Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «100 büyük düşünür», sayfa 4

Yazı tipi:

18
SİNOPLU DİYOJEN

M.Ö. 412 – M.Ö. 323

Sinoplu Diyojen fıçı içinde yaşayarak geçirdiği yaşamı, Büyük İskender’e dediği “gölge etme, başka ihsan istemem” sözü ve gündüzleri sokakta fenerle gezerek “adam araması” gibi anekdotları nedeniyle en bilinen filozoflardan biridir.


Sinop’ta dünyaya gelmiştir. Babası Sinop’tan sürüldüğü için babasıyla birlikte Atina’ya yerleşmek zorunda kalmıştır. Tarihte Sinoplu Diogenes (okunuşu: Diyojen) diye ün yapan bu kinik filozofun MÖ 411 ya da 412 yılında doğduğu söylenmektedir.

Elinde bir fenerle gündüz zamanı sokaklarda gezerek soranlara “adam arıyorum” demesi veya kendisine ne tür bir servet istediğini soran Büyük İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemem” demesi gibi bazı hikaleyeler anlatılmaktaysa da bunların gerçeği ne derecede yansıttığı şüphelidir.

Diyojen bir sürgündü, kalpazanlıkla suçlanmış bir adamın oğlu idi. Her yerde ve herkes tarafından itilmiş, hakaret ve küçümsemeyle karşılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishenes’in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.

Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir maşrapa, bir fıçısı ve bir sopası vardı. Fıçının içinde yaşaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki maşrapayı kırıp attı ve “bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti” diye söylene söylene uzaklaştı.

Bir düşünürün hayatı ve maddi değerleri küçümseyerek yaşaması gerektiğini savunması o zaman da bugün de çoğu insana anlaşılmaz gelse de, Diyojen kendinden sonra gelen birçok filozofa düşünsel olarak önderlik etmiş biridir.

Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların filozofça erdemlere ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın felsefe okullarına da eleştirmekten çekinmeyen bir yapıya sahipti. Günün hatiplerine “zamanın uşakları” deyimini uygun görür, Eflatun’un öğretimine “zaman kaybettirme” derdi.

Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü kinik düşünür bütün gariplik ve anormal tavırlarına rağmen zamanında saygı görmüş ve ölümünden sonra Korintoslular adına bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişler, onun adını ve anısını yaşatmışlardır.

Diyojen insan için iki tür disiplin kabul ediyordu:

Ruh disiplini,

Beden disiplini.

Ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani bir insanın erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. Bu ise arzu ve ihtiyaçları olabildiğince azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim atılmaları gereken fazlalıklardır. Zenginlik, asalet ve onur iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme ve mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar hepsi de öyledir. İnsan nasıl ki bedenini jimnastikle disipline sokmalı ruhunu da fazlalıklardan arınarak, erdeme sığınarak terbiye etmelidir. Diyojen herhangi bir şehir veya devlet adı vermeden “ben tüm dünyanın vatandaşıyım” diyen ilk düşünür olarak da tarihte önemli bir yere sahiptir.

19
ARİSTOTELES

M.Ö. 384 – M.Ö. 322

Aristoteles Ege Denizi’nin kuzeyinde bulunan Stageria’da doğmuştur. O dönemde, Stageria’da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalıların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir. Bu nedenle Aristoteles’e bir ‘İyonya düşünürü’ denilebilir.


Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos hekimdir ve Makedonya krallarından Amyntus’un (MÖ393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria’dan Makedonya’nın başkentine taşınmıştır. Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmiştir; bir taraftan İyon ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştır.17 yaşına geldiğinde öğrenimini tamamlaması için Atina’ya gönderilen Aristoteles, hayatının yirmi yılını (MÖ 367-347) burada geçirmiştir. Atina’ya gelir gelmez, Platon’un öğrencisi olarak Akademi’ye girmiş ve hocasının ölümüne kadar burada kalmıştır. Aristoteles hocası Platon’un hayranıydı. Onun devlet yönetimine ilişkin önerilerini çok olumlu karşılıyor ve Platon’un önderliğinde daha iyi bir yönetim oluşturmak istiyordu. Bu amaçla Assos’ta Akademi’nin kolu olan bir okul kurmuştu. Platon’un ölümünden sonra, Aristoteles bu okulda görev aldı ve üç yıl boyunca burada çalıştı. Aristoteles Assos’ta kaldığı süre içerisinde, zaman zaman dostu Teofrastos’un memleketi olan Mytilen’e gitmiştir. Bu seyahatlar Aristoteles’in gözlemler yapması ve kendisini yetiştirmesi açısından çok yararlı olmuştur.

Bu sıralarda II. Philip oğlu İskender için iyi bir öğretmen aramaktaydı ve Assos’taki okulun yöneticisi olan Aristoteles yavaş yavaş dikkatini çekmeye başlamıştı. Görev Aristoteles’e önerildi ve o da bu öneriyi seve seve kabul ederek, II. Philip’in oturmakta olduğu Pella’ya gitti. Aristoteles’in öğretmenliği 343 yılından 340 yılına kadar sürdü. Babası 336′da ölünce, İskender onun yerine geçti ve eski öğretmeni Aristoteles’i danışman olarak atadı. Daha sonra İskender Yunanistan’daki ve Balkanlar’daki ayaklanmaları bastırmak üzere harekete geçince, Aristoteles onu bırakarak büyük idealini gerçekleştirmek, yani yeni bir okul kurmak amacıyla Atina’ya döndü. İskender’in MÖ 323 yılında ölmesi Aristoteles’i çok güç bir durumda bırakmıştı; çünkü Lise’nin kurulması sırasında İskender’in yapmış olduğu yardımlar Atina’daki düşmanları tarafından hatırlanmıştı. Aristoteles dinsizlikle suçlandı ve öldürülmemek için Chalcis’e kaçtı. Orada yakalanmış olduğu bir hastalık sonucunda MÖ 322 yılında öldü.

Aristoteles astronomiye ilişkin görüşlerini Fizik ve Metafizik adlı eserlerinde açıklamıştır; bunun nedeni astronomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız olduğunu düşünmesidir. Aristoteles’e göre, küre en mükemmel biçim olduğu için evren küreseldir ve bir kürenin merkezi olduğu için evren sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden evrenin merkezi aynı zamanda Yer’in de merkezidir. Bir tek evren vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı yoktur.

Aristoteles’e göre, Evren Ayüstü Evren ve Ayaltı Evren olmak üzere ikiye ayrılır; Yer’den Ay’a kadar olan kısım Ayaltı Evren’i, Ay’dan Yıldızlar Küresi’ne kadar olan kısım ise Ayüstü Evren’i oluşturur. Bu iki evren yapı bakımından çok farklıdır. Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri eterden oluşmuştur; eterin mükemmel doğası Ayüstü Evren’e ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağlar. Buna karşılık, Ayaltı Evren her türlü değişimin, oluş ve bozuluşun yer aldığı bir evrendir. Burası, ağırlıklarına göre Yer’in merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel öğeden; yani toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur. Toprak diğer üç öğeye nispetle daha ağır olduğu için en altta, ateş ise daha hafif olduğu için en üstte bulunur. Aristoteles’e göre, bu öğeler kuru ve yaş ile sıcak ve soğuk gibi birbirlerine karşıt dört niteliğin bireşiminden oluşmuştur. Varlık biçimlerinin mükemmel olmaları veya olmamaları da Yer’in merkezine olan uzaklıklarına göre değişir. Bir varlık Yer’e ne kadar uzaksa, o kadar mükemmeldir. Bundan ötürü, merkezde bulunan Yer mükemmel olmadığı halde, merkeze en uzakta bulunan Yıldızlar Küresi mükemmeldir. Bu mükemmel küre, aynı zamanda Tanrı, yani ilk hareket ettiricidir. Aristo’nun bu ve diğer görüşleri Ortaçağ boyunca birçok düşünürü etkilemiş ve daha sonraki dönemleri de şekillendirmiştir. “Geleneksel felsefenin temel ilkeleri Aristo’nun (yanlış) mantığı üzerine kurgulanmıştır” bile denilebilir.

20
EPİKUROS

M.Ö. 341? – M.Ö. 270?

Samos’da doğan eski Yunan düşünürü Epiküros, Aristippos’un hazcı ahlakını geliştirip bunu Demokritos’un atom öğretisiyle birleştirerek kendi öğretisini (Epikürosçuluk) kurdu. Midilli ve Lampsakos’da ders verdikten sonra Atina’ya yerleşti ve satın aldığı bahçede öğrencileriyle birlikte yaşadı.


Epikuros, Septisizm’de ve Stoacılıkta olduğu gibi, pratik felsefeye yani ahlak felsefesine yönelmiş ve bu alanda etkinlik göstermiştir. Aristoteles’in ölümünden sonra gelişen iki ana okuldan birisini kurmuştur. Bu okullar “Stoacılık” ve” Epikürcülük” (Epikurosçuluk) olarak adlandırılabilir. Hem ahlak felsefesinde hem de bilgiye yaklaşımında kuşkuculuğun izleri/etkileri belirgin olarak görülür. Epikuros çok uzun zaman etkili olmuş bir filozoftur, neredeyse ondan sonra MS 4. yüzyıla kadar etkili bir filozof ortaya çıkmamıştır. Epikuros Demokritosçu filozoflardan dersler almış ve özellikle, onların atomcu teorilerinden etkilenmiştir. Öte yandan Septiklerden şüpheciliği öğrenmiş, özellikle Pyrrhon’un şüpheciliğinden etkilenmiştir. Daha sonra Atina’da bir bahçe satın alan Epikuros burada okulunu kurmuştur. Epikuros’un pek çok şey yazdığı söylenmektedir, ancak bunlardan fazla bir şey kalmamıştır geriye. Bilinen bir kaç mektubudur yalnızca, ancak bu mektuplar felsefesinin anlaşılmasında önem taşımaktadır. Epikurosçuların bu bahçede bir araya geldiği söylenir. Bu yüzden bunlara “bahçe filozofları” da denir. Bahçenin girişinde şu sözlerin yazılı olduğu bir tabela olduğu söylenir: “Ey yabancı! Burada mutlu olacaksın. Burada haz en üstün iyiliktir.”

Epikuros’un öğüdü “gizli yaşa!” idi. Epikuros kendi kurtuluşcu felsefesini “dört ilaç” adını verdiği şu dört noktada özetledi: 1) Tanrılardan korkmamız gerekmez. 2) Ölümden kaygı duymamız gerekmez. 3) İyiyi elde etmek kolaydır. 4) Korkunç olana katlanmak kolaydır.

Epikuros bir ahlak felsefesi geliştirmiştir ve felsefenin ana düşüncesi mutluluktur (eudaimonia). Temel amacın mutluluğa ulaşmak olduğunu belirtir. Felsefenin görevi de buna göre belirlenmiştir: İnsanın mutluluğa giden yolunu araştırmak. Klasik felsefenin soyut tartışmalarıyla Epikuros bu hedefin dışında ilgilenmemiştir. Mantık da doğru yaşama ulaşmak için gerekli olan bilginin üretilmesini sağlayan bir araçtır. Doğru bilgi olmadan doğru eylemlilik olmayacaktır; doğru bilginin ölçütü ise ikili bir temele sahiptir, ilki duyu verileri ikincisi ise haz ve acı duyumlarıdır.

Epikuros’a göre, insan tanrı ve ölüm korkusundan kurtulmalıdır. Kuruntulardan ve önyargılardan arınarak buna ulaşılabilir. Bu noktada Epikuros’un felsefesine Demokritos’un atomcu teorisinin etkileri karışır. Doğadaki her şey atomların mekan içindeki hareketlerinden meydana gelmektedir. Yalnızca bu hareket mekanik bir zorunlulukla meydana gelmez. Bu doğa düşüncesiyle, Epikuros Tanrı kavramını dışta bırakmaya çalışır. Tanrının varlığı yokluğunu değil, dünyaya karşı ilgisizliğini belirtir.

Ayrıca ruh konusunda da maddi bir açıklama öne sürer, ona göre insan ruhu maddi bir niteliğe sahiptir, başka türlü var olabilmesi söz konusu olamaz. Ruhun maddi varlığını açıklamak üzere Epikuros onun dört öğeden meydana geldiğini belirtir: ateş, soluk, hava ve adlandırılamayan dördüncü bir öğe. İlk üçü bedensel kısmı meydana getirir, dördüncü öğe ise ruhsal kısmı oluşturur. İnsan ölünce bu öğeler dağılır, yani birliklerini kaybederler. Dolayısıyla ölümsüzlük ya da ruh-göçü diye bir şey olamaz. Ölüm konusunda bir anlamda Epikurosculuğun ünlenmesinde etki etmiş olan yaklaşım, Epikuros’un bir sözüne dayanır: “Ölümden korkmak anlamsızdır; çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuzdur.”

İrade özgürlüğü sorununun Epikuros için büyük bir önemi vardır. Bir indeterminizm olarak irade özgürlüğü, Yunan felsefesinde ilkin Epikuros’ta tam bir açıklıkla ortaya çıkmıştır. Felsefenin tek amacını insanı mutluluğa ulaştırmada bulan Epikuros’un öğretisinin, insanın kör bir zorunluluğun elinde bir oyuncak olmadığı, onun kendi kaderini kendisinin belirleyebileceğini tanıtlamaya girişeceği pek tabiidir. Onun için, Epikuros insanın istenç eyleminin pek çok iç ve dış koşullara bağlı olduğunu doğru bulmakla birlikte, insanın bu etkilere mutlak şekilde bağlı olmadığını, hatta bunlara karşı da karar verebileceğini, nedensiz de seçebileceğini söyler.

Hayatı boyunca böbrek taşlarından rahatsız olan Epikuros’un MÖ 270 yılında, yaklaşık 72 yaşında böbrek yetmezliğinden öldüğü söylenmektedir.

21
CİCERO

M.Ö. 106? – M.Ö. 43?

Kekeme bir çocukluk geçirdikten sonra tarihin en iyi hatiplerinden biri olarak ünlenen Cicero, Latincenin felsefe dili olarak gelişmesine de büyük katkıları olmuş bir düşünür-yazardır.


Marcus Tullius Cicero (okunuşu: Çiçero) Romalı devlet adamı, bilgin, hatip ve yazardır. Felsefe öğrenimini Epikürosçu Phaedros, Stoacı Diodotos ve Akademi’ye bağlı Philon’dan almış olan Cicero’nun önemi Yunan düşüncesini daha sonraki kuşaklara aktarmasından oluşur. Bilgi kuramı açısından, kesinliğe bağlanmak yerine olasılıkların yolunu izlemeyi yeğleyen, buna karşın ahlak alanında dogmatik bir tavır sergileyip, Stoacılara ve bu arada Sokrates’e yönelen Cicero Latince’nin felsefe dili olarak gelişmesine katkı yapmış ve bu arada, dinsel görüşleri açısından daima agnostik kalmıştır.

MÖ 106 yılında Arpinum’da doğdu. Çocukluğundan itibaren harika bir öğrenci olmuştu ve eğitime olan tutkusu ve sevgisi ile ünlendi. Yoğun bir hukuk öğrenimi gördü, daha sonraları ise edebiyat ve felsefeyle daha çok ilgilenmeye başladı. Savaşı hiç sevmezdi, yine de orduya katıldı. Mahkemelere başkanlık yaptı, ünlü ve başarılı bir hukukçu oldu. Daha sonraları ise konsül oldu. MÖ 60 yılında Sezar ilk “triumvirliği” başlattı. MÖ 58 yılında Publius Clodius Pulcher’in koyduğu yasa ve aralarında gelişen sürekli muhalefet yüzünden İtalya’yı bir yıllığına terk etti. MÖ 50’li yıllarda, Cicero popülist Milo’yu Clodius’a karşı destekledi. Sonra 50’li yılların ortasında Clodius, Milo’nun gladyatörleri tarafından Via Appia’da öldürüldü. Cicero Milo’yu savundu, ancak bariz kanıtlar yüzünden pek başarılı olduğu düşünülmemektedir. Nitekim, Milo sürgüne gitti ve uzun bir süre Marsilya’da yaşadı.

MÖ 50 yılında Sezar ile Pompeius arasındaki gerilim iyice artmıştı. Cicero bu yıllarda Pompeius’un tarafını tuttu, yine de Sezar’ın düşmanı olmak istemiyor buna göre daha yumuşak bir politika izliyordu. MÖ 49 yılında Sezar İtalya’yı işgal ettiğinde, Cicero kaçmak zorunda kaldı. Daha sonraları Sezar onun geri dönmesi için ikna etmeye çalışınca, Cicero İtalya’yı terk ederek Selanik’e gitti. MÖ 45 yılının Şubatında kızı Tullia ölünce, düşünür hayatı boyunca bu şoktan kurtulamadı.

MÖ 44 yılında Sezar öldürülünce Cicero’nun şöhreti arttı; Senato’nun en güçlü, en sözü geçer adamı haline geldi. Sezar’dan sonra giderek güçlenen Marcus Antonius’u sevmiyordu. Yine de Marcus Antonius ve Cicero dönemin en güçlü iki adamı olarak diğerlerinden daha öne çıkıyordu. Bu dönemler Cicero’nun ününün doruğuydu. Zamanla Cicero’nun Antonius’a olan kini arttı, kafasındaki plan hem Octavianus hem de Antonius’u aradan çıkarmaktı. Ama bu ikisi Lepidus ile beraber ikinci triumvirliği kurunca, Cicero’yu devlet düşmanı ilân ettiler. Cicero kaçtı, fakat yakalandı. MÖ 43 yılının 7 Aralık günü başı kesilerek idam edildi. Başı Forum Romanum’daki Rostra’da halka teşhir edildi, elleri ise Senato binasının kapısına çivilendi.

Cicero’nun bugüne kadar gelen ününün kökeninde onun bir hatip olarak yeteneği yatmaktadır. Küçük bir çocukken kekeme olmasına rağmen Cicero uzun yıllar çalışarak kendini geliştirmiş ve Roma felsefesinin en önde gelen hatipleri arasında yer almıştır. Kayda geçirilen 88 konuşmasından bugüne 58 tanesi yazılı olarak kalmıştır ve bunlar arasında şu örnekler sayılabilir:

Hitabet Sanatı Üzerine: de Inventione (MÖ 84), de Oratore (MÖ 55), de Partitionibus Oratoriae (MÖ 54), de Optimo Genere Oratorum (MÖ 52), Orator ad M. Brutum (MÖ 46), Topica (MÖ 44) –

Diğer Felsefi Çalışmaları: de Republica (MÖ 51), Lucullus or Academica Priora (MÖ 45), Academica Posteriora (MÖ 45), De Finibus, Bonorum et Malorum (MÖ 45), de Natura Deorum (MÖ 45), de Fato (MÖ 45), Laelius de Amicitia (MÖ 44), de Officiis (MÖ 44)

22
SENECA

M.Ö. 4? – M.S. 65?

Aynı zamanda devlet adamı da olan düşünür Seneca, yazdığı oyunlar ve yaptığı konuşmalarda ne kadar yaratıcı bir sanatçı olduğunu da göstermiştir.


Lucius Annaeus Seneca (okunuşu: Lusyus Anneyus Seneka) MÖ yaklaşık 4 yılında İspanya’nın Cordoba kentinde doğmuş ve MS yaklaşık 65 yılında da Roma’da ölmüş Romalı düşünür, devlet adamı, oyun yazarıdır. Derlediği söylevlerle Latin edebiyatında Rhetor Seneca olarak ünlenen ve Stoacı ahlak görüşleriyle tanınan Seneca ahlakın temeline doğaya uygun yaşama ilkesiyle, bir bilge idealini yerleştirmiştir. Zamanın toplumunu bir vahşi hayvanlar topluluğu olarak gören Seneca bilge kişisini kendi kendine yeten, hazza olduğu kadar eleme karşı da duygusuz, korku bilmez, evrenin gerçek efendisi, erdemi özgür iradesinin sonucu olan ve ölümden korkmayan kişi olarak tanımlamıştır.

Seneca ailesinin varlıklı olması sayesinde ünlü felsefeciler ve söylev ustalarından eğitim almış ve bilgelik sevgisi yüzünden genç yaşta rhetorica’dan (söylev sanatı bilgisi) sıyrılmış ve felsefe eğitimine ağırlık vermiştir. Pythagorasçı Sotion’dan dersler alarak onun gibi etyemez olmuş ve ruhun ölümsüzlüğüne inanmıştır. Daha sonra Attalus’a bağlanıp güzel kokulardan, şaraptan, istiridye ve mantar yemekten ve yumuşak bir yatakta uyumaktan vazgeçmiştir. Kinik Demetrius’u ve Papirius Fabianus’u da hararetle dinleyen Seneca’nın felsefeye olan aşırı düşkünlüğü babasını telaşlandırmıştır; çünkü İmparator Tiberius gençliği saran bu felsefe akımlarına hiç sıcak bakmıyor, garip kılıklı ve değişik tavırlı bu kişileri Roma’dan uzaklaştırıyordu. Ayrıca Seneca’nın yaptığı perhizlerden dolayı zaten narin olan bünyesi daha da bozulmuştu, sağlığı iyice kötüye gidiyordu. Babası oğlunun sağlığını düzeltmek ve felsefeden uzaklaştırmak için onu ilk önce Pompei’ye, sonra Mısır’a gönderdi.

Roma’ya MS 31 yılında dönen Seneca kendini siyasete verdi ve quaestorluk (idam cezası vermeye yetkili hakim) elde ederek mahkemede avukatlık yapmaya başladı. Senato üyeliğine seçildi. Fabia-nus’tan öğrendiği keskin çelişkiler içeren, imalarla dolu kısa cümleli ifadeler kullanmada oldukça başarılıydı. Böyle başarılı bir konuşmacının Roma’da yeri yoktu ve hakkında ölüm cezası çıkarıldı. Ancak saraydaki bazı kişiler Seneca’nın hasta bir insan olduğunu ve çok az bir ömrü kaldığını söyleyerek İmparatoru zor ikna etti ve ünlü düşünürün yaşamını bağışlattı. Seneca MS 41’de Korsika’ya sürgüne yollandı ve sürgündeki yaşamını felsefe yapıtları yazarak, bilim ve şiirle uğraşarak geçirdi. Seneca Roma’ya ancak Livilla’nın kardeşi Agrippina zamanında dönebildi. Genç Prens Neron’un annesi Agrippina tanınmış bir edebiyatçının oğlunun eğitiminde önemli bir rol oynayacağını düşündüğü için Seneca’yı sürgünden çağırtmıştı. Neron’un tüm eğitimini üstlenen Seneca ona çağının önemli kültür konularıyla ilgili dersler verdi, ancak Agrippina’nın felsefeye pek sıcak bakmaması nedeniyle bu konulardaki derslerine bazı kısıtlamalar getirmek zorunda kaldı. MS 54 yılında Claudius ölüp de Neron on altı yaşında İmparator ilan edilince, Seneca muhafız kıtası komutanı Afranius Burrus ile birlikte idarede söz sahibi oldu. Ama filozoflara yakışmayacak yaşam tarzı ile savunduğu düşünceler uyuşmadığı için hakkında dedikodular çıkmasına engel olamadı. Bu arada Neron tümüyle anormal davranışlar içine girdi ve öz annesi Agrippina’yı öldürttü. Bunun ardından Burrus’un zehirlenerek öldürülmesi Seneca’yı saray yönetiminde tek başına bıraktı. Bunun üzerine tüm servetini imparatora bırakarak özel yaşamına çekilmeye karar veren Seneca bu düşüncesini Neron’a açtı, ancak reddedildi. İS 64’te meydana gelen büyük Roma yangınından sonra bu önerisini yinelediği halde imparator tarafından ikinci kez reddedildi. Ancak Seneca bu kez kararlı davrandı ve Neron’dan aldıklarının bir kısmını geri vererek siyasetten ayrıldı.

MS 61-65 yılları Seneca’nın kendini tümüyle felsefeye verdiği en verimli dönemi oldu. Ancak MS 65’te Neron’a karşı düzenlenen bir suikast girişimine onun da adı karıştığı için, İmparator tarafından kendini öldürmesi emri verildi. Bütün yaşamı boyunca ölümün hiçe sayılması gerektiğini savunmuş olan Seneca, bu emri metanetle karşıladı ve M.S 65’te damarlarını keserek intihar etti.

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

₺56,14

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
03 temmuz 2023
Hacim:
60 s. 101 illüstrasyon
ISBN:
978-625-8068-42-9
Telif hakkı:
Maya Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Ses
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin PDF
Ortalama puan 5, 1 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre