Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt», sayfa 2

Yazı tipi:

Xiren, her türlü baskı ve ikna çalışmalarından sonra nihayet bir lokma almasını sağlayabildi ama ardından tabağı bırakıp kendisini yatağına attı. Birdenbire ağlamaya başladı.

Ne Xiren ne de Sheyue buna bir anlam verebildi, şaşırıp kaldılar.

“Haydi ama bize söylemen lazım.” diye karşı çıktı Sheyue. “Yun mudur nedir, hep onun yüzünden! Seni bu kadar etkileyecek ne yazmış olabilir, bir gülüyorsun, bir ağlıyorsun. Eğer böyle tuhaf davranmaya devam edersen, bizi endişeden öldüreceksin!”

Kendisi de ağlamak üzereydi. Xiren gülmeden edemedi.

“Sheyue canım, durumu daha da berbat etmesene! Zaten yeterince sıkıntı yarattı, bir de sen başlama. Bu mektubun seninle ne ilgisi var?” dedi.

“Ne aptalca bir laf!” dedi Sheyue. “Kim bilir ne saçmalıklar yazdı. Her şey olabilir. Beni neden işe karıştırıyorsun? Belki de seninle ilgili bir şeydir.”

Xiren cevap vermeden Baoyu yattığı yerden bir kahkaha attı, doğrulup oturdu, üstünü başını düzeltti.

“Tamam, bu kadar yeter. Artık uyuyalım. Yarın erkenden okula gideceğim.” dedi, sonra da yatıp uykuya daldı.

Kızlar da yattılar ve gece sorunsuz bir şekilde geçti. Ertesi sabah tuvaletini tamamlayan Baoyu okula doğru yola çıktı. Daha kapıdan yeni çıkmıştı ki aklına bir şey geldi, Mingyan’e beklemesini söyleyip geri döndü.

“Sheyue!” diye seslendi.

Kız koşarak geldi.

“Ne oldu?”

“Eğer bugün Yun buraya gelirse, bir daha rahatsızlık vermemesini söyle, yoksa büyük hanımefendi ve Sör Zheng’a bildireceğim.”

“Tamam.” dedi Sheyue.

Baoyu tekrar yola koyuldu ama giderken telaş içinde gelen Yun’le karşılaştı. Yun, Baoyu’yü görünce hemen selamladı.

“En içten tebriklerimi sunuyorum, amca!” dedi.

Baoyu bunu mektubunda sözünü ettiği konuya yordu ve ters bir şekilde cevap verdi.

“Her şeye burnunu sokan patavatsız! İnsanların başka dertlerle uğraşmaları senin için hiç fark etmiyor, değil mi?”

“Ama amca!” diye karşı çıktı Yun gülümseyerek. “Bana inanmıyorsan kendi gözlerinle gör. Dışarıda kalabalık toplanmış.”

“Sen neden söz ediyorsun?” diye bağırdı Baoyu öfkeyle.

O anda bir bağırtı ve alkış dalgası geldi sokaktan.

“Dinlesene!” dedi Yun. “Şimdi inandın mı bana?”

Baoyu daha da şaşırdı. Genel velvelenin arasında birkaç kelime yakaladı.

“Sizde hiç terbiye yok mu? Ne diye buraya gelip gürültü çıkarıyorsunuz?”

Başka bir ses de ona cevap verdi.

“Sör Jia’yı terfi ettiren güç, bize müjde verme ayrıcalığı kazandırdı, diğer evler bunu duyduklarına memnun olacaklar!”

Baoyu sonunda babasının terfi ettirildiğinin resmî olarak açıklandığını anladı; kapının dışındaki velvele iyi dileklerini iletmek isteyen insanlardan geliyordu; tabii sevinçlerini bu kadar gürültülü yapan bahşiş beklentisiydi. Baoyu memnun oldu ve aceleyle Bahçe’den çıktı, yine Jia Yun yolunu kesti.

“Sevindin mi, amca? Senin nişanın da bir açıklansın, o zaman sevinci iki katına çıkar!”

Baoyu kıpkırmızı kesildi ve Jia Yun’ün suratına tükürdü.

“Hemen kaybol şuradan, sersem! Beni hasta ediyorsun!” dedi.

Jia Yun de kızardı.

“Yanlış bir şey mi söyledim? Sanki sen biraz…”

“Sanki biraz ne?” diye sordu Baoyu öfkeyle.

Yun cevap vermeye cüret edemeyip, cümlesini yarım bıraktı. Baoyu de okula gitti.

“İyi haberleri duydum, oğlum.” dedi, onu gülerek karşılayan Dairu. “Aslına bakarsan bugün seni burada gördüğüme şaşırdım.”

“Babamı tebrik etmeye gitmeden önce size gelmek istedim, efendim.” dedi Baoyu kibarca gülerek.

“Anlıyorum. Tamam, bugün derse katılmana gerek yok. Bir günlük izinlisin. Ama Bahçe’de dolaşarak boşa geçirme. Senin yaşında biri, aile meselelerinde aktif bir rol almasa da senden büyük kuzenlerinle beraber olup birçok şey öğrenebilirsin.”

“Evet, efendim.”

Baoyu eve döndü. Büyükanne Jia’nın dairesinin kapısına yaklaşırken, karşı taraftan gelen Li Gui ile karşılaştı.

“Geri döndüğüne memnun oldum.” dedi Li Gui, yanında durup gülümseyerek. “Ben de okula seni almaya geliyordum.”

“Kim söyledi bunu yapmanı?” diye sordu Baoyu.

“Büyük hanımefendi evine birisini göndermiş.” dedi Li Gui. “Ama hizmetçiler okula gittiğini söylemişler; o da bana birisini gönderip senin için okuldan birkaç gün izin almamı istedi. Şenlikler için tiyatro gösterileri düzenlediklerini duydum. Neyse, beni okula gitmekten kurtardın.”

Baoyu içeri girince Büyükanne Jia’nın ön avlusunun hizmetçiler ve yaşlı kadınlarla dolu olduğunu gördü; hepsinin sadık yüzleri sevinç ve heyecanla ışıldıyordu.

“Geç kaldınız, Efendi Bao! Hemen içeri girip büyük hanımefendiyi tebrik etseniz iyi olur!”

Baoyu’nün yüzü aydınlandı. İçeri girince Büyükanne Jia’yı Daiyu ve Xiangyun’ü iki yanına almış, sedirde otururken buldu. Aşağısında da Xing ve Wang Hanımlar, Tanchun, Xichun, Li Wan, Xifeng, Li Wan’in iki kuzeni Wen ile Qi ve Xing Hanım’ın yeğeni Xing Xiuyan toplanmışlardı. Baochai, Baoqin ve Yingchun’ün orada olmadıklarını fark etti. Böyle bir topluluğu görmekten çok memnuniyet duyan Baoyu önce Büyükanne Jia, sonra annesi ve Xing Hanım’a tebriklerini sundu; ardından bütün aileyi selamladı. Gülerek Daiyu’ye döndü.

“Artık iyileştin mi, kuzen?”

“Evet, teşekkür ederim.” dedi Daiyu, hafif gülümseyerek. “Sen? Pek iyi olmadığını duydum.”

“Evet, geçen gece kalbime ani bir ağrı girdi. Bir süredir iyiyim ama her gün okula gittiğim için gelip seni göremiyorum.”

Baoyu lafını bitirmeden, Daiyu dönüp Tanchun’le konuşmaya başladı. Yanlarında duran Xifeng onlara takıldı:

“Ben de ayrılmaz ikili olduğunuzu sanıyordum. Sizi duyan da yabancı olduğunuzu düşünür. Şu resmiyete bakın!”

Herkes buna güldü. Daiyu’nün yüzü sarardı; önce utancından konuşamadı. Ama bir cevap vermesi gerektiğini düşündü.

“Zaten anlamanı bekleyen yoktu…” dedi.

Bu herkesi daha da güldürdü. Xifeng, kısa bir süre durakladıktan sonra, gafının farkına varıp konuyu değiştirmeye yeltendi ama o sırada Baoyu birden Daiyu’ye döndü.

“Kuzen, şu patavatsız ve aptal Yun ne yapmaya çalıştı biliyor musun?” dedi ama ne diyecektiyse vazgeçti. Diğerleri şaşkın bir şekilde güldüler.

“Ne diyorsun?” dedi birisi.

Daiyu de herkes gibi olan bitenden habersiz, şaşkın şaşkın gülümsedi. Baoyu başka bir konu açarak sıyrıldı.

“Duyduğuma göre opera oynanacakmış. Ne zaman başlayacak?” dedi.

Herkes ona hayretler içinde bakakaldı. Xifeng cevap verdi.

“Duyan sensin, bize niye soruyorsun?”

“Gidip bir bakayım.” dedi Baoyu hemen.

“Gidip de yaramazlık yapmaya kalkışma!” diye uyardı onu büyükannesi. “Herkesin seninle dalga geçmesini istemezsin herhâlde. Unutma, bugün baban için çok özel bir gün, gelince seni aylaklık ederken görürse, sorun çıkacağı kesin.”

“Tamam, büyükanne.” dedi Baoyu ve gitti.

O çıkınca, Büyükanne Jia, Xifeng’a döndü.

“Bu opera meselesi nedir?” diye sordu.

“Wang amca, seni ve Zheng enişteyle halamı tebrik etmek için bir şeyler yapmak istiyormuş. Yeni bir aktris topluluğu tutmuş, yarından sonraki gün uğurlu günmüş.” dedi Xifeng ve gülerek ekledi: “Sadece uğurlu değil, aynı zamanda mutlu bir gün.”

Daiyu’ye bakıp güldü. Daiyu de mahcup bir şekilde ona gülümsedi.

“Tabii ya!” diye bağırdı Wang Hanım. “Yeğenimizin yaş günü!”

Büyükanne Jia neyi kastettiklerini anladı ve gülerek ekledi:

“Yaşlandıkça ne kadar unutkan olduğum ortaya çıkıyor! Neyse ki sekreterim Xifeng var da bana hatırlatıyor. Daha ne olsun? Baoyu’nün dayısı tebriklerini sunmak istiyorsa, Daiyu’nün dayısının ailesi de onun yaş gününü kutlar.”

Bu herkesi güldürdü ve her şeyi bu kadar iyi ifade edebilen yaşlı kadının müthiş bir şansı boşuna hak etmediğini söylediler.

Baoyu, tam yaş günü partisi konuşulurken geri geldi ve sevinçten mest oldu. Hep beraber büyük bir heyecan havasıyla yemeğe oturdular. Yemekten sonra Jia Zheng Saray’a teşekkürlerini sunup döndü, aile mabedinde atalarının önünde secde ettikten sonra Büyükanne Jia’ya da saygılarını sunmaya geldi. Ayağa kalkınca bir şeyler söyleyip resmî ziyaretlerini yapmak için çıktı.

Sonraki bir iki gün, sürekli bir koşuşturma ve keşmekeş içinde geçti; akrabalar akın akın Rong Konağı’na geldiler. Atlar ve arabalar ana girişe yığıldı, her köşede önemli bir beyefendi, samur kürklü, kolalı şapkasıyla oturmuş, sırasını bekliyordu.

 
Çiçeklerin açtığı yerde,
Arılar, kelebekler bol olur;
Dolunayın altında
Gökyüzü ve deniz kabarır.
 
***

Bu ziyaretler, kutlama gününe kadar iki gün sürdü. O sabah, Wang Ziteng ve diğer akrabaların talimatıyla aktris topluluğu erkenden geldi, Büyükanne Jia’nın avlusunda, kabul salonunun karşısına sahnelerini kurdular. Jia erkekleri resmî kıyafetleri içinde, ondan fazla masanın hazırlandığı avluda misafirleri ağırladılar. Hanımların da oyunları seyrederek eğlenmeleri için avluyla, kuzey taraftan ona bakan balkon arasına camdan bir paravan yerleştirildi; etrafı çevrili bir alana dört masa kuruldu. Özellikle Büyükanne Jia bu kutlamada herkesten daha coşkuluydu. Xue teyze, kardeşi Wang Hanım ve yeğeni Baoqin ile beraber masanın başındaki şeref misafiri yerine yerleşti. Büyükanne Jia diğer masanın başına Xing Hanım ve yeğeni Xiuyan’le beraber oturdu. Kalan iki masa hâlâ boştu, yaşlı kadın küçük hanımlara haber gönderip çabuk olmalarını istedi.

Daiyu, Xifeng ve büyük bir hizmetçi grubunun öncülüğünde geldi. Yeni kıyafetlerini giymişti; yeryüzüne inen Ay Tanrıçası gibi görünüyordu. Büyükanne Jia ve diğer hanımefendileri mahcup bir gülümsemeyle selamladı. Xiangyun ve iki Li kardeşler kendi masalarının başına oturmasını söylediler. Kibarca reddine Büyükanne Jia karşı çıktı.

“Haydi, canım. Bugün senin de günün.”

“Öyle mi?” dedi Xue teyze ayağa kalkarak. “Bayan Lin de mi bir şey kutluyor?”

“Evet, bugün onun yaş günü.” dedi Büyükanne Jia gülerek.

“Olamaz! Nasıl da unuttum!” dedi Xue teyze Daiyu’nün yanına giderek. “Çok affedersin. Umarım beni bağışlarsın, çocuğum! Seni tebrik etmesi için Baoqin’i göndereceğim.”

“Çok naziksiniz. Benim için zahmete girmeyin.” diye mırıldandı Daiyu gülümseyerek. Herkes yerlerine otururken etrafına bakındı, Baochai’in gelmediğini fark etti.

“Umarım Kuzen Chai hasta falan değildir. Neden gelmedi?” diye sordu.

“Gelecekti ama evle ilgilenecek kimse olmadığı için evde kalması gerekti.” dedi Xue teyze.

Daiyu kızardı ve şaşkın bir şekilde gülümsedi.

“Kuzen Pan evlendiğine göre, artık evde kalmasına gerek yok ki. Galiba bu gürültü ve heyecanı kaldıracak durumda değil. Gelmediğine çok üzüldüm. Onu çok özlüyorum.” dedi.

Xue teyze de gülümsedi.

“Ne kadar da tatlısın, canım! O da seni düşünüp duruyor. Bir iki gün içinde gelip seninle sohbet etmesini söylerim.” dedi.

Hizmetçiler şarap servisi yaptılar; masalara tabakları yerleştirdiler; bu arada avluda da gösteri başladı. Tahmin edileceği gibi bir iki şölen oyunu sergilendi. Üçüncüsü yepyeni bir şeydi. Peri kılığındaki erkek ve kız hizmetkârlar bayrakları ve flamaları sallayarak, ihtişamlı bir kıyafet içindeki tanrıçanın önünden sahneye çıktılar. Tanrıçanın başında siyah bir tül vardı, gökkuşağı renklerindeki eteği ve tüylü ceketiyle kostümü ışıltılar saçıyordu. Kısa bir arya söyleyip sahneden ayrıldı.

Ailedeki hiç kimse bu parçayı bilmiyordu ama misafirlerden biri, son eserlerinden biri olan “İnci Sarayı”ndan “Dönüşüm” parçası olduğunu söyledi. Bir ölümlüyle evlenmek için aydaki sarayından yeryüzüne inen Chang’E’nin hikâyesiydi. Merhamet Tanrıçası Guanyin ona gerçeği gösteriyor ve kız bu evlilik gerçekleşmeden ölüyordu. Bu sahnede, tekrar aya götürülüyordu. Şarkısında şöyle diyordu:

 
Fânilerin aşkı tatlıdır derler,
Ama hasat dolunayı küçülür,
Baharın saf güzellikleri solar gider.
Ah yazık, bu fâni aşk gözlerimi kör etti,
Beni ışık küremden alıp getirdi.
 

Bir sonraki parça Lavtanın Hikâyesi’nden Kabuk Yiyen Kadın’dı. Arkasından Seyyahın Yolu’nda Bodhidharma ve Öğrencisi Nehri Geçiyorlar geldi. Son sahne muhteşem bir akrobatik pandomim ve hayal oyunlarıydı. Heyecanın dorukta olduğu bir anda, Xue ailesinin uşaklarından biri yüzünden ter damlayarak avluya daldı ve Xue Ke’nın masasına gitti.

“Efendi Ke! Hemen eve gelin! Hanımefendiye haber gönderin, o da gelsin. Çok acil!” dedi.

“Ne oldu?” diye sordu Xue Ke.

“Eve gittiğimizde anlatırım, efendim!” dedi çocuk nefes nefese.

Xue Ke, ev sahiplerine teşekkür bile edemeden çocuğun arkasından avludan ayrıldı, bir hizmetçiyle hanımların olduğu tarafa, Xue teyzeye de mesaj gönderdi. Haberi alan Xue teyze bembeyaz oldu. Baoqin’i de yanına alıp endişeli bir şekilde vedalaşarak arabasına bindi, herkesi dehşet içinde bıraktı.

“Biz de birisini gönderelim.” dedi Büyükanne Jia. “Herkes merak içindedir mutlaka.”

Onayladılar.

Aktrisler oyunlarına devam ettiler ama biz onları bırakıp Xue teyzenin peşinden gidiyoruz. Xue teyze evine gittiğinde iki yamen görevlisinin girişte beklediğini gördü. Onların yanında aile dükkânından çalışanlar da vardı.

“Bayan Xue gelince her şeyi açıklar.” diye konuşuyorlardı.

Yamen görevlileri, yaşlı kadının, bir hizmetkâr ordusuyla birlikte kapıya doğru yaklaştığını gördüler ve muhatap oldukları kişinin seçkin pozisyonunu fark edip ayağa kalktılar. Xue teyze kabul salonundan geçip içeri girerken, gelininin dairesinden gelen ağlama seslerini duydu. Adımlarını hızlandırdı. Onu karşılamak için çıkan Baochai’in yüzü gözyaşıyla ıslanmıştı.

“Duydun mu, anne? Lütfen paniğe kapılma! Bir şeyler yapmaya çalışacağız!” dedi.

Beraber içeri girdiler. Xue teyze yolda uşaklardan birinden meseleyi öğrenmişti; şok yüzünden hâlâ tir tir titriyor ve hıçkırıyordu.

“Peki kimdi? Kim?” diye sordu heyecanla.

“Hanımefendi!” dedi uşaklardan biri. “Şu anda bu tür detaylar pek bir işe yaramayacak. Can almak kişilerden bağımsız bir suçtur. Bu yüzden ne yapacağımızı düşünmemiz lazım.”

“Düşünecek ne var ki?” dedi kadın hıçkırarak.

“Yapılacak en iyi şey şu.” diye devam etti uşak. “Öncelikle, Efendi Ke’ya biraz para verip hapishaneye Bay Pan’i ziyarete gönderin. Sonra yarın ilk iş, Efendi Ke, yasal terimleri iyi bilen, usta bir arzuhâlci bulsun. Ölüm cezasını bozdurmak için iyi bir para teklif etsin. Bu halledilince Jia beyefendilerinden birinden araya adam sokmasını isteriz. Ama öncelikle dışarıda bekleyen yamen görevlilerine birkaç tael bahşiş verelim. Sonra planı uygularız.”

Xue teyze ikna olmadı.

“Adamın ailesini bulun. Cenaze masrafları ve tazminat için ne kadar istiyorlarsa verin. Eğer dava açmazlarsa kolayca serbest bırakılır.”

Kapı perdesinin arkasından Baochai’in sesi geldi.

“Hayır, anne, olmaz! Ne kadar çok para verirsek, uzun vadede o kadar sorun yaşarız. Onun dediği gibi yapalım.”

“Ben ne için yaşayacağım?” dedi Xue teyze hıçkırarak. “Hemen gidip onu görmem lazım! Sonra ikimiz beraber ölürüz!”

Baochai, metanetli olması için yalvardı ve dışarıdaki uşaklara seslenerek, Efendi Ke’yla birlikte gidip bu işle ilgilenmelerini söyledi. Hizmetçiler Xue teyzeyi içeri götürdüler. Giderken Xue Ke’yla karşılaştılar.

“Herhangi bir haber alır almaz bize de bildir, kuzen!” dedi Baochai. “Sen orada kal, sana güveniyoruz.”

Xue Ke elinden geleni yapacağına söz verip gitti. Baochai, perişan hâldeki annesini yatıştırmaya çalışırken, Xia Jingui, Xiangling’e saldırma fırsatını yakaladı.

“Cinayet bu aile için ne ki?” diye bağırdı. “Hiçbir şey olmamış gibi doğru şehre mi geldiniz? Fazla övünmüşsün kasıntı dalavereci! Bu sefer olanlar gerçek! Hani paranız, iyi dostlarınız, hatırlı akrabalarınız, neredeler? Hepiniz o kadar korktunuz ki ne yaptığınızı bile bilmiyorsunuz! Birkaç gün içinde Pan’i götürdüklerinde, hepiniz beni yalnız başıma bırakıp buradan gideceksiniz, ceremesini ben çekeceğim.”

Yine o acıklı feryatlarından birini kopardı. Xue teyze her kelimesini duydu ve öfkeden bayıldı. Baochai’in eli ayağına dolaştı. Bu curcunanın ortasında Wang Hanım’ın kıdemli hizmetçilerinden biri haber var mı diye sormaya geldi. İşte Baochai için yeni bir problem daha. Birkaç gün önceki resmî nişan ziyaretinden beri kendi nazik durumunun farkındaydı ve çalışanlar da dâhil müstakbel kocasının ailesiyle bağlantısını kesmesi gerektiğini biliyordu. Nişanın gerçekleşmemiş olması ve şu anki durumun aciliyeti, geçici olarak kuralları bir tarafa bırakmayı gerektiriyordu.

“Henüz tam olarak neler olduğunu bilmiyoruz.” dedi hizmetçiye. “Tek duyduğumuz, ağabeyimin birini öldürdüğü ve yerel sulh hâkimi tarafından tutuklandığı. Ne tür bir cinayetle suçlandığını bilmiyoruz ama Efendi Ke öğrenmeye gitti. Bir iki gün içinde daha kesin haberler alınca hanımefendiye bilgi veririz. Lütfen nazik ilgisine teşekkür ettiğimizi ilet, sonraki aşamada Sör She ve Sör Zheng’ın bize verecekleri desteğe ihtiyacımız olacağını söyle.”

Hizmetçi bu mesajla geri döndü.

Sonraki iki gün Xue teyze ve Baochai için dayanılmaz bir endişe içinde geçti. Nihayet üçüncü gün, bir çocuk Xue Ke’dan bir mektup getirdi, hanımlara iletmesi için bir hizmetçiye verdi. Baochai mektubu açıp okudu:

Pan’in davası ‘kasıtsız adam öldürme.’ Bu sabah ilk iş kendi adıma itirazda bulundum, şimdi sulh hâkiminin emrini bekliyorum. Pan’in ilk itirafı her şeyi berbat etti. Benim itirazım kabul edilince, yeniden yargılandığında savunmasını değiştireceğiz. Onu çıkarabileceğiz. Acilen beş yüz tael gümüşe ihtiyacım var. Rehin dükkânı geciktirmeden göndersin. Xue yenge endişelenmesin. Çocuk size gerisini anlatır.

Baochai mektubu annesine okuyunca kadın gözlerini sildi.

“Hayatı hâlâ tehlikede, değil mi?” dedi.

“Tekrar kendini üzmeden önce çocuğu çağırıp ne bildiğini soralım.” dedi Baochai.

Bir hizmetçiyi gönderip çocuğu getirttiler. Xue teyze duyduğu her şeyi tam olarak anlatmasını istedi.

“Akşam geldiğimizde Bay Pan’in Efendi Ke’ya söylediklerini duyunca korkudan ölecektim…” dedi çocuk.

Ama ondan sonra olanlar için gelecek bölüme geçmelisin.

86. BÖLÜM

Rüşvet alan sulh hâkimi davanın sürecini değiştirir.

Qin hakkındaki bir konuşma, genç bir hanımefendi için romantik duyguların yolunu açar.


Geçen bölümde Baochai, Xue Ke’nın mektubunu annesine okumuştu. Bunun üzerine Xue teyze mektubu getiren çocuğu içeri çağırıp, Xue Pan’in başına gelenler hakkında söylediklerini tekrarlamasını istedi.

“Tam olarak anlamadım, hanımefendi ama duyduğum kadarıyla Bay Pan, Efendi Ke’ya…” Şöyle bir etrafına baktı ve başka birisinin olmadığından emin olunca devam etti. “Evdeki korkunç kavga gürültüye daha fazla dayanamadığını ve iş için güneye gitmeye karar verdiğini söyledi. Şehrin yaklaşık yüz kilometre güneyinde oturan Wu Liang adında bir tanıdığı varmış, onu da yanına alacakmış. Bu adamın evine giderken, eski bir arkadaşı olan Jiang Yuhan’la karşılaşmış, o da bazı genç aktörleri başkente götürüyormuş. İkisi bir handa yemek yiyip şarap içmeye gitmişler. İşte her şey orada başlamış. Efendi Pan, garsonun Jiang Yuhan’a bakışlarından rahatsız olmuş. Sonra Jiang gitmiş. Ertesi gün Bay Pan, beraber seyahat etmeyi planladığı Wu Liang’ı da aynı hana içki içmeye götürmüş. Bir iki kadehten sonra garsonun arsız davranışları aklına gelmiş; garson şarapları tazelemekte gecikince, Bay Pan ona küfür etmiş. Garson karşılık verince de kadehini alıp adamın suratına nişan almış. Garson kafasını uzatıp Bay Pan’i kendisine vurması için tahrik etmiş. Sonra bam! Bay Pan kadehi adamın kafasına indirmiş. Kan fışkırmış, garson küfürler savurarak yere devrilmiş. Ve sesi kesilmiş.”

“Peki neden hiç kimse onları durdurmamış?” diye sordu Xue teyze.

“Bay Pan’in bu konuda bir şey söylediğini duymadım, hanımefendi. Bildiklerim bu kadar.”

“Peki. Gidebilirsin.”

“Teşekkür ederim, hanımefendi.”

Çocuk dışarı çıktı.

Xue teyze önce kardeşine gidip, Jia Zheng’ın desteğini isteme görevini verdi. Wang Hanım, kocasına konuyu açıp, olan biteni ayrıntısıyla anlattı. Jia Zheng, kem küm ettikten sonra, sulh hâkimi, normal yollardan iletilen Xue Ke’nın başvurusuna cevap verene kadar hiçbir şey yapamayacağını söyledi.

Xue teyze, ailenin rehin dükkânında beş yüz tael gümüşü hazırlatıp derhâl Xue Ke’ya gönderdi.

Üç gün sonra bekledikleri mektup geldi. Xue teyze hemen küçük bir hizmetçiyi gönderip Baochai’i çağırttı. Çabucak gelen Baochai mektubu okudu.

Sevgili Yenge,

Parayı aldım, yamen personeline bahşiş olarak dağıttım. Hiç merak etme, Pan’e hapishanede kötü muamele edilmiyor. Tek problemimiz halkın çok öfkelenmiş olması. Ne ölen adamın ailesi ne de görgü şahitleri iş birliğine yanaşıyorlar. Pan’in içkiye davet ettiği, güya dostu olan adam bile onlardan yana. Li Xiang ile ben burada yabancı olduğumuz için işimiz daha zor ama neyse ki iyi bir arzuhâlci bulmayı başardık. Biraz yüksek bir ücretle bize yardımcı olmayı kabul etti. Wu Liang’ı ikna etmeye çalışmamızı tavsiye etti. Onu birinci görgü şahidi olarak gözaltında tuttukları için önce ona kefil olacak birisini bulmamız ve kasıtsız adam öldürme savunmamızı doğrulaması için para teklif etmemiz gerekiyordu. Eğer Wu iş birliğini kabul etmezse, o zaman asıl Zhang San’ı öldürenin kendisi olduğunu, suçu bir yabancının üzerine attığını iddia edecektik. Korkudan iş birliği yapacaktı.

Şu ana kadar her şey yolunda. Onun tavsiyesine uydum, Wu Liang’ı dışarı çıkardık; sonra ölen adamın akrabalarına ve şahitlere rüşvet verdik, önceki gün itirazımızı yaptık. Bugün karar çıktı. Kopyalarını size gönderiyorum.

Baochai hem dilekçeyi hem de kararı okudu.

DİLEKÇE

Zhang San’ı yumruklayarak kasten ölümüne neden olmakla haksız yere suçlanan sanık Xue Pan’in kuzeni ve vekili Xue Ke tarafından yazılan dilekçe.

OLAY RAPORU

Sanık, Nanking’e kayıtlı olup başkentte ikamet etmektedir. … ayının … günü iş için güneye doğru seyahat etmek üzere evinden çıktı. Birkaç gün sonra uşağı eve dönüp, sanığın bir kazaya karıştığını ve karşı tarafın hayatını kaybettiği haberini getirdi. Bunun üzerine ben derhâl zatıalinizin kentine gelince, gerçekten de sanığın yukarıda sözü edilen Bay Zhang’ın ölümüne neden olduğunu ama olayın, önceden iddia edildiği gibi yumruklayarak kasten öldürmek değil, kasıtsız adam öldürme vakası olduğunu öğrendim.

SAVUNMA

Kent hapishanesine geldiğimde, sanık pozisyonundaki masumun samimi itirazlarına ve söz konusu olaydan önce en ufak bir tanışıklığı olmadığı Zhang’a karşı hiçbir düşmanlık beslemediğini içtenlikle anlatmasına şahit oldum. Olay bir şişe şarap konusundaki bir anlaşmazlıktan dolayı meydana gelmiştir. Sanık, şikâyet maksadıyla kadehinin içindekini yere boşaltmıştır. Aynı anda maktul yerden bir şey almak için eğilince, ayağı kaymış, tamamen kaza sonucu sanığın kadehi maktulün kafasına çarpıp ölümüne sebep olmuştur.

Zatıaliniz, sanığı gözaltına alıp adli soruşturmaya tabi tuttuğunuzda, işkenceye maruz kalma korkusuyla kavgada öldürdüğünü söylemiş ve böylece hafifletilerek sürgüne gönderme ihtimaliye ölüme mahkûm edilmesine yol açmıştır. Sizin yüce hikmetiniz ve hoşgörünüzle olayın böyle olmayacağını fark edip cezanın infazını durdurmanız üzerine, ben aile sadakatiyle onun adına harekete geçip, zatıalinizden davayı yeniden açmanızı ve olaya karışan herkesi ikinci kez sorguya çekmenizi istirham ediyorum. Bu büyük bir yüce gönüllülük olacak, sanığın ve ailesinin sonu gelmez minnetlerini ve ömür boyu bağlılıklarını kazanmanıza neden olacaktır.

SULH HÂKİMİNİN KARARI

Olay yerinde bir tahkikat gerçekleştirilmiş ve nihai deliller incelenmiştir. Sanığa hiçbir işkence yapılması söz konusu olmayıp, özgür iradesiyle kasti adam öldürme eylemini itiraf etmiştir. Suçu kabul ettiği resmî olarak kayıtlara alınmıştır.

Dışarıdan gelen bir vekil olarak sizin olayla ilgili ilk elden bilginiz bulunmamaktadır. Hiçbir temele dayanmayan bu savunmayı uydurmakla mahkemeye saygısızlık suçu işliyorsunuz. Aile sadakati şartlarını hafifletici sebep olarak kabul ederek suçunuz bağışlanmıştır.

BAŞVURU REDDEDİLDİ

“O zaman hiçbir umut kalmadı!” diye bağırdı Xue teyze. “Şimdi ne yapacağız?”

“Bu kadar değil!” dedi Baochai. “Bir de not var.” Okumaya devam etti.

Gizli talimatları çocuğa sorun.

Xue teyze hemen çocuğu sorguya çekince şu bilgileri aldı:

“Yamendeki insanlar bizim ne kadar zengin olduğumuzu biliyorlar, hanımefendi Xue Ke, başkentteki aile bağlantılarımızı kullanmak zorunda olduğumuzu söylüyor; büyük bir miktar rüşvet vererek yeniden yargılanma ve daha hafif bir ceza sağlanabilirmiş. Hemen harekete geçmeniz gerektiğini söylüyor, hanımefendi, gecikme Bay Pan’in işini zorlaştırırmış.”

Xue teyze çocuğu gönderdi ve hemen kardeşini tekrar görmeye gitti. Wang Hanım, Jia Zheng’a tüm gücüyle yalvardı ama ancak hâkimle konuşması için birisini göndermeye razı edebildi. ‘Nakdî bedel’ kullanma meselesini tamamen reddetti. Xue teyze bunun bir sonuç getirmeyeceğinden korkarak, Jia Lian’le konuşması için Xifeng’a yalvardı. Hâkimin bedeli çok yüksekti, hesaplamalar birkaç bin taeli gösteriyordu ama sonunda bir anlaşmaya varıldı ve Xue Ke’nın planını uygulaması için ortam sağlandı.

Dava resmî olarak tekrar açıldı ve mübaşir, görgü şahitleri, maktulün ailesi ve ilgili herkes bir kere daha bölge yamenine çağrıldı. Xue Pan hapishaneden alınıp getirildi. Mahkeme memuru yoklama yaptı; hâkim baş mübaşirden orijinal ifadeleri doğrulamasını istedi. Sonra maktulün annesi Bayan Zhang ve amcası Zhang Er ifade vermeye çağrıldı.

“Sayın Hâkim!” diye başladı Bayan Zhang gözyaşları içinde. “Biz Zhanglar köylü insanlarız, kentin güneyinde yaşıyoruz. Kocam Zhang Da on sekiz yıl önce öldü. Üç oğlumuz vardı ama büyük ve ortanca oğlumuz öldü. Bir tek üçüncü oğlumuz vardı, şimdi o da gitti. Daha yirmi üç yaşındaydı, Sayın Hâkim, henüz evlenmemişti. Fakir olduğumuz için Li ailesinin hanında garson olarak çalışıyordu. O gün öğleden sonra şu adam kapıma gelip, ‘Li Han’da kavga çıktı! Oğlun öldürüldü!’ dedi. Ah, zavallı yüreğim, Sayın Hâkim! Az kalsın ölüyordum! Hemen hana koştum, oğlum yerde yatıyordu, kafasından kan akıyordu. ‘Ne oldu?’ diye sormaya çalıştım ama cevap veremedi, zor nefes alıyordu. Sonra… gitti! O canavarı bir elime geçirsem!”

Görevlilerden bir uğultu yükseldi. Bayan Zhang secde edip, “Sayın Hâkim, adalet istiyorum! Dünyada ondan başka kimsem yoktu benim!” diye yalvardı.

Sulh hâkimi eliyle işaret ederek kadını gönderdi ve sonraki şahit olan han sahibi yaşlı Li’yi çağırdı.

Yaşlı Li geldi, kürsünün önünde diz çöktü.

“Zhang San senin hanında mı çalışıyordu?” diye sordu hâkim.

“Garsonluk yapıyordu.” dedi Li.

“Soruşturmadaki ifadende, Xue Pan’in Zhang San’a öldürücü bir darbe vurduğunu söylemişsin. Bizzat kendi gözlerinle gördün mü?”

“Hayır, Sayın Hâkim. Ben o sırada salondaki tezgâhın arkasındaydım. Özel odadaki müşterilerden birinin şarap siparişini duydum. Kısa bir süre sonra da birisinin yaralandığını söylediler. Hemen koştum, Zhang San’ın yerde yattığını gördüm. Konuşamıyordu. Hemen yetkilileri çağırdım, Bayan Zhang’a da birisini gönderdim. Kavganın nasıl başladığını hiç bilmiyorum. Bay Xue’nin masasında bir beyefendi oturuyordu, Sayın Hâkim. Belki o size gerekli bilgiyi verebilir…”

“Ne!” diye gürledi hâkim. “İlk ifadende olayı kendi gözlerinle gördüğünü açıkça söylemişsin. Şimdi hiçbir şey görmediğini mi söylüyorsun?”

“İlk ifade verdiğimde öyle telaşlıydım ki Sayın Hâkim, biraz kafam karışmıştı…”

Yine görevlilerden uyarıcı bir uğultu yükseldi.

“Sonraki şahit gelsin!” diye emretti hâkim.

Gelen şahit, Xue Pan’in “arkadaşı” Wu Liang’dı.

“Söyle bakalım!” dedi hâkim. “Suç işlendiği sırada sanığın masasında oturup içki içiyor muydun? Öldürücü darbe nasıl meydana geldi? Gerçeği söyle!”

“O gün, Sayın Hâkim, Bay Xue benim evime uğradı ve içki içmeye davet etti. Şarabın kalitesini beğenmediği için yeni bir şişe getirilmesini istedi. Ama garson Zhang San itiraz etti. Bu da Bay Xue’yi çok sinirlendirdi, tepkisini ortaya koymak için kadehindeki şarabı garsonun yüzüne fırlattı. Her şey çok hızlı oldu; herhâlde kadeh de elinden kayıp Zhang’ın başına çarpmış olmalı. Kendi gözlerimle gördüğüm gerçek bu!”

“Saçma!” diye bağırdı hâkim. “O zaman neden sorguda sanık Zhang’a saldırdığını ve kadehini fırlattığını söyledi? Sen de bunu doğrulamışsın! Yalancı şahitlik yapıyor! Vurun şunun suratına!”

Mahkeme salonunun ilgili yerinden cevap geldi ve görevliler ceza emrini yerine getirmek üzereyken, Wu itiraz etti.

“Kavgayı Bay Xue başlatmadı, efendim! Kadeh elinden kaydı ve Zhang’ın kafasına çarptı. Kazaydı! Sanığın kendisini sorgulayın! Merhamet edin!”

Hâkim, Xue Pan’i çağırdı.

“Şimdi Xue, son kez söyle, Zhang San’a karşı garezin neydi? Nasıl öldü? Sadece doğruyu duymak istiyorum!” dedi.

“Sayın Hâkim, yalvarırım merhamet edin!” diye yalvardı Xue Pan. “Ben adama vurmak için el kaldırmadım. Sipariş ettiğim şarabı getirmeyi reddedince, kadehimi yere boşalttım sadece. Hiç istemeden kadeh elimden kayıverdi ve kafasına çarptı. Kanı durdurmak için elimden geleni yaptım ama faydası olmadı. Kan kaybı o kadar fazlaydı ki dakikalar içinde öldü. Sorguda işkenceden çok korktuğum için yanlış itirafta bulundum. Yalvarıyorum, Sayın Hâkim, beni bağışlayın!”

“Seni ahmak!” diye kükredi hâkim. “İlk sorduğumda, şarap getirmediği için çok sinirlendiğinden ona vurduğunu söyledin. Şimdi kalkmış ‘Kazaydı!’ diyorsun, öyle mi?”

Hâkim, sözlerine uygun sesler de çıkararak bu şekilde konuşmaya devam etti ve itiraf etmeyecek olursa, kâh dayak kâh işkenceyle tehdit etti. Ama Pan bu sefer inkâr etmekte ısrarlıydı.

Ölümden sonraki incelemeleri konusunda açıklama yapması için adli tabip çağrıldı.

“Cesedi incelediğiniz zaman yazdığınız raporu anlatın!” dedi hâkim.

“Mahkemenin izniyle, Zhang San’ın cesedini gerektiği şekilde inceledim. Vücutta herhangi bir yaralanma yoktu. Sadece kafatasında porselen bir nesnenin açtığı bir kesik vardı. Yaklaşık bir santim derinliğinde, dört santim uzunluğunda bir kesikti. Deriyi kesip kafatası kemiğini çatlatmıştı. Böyle bir yaraya hiç şüphesiz bir darbe neden olmuş.”

Hâkim anlatılanları raporla karşılaştırdı. Yardımcılarının raporu değiştirdiklerini gayet iyi biliyordu ama itiraz etmeden ilgili herkesin ifadelerini imzalamalarını istedi.

“Sayın Hâkim!” dedi Bayan Zhang ağlayarak. “Geçen sefer başka yaralar da olduğunu duymuştum. Tabip kendisi söylemişti, hatırlıyorum! Bugün nasıl yok oldular?”

“Saçmalama kadın!” diye bağırdı hâkim. “İşte imzalı rapor burada! Kendin bak!”

Sonra maktulün amcasını çağırdı. O daha iş birlikçi bir şahitti.

“Zhang Er, yeğeninin cesedinde kaç tane yara olduğunu mahkemeye söyler misin?”

“Kafatasında bir tane vardı.” diye cevap verdi Zhang.

Hâkim, Bayan Zhang’a döndü.

“Başka ne kanıt istiyorsun?”

Mahkeme memurlarına raporu Bayan Zhang’a götürmelerini söyledi ve baş mübaşir ve Zhang Er’dan kadına açıklama yapmalarını istedi. Davanın diğer belgeleri karşılaştırıldı; soruşturmanın zabıtları orada bulunanlar tarafından imzalanarak ve bir kavga olmadığı, dolayısıyla bir saldırı olmadığı, Xue Pan’in sadece kasti olmadan birisinin ölümüne sebebiyet verdiği, bunun da paraya çevrileceği, aynı şeyi belirten şahitlerin ifadeleriyle doğrulandı. İlgililer imzalarını atınca, Xue Pan cezası onaylanana kadar tutuldu; Wu Liang ve kefili serbest bırakıldı. Mahkeme ertelendi.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
09 ağustos 2023
Hacim:
3 s. 5 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6862-37-1
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre