Kitabı oku: «Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik», sayfa 7
Çarlık’ın Doğu Siyaseti ve Uygulamaları
16. yüzyılda Altın Orda Hanlığının Rusya’daki hâkimiyetinin sona ermesinin ardından IV. İvan (Korkunç İvan), Moskova Prensliği’nin başına geçti. IV. İvan’ın 1533’te Çar unvanını alması ile de “Rus Çarlığı” devri başlamış oldu. İvan’ın 1584’te ölümünden sonra Rus Çarlığı bir süre karışıklık yaşamış olsa da sonunda 1613’te Çarlık makamına Mihail Romanov getirildi. 1917’de Çarlık’ın yıkılmasına kadar Rusya’yı Romanov hanedanı yönetti. Bu hanedan içinde özellikle I. Petro (1682-1725) ve II. Katerina (1762-1796) döneminde Rusya güçlü ve büyük bir Avrupa devleti hâline geldi (Armaoğlu 1999: 4). I. Petro, Rusya’yı daha çok batı yönünde genişletirken, Katerina ise güneyde genişlemeye gayret etti ve bu amaçla da daha çok Osmanlı Devleti ile mücadelede bulundu (Armaoğlu 1999: 5).
Rusya Asya’da yoğun bir ilerleme girişiminden önce, Avrupa’daki ilerleyişine önem verdi. Türkler’in İstanbul’u fethetmesi, Rusya’da Bizans İmparatorluğu’nun yerini alabileceği umudunu doğurdu. O dönemde Bizans mirasına talip olabilecek daha güçlü bir devlet de yoktu. Batı Avrupa bile, Moskova Prenslerinin İslamiyet karşısında Hıristiyanlığı koruyabileceğine inanmaya başlamıştı. 16. yüzyılın ortalarında Moskova’nın üçüncü Roma olduğu fikri yayıldı. Bu fikir, Rus siyasetinin rehberi oldu. Moskova Prensleri, artık bu siyasete uygun olarak hareket ediyorlardı. Osmanlı karşısında kendini zayıf gören Rusya, hayalini kurduğu Bizans İmparatorluğu’nu doğu yönünde, Türkistan’da devam ettirmeyi düşünmeye başladı. Kısa bir süre önce Altın Orda’nın baskısından kurtulup müstakil bir devlet durumuna gelen Rusya, bu tarihten sonra dikkatini Doğu’ya çevirdi. Önce 1552’de Kazan Hanlığı, ardından da 1556’da Astrahan Hanlığı Rusya hâkimiyetine girdi. Ruslar bu şekilde İdil ve Yayık nehirlerine, dolayısıyla da Hazar Denizi’ne ulaştılar. Rusların Doğu’ya doğru yayılmaları bundan sonra da devam etti (Hayit 1995: 41-42).
Rusya 1556 yılında Hazar Denizi’ne ulaştı, 1582’den sonra Sibirya yönünde yayıldı, 18. yüzyıl başından itibaren de gerçek anlamda Asya’nın zenginlikleri Rusya’nın dikkatini çekti. Ardından da batıda Avrupa devletleri ve güneyde Osmanlı aleyhine o günün şartlarında yayılmasının mümkün olmayacağını gören I. Petro, Hindistan’a ulaşmak amacıyla bütün Asya’nın işgalini amaçlayan Doğu Siyaseti’ni oluşturdu. Bu amacın ilk basamağı Petro tarafından ifade edildiği gibi, Kazak bozkırlarını bir anahtar ve kapı olarak kullanıp Türkistan’ın tamamına hâkim olmaktı (Yorulmaz 2005: 117).
I. Petro, Türkistan ve Hindistan’a büyük bir ehemmiyet vermiştir. O, Rusya’nın Türkistan’daki nüfuzunu ticaret aracılığıyla genişletebileceğini düşünüyordu. Bu amaçları için de Hazar Denizi’nin siyasî, iktisadî ve askerî açıdan oldukça önemli olduğunu anlamıştı. Petro, Hazar aracılığıyla Kafkaslar’a, İran’a, Türkistan ve Hindistan’a ulaşabilirdi. Bu amaca ulaşmak için Türkistan’a bölgeyi gözlemlemek için diplomatik misyonlar ve ticaret kervanları gönderildi. Bu ticarî ve diplomatik misyonlar, Türkistan’ın askerî olarak ele geçirilmesine kadar bölgede faaliyetlerde bulunarak Türkistan’ı Rus işgaline hazır hâle getirdi. Rus misyonlarının Türkistan’daki faaliyetleri arasında, hanlar ile boylar arasına nifak sokmak, kendi menfaatleri için çalışanlara rüşvet vermek, kimi zaman halkı tehdit etmek gibi faaliyetler yer alıyordu. Rusların Türkistan’ı ele geçirme konusundaki başarılarında, Türkistan hanlarının daha çok iç meselelerle uğraşması da etkili olmuştu. Türkistan hanları dış siyasetle pek ilgilenmiyor, daha çok kendi ırkdaşları ve dindaşları ile iktidar için mücadele ediyordu (Hayit 1995: 44-45).
Rusya 16. yüzyıldan itibaren Sibirya yolu ile Çin’e, Türkistan yolu ile Hindistan’a ve Kafkaslar yolu ile İran ve Türkiye’ye ulaşma gayretinde olsa da 18. yüzyılın başlarına kadar Türkistan’a doğrudan askerî bir saldırı yapamamıştı. Bununla birlikte I. Petro zamanında Türkistan bölgesine gönderilen keşif heyetleri ileride Türkistan’ın işgali için alt yapı hazırlamışlardı (Hayit 1995: 45). Türkistan’a ait bu bilgilerden biri Hazar Denizi’nin bir zamanlar Amu Derya mecrası yolu ile Aral Gölü’ne bağlı olduğu, o gün için Amu Derya’nın aşağı mecrasında ve Yarkent civarında zengin altın madenlerinin bulunduğuydu. Petro, 1715 yılında bu bölgeye bir keşif heyeti göndermişse de bu hareket başarısızlıkla sonuçlanmıştı, ama yine de Türkistan bölgesi ile ilgili bu gibi bilgiler Çar I. Petro’nun iştahını kabartıyor ve bölgeye ilgisini artırıyordu (Hayit 1995: 46; Kurat 2010: 262-263).
I. Petro döneminde Rus Doğu Siyaseti’nin belirlenmesinde önemli görevler üstlenenler arasında A.P. Volinskiy, F.İ. Soymonov, A. B. Çerkaskiy, İ. Kirilov ve A. İ. Tevkelev gibi önemli simalar yer alıyordu. 18. yüzyılın 30’lu yıllarından itibaren Rusya’nın Türkistan yönünde ilerlemesinde ve Doğu Siyaseti’nin uygulanmasında Tevkelev, neredeyse tek başına uygulayıcı rolünü üstlenmiş başarılı bir diplomattı. O, I. Petro (1689-1725), II. Petro (1727-1730), Anna İvanovna (1730-1740) ve Yelizaveta (1740-1761) dönemlerinde İdil-Yayık ve Kazakistan konusunda faal olarak çalıştı (Yorulmaz 2005: 123-124).
I. Petro 1714’te Hive’ye Aleksander Bekoviç Çerkaskiy yönetiminde askerî bir keşif kolu gönderdi. Çerkaskiy, Petro’nun Doğu Siyaseti’nin danışmanı idi. Çerkaskiy’e verilen talimata göre, Çerkaskiy Hive Hanının haberi olmadan Ceyhun (Amu Derya) nehrinin eski mecrasında bin askerin barınabileceği bir kale inşa edecek, hanın Rus himayesine girmesini sağlayacak, Hive üzerinden Buhara’ya hâkim olmanın imkânlarını ve Hindistan’a giden yolları araştıracaktı (Hayit 1995: 46). Tevkelev de Çerkaskiy’in Hive’ye gönderilecek ekibi arasında yer alıyordu. O da Çerkaskiy ekibiyle birlikte Hazar üzerinden Şemahı’ya gelecek, oradadan Hindistan’a geçecek ve yol üzerinde yer alan ülkelerle ilgili bilgi toplayıp haritalar çıkaracaktı. Ancak Hazar’da çıkan fırtına sonucu Astrabad’a sürüklendi, Astrabad valisi tarafından esir alındı, akabinde Rusya’nın diplomatik girişimleri sonucunda kurtarıldı. Çerkaskiy ve ekibinin Hive Hanı tarafından öldürülmesi üzerine de Petersburg’a dönmek zorunda kaldı (Yorulmaz 2005: 124).
1717 yılında Çerkaskiy Hive’ye geldi. Hive Hanı Şir Gazi Han, Çerkaskiy’in askerlerini toplu olarak yerleştirebileceği bir kışlası olmadığı gerekçesiyle askerleri evlere bölerek yerleştirmeyi teklif etti. Çerkaskiy Hanın bu teklifini kabul etti, ancak askerler evlere yerleştirildikten sonra Han verdiği emirle başta Çerkaskiy olmak üzere bütün askerleri öldürme emri verdi ve gerçekten de Çerkaskiy ve ekibi böylece Hive Hanı tarafından öldürülerek Çerkaskiy’in bu askerî seferi başarısızlıkla sonuçlandı. Rusya, Hive’den aldığı bu darbeye karşılık vermek için hazırlıklara başladı. Ruslar, özellikle Aral Gölü’nün kuzeyindeki hattı emniyet altına almak istiyordu. Bu amaçla Orenburg askerî hattının inşaatına hız verdi (Hayit 1995: 47). Rusya uzun bir süreden sonra 1839’da Hive’ye saldırma kararı aldı. General Perovskiy komutasında Hive’ye sefer düzenlendi. Bu seferin amaçları arasında, Hive’yi Rus hâkimiyetine sokmak, Rus tüccarlarına Hive’de serbest ticaret hakkı kazandırmak, Rus nüfuz bölgesinde yaşayan Kazak ve Türkmenler ile Hanlık arasındaki bağı koparmak ve Sır Derya etrafındaki kalelerini ortadan kaldırması için Han’a baskı yapmak vardı. Ruslar, 1839’da yapılan bu seferde de Hive birlikleri karşısında başarısız oldu. Perovskiy Orenburg’a dönmek zorunda kaldı. 1852’ye kadar Ruslar, Hive ve Hokand’a büyük çaplı askerî sefer düzenlemediler, ancak buna rağmen Sır Derya boyundaki mevkilerini korumayı başardılar (Hayit 1995: 48-49).
I. Petro, ilk olarak 1722 yılında Kazak bozkırlarına dikkati çekmiştir. Kazaklar ve Kazak bozkırları Petro’nun Doğu Siyaseti içerisinde önemli bir yere sahiptir. Petro, Kazak bozkırlarının Rus menfaati için ne kadar önemli olduğunun farkına varmış ve sadece Kazak bozkırı vasıtasıyla Hindistan başta olmak üzere diğer Asya ülkeleriyle ilişki kurulabileceğini anlamıştır. Bu sebeple o, Kazak bozkırlarını bütün Asya ülkelerinin anahtarı ve kapısı olarak değerlendirmiştir. Petro, o gün için Kazak bozkırlarına bütünüyle hâkim olunamasa bile, Tevkelev’e en azından imzalatılan belgelerle Kazakları Rus himayesini kabul etmeye zorlama emri vermiş ve bu iş için hiçbir masraftan kaçınmamasını da belirtmiştir. Çar, eğer Tevkelev’in çabasıyla bu iş gerçekleşirse onun ödüllendirileceği sözünü de vermiştir. Ancak I. Petro’nun ölümü sebebiyle hiçbir girişimde bulunulamamıştır (Yorulmaz 2005: 125).
1734 yılında Rus himayesi ilk olarak Küçük Cüz üzerinde etkili olmuştur. Rusya Küçük Cüz’ü himaye etme bahanesiyle bir kale inşa etmeye karar vermiş ve bu amaçla 1734-1737 yıllarında Ural ve Or nehirlerine, İvan Kirilov başkanlığında askerî bir keşif kolu gönderilmiştir. Kirilov’a verilen talimatta, Or nehri kıyısına bir kale şehir inşa edilmesi, Or nehri etrafındaki doğal kaynakların araştırılması, Aral Gölü’nde bir liman yapılarak askerlerin buraya yerleştirilmesi emirleri yer almıştır. Kirilov’a askerî talimatla birlikte diplomatik bir talimat da verilmiştir (Hayit 1995: 49). 1734 yılında Çariçe Anna İvanovna’nın keşif heyetine verdiği talimata göre, Kazakların Ural Nehri’nin ötesine geçmeleri yasaklanacaktı. Rusya himayesini kabul eden Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han için Orenburg’da bir ev yapılacak, kapısında nöbet tutulacak böylece Rusya tarafından daima göz hapsinde bulundurulacaktı. Kazak hanlarının Rus Çarlığı’na sadakatleri, kimi zaman ödüllendirilerek kimi zamansa tehdit yoluyla tesis edilecekti. Askerlerin, kartografların, mühendislerin de içinde bulunduğu kalabalık keşif heyeti 1734 yazında Or Nehri bölgesine geldi ve burada kale inşaatı başladı. Tatişev komutasındaki askerler 1738 yılında Orenburg kalesine yerleştiler. Ural Nehri kıyısında etrafı surlarla çevrili olarak inşa edilen bu yeni şehir Orenburg olarak adlandırıldı. Burada inşa edilen kale de Orsk adını aldı. Ruslar için, Orenburg şehri ileride Türkistan’ın işgalinde çok önemli bir rol oynadı (Hayit 1995: 50). Kazak sınırına şehir kurulması, Rusya’nın Doğu Siyaseti’nin bir parçasıydı. Şehir, Ebulhayır Han’ın isteği doğrultusunda kurulmuş gibi gösterilmesine rağmen, aslında Rusya çıkarları için kurulmuştu. Rusya IV. İvan’dan beri Orta Asya ticaretini bu bölgede eline geçirebilmek için uğraşmıştı. Coğrafî keşiflerden sonra Türkistan’dan geçen doğu-batı yönündeki ticaret yolları denizlere kayınca, bölge tüccarları uzak ülkelerle ticaret yapamaz duruma gelmişlerdi. Rus yönetimi, Orenburg şehrinin inşasıyla Türkistan ve diğer Asya ülkelerinin tüccarlarını kendi sınırlarının güneyinde kuracağı şehirlere çekerek ticareti canlandırmayı, mallarına pazar bulmayı, ticarî olarak bölgeyi kendine bağlamayı hedeflemekteydi (Yorulmaz 2005: 131).
Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han’ın 1730 yılında Rusya himayesini talep etmesi üzerine Kazak bozkırına elçi olarak gönderilen Tevkelev’in sabırla yürüttüğü çalışma sonunda, Rusya himayesine karşı olan Kazakların sayıları azalmış ve Rus yanlılarının sayısı artmıştır. Küçük Cüz, Orta Cüz ve Karakalpaklar arasından Rusya himayesine girenlerin imzaladığı belgeler, ileride Rusların Kazak topraklarında ilerlemesi ve bu topraklarda hak iddia etmesinde önemli bir rol oynamıştır (Yorulmaz 2005: 128).
Batıdan ve güneyden sıcak denizlere inemeyeceğini anlayan ve bu sebeple Türkistan yoluyla Hindistan’a ve Güney Asya ülkelerine ulaşmak olarak belirlediği Doğu Siyaseti’nde Rusya, Tevkelev’in Kazak bozkırındaki başarısı ile çok önemli bir mesafe katetmiş oluyordu. Rusya, I. Petro’nun bütün Asya ülkelerinin anahtarı ve kapısı olarak gördüğü Kazak topraklarına sahip olmanın yanı sıra, aynı zamanda Kazaklara bu topraklarda istedikleri şekilde hareket etmeyi kısıtlıyor, onları vergiye tâbi tutuyor, kendi sınırlarını koruma noktasında onlardan faydalanarak Kazak han ve ileri gelenlerin çocuklarından “amanat” adıyla rehine alıyordu (Yorulmaz 2005: 130). Çar I. Petro’dan itibaren Rus Çarları tarafından takibedilen Doğu Siyaseti’nin kapısını açacak anahtar olan Kazak bozkırlarındaki Rus başarısı, Rusya’nın Doğu Siyaseti’ni uygulamasına ivme kazandırmıştır.
Hem dış düşman Kalmak ve Başkurtlara hem de içteki kendisine muhalif Kazaklara karşı nüfuz elde etmek amacıyla Rusya hâkimiyetine girmek istediğini bildiren ve böylece ilk defa Kazak Bozkırlarına Rusların girmesine sebep olan Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han, 1748 yılında Rus himayesine karşı çıkan Orta Cüz sultanlarından Barak Sultan tarafından öldürülmüştür. Ebulhayır Han’ın ölümü üzerine Rusya, Ebulhayır Han’ın oğlu Nurali’yi han tayin etmiştir. Böylece Ruslar Küçük Cüz’ün iç işlerine doğrudan müdahale etmişlerdir. Kazakistan’ın Rus esaretine girmesine yol açan Ebulhayır Han’a olduğu gibi, oğlu Nurali’nin de Ruslar tarafından han tayin edilmesine önceden kendilerine taraftar olan uruklar bile karşı çıktılarsa da durum değişmemiş, Rusya’nın Küçük Cüz üzerindeki hâkimiyeti giderek güçlenmiştir (Togan 1981: 244). 1824 yılında ise Çarlık Küçük Cüz’deki hanlık idaresine tamamen son vermiş ve Küçük Cüz’e ait topraklar da doğrudan Rusya idaresine girmiştir.
Orta Cüz de her ne kadar Abılay Han devrinde güçlü bir yönetime sahip olsa da Rusya’nın uyguladığı istikrarlı siyaset sonucunda 1822’de Rusya hâkimiyetine girmiştir. Orta Cüz öncelikle Kalmaklara karşı mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu konuda Abılay Han (1711-1781) büyük yararlık göstermiştir, Türkistan şehrinde Orta Cüz Hanı seçilmiştir. Abılay Han, hem Kalmak saldırılarına hem de Rusya’nın ilhak siyasetine rağmen yürüttüğü başarılı diplomasi sayesinde, Orta Cüz’ün bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Abılay Han, Orta Cüz’ün Kalmaklar ve Ruslar arasında bulunması sebebiyle, bir kuvvet dengesi kurmak için Çinliler ile de ilişkide bulunmuştur. Abılay Han, Sayram, Çimkent ve Suzak gibi Kazakların eski kültür merkezlerini kendi hâkimiyeti altına almayı ve Sır Derya’dan İli ile Çu Vadisine kadar uzanan bölgede huzuru ve asayişi sağlamayı başarmıştır. 1781 yılında, Orta Cüz’ün başkenti Türkistan’da hayatını kaybetmiştir (Hayit 1995: 24-25). Abılay Han’ın 1781’de ölümünden sonra yerine oğlu Uvalı Orta Cüz’e han olmuştur. Uvalı Han’ın 1788’de Rusya hâkimiyetini kabul etmesinin ardından Ruslar Orta Cüz’ün iç işlerine karışmaya başlamışlardır. Ruslar, 1815’de Uvalı Han’ın yerine Barak Han’ın oğlu Bökey Sultan’ı Orta Cüz’ün hanı ilan etmiş, ardından da 1822’de Orta Cüz’deki hanlık idaresine son verip bu cüze ait olan toprakları kendi idareleri altına aldıklarını ilan etmişlerdir (Togan 1981: 249).
Kazakların Ulu Cüz’ü, Taşkent çevresinde Evliya-Ata, Alma Ata, Çimkent, Talas ve Yedisu bölgelerini içine alıyordu. 1723 yılında, Kalmak saldırıları karşısında çaresiz kalan Ulu Cüz Kazakları, Kalmak hâkimiyetini kabul eden ilk kurban olmuştur. Ulu Cüz’deki Kalmak hâkimiyeti 1750 başlarına kadar devam etmiştir. Ulu Cüz’ün doğu kısmı Çin nüfuzu altında kalmıştır. Bu Cüz’ün Türkistan şehrine kadar olan en geniş bölgesi 1798’de Taşkent Hanlığı’na bağlanmıştır. Fakat Ulu Cüz boyları bundan sonra da birliklerini sağlamışlardır. 19. yüzyılın başlarında Ulu Cüz bağımsızlığını yeniden tesis etmiş, ancak bu bağımsızlık uzun sürmemiştir. Hokand Hanlığı, Ulu Cüz topraklarının büyük bir kısmını fethetmiştir. Bir yandan da Ruslar, kuzeyden inerek Ulu Cüz topraklarına girmişlerdir. Ulu Cüz’ün son Hanı Suyuk, Rus himayesini kabul etmek zorunda kalmıştır (Hayit 1995: 24). Çok geçmeden Ruslar 1854 yılında bu günkü Almatı şehrinin bulunduğu yere Vernıy kalesini inşa etmişlerdir. Vernıy Kalesi, Rusların Kazak bozkırlarına hâkim olmak için kurdukları son kale olmuştur. Böylece Ruslar ilk olarak Küçük Cüz topraklarıyla başladıkları hâkimiyet alanlarını Orta Cüz ve Ulu Cüz topraklarını da ekleyerek Doğu Siyasetleri için stratejik önemi olan Kazak bozkırlarındaki hâkimiyetlerini ilan etmişlerdir.
Genel itibariyle bakıldığında Rusya 1850’lere kadar, Türkistan’ın kuzeyinde kurduğu hat boyunca Türkistan’a karşı yapacağı saldırı için hazırlık yapmıştır. Ancak Kırım Harbi’nin çıkması ve Rusya’nın bu harp sonunda mağlup olması, Rusya’nın Türkistan’a saldırısına engel olmuştur. Kırım Harbi’nden sonra ise Rusya, stratejisinde değişiklik yaparak İngiltere’nin Hindistan’daki nüfuzunu kırmaya karar vermiştir. Kırım Harbi’nde Rusya’nın aldığı mağlubiyet, Rusya’yı Balkanlardan ve Yakın Doğu’dan önce Orta Asya’ya yönlendirmiştir. Böylece Türkistan, Rusya siyasetinin bir aşaması hâline gelmiştir (Hayit 1995: 51).
Rus Çarlığı’nın Kazak Bozkırlarını Tedricî Sömürge Siyaseti
Rus Çarlığının Kazak bozkırlarına hâkim olması uzun soluklu ve planlı bir siyasetin sonucu gerçekleşmiştir. Rusların Kazak topraklarındaki sömürgeleştirme siyaseti iki şekilde uygulanmıştır: a) Kale inşaatları için topraklara el konulmuş ve Kazaçi birlikleri bu bölgelere yerleştirilmiştir, b) Rus köylüleri, Kazakların ellerinden alınan verimli topraklara iskân edilmiştir. İlk sürecin stratejik öneme sahip en önemli örneği, yukarıda da belirtildiği gibi Orenburg Kalesi’nin inşası olmuştur. Or ile Ural nehirlerinin birleştikleri bölgede inşa edilen kale vasıtasıyla Rusların Kazak bozkırlarına ve Türkistan’a yayılmalarını sağlayacak kapının kilidi açılmıştır. Daha sonra da Rusya’dan getirilen göçmenlerin yerleştirilmesi için arazilere el koyma aralıksız devam etmiştir. Sömürgeleştirmede belirli bir araziye değil, Rus askerî ve iktisadî menfaatlerinin bulunduğu her toprak parçasına el konulmuştur (Hayit 1995: 161). Çarlık el koyduğu topraklarda uyguladığı iskân siyaseti sayesinde de rejim için tehlike oluşturabilecek Rus köylülerini Kazak bozkırlarına iskân ettirmiş, böylelikle hem rejimi tehlikeden kurtarmış hem de yeni yurtların Ruslaştırılmasını sağlamıştır. Ruslar girdikleri yeni yurtlarda halkları yerlerinden edip her birini başka yere sürerek bu halkların ortak düşmana karşı birlik oluşturmalarına da engel olmuşlardır (Abdekimulı 1997: 111).
Abdekimulı Rus Çarlığı’nın Kazak topraklarını ele geçiriş sürecini dört safhaya ayırmıştır: 1) XVI. yüzyıldan itibaren çeşitli başıbozuk ve kaçak Kossaklardan kurulan müfrezelerin keyfî bir şekilde yaptığı sömürge faaliyeti gelişmiştir. 2) XVII. yüzyıldan başlayarak ticaret ve sanayiin gelişmesiyle birlikte askerî-idarî açıdan sömürge siyasetini gerçekleştirme süreci yaşanmıştır. 3) XIX. yüzyılın sonundan XX. yüzyılın başına kadar devam eden süreçte yapılan iskân politikasıyla sömürge siyaseti gerçekleştirilmiştir. 4) XVII. asırdan XX. asra kadar da sosyo-ideolojik bir sömürge siyaseti sürdürülmüştür (Abdekimulı 1997: 110-111).
Rus sömürgeciliğinin ilk aşamasında Kazak bozkırlarına inşa edilen kalelerden bazıları Ombı (1716), Semey (1718), Öskemen (1720), Orenburg (Kz. Orınbor) (1735), Akmola, Kökşetav, Karkaralı (1824), Zaysan (1868), Oral, Torgay (1845), Novopetrov (1834), Aleksandrov (1834), Kazalı ve Kosaral (1848) gibi kalelerdir. Bunun dışında, Kazak coğrafyasına gönderilen Rus diplomatik heyetler de Rusya’nın bölgeden haberdar olmasında etkili olmuştur. Bölgede inceleme yapmak amacıyla gönderilen askerî inceleme heyetleri ve heyetlerin raporları da Rus Çarlığı’nın bölgeyle ilgili planlar yapmasında kolaylık sağlamıştır. Bunlardan bazıları Buhgolts’ın Şıgıs Kazakstan Ekspeditsiyası (1715), İ. Kirilov’un Orenburg Ekspeditsiyası (1734), Rusya İlimler Akademisinin akademisyeni P. S. Pallas’ın inceleme gezisi (XVIII. asır), akademisyen N. G. Geogrid’in İdil boyuna, Oral’a, Sibir’e seyahati (1772-1774), kaptan teğmen A. Bugakov’un Aral denizini incelemesi (1848-1849), İ. Muşketov’un Yedisu ve Orta Asya’yı jeolojik açıdan incelemesidir (1874-1877) (Abdekimulı 1997: 111).
Yaşanan aşamalı Rus sömürgeleştirme sürecinin ardından, Rus Çarı I. Nikolay 22 Haziran 1854 tarihinde çıkardığı bir fermanla Kazak topraklarının Rusya hâkimiyeti altına girdiğini ve Kazak halkının Rusya’ya tâbiyetini resmen ilan etmiştir (Boranbayeva 2004: 21). Kazak topraklarının Rus halkının yerleşimine açık olduğuna dair ilk resmî izin ise 1879’da çıkmıştır. Aslında Çarlık Rusya Hükümeti Kazak topraklarına Rus göçmenlerini yerleştirmeye bu tarihten daha önce 1868’de Göçmenler Komitesi’ni (pereselençeski komitet) teşkil ederek başlamıştır. Bu komite, köylülerin hürriyetini ilan eden 1861’de çıkan Serflik Kanunu’nun tatbik edilmeye başlamasından sonra ortaya çıkmıştır. Serflik Kanunu’nun hayata geçirilmesiyle binlerce Rus köylüsü Kazakistan ve Sibirya topraklarına akın etmiştir (Tacibayev 1998: 155). Rus göçmenleri Kazak topraklarına yerleştirilirken özellikle, verimli ve stratejik öneme sahip bölgelere yerleştirilmişlerdir. Çarlık Rusyası, Rus göçmenlerinin Kazak topraklarına yerleşmelerini cazip hâle getirmek için çeşitli uygulamalara da başvurmuştur. Kazak topraklarına yerleştirilen göçmenlere şöyle kolaylıklar sağlanmaktaydı: 1) Araziyi seçme hakkı, 2) Eğer 2 yıl içerisinde inşaata ve tarımla uğraşmaya başlarsa askerî yükümlülüğün haricinde vergi ve diğer maddî yükümlülüklerde 10 yıl süreyle kolaylık sağlanması, 3) Yerleşime ilk yardım olarak a) ücretsiz 100 fidan ve her aileye iadesiz 20 ruble ve b) tarım araç gereçleri ve hayvan edinmek için 20’şer ruble iadesiz verilmesi (Tacibayev 1998: 157).
Rus hükümeti 1890 yılından itibaren göçettirme siyasetini planlı bir şekilde gerçekleştirmiştir. Bu tarihten sonra Rusların sayısı çok hızlı bir artış göstermiştir. 1891 yılında yayınlanan “Bozkır Vilâyetleri İdaresine Ait Kanunlar”ın 119. ve 120. maddeleriyle bütün Kazakistan toprakları Rusya’nın devlet mülkü ilan edilmiştir. Böylece Kazaklar kendi yurtlarında geçici olarak yaşayan misafir durumuna düşmüşlerdir (Togan 1981: 301).
Verimli toprakları ellerinden alınan Kazakların bir kısmı güneye çöl arazisine sürülmüşlerdir. Gitmeyip Omsk, Pavlador, Petropavl, Kökşetav gibi Ruslarla meskûn yerlerde kalan Kazaklar ise Rus nüfus yoğunluğu içerisinde sıkışıp kalmışlardır. Kazakların verimli ve sulak araziye alışan hayvanları çöl arazisinde yaşayamadığı için, halk her gün biraz daha fakirleşmiş ve geçimini sağlayabilmek için Rus köylerinde iş aramak zorunda kalmıştır (Togan 1981: 303).
1861’den sonra Kazak topraklarına gelen Rus göçmenlerinin sayıları daha azken, 1891 yılından sonra hem İdil boyundaki açlık hem de Kazakistan’dan geçen Sibir demiryolunun kurulması nedeniyle Kazakistan yoğun Rus göçüne maruz kalmıştır. Aşağıdaki tabloda 1860-1890 yılları arası Petropavl ve Kökşetav uvezlerine gelen Rus göçmen sayılarının devamlı artış gösterdiği görülmektedir.
Tablo 1: 1860-1890 arası Petropavl ve Kökşetav uvezlerine gelen Rus göçmen sayısı
1890’dan sonra göçmen sayısındaki hızlı artışı, Akmola oblastına yerleştirilen göçmen sayısını gösteren aşağıdaki tablodan gözlemlemek de mümkündür.
Tablo 2: 1896-1900 yılları arasında Akmola oblastına yerleşen Rus göçmen sayısı
1900 yılından itibaren Kazakistan’a gelen göçmen sayısı iyiden iyiye artış göstermiştir. Serfliğin kaldırılması sonucunda azat olan Rus köylülerinin kendilerine ait topraklarının olmaması ve toprak sahiplerinin kendi topraklarını onlara vermeyi reddetmesi nedeniyle 1901-1902 yıllarında Rusya’da yer sıkıntısı yaşanmış, dolayısıyla Çarlık, Rus köylülerini Kazakistan’a iskân politikasına hız vermiştir. 1900’den sonra Kazakistan’daki Rus nüfusu önemli oranda artış gösterdi. Mesela, Akmola ve Semey oblastlarına 1900 yılından 1914 yılına kadar yerleştirilen Rus köylülerinin sayısı şu şekildeydi:
Tablo 3: 1900 ve 1914 yıllarında Akmola ve Semey oblastlarına yerleştirilen Rus göçmen sayısı
Çarlık Hükümeti, 1905 yılından sonra da Rus köylülerini Kazakistan’a yerleştirmeye devam etmiştir. Çarlık, 1905 yılından sonra Kazakistan’a gönderdiği Rus köylülerle adeta bir taşla iki kuş vurmayı başarmıştır. Çarlık Hükümeti, yürüttüğü iskân siyaseti ile hem kendisi için tehlike teşkil edebilecek Rus köylülerini uzaklaştırmış hem de yer sorununu çözümlemiştir.
Kazak topraklarındaki Rus sömürgeciliği Kazak halkının durumunu günden güne kötüleştirmiş, Kazak halkı giderek fakirleşmiştir. Yine bu dönemde bazı bölgelerde Kazak halkının nüfusunda da azalmalar başlamıştır. Aşağıdaki tabloda bazı bölgelerin 1897 ve 1914 yıllarındaki Kazak nüfusu görülmektedir. Tabloda Kazak nüfusunun 1897’ye göre 1914’te önemli ölçüde azaldığı dikkati çekmektedir.
Tablo 4: 1897 ve 1914 yıllarında çeşitli bölgelerde Kazak nüfusundaki azalma
Rus Çarlığı’nın Kazak yurdunda uyguladığı sömürgecilik siyaseti sonucunda Kazak bozkırları Rus hâkimiyeti altına girdiği gibi, Kazaklar kendi yurtlarında adeta sığıntı durumuna düşmüşlerdi.