Kitabı oku: «Bostan», sayfa 4
Memun ile Cariyesinin Hikâyesi
Hilafet sırası Memun’a eriştiği zaman ay yüzlü bir cariye satın aldı. Bu cariyenin yüzü güneşe, teni gül fidanına benziyordu. Şivesi, işvesi de akilane idi.
Elini âşıklarının kanlarına batırmış, onun için parmaklarının uçları hünnap rengini almıştı.
Sofuları baştan çıkaran rastıklı kaşları, güneşe mukabil kudret yayı (kavs-i kuzah) gibi idi.
Gece oldu. Memun halvete girdi. Fakat o huri yavrusu bebecik, Memun’a ram olmadı. Memun çok hiddetlendi. Cariyesinin başını Cevzâ gibi iki parça etmek istedi.
Cariye, Memun’un kızdığını anlayınca: İşte başım, kes at. Fakat benimle yatma!” dedi.
Memun sordu: “Ne yaptım da seni incittim, benim nemi beğenmedin?”
Cariye: “Beni öldürsen, ikiye biçsen seni istemem,” dedi. “Ağzının kokusuna dayanamıyorum. Kılıç bir kere öldürür, ok bir kere saplanır. Fakat ağız kokusu insanı mütemadiyen öldürür.”
Cariyeden bu sözü işiten Memun acındı, incindi. Bütün gece bu ağız kokmasının çaresini düşündü, uyuyamadı. Sabah olunca, gerek Bağdat’ta gerek başka memleketlerde bulunan tekmil ukalayı, hükemayı, etıbbayı toplattı. Aralarında muhtelif şeyler üzerinde, fakat arada ağız kokması hakkında da mübahaseler yaptırdı. Bu sayede sezdirmeyerek ağız kokusunu gidermek için en mühim ilacı öğrendi, kullandı, ağız kokusu geçti.
Memun evvela cariyesinin sözüne kızmıştı. Fakat o söz üzerine tedavi ile o fena kokudan kurtulduğu, ağzı gonca gül gibi güzel kokulu olduğu için cariyenin sözünden memnun oldu. Cariyeye sarayda büyük bir mevki verdi. Onun hakkında: “Bu benim ayıbımı yüzüme karşı söyledi; bu benim dostumdur.” derdi.
Bence: “Senin yolunda şöyle bir kuyu vardır.” diyen adam senin hayırhahındır.
Yolunu şaşırmış bir kimseye: “İyi gidiyorsun.” demek, büyük zulümdür.
Çok kere olur ki, kendisine ayıbı söylenilmeyen kimse cahillik ayıbını hüner sayar.
Bir kimseye sekmunya1 lazım ise ona: “Bal tatlıdır, şeker emsalsizdir.” demeyin.
Bir eczacı bir gün ne güzel söylemiş: “Sana şifa lazım ise acı ilaç iç.”
Eğer sana faydalı bir şerbet lazımsa Sadi’den acı nasihat ilacı al. Sadi’nin nasihati marifet eleğiyle elenmiş, söz balı ile karıştırılmıştır.
Zalim Padişah ile Sadık Dervişin Hikâyesi
İşittim ki, bir fakir, bir padişah huzurunda doğru bir söz söylemiş, bu söz o büyük padişaha dokunmuş, onu incitmiş. Padişah da azametini, kudretini göstermek için, fakiri zindana attırmıştı. Dostlarından biri hapishanedeki fakire gizlice: “A kardeş, sen de o sözü söylememeliydin.” demiş.
Buna karşı fakir: “Cenabıhakk’ın emrini tebliğ etmek ibadettir. Zindandan korkmam, çünkü zindan bir saatlik bir iştir!” cevabını vermiş.
Fakir ile dostunun bu konuştuklarını birisi duymuş ve hemen padişaha yetiştirmiş.
Padişah gülmüş: “Zavallı, yanlış düşünüyor; ‘zindan bir saatlik iştir,’ diyor. Bilmiyor ki, o hapishanede ölecektir.” demiş.
Bu söz de padişahın kölelerinden birisi tarafından fakirin kulağına fısıldanmış. Fakir o köleye şöyle demiş: “Tarafımdan padişaha söyle. De ki, ben hiç müteessir değilim. Bence zaten dünyanın kendisi bir saatliktir, ziyade değildir. Beni elimden tutup hapisten çıkaracak olsan sevinmem. Başımı kesecek olsan ona da gam yemem. Senin hazinen varsa, buyruğun her yerde yürüyorsa; ben de aile derdi, mahrumiyet ve ıstırap içinde, korku, mihnet içinde bunalmış kalmışsam, ölüm kapısından içeri girdiğimiz zaman bir hafta içinde müsavi oluruz. Şu beş günlük dünya devletine gönül verme. Halkın gönlünün dumanıyla kendini yıkma. Senden evvel, senden daha fazla kazananlar bulunmadı mı? Onlar, zulmederek cihanı yıkmadılar mı? Öyle yaşa ki, öldüğün vakit seni tahsin etsinler, iyilikle ansınlar, mezarına lanet savurmasınlar.
Kötü âdet koymamaya çalış; çünkü kötü âdetler için herkes bu âdeti çıkarana lanet olsun, der.
Kudret, kuvvet sahibi bir kimse, yücelikte en son noktayı bulsa, akıbet mezar toprağı onu altına almıyor mu?”
Padişah, ihtiyarın sözlerine kızdı: “Şu ihtiyarın dilini ensesinden çıkarın.” dedi.
Hakikatleri bilen ihtiyar cevap verdi: “Padişahım, senin bu sözlerinden de korkmam. Dilsizlikten de gam yemem. Çünkü, Cenabıhak gönülden geçen şeyleri de bilir. Gerek zaruret çekeyim gerek zulüm göreyim sonum hayır olsun, ikisinin de ehemmiyeti yoktur.”
Arkadaş! Sonun iyi olursa çektiğin matem güveyilik yerine geçer.
Hikâye
Bir yumrukçu vardı. Zavallı adam talihsizdi, zaruret içinde yaşıyordu. Açlıktan ölme derecesine gelmişti. Yumruk ile para kazanmak muhal olduğundan, karnını doyurmak için sırtı ile çamur taşırdı. Bu zaruretten çok müteessir oluyordu.
Bazen coşar, zebunları öldüren felek ile cenk eder; bazen de talihine küser ve yeise düşerdi. Halkın tatlı geçimlerini görür, boğazına acı sular tıkanırdı, zehirlenirdi. Bazen bu perişan hâline ağlar: “Bundan daha acı hayatı kim görmüştür? Ne adamlar var ki bal şerbeti içiyorlar, tavuk etleri, kuzu etleri yiyorlar. Bana gelince ekmeğime bir yaprak tereyi bile katık edemiyorum. Adalet gözüyle bakılırsa ben çıplak kalayım, kedi kürk giysin! Bu doğru bir şey değildir. Ne olurdu, bu çamur işiyle uğraşırken ayağım köklüce bir defineye batmış olaydı! Ne olurdu felek bir cilve edeydi de elime bir hazine geçseydi. Ben de bir zaman yaşasaydım, felekten murat alaydım, murat süreydim. Üzerimden bu mihnet tozunu silkeleyeydim!” der, dururdu.
İşittim ki, bir gün yumrukçu, toprak kazıyormuş. Kazarken toprakta dura dura dağılmış, üzerindeki dişler düşmüş bir çene kemiği çıkmış.
Kemik, yumrukçuya hâl diliyle şöyle nasihatte bulunmuş: “Efendi, fakrüzarurete tahammül et. Yarın toprak altında ağzın hâli bu değil midir? Sonucu böyle birdir. Zamanın iyi yahut kötü geçmesini hoş gör. Çünkü zaman bizsiz pek çok dönecektir.”
Çürümüş çene kemiğinin karşısında bu duygularla sarsılan yumrukçu, gönlündeki kederi bir tarafa bıraktı; kendi kendine şöyle bir hitapta bulundu: “Ey akılsız, tedbirsiz nefis! Fakrüzaruret yükünü çek. Kendini öldürme. Eğer bir kul, başı üzerinde yük taşırsa, diğer birisinin de şan ve şerefle başı göğe değerse, her ikisinin de hâli başkalaştığı zaman, birincinin başındaki yük, ötekinin şan ve şerefi geçer gider. Bu dünyada keder de sevinç de ebedî kalmaz. Ebedî kalan şey, işin cezası ile iyi adıdır.
Ey padişah! Ne taht kalır ne taç kalır, yalnız kerem kalır. Eğer iyi bahtlı isen lütuf ve ihsanda, keremde bulun. Sana ancak bu kalır. Saltanatına, mansıbına, maiyetinde bulunan insanlara güvenme. Çünkü senden evvel, senin gibi çokları geçmiş, senden sonra da nice senin gibileri gelecektir.
Devlet sahibi insan, dinin emirleri dâhilinde hareket etmeye gayret eder. Çünkü dünya nasıl olsa geçer gider. Saltanatının karmakarışık olmasını istemezsen saltanatla beraber dini düşünmek lazımdır. Mademki dünyayı bırakıp gideceksin, altınları saç, müstahaklarına ver. Nasıl ki Sadi de böyle yapıyor. Altını olmadığı için inci saçıyor.”
Nasihat Kabul Etmeyen Kimseye Karşı Sükût Etmek Hakkında Hikâye
Naklederler ki, bir zalim, bir iklime padişah olmuştu. Onun zamanında insanların günleri, gecesi gibi idi.
Geceleyin onun korkusundan uyku haram idi. Bütün gün iyiler onun elinden dert ve belada idiler. Gece olunca, temiz insanlar ellerini kaldırır, ona beddua ederlerdi.
Birtakım insanlar o zamanın bir şeyhine gittiler. O zalim padişahın elinden zari zari ağladılar: “Ey âlim, güzel reyli zat. Rica ederiz, bu padişahın yanına git, ona nasihat ver, Allah’tan kork de!” dediler.
Şeyh, cevap verdi: “Yazık değil mi, onun yanında Allah adını anayım? Çünkü o, bu mübarek adın anılmasına ve Tanrı’ya ait sözlerin söylenmesine layık değildir.”
Hocam, bir kimseyi, haktan bir kenara çekilmiş görürsen öyle kimsenin yanında hak sözünü ortaya koyma.
Alçak insanlara ulûm ve fünundan bahsedilirse ulûm ve fünuna yazık olur. O gibilere ulûm ve fünundan bahsetmek, daneyi çorak yere ekmek gibidir.
“O gibilere nasihat kâr etmeyince, sana düşman olur. Canıgönülden incinir, seni de incitir.”
Padişahım, senin adaletin hak üzere yürümektir. Bundan dolayı huzurunda kemali cesaretle haktan bahsedilebilir.
Ey temiz düşünceli padişah, ben sana hak ne ise onu söyledim. Çünkü, Allah adamının huzurunda, haktan bahsetmek kabildir.
Yüzük taşındaki mührün bir hassası var, basılır. Fakat muma basılırsa çıkar; katı taşa basılırsa çıkmaz.
Zalim kimse benden canıgönülden incinse taaccüp etmem; çünkü o hırsızdır, ben bekçiyim. Sen de insaflı, adaletli bir bekçisin. Cenabıhakk’ın hıfzıhimayesi de senin bekçin olsun.
Sayende rahat ediyoruz. Bize minnet yükletsen hakkın var; fakat yükletme. Çünkü hakikatte minnet, fazla ihsan, şükür, Cenabıhakk’a mahsustur.
Yüce Tanrı seni halkın hizmetine memur etmiş, seni başkaları gibi aylak bırakmamıştır. Herkes çalışma meydanında koşuyor; fakat devlet topunu herkes çelemiyor.
Sen cenneti çalışma ile kazanmadın; belki Cenabıhak sende cennet ehlinin ahlakını yaratmıştır.
Gönlün aydın ve müsterih olsun. Devletin payidar, derecen yüce, yaşaman hoş, gidişin doğru, ibadetin beğenilmiş, duan kabul edilmiş olsun.
Padişahların Reyi, Memleket İdaresi, Ayini Saltanat, Asker Çekme Kanunu
Düşmana müdara ile iş bitiyorsa; müdara, muharebeden daha iyidir. Kuvvet ile düşmanı kahretmek mümkün değilse ona ihsan, inam ederek cemileler göstererek fitne kapısını kapatmak lazımdır. Düşmanın zarar vermesinden korkuyorsan ihsan nüshasıyla onun dilini, ağzını bağla.
Düşman askerlerini taciz etmek için kale etrafına demir diken dökecek yerde, altın dök. Çünkü ihsan, keskin dişi kesmez eder.
Tedbirle, yüze gülmeyle cihanı yenmek mümkündür. Isıramadığın eli öp.
Düşmana hoş görün, onu okşa, kendine dost yap. Fakat sonra, fırsat bulduğun zaman derisini yüz.
Kemendinden İsfendiyar’ın bile kurtulamadığı Rüstem, tedbir ile tutulmuş, bağlanmıştır.
Düşman az bile olsa sakın, ihtiyatlı bulun. Çünkü sel suyu, damla damla yağmurun toplanmasından hasıl olur.
Düşmana kaş çatarak onu ürkütme. Çünkü zayıf ise de dost olması daha iyidir.
Bir kimsenin düşmanı dostundan çok olursa; onun düşmanı memnun, dostu mahzun olur.
Kendi kuvvetinden fazla düşman askerine vurma, hücum etme. Çünkü neşter üzere yumruk vurulmaz.
Hasmın zayıf, sen daha güçlü, kuvvetli isen düşmanı ezmeye heves etme. Âcize karşı kuvvet göstermek mertlik değildir. Fil kadar kuvvetli, aslan pençeli de olsan, bence sulh, cenkten daha iyidir.
Sulhu devam ettirmek için bütün çareler müfit olmazsa o zaman eli kılıca vurmak caiz olur.
Düşman sulh isterse baş çevirme. Mutlaka cenk isterse o zaman da atının dizginini büküp yüz çevirme. Cenk kapısını düşman bağlarsa senin şerefin, mehabetin on bin misli artar.
Düşman cenk ayağını üzengiye korsa (cenk isterse) kıyamette Cenabıhak senden hesap sormaz.
Birisiyle arada kin, adavet hasıl olursa onunla cenk için hazırlan. Çünkü kin tutan kimseye dostluk göstermek hatadır.
Alçak kimseye mülayemetle, tatlılıkla söylersen kibri artar. O zaman Arap atlarıyla, yiğit insanlar ile düşmanın tozunu havaya savur.
Düşman âciz kalarak kapına gelir; dostluk isterse gönlünden kini, başından öfkeyi çıkar. Düşmanın tatlılıkla ve akilane bir tavırla sana müracaat ederse onu sert ve gazaplı bir şekilde karşılama!
Düşman aman dilerse kerem göster, keremden şaşma, lütfet. Fakat mekrinden, hilesinden de emin olma!
İhtiyarların reyinden, tedbirinden çıkma. Çünkü yaşlılar çok iş tecrübe etmiştirler. Tunç kaleleri gençler kılıçla, ihtiyarlar akıl ve tedbir ile temelinden yıkıp zapt ederler.
Filleri yıkan, aslanları mağlup eden gençler; ihtiyar tilkinin hilesini bilmezler.
Muharebe üzerinde ordunun merkezinde bulunurken, kaçmayı da aklından çıkarma. Çünkü ne bilirsin ki zafer kime nasip olacaktır.
Muharebede asker bozulacak olursa tek başına müdafaa ve mücadele hevesine düşme, canını ateşe atma sen de bir tarafa kaç.
Ordunun kenarında isen bir tarafa savuşmaya çalış. Orta yerde kalmış isen düşmanlardan birinin elbisesini giyin, düşman neferi gibi görünmeye çalış; bu suretle kendini kurtarmaya bak.
Sen maiyetinle beraber bin kişi, düşman da iki yüz kişi olsa gece olunca düşman memleketinde durma. Çünkü geceleyin pusudan çıkan elli kişi, beş yüz kişi kadar heybetlidir.
Geceleyin yola devam etmek istersen ilk evvel pusu yerlerinden sakın.
Düşman ile aranızda bir günlük yol kalınca dur, orada çadır kur. O hâlde düşman sana tecavüz edecek olursa gam yeme. Efsariyab (Alper Tunga) da olsa beynini çıkar. Bilmez misin ki düşman o bir günlük yolu katedinceye kadar kuvveti hayli yıpranır. İşte o zaman sen o yorgun askere hücum et. Bu suretle cahil düşman kendisine zulmetmiştir.
Düşmana hücum ettiğin zaman düşman bayrağını yıkmaya gayret et. Bayrak yıkılınca bir daha toplanamazlar.
Düşman bozulduğu zaman onu uzun uzadıya takip etme; olmaya ki, yardımcı kuvvetinden uzak düşesin. Hem de düşmanı çok kovduğun zaman büyük kuvvetin geride kalır. Sizin azlığınızdan düşman süvarileri üzerinize atılırlar. Atların ayaklarından çıkan tozlar bulutlar teşkil eder. Düşman etrafınızı kargılar, kılıçlar ile kuşatır.
Düşman bozulduğu zaman askerin ganimet sevdası ile düşmanın arkasına düşüp gitmesin. Çünkü böyle yapılacak olursa şahın arkası boş kalır. Muharebelerde ordunun canı ise şahtır. Binaenaleyh ordunun şahı muhafazası cenge girmesinden çok hayırlıdır.
Sulh Zamanı Askeri Okşamak
Bir dilaver, bir yürekli asker, bir kere kükreyip düşmana saldıracak olursa hâline göre onu terfi ettirmek lazımdır. Böyle celadet gösteren yiğitler terfi ettirilirse ikinci defa da canlarını ölüme atar; harpten korkmazlar.
Askeri sulh hâlinde hoş tut ki sıkıntı zamanında işe yarasın. Cenkçi yiğitlerin bugün ellerini öp; yoksa düşman kösünü çalmaya başladığı zaman el öpmenin faydası yoktur.
İşi düzgün olmayan asker, muharebe gününde nasıl kendisini ölümlere atar? Düşmanın tecavüzüne karşı memleketi asker ile askeri de para ile muhafaza et. Bir padişahın askerlerinin kalpleri rahat, karınları tok ise düşmanına galip olacağı muhakkaktır.
Askerler kendi başlarının diyetini yiyorlar. Yazıktır onlara. Sıkıntı eziyet çektirmemek lazımdır…
Padişahlar, hazineyi askere sarf etmeyelim, yazıktır, derlerse, askerler de: “Beyhude kılıca el atmayalım, bu uğurda hayatımızı feda etmeyelim, yazıktır.” derler.
Eli boş, işi gücü inlemek olan asker muharebe gününde ne kadar yiğitlik yapabilir?
İş Tecrübe Etmiş Yiğitleri Takviye Hakkında
Düşmanla cenge, yürekli insanları gönder; aslanlarla cenge aslanları gönder.
Cihan görmüş insanların reyi ile iş gör; eski kurt av avlamasını çok iyi bilir. Kılıç çalan gençlerden korkma; çok bilen ihtiyardan kork. Cihan görmüş insan, akıllı olur; zira soğuğu, sıcağı çok tatmıştır. Talihi yâr olan değerli gençler, ihtiyarların reylerinden baş çevirmezler.
Memleketinin mamur olmasını istiyorsan büyük işleri yeni yetişenlere verme. Cenklerde çok bulunmuş insandan başkasını askere kılavuz yapma. Büyük işleri küçüklere buyurma; çünkü örsü yumruk ile kırmak kabil değildir. Ahaliyi okşamak, askeri idare etmek oyuncak değildir.
Zamanında büyük işlerin başarılmasını istersen iş görmemişlere iş buyurma. Av köpeği kaplandan yüz çevirmez; fakat cenk görmemiş aslan, tilkiden ürker kaçar.
Kucakta beslenmiş insan muharebe görünce korkar; fakat güreş tutarak, av avlayarak, top oynayarak yetişen genç, cenkçi olur. Hamamda, ılıcada zevk ve sefa ile yetişen çocuk, muharebe kapısını açık gördüğü zaman korkar.
İki kişinin yardımıyla ata binen kimseyi, bir çocuk bile vurabilir.
Muharebeden kaçmak isteyeni, eğer düşmanı öldürmemişse sen öldür.
Muharebe gününde kadın gibi muharebeden baş çeviren kimseden, ahlaksız çocuklar bile daha iyidirler.
Hikâye
Oğlunun cenk için tirkeşini takındığını gören Gürgin Pehlivan, oğluna şu güzel sözleri söylemiştir:
“Kadınlar gibi çabuk kaçacaksan harbe gidip de yiğitlerin yüzleri suyunu dökme. Bir süvari cenkte arkasını gösterecek olursa yalnız kendisini değil bütün yiğitleri öldürmüş olur. Hakiki kahraman odur ki cinsleri bir, dilleri bir, aynı sofrada yemek yiyen iki dostun cenk halkasına birlikte düştükleri zaman muharebenin ciğergâhında canıgönülden çalışır, çarpışır ve kardeşi düşman eline esir düşmüş iken kendisi okun önünden kaçmaya tenezzül etmez. Zaten bir ordunun askerleri de böyledir.
Cenge girenler birbirlerine yâr değilse, birbirini korumak fikrinde değilse, öyle askerden hayır gelmez. Askerlerde öyle bir hâl görecek olursan oradan kaçmayı ganimet bil.”
Hüner Sahiplerini Okşamak
Ey memleketler fethetmek isteyen padişah! İki sınıf insanı besle, hoş tut. Bu sınıflardan birisi cenk için hazırlanan erlerdir; diğeri rey, fikir, tedbir sahibi insanlardır.
Ancak âlimleri, kılıç çalan kahramanları besleyen padişahlar, devlete nail olurlar.
İnsanlar için iki büyük meziyet var: “Biri kalem, diğeri kılıç sahibi olmak. Bu iki meziyetten hiçbirine sahip olmayan birisi ölürse öldüğüne acıma. Kalem kullananları, kılıç çalanları iyi tut! Onlara riayet et. Çalgıcı makulesine meyletme, onlar kadın taifesi gibidir. Hayır gelmez.
Düşman cenge hazırlanırken beri tarafta çengilere cenk çaldırmak, sakilere bayılmak erkeklik değildir.
Devletli insanlar için oyun da fenadır. Oturup da oyun ile meşgul olan devletlilerin devletleri, bir oyunla ellerinden gitmiştir.”
Her Hâlde Düşmandan Sakınmak Hakkında
Düşman cenk açtığı zaman kork demem; belki düşmanın sulh hâlinde bulunduğu zaman daha ziyade kork derim. Çünkü nice insanlar vardır ki gündüz sulh ayetini okur; fakat gece olunca uykuda bulunanların üzerlerine hücum ederler.
Cengâver yiğitler zırhlarıyla toprak üzerinde uyurlar. Döşek kadınların hâbgâhıdır. Kılıç çalan yiğitler çadır içinde bile, kadınların evde uyudukları gibi çıplak uyumazlar.
Düşmanın amansız, habersiz hücum etmesi ihtimaline binaen de daima gizli gizli harbe hazırlanmalısın.
Sakınmak, ihtiyatlı bulunmak iş bilen yiğitlerin işidir. Karakol, ordunun tunçtan yapılmış duvarıdır, surudur.
Düşmanları Rey ve Tedbir ile Defetmek Hakkında
Fenalık düşünen, fakat düşündüğü fenalığı yapmaya kudreti olmayan iki düşman arasında emin, rahat oturmak akıl işi değildir. Çünkü eğer o iki düşman ittifak edecek olurlarsa o zaman kısa elleri, uzun olur.
İki düşmanın varsa, iptida ve hile ile birisini meşgul et. O rahat otururken ötekinin kökünü kazı.
Bir düşman muhakkak harp etmek isterse onun kanını akilane bir surette dökmek için git; onun düşmanı ile dost ol. Bu suretle onun gömleği vücuduna zindan olur.
Düşman askerinin arasına muhalefet düşecek olursa sen kılıcı kınına koy.
Kurtlar birbirlerine düştükleri zaman, aralarından koyunlar rahat geçerler.
Bir düşman diğer düşman ile uğraşacak olursa sen dostlarınla huzur-u kalp ile muhabbet et.
Düşmana Tatlılık Göstermek Hakkında
Cenk için kılıç çektiğin zaman bir taraftan da gizlice, barışma yolunu araştır.
Ordular çeken, tolgalar paralayan kumandanlar zahirden harp ederlerse de; gizlice musaleha ararlar.
Meydanı tutan yiğidin gönlünü ele al; onu okşa. Ta ki lüzumu takdirinde top gibi ayağına düşsün, başını yoluna koysun.
Düşmanın kumandanlarından biri ele geçince ağır davran; hemen öldürme. Çünkü düşman tarafından olduğu gibi, senin tarafından da bir büyük adam esir düşebilir. Eğer sen düşmanın esir düşen büyüğünü öldürürsen onlar da senin adamını öldürürler. Bir daha onu göremezsin.
Esir tutulup bende çekilenlere (kolları bağlananlara) cefa eden kimse, zamanın kendisini de o hâle getireceğinden korkmaz mı? Bendlere çekilen esirlere o kimseler iyi muamele ederler ki, kendileri de vaktiyle öyle bendler çekilmiş bulunurlar.
Düşman büyüklerinden birisi gelir sana tâbi olursa onu hoş tut. Çünkü onu gören birisi daha gelir.
İnkıyat Eden Düşmandan Sakınmak Hakkında
Düşmanın akrabasından birisi sana dost olursa yakınlığından katiyyen emin olma; çünkü akrabalığı, dostlukları hatırına geldikçe, içi sana karşı kin ile dolar.
Düşmanın tatlı sözüne aldanma. Bal içinde zehir bulunması mümkündür.
Kendi dostlarını bile düşman farz ederek ihtiyatlı davranan kimse, düşmanın fenalığından ve zararından kurtulur.
Herkesi yankesici zanneden kimse, kesesindeki inciyi kaptırmaz.
Beyine karşı gelen bir askeri, bir daha hizmette kullanma. Çünkü beyinin nimetini bilmeyen, ona nankörlük eden, sana da nankörlük yapsa gerekir. O gibi bir askeri hizmette tutmaya mecbur olursan, ahdine, yeminine inanma. Onu daima gizlice göz altında bulundur.
Hizmete yeni girenlerin iplerini uzat, onları pek sıkma. İpi koparacak olursan kaçar gider, bir adam kaybetmiş olursun.
Düşman iklimini muhasara ile, cenk ile zapt ettiğin zaman memleketin zabıta vazifesini o memleketin zindanında mahpus olanlara ver. Çünkü onların yürekleri yanıktır. Dişlerini zalimin boğazına batırır, kanını içerler.
Düşman elinden bir hisarı, bir şehri aldığın zaman ahalisini eski sahibinden daha güzel, daha ferah tut.
Böyle yapacak olursan o düşman kıyam edecek olsa da onu o ahali tepeler.
Aldığın şehrin halkını inciterek: “Düşman geldi, kapıya dayandı. Düşman girmesin.” diye kapılar kapama. Çünkü senin düşmanının ortakları şehir içindeki ahalidir.
Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.