Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – biyografiler», sayfa 6
Capitolinus
Roma kanunlarına göre en ağır suç kendini kral ilan etmekti. Bir aristokrat ve savaş kahramanı olan Marcus Manlius Capitolinus, MÖ 385 yılında ülkenin başına geçmeye çalışmakla suçlandı. Ertesi yıl, şehir geleneklerine uygun bir şekilde uçurumdan atılarak cezalandırıldı.
Romalı politikacının tutuklanması ve yargılanması ile ilgili farklı değerlendirmeler mevcuttur. Plutarch (46-120) Capitolinus’un bir popülist ve demagog olduğunu iddia eder. Ona göre Capitolinus, “tiranlık kurmak isteyenlerin bilindik sanatı” olan demagojiye başvurmuştur. Livy (MÖ 56-MS 17) ise Capitolinus’a sempati besler. Yargılanmasını popüler bir kahramanın bertaraf edilmesine yönelik bir komplo olarak nitelendirerek kınar. Gerçekten de Capitolinus’un asıl suçu, politik statükoya meydan okumuş olması olabilir.
Capitolinus, dönemin aristokrat sınıfı olan patricilerin bir üyesi olarak dünyaya geldi. Buna karşılık aşağı sınıftan pleblere sempati duyuyor ve kendisini onların safında görüyordu. Yoksulların refaha kavuşturulması için borçlarının silinmesini ve Roma’nın askeri başarısının sağladığı zenginliğin daha geniş kesimlere dağıtılması gerektiğini savunarak önemli bir güç elde etti.
Marcus Manlius, MÖ 392 yılında şehrin iki konsülünden biri olarak özel bir önem kazanmıştı. İki yıl sonra Gaullere karşı verilen savaşta şehrin savunmasını yönetti. Efsaneye göre Gauller şehri kuşatmış ve istilacılar şehri savunan birlikleri Capitoline Tepesi’ndeki hisara kadar geri çekilmeye zorlamıştı. Düşmanlar bir gece gizlice tepeye yaklaştılar. Bekçiler onları fark etmedi. Ne var ki bir kaz sürüsünün ses çıkartması Manlius’u uyandırdı ve düşmanlar geri püskürtüldüler. Şehri kurtardığı için Manlius, Capitolinus adıyla onurlandırıldı.
Zaferden sonra gazilerin borçlanarak yoksulluğa düştüklerini görmek Capitolinus’u üzdü. Tam dört yüz Romalı’nın borcunu üstlendi. Livy’e göre, dava açarak mücadele etmeleri için başkalarına da yardımcı olmuştu. Senato’nun onu bir dönem tutuklamasına rağmen yaygın halk protestoları sayesinde serbest bırakılmak zorunda kaldı.
MÖ 385 yılında Capitoline Tepesi’nin eteğinde görülen mahkemeye çıkartıldığında, bulundukları yer şehrin savunmasında gösterdiği başarının zihinlerde tazelenmesine neden oldu. Hakimler, mahkeme başka bir yere taşınana kadar onu yargılamayı reddettiler. Mahkemenin yapılacağı yer, onun büyük zaferini hatırlatmayan bir yer olmalıydı. Suçlu bulunduktan sonra Capitoline’deki Tarpeian Kayası’ndan aşağıya atıldı. Bu, Roma’da hainlere layık görülen bir cezaydı.
Ek Bilgiler
1- Tarpeian Kayası, adını Roma tarihindeki mitolojik bir figür olan Tarpeia’dan alır. Bir askeri görevlinin kızı olan Tarpeia’nın rakip bir İtalyan kabilesi ile işbirliği yaparak şehre ihanet ettiği söylenmektedir.
2- Capitoline, Roma’nın ünlü yedi tepesinden biridir. Üzerinde büyük Jüpiter Tapınağı bulunmaktadır. İngilizce’deki “Capitol” kelimesi de Capitoline’den türetilmiştir.
3- İdamından sonra Senato, Capitolinus’un evini yıkmış ve aynı noktada “Juno Moneta” için bir tapınak inşa etmiştir. Tapınak daha sonraları darphane olarak kullanılmıştır. Para anlamına gelen Latince’deki moneta ve İngilizce’deki money kelimeleri monata sözcüğünden türemişlerdir.
Thucydides
Thucydides (MÖ 460-404) bir Yunan tarihçisidir. Batı literatürünün günümüze ulaşan en eski kaynaklarından biri olan Peloponez Savaşı Tarihi’nin yazarıdır. Antik Yunan’la ilgili pek çok bilginin kaynağı olan bu kitap, tarihi tanrıların kontrolündeki doğa üstü bir süreç olarak değil insan ilişkilerinin bir sonucu olarak açıklamaya çalışan ilk ciddi girişimdir.
“Thucydides’in ilk sayfası, bana göre, gerçek tarihin başlangıcıdır,” diye yazar antik tarihçiyi öven filozof David Hume (1711-1776). “Ondan önce yazılanlar masal gibiydi. Öyle ki filozoflar bu metinleri reddetmek zorunda kalmıştı. Zira bunlar abartılı şiir ve nutuklardan ibaretti.”
Thucydides Atina’da doğdu. Altın madenleri olan zengin bir ailenin çocuğuydu. Ailesi, büyük ihtimalle demokrasiyle birlikte konumları sarsılan eski Atina aristokrasisinin bir üyesiydi. MÖ 430 yılındaki veba salgınında hayatta kalmayı başaran Thucydides, şehrin başdüşmanı olan Sparta’ya karşı general olarak savaştı. MÖ 423 yılında Atina’nın yenilgisi yüzünden suçlandı ve ceza olarak sürgüne gönderildi.
Sürgündeki yılları boyunca Thucydides Yunanistan’ı gezdi. Savaşı dışarıdan gözlemledi. Savaş henüz devam ederken yazmaya başladığı kitabı, nispeten tarafsız bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Bu yönüyle daha önce yazılan tarihi metinlerden ayrılmaktadır. Eski anlatılar genellikle yazarların ülkelerinin savunuculuğunu yaptığı eserler olmaktan öteye geçememiştir. Thucydides ise kendi yapıtından bahsederken “Benim çalışmam sadece bugünün insanları için değil, onu sonsuza kadar kalması için hazırladım,” demektedir.
Peloponez Savaşı (adını Sparta’nın bulunduğu Peloponez Yarımadası’ndan alır), MÖ 431 yılında başlamıştı. Bundan öncesinde ise Atina ve Sparta arasında uzun yıllardır süregelen bir gerilim vardı. Savaş ilk zamanlar Atinalıların lehinde seyretse de sonrasında pek çok başarısızlık yaşandı. Bunlardan biri de Thucydides’in MÖ 423 yılında Amphipolis’te yaşadığı mağlubiyetti. Savaşın ardından geçici bir ateşkes ilan edildiyse de, barış kalıcı olmadı.
Thucydides’in anlatımı savaşın bitiminden önce, MÖ 411 yılında son bulur. Kimi araştırmacılar bu tarihte öldüğünü ya da Atina’ya dönmesine izin verildiğini öne sürerler. Asıl savaşsa yıllar sonra, Atina’yı büyük bir Yunan gücü olmaktan çıkartan Sparta galibiyeti ile son bulacaktır. Böylece MÖ 5. yy boyunca süren Atina’nın altın çağı tamamlanmış olur.
Ek Bilgiler
1- Bir başka Atinalı tarihçi olan Heredot (MÖ 484-425), Thucydides’ten daha yaşlıdır. Genel olarak Persler’le yapılan savaşlara odaklanmıştır. Olayların arkasında yatan nedenleri çoğu zaman ilahi adaletle açıklamış ya da yaşananlardan ahlaki dersler çıkartmıştır. Thucydides, meslektaşının aksine böyle sonuçlara varmaktan kaçınmıştır.
2- Peloponez Savaşları, çok bilinen bir Atina komedisi olan Aristophanes’in (MÖ 450-388) Lysistrata adlı oyununun arka planını oluşturmaktadır. Oyunda Lysistrata, Yunan kadınlarına barış yapana dek eşleriyle seks yapmamalarını öğütleyerek savaşı sonlandırmaya çalışmıştır.
3- Sparta savaşı kazanmasına rağmen Yunanistan’daki egemenliği kısa sürmüştür. Yetmiş yıl sonra hem Atina hem de Sparta, Büyük İskender (MÖ 356-323) tarafından fethedilmiş ve böylece bağımsız devletler olarak varlıkları son bulmuştur.
Spartaküs
Spartaküs bugün en çok, hayatını konu alan Oscar ödüllü Spartacus (1960) filmiyle tanınmaktadır. Bununla birlikte filmde Kirk Douglas’ın (1916-) canlandırdığı Spartalı köle, gerçek bir tarihi şahsiyettir. Roma Cumhuriyeti’nin en büyük köle isyanlarından birine liderlik etmiştir.
Spartaküs Trakya’da, günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde kalan bir bölgede özgür bir insan olarak dünyaya geldi. Romalılar tarafından eşiyle birlikte esir alındıktan sonra Güney İtalya’daki Napoli yakınlarında bir şehir olan Capua’ya götürüldü. Burada bir gladyatör olarak eğitildi. İtalya’da gladyatörler mahkum muamelesi görüyor ve ancak şavaşmak için dışarı çıkmalarına izin veriliyordu. Spartaküs gladyatör eğitimi sırasında yaşadığı tüm zorluklara rağmen daha sonraları savaş eğitiminin çok faydasını görecekti.
MÖ 73 yılında Spartaküs ve yetmiş köle gladyatör okulundan kaçtılar. Okulun mutfağından çaldıkları satırları silah olarak kullanmışlardı. Vezüv Dağı’nda saklanıp silahlanmaya devam ettiler. Eskinin köle gladyatörleri, bir süre sonra sayıları yüz bini geçecek olan bir asiler ordusu haline gelmişti.
Başlarda, Roma otoriteleri isyanı ciddiye almadılar. İsyanı bastırmak için deneyimsiz bir subay gönderdiler. Böylece Spartaküs ve adamları onu kolaylıkla alt ederek, kendilerine başka kölelerin de katılmasını sağlayacak bir zafer elde etmiş oldular.
Spartaküs, isyanın lideri seçilmiş olsa da gerçekte hareket organize değildi. Kendi içinde bölünmüş durumdaydı. Çok iyi bir askeri stratejist olan Spartaküs, Gaul’e doğru ilerleyip başka bir isyancı grupla birleşmeyi umuyordu. Ne var ki isyanın diğer liderleri onu dinlemediler.
MÖ 71 yılında, utanç verici yenilgilerin ardından Romalılar General Marcus Licinius Crassus’u (MÖ 115-53) isyancılarla savaşmak için gönderdiler. Crassus, Spartaküs ve taraftarlarını Güney İtalya’ya kadar kovaladı. Silarus’taki muharebede onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Filmin aksine Spartaküs bu savaşta ölmüştür. Spartaküs’ün binlerce taraftarı da çarmıha gerilerek öldürüldü. Bu cezanın amacı diğer kölelerin gözünü korkutarak ileride yaşanacak başka bir isyanın önüne geçmekti.
Ek Bilgiler
1- Romalıların Spartaküs’ün karşısında aldıkları yenilgiler o kadar utanç vericiydi ki yenilgiye uğrayan lejyonların büyük bölümü imha edildi. Bu ceza çok nadir olarak savaş meydanında korkaklık gösterenlere uygulanırdı. Cezanın uygulanmasına karar verildiğinde kumandanlar rastgele her on askerden birini seçer ve seçtiklerini öldürürlerdi.
2- Stanley Kubrick’in (1928-1999) 1960 yapımı filminde Spartaküs’ü Kirk Douglas oynarken, Laurance Olivier (1907-1989) onun Romalı rakibi olan Crassus’u canlandırdı. Film dört Oscar ödülü kazanmış ve ayrıca iki dalda da ödüle aday gösterilmişti.
3- Spartaküs ayaklanması Roma tarihinde 3. Köle Savaşı olarak bilinir. Önceki iki köle ayaklanması da -1. Köle Savaşı MÖ 135-132 ve 2. Köle Savaşı MÖ 104-103, her iki isyan da Sicilya’da yaşanmıştır- Roma’nın zaferiyle sonuçlanmıştır.
Konfüçyus
Antik Çin filozofu Konfüçyus (MÖ 551-479) tarihin en etkili kitaplarından biri olan Seçmeler’in yazarıdır. Adını taşıyan bir ahlak sistemi kurmuştur. Asya kültürü ve toplum hayatı üzerindeki büyük etkisine rağmen hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir.
Efsaneye göre Konfüçyus, günümüz Doğu Çin’inde yoksul ama saygın bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğu yerde o dönem Lu Krallığı hüküm sürüyordu. Bir süre muhasebeci, çoban ve öğretmen olarak çalıştıktan sonra yerel egemenin yanında memur oldu. Başarılı bir danışman olmasına rağmen otuz yıl sonra politik nedenlerle bu işi bıraktı. Belki de patronunun hedonistik yaşam tarzı onu rahatsız etmişti.
Sarayda yaşadığı deneyimler ona iyi bir idarenin nasıl olması gerektiği hakkında fikir verdi. Çin tarihinin o döneminde bu mesele çok yaygın bir tartışma konusuydu. İlkbahar ve Sonbahar Dönemi (MÖ 722-481) olarak anılan bu zaman aralığında ülkede sözde imparator hakimiyeti olmasına rağmen, gerçekte yarı-bağımsız feodal kralların sözü geçiyordu.
Konfüçyus ahlak, görev duygusu, derin düşünme ve eğitim gibi konuların önemine vurgu yaptı. Konfüçyus’a göre bir idarenin meşruluğu onun başında bulunan kişiye, bir toplumun sağlığı ise onu oluşturan insanlara bağlıydı. İşini bıraktıktan sonra on yıl boyunca ahlaki ve felsefi düşüncelerini yaymak için Çin’i dolaştı.
Seçmeler ölümünün ardından taraftarları tarafından derlenmiştir. Bu kitapta yer alan bilgiler Konfüçyusçuluğun temellerini oluşturur. Kitapta hiçbir anlatım bulunmamakta, kitap yazarının ahlaki anlayışını göstermeyi amaçlayan kısa hikaye ve aforizmalardan oluşmaktadır. Bir yerde politika ile ilgili olarak şunlar söylenmektedir: “Efendi der ki Erdemle hükmeden kişi kutup yıldızına benzer. Yerini her zaman korur ve tüm diğer yıldızlar ona dönerler.”
Bu benzetme Konfüçyus düşüncesinde erdemli yöneticinin önemine vurgu yapar. Konfüçyus’a göre bir yönetici tüm toplum için ahlaki bir örnektir. Konfüçyus’un kutsiyet iddiası olmamasına ve Konfüçyusçuluğun bir din olmamasına rağmen 72 yaşında öldükten sonrada yazdıkları büyük bir yaygınlık kazanmış ve Çin toplumunun ahlaki temellerini teşkil etmiştir.
Ek Bilgiler
1- Konfüçyus ellili yaşlarının sonunda bir suikast girişiminden sağ olarak kurtulmayı başarmıştır. Daha sonraları suikastçisinin kardeşini, öğrencisi olarak kabul etmiştir.
2- Seçmeler’e ek olarak Konfüçyus bir şiir kitabı da yazmıştır. Ayrıca Lu Krallığı vakayinamesi olan İlkbahar ve Sonbahar Kayıtları da onun elinden çıkmıştır.
3- 1966-1976 yılları arasında yaşanan Çin Kültür Devrimi sırasında, komünist lider Mao Zedung (1893-1976) Konfüçyus’u “berbat bir gerici” olarak tanımlamış ve Konfüçyusçuluğa Çin toplumunun gelişimini engelleyen gerici düşünceler yığını olarak saldırmıştır. Mao’nun kızıl muhafızları Konfüçyus’un doğduğu yerdeki bir tapınağa saldırı düzenlemişlerdir. Mao’nun ölümünden sonra Çin liderleri, Konfüçyusçuluğun itibarını iade etmişlerdir.
Hannibal
Hannibal (MÖ 247-183), 2. Kartaca Savaşı sırasında Roma lejyonları ile savaşmış Kartacalı bir generaldir. Sonunda başarısız da olsa, savaş fillerinin eşlik ettiği ordusunu karlı Alpler’den geçirerek İtalya’yı işgal etmeye çalışması ona günümüze kadar canlılığını koruyan büyük bir ün kazandırmıştır.
Hannibal’ın yenilgiye uğramasına rağmen askeri taktiklerdeki ustalığı onu antik dünyanın en tanınmış ve en korkulan kumandanları arasına sokmuştur. 2 bin yıl sonra bile Fransa ve İtalya’daki dağlarda yolculuk sırasında kayalara kazınmış ismine rastlayanlar olmuştur.
Hannibal, 1. Kartaca Savaşı sırasında Roma tarafından yenilgiye uğratılan General Hamilcar Barca’nın oğludur. Babası oğlundan, henüz dokuz yaşındayken hayatını şehrin büyük düşmanlarına karşı savaşmaya adayacağına dair Tanrı Baal’e yemin etmesini istemiştir (Hannibal “Baal’ın Zerafeti” anlamına gelmektedir).
Hannibal MÖ 221 yılında Kartaca ordularının komutanlığına geldi. İki yıl sonra istila hareketine başladı. Yirmi 5 bin askerden oluşan Kartaca güçlerinin binlerce atı ve birkaç düzine fili bulunuyordu. Kesin rotası bilinmemekle birlikte en son Kuzey İtalya’daki Torino Şehri’ne kadar ulaştığı bilinmektedir. Askerlerinin yarısından fazlasının ve fillerinin büyük çoğunluğunun bu yolculuk sırasında öldüğü tahmin edilmektedir. Sonraki 17 yıl boyunca Hannibal, Roma’yla kendi arka bahçesinde savaştı. Düşmanlarının karşısında hiç savaş kaybetmemiş ama Romalılar Kartaca’ya saldırınca geri dönmek zorunda kalmıştır. MÖ 202 yılında Zama Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Hannibal, Tyre şehrine sürgüne gitmiş ve Kartaca’ya asla geri dönmemiştir.
Ne var ki Hannibal’ın Roma’yla olan savaşı bitmemişti. Yunan Seleucid İmparatorluğu’na askeri danışman olmuş ve Roma müttefiklerini yenen Bithynian Donanması’nı kumanda etmiştir. Romalılar Hannibal’ı yakalama kararı vermişler ve Bithynian kralına onu teslim etmesi için baskı yapmışlardır. Hannibal ise Romalılar onu yakalamadan önce intihar etmiştir.
2. Kartaca Savaşı’nın Roma zaferi ile sonuçlanması tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. En korkunç düşmanının yenilgisiyle Roma, Akdeniz dünyasındaki askeri üstünlüğünü kurmuştur. Bu konumunu yüzyıllar boyunca koruyacaktır.
Ek Bilgiler
1- Hannibal’ın adı İngiliz yazar Jonathan Swift (1667-1745) tarafından 1726 yılında yazılan klasik eser Güliver’in Seyahatleri’nde de geçmektedir.
2- Mark Twain’in (1835-1910) çocukluğunu geçirdiği Missouri’deki Hannibal şehri, adını Kartacalı komutandan almaktadır. Kasaba ve onun sakinleri, Twain’in en bilinen romanlarından biri olan 1885 tarihli Hucklebery Finn’in Maceraları’na ilham kaynağı olmuştur.
3- Kartaca, 3. Kartaca Savaşı (MÖ 149-146) ile kesin bir biçimde Roma tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Kinci Roma askerleri şehrin etrafındaki tarlalara tuz dökerek onun bir daha gelişmemesini garantiye almak istemişlerdir. Tarihçilerin bu hikayeyle ilgili şüpheleri olsa da Kartaca’nın bir daha asla Akdeniz’deki Roma egemenliğini tehdit edemediği bilinen bir gerçektir.
Mencius
İnsan doğası özünde iyi midir, yoksa kötü müdür?
Mencius (MÖ 371-289) insanların temelde iyi oldukları düşüncesini savunması ile tanınmaktadır. Yazıları büyük ölçüde filozof ve din adamı Konfüçyus’tan (MÖ 551-479) etkilenmiştir. Mencius’un yazıları Çin felsefesinin temel metinleri arasında yer almakta ve ölümünden 2 bin yıl sonra bile hâlâ etkili olmaya devam etmektedir.
Mencius, bugünkü sınırlarla Doğu Çin’de hüküm sürmüş olan Zhou Hanedanı döneminde doğmuştur. “Savaşan devletler dönemi” olarak anılan bir karmaşa ve siyasi ayrışma çağında yaşamıştır. Babası, Mensius üç yaşındayken ölmüştür. Bunun üzerine eğitimi ile annesi ilgilenmiş ve efsaneye göre oğlu için doğru öğretmeni bulana kadar çok sayıda farklı şehri dolaşmıştır.
Annesinin sonunda bulduğu öğretmen, Konfüçyus’un torunu Zisi’ydi. Öğrencisine Konfüçyusçu ahlak ve felsefe dersleri verdi. Konfüçyus gibi Mensius da devlet memuru olarak çalıştı. Çin’de seyahat ederek düşüncelerini yaydı.
Mencius insanların dört erdeme yatkın olarak doğduğuna inanıyordu: empati, başkalarına saygı duyma, doğru ile yanlışı ayırma ve kabahat işlediğinde utanma. Tüm diğer erdemlerin “dört başlangıç” adını verdiği bu dört unsurdan kaynaklandığına inanıyordu. Hasımları olan Mozi (MÖ 470-391) ve Yang Zhu (MÖ 440-360) insanların doğuştan herhangi bir erdeme sahip olmadıklarını, aksine ahlakın eğitim ve deneyim yoluyla öğrenildiğini savundular.
Mencius politika hakkında da yazılar yazdı. Aynı zamanda Konfüçyus’un düşüncelerinin inceliklerine yoğunlaştı. Konfüçyus gibi o da bir yöneticinin erdemli olmasının önemine işaret ediyordu. Mencius buna ek olarak kötü yönetimiyle “göksel yetki”yi (mandate of heaven) kaybeden bir yöneticinin devrilmesinin doğru olacağını söylemişti.
Ek Bilgiler
1- Doğduğu Shandong’ta ona adanmış olan antik dönemden kalma eski bir tapınak, Çin Kültür Devrimi sırasında hasar görmüş, ancak 1980 yılında tamir edilerek yeniden ziyarete açılmıştır.
2- Filozofun yazılarını içeren bir derleme olan Mengzi, Konfüçyusçu düşüncenin dört temel kitabından biri olarak kabul edilmektedir.
3- Mencius’un bazı yazıları Yunan filozofu Plato’yu (MÖ 429-347) andırsa ve her iki düşünür aynı dönemde yaşamış olsa da, ikisinin birbirinden haberdar olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yoktur.
Vitruvius
Bir yazar, mühendis ve asker olan Vitruvius, MÖ 80-15 yılları arasında yaşamıştır. On ciltten oluşan mimari kitabı, Roma’nın ünlü yollarının, tapınaklarının ve su kemerlerinin yapılmasında kaynak olarak kullanılmıştır. Yapı ve fizikle ilgili temel bilgilerin ve inşaatla ilgili can alıcı ipuçlarının yer aldığı De Architectura, yayınlanmasından yüzyıllar sonra bile bir rehber kitap olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
De Architectura aynı zamanda yazarıyla ilgili de temel bir bilgi kaynağıdır. Vitruvius, Julius Sezar’ın (MÖ 100-44) ve İmparator Augustus’un (MÖ 63-MS 14) yanında askeri mühendis olarak çalışıyordu. Roma dünyasını gezdi ve savunma istihkamı konusunda bir uzman haline geldi. Kuşatma makinaları, mancınık ve diğer antik silahlarla ilgili derin bir bilgisi vardı.
Vitruvius, Sezar’ın ölümünün ardından Augustus ve Augustus’un kızkardeşi Octavia Minor (MÖ 69-11) tarafından finanse edildi. Bir dönem sivil mimar olarak çalıştı ve İtalya’daki Fano’da bir bazilika inşa etti. Daha sonra ise ünlü kitabını yazdı.
De Architectura’da Roma ve Yunan mimarisinin bütün bilgilerini özetlemeye çalıştı. Önceki yazarlardan bolca esinlenmişti. Ayrıca kendi öğüt ve gözlemlerini de paylaştı. Kitapta şehir duvarlarının nasıl yapılacağı, kuyuların nerede açılacağı ve hatta bütçe aşımının nasıl önleneceği gibi pratik meselelere de yer verilmişti. Vitruvius üç mimari düzen tanımlıyordu: İonik, Dorik ve Korinthian. Bunlar Roma ve Yunan mimarisini oluşturan temel sistemler olarak kabul gördü.
Bunlar dışında Vitruvius’un hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Roma mühendisliğinin kurucusu olarak yaptığı etkiler ise çok belirgindir. Roma İmpartorluğu’nun genişlemesi sürecinde onun kitabını kullanan mühendisler orduya eşlik etmiştir. Haleflerinin yaptığı yol ve su kemerleri, Roma İmparatorluğu’nun en uzun ömürlü kalıntıları arasında yer almaktadır. Orta Çağ boyunca, Roma yapımı yollar Avrupa’nın en önemli ana yollarını teşkil etmiştir. Bugün dahi kimi İspanyol ve Fransız şehirleri sularını Roma su kemerlerinden almaktadır.
Ek Bilgiler
1- Vitruvius kurşunun insana zararlı olduğunu söyleyerek, suyun taşınmasında kurşun boruların kullanımına karşı çıkmıştır. Bu olay ABD’de kurşun boruların yasaklanmasından 2 bin yıl önce gerçekleşmiştir.
2- De Architectura’nın üçüncü cildinde Vitruvius, insan bedeninin boyutlarından bahseder. Leonarda da Vinci’de (1452-1519) “Vitruvian Adam” olarak bilinen gravüründe ideal insan formunu oluştururken bu kitaptaki ölçüleri temel almıştır.
3- De Architectura, bir İtalyan araştırmacı olan Poggio Bracciolini (1830-1459) tarafından 1414 yılında yeniden keşfedilmiştir. Bu keşif Antik Roma inşaat tekniklerinin Rönesans döneminde yeniden canlanmasını sağlamıştır.