Kitabı oku: «Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik», sayfa 9
Rus Çarlığı’nın Yıkılışını Hazırlayan Sebepler, Fikirler, Akımlar
II. Aleksandr’ın bir suikast sonucunda Çarlık karşıtı hürriyet taraftarı Ruslar tarafından öldürülmesinin ardından (Mart 1881) tahta geçen III. Aleksandr, (1881-1894) hükümdarın halkına ne kadar çok hürriyet verirse o kadar zayıflık gösterdiğini ve muhalefet ile terörizmi o oranda cesaretlendirdiğini öğrenmişti (d’Encausse 2003: 176). Bu sebeple onun döneminde Çarlık otoritesini güçlendirmek amacıyla şiddetli tedbirler alınmıştı. Çiftlik sahiplerinin ekonomik ve hukukî durumlarını düzeltmek, Rus olmayan kavimleri ezmek, Ortodoksluğu yaymak ve Rus olmayanları Ruslaştırmak Çarlık tarafından esas prensip hâline getirilmişti (Kurat 2010: 356, 359). Çok milletli Çarlık İmparatorluğu içinde iktidarın, ülkenin sadece Rus ve Ortodoks karakterini öne çıkaran bir politika takip etmesi, Rusya için bir tehlikeyi filizlendiriyordu ve iktidar bunun farkında değildi (d’Encausse 2003: 180).
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’da endüstri hızla gelişmiş, fabrika sayısı artmış, demir yolları süratle inşa edilmiş, Rusya’nın iç ve dış ticareti artmış, Rusya Batı Avrupa ülkeleri gibi kapitalist bir ülke olma yolunda ilerlemeye başlamıştı. Bu dönemde fabrikalarda çalışan büyük bir işçi sınıfı da teşekkül etmişti. Ayrıca Avrupa’da görülen sosyalist fikirler Rusya’da da yayılmaya başlamıştı. Böyle olmakla birlikte III. Aleksandr hükümeti, değişen şartlara rağmen Rus tahtının dokunulmazlığını korumaya çalışıyordu (Kurat 2010: 360).
Son Rus Çarı II. Nikolay döneminde (1894-1917) ise artık Rusya’da oluşmuş çeşitli siyasî gruplar ve yenilikçi fikirlere sahip bir zümre Çarlık rejimine karşı harekete geçmişti. Rusya’da Çarlık rejimine karşı bilinçli bir mücadele başlamıştı. II. Nikolay döneminde Çarlık’ın bütün engellemelerine rağmen işçi meseleleriyle ilgilenen “Sosyal Demokratlar”, özellikle köylülerin sorunlarını ele alan “Sosyal Revolüsyonel” (Es-Er) partileri gizli olarak kurulmuştu (Devlet 1999: 83). Es-Er’ler Çarlık rejimine karşı şiddet ile mücalede ediyor, Çarlık Hükümetinin bakanlarına ve önemli şahsiyetlerine yaptıkları suikastlerle ismini duyuruyordu. Es-Er’ler, çiftliklerin köylüler arasında dağıtılmasını ve Rusya’da liberal bir rejimin kurulmasını istiyordu (Kurat 2010: 369). Rusya’da orta sınıf ise, İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi anayasalı bir hükümet kurulmasını isteyen Kadet Partisi tarafından temsil ediliyordu (Devlet 1999: 83).
Siyasî gruplar, genellikle devlete karşı tutumları nedeniyle sürgüne gönderilmiş ve Rus halkından uzaklaştırılmış entelektüellerden oluşuyordu (Vernadsky 2011: 324). II. Nikolay döneminde, Rus entelektüelleri ve fabrikalarda çalışan işçi sınıfı, Çarlık rejimi üzerinde etkili sosyal bir baskı unsuru hâline gelmişti. Bu sosyal baskı ilk olarak 1896 yılı Haziran ayında kendisini hissettirmişti. Petersburg fabrikalarında çalışan işçiler grev yaparak, ücretlerinin iyileştirilmesini istemişti. İşçiler arasında bir süreden beri yapılan Marksist propagandalar bu şekilde ilk meyvelerini vermişti. II. Nikolay’ın Çarlık rejimini koruma çabası, çeşitli gruplara ayrılan Rus sosyalistleri ve liberallerinin gittikçe şiddetlenen karşıt hareketleriyle yüz yüze kaldı (Kurat 2010: 364-365).
Rus sosyalistleri kendi içinde çeşitli gruplara ayrılmıştı. Bunlar hepsi Çarlık rejimine karşı olmakla birlikte tuttukları yollar birbirinden farklılık gösteriyordu. “Dekabristler”, Batı Avrupa devlet kurumlarını örnek almıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir fikir akımı hâline gelen “Batıcılar” hareketi de Avrupa fikir hareketlerini taklitten ibaretti ve bu grup özellikle de Almanya’yı kendisine örnek alıyordu. Buna karşın “Narodniçestvo” adlı “Halkseverlik” ya da diğer adıyla “Popülist” hareket ise Rusya merkezli, bir çeşit Rus sosyalizmi olarak dikkat çekiyordu. Halkseverler, Avrupa’daki sosyalizm prensiplerini benimseyerek Rusya’da sosyalizmi yerleştirmeyi gaye edinmişlerdi (Kurat 2010: 365). Halkseverler daha çok halkın eğitimine önem veriyordu, çünkü 1897 yılında yapılan nüfus sayımında Rusya’da halkın dörtte üçünün okuma-yazma bilmediği görülmüştü (Devlet 1999: 84).
Karl Marx’ın 1872’de Rusçaya yapılan Kapital tercümesinin ardından Rusya’da “Marksizm” de yayılmaya başladı. Bu hareketin önderleri de Rus entelektüelleriydi. Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucusu G. V. Plehanov (1856-1918) Çarlık tarafından takibe alınınca Avrupa’ya kaçtı ve orada sosyal demokrat fikirleri benimseyerek bu fikirleri Rusya’da yayma çabasına girdi. Plehanov, 1883 yılında ilk Rus sosyal demokrat partisinin temelini attı. O, Rusya’da Çarlık rejiminin yıkılmasının ancak sosyalist hareketin başarısı ile mümkün olacağı görüşündeydi. Plehanov, Marx ve Engels’in eserlerini çevirerek Rusya’da Marksizm’in yayılmasında önemli bir rol oynadı. Plehanov, 1903’te Rus Sosyal Demokratları “Bolşevik” ve “Menşevik” olarak iki gruba ayrıldıkları zaman tarafsız kaldı. 1917 İhtilali’nden sonra Rusya’ya dönen Plehanov, bir süre Bolşevikler tarafından hapsedildiyse de serbest bırakılıp 1918’de Finlandiya’da öldü. Rusya’da Marksizm’in yayılmasında ve ilerideki ihtilal hareketlerinin hazırlanmasında önemli bir rol oynamış, Rusya’da sosyalist hareketin “babası” olarak kabul edilmiş ve 19. yüzyıl sonunda görülen Rus fikir hareketlerinin önemli bir ismi olmuştur. Ancak, Rus Sosyal Demokrat Partisi mensupları arasında beliren yeni isimler ve parti üyeleri arasındaki fikir ayrılıkları nedeniyle Plehanov geri planda kalmıştır (Kurat 2010: 366-367).
Sosyalizm fikirleri işçi sınıfı arasında geniş bir kitleye yayılmamasına rağmen, Rus entelektüelleri arasında oldukça yaygındı. Sosyalizmi benimseyen bu entelektüel kitle, Çarlık rejimine karşı mücadeleyi kendileri için kutsal bir görev olarak görmeye başlamışlardı. Plehanov tarafından 1883’te kurulan Sosyal Demokrat Partisi’ne girenlerin sayısı küçük bir gruptan ibaretken, partiye Vladimir İlyiç Ulyanov’un (Lenin) katılımıyla Rus ihtilalcilerinin hareketleri yeni bir safhaya girmiş oldu. Lenin’in ağabeyi Petersburg Üniversitesi’nde öğrenciyken rejim karşıtı hareket içinde yer almış ve III. Aleksandr’a yapılan bir suikasta karıştığı ortaya çıkınca da asılmıştı (1887). Bu olay 17 yaşından beri Lenin’in hayatına çok derin tesir etmiş ve onun ihtilalci kimliğinin oluşmasında esas rolü oynamıştır. Lenin, Rusya’da Çarlık rejiminin ancak tam bir devrim hareketi ile yıkılabileceğini, bunun da ancak Marx’ın prensiplerinin uygulanmasıyla ve proletaryanın ihtilali ile mümkün olabileceğini düşünüyordu (Kurat 2010: 367; Devlet 1999: 84).
Lenin kısa zaman içinde Sosyal Demokratların önde gelenlerinden biri oldu. Petersburg’daki işçiler arasında teşkilatlar kurmaya ve sosyalist propaganda yapmaya başladı. Bu faaliyetleri sonucunda Çarlık rejimi tarafından 1896 yılında tutuklanarak 1897’de Sibir’e sürüldü. Sürgün süresi bittikten sonra hükümetten izin alarak Avrupa’ya gitti ve orada ihtilalci faaliyetlere devam etti. Kısa bir zaman içinde Rus Sosyal Demokrat Partisi içinde oldukça sivrildi. Plehanov ve Martov ile birlikte Partinin yayın organı olan İskra4 adlı gazeteyi çıkardı. İskra “kıvılcım” demekti ve gazete “Koca yangını yalnızca bir kıvılcım başlatır.” sloganı ile yayımlanıyordu (Zinovyev 2012:100-104). Lenin, gizli yollarla bu yayını Rusya’ya sokarak işçiler arasında propaganda faaliyetini yürüttü. Yine Rus entelektüellerinden olan Leon Bronştein (Trotski) da Sibir’de sürgündeyken Avrupa’ya kaçmıştı ve İskra’nın yazı heyetinde yer alıyordu. Rusya’daki sosyalist harekete bir düzen vermek amacıyla İskracılar 1903’te önce Brüksel’de sonra ise Londra’da Rus Sosyal Demokratları’nın kongresini topladılar. Bu kongrede Lenin, merkez komitenin bütün teşkilat ve üyeler üzerinde mutlak bir otoritesinin olması gerektiğini savundu. Ona göre, Parti’ye yeni katılacak olanlar ancak bu merkez komite kararıyla onaylanmalıydı. Lenin, her üyenin ihtilalci hareketete fiilen katılmasını istiyordu. Martov’un temsil ettiği grup, Lenin’in bu fikirlerine karşı geldi ve küçük bir değişiklik yapılmasını teklif etti. Kongrede bir ikilik meydana geldi, oylama sonucunda Lenin grubu çoğunluk kazanarak “Bolşevik” (çoğunluk) adını aldı, Martov grubuna da “Menşevik” (azınlık) adı verildi. Başlangıçta Bolşevikler ile Menşevikler arasında önemsiz prensip farkları varken, Lenin’in Rus sosyalist hareketin tek lideri olmak istemesi, diğer partileri tanımaması nedeniyle Bolşevikler ile Menşevikler arasındaki mesafe giderek açıldı. Bolşevikler, tam bir proleterya iktidarı kurmayı esas prensip olarak benimsediler (Kurat 2010: 368).
II. Nikolay Çarlık yönetimini korumak için politika geliştirirken, Çarlık karşıtı olan bütün gruplar da farklı farklı yollarla da olsa bu rejimi yıkmak için teşkilatlı bir faaliyete başlamıştı. Sonuç olarak, Çarlık Hükümeti karşıt hareketler nedeniyle önce yavaş yavaş geri çekilmek, ardından da rejim karşıtlarına tavizler vermek zorunda kalmıştı.
Rus-Japon Savaşı (1904-1905) ve Rusya’da 1905 İhtilali
Rusya, 1891 yılında inşası başlayan ve önemli bir kısmı 1904 yılına kadar tamamlanan “Transsibirya” demiryolu ile Uzak Doğu’da da varlık gösterme imkânı bulmuştu. Çarlık Hükümeti, halkın dikkatini iç huzursuzluklardan başka yöne çekmek için Japonya ile savaşı göze almıştı. Çarlık Hükümeti’nin düşüncesine göre, Japonya ile yapılacak savaşta Rusya halkı, fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak Rusya’nın dış düşmana karşı başarısını isteyecekti. Japonlar, Rusya’nın kendileri aleyhine savaş hazırlıkları nedeniyle 1904 yılı başında Rusya’ya savaş ilan etti. Bir yıl sonra Rusya beklemediği şekilde Japonlar karşısında kayıplar verdi, 3 Ocak 1905’te Port-Artur kalesi düştü ve Japonlar hem çok sayıda Rus’u esir alırken, hem de çok miktarda ganimetin de sahibi oldu. Savaşın sonuna doğru Rusya’nın çeşitli şehirlerinde büyük kargaşa meydana geldi. Grevler, sosyalist mitingler Çar Hükümeti’ni savaşı bitirmeye zorladı. Rusların kendilerinden daha güçsüz olan Japonlara yenilmeleri, bütün dünyaya Çarlık Rusyası’nın artık ne kadar güçsüzleştiğini göstermiş oldu. Bu yenilgi, Rusya’ya Uzak Doğu kapısını kapatmıştı. Ama bu yenilginin esas can alıcı sonucu Rusya’da ilk ihtilalin gerçekleşmesine zemin hazırlaması oldu (Kurat 2010: 369-371).
İç karışıklıklarla çalkalanan ve kendisine karşıt hareketin güçlendiğini fark eden Çarlık Hükümeti, Japon Savaşı’nın yenilgisinin ardından rejimi biraz yumuşatarak, hükümetin istişarî mahiyette bir Duma kurma fikrinde olduğunu bildirdi. Bu sırada Rusya dışındaki ihtilalci liderler de olayları dikkatle takibediyor, Rusya’daki sosyalist ve ihtilalcileri yönlendiriyorlardı. Rus-Japon savaşının kötü gidişi Çarlık Hükümeti’nin otoritesini oldukça zayıflatmıştı ve Çarlık’a karşı işçilerin hareketleri de durmaksızın devam ediyordu (Kurat 2010: 379-384; Vernadsky 2011: 328-329).
II. Nikolay başka çare kalmayınca nihayet 30 Ekim 1905’te Rusya’da meşrutî bir idare kurulmasına karar verdi ve bir ferman yayınladı. Çar’ın Rus halkına vaatleri şunlardı: “1) Temel kişi hak ve özgürlükleri- kişi dokunulmazlığı, düşünce, konuşma ve örgütlenme özgürlüğü- güvence altına alınacak; 2) Demokratik oy verme hakkı getirilecek; 3) Duma’nın onayı alınmadan hiçbir kanun çıkarılmayacak.” (Vernadsky 2011: 329). Çar’ın fermanı, Rusya’da yeni bir dönemin başladığının habercisiydi. Liberaller ve sosyalistler daha geniş hürriyet talep ederken, muhafazakâr gruplar verilen hürriyetten tatmin olmuştu. Bunlardan bir grup “17 Oktober Birliği” adlı parti çatısında bundan böyle Çarlık Hükümeti’ni destekleme kararı aldı. Liberal ve demokratik çevreler ise, Duma’da Kadet Partisi çatısı altında yer aldı. Sosyalist partiler genel olarak gelişmelerden memnun olmasalar da meşru yollarla faaliyet yürütme kararı verdi (Kurat 2010: 385-386). 30 Ekim sonrası Rusya’ya dönen Lenin ve destekçileri ise, hükümet politikalarını şiddetle eleştirmeye devam etti (Vernadsky 2011: 330).
1905 İhtilali, Rusya Türkleri arasında da nispî bir hürriyet havasının doğmasına yol açmıştır. Rusya Türkleri, Çar’ın kendilerine verdiği imkânlardan ellerinden geldiği ölçüde faydalanmıştır. İhtilalin hemen ardından özellikle Kazan Türkleri’nin önderliğinde millî ve siyasî bazı faaliyetler gerçekleşmiştir. 1905 yılına kadar, yayınlanan tek Türkçe gazete Kırım’daki Tercüman idi. Matbuat hürriyeti ile Kazan’da ve diğer şehirlerde birçok Türkçe gazete ve dergi çıkmaya başlamıştır. İhtilal her ne kadar tam anlamıyla bir hürriyet getirmese de Türkler arasında kültürel bir aydınlanmaya imkân sağlamıştır. Bununla birlikte siyasî anlamda da Türkler Hükümet yetkililerine dilekçeler yazarak bazı haklar talep etmişlerdir (Kurat 2010: 389-390).
Rusya Müslümanları’nın önde gelen isimlerinden Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı ve Azerbaycanlı Alimerdan Topçubaşı 1905 sonrası gerçekleşen nispî rahatlıktan Rusya Müslümanları adına faydalanma amacıyla 8 Nisan 1905 tarihinde Petersburg’da bir araya gelerek Rusya Müslümanları Kongresi toplama planını hazırladılar. 15 Ağustos 1905’te Nijni Novgorod şehrinde gayriresmî olarak Rusya Müslümanları’nın Birinci Kongresi’ni topladılar (Devlet 1999: 102-103). Kongrede Rusya Müslümanları’nı ilgilendiren pek çok mesele üzerine kararlar alındı. Bu kararlardan bazıları şunlardı: Rusya Müslümanları’nın siyasî, sosyal ve kültürel faaliyetlerde birleşmeleri gerektiği; bunu gerçekleştirmek için Rusya’nın yenilikçi gruplarıyla işbirliği yapılması; Ruslarla her bakımdan eşitlik talep edilmesi; Müslümanlar arasında yayın ve okullar aracılığıyla modern hayatın yaygınlaştırılması; bu planların gerçekleştirilebilmesi için kongrelerin toplanması. Kararlarda Rusya Müslümanları’nın talepleri siyasî olmaktan çok, Rusya Müslümanları’nı kültürel açıdan geliştirmeyi hedefliyordu. 1905 İhtilali ile birlikte Rusya Müslümanları da artık kendi haklarını talep etmeye başlamışlardı (Kurat 2010: 391; Devlet 1999: 104). Rusya Müslümanları, 1905’teki ilk Rusya Müslümanları Kongresi’nin ardından I. Dünya Savaşı’na kadar II. (13-23 Ocak 1906), III. (16-21 Ağustos 1906) ve IV. (Haziran 1914) Rusya Müslümanları Kongrelerini toplamıştı. Bu kongreler, Rusya Müslümanları arasında millî bir aydınlanma hareketi başlatması açısından oldukça önemli bir misyon üstlenmişti.
1905 İhtilali’nin Kazak Türklerine etkisi, Kazan Türklüğü’ne oranla daha az olmuştu. Troisk’te çıkarılan Aykap gazetesi etrafında toplanan Kazak aydınları, Kazaklar arasında ihtilalci fikirlerin yayılmasına gayret ettiler. İhtilal sonrasında Kazak asilleri arasından Rus okullarında okuyarak yenilikçi görüşlere sahip bir zümre de oluşmaya başlamıştı. Sayıları az da olsa Kazaklar arasından da Duma’da temsilci yer alıyordu. Kazak aydınları ve uruk liderleri, II. Nikolay’a müracaat ederek Kazak bozkırlarındaki Rus sömürgeciliğinin durdurulmasını ve Kazakların haklarının iade edilmesini de talep etmişlerdi. Aralık 1905’te Kazak ileri gelenlerinden Alihan Bökeyhanoğlu, Batı Kazakistan aydınlarının, ileri gelenlerinin katıldığı bir konferans düzenlemiş ve konferans sonucunda Kadet Partisi’nin desteklenmesi kararı alınmıştı. 1913 yılında Orenburg’da Alihan Bökeyhanoğlu, Ahmet Baytursunoğlu ve Mirjakıp Duvlatoğlu’nun çıkarmaya başladığı Kazak Gazetesi, Kazak aydınlanmasında çok önemli bir misyon üstlenmişti. Kazak Gazetesi, özellikle Rus okullarında eğitim gören Kazak gençleri üzerinde etkili olmuştu. O gün için Kazakların en büyük sorunu, Kazak topraklarına yapılan Rus ve Ukraynalı göçüydü. Kazaklar, Rus göçlerine engel olmak için 1907’de Troisk, Orenburg, Kostanay gibi şehirlerde konferanslar düzenleyerek Kazak topraklarına yapılan bu göçlerin Kazak Türkleri’nin sosyal ve ekonomik hayatlarına çok kötü tesir ettiğini dile getiriyorlardı. Duma’da da bu mesele görüşülmesine rağmen, Ruslar Kazak topraklarına göç politikalarında hiçbir değişiklik yoluna gitmemişlerdi. Kazakların konar-göçer hayat yaşamaları, Kazak topraklarının genişliği nedeniyle birbirleriyle ulaşım ve temas imkânının olmaması Kazaklar arasında güçlü siyasî bir faaliyetin yürütülmesine engel oluyordu. Bu sebeple, Kazakların siyasî faaliyetleri sadece Duma’ya katılan üyeler ve birkaç aydın tarafından yürütülüyordu. Ancak bu dönemde başta Alihan Bökeyhanoğlu’nun yürüttüğü faaliyetler ileride Alaş Orda Partisi’nin kurulmasına zemin hazırlamıştı (Devlet 1999: 138-139).
1905 İhtilali Çarlık İdaresi altındaki Rusya’da ilk kırılma noktasıydı. Bazıları ihtilal sonrasında daha çok, bazıları ise daha az olsa da bütün Rusya halkı ihtilalin meyvelerini toplamıştı. Çarlık Hükümeti her ne kadar ihtilal sonrası verilen tavizlerden rahatsız olsa da bunu engellemeyi başaramamıştı. I. Dünya Savaşı başlayana kadar Çar, zaten zorunlu olarak açtığı Duma’nın faaliyetlerini fırsat buldukça tatil etmiş ve bu sebeple Duma dört kez yeniden açılmıştı.
İlk iki meclis oldukça kısa üreli çalıştığı için parlamenter hayat tecrübesi kazanamamıştı. Ancak sonraki iki meclis dönemi Rusya siyaseti için oldukça verimli geçmişti. Siyasî bakımdan iyi eğitilmiş, çoğunluğu kaliteli entelektüellerden oluşan parlamenterler, kısa sürede meclis çalışmalarının bütün yönlerini öğrenmişlerdi. Rusya’da, Duma’nın varlığı siyasî partilerin hayat bulmasına ve buradan hareketle, demokratik ilerlemenin müstakbel şartlarını yaratmada önemli bir katkı sağlamıştı (d’Encausse 2003: 197).
I. Dünya Savaşında Rusya
Rusya’nın Fransa’dan aldığı borçlara karşılık Fransa’yı siyasî platformlarda desteklemesi Rus-Fransız ilişkilerini pekiştirmişti. Yine bu dönemde Rus-İngiliz ilişkilerinde de bir yumuşama söz konusuydu. Japon Savaşı sonucunda Uzak Doğu planları suya düşen Rusya, Orta Doğu politikasında da ihtiyatlı davranmaya başlamıştı. Ağustos 1907’de İngiltere ve Rusya arasında, İran, Afganistan ve Tibet’in durumunu belirleyen bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre İngiltere, Afganistan’ın tek hâkimi olacak; İran, Rusya ve İngiltere arasında paylaşılacak; Tibet ise, tarafsız bölge olarak kalacaktı. Bütün bu siyasî gelişmeler İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yakınlaşmasıyla bir “üçlü itilaf”ın oluşmasına zemin hazırladı. Karşı tarafta ise Almanya, Avusturya ve İtalya’dan oluşan “üçlü ittifak” yer alıyordu (Vernadsky 2011: 335).
Romanov’ların tahtını koruyabilmesi için büyük bir savaşa girmekten kaçınması gerektiği açıktı, zira Rus-Japon Savaşı sonundaki mağlubiyet neredeyse Çarlık rejimini devirecekti. 1914’te büyük bir savaş başlarken Rus devlet adamları arasında buna dur diyen etkili kişiler yoktu, ancak sosyalistler savaş karşıtı görüş bildiriyordu. Sosyalistler, emperyalist bir savaşta işçi sınıfının boş yere acı çekeceğini düşündükleri için savaşa karşıydı. Üstelik bu defa Rusya’nın karşısındaki Japonya gibi küçük bir devlet değil, uzun zamandan beri savaşa hazırlıklı olan Almanya idi. Savaş başladığında bütün Rusya’da vatanperver bir hava kendini hissettirdi ve herkeste Almanlara karşı bir nefret duygusu uyandı. Öyle ki Petersburg adı bile Almanca olduğu gerekçesiyle Petrograd’a çevrildi. Savaş, kısa süre de olsa Rus halkının bütün katmanlarını bir araya topladı, savaş öncesi başlayan işçi grevleri bile durdu. Rus halkı, şehirli, köylü, zengin, fakir, aristokrat, burjuva, işçi demeden Çar’ı destekleyerek Rusya’nın savaştan galip gelmesini arzuladı. Bu, uzun zamandan beri Rusya’da görülmeyen bir durumdu. Ancak bu durum çok uzun sürmedi, çünkü savaşın baştan itibaren kötü gidişatı, idarenin yolsuzluklarının ortaya çıkması ve bunlara eklenen ihtilalci propagandalar Rusya’da yeniden eski memnuniyetsiz havanın doğmasına yol açtı. Savaş çıkınca Duma kısa bir toplantının ardından tatil edilmişti. Baskılar nedeniyle 1915 Ocak ayında toplanan Duma üç oturumun ardından tekrar tatil edildi. Çar, ülkeyi Dumasız, kanun yerine geçen emirleriyle idare ediyordu. Devlet mekanizması savaşın başından beri kötü işlemekteydi. Savaşın ilk yılında Rus ordusunun teçhizat sıkıntısı ortaya çıkmış ve cephane yetersizliği kendini göstermişti. İstenilen malzemelerin cepheye sevkiyatında da büyük sıkıntılar yaşanıyordu. İş gücünü oluşturan köylü ve işçilerin askere alınması, tarımda ve üretimde gerilemeye neden olmuştu. Büyükbaş hayvanlar da cepheye sevkediliyordu, o yüzden hayvan sayısı da azalmıştı. Kısaca, Rusya bütün gücünü savaşa kanalize etmesine rağmen, Rusya’nın gücü savaş ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyordu. İngiltere ve Fransa’dan savaş ihtiyaçlarını karşılamak için çok miktarda borç alınmıştı. Yine de Rus ordusunu tam olarak silahlandırmak mümkün değildi. Ziraat alanındaki gerilemeler büyük şehirlerde yiyecek sıkıntısının yaşanmasına neden oldu. 1917 yılına girerken büyük şehirlerde açlık baş göstermişti. Halk, günlük ihtiyaçlarını karşılayamaz olmuş, karaborsacılık yaygınlaşmış, fiyatlar da bu sebeple yükselmişti. Halkın durumu iyice kötüye giderken, savaş zenginlerini yaratmıştı ve bunlar lüks içinde yaşamlarını sürdürmeye devam ediyordu. Zengin ve nüfuzlu kişiler çocuklarını askerlik mükellefiyetinden kurtarmak ve onların cepheye gitmesine engel olmak için rüşvet yolunu tercih ediyor, bu şekilde işlerini hallediyordu. Halk, bütün bunları görüyor ve gün geçtikçe halkın memnuniyetsizliği artıyordu. Orduda da bir bıkkınlık seziliyordu. Savaş uzadıkça asker kaçaklarının sayısı artıyordu. Sarayda ise eskiden olduğu gibi debdebeli hayat devam etmekteydi. 1915 baharında Duma toplantıya çağrıldı. Duma’da hükümet aleyhine güçlü bir blok oluşmuştu ve artık hiçbir şekilde anlaşma zemini kalmamıştı. Eylül 1915’te Duma süresiz tatil edildi. Petrograd’daki aristokratlar arasında bile Çar ve Çariçe eleştirilmeye başlandı. Çariçe Aleksandra Feodorovna’nın bir Alman prensesi olması nedeniyle, Çariçe’ye düşmanlık beslenerek, onun Almanlarla anlaştığı, Rusya’yı bilerek felakete sürüklediği, sarayda Alman casuslarının bulunduğu dedikoduları yayıldı. Çar’a yakın olan kimseler bile Duma’nın toplanmasını istediler, bunun üzerine 1916 Kasım ayında Duma toplandı. Ancak Duma’daki ilk görüşmelerden itibaren Hükümet aleyhine şiddetli tenkitler oldu. II. Nikolay bu tenkitleri dikkate almadığı gibi, Duma’yı Ocak 1917’ye kadar tatil etti. Çar, o günlerde Rusya’nın geleceğinden çok, kendi iktidarını düşündüğü için, sık sık bakan değişiklikleri yapıyor ve savaşın kötü gidişatıyla pek ilgilenmiyordu. Çar, Duma’da kendine karşı tepkiler nedeniyle Duma’yı bir türlü toplamak istemiyor ve tatili uzatıyordu. Duma ancak Şubat 1917’de toplanacaktı, oysa Rusya’nın durumu iyice kötüye gidiyordu (Kurat 2010: 421-426). Nihayet Şubat 1917’de beklenen oldu ve Rusya’da üç yüz yıllık bir hanedanın egemenliğine son veren bir devrim gerçekleşti.
Lenin, 1907’den beri yurt dışında olmakla birlikte Rusya’daki gidişatı yakından takip ediyordu. O, halklar arasında süren bu “emperyalist” savaşın sonlandırılması için alt sınıfların üst sınıflara karşı bir iç savaş başlatması gerektiğini çeşitli vesilelerle savunuyordu (Vernadsky 2011: 347). Lenin I. Dünya Savaşı için “Savaş devrime verilmiş en güzel armağandır” diyordu. Çünkü savaş, Çarlık rejiminin güçsüzlüğünü, tıkanmışlığını gözler önüne sermiş ve Çarlık’ı yıkıma sürüklemişti. Rusya, savaşa katılan diğer ülkeler gibi savaşın kısa süreceğini tahmin ederken, uzun süren savaş onu ekonomik krize sürüklemiş, bütün imkânlarını savaşa seferber eden Çarlık Hükümeti ülkedeki durumu kontrol edemez olmuştu (Werth 2008: 15).