Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – biyografiler», sayfa 7
Herostratus
Efes’in gururu olan devasa Artemis Tapınağı Akdeniz’e bakardı. İnşa edilmesi 120 yıl sürmüştü. Antik dünyanın yedi harikası arasında sayılıyordu. Ta ki MÖ 356 yılında genç bir Yunanlı olan Herosratus onu yakana kadar…
Yaşanan felaket Efes’te büyük şok yaşanmasına neden oldu. Yakalandıktan sonra Herostratus tapınağı adının sonsuza kadar anılmasını sağlamak için yaktığını söyleyince bu daha büyük bir şaşkınlık yarattı. Sadece ün sahibi olmak için suç işleyenler anlamına gelen “herostratik suçlular” deyimi buradan gelmektedir.
Herostratus hedefini çok dikkatli seçmişti. Tapınak, doğum ve av tanrıçası olan Artemis’e adanmıştı. Atina’daki Parthenon’dan daha büyüktü. Yapımı, efsanevi derecede zengin olan Kral Croesus tarafından finanse edilmişti. “Tanrıların tek gerçek evi Efes’teki Artemis Tapınağı’dır,” diye yazar tapınağın bir hayranı olan Bizanslı Philo. “Bu söylediğimi sınamak isteyenler onu kendi gözleriyle gördüklerinde anlayacaklardır ki tanrılar gökteki ölümsüz meskenlerini bırakıp kendilerine dünyada bir yer edinmiştir.”
Herostratus’un yangından önceki hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Tutuklandıktan sonra vücudu gerilerek işkence yapılmıştır. Bu genelde vatandaş olmayanlara uygulanan bir cezaydı. Bu nedenle Herostratus’un Efes’in yerlisi olmama ya da bir köle olma ihtimali oldukça yüksektir.
İdam edildikten sonra yetkililer ona bir ceza daha verdiler. İstediği üne kavuşmasını engellemek için isminin anılmasına yasak getirildi. Yasağa yüzyıllar boyunca uyulmuş olsa da en sonunda bir antik çağ yazarı yasağı delerek Herostratus’un adının hatırlanmasını ve arzu ettiği ölümsüz üne kavuşmasını sağladı.
Ek Bilgiler
1- Yunanca adı Ephesus olan Efes günümüz Türkiye’sindedir. Şehirdeki Artemis Tapınağı’ndan arta kalanları da içeren antik Yunan kalıntıları 19. yy’da başlayan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
2- Tapınağa saldırı Alman şair Georg Heym’in (1887-1912) “The Lunacy of Herostratus” (Herostratus’un Deliliği) şiirine ve Jean Paul Sartre’ın (1905-1980) L’Erostrate adlı kısa öyküsüne konu olmuştur.
3- Stratos Yunanca’da ordu anlamına gelmektedir. Herostratos ise ordu kahramanı anlamına gelir.
Cicero
Çağının en ünlü hatibi olarak tanınan Cicero (MÖ 106-43) Romalı bir devlet adamı, avukat ve filozoftur. Konuşmalarının gücü ve etkisi ile meşhur olmuştur. Roma tarihinin çalkantılı bir döneminde çeşitli görevlere seçilmiştir. Şehrin kaybolmaya başlayan cumhuriyetçi geleneğini savunurken hayatını kaybetmiştir.
Marcus Tullius Cicero, Roma’nın güneyindeki bir kasaba olan Arpinum’da dünyaya geldi. Babası aristokrat sınıfına mensuptu. Latince ve Yunanca eğitim almış, Roma’da felsefe ve hukuk tahsili görmüştü. MÖ 79 yılında Atina’ya gitti. Burada retorik dersleri aldı. Aynı yıl evlendi.
Yunanistan’dan döndükten sonra Cicero politikaya atıldı. İlk olarak Sicilya’ya sulh hakimi olarak atandı. Adanın Romalı valisini yozlaşmış tavırları nedeniyle yargıladı. Bu yargılama sırasında ortaya koyduğu dürüstlüğü ve hitabet sanatındaki başarısı ona büyük bir ün kazandırdı. Cicero daha sonra Roma hukuku ile ilgili uzmanlığını arttıran çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak MÖ 63 yılında konsül seçildi.
Roma Cumhuriyeti’nde her yıl iki konsül seçilirdi. Bunlar ortaklaşa olarak Roma’nın devlet işlerinin yürütülmesinden sorumlu olurdu. Cicero kendi görev süresi içerisinde Cumhuriyet hükümetini devirmeyi amaçlayan “Catiline Komplosu”nu açığa çıkardı. Ardından yaptığı dört etkili konuşma ile komplocuların yargılanmadan hemen idam edilmesini talep etti. Cicero kendisini Cumhuriyet’in kurtarıcısı gibi göstererek tereddütte kalan senatoyu idamlar konusunda ikna etti: “Benim konsül olarak atanmam Cumhuriyet’in korunmasına bir fayda sağlamışsa ben bundan neden mutlu olmayacak mışım?”
Julius Sezar (MÖ 100-44) ve Pompey (MÖ 106-48) arasındaki Roma İç Savaşı’nda Pompey’in tarafını tuttu. Buna rağmen Sezar savaşı kazandıktan sonra onu affetti. Cicero, Sezar’ın sahip olduğu diktatöryel güçlerden rahatsızdı. Yine de ona karşı düzenlenen komplonun (MÖ 44) bir parçası olmadı. Cicero, Sezar’ın ölümünden sonra varisi Mark Antony’nin (MÖ 83-30) Senato’da gücü eline geçirmesini engellemek için büyük bir çaba harcadı.
Öfkeden deliye dönen Antony, Cicero’yu politik hasımlarının arasına ekledi. Büyük hatip, Antony’nin adamları tarafından kıstırıldı ve başı kesilerek öldürüldü (7 Aralık, MÖ 43). Bu olay olduğunda Cicero 63 yaşındaydı. Cicero’nun koparılan dili söylendiğine göre senatonun ortasında sergilenmiştir. Bu hem Antony’i eleştireceklere karşı bir gözdağı hem de Cicero’nun hitabet gücüne yapılan bir göndermeydi.
Ek Bilgiler
1- Cicero Sezar’a karşı yapılan komplonun bir parçası olmamakla birlikte, suikastte (15 Mart, MÖ 44) yer alanların affını talep etmiştir.
2- Diğer Romalı politikacılardan farklı olarak Cicero, orduda çok kısa bir süre bulunmuş ve askeri kariyerini politik amaçları için kullanmamıştır. MÖ 91-88 yıllarında Roma ve diğer İtalyan şehirleri arasında yaşanan savaşta çarpışmış ve bu dönemde tanık oldukları Cicero’nun savaş ve şiddetten nefret etmesini sağlamıştır.
3- Cicero adı Latince bir kelime olan “chickpea”den gelmektedir. Plutarch’a göre (46-120) Cicero’nun atalarından biri burnu nohuta benzediği için bu adı almıştır.
Vercingetorix
Gaul kendi içinde üç parçaya ayrılmıştı. Vercingetorix (MÖ 82-46) adındaki bir kabile şefi ülkenin dağınık kabilelerini Romalılar’a karşı direnmek için birleştirdi. Ne var ki bütün çabalarına karşılık ülkesi yenilgiye uğramış ve bugün Fransa’nın bulunduğu bölge, büyüyen Roma İmparatorluğu’na dahil olmuştur.
Yüz binlerce Galli savaşçının dahil olduğu söylenen Vercingetorix’in asi ordusu, yabancı işgaline karşı kahramanca direnişin parlak bir örneği olarak Fransa folk kültürünün bir parçası olmuştur. 19. yy ve 20. yy’ın başlarında Fransız milliyetçileri antik savaşçıyı Gallik ruhunun kurucuları arasında saymışlardır.
Roma’nın Gaul istilası MÖ 58 yılında başlamıştır. Parlak bir Romalı general olan Julius Sezar (MÖ 100-44) bölgeyi işgal etmiştir. Anılarından oluşan Gallik Savaşı adlı kitapta da belirttildiği gibi savaşın büyük bölümü ilk iki yılda tamamlanmış, aralıklı çatışmalar ise sonraki on yıl boyunca devam etmiştir.
Vercingetorix, Arvernian Celtillus’un oğluydu. Babası ülkenin tamamını ele geçirmeye çalıştığı iddiası ile rakipleri tarafından öldürülmüştü. MÖ 53 yılında Sezar İtalya’nın oldukça uzak bir bölgesindeyken, Vercingetorix bunu Roma karşıtı bir koalisyon kurmak için fırsat bildi. Bunun üzerine Sezar kış olmasına rağmen Gaul’e geri dönmek zorunda kalmış, ordularını kar kütlelerinin içinden isyancıların peşine yollamıştı.
Gallilerin Gergovia Savaşı’ndaki büyük zaferinin ardından, Vercingetorix Alesia’da sıkıştırıldı (MÖ 52). Burası Fransa’nın doğusundaki bir kaleydi. Sezar mancınık ve gizli tuzaklarla bölgeyi kuşattı. Bölgenin sakinlerinden binlercesi kuşatma sırasında açlıktan öldü. Vercingetorix vazgeçmek zorunda kaldı ve sonunda Sezar’a teslim oldu.
Söylendiğine göre teatral bir hava içinde gururla Sezar’ın yanına yaklaşıp kalkanını ayaklarının dibine fırlatmıştı. Zincirlenmiş olarak Roma’ya götürüldü. Sezar’ın zafer gösterisinde yürümek zorunda bırakıldı. Sonra da büyük ihtimalle cezaevinde idam edildi.
Ek Bilgiler
1- Vercingetorix 2003 yılındaki TNT filmi Sezar’da Alman aktör Heino Ferch (1963-) tarafından canlandırılmıştır. 2001 yapımı bir Fransız filmi olan Vercingetorix’de ise Mortal Kombat’le (1995) ünlenen Christopher Lambert (1957-) başroldeydi.
2- Yenilgisinin ardından Vercingetorix Roma’daki Mamertine Zindanı’na atıldı. Aziz Peter’in de daha sonra aynı yerde tutulduğu düşünülmektedir. Zindan günümüzde Katolik Kilisesi’ne ait tarihi bir bölgedir. “Aziz Peter Zindanı” adıyla anılmaktadır.
3- Alesia Savaşı’nın tam yeri bilinmemekle birlikte Doğu Fransa’daki Dijon’a yakın olduğu tahmin edilmektedir.
Hillel
Bir gün bir adam Yahudi bilgesi Yaşlı Hillel’e yaklaştı. Ona bir teklifi vardı: Dinin bütün prensiplerini tek bir cümle ile ifade edebilirse Yahudiliği kabul edecekti.
Hillel ona şöyle dedi: “Sana kötü gelen şeyi başkasına yapma. Temel yasa budur. Gerisi bunun açıklamasından ibarettir. Git ve öğren.”
Batı dinlerinin en ünlü prensiplerinden olan bu altın kural, Hillel’in öğretisinin çekirdeğinde yer alan hümanist yaklaşımı çok güzel özetlemektedir. Önemli Yahudi şahsiyetlerinden olan Hillel, kendi zamanının en saygın din adamıydı. Döneminin pek çok dini kural ve geleneğini yazılı hale getirmiştir. Ahlakla ilgili yazılarıysa hangi dinden olursa olsun tüm insanlara ilham vermiştir.
Hillel, hayatının büyük bölümünü Kudüs’te geçirmiş olsa da Babil’de doğmuştur. MÖ 1. yy’da Babil’de büyük bir Yahudi nüfusu vardı. Kökenleri hakkında pek az şey bilinse de İncil’de geçen Kral Davud’un soyundan geldiği ileri sürülmektedir. Hillel’in henüz genç bir delikanlıyken odunculuk yaparak geçimini sağladığı tahmin edilmektedir.
Daha sonraları Yahudi kanunları hakkındaki bilgeliği ile büyük bir etki yarattığı Kudüs’e gitmiştir. Ayrıntılar bilinmese de, özel bir ritüelle ilgili rahatsız edici bir sorunu halletmesinin ardından şehrin dini otoritesi haline geldiği söylenmektedir.
Bu dönemde Kudüs ve çevre yerleşimler Roma İmparatorluğu’nun bünyesinde yer almaktaydı. Roma hükümranlığının kabul edilmesinin ardından gelen politik karmaşa, Yahudi toplumunda bölünmelere neden olmuştu. Hillel diğer Yahudi dini gruplarıyla, özellikle de Sadukilerle anlaşamayan Farisilerin safında yer aldı.
Sadukiler aristokratları temsil ederken Hillel’in yandaşı olduğu Farisiler daha ziyade halktan yanaydılar. Teolojik olaraksa Sadukiler’in eski Yahudi metinlerini kelime kelime benimsemeyi tercih eden, yoruma kapalı bir yaklaşımları vardı. Hillel ise metinlerin sadece bir başlangıç noktası olduğunu ve hahamlar tarafından yorumlanabileceklerini düşünmekteydi. (Eski Yahudilik’te bugün anlaşıldığı şekliyle, bir kurum olarak hahamlık bulunmamaktadır) Pratik meselelerde ise Hillel toplumun, sosyal adaletin ve bilginin önemini vurgulamaktaydı.
Ölümünün ardından, özellikle de MS 70’de İkinci Tapınak’ın yıkılmasıyla Farisi Yahudilik, Yahudi toplumundaki hakim güç olarak ortaya çıktı ve zamanla çağdaş Rabbinik Yahudiliğe evrildi. Günümüzde dünya Yahudiliği’nde bu yaklaşım hakim konumdadır.
Ek Bilgiler
1- Kudüs’e vardığında Hillel çok yoksuldu. Tevrat’ı öğrenmek için gerekli parayı ödeyebilecek durumda değildi. Ondan para istenmedi ve sonraları ücret uygulaması tamamen ortadan kaldırıldı. Zira yoksulluğun nitelikli bir kişiyi Tevrat’ı öğrenmekten alıkoymaması gerektiği düşüncesi hakim olmuştu.
2- Metinler üzerinde hahamlar tarafından yapılmış olan yorumlar Talmud adıyla anılmaktadır.
3- Ölümünden 500 yıl sonrasına kadar, Hillel’in soyundan gelenler Kudüs’ün önde gelen dini kişileri oldular.
Chandragupta Maurya
Chandragupta Maurya (MÖ 340-296) etkili bir Hint monarkıydı. Maurya Hanedanı’nı kurdu ve ülkesini Yunan istilasından kurtardı. Onun soyundan gelenler 200 yıl boyunca hakim oldular ve neredeyse günümüz Hindistan’ının tamamını kuşatan büyük bir imparatorluk kurdular.
Büyük İskender (MÖ 356-323) MÖ 326 yılında Kuzey Hindistan’ı işgal etti. İskender batıya dönerken fethettiği yerleri yerel valilere emanet etti. Bunlar bölgelerini onun adına yöneteceklerdi. Birkaç yıl içinde Chandragupta yerel valileri etkisiz kıldı ve kendi krallığını kurdu.
İmparatorluğu kurduğu sırada henüz yirmi yaşındaydı. Küçük Hint devletlerini fethetmiş ve pek sevilmeyen Nanda Hanedanı’nı devirmişti. Böylece Hint tarihinde ilk kez bütün ülke bir çatı altında toplanıyordu. Gücünün doruğundayken batıda Afganistan’dan doğuda Bangladeş’e kadar uzanan bir imparatorluğu kontrol etti. Hindistan’ın neredeyse tamamı bu imparatorluğun sınırları içerisindeydi.
MÖ 305 yılında bir Yunan generali olan Seleucus Nikator (MÖ 358-281), İskender’in imparatorluğunu yeniden kurmak istedi. Pek çok doğu bölgesini ele geçirdi ve Mauryan İmparatorluğu’na yöneldi. İki taraf arasında görüşmeler yapılmaya başlandı. Chandragupta, topraklarından vazgeçmeleri karşılığında Yunanlılar’a beş yüz savaş fili vermeyi önerdi. Anlaşmayı uzun bir süre geçerli kılmak için Seleucus’un kızlarından biri ile evlendiği de tahmin edilmektedir.
Kısa süre sonra Chandragupta tahtı oğlu Bindusara’ya bıraktı. Caynizm dinini benimsedi ve ömrünün son yıllarını Bangalore yakınlarındaki dini bir toplulukla birlikte geçirdi. Söylendiğine göre kendisini her şeyiyle dini inancına adayarak bir mağarada açlıktan öldü.
Ek Bilgiler
1- Chandragupta’nın Yunanlı düşmanları ona Sandrocottus ya da Androcottus diye hitap ediyorlardı.
2- Caynizm dünyanın en eski dinlerindendir. 3 bin yıl önce kurulduğu düşünülmektedir. Günümüzde 12 milyona yakın taraftarı olduğuna inanılmaktadır. Bu dine inananlar yaşayan hiçbir şeye zarar vermemeye çalışırlar. Dolayısıyla vejetaryendirler. Bazı cayniler böcekleri incitmemek için üzerinde yürüdükleri toprağı süpürürler.
3- Chandragupta’nın torunu Büyük Ashoka (MÖ 304-232) Budizmi benimsemiş, bu inancı bütün Hindistan’a yaymıştır.
Epikür
Zevk… Kutsal yaşamın başı da sonu da odur.
– Epikür
Platon’un (MÖ 429-347) ölümünden sonraki birkaç yüzyıl boyunca Yunan felsefesi iki rakip gruba ayrıldı. Stoacılık hayatın acımasız, acı dolu ve zalim olduğunu söylüyordu. Onlara göre mutluluğa giden tek yol erdemli yaşamak ve maddi zevklerden sıyrılmaktı.
Epikürcüler ise rakiplerine şunu söylüyordu: “Hayat kısa. Öyleyse keyfimize bakalım.”
Atina’nın dost canlısı, neşeli öğretmeni Epikür (MÖ 341-270) zevki kutsayan felsefe geleneği ile tanınmaktadır. Bu düşünce acı ve korkulardan kaçınmayı öğütler. Epikürcülük olarak bilinen filozofun öğretisi, Roma ve Yunanistan’da yüzyıllar boyunca büyük bir etkiye sahip olmuştur.
Epikür, Sisam adasında doğdu. Atinalı bir sömürgeci ve askerin oğluydu. 14 yaşındayken felsefe çalışmaya başladı. Ailesi diğer Atinalılarla birlikte Sisam’dan sürgün edildiğinde bir mülteci oldu. MÖ 311 yılında kendi felsefe okulunu kurdu ve MÖ 307 yılında bu okulu Atina’ya taşıdı.
Epikür Atina’da büyük bir şaşkınlık yarattı. Filozoflardan beklenilen pek çok şeyi yapmıyordu. Bu dönemde filozofların Sokrat (MÖ 470-399) gibi alçak gönüllü ve çileci bir hayat yaşamaları beklenirdi. Epikür ise öğrencilerine zevkin kötü bir şey olmadığını öğretiyordu. Özellikle dostluk en asil zevkti. Büyük bölümü kaybolmuş olan Üç yüz kitap yazdığı düşünülmektedir. Kitapları felsefede önemli sarsıntılara neden olmuştur. Epikür hazcı değildi. Basit bir hayat yaşamış ve seksten uzak durmuştu. Diğer taraftan dostluğu ve rahat bir yaşam sürmeyi reddetmenin anlamsız olduğunu düşünüyordu.
Epikür acı ve korkudan mümkün olduğunca kaçınılması gerektiğini öğretiyordu. Korku duygusuna yaklaşımı, onun Antik Yunan dinini pek çok açıdan eleştirmesini sağladı. Ona göre bu din, Yunanlılara ölümden sonra cezalandırılacaklarını söyleyerek onların ölümden korkmasına neden oluyordu. Epikür tanrılara inansa da onlardan korkmak için hiçbir neden olmadığını söylüyordu.
Öldüğü gün, bir dostuna “Gerçekten mutlu bir gün” başlıklı bir mektup yazmıştı.
Ek Bilgiler
1- Günümüzde epikürcü deyimi boğazına düşkün kişiler için kullanılmaktadır. İronik bir şekilde Epikür’ün kendisi hiç de boğazına düşkün değildi. Neredeyse sadece ekmek yiyip su içerek yaşıyordu.
2- Epikür çocukluk öğretmenlerine karşı öfkeliydi. Özellikle Nausiphanes’i sonraki yazılarında Mollusk (yumuşakça) olarak anacaktı.
3- Stoacılardan farklı olarak Epikürcüler politikadan uzak durdular. Onlara göre çekişmeli Yunan siyasetinde güç sahibi olmak, bir kişiye ancak acı dolu bir son getirebilirdi.
Yaşlı Pliny
Vezüv Yanardağı, 79 yılının 24 Ağustosu’nda taş ve kül fışkırtmaya başladığında çevre yerleşimlerde yaşayanlar güvenli bölgelere kaçmak zorunda kaldılar. Garip bir şekilde bir adam aksi yöne gidiyordu. Yazar Yaşlı Pliny (23-79) kaçmak yerine felaketin yaşandığı yere giderek, olan bitene yakından bakmak istemişti.
Yüksek rütbeli bir Roma askeri olan Pliny, 37 ciltlik ünlü ansiklopedik eseri Historia Naturalis’i iki yıl önce yazmıştı. Şarap yapımından madenciliğe, tıptan coğrafyaya pek çok alanla ilgili bilgiler bulunan bu kitap, neredeyse antik dünyada bilinen her şeyi içermekteydi. Ne var ki kitapta volkanlarla ilgili bir bölüm yoktu. Tam da bu nedenle büyük patlama Pliny’nin merakını cezbetmişti.
Tam adı Gaius Plinius Secundus olan Pliny, asiller sınıfının bir üyesi olarak dünyaya geldi. Alman kabileleri ve Britonlara karşı verilen savaşlar sırasında Roma lejyonlarında yer aldı. Roma’ya döndükten sonra bugün kaybolmuş olan bir savaş tarihi yazdı.
İmparator Vespasian’ın (9-79) temsilcisi olarak seçildi. Doyumsuz bir merakla günümüz Fransa ve İspanya’sının bulunduğu coğrafyayı dolaştı. Ziyaret ettiği her yerde, şaraphanelerde, altın madenlerinde, dağlarda notlar aldı. Pliny 70 yılından ölene kadar ansiklopedisini yazmak için uğraştı. 77 yılında biten ansiklopedi İmparatora adanmıştı. Yüzyıllar boyunca standart bir başvuru kaynağı olacaktı. Minnettar kalan Vespasian, Pliny’i Roma ticaret filosunun başına geçirdi. Bu göreve geldiği gün korkunç bir yanardağ patlaması oldu.
Volkan patlamaya devam ettiği sırada, Pliny Napoli Körfezi’nde ilerliyordu. Kraterin üzerindeki dumanların oluşturduğu mantarı gözlemlemeyi ve belki de hayatta kalanları Pompei’den kurtarmayı umuyordu. Şehir on sekiz saat süren patlamalar sırasında gökten düşen kül ve taşlarla harap olmuştu.
Karaya ayak bastıktan sonra Pliny’nin mürettebatı taşlardan, korlardan ve volkandan fışkıran sülfür gazından öldüler. O ise ertesi gün, dumandan zehirlenerek ya da kalp krizinden öldü.
Ek Bilgiler
1- 79 yılında Vezüv’de yaşanan volkanik patlama tipi, Vezüv’ün en meşhur kurbanının onuruna “Philian patlama” olarak anılmaktadır. Bu tip patlamalarda dumanlar volkandan büyük bir sütun halinde yükselir.
2- Pliny’nin yeğeni Gaius Plinius Caecilius Secundus (61-113) da ünlü bir yazar ve devlet adamıydı. Genellikle amcasıyla karıştırılmaması için “Genç Pliny” olarak anılmaktadır.
3- Ansiklopedide bitki ve hayvanlardan yararlanılan binlerce tedavi yöntemi yer almaktadır. Örneğin Pliny, yeni öldürümüş keçi derisinin yılan ısırığının tedavisinde kullanılabileceğini yazıyordu.
Yahuda
Aslında on iki havariden biri olan Yahuda İscariot, Hz. İsa’yı Romalı otoritelere ihbar etmesi ile ünlenmiştir. Yahuda, Hz. İsa’nın yakalanması ve çarmıha gerilmesine neden olan ihanetinin karşılığında otuz gümüş almıştı. İhbarcı, Hıristiyan teolojisinin en önemli kötü karakterleri arasında yer almaktadır.
Yahuda İscariot (soyadı büyük ihtimalle Latince katil anlamına gelen sicarius kelimesinden türetilmiştir) havarilerin mali işlerine bakıyordu. On iki havariden biri olduğu için yaşamı boyunca Hz. İsa’ya çok yakın olmuştu. “John İncili”nde fakirler için toplanan yardımları çalan bir hırsız olarak tasvir edilmektedir.
İncil’de anlatılanlara göre Hz. İsa ve takipçileri Hamursuz Bayramı sırasında Kudüs’e gelirler (MS 33). Tapınaktaki tefecilere saldırmaları, dönemin önde gelen kişilerini çileden çıkarır. Hz.
İsa’yı tutuklamayı kafasına koyan Romalı vali Pontius Pilate ve yüksek rahip Joseph Caiaphas, Yahuda’ya rüşvet vermeyi kararlaştırırlar. Tutuklama, Gethsamane Bahçesi’ndeki son akşam yemeğinden sonra gerçekleşir. Havariler burada dua etmek için buluşmuşlardır. Yahuda, Hz. İsa’yı öperek askerlere işaret verir. Böylece ona bir öpücükle ihanet etmiş olur.
Yahuda’nın Hz. İsa’nın ölümündeki rolü, 2 bin yıl boyunca anti-semitik şiddetin önemli bir kaynağı olmuştur. Yahuda, Hz. İsa ve diğer havariler gibi Yahudiydi. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini emreden Pontius Pilate ise Romalı bir pagandı. Ancak 1965’e kadar, Yahuda’nın ihaneti Roma Katolik Kilisesi tarafından Hz. İsa’nın öldürülmesinden dolayı tüm Yahudilerin suçlu olduklarının bir kanıtı olarak yorumlanmıştı (II. Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi Soykırımı’ndan sonra 2. Vatikan Konferansı ile kilise tavır değişikliğine gitti. Buna göre Hz. İsa’nın ölümünden dolayı “bütün Yahudiler sorumlu tutulamazdı.”)
İncil’de Yahuda’nın başına gelenlerle ilgili çelişkili ifadeler vardır. Matthew’da, Juda’nın çok utandığı ve rüşvet olarak aldığı gümüşü geri verip kendini astığı söylenir (günümüzde Juda ağacı olarak bilinen bir ağaca asmıştır kendini). Luka İncili’nin devamı olan “Elçilerin İşleri” kitabında ise parayı bir tarla almak için kullandığı ve daha sonra kendini öldürdüğü ifade edilir.
Ek Bilgiler
1- “Yahuda İncili”, Hz. İsa’nın ölümünü Juda’nın gözünden anlatır. 1970’li yıllarda Mısır’da bir mağarada bulunmuş, 2006 yılında yayınlanmıştır. Bu İncil’de Juda’nın ihaneti, kutsal görevin yerine getirilmesi ve Hz. İsa’nın insanlığı kurtarması için gerekli olan bir adım olarak gösterilir.
2- Yahuda, Hz. İsa’nın ölümü ile ilgili bir rock operası olan Süperstar İsa’da İngiliz şarkıcı Murray Head (1946-) tarafından canlandırılmıştır. Opera Andrew Lloyd Webber (1948-) ve Tim Rice (1944-) tarafından 1971 yılında yazılmıştır.
3- Martin Scorsese (1942-) tarafından yönetilen tartışmalı film The Last Temptation of Christ’ta (1988) Juda’yı Harvey Keitel (1939-) canlandırmıştır. Film kimi Hıristiyan grupları tarafından Juda’yı pozitif bir figür olarak gösterdiği ve Hz. İsa’nın Mary Magdalane ile evlenmeyi hayal ettiğini ileri sürdüğü iddiasıyla sert bir biçimde eleştirilmiştir.