlerinin bundan sonra sistemli bir halde yürütülmesi ve tek elde toplanması amacıyla, Doğru Yol Kültür ve Güzel Sanatlar Derneği, 1968 yılında, “Nazım Hikmet Yazın Kolu”nu kurmuştur. Bu kol, Prizren’de edebiyatın gelişmesinde önemli bir rol oynamış14, pek çok şair ve yazar15 bu kültür ocağında pişmiş, derneğin belli dönemlerinde başkanlıklarını yürütmüşlerdir.
1 Eylül 1951 tarihinde, Priştine’de Yeni Hayat derneği, çarşının içerisindeki iki katlı bir evde, kurulur. Bu derneğin kurucusu ve ilk başkanı Remzi Süleyman’dır. Dernek, bu binada, özellikle müzik kollarında faaliyetlerine başlar ve Priştine’de Türkçe müzik geleneğinin16 canlanmasında ve sistematik hale getirilmesinde önemli bir rol üstlenir.
“Derneğin ilk kuruluş günlerinde 300 kadar üye müzik grubu, folklor ekibi, mandolin topluluğu, çocuk korosu ve dram kollarında faaliyetlerine başladı. Türk sanat müziği ve Türk halk müziği icra eden orkestra yanı sıra bir mandolin topluluğunun da faal olduğunu hatırlatmak gerekir. Müzik ve folklor gruplarındaki çalışmalar gençlerin en çok dikkatini çekiyordu. Şarkı, türkü ve folklor oyunların yer aldığı programlar Priştine seyircisi yanı sıra Kosova’nın diğer kentlerindeki seyircilerin beğenisine de sunuldu ve her yerde büyük alkış topladı.
Dram kolu da derneğin ilk kuruluşundan beri yoğun bir tempoyla çalışmaya başladı. 17 Kasım 1951 tarihinde Mustafa Karahasan’ın “Şaban Hoca” adlı oyunu Priştine seyircisine sunulan ilk dram oyunuydu. 1952 yılında sahneye konan “Macide” adlı oyun Priştine yanı sıra Prizren, İpek, Mitroviça seyircilerinin beğenisine sunuldu. Çocuk dramı da ayrıca “Çizmeli Kedi”, “Müttefikler Uçmasını Kurtaran Piyoner”, “Ev Ödevi”, “Bulmacalı Oyun” gibi çocuk oyunlarını sahneleyip küçük seyircilere gösterdi.” (http://www. gercekdernegi.org)
Derneğin edebiyat kolu da çalışmalarına devam etmiş, özel günlerde yazar ve şairlerin katılımıyla edebiyat günleri düzenlemiştir. Yeni Hayat derneği, 1969 yılına kadar bu isimle faaliyetlerine devam etmiş, bu tarihten sonra isim değişikliğine giderek Gerçek (Kültür, Güzel Sanatlar Derneği) adıyla anılmaya başlamıştır.
Bu iki temel ve geleneğe sahip dernek dışında, bugün, Kosova’da pek çok dernek faaliyet vermektedir. Bu dernekler arasında, Türk edebiyatını doğrudan ilgilendiren iki dernekten söz etmek gerekmektedir. Birincisi 1994 yılında, Prizren’de kurulan Türk Yazarlar Birliği Derneği’dir. İkincisi ise Prof. Dr. Nimetullah Hafız ve Prof. Dr. Tacida Hafız’ın 2000 yılında açmış oldukları BAL-TAM Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi’dir.
1951 yılında Priştine Radyosu’nun Türkçe programlar için yayınlar yapmaya başlaması, Kosova’daki çağdaş Türk edebiyatını dolaylı yönden desteklemiştir. Çocuk programları için çocuklar için şiir, hikâye ve tiyatro oyunları kaleme alınmış, büyükler için benzer faaliyetler düzenlenmiştir. Dernekler de, radyo yayınlarını desteklemişlerdir. Benzer durum, daha sonra Kosova televizyonu için de geçerli olacaktır.
Günümüzde düzenli olarak yayınlanan gazeteler, Yeni Dönem ile Kosova Haber adlı gazetelerdir. Yeni Dönem başlangıçta basılı olarak yayınlamış ise de şimdilerde sanal ortamda da yayınlanmaktadır. Kosova Haber, başlangıçta hem sanal ortamda hem de basılı olarak yayınlanmıştır. Sonraki dönemlerde maddi sıkıntılar nedeniyle sadece sanal ortamda yayınlanmaya devam etmektedir.
Kosova’da halen yayınlanmakta olan dergiler ise şunlardır: Baltam Türkoloji Araştırmaları Dergisi, Bay Dergisi, Türkçem Çocuk dergisi, Bahar Çocuk dergisi ve İnci Çocuk dergisi’dir.
1.4. BM GEÇİCİ YÖNETİM ORGANLARININ VE YEREL YÖNETİM ORGANLARININ YÖNETİM DÖNEMİ
(1999- 17 ŞUBAT 2008)
Sırbistan, eski Yugoslavya’daki karmaşıklıktan yararlanarak ve iç savaşları bahane ederek, 1995 yılında Kosova’ya girer. Amacı büyük Sırbistan idealini gerçekleştirmektir. Bilindiği gibi bu amaçla Bosna Hersek’te de ciddi kıyımlar gerçekleştirmiştir. 1998 yılının Şubat ayında, Arnavut ve Sırp birlikleri çatışmaya başlar. Çatışma kısa sürede etnik katliama dönüşmüştür. 1999 yılında, Fransa, bölgede katliamın durdurulması ve barış görüşmelerinin başlaması için ilk adımı atar. Ancak barış görüşmelerini Sırplar kabul etmez, anlaşmaları imzalamaz. Tüm bu gelişmeler karşısında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler ana sözleşmesinin 41. maddesinin ihlal edildiğini, uluslararası barışın tehdit altında olduğunu ileri sürerek 1999 yılında, Kosova’ya müdahale eder. NATO tarafından, 24 Mart 1999 tarihinde Kosova’ya silahlı olarak yapılan müdahale, 10 Haziran 1999 tarihine kadar sürer. Müdahale sonrasında, bölgede, Birleşmiş Milletler idaresinde kurulan Birleşmiş Milletler Geçici Yönetimi (UNMIK), Kosova yönetimini devralır.
UNMIK, Kosova’da, yönetim birimlerini düzenlerken, KFOR (Kosova Barış Gücü), birleşmiş Milletler tarafından, güvenliği sağlayan uluslararası barış gücü olarak yapılandırılır. Bu yeni yapılandırma sürecinde, ülkede yaşayan halk ve ulusların haklarında değişiklikler görülür.
Bunlardan en önemlisi anadilini kullanma özgürlüğünün elden alınmasıdır. Burada azınlık olarak yaşayan Türkler, Tito Yugoslavya’sı döneminde, kısıtlı da olsa kimi hak ve özgürlükleri kazanmıştı. Anadilini, resmi kurumlarda kullanma hak ve özgürlüğü, bunlar arasındaydı.
“Türkçe 23 Mart 1989 yılına kadar Kosova’da resmi işlerde kullanılıyordu. Kamu, devlet, şirket vb. evrak, belge, ve örnekler Türkçe de yazılıyordu. Ama bunlar sadece Türkçe değil, Kosova anayasası ve yasalarıyla düzenlenmiş olduğu gibi Sırpça ve Arnavutça ile eşit dil olarak kullanılıyordu. Evrak, belge ve formlar bu üç dilde yazılıydı.” (Suroy 2005: 195)
Ancak, yeni Birleşmiş Milletler Yönetimi, Türklerin bu hak ve özgürlüklerinden ciddi anlamda yoksun kalmalarına neden olmuştur. Şöyle ki, öncelikle ülkede, UNMIK’in aldığı kararlar doğrultusunda, Türkçe ülkede resmî dil statüsünden uzaklaştırılmıştır:
“Çünkü UNMIK’in başında bulunan Dr. Bernard Kouchner tarafından imzalanan I sayılı ve 25 Temmuz 1999 tarihli genelgenin 5. maddesinin 2. fıkrası ile Türkçenin resmi dil olarak kullanılmasına son verilmiştir. İşte UNMIK tarafından yayımlanan bu genelge (decret) BM Güvenlik Konseyi’nin 10 Haziran 1999 günü çıkardığı 1244 (1999) sayılı kararına (rezolusyonuna) aykırı olmasına rağmen uygulanmıştır. UNMIK’in bu kararı (decret) yönetim binaları, belediye, adliye, okullar, sokak vs. gibi tabelalardan, mühürlerden, formalardan Türkçe yazıların çıkarılmasına neden oldu.” (Recepoğlu 2005: 194)
Bu temel kararın ardından, yapılan tüm itirazlar sonuçsuz kalmıştır. Türkçeyi resmi dil olarak kullanamama, büyük bir ihtimalle, bu tarihten sonra bölgede, Türkçe edebiyatın gelişimine ciddi zarar verecektir. 17 Şubat 2008 tarihinde kurulan yeni Kosova Cumhuriyeti, düzenlemiş olduğu Anayasa’da UNMIK’in geçmiş dönemlerde verdiği karar dışında, Kosova’daki Türk azınlığın lehine yeni bir karar çıkartmamıştır.
II. BÖLÜM
EDEBÎ TÜRLERİN GELİŞİMİ
Bu bölümde, Kosova’da 1951 sonrası Türk edebiyatının gelişimi, “Şiir”, “Roman ve Hikâye”, “Tiyatro”, “Eleştiri” ve “Gazetecilik” ve Basın Yayın Dünyası” alt başlıkları altında ele alınacaktır. Edebiyat türleri genel anlamda ele alınacak, toplu değerlendirmelerde bulunulacak ardından yazar ve şairlerin monografileri üzerinde durulacaktır.
2.1. ŞİİR
Kosova’da çağdaş Türk edebiyatı, türler açısından incelendiği zaman, şiir, en gelişmiş edebiyat türü olarak dikkati çekmektedir. Kitabımıza şiir yazan tüm şairler alınamamıştır. Kitabı olan ve uzun zaman şiir ile profesyonel anlamda uğraşanlar çalışma kapsamına dahil edilmiştir. Çünkü, Kosova’da edebiyat yapmak aynı zamanda şiir yazmak, Türk kültürünün devamı, Türk kimliğinin tanıtılması ve sevdirilmesi anlamına gelmek olduğu için okumuş ve entelektüel tüm Kosovalı Türkler kendilerini edebiyat ya da Türk sanatlarından birisi ile profesyonel ya da amatör açıdan ilgilenmek konusunda sorumlu hissetmişlerdir..
Bununla birlikte şu gerçek gözlerden uzak tutulmamalıdır: edebî tür olarak şiir söz konusu olduğu zaman, eserleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan, ya da tek kitap yazmış bulunan mesleği avukatlık, öğretmenlik ya da öğrenci olan kimi özel kişiler bulunmaktadır. Şiir ile amatör olarak uğraşan bu kişiler sonraki yıllarda ya şiir yazmamışlar ya da edebiyat ile bağlarını ilk dönemlerdeki kadar sıkı tutamamışlardır. Çünkü çağdaş Türk edebiyatı söz konusu olduğunda, hemen her Kosova Türk vatandaşı, eğer eğitim almışsa, Türk kültürüne hizmet etmek ve Türk değerlerini yaşatmak konusunda kendisini sorumlu hissetmiş bu amaçla şiirler kaleme almıştır. Akademik ölçütler ile bu yoğun birikimi değerlendirdiğimizde, edebiyatı, profesyonel uğraş haline getirenleri öncelikle anmak gerektiğini düşündüğümüzden, kimi şairlerimiz zorunlu olarak çalışma kapsamı dışarısında bırakılmışlardır.
Şöyle ki, öğretmen şairlerimiz arasında: Mürteza Büşra17, Zeynelabidin Kureyş18, Özcan Micalar19, İsa Şimşek20, bulunmaktadır. Bu şairlerimiz, ya tek kitap yayınlamışlar ya da şiirleri dağınık olarak dergi ve gazetelerde yayınlandıktan sonra onları bir daha bir araya getirmemişlerdir. Bunların toplumsal yapıdan, maddi yokluktan ve fırsat eşitliğinin olmamasından vb. kaynaklanan çok çeşitli haklı gerekçeleri olabilir. Ancak bu gerekçeler konumuz dışıdır.
Yine tek şiir kitabı yayınlanmış şairlerimiz de, kitapta yer almamışlardır. Örnekleyecek olursak, Alâattin İsmail21, Suphi Mazrek22, Esin Muzbeg23, Aziz Serbest24, Sadık Tanyol25 vb.
Ayrıca, Naser Neşo, Recep Şaliyan, Refki Taç26, Semiha Yağcı gibi kimi kültürlü kişiler, şiir yazmışlarsa da şiirleri kitap haline getirilememiş, amatör bir uğraş olarak dergi ve gazete sayfalarında kalmıştır.
Öğrenci iken şiir yazan ve bunları kitap haline getiren şairlerimiz arasında, Merve Jilta27, Dilek Jilta28’nın adları sayılabilir. Öğrenci olup şiirleri kitaplaşmamış genç şairler arasında, şu isimler sayılabilir: Deniz Dadale, Nazlı Drangoy, Erdan Hoca, Muharrem Morino, Fidan Şero, Veysel Taç, Ayten Tunuslu vd.
Şiirleri kitaplaşmamış genç şairlerimiz arasında, Semahat Karabeg, Hüsniye Koro, Ayla Leskovçalı, Orhan Sait, Birsen Şufto, Güner Ureya vd. bulunmaktadır. Özel durumu bulunan 1977 doğumlu Türkan Başa, tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak yaşamaktadır. Şiir kitabı, Tekerlekli Sandalye (2004, Esin Yayınları Prizren) adını taşır.
Yukarıdaki tüm bu liste bir yana bırakıldıktan sonra, şiir türü söz konusu olduğunda, Kosova’daki çağdaş Türk edebiyatı değerlendirmeleri yapıldığı zaman belirgin üç kuşaktan söz edilebilir. Kitaplarının ilk basım tarihleri göz önüne alınarak aşağıdaki sınıflama yapılmıştır. Yoksa aynı kuşak içerisinde yer alan tüm şairlerin yaşları birbirine yakın değildir.
1. 1960 kuşağı olarak adlandırılan birinci kuşakta, Nimetullah Hafız (1964, Günaydın adlı kitabı), Nusret Dişo Ülkü (1965, Diyeceklerim adlı kitabı), Hasan Mercan (1965, Afacanın Serüvenleri adlı kitabı) ile Naim Şaban (1969, Düşler adlı kitabı) yer almaktadır.
2. 1970 kuşağı olarak adlandırdığımız ikinci kuşak içerisinde şu şairleri29 sayabiliriz: İskender Muzbeg (1972, Kaynak adlı kitabı), Bayram İbrahim (1972, Günçiçeği adlı kitabı), Altay Suroy (1974, Yaya 73 adlı kitabı), Arif Bozacı (1975, Barış Kuşu adlı kitabı), Mürteza Büşra (1976, Sevgilerim adlı kitabı) ve Agim Rifat Yeşeren (1979, 34 Rübai Daha adlı kitabı)30.
3. 1980 kuşağı olarak adlandırabileceğimiz üçüncü kuşak, Kosova Türk edebiyatındaki yaratıcı ve göz dolduran son kuşak olarak dikkati çeker. Şairlerimiz şunlardır: Zeynel Beksaç (1980, Gurur Duy Sen XX. Yüzyıl kitabı), Osman Baymak (1980, Beş Parmak adlı kitabı), Fikri Şişko (1980, Utku adlı kitabı), Raif Kırkul (1988, Saltanat adlı kitabı).
1990’lı yıllara geldiğimiz zaman Kosova’da Türk edebiyatı sıkıntılı bir süreç içerisine girer yeniden. Bu gelişmelerden şiir de, tür olarak etkilenir. 1994 yılında ilk şiir kitabı (Düşsel Senfoni31) yayınlanan Mehmet Bütüç, 1990 sonrası edebiyatın dikkati çeken nadir edebiyatçılarından birisi olur, tiyatro ile ilgilenir, basın yayın dünyasının içerisinde yer alır.
Kosova Türk edebiyatında şiirin gelişim sürecini izlerken, şimdi bu dönemlerin özelliklerine değinmek gerekmektedir.
“Kosova SÖB’nde Türk halkı ozanları N. D. Ülkü, H. Mercan ve N. Hafız’dan sonra Bayram İbrahim ve İskender Muzbeg kendi yapıtlarında evrensel konulardan başka Kosova’da Halk Kurtuluş Savaşı’nı, özyönetimi ve Tito Yugoslavya’sının gelişmesini içeren konulara da değinmektedir. Bu ozan ve yazarların çocukluklarının geçtiği Prizren ili yöresinin renk ve kokusu, şiir ve düzyazılarına sık sık yansımaktadır.
1970 yıllarından sonra yazın yaratıcılığı alanında genç kalemler arasında birkaç ad sivrilmeye, birkaç sanatçı kişiliği kendi yolunu bulmaya başladı. Bu gençlerin arasında Altay Suroy, Agim Rifat, Zeynel Beksaç, Şecaattin Koka, Osman Baymak, Arif Bozacı, Fikri Şişko, Murtaza Buşra, Fahri Mermer, Melahat Kaçamak, Bahar Kureys ve Özcan Micalar’ı anmak yerindedir.” (Muzbeg 1984: 17)
Fahri Kaya (1994: 15-16), Yugoslavya Türk şiirini değerlendirdiği makalesinde, Türk şiiri ve şairleri açısından 1965-1975 yıllarının bir gelişim dönemi olduğunu, şiirin olgunluk yıllarını yaşamaya başladığını özellikle vurgulamaktadır.
“1965-1975 yılları şiirimizin hem nitelik hem de nicelik bakımından başarılı olduğu yıllardır. Bu yıllarda şiirle uğraşmaya başlayan gençlerin sayısı çoğalmaya başlamış ve bunlar daha bilinçli ve daha aydın olduklarını göstermişlerdir. Gerçekte bu yılların şairleri şiirin gizlerine girmekle birlikte şiir anlayışlarının çok daha yüksek bir düzeyde olduğunu kanıtlamışlardır. Onlar şiirin sadece ölçülü ve uyaklı bir söz sanatı olmadığını kavrayarak o zamanın Yugoslavya’sı ve Türkiye şiirinin dışında Avrupa ve dünya şiirindeki tüm yenilikleri izlemeye ve bundan yararlanmaya başlamışlardır. Böylece şiirimiz kendine özgü bir yolda gelişme olanağı bulmuştur. Konu çeşitliği, imge zenginliği ve şiir dilindeki ustalık şiirimize karşı ilgiyi arttırmıştır. Şiirimiz başka dillere çevrilmeye, yabancı dillerden şiir çevirileri yapılmaya başlanmıştı. Şiir çevirileri, şairlerimizin şiirin gizlerine daha iyi girebilmelerine yardımcı olmuştur.”
Kosova’da Çağdaş Türk şiirinin, öncelikle çocuk şiiri konusunda önemli bir açılım yaptığını vurgulamalıyız. Bunun dışında genel anlamda, şu şiir türlerinin yaygın olarak yazılıp okunduğunu söyleyebiliriz. Özellikle 1970’lı yıllara kadar, Kosova’da ve Makedonya’da Türkler arasında, “sosyal içerikli şiir”32 en sevilen şiir türüdür. Ancak gerek o yıllarda gerekse sonraki yıllarda, “lirik şiir”, “ironik şiir”, “didaktik şiir” de yazılmıştır. Şairler genellikle, serbest şiir tarzını, benimsemişlerdir. Son dönemlere geldiğimizde, modernist şiirin etkilerinin de görüldüğünü, fütürist ve somut şiir yaklaşımlarının da sezinlendiğini söyleyebiliriz.
Türkiye ve Türklüğe canı gönülden bağlı Kosova şairleri, ana ülkeyi bir hayal ülke olarak hep sevmişler ve değerlerini görmeseler de, yaşamasalar da içlerinde yaşatmışlardır. Geleneksel tür şiirini tanımak için özel bir çaba sarfettikleri kimi şiirlerde görülen geleneksel unsurlardan anlaşılmaktadır. Kimi şairlerimiz, halk ve divan edebiyatında gördüğümüz, mahlas kullanma geleneğini Kosova edebiyatında da kullanmışlardır. Örneğin, Bayram İbrahim (Rogovalı), İskender Muzbeğ (Şefikoğlu), Agim Rıfat (Yeşeren), Altay Suroy (Recepoğlu) gibi.