Читайте только на Литрес

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik», sayfa 8

Yazı tipi:

Rus İdaresine Karşı Millî İstiklâl Hareketleri

Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Rus hâkimiyetini kabul etmesine rağmen, daha o zamanlar Kazak halkı Ebulhayır’ın bu kararını kabullenmemiş ve Rus hâkimiyetine karşı çıkmıştır. Ancak Rusların planlı ve sabırlı çalışmaları sonucunda Ruslar, Kazak topraklarında kendilerine taraftar olan belirli bir kitlenin desteğini almayı başarmıştır. Dolayısıyla Ruslarla kurulan ilk ilişkilerden itibaren Kazaklar Ruslara karşı millî bir direniş içinde olmuşlardır. Özellikle Rusların Kazakların sulak ve verimli topraklarına el koyması, Kazakları sürekli olarak Ruslara karşı bir direnişe itmiştir. Rusların Kazakların verimli topraklarına el koyması Kazak halkının hafızasına jersuv meselesi olarak kazınmış ve kuşaktan kuşağa da aktarılmıştır. Rusların hâkimiyetine girmeden daha önce özgürlükleri hiçbir zaman kısıtlanmayan, konar-göçer olarak geniş Kazak bozkırları içinde diledikleri mekânları konar-göçer hayatın örfî hukuku çerçevesinde istedikleri gibi kullanan Kazaklar, Rus işgali altında daha fazla esaret altında kalmak istemeyip Rus işgaline ve sömürgeciliğine karşı millî istiklâl hareketleri başlatmışlardır. Rusların hâkimiyetleri altına aldıkları bölgelerdeki adaletsiz uygulamaları da zaten Rus hâkimiyetini hiçbir zaman kabullenememiş Kazak halkının Ruslara isyan etmesindeki önemli sebeplerdendir.

Kazak bozkırlarını işgal eden Ruslar, eskiden veraset yoluyla belirlenen hanlık görevine kendi çıkarlarına uygun olan kişileri tayin etmişlerdir. Halka ağır vergiler yükleyerek maddî açıdan da Kazakları zor durumda bırakmışlardır. Bununla birlikte, Kazakların verimli arazilerini ellerinden alarak bu bölgelere Rusları yerleştirip Kazakların bu verimli bölgelere girmelerini yasaklamışlardır. Kazaklar verimli otlakları ellerinden alındığı için hayvancılık yapamadığından gün geçtikçe ekonomik açıdan sıkıntıya düşmüştür. Rusya’nın sistemli bir şekilde Kazaklara uyguladığı baskı ve sömürgeci politikaları, Kazak halkının Rus idaresine karşı tepki göstererek isyan etmelerine neden olmuştur.

Rus hâkimiyetine karşı yapılan istiklâl hareketlerinden Sırım Batır İsyanı (1783-1797), kendi isteği ile Rus hâkimiyetini kabul eden Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han’ın çocuklarına ve Rus Çarı’na karşı yapılan bir istiklâl hareketidir. Ebulhayır ve çocuklarının sadakatleri oranında Çarlık’tan imtiyazlar almasına karşın, Kazak halkına uygulanan baskıcı uygulamalara, Kazak halkının kendi topraklarında sığıntı durumuna düşürülmesine, Sırım Batır önderliğindeki Küçük Cüz urukları razı olmamıştır. Bökey Ordası’nda çıkan İsatay Tayman İsyanı da (1836-1838) Kazakların önce kendi kukla Hanları Cengir Han’a ve onu destekleyen Ruslara karşı başlattıkları bir isyandır. Kazak halkından ağır vergiler alınmasına ve verimli otlaklara Kossakların yerleştirilip o bölgelere Kazakların girmesinin yasaklanmasına rağmen, bölgedeki kukla Han Cengir’in Ruslardan aldığı destekle Kazaklara ağır vergiler yükleyip, onların topraklarına usulsüzce el koyması üzerine bu isyan başlamıştır. Orta Cüz’de çıkan Kenesarı Han İsyanı (1837-1846) ise Ruslara karşı yapılan tam bir istiklâl hareketidir. Kenesarı, doğrudan Kazak topraklarındaki Rus hâkimiyetine karşı çıktığı için, bu isyanı başlatmıştır. Başarılı olduğu takdirde amacı, Kazakları Rus esaretinden kurtarıp, eskiden olduğu gibi Kazak Hanlığı idaresinde tek bir çatı altında toplamaktır. Can Hoca (1851-1860), Eset Batır ve diğer isyanlar da Kenesarı isyanı kadar büyük çaplı bir istiklâl mücadelesi olmasalar da, Ruslara karşı başlatılan ve Rusları uğraştıran önemli isyanlardır.

1854 yılında her ne kadar Rus Çarı I. Nikolay, Kazak topraklarının Rusya hâkimiyetine girdiğini ve artık Kazakların da Rus kanunlarına tâbi olduklarını açıklamışsa da, Kazaklar Rus hâkimiyetini yine kabul etmemiş ve 1875 yılına kadar Kazaklar arasından çıkan halk kahramanları ve boy beylerinin önderliğinde Ruslara karşı isyanlar devam etmiştir. Canhoca ve Eset Batır isyanları dışında, 1869’da Torgay bölgesinde çıkan Han Gali Arslan, 1870’de Mangışlak’ta çıkan İsa Tülenbay isyanları da halk arasında heyecan yaratmış ve Rusları bir süre uğraştırmıştır (Hayit 1995: 189). Ancak, Kenesarı isyanının ardından gerçekleşen bu isyanların hiçbiri Kenesarı’nın istiklâl mücadelesi kadar geniş çaplı bir isyan olmamış ve Rusları Kenesarı isyanı kadar zor duruma düşürmemiştir (Abdekimulı 1997: 134).

Kenesarı Sultan İsyanı (1837-1846)

Orta Cüz’de çıkmış bir isyandır. İsyana Orta Cüz Hanı Abılay Han’ın torunu Kenesarı Sultan önderlik etmiştir. Türkistan’da hâkimiyet kurabilmek için Kazak bozkırlarına sahip olmak gerektiğini anlayan Rusya, daha 1700’lerin başında Kazak topraklarında müstahkem mevkiler ve kaleler inşa etmeye başlamıştı. 1750’lere gelindiğinde Kazak yurdu artık Rusların kaleleriyle dolup taşmıştı. Ayrıca bu kalelerin etrafına Rusya içlerinden getirilen Rus göçmenleri yerleştiriliyordu. Bu faaliyetler sonucu XVIII. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın başlarında Kazak bozkırlarında Rusya’nın etkisi hissedilmeye başladı (Ölçekçi 2009: 125). Kazakların verimli topraklarına Rusların yerleştirilmesi, Kazaklardan ağır vergiler alınması ve buna ek olarak Kossakların Kazaklara yaptıkları baskılar Kazakları isyana zorladı.

Kenesarı Sultan’ın kuvvetleri 1837 yılında Aktav’daki Rus kalelerine saldırdı. Bu saldırıyı 1838’de Kökşetav ve Akmola’daki Rus kalelerine yapılan saldırılar takip etti. Kenesarı bir yandan Ruslarla mücadele ederken, diğer yandan da halkı etrafına toplayarak güçlü bir birlik hareketi sağlamaya çalışıyordu. Rus boyunduruğundan kurtulmak ve kendisini Han olarak seçmeleri için halktan destek istiyordu. 1840’a gelindiğinde artık Kenesarı, Taşkent ile güney Sibirya ticaret yolunu kontrol altına almıştı. Kenesarı’nın başarıları, kendisine olan desteği artırırken Rusları oldukça zor duruma düşürdü (Hayit 1995: 183).

1840 yılında Kazakistan’da büyük bir hayvan kırgını (jut) oldu. Hayvanların ölümü Kenesarı’nın kuvvetlerini zayıflattı, Ruslar bu durumdan istifade ederek Kenesarı’yı takibe başladı. Kenesarı, kendisine bağlı kuvvetlerle güneye, Sır Derya boyuna çekildi. Bu sırada Ruslar kendisine elçiler göndererek Orenburg civarında malikâneler verip, barış yapmak istemişlerdir, ancak o Rusların bu tekliflerini de geri çevirerek Hive Hanlığı’ndan aldığı destekle tekrar Rus kuvvetlerine ve kalelerine saldırdı. Bazı başarılar elde ettiyse de Rusların getirdiği topçu takviyeli yeni kuvvetlere yenilerek tekrar güneye, Sır Derya havzasına çekildi. Rusların takibi sonucunda bu bölgede de kalamadı ve 1846’da Doğu Kazakistan’a Çu havzasına gitti. Amacı, bu bölgede yeniden güç toplayıp Rusya ile mücadeleye devam etmekti. Nitekim bu bölgedeki Ulu Cüz urukları da ona tâbiyetini bildirdi ve onu han olarak kabul etti. Kenesarı aynı zamanda Çin ile de temas kurdu. Rusya ile olan mücadelesinde Çinlilerden destek almayı ümit ediyordu (Togan 1981: 314-317).

Kenesarı Sultan, Doğu Kazakistan sınırında yaşayan Kırgız uruklarını da kendisiyle birlikte Ruslara karşı mücadeleye çağırdı. Ancak Kırgızlar, Kenesarı’ya yardım etmek yerine, Kenesarı üzerine saldırdı. Bu saldırıyı beklemeyen Kenesarı, hayatını kaybetti. 1846’da Kenesarı’nın ölümüyle onun başlattığı isyan hareketi sona erdi ve etrafındaki kuvvetler de dağıldı.

Rusya İdaresinde Kazaklar

Kenesarı İsyanı sona erdikten sonra Rus Çarı I. Nikolay 22 Haziran 1854’te bir ferman yayınlayarak Kazak topraklarının bütünüyle Rusya hâkimiyetine girdiğini ve Kazakların da artık Rus kanunlarına tâbi olduklarını ilan etti (Gömeç 2011: 116). Çarlık Hükümeti 1869 yılında Kazakistan’ın idaresi hakkında yeni bir kanun çıkardı. Bu yeni kanunla Kazak bozkırlarında yeni bir idare sistemi kuruluyordu. Çarlık Hükümeti, o güne kadar Kazak bozkırlarını Kazak aksüyekler aracılığıyla idare ediyordu, ancak bu yeni kanunla birlikte Kazak bozkırları Rusya’nın diğer bölgeleri gibi idare edilecekti (Aspendiyarov 1994: 61).

Çarlık Hükümeti Kazakistan’ı altı ayrı oblasta (il) böldü. Bunlar: Torgay, Oral, Akmola, Semey, Sır Derya ve Yedisu oblastlarıydı (Aspendiyarov 1994: 61). Rus Hükümeti’nin idarî kanununa göre, Torgay ve Oral bölgelerinin yönetimi Orenburg Genel Valiliği’ne, Akmola ve Yedisu bölgeleri Batı Sibirya Genel Valiliği’ne devredildi. Daha sonra bu dört bölge 1891’de Omsk merkez kabul edilerek “Bozkır Genel Valiliği” adı altında bağımsız bölgesel bir idarî kuruluş içinde birleştirildi. Bozkır Genel Valiliği’nin yönetimi ayrı bir tüzük esas alınarak yürütülecekti. Rusya işgal ettiği topraklarına yenilerini ekledikçe yeni valilikler kuruyordu. 1867 yılında çıkarılan bir kanunla Sır Derya, Yedisu ve Semerkant oblastlarından ibaret olan “Türkistan Genel Valiliği” teşkil edildi (Hayit 1995: 157-158).

Her bir oblastın başında gubernatör bulunuyordu. Her oblast 6-7 oyaza (uvezd/uyezd “ilçe”) bölündü ve uvezdin başında uvezd yöneticisi bulunuyordu. Her oyaz 2000 evden oluşan birkaç bolısa (volıs “kaza”), bolıs da 200 evden oluşan birkaç idarî avula bölünüyordu (Aspendiyarov 1994: 62; Sahipova 2007: 187). Kazak topraklarındaki yeni idarî sisteme göre, Ulu Cüz Kazakları Yedisu Oblastı’nı ve Sır Derya Oblastı’nın Şımkent ve Almatı uvezdlerini; Orta Cüz Kazakları Akmola ve Semey Oblastları’nı, Torgay ve Yedisu Oblastları’nın birkaç bölgesini; Küçük Cüz Kazakları Oral ve Torgay Oblastları’nı, Hazar Dışı Oblastı’nın Manğışlak uvezdini, Bökey Ordası’nı, Sır Derya Oblastı’nın Kazalı ve Perovsk uvezdlerini oluşturmuştur (Sahipova 2007: 187). Bu idarî taksimatta Rus memurları görevlendirildi. İdarî işler Rusça olarak yürütüldüğü için, Ruslar idarî işlemlerde Kazaklar ile anlaşabilmek için tercüman kullandı. Bu sebeple tercümanlık mesleği önemli hâle geldi. İlk tercümanlar Tatarlar ve Başkurtlar arasından yetiştirildi (Hayit 1995: 159). Bolıslar ile avul idarecisi demek olan avulnayları halk kendisi seçiyordu. Avulda yaşayan sakinler avulnayları seçerken, bolıslar da 50 evi temsil eden kişiler tarafından seçiliyordu. Seçim işini Çarlık Hükümeti’nin idarecileri yürütüyordu. Seçilen kişilerin bu makamlarda kalıp kalmamaları gubernatörün elindeydi (Aspendiyarov 1994: 62).

Bolıslar ve avullarda olduğu gibi biyleri de halk seçiyordu. Biyler halk arasındaki adalet işleriyle ilgileniyordu, ancak onların ilgilendikleri sadece Kazaklar arasındaki küçük anlaşmazlıklardı. Rusların karıştığı, paranın söz konusu olduğu ve önemli olan davalara Rus mahkemesi bakıyordu. Biyler yargıya varırken Kazak örfî hukukunu kullanıyordu. Bolıslık makamında olduğu gibi biyleri göreve getiren ya da görevden alan da gubernatördü. Bolıslar, avulnaylar ve biyler Çarlık idarecilerinin vergi toplama ve buna benzer her türlü emirlerini yerine getiriyordu. Bu sebeple Kazaklar arasında bu makamlar prestijli hâle geldi. Zengin ve halk arasında nüfuzlu Kazaklar bolıs, biy, avulnay olabilmek için gayret gösterdi. Çarlık’ın bu siyaseti zengin ve güçlülerin nüfuzlarını artırdı. Seçim dönemlerinde Kazaklar arasında ihanet, zorbalık ve rüşvet iyiden iyiye arttı. Kazak zenginleri bolıs olabilmek için çok para harcıyordu, ancak bolıs olduktan sonra çok kısa bir zaman içinde harcadıkları parayı halktan bir şekilde geri topluyordu. Yeni kanunun çıkıp Rus idaresinin Kazak bozkırında yerleşmesinden sonra Kazaklar arasındaki zengin ve güçlü kişilerin nüfuzu daha da arttı ve bütün yük fakir Kazak halkının sırtına yüklendi (Aspendiyarov 1994: 62-63). Kazakistan’da uygulanan idarî sistem fakir Kazak halkını iki ezici güç arasına sıkıştırdı. Bunlardan birincisi, Çarlık Hükümeti’ydi diğeri ise, Kazaklar arasından çıkan ve nüfuzu gittikçe artan baylar (zenginler), bolıslar, biyler ve tilmaşlar (tercümanlar) idi.

Kazak bozkırlarındaki Rus idare memurları daima paradüşkünü, açgözlü, sarhoş kişiler oluyordu. Rus idare memurlarının Kazakistan’a geliş amacı kolay para sahibi olmaktı. Bu sebeple Kazaklar Rus idare memurları tarafından da çok ezildi. Rus idare memurlarına bu konuda yardımcı olanlar da tercümanlar olmuştur. Kazakların idaresi Rusları idare etmekten farklı oldu. Çarlık Hükümeti, Kazakları Ruslardan aşağı görüyordu ve Rusların her zaman Kazaklardan ve diğer halklardan üstün olması gerektiğini düşünüyordu. Bu sebeple biylerin, bolısların ve diğer Kazak idarecilerinin, Kazaklar arasındaki Rusları idare etme hakkı yoktu. Bu Rus nüfusun idaresinden ve mahkemelerinden yine Rus makamları sorumluydu. Ruslar ve Kazaklar arasındaki davaları da daima Rus idareciler ve Rus mahkemeleri çözüyordü (Aspendiyarov 1994: 63).

Çarlık, Kazakları Ruslaştırma siyasetine büyük önem verdi. Ruslaştırma siyaseti, önce toprakların istilâsı ile başladı, ardından Rus göçmenlerinin yerleştirilmesi ile bu topraklardaki nüfusun Ruslaştırılması amaçlandı, son olarak da bu topraklarda yaşayan yerli halkın zihniyetinin Ruslaştırılması şeklinde bu siyaset aşamalı olarak gerçekleştirildi. Son aşamada, Ruslar istila ettikleri topraklarda Ruslaştırmanın bir ara aşaması olarak da gördükleri Ortodoks-Hristiyanlaştırma siyasetini de uygulamaya başladı (Mirzahmetov 1993: 119). Çarlık idaresi, Kazaklar arasında uygulamaya başladığı yeni idarî sistemle birlikte Ortodoks-Hıristiyanlaştırma siyasetini de yürüttü. Çarlık’ın 19. yüzyılda yürütmeye başladığı İslâm karşıtı misyonerlik siyasetinin en önemli isimleri, Kazan misyonunu temsil eden Nikolay İvanoviç İlminskiy, Gordiy Semenoviç Sablukov ve Yevmifiy Aleksandroviç Malov üçlüsü idi (Gökgöz 2007: Vİİ). Bir diğer önemli misyoner de İlminskiy’in başarılı öğrencilerinden Türkistan sahasında faaliyet gösteren N. P. Ostroumov idi. Ostroumov, hocası İlminskiy’in tavsiyesi üzerine Türkistan’da misyoner olarak çalışmış ve Türkistan Genel Valisi’ne danışmanlık yapmıştı. O, Türk boyları arasındaki ortak edebî dil olan Çağatay Türkçesi yerine, Sart dili denilen bir dilin icat edilmesine öncülük etti. Ostroumov, 1883’ten itibaren Türkistanskie Vedemosti gazetesinin ekini Sart dilinde yayımladı. 1887’den 1917’ye kadar Türkistan Vilayetinin Gazetesinin başyazarlığını yaptı. Türkistan’da daha önce bir Sart milleti ve Sart dili olmadığı hâlde yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri ile böyle bir halkın ve dilin varlığını ortaya koymaya çalıştı. Ostroumov, Türk ve Taciklerden bir Sart milleti; dillerinden de bir Sart dili oluşturmakla Türkistan’ın millî şuurunu adım adım yok etmek niyetinde idi. Türkler yerine, Sartlar kelimesinin kullanılması Rus kültür siyasetinin önemli bir parçasıydı. Bu bağlamda Ruslar tarafından 1897 nüfus sayımında Türkistan Genel Valiliği’nin temel nüfusunun % 18,31’inin Sartlardan meydana geldiği ifade edildi. 1926 yılında ise Sartlar, Özbeklerle bir arada sayıldılar. Sonuç olarak Ostroumov’un çalışmalarıyla Sart dili ile Özbek dili arasında bir benzerlik olmamasına rağmen, Ruslar Özbek Türkçesini Sart dili olarak kabul ettiler ve bu görüşü yaygınlaştırdılar (Hayit 1995: 168-170).

Rusların Türkler üzerinde uyguladığı misyonerlik faaliyetlerinde en çok öne çıkan isim İlminskiy oldu. İlminskiy, özellikle geliştirdiği yerel dilde Hıristiyanî bir eğitim vermeyi hedefleyen ve daha sonra kendi adıyla anılan yeni okul sistemi ile diğer misyonerleri geride bırakarak bu faaliyetlerin merkezindeki isim hâline geldi. Rusya, zihinleri Ruslaştırmanın anahtarı olarak eğitimi gördü ve bu alandaki faaliyetlere öncelik verdi. Bu kapsamda İlminskiy’in öngördüğü sistem, 26 Mart 1870’de “Rusya’da ikamet eden inorodotsının (yabancı, Rus olmayan) eğitimine ilişkin tedbirlerle ilgili yönetmelik” şartları çerçevesinde uygulanmaya başladı (Rorlich 2000: 182).

Çarlık Hükümeti, Kazaklar arasından kendisine yarayacak eğitimli Kazaklar yetiştirme amacıyla İlminskiy’in sistemini kullandı. Kazan’da iyi eğitim almış bir misyoner olan İlminskiy, İdil boyundaki Çuvaş, Mordva, Mari ve başka halklar arasında uzun yıllar çalışmıştı (Aspendiyarov 1994: 65-66). İlminskiy’in öngördüğü eğitim programı, Rusya’da 1860’lardan sonra dikkat çekmişti. 1858’de İlminskiy Orenburg Bölge Komisyonu’na seçildi. Bu tarihe kadar daha çok Tatarlar ve İdil boyundaki diğer Türk soyluların Hıristiyanlaştırılması için faaliyetler yürüten İlminskiy, bu tarihten sonra Kazaklara yöneldi (Adilbayev 2002: 70). Orenburg’da bulunduğu sürede Kazakları daha yakından gözlemleme ve onlar hakkında bilgi sahibi olma imkânı bulan İlminskiy, Kazaklar arasında yürütülecek misyonerlik faaliyetinin başarıya ulaşma oranının daha yüksek olduğuna kanaat getirdi. Bunun sebebi, Kazaklarda Tatarlara oranla İslam taassubunun olmamasıydı. Konar-göçer hayat yaşayan Kazaklar arasında her ne kadar İslâm dini yaygınsa da aslında bu, konar-göçer Kazak halkının samimiyetine dayanan, kural ve vecibelerine daha serbest bakan bir İslâm anlayışıydı. Dolayısıyla İlminskiy büyük uğraşlarına rağmen başarılı sonuçlar alamadığı Tatarlar yerine, Kazaklar arasında faaliyet yürütmeye başladı.

İlminskiy’in programına göre, ilk iş olarak ana dili Rus alfabesiyle öğretilecekti. Ana dilini Rus alfabesiyle öğrenen kişilerin Rusçayı kullanmaya başlamaları daha kolay oluyordu (Aspendiyarov 1994: 65-66). İlsminskiy’in programının merkezini ana dilde eğitim oluşturuyordu, Rusça ise sadece ders olarak olarak programda yer alacaktı. Ancak zaman içinde, öğrenciler Rusçayı öğrendikçe Rusça ana dilinin yerine geçecekti. Bu okullardaki öğretmenler de yerli halktan tayin edilecekti. Bu uygulamalarla millî bir karakter kazanan okullara yerli halk kendi isteğiyle çocuklarını göndermek isteyecekti (Adilbayev 2002: 71).

İlminskiy’in programının Kazaklar arasındaki yerli uygulayıcısı Ibıray Altinsarin oldu. İlminskiy ile Altinsarin Orenburg’da tanışmıştı. İlminskiy’in düşüncelerinden etkilenen Altinsarin, öncelikle Kiril harfleri esasında Kazak lehçesi ile ders kitapları hazırlayarak Kazak lehçesinin yazı dili olması noktasında ilk girişimleri gerçekleştirdi. Kazaklar arasında İlminskiy’in programına uygun olarak kurulan ilk okulu da yine Ibıray Altinsarin Torgay şehrinde açtı. Daha sonra Kazak bozkırlarında açılan bu okulların sayısı arttı. Altinsarin, birkaç ilkokul, dört Rus-Kazak Lisesi, Kazaklar için öğretmen okulu açtı ve 1877 yılında da bir Rus kız okulunda Kazak kızları için yurt kurdu (Gömeç 2011: 132).

İlminskiy programına uygun olarak açılan okullarda Kazaklar daha modern bir eğitim aldı. Bu okullarda Rusça ve matematik öğretildi. Okulları bitirenler de genellikle tercüman oldu. Okullara meyledenler çoğunlukla ruv (uruk) idarecilerinin çocuklarıydı. Bazen de ruv liderleri din konusunda hassas davranıp, bu okulda okuyacak çocuklarının Hıristiyanlaşmasından korktukları için kendi çocukları yerine fakir çocuklarını bu okullara kaydettiriyordu (Aspendiyarov 1994: 65).

Çarlık, Kazaklar arasından kendilerine idarede yardımcı olacak yerli kadroları yetiştirmeyi amaçlayarak Rus-Kazak okullarını kurmuş gibi görünse de, esasen bu okulların açılmasının arka planında Rusların misyonerlik amaçları yatıyordu (Mirzahmetov 1993: 119). Ancak bunun yanı sıra şunu da belirtmek gerekir ki, Rus-Kazak okulları vasıtasıyla Kazaklar arasında eğitim yaygınlaştı ve Kazaklar arasında yaşanan aydınlanma sürecinde bu okullar mühim rol oynadı. Yenilikçi/ceditçi Kazak aydınları, Kazak bozkırlarına açılan bu okullarda okuyarak yetişti.

1916 İsyanında Kazaklar

Çarlık yıkılmadan önce Çarlık idaresine karşı yapılan son büyük isyan 1916 isyanıdır ve bu isyan I. Dünya Savaşı’nın seyrini de değiştirmiştir. İsyanı tetikleyen sosyal, ekonomik ve siyasî sebepler vardır. Bu sebepler, Çarlık Hükümeti’nin sömürge siyasetini ağırlaştırması, topraklara zorla el koyması, vergileri ağırlaştırması; Çarlık Hükümeti’nin Kazak halkına ve topraklarına yönelik yürüttüğü Ruslaştırma siyaseti, fakir halkın gittikçe kötüye giden durumu gibi sebeplerdir (Aldajumanov vd. 2010: 637-638).

I. Dünya Savaşı devam ederken Çarlık Hükümeti, Türkistan topraklarına el koyma ve bu topraklara göçmen yerleştirme siyasetini sürdürdü. 1916 yılında, Türkistan topraklarının Rusya’nın devlet mülkü olarak ilan edildiği hakkındaki kanun daha Devlet Duması’ndan geçmemişken karar uygulanmaya başladı. Bununla birlikte Rusya, savaş ihtiyaçları için Türkistan bölgesinden at, keçe ve et topluyordu. Ancak Rusya Hükümeti Türkistan halkını savaş esnasında askere almadığı gerekçesiyle onlardan savaş ihtiyaçlarını toplarken aşırıya kaçıyordu. Üstelik Çarlık Hükümeti bunu yaparken, Türkistan halkını askere almamayı bir lütufkârlık olarak değerlendiriyor ve savaş ihtiyaçlarını toplarken yaptığı uygulamayı hak olarak görüyordu. Aslında eskiden Kazaklar askere alınıyordu. Hatta 1822 yılında alınan bir kararla Kazak sultan ve biy çocuklarının devlet tarafından askerî okullarda okumasına dair bir kanun da çıkmıştı. Ancak Kenesarı isyanı nedeniyle 1834’ten sonra Kazaklar askere alınmamaya başladı. Daha sonra bazı Kazak aydınları, Rus Kossakları ve Başkurt usulü askerlik yapmayı talep etmişti. Hatta 1900 yılında İrtiş Kazakları Çar Hükümeti’ne başvurup askerlik yapmayı istemişlerse de bu istekleri reddedilmişti. Çünkü Orenburg bölgesi ve Sibirya sınırına yerleştirilmiş Rus Kossakları “Kazaklar asker olurlarsa, gasbedilen toprakları geri alırlar ve isyan ederler” diye Çarlık Hükümetine dilekçe vermişti. Çarlık Hükümeti de onların bu düşüncelerini yerinde bularak Kazakların asker olma isteklerini reddetmişti (Togan 1981: 336). Bu sebeple Kazaklar Rus ordusunda askerlik yapmıyordu.

25 Haziran 1916 yılında Çarlık Hükümeti daha önce askere alınmayan Türkistanlılardan 19-43 yaş arasındaki erkekleri cephe gerisinde, silahsız olarak çalıştırmak üzere (siper kazma, yol açma, köprü inşası…) askere alma kararı çıkardı. Alınan karara göre, Kazakistan’dan ve merkezî Asya’dan 400 bin kişi, bu rakamın içinde Kazakların yaşadığı bütün oblastlardan 240 bine yakın asker alımı planlandı. Ancak o günün şartlarında Kazaklar arasından bu kadar kişinin askere alınması, sosyal ve ekonomik açıdan Kazakları felakete uğratacak bir durumdu (Aldajumanov vd. 2010: 638).

Çarlık Hükümeti’nin Kazakları silahsız olarak cephe gerisinde çalıştırmak üzere askere alma kararı, Kazaklar tarafından gerçekte Çarlık Hükümeti’nin kendilerini bilinçli olarak ölüme göndermesi olarak değerlendirildi (Aldajumanov vd. 2010: 638). Alınan bu karar, Türkistan halklarının Çarlık’tan iyilik beklentisinin tamamen bitmesi anlamına geliyordu ve Çarlık’a olan inançlarının son kırılma noktasıydı (Aspendiyarov 1994: 107). Çarlık Hükümetinin askere alma kararını yerli hükümet idarecileri uygunsuz şekilde uyguladılar. Askere alınacak 19-43 yaş aralığındaki Kazaklar listelenirken bölge idarecileri güvenilir listeler hazırlamak yerine, diledikleri şekilde listeler oluşturdular. Zengin Kazaklar bu listelerde çocuklarının yaşlarını büyütüp bu kanundan kurtuldular. Bazı bölge idarecileri de şahsî meseleleri nedeniyle yaşı tutmamasına rağmen düşmanlık besledikleri kişilerin çocuklarının yaş bilgilerini istedikleri şekilde değiştirip askere alınmasına sebep oldular (Aldajumanov vd. 2010: 641). Bütün bu haksızlıklar, artık sabrı tükenen Kazak halkının Çarlık Hükümeti’ne karşı isyan başlatmasına neden oldu. 1916 isyanı, Çarlık Hükümeti’nin düşüş sinyali ve yaklaşmakta olan devrimin ayak sesiydi.

İsyan özellikle Yedisu oblastındaki Kazak ve Kırgızlar arasında çok şiddetli hissedildi. İkinci olarak da Torgay oblastı isyanın en şiddetli yaşandığı yerdi. Batı, Kuzey ve Güney Kazakistan’da da isyan etkili oldu. İsyan eden Kazaklar, ellerine geçirdikleri Çarlık idarecisi bolısları ve askerleri öldürdü (Aspendiyarov 1994: 108). Çarlık hükümeti isyancıları çok sert bir şekilde cezalandırdı. Kazakistan’ın bütün bölgelerinde mahkemeler kuruldu, isyancılar yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Yedisu bölgesindeki isyan Çarlık Hükümeti’ni çok zor durumda bıraktı. Çarlık yönetimi Almanlarla yapılan savaştan bazı kuvvetleri bu bölgeye çekip isyanı bastırmaya çalıştı. Dolayısıyla 1916 İsyanı, Çarlık yönetimini I. Dünya Savaşı’ndaki mücadelesinde de güçsüzleştirmiş oldu. Çarlık Hükümeti isyanın ikinci merkezi olan Torgay oblastında da, isyancı Kazakları durdurmakta başarısız oldu. Hatta bu bölgedeki isyan hareketi 1917’deki Devrim’e kadar bastırılamadı (Aspendiyarov 1994: 108-109).

İsyan sırasında Kazaklar iki gruba ayrıldı. Kazak zenginlerinin büyük bir kısmı ve yerli bölge idarecileri Çarlık kararını eksiksiz yerine getirme taraftarıydı. Kazak entelektüelleri de kendi içinde ikiye ayrıldılar. Turar Rıskulov, Tokaş Bokin, Alibiy Jangeldin ve bazı aydınlar Çarlık yönetiminin askere alma kararına şiddetle karşı çıktılar ve halkı Çar yönetimine karşı silahlı mücadeleye çağırdılar. Kazak Gazetesi3 etrafında, Ahmet Baytursınov, Alihan Bökeyhanov, Mirjakıp Duvlatov gibi Kazak liderlerin etrafında toplanan aydınlar halkın Çarlık yönetimine karşı isyan etmesine karşı çıkmıştır. Halka Çarlık idaresine karşı isyan etmemelerini önermişlerdir. Aynı zamanda Çarlık yönetiminin askere alma kararını hemen uygulamasının bir hata olduğunu da Çarlık idarecilerine bildirmişlerdir (Aldajumanov vd. 2010: 640). Çünkü onlara göre Kazak halkının elinde Rus ordusuna karşı koyabilecek teknolojik silahlar ve düzenli bir ordu bulunmuyordu. Oysa Çarlık yönetiminin modern silahları ve düzenli bir ordusu mevcuttu. İsyana karşı olan aydınlar bu sebeple Kazakların cephe gerisinde de olsa Ruslara yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu, çünkü savaşın galibiyetle bitmesi hâlinde Rusya’nın Kazaklara otonom olma hakkı verebilecekleri ümidini taşıyorlardı (Aldajumanov vd. 2010: 640). Gerçekten de cephe gerisinde savaşan Kazaklar deneyim kazanmış ve 1917 İhtilali’nde yararlılıklar göstermişlerdir (Togan 1981: 345).

1916 İsyanı’nın ilk amacı, Kazakların millî ve siyasî açıdan bağımsızlıklarını kazanma istekleridir. İsyan, Kazak halkının doğrudan doğruya Çarlık Hükümeti’ne ve yerli Çarlık idarecilerine karşı çıkardıkları bir isyandır. Bu anlamda isyandan sonraki süreç de dikkate alındığında 1916 İsyanı, hem Çarlık Rusyası’nın hem de Rusya hâkimiyetindeki halkların kaderlerini belirleyici tarihî bir olay olmuştur.

3.Kazaklar arasında yayınlanmaya başlayan ilk gazetedir. 1913’te Orenburg’da, Alihan Bökeyhanulı’nın editörlüğünde milliyetçi Kazak aydınları tarafından yayımlanmaya başlamış, 1917 yılına kadar yayın hayatına devam etmiştir. Kazaklar arasında bir gelenek oluşturmuş, Kazaklar tarafından rağbet görmüş ve geniş kitlelere ulaşmayı başarmış bir gazetedir. Çarlık devrinde özellikle Kazakların yer meselesi, Çarlık’ın Kazak topraklarına iskân politikası üzerine makaleler yayınlayarak Kazak halkını bilinçlendirmeye çalışmıştır. Bu gazete etrafında okumuş Kazak gençleri örgütlenmiştir. Çarlık düşer düşmez Kazak halkının önderleri bu gazeteyi çıkaran Kazak aydınları olmuştur (Kovalskaya 2002: 647; Kalkan 2002: 369-387; Tar Jol Taygak Keşüv 2009: 48,56).

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
838 s. 31 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6494-43-5
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre