Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «İdikut Roman», sayfa 3

Yazı tipi:

Dokumacı kızlar bunu duyunca çok sevindiler.

– Bu müjdeniz için size beş çeşit renkli ipten dokunup dikilen kaftan giydireceğiz! dedi kızlar ve sevinçli bir şekilde Bavurçuk Art Tekin’e o kaftanı giydirdiler.

– Size çok yakıştı! Biliyor musunuz? Giydiğiniz bu kaftana bizde “kış kış” denir.

– Duymuştum, ama giymeye fırsatım olmamıştı. Hakikaten güzelmiş.

– Altın ip, yani zer ip yapmakta ustayım! dedi çok güzel bir kız. Onun ince, kıpkırmızı dudakları arasında bembeyaz ve düzgün dişleri belirli belirsiz bir şekilde görünüverdi

– Evlendiğiniz zaman bize haber verin! Biz ipekten istediğiniz şeyi dokuyacağız. Ama düğününüze bu kızların hepsini davet edeceksiniz.

– Ben evli bir delikanlıyım! dedi Bavurçuk Art Tekin. her hangi bir dedikoduya mahal vermemek için onlara doğruyu söyledi.

– Hakan olsaydınız hepimiz sarayınıza gidip hizmetinizde bulunurduk. Ne çare, hanlık her gence nasip olmaz ki! Eşiniz güzel mi? Nereli? diye sordu kızlar merakla.

– Bana göre güzeldir! dedi Bavurçuk Art Tekin gülümseyip, – Beşbalık’lıdır. Turfan’da ve Beşbalık’ta sarayım var.

Bu söz kızlara tuhaf geldi, birbirlerine baktılar ve

– Bazen büyük laf ediyorsunuz değil mi? diye gülüştüler.

– Siz de çok şakacıymışsınız. Sarayın kapıcıbaşı desenize! Hanmış gibi sarayım var diyor ya! Biz size yiğit bir muhafız desek… Olsun! Dilediğinize kavuşun! Size hakanlık yakışır! Bizim kaftan üzerinizde durduğu müddetçe İdikut olabilirsiniz! diyerek kızlar tekrar gülüştüler.

Bavurçuk Art Tekin’in bu kızlarla konuşması da iyi geçti ve her iki tarafın gönlünde güzel izler kaldı. Bavurçuk Art Tekin dışarıya çıktığında düşünceli bir şekilde Tora Kaya’ya sordu.

– Devlet hazinesinde ne var?

Tora Kaya hiçbir şey yok demeye cesaret edemedi.

– Var, yok… diye kekeledi.

– Açık söyle! diye ona sertçe baktı Bavurçuk Art Tekin

– Kıtanlar bizden kaç bin gümüş aldılar?

– İki yüz bin gümüş.

Bavurçuk Art Tekin, birdenbire üzüldü.

Sonra kuyumcularla görüştü. Altın gümüşten yapılan mücevherleri gözden geçirdi ve oradan çıktı. Öyle sessizce yürüyerek Tuyuk ve Beşbalık mağaraları, dağlar oyularak yapılmış mağara evlerindeki Budaları gördü, secdeye kapandı. Bindikleri atları bir hayli uzakta, mağara üzerinde bırakmışlardı.

– İrdiminhan İdikut, Aslanhan İdikut’un yaptırdığı bin evler! Bu evlerdeki Budaları korumamız lazım! dedi İdikut. Tarkan Bilge Buka’ya bakarak

– Muhafız yokmuş, bundan sonra gönderelim.

– Baş üstüne hakanım! diyerek Tarkan el bağlayıp başıyla tasdik etti.

– Olur!

– Siz! Cenabı Tora Kaya! Bundan bizzat sorumlusunuz. Güç elinizde, asker de. Korumayı artırmada fayda var.

Tora Kaya el bağlayıp, – Baş üstüne! Hepsini yerine getireceğim. Fermanlarınız uygulanacak! dedi.

Bavurçuk Art Tekin Bin Evlerden çıkmadan düşüncelere daldı. “İdikut halkına aferin!” fikri geçti içinden.

– Bu ne büyük emek! Mağara gibi oyulup yapılmış yüzlerce ev, yüzlerce Buda! Hepsi sapasağlam duruyor. Kimse dokunmamış. Kutsal toprak, kutsal evler!

– İdikut hanının cevheri ve ruh zenginliği halktır. Halk Budaları korumuş gibi geliyor bana! diyerek Tora Kaya hikmetli sözleriyle İdikut’un dikkatini çekti.

Tora Kaya’ya başını çevirip.

– Doğrudur! dedi İdikut.

Tora Kaya, İdikut’un arkasından geliyordu. O, hanın dönüp bakarak söz dinlediğini belli etmesini lüzumsuz olarak düşündü. O yüzden o yüksek bir yerde dimdik duran Bavurçuk Art Tekin’e bir adım yaklaşıp, Müslümanlarla Budistler arasında yaşanmış feci olayları anlatmak istedi. Lakin Cenabı Bavurçuk Art Tekin buna dikkat etmiyor gibi görünüyordu. Eğer böyle olursa onun şöhreti zarara uğrar diye düşünüp korktu. Ama Bavurçuk Art Tekin ilginç tarihi olayları biliyor olmasından mı yoksa Tora Kaya’yı denemek istediğinden midir, ondan sordu.

– Karahanlılar kim?

– Uygurlar! Müslüman olmuş Uygurlar.

– Satuk Buğrahan aslında Budist değil miydi?

– Evet! Uygur, ilk Müslüman olmuş Uygur. İdikut Budistleri de Uygurdur. Dini ayrı, ama dili birdir. Satuk Buğrahan İdikut te-basını dininden döndürmek için zorlu baskılar yaptı. Ama İdikut tebası Budistler kendi dini için kan döktü. Dinini korudu. Burada Budistlerin kanı vardır.

– Büyük zafermiş. Benden önceki İdikutlar nasıl cesaret göstermişler?

Tora Kaya telaş etmeden cevap verdi. Bavurçuk Art Tekin’in tarihi iyi bilen bir hakan olduğunu biliyordu.

– Pan Tekin, Tibetleri Turfan’dan kovdu. Önce Beşbalık’ı başkent yaptı. Orhun devletini kurdu. Orhun nehri sahilindeki Karabalasagun’u merkez durumuna getirdi. Bunu Cengizhan iyi biliyor. Pan Tekin akıllı, iyi bir komutandı.! diyerek devam etti.

– Bögü Tekin meşhur komutandı. Uygur askerleriyle Manas, Urumçi, Beşbalık’tan Kırgızları kovdu. Tibetlerin serdarı Sankungra’nın kellesini kopardı. İrdiminhan Karahanlıların saldırısına dayanabildi. Samani’nin oğlu Abdulfettah’la savaştı. Ama Art Tekin onu yendi ve Kuçar, Aksu, Karaşehir’i ele geçirdi. Aslanhan Beşbalık’ta geçici bir mağlubiyete uğradı. Art Tekin, Turfan’ı kendine bağladı. Ama Aslanhan Beşbalık’tan İdikut şehrine uzanan, Tanrıdağ’dan geçen dağ yolu geçidine çok sayıda asker toplayıp hücum etti. Art Tekin’i öldürdü. Turfan ve Karaşehir’i tekrar ele geçirdi. Sonra İdikut Uygurları bağımsız yaşamaya başladı. Demek ki İdikut’da düşmana baş eğmeyen ulu İdikutlular yaşamıştır.

– Siz bana nasıl bir akıl vereceksiniz cenabı Tarkan? diye müracaatta bulundu Bavurçuk Art Tekin .

– Bakalım siz ne diyeceksiniz?

– Güçlü bir ordu kurmak lazım! Kıtan’dan kurtulmak gerek. Cengizhan’ı dost edelim. Yabancıların eliyle yabancıları yok edelim!

– Siz ne dersiniz Cenabı Tora Kaya?

– Kıtan temsilcisi Şaykım’ın kafasını hemen koparmak gerek. Böylece biz Kıtan’dan ilişkimizi tamamen kesmiş oluruz. Cengizhan bunu elbette dikkatle izleyecek. Cengizhan’ın şöhretine güvenelim! Onun heybeti şaşırtıcıdır, önlem almak gerek. Ama bütün İdikut’un hatun kızları, genç ve yaşlıları Uygur ordusuna katılsın! Güç toplayalım!

– Doğru fikir! Öyle olsun! Önce Buda tavafını bir yapalım! Beşbalık’a dönelim. Evet! Beşbalık’a çabuk dönelim!

Onlar saraya doğru hareket etti. Önlerinde bu gizli yolculuğun engebelerini aşmak gibi zorluklar vardı.

BEŞBALIK

Kahraman Şehzade ve sabık İdikut’lar Beşbalık şehrini İdikut Devletine başkent yaptığında en evvel Beşbalık’ı düşmanın beklenmedik hücumuna dayanabilmesi hususunu ciddi olarak düşünmüşlerdi. Özellikle İdikut Aslanhan iç ve dış şehrin etrafını geniş ve yüksek surlarla çevirtmişti. Şehrin beş girişi vardı. Beşbalık surları önce sakız topraklar doldurularak bastırıp sıkıştırılmış büyük duvarlardan oluşmuştu. İhtişamlı, görkemli evler ise özel ocaklarda pişirilmiş, sonra mahir ustalar tarafından gül nakış oyulmuş tuğlalardan yapılmıştı. İdikut Bavurçuk Art Tekin, kolay bir şekilde inşa edilmiş, bu han şehrinde yaşıyordu. İdikut sarayı da bu şehirdeydi. Burada Tora Kaya, Tarkan Bile Buka, kapı beyleri, üstat Atay Sali, Uygur atlı süvarileri, sanatkârlar, heykeltıraşlar, mimarlar, saray hattatları ve hizmetkâr cariyeler yaşıyordu. Bunun dışında İdikut’un özel muhafızları, hatunu Aygümüş Melike ve onun harem ağaları da vardı.

İdikut Bavurçuk Art Tekin, devleti yönetmenin yeni yöntemlerini araştırdı. Fikir ve düşüncelerini saray müsteşarlarından gizledi. Sabahleyin han şehrinin surlarına çıkıp herkesi şaşırttı. Geniş ve derin hendekler boyunca yürüdü.

“Ben hürriyet istiyorum… Bu silahlı ev farelerinin bende ne alacağı olabilir? Beni neden takip ediyorlar? Kimden korkuyorlar? Elbette düşmandan, katilden! Düşman kimdir? Beni İdikutlu Uygurlardan koruyan ve saklayan kişi mi? Onlara güvenen kişi mi? Beni o anda darağacına neden çekmediler, ben Uygurlarıma neden inanmıyorum ki? Ben yabancıların mekânından gelmedim. Beşbalık toprağında doğdum. Kim benden üstün, kim benden yüce? Bana muhafız gerekmez! Saray yalnız İdikut Bavurçuk Art Tekin’in değil, bütün İdikutlu Uygurların kutsal evi olsa ne olur? Öyle olması daha münasip. Halk beni görsün, onlarla devamlı yüz yüze görüşebileyim. Onların arzu ve maksadını devamlı öğrenebileyim. Saraydaki en akıllı müsteşarları görevden alacağım, başkasından da vazgeçmek gerektir. Bana göre, ok çekip yay atmak, ata binmek, kılıç sallamak, mızrak fırlatmak çok kolaydır. Fakat İdikut olmak kolay değil. Durum şimdi çok çetindir!” diye düşünüp surlardan yavaşça inerek kimseye görünmeden saraya girdi ve Tarkan Bilge Buka’yı çağırttı.

Hemen hakan huzuruna gelen Tarkan Bilge Buka’ya İdikut’un fikri çok garip geldi, suratı bembeyaz oldu.

Bavurçuk Art Tekin, – Başka bir şekilde düşündüğümüzde, siz ilim hazinesine girmiş akıllı bir adamsınız! Benim en yakın müsteşarlarımdan birisiniz. Fikrinizi kabul etmeden hiçbir tedbir alınmaz, hiçbir ferman verilmez, hiçbir hüküm çıkarılmaz! derken büyük vezir hayatta kalacağını anladı, yüzüne kan geldi.

– Islahatınız çok doğru ulu hakanım! dedi baş eğip, – Doğru söylüyorsunuz! Başlatılan iş neticeli olsun. Fermanınızı halka duyuralım. Öyle olsun! dedi ve Tarkan Bilge Buka nezaketle dışarı yürüdü. Ondan sonra giren Tora Kaya, İdikut’un yüklediği vazifesini yerine getirip, şehir hazinelerinin tarihi hakkında hikâye anlattı. İdikut merakla dinledi.

– Peki erbabım! diye müracaat kıldı İdikut. Önünde diz çöküp oturan Tora Kaya’ya tebessümle baktı, – Bu devlette beş şehir vardır demişti atamız, âli zat, büyük âlim

Kaşgarlı Mahmut. ‘O şehirlerin halkı aşırı kâfir, en usta atıcılardı’ diyor. Bu şehirler; Sulmi, Koço, Hanbalık, Beşbalık, Yenibalık’tır diye yazmış Divanu Lügatit Türk adlı büyük eserinde.

– Peki! Buyurun hikâyenize devam edin! Beşbalık’ın eski bir şehir olduğu kesinleşti.

– Öyledir hakanım!. Şimdiki bu yazlık başkentimiz olan Beşbalık, Hunlar devrinde de bilinen bir şehirdir. Beşbalık toprağı kutsal topraktır. Burası Hun, Türk, Han ve Tang sülaleleri, Tibetler ve Karahanlı askerlerinin kanları dökülmüş kutsal bir yerdir. Ticarette meşhur olmuş bir şehirdir. Gök Türk Kağanlığı, Doğu Orhun Kağanlığı devride de ilişkiler kesilmemiştir. Doğmuş olduğunuz Beşbalık’ın ise çok mühim bir yerde inşa edilmiş olduğu tezkirelerde detaylı, net bir şekilde kaydedilmiştir. Kesişen yolların başucunda Turfan çok stratejik bir yere sahiptir diye düşünüyorum. Şimdilik bildiklerim bu kadar.

– Başka söyleyecekleriniz yok mu? dedi İdikut.

– Var! dedi Tora Kaya bu soruyu bekliyormuş gibi.

– Beyan buyurun, dinleyelim! dedi İdikut merakla.

Tora Kaya askerî işlere yönelik mühim, kritik bir meselenin ipucunu verdi. Onun fikri, Bavurçuk Art Tekin’in herkeslerden gizleyegeldiği fikirleriyle örtüşüyordu.

– Cengizhan! dedi Tora Kaya ve Bavurçuk Art Tekin’in yüzüne baktı, onun hiç surat değiştirmediğini görünce ciddi düşünmeye başladı.

– Cengizhan dünyaya egemen olacağım diye ilan etmiş. Eğer o Türkistan’a sefer düzenlerse, göreceksiniz ki, askerlerini buradan geçirmek için sizden izin isteyecek!

– Zor bir mesele! dedi İdikut fısıldayarak

– Peki bunun çözümü ne?

Bu sohbetin sonucunu Bavurçuk Art Tekin çıkaracak olsa da, bu soruya kendisinin cevap vermek zorunda olduğunu Tora Kaya hissetti.

– Siz kendi menfaatinizi, Cengizhan da kendi menfaatini düşündüğünde çözüm bulabiliriz diyorum.

– Benim fikrim de öyle! dedi Bavurçuk Art Tekin.

Bu, elbette Tora Kaya’yı en büyük müsteşar rütbesine getirdiğinin bir ifadesiydi.

– Bizim hal ve hareketimizi elbette Cengizhan takip ediyor. Eğer biz Kıtan elçisi Şaykım’ı öldürsek, Cengizhan bunu duyunca belki İdikut’a hemen elçilerini gönderir! diye kendi görüşlerini açıkladı Tora Kaya.

– Siz ve Cengizhan aynı çağda yaşıyorsunuz, aynı devrin insanlarısınız, bir birinizin ışık ve gölgesini bile görmeden yaşayamazsınız. İşte mesele burada.

Bavurçuk Art Tekin akıllı birisi olsa da “Moğol ve İdikut, her ikisi huzur içinde yaşayacak mı yoksa perişan mı olacak?” bunları şimdilik tam kestiremiyordu. Ama Cengizhan ile dostluk ilişkilerini başlatabileceğine inanıyordu. İdikut, gönülleri endişeye sürükleyen bu sohbete başka bir soruyla son verdi.

– Kaç tane at satıldı?

– On bin tanesi satıldı! Her bir at için kırk top atlas aldık!

– Beşbalık atlarına merak duyan devletler çok. Bu bizim için iyi. Ama bizden sonra at satılmasın. dedi İdikut kesinlikle – Bu bizim hazinemizdir!

– Baş üstüne cenabı Tekin! diyerek baş eğdi Tora Kaya.

Bu da onun kafasındaki bir fikirdi. Bavurçuk’un ağzından duyunca gönlü ferahladı, çok sevindi.

– İyen Tömür’e öyle demiştim, ama o kulak vermedi! dedi ve İdikut’a gülümseyerek baktı.

Bavurçuk Art Tekin, kendini öven adamı sevmiyordu.

– Ben övülmeyi sevmiyorum! dedi gülümseyerek ve mütevazi şekilde elini Tora Kaya’nın omuzuna koydu.

Tora Kaya, İdikut olduğundan beri Bavurçuk Art Tekin’de değişiklikler olduğunu hissetti.

– Sizi atlı askerler ve halk bekliyor. Sizi görmeyi istiyorlar. dedi Tora Kaya.

– Ben hazırım! Sizin de orda olmanız gerek. dedi Bavurçuk Art Tekin.

Tora Kaya,

– Ben sizinle … dediği an İdikut,

– Tek başıma çıkacağım. Beni koruyan asker ve muhafızlara gerek yok! Benim için özel çadır dikmeyi bırakın. Gün ışığında yanmam daha iyi. Halkımı yakından, kendi gözümle görmeyi istiyorum– dedi.

– İdikutlar tarihinde görülmemiş bir olay! dedi Tora Kaya

– Size halkın saygısı büyük!

– Kendimi bir deneyeyim, halk da beni denesin!

Tora Kaya münakaşadan çekindi, İdikut’un izniyle saraydan çıktı ve hazırlanan atına bindi. Komutanın özel muhafızları da atlarına binip ona yaklaşırken,

– Tek başıma gideceğim, bana şimdi gerekmezsiniz. Atlı seferime katılın! Bir ihtiyaç olursa söylerim! dedi.

Atlı muhafızlar şaşırıp kaldı.

Bavurçuk Art Tekin, güllü kumaştan ve mavi atlastan giysi giyip altın ve yakutla süslenmiş kemerini okşadı, başına altın taç taktı. Eline kılıç ve mızrak almadı. Sadece bir ucunda küçücük Buda heykeli bulunan hanlık asasını eline alıp dışarı çıktı. alaca kır aygırı, yeşim taşıyla süslenmiş eyer ve dizginle beraber hazırdı. O, çevik bir hareketle sıçrayıp ata bindi ve ok gibi fırladı. Beşbalık surlarında askerler dizilmiş duruyordu. Onlar Bavurçuk Art Tekin’i bekliyordu. Onların arkasında Beşbalık halkı süvarilerin maharetini izlemek için toplanmıştı. Kır atla onların önünden ileri geri koşarak geçen İdikut’u görünce,

– Kutlu Yiğit! İdikut Bavurçuk Art Tekin çok yaşa! gibi sedalar yükseldi.

Atlı ordu safında Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Kaya’lar bulunuyordu.

Askerî oyunlar başladı. Askerler topluca bölündü. İlk başta at üzerinde kılıç sallama, sonra mızrak, ok ve yay maharetleri ile merdivenle surlara çıkış hareketleri gösterildi ve savaş oyunları devam etti. Genç askerler, ellerine kılıç, mızrak, gürz alıp düşmanları mağlup etme maharetlerini de sergiledi. Onlar çok cesur ve çevik idiler. Savaş sanatı gösterisinde ise casusları takip ettiler, mızrak sapladılar, sesli ok yay attılar, Teke tek güreş ve dövüş yaptılar. İdikut bunları dikkatle izledi ve memnun oldu. Memnuniyetinden dolayı, elindeki Buda başlıklı asasını kaldırarak konuşma yaptı.

– Ey kahraman Uygurlarım! Ben sizden gizli hiçbir şey yapamam. Önce Batı Kıtan’dan kurtulmamız gerek. Bugün İdikut devleti tehlike altındadır. Cengizhan çok güçlüdür. O, Doğu Kıtan, Tibet, Curcit, Kuzey Doğu Çin hanedanını yerinden etti. Ona tabi olalım. Anlaşmaya varalım! Size baş eğeceğim. Büyük birliğimizi Tanrı korusun, Tanrımız Buda bize yardım etsin! Hepinizi Buda sergisine davet ediyorum. Kutlu günleriniz mübarek olsun!

BUDA MABEDİ SERGİSİ

İdikut devletinin resmî dini Budacılık idi ve şehirlerinde çok sayıda Buda mabedi vardı. Rahiplerin sayısı ise binlere ulaşmıştı. Onlar halka Budaları gösterme çabasıyla her sene kutlama düzenliyordu. Halk ise sergi yapılacak sokakları temizliyor, su serpiyor, evlerini süslüyor, bayram kıyafetlerini giyiyor, Büyük Araba, Küçük Araba Rahiplerinin karşısına çıkıp sevinçli bakışlarıyla ağırlıyorlardu. Erkek ve kadın giysileri de çok özeldi. Çocuklar ve gençler başlarına atlas takke, yaşlılar ise üzerinde bir kuş tüyü bulunan takke takıyorlar, etekleri sol tarafa açılan yuvarlak yakalı, dar kollu giysileri giyiyordu. Kızlar ve kadınlar ise dar kollu, güzel yakalı, etekleri önde açılan, vücut güzelliklerini belli eden giysiler giyiyordu. Kadınların başında altın sırma iplerle süslenmiş, üzerine baykuş tüyü dikilmiş takkeler vardı, bu tüyler arkaya eğilmişti. İdi-kut’taki Buda mezhebi eski Uygur dilinde “Büyük Kölüngü”, “Küçük Kölüngü” olarak adlandırılıyordu. Bunun manası “Büyük Araba”, “Küçük Araba” idi. Beşbalıklı hanım kızlar kulaklarına sarkma küpeler, saçlarına altın tokalar takmış, sokaklarda eğlenip Buda mabedi sergisini izlemeyi bekliyorlardı.

İdikut Devleti rahiplerinin üstadı Atay Sali davul çaldırıp Gumatı Mabedinin rahiplerini yemeğe davet etti. Mabette çeşitli tütsü ve fenerler yanıyordu. Mabedin içi aydınlık ve temizdi. Atay Sali yabancı misafirleri mabede yerleştirmişti. Onlar da rahiplerle beraber yemek yiyordu. Saçı tam kazıtılmış rahiplerin sesi hiç çıkmıyordu, başları yağlanmış gibi parlıyor, sürekli sallanıyordu. Bu, üstat Atay Sali’ye olan büyük saygının ifadesiydi. Üstat Atay Sali de iri cüssesiyle oturdu. O herkese göz gezdirdi. Bugün rahipler onun yüzünde nur parladığını keşfetti ve bu büyük saygıya şahit olurken sevinçleri daha da arttı. Üstadın su kabağı gibi parlayan ak ve büyük başı başka rahiplere göre yüksek gözüküyordu. Üstat bir yandan neşelenirken bir yandan da endişeleniyordu. Neşesinin sebebi, Buda kutlamasını kendisinin organize etmesi ve yönetmesi idi. Endişesine gelince, Bavurçuk Art Tekin’in önünden “Büyük Araba” Budaları sergilenirken rahiplerin aniden tepe taklak olup yere düşmesi ve Budaların kırılması idi. Bu yüzden rahipleri uyarmıştı. Tapınağın tavanındaki küçük pencereden inen güneş ışığıyla aydınlanan başı, büyük damarı kesilmiş gibi birdenbire göğsüne düştü. Bu, büyük davulculara töreni başlatmak için verdiği işaretti. Mabette nice yüz davulun sesi yükseldi. Beşbalık’ı titreten bu kalabalık sesten dolayı rahipler ve misafirler hep birden ayağa kalktılar. Atay Sali, rahiplerin dikkatini çekmek için biraz bekledi ve yumruklarını yere dayayıp derin bir nefes aldı. Fenerler yanarken yürüyerek iri cüssesini rahiplere doğru çevirdi, herkes ona bakarken gür sesiyle,

– Aziz rahipler! Tanrının kulları! diye konuşmaya başladı, sesi mabedde dipdibe sıkışmış vaziyette oturan rahiplerin kulağında çınlıyordu,

– Siz ve ben Tanrıyı yüceltiriz, onu elimizde yüksek tutma şansına sahibiz. Büyük Araba Rahipleri, büyük kut sahibi Bavurçuk Art Tekin’in önünden geçecek. Küçük Araba Rahipleri halkın önünden geçecek. Şimdi ben İdikut sarayına gidip Buda bayramı için hazırlıklar tamam diye hakandan başlatma izni isteyeceğim. Hemen kıyafetinizi değiştirip hazırlanın, gürültü çıkarmayın, düzenli olun!

Sonra Gumatı Mabedinin hazinebaşı olan yaşlı rahibi çağırdı ve

– Onlara ayakkabı ve giysi dağıt! diye emir verdi, kendisi İdikut’a gitti.

Yaşlı rahip ince sesiyle, – İnci gibi dizilin! diye bağırdı, – Düzene dikkat edin! Şimdi size bayram giysileri getireceğim! diye seslendi.

Onlara ak kumaştan dikilmiş dantelli takke ile kara koyun derisinden yapılan çizmeleri verdi. Rahipler kıyafetlerini değiştirdikten sonra Atay Sali’nin emrini bekledi.

Atay Sali, büyük Araba Rahipleri temsilcisi olarak Bavurçuk Art Tekin’in izzet ve hürmetine nail oldu. Bu yüzden önceden Bavurçuk Art Tekin’in huzuruna gelmişti. Bavurçuk Art Tekin, önceden kabul makamında giydiği giysileri çıkarmamıştı. O Atay Sali’yi bekliyordu. Saray muhafızlarına da üstadın geleceği bilgisini ulaştırmıştı. Atay Sali uzun boylu olduğundan öne eğilerek yürüyordu. O kapıdan zorlukla girip İdikut önünde diz çöküp dokuz kez tazim etti.

– Üstadım! dedi Bavurçuk Art Tekin. Mütevazı bir şekilde tahttan inip onun yanına geldi ve elinden tutup kaldırdı.

– Bana öylesine tazim etmeyin dememiş miydim? Siz benim üstadımsınız. Hazırlıklar tamamlandı mı?

– Tamamlandı! Gösteriye izin vermenizi bekliyorum!

– Beşbalık’ta Buda bayramı başlasın! diye emir verdi.

Atay Sali, İdikut’un huzurundan çıkarken kendini rahat hissetti. Bavurçuk Art Tekin’in tavrından sevinip heyecanlandı, vücudu sanki süt gibi ağarmış oldu. Önceki ağır adımlarının aksine tez adımlarla yürüdü ve araba yapılan atölyelere nasıl geldiğine şaşırdı. Yolda gelirken yine kaygılanmıştı. “İdikut’un güvenine layık olamazsak ne olur acaba? Rahiplerin kusurundan dolayı Budaların kırılmasından Tanrı korusun! Yeter ki halkın suçlamasına maruz kalmayalım!” diye düşündü.

Aradan on sene geçmişti. İdikut devletinin şanını yükseltme yolunda Bavurçuk Art Tekin’in uyguladığı ıslahat tedbirlerini Atay Sali her zaman destekledi. “Ali zatın bu ıslahatı bir kahramanlıktır. Kimsenin elinden gelmediği bir şeydir bu. Tanrı sana uzun ömür versin. Tavrından bir an geri dönmemelisin!” diyordu içinden.

Atölye önünde surlar gibi yüksek arabalar dizilmişti. Üstat arabaları izledikten sonra ustalardan,

– Budaların oturtulacağı bu araba güvenilir mi? diye sordu.

Marangoz ve nakkaş rahiplerden kendi maharetine güvenen birisi cevap verdi,

– Araba güvenlidir. Kuşku duymayın üstat! Bütün marifetimizi kullanıp yaptık bunu, buna ne kadar emek, ne kadar hüner sarf edildi bilseniz? Bu oyma nakışlar göz kamaştırıcı değil mi?

– Evet, memnun oldum! Dedi. Atay Sali rahip zanaatkârların hünerlerini takdir ederek,

– İdikut’un beğenisine nail olacağınıza inanırım, buraya hakikaten büyük ustalar toplanmışsınız! Şimdi büyük ve küçük arabaları altın gümüş, atlaslarla süslesek Budalara sanki can vermiş oluruz.

Burada rahipler çoktu. Onlar, Buda arabasını çekerek Gumatı Mabedine doğru yürüdü ve çok geçmeden mabede vardılar. Binlerce rahip bu yeni muhteşem arabaları görünce hayran oldular ve merakla seyrettiler.

– Pah pah! Bu ne büyük, ne güzel araba! diye usta rahipleri övmeye başladılar.

– Ölseniz kaplan olursunuz! İnsan olarak dirildiğinizde kaplan gibi cesur, yiğit olarak yaşayacaksınız! dedi birisi.

– Elbette! Budanın söylediğine göre insan ölmeyecek, ölürse hayvan olarak yaşayacak. Sonra yine insan olarak yeniden doğacak.” diye devam etti bir başkası.

Rahipler buna inandığı için kendilerine göre güzel niyetlerini bildirmekte idi.

– Kimin nasıl yaşayacağını yalnız Tanrı bilir! dedi konuşmaları duyan Atay Sali.

– Birimiz at, birimiz ayı, Tibet sığırı, tilki, kurt, ceylan, sığır, işte bir gün akıbet böyle olur. Biz İdikut devletinin ebedi insanlarıyız. Bu doğrudur, şimdi sizi uyarıyorum ki, Budanın eli kırılırsa kutsal Buda’nın oturduğu arabayı çeken rahibin elini kıracağım ve onu Gumatı Mabedinden kovacağım. Buda’nın ayağı kırılırsa kıranın ayağı da kesilecek. Eğer Budanın başı parçalanırsa sebep olanın kafası kopacak! Zaman çok kısa, hadi arabayı hemen süsleyin! diye söylendi.

Onlar büyük arabada oturtulan Budayı Gumatı mabedinde saklanmakta olan altın gümüş, mücevher ve incelerle süslediler, mücevherleri çokça kullanmaktan çekinmediler. Rahipler, süslenmiş Budaları kaldırıp mabetten çıktılar ve onları yüksek büyük arabaya yerleştirdiler. Bunu iki pusar korudu. Rahipler “He! Hu! diyerek arabayı çekmeye başladılar. Bununla birlikte Beşbalık’taki başka mabedler tarafından hazırlanmış ve yapılmış binlerce küçük arabaya Budalar yerleştirilmiş ve onlar da halkın seyrine sunulmuştu. Her iki arabaya oturtulmuş Budalar sanki diriymiş, canlıymış gibi gözüküyordu.

Buda bayramı on gün devam etti.

Bavurçuk Art Tekin, büyük ve küçük arabaları harekete geçiren binlerce rahip ve Budaya tapan halkın hepsini devletin orta sarayı önündeki meydana topladı.

İdikut, önce devletin bağımsızlığı ve Cengizhan’la anlaşma yapacağı hususunda konuştu. Halk her taraftan baş gösterip hakanın bu kararına destek vereceğini ifade ettiler.

– Bize bağımsızlık ve hürriyet gerek! diye bağırdılar.

– Sen bizim önderimizsin, yeter ki bizi doğru yola iletin!

– Gayeniz gerçekleşecek! Benim hedefim de zaten odur! diye cevap verdi Bavurçuk Art Tekin.

Tora Kaya, Bavurçuk Art Tekin’in sağ tarafına geçti ve onun kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra yanına yaklaşan birisi, – Makamı büyük İdikutumuz! Biz sizi hakikaten Devlete İdi-kut seçtik. Halk arasında adaletle hüküm vereceksiniz. Nefsinize uymayın ki doğru yolda olasınız.

Bu kişi Turfan’da karşılaştıkları çobandı.

* * *

– Cengizhan iki elçi göndermiş. Birinin adı Utak, diğerinin ise Darbay’dı. Misafirler Turfan sınırında bekliyor.

– Halkın gözü bizde, halk çok hassastır. Onları gizlemeyelim! dedi İdikut açıkça ilan edip.

– Cengizhan’ın elçileri gelmiş! Utak ve Darbay! İki kişiden ibaretmiş! diye duyurdu.

Halk dağıldıktan sonra Bavurçuk Art Tekin, Tora Kaya’ya dedi ki,

– Şunu unutmayın! Elçi, hakanın dili aklı ve kalbidir. Moğol elçisinin akıl ve tefekkürüne göre onları gönderen Cengizhan’ın fikir ve maksatlarını öğrenmek lazım. Elçilerin kendi hanlarının izzet hürmet, şan ve şöhretine zarar vermemesi lazım. Elçileri sıcak karşılayalım! Turfan’a bugün gidin, sonra misafirleri Beşbalık’a getirin! diye emir verdi

₺60,19

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
ISBN:
978-625-6494-46-6
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre