Sadece LitRes`te okuyun

Kitap dosya olarak indirilemez ancak uygulamamız üzerinden veya online olarak web sitemizden okunabilir.

Kitabı oku: «Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 1», sayfa 5

Yazı tipi:

İSTERİM 98

 
Binlerce ana verseler
Hepsi senin deseler
Kendi anamı isterim.
 
 
Binlerce servet verseler
Bunlar senin deseler
Kazandığımı isterim.
 
 
Binlere vatan verseler
Birini ayır deseler
Ben vatanımı seçerim.
 
1970, Ada köy

İNSANOĞLU 99

 
Yüzüne her güleni
Dostun sanma
Ben hepsini gördüm
Kimi dost bildirir kendini
Kimi…
İnsanoğlu karpuz değil ki..
Göresin içini.
Yüzüne güler
Arkandan gölgeni döver.
 
Ada köy

GARİP MİLLETİM 100

 
Tarih boyu yüzün gülmedi
Ne de berbatmış talihin milletim
Yoksulluk sana
Gurbetlik sana
Hasretlik ona göre
Açlıkla yüz yüze kalmak da sana …
Tüm bunlar yetmezmiş gibi
Dede yadigarı topraklardan
Kovulmak da sana …
Neyin var ise şu yer yüzünde
Bağrından koparıp aldılar:
Adını, dilini, dinini
Mezarını dahi eşeleyip kazdılar
Taşından ezanlı adını aldılar …
Sana bıraktıkları
Tek acı gözyaşları oldu.
Gözyaşlarının üstüne bastıkça
Zümrüt bahçeler değil
Taşlar bile kendinden geçti, soldu
Ama seni yıldırmadı zulüm
Yaşattı şah damarımızda ki benliğimiz
Sarsılmayan inancımız
Kendimizi koruma amacımız.
 
Ostrovets – Kırcali

TÜRKÇEM 101

 
Türkçe’m
Anadilim benim
Yıllardır hasrettik sana.
Türkçe’m
Anadilim benim
Kavuştuk yine sana
Cefalardan sefaya yolumuz.
Seninleyiz sonsuza kadar
Kırılmaz kolumuz, kanadımız.
Türkçe’m
Anadilim benim.
 

AK DÜŞTÜ SAÇLARIMA 102

 
Kimi kere çok ucuzdan
Oyuncak ettiler beni
Kin girdi araya, gam girdi
Haset denen adam girdi
Sırt çevirdi dost bildiklerim
Kimileri alıp başını gittiler
Unutuldu hep iyilikler.
Tutuldu dilim, söyleyemedim
Boğazımda kaldı lokmam
Yatağa düştüm, kimin umurunda
Hastayım deyemedim.
Zalimin yoktu işi
Etti ortalığı sınır dışı.
Gözlerimde kaldı yollar
Ve zalimin alkışı
Şimdi bir kardeşim tarlada
Biri de Bursa’da.
 
 
Ak düştü saçlarıma
Alnımda kırışıklar bir nice
Ama bitmedim çoğaldım
Vakit saat gelince
Ve eridi öfkesinden
O kapkara gece.
 

VER ELİNİ ÖĞRETMENİM 103

 
Üç şey var belleğimde
Üç öğüt:
Okumak
İnanmak
Savaşmak
Benim olmuştu bu üç şey
Kanunum olmuştu.
Okudum sürekli
Kafam bilgiyle doldu
İnanıyorum Tanrıya.
İsyanım savaş
Savaşım isyan oldu.
Ben de öğretmenim şimdi
Gidiyorum ardından
Cesaretle adım, adım…
Bilgi kanatmış yükselmek için
İnanç hayatmış bölüşmek için
Şimdi anladım.
Ver elini öğretmenim ver de öpeyim.
Gönlüm çiçek, çiçek
Öğrencilerim arasında.
 
1998

NO: 92 BAKİ ALİ MEHMET (1941)

(Baki Aliev Mehmedov)

Baki Ali Mehmet 30 Ocak 1941 tarihinde Şumnu (Şumen) ilinin Yeni Pazar (Novi Pazar) belediyesine bağlı Kilisecik (Tsırkovitsa) köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okuduktan sonra Yeni Pazar şehrindeki Türk lisesinden mezun oldu. O yıllarda ailesinin maddi durumu elvermediği için öğrenimine devam etme imkanı bulamadı. Askerden döndükten sonra köyünde birkaç yıl sınıf öğretmenliği yaptı ve belediyede uzun yıllar memur olarak çalıştı. Yerel yöneticiler şairin milli duygularının icra ettiği görevle bağdaşmadığını bahane ederek görevinden aldılar. Geçimini sağlamak için önce inşaatlarda daha sonra da şoför olarak çalıştı.

1985 yılında Bulgar Hükümetinin ad değiştirme kampanyasına karşı çıktı. Bir kaç hafta sorgu ve takipten sonra sürgüne gönderildi. Orada aylarca kaldı. Yılmadı benlik savaşına devam etti. 1989 yılındaki büyük göçle Türkiye’ye iltica etti. İstanbul’a yerleşti lakin aynı yılın Kasım ayında Bulgaristan’da başlayan Demokratik Devrim’den sonra doğduğu topraklara döndü. “Hak ve Özgürlük Hareketi”nin ve bölgesinin yeniden yapılanmasında önemli rol oynadı. Halen doğduğu köyde oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.

Baki Ali Mehmet şiiri lise yıllarında tanıdı. Şiirin sosyal ve ideolojik rolünü gençlik yıllarında anladı. Daha o yıllarda işçinin ağır hayat şartlarını, yaşam savaşını, ümidini ve küçük sevinçlerini dile getirdi. O şiiri daima ciddiye aldı, daha sonraki şiirlerinde Bulgaristan Türklerinin haklı isteklerinin tercümanı oldu. Hayatının en zor anlarında bile şiiri silah olarak kullandı. Bulgaristan Türkünün emek severliğini, doğduğu topraklara olan bağlılığını anlatan ve milli bilince mesajlar veren şiirler kaleme aldı.

Totaliter rejimin baskıları ve Türkçe’nin yasak kapsamına alınması şairin şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlamasına engel oldu. Şiirleri Bulgaristan’da yayımlanan Türkçe merkez ve yerel gazete sayfalarında dağınık bir haldedir.

İŞÇİ ELLERİ 104

 
Deli sevdaya tutuldu şu çapkın gönlüm gene
Açmışım bağrımı ılık yellere.
Avuçlarım ben size vurgunum
Sizinle paylaşırım hürmeti takdiri
Dakikalara sığdırırken günleri.
 
 
Ben sizinleyim
Payımı nasıl hak ederim bilmem
Ve siz bensiz
Bir işe mi yararsınız?
Ummam....
Deli sevdaya tutuldum gene
Bastığım yer sıcak, gönlüm kanatlanmış uçacak…
Etrafım bağ, bahçe çiçekler kucak, kucak.
Ellerimi sokmuşum yeşil çimenlerin arasına
Dinliyorum toprak ananın nabzını.
İşçi ellerine kan yürürken beton armalardan
Kıvancın senfonisi ulaşır antenlerden…
Size değer vermek kolay olmuyor işçi elleri
Şiire de sığmazsınız şu kadarsınız ama…
Aşığı oldum nasırlı avuçların
Deli dolu dolaşırken emelimin peşinde
Ocağı tüter kutsal yaşantının can evimde
Değil mi ki gün ışığında dolaşmak var geceleri.
 
 
Henüz nasır tutan avuçlarıma bakıyorum da
Söyleyemediğim şarkılara gıda etmeye çalışıyorum.
Siz işçi elleri
Yıllardır övgünüze ölçü bulamadım
Koca eller, altın eller,
Ko sizinle yankılansın müjde roketleri
Matemsiz kapıları açarken levent nesilleri..
 
1964 Tsırkvitsa –Kolarovgrat (Şumnu)

PALAMAR SÜİTİ 105

 
İki sabah şafaktan önce
Allı, morlu renklerle yıkandı Palamar106
Doğa ve güneş bu harikuladeliği görünce
Bir başka ısıttı gönülleri damar, damar.
 
 
İki sabah, tarihi ananeleriyle
Gerine, gerine uyandı Deliorman.
Dile gelen özgürlüğün
Parolasıyla canlandı ulu orman.
 
 
İki sabah türküler yankılanırken
Bülbüller duysaydı sesimizi eğer
Susup uzaklaşırdı bu yelerden
Bülbüller duysaydı sesimizi eğer.
 
Ağustos – 1965

HATIRALARIM 107

 
Bir ses duyarım
Bir ıtır alırım uzaklardan
Bir şarkı dökülür dudaklarımdan.
Ahengi yarım
Bu şiiri de tamamlayamadım
Boğdu beni hatıralarım.
 

BİR ÖMÜR 108

 
Sabah, sabah katmer açan çiçeklerim
Baharda severim tümünü
Çiy damlacıklarında yanan renklerin
Büyüsü mest eder sarhoş gönlümü.
Oraya…
Bahçemin bir köşesine
Yaslanırım yeşil çimenler üstüne
Isınarak kuşların yumuşacık sesiyle
Saatlerce seyrederim son tomurcuğunun da
Sihirli çatlayışını çiçeklerin…
Nasıl avunursak geceler boyu tatlı rüyalarda
Ben renkler içinde öylesine rahatım.
 
 
Hani şafak uzun sürse
Güneş tez doğmasa
Ve yavrum yatağından kalkıp koşmasa bahçeye
Ve çocuksu kahkahasını basmasa başım ucunda
V e beni bu avuntu deryasında ürkütmese
Belki gün boyu seyredeceğim
Talazlanan ıtırı çiçeklerin burcunda…
 

SACAYAĞI 109

 
Üçgende bir sen varsın
Bir de ben
Bir de onur…
Bu kez parmaklarım
Sarı saçlarına değil
Mesuliyet gitarının
Yaşam tellerine dokunur…
Üçgende sen
Ben
Ve Onur.
 

AĞLAYAN ŞİİR 110

 
Bizim köyden de geçti turnalar
Turnaları sesinden tanırım
Bizim köyde de çaldı zurnalar
Yanarım ben özüme yanarım.
 
 
Onda sen varsın, ben varım
Onda o var, biz varız, siz varsınız
Onlar var
Milyonlar var
Her şey yarım, yarım…
 
 
Düşündüğümü konuşamam
Turnalara kulak verin
Turnaların sesinde depreşir yaram
Yaralarım derinde derin
Bir şiir ağlar içimde bir şiir.
 
 
Sonra bir yağmur gibi
Serin olur dünya.
 
12 Ekim – 1970 Kilisecik Köyü Şumen

İSTANBUL 111

 
Bizim dağlar kayın meşe, kokusu ıhlamur
Gene de genizlerimde taze yosun tütersin İstanbul
Günahsız böceklerim, minnacık kuşlarım var
Kimileri ağıt söyler, kimileri haşarat avlar.
Çürüyen kemiklerim bir gün dönüşsün fosfora
Ay karanlıklarında farın olsun Bosfora.112
Bizim ormanlar harman, harman menekşe sümbül
Burnuma gene, gene erguvan dalı tutarsın, İstanbul.
 
14. 01 2000 İsatanbul

NO: 93 KADİR MÜMÜN DERVİŞ (1941-1996)

(Kadir Mümünov Dervişev)

Kadir Mümün Derviş 1941 yılında Razgrat ilinin Mumcular (Sveştari) köyünde orta halli bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okudu. Daha sonra Razgart Türk Pedagoji okulundan ilk okul öğretmeni olarak mezun oldu. İki yıl kendi köyünde öğretmenlikten sonra askere gitti. Terhis olunca Sofya Devlet Üniversitesinin Veterinerlik Fakültesine girdi. Oradan veteriner hekim olarak diploma aldı. Daha çocukluk yılarında gazeteciliğe meraklı olan Kadir Derviş önüne çıkan bir fırsatı değerlendirerek Sofya’da Türkçe yayımlanan “Yeni Işık” gazetesinin “İktisat” bölümünde çalışmaya başladı. Orada birkaç yıl çalıştı lakin genç şair umduğunu bulamadı ve doğduğu köyüne ve bölgesine dönmek mecburiyetinde kaldı. Uzun yıllar köyündeki Ziraat Kooperatifinde veteriner hekim olarak görev yaptı.

Bulgar hükümetinin Bulgarlaştırma kampanyasında baskılara dayanamadı ve Parti mevzilerini savundu. Yerel ve merkez basında Bulgar asıllı olduğunu ispat etme çabaları ile dolu yazılar yayımladı. Köyünde ve çalıştığı bölgede Türk ve Bulgar ahalisi tarafından dışlandı. Yalnızlığa itildi. Bu olayları ağır yaşayan Kadir Derviş 1996 yılının son baharında bir kalp krizi geçirerek vefat etti. Evli ve iki çocuk babasıydı. Bulgarca ve Rusça biliyordu.

Şiire Razgrat Türk Pedagoji okulunda gönül verdi. Mustafa Mutkov ve Latif Ali tarafından teşvik ve destek aldı. Şair rejimi öven şiirlerle beraber köy hayatını anlatan başarılı şiirler de yazdı. Şiirlerinde serbest nazım şeklini kullandı. Siyasi şiirlerinde deklarasyondan kurtulamadı.

Şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı. Sanat çevrelerinde daha fazla köy hayatı ile ilgili yazdığı röportajlarla ün yaptı.

BU BANA YETER 113

 
Bu güne dek ihanet etmedim ben vicdanıma
Ufuklar açtım sayende …
Yarı çıplak gezen çocukları bağrıma bastım
Aslanları kelepçeli ülkeleri dolaştım.
Seninle haykırdım kudurmuş sırtlanlara
Ve bir gün hürriyete kelepçe vuranlar
İşitmezden gelir sesimi…
Gitmem icap ederse oralara
Adaletin gürzünü omuzlayıp gideceğim.
Savaş yolarında ölürsem eğer
Tek sen bilirsin kişiliğimi
Vicdanım benim.
Evlatlarıma bırakıyorum seni
Anlarsın insanlara olan sevgimi.
Düştüğüm yeşil zeytin dalları altında
Mezarımı bulursan eğer
Küçük harflerle yaz :
“Milyonlar içinde
İnsan olana aşık
Küçük bir insandı” diye.
Bana yeter.
 

ÖZLEM 114

 
Yastığa dağılsın saçların
Her telini öpmeye kısadır
Ömrü gecelerin.
Cicim senin saçların başkadır
Özledim perişan saçlarını.
 
 
Sabahları yataktan kalkar
Bir yay gibi gerilir kaşların
Uzanır kirpiklerin
Mahmurlu gözlerin üstüne.
 
 
Cicim senin gözlerin başkadır
Özledim yeşilimsi gözlerini
Aşkı fısıldayan dudaklardır bize
Dudaklardan geçer sevgi yüreklere.
 
 
Cicim senin buselerin bir başka sihirli
Özledim dudaklarını senin.
Sıra gelir fırtına kopar içimizde
Taşar yatağından sular
Cicim, senin darıltan sözlerin başkadır
Özledin enin dargın halini bile…
 

KARIMA 115

 
“Bir defa daha gelsek dünyaya
ister asırlar sonra olsun…
Ah.
İnsan ömrü o kadar kısa ki…”
 
 
Her ölümden sonra tekrar geleceğiz dünyaya…
Belki de, isimlerimiz başka
Çehrelerimiz başka
Günümüzün kaygıları başka olur
Nikah defterine imza atan çiftlerin
Titrek ellerinde, bir demet çiçek oluruz.
Veya yıldızlı geceleri bekleyen şahinler
Veyahut bahçelerin birinde iki gül
Biri kırmızı
Biri beyaz.
Etrafımızda cıvıl, cıvıl dolaşan çocuklar
Dokunur çiyli yapraklarımıza …
Belki akan ırmağın aynasında saçlarımızı tararız.
Sonra hafif bir rüzgar eser
 
 
Örülür saçlarımız, sarmaş dolaş.
Kesilir rüzgar ayrılık çatar
Bekleriz tekrar kavuşmak için esmesini rüzgarın.
Belki de beklediğimiz ılık rüzgar yerine
Müthiş boralar kopar, kırılır dallarımız
Etrafımızda kır çiçekleri yerine
Dikenli çalılıklar büyür
Hayat bu sana…
Cicim kısa da olsa ömür
Biz çok defa geleceğiz dünyaya
Fakat her defasında
İsimlerimiz başka
Çehrelerimiz başka
Günümüzün kaygıları başka olacak.
Her gelişimiz de
Öncekinden farklı olacak hayat.
 

YILLARDAN SONRA 116

Öğretmenim S. O – ya


 
Öğretmenim
Elimde beraber çektirdiğimiz fototograf
Bakıyorum her geçen yıl
Kaybolup gitmiş izler bırakarak…
Oysa bir sabah
Güneşli baharın son sabahıydı
Siyah, mavi, kahverengi
Biçimsiz giyimlerle
Gözyaşı döktük yazılmadık kalan yapraklara.
Sevinç ve keder göz yaşları
Öğretmenim, susuyorsun
Buğulu gözlerin bir kayıp arıyor uzaklarda
Göz yaşların tekerlenip kayboluyor.
Yitik geminin gövdesini yalayan
Çılgın sularda
Ama o yıllar geçti artık.
Ve ben kahverengi rahlede oturan çocuk değilim
Bak, şu iskelede demir çubuk büken
Fırın başında gülümseyen dökmeci
Zavotları117 proje eden
Her birimiz rengini kaybeden saçlarına teselli.
Öğretmenim, sen setler yıkarak
Duru denizlere akan coşkun bir ırmaksın içimizde
En hafif rüzgarda kabaran duygulu deniz.
Saçlarının ağaran tellerine üzülme öğretmenim.
Biz yokuşlu yollarda
Seninle yürümekteyiz.
 

KADERLE KONUŞMA 118

 
Bu gece ev, ev gezerek
Kapıları çaldığını söylediler bana.
Kara kader.
Tutumlarında bu ürperti niye
Telaş etme
Hoş geldin.
Geç. Otur. Sıkılma.
Birbirimizi zerre kadar sevmesek bile
Beraber yürüdüğümüz yılların hatırı var.
 
 
Kara kader
Hatırında mı?
Toprağımı çiğneyerek
Haçları gamalı çizmeliler gidiyordu doğuya.
İlk çığlığı basmıştım
Yarı yıkık evimizde
Büyük annem ismimi haykırmıştı henüz.
O an, beni okşamaya gelen
Rüzgarla girdin kapı aralığından
“Kadir olsan da bir, olmasın da” dedin.
Vurdun alnıma yoksulluk damgasını
Bense tomurcuktum henüz
Baharın rüzgarına, yağmuruna sevinen
Renklerin türlüsüne kapılıp
 
 
Açıyordum gözlerimi güneşi zaptetmek istercesine.
Her renkten şefkat bekleyerek
Varıp geliyordum aldanış salıncağında.
Köy sokaklarında göbeklerini iterek gezen
Burma bıyıklılar gördüm.
Çocuk değil miyim
Hasta yatan anamı sevindirmek için
Sallanan göbeğin altına durup
el açardım “Bonbon” diyerek.
Sonra baston acısıyla kaçardım.
Sen kahkahayla gülerdin her ağlayışıma
“Stavay malçik”119 diyen sesle uyandım sabahın birinde…
Alnımdaki damganın yerinde bir yıldız parlıyordu
Gökyüzüne uzandı bir kemer ışık
Yıldızlar yandı
Kızardı akar sular.
Sözümü söyleyemedim.
Ne sana
Ne de alnıma yıldızı takan insana.
Sen yıldızların ışığında kaçıyordun
Yıldızlar taşıyan
başka çocukları sevindirmeye gidiyordun.
Bir daha görüşemedik.
Bu gece yine kapıları çalıyorsun fakat boşuna
Ben karanlıklarla çoktan vedalaştım
Kaderim değişti
Ve hükümdar benim
Kara kader
Kapıları çalsan da çalmasan da.
 

NO: 94 YAŞAR GAFUR AKİF (1941)

(Yaşar Gafurov Akifov)

Yaşar Gafur Akif 1941 yılında Silistre ilinin Türk Kosusu (Kosara) köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk okulu köyünde, ortayı Arabacılar (Kolarovo) da okudu. Daha sonra Razgrat Türk Pedagoji okuluna devam etti, ve oradan ilkokul sınıf öğretmeni olarak mezun oldu. Önce iki yıl kendi köyünde öğretmenlik görevinden sonra askere gitti. Vatani görevini emek eri olarak yaptı. Terhis olduktan sonra Silistre ilinin Suhodol köyüne ilk okul öğretmeni olarak tayini çıktı. Orada otuz yıla yakın öğretmenlik yaptı. Köyün kültür problemleri ile yakından ilgilendi. Uzun yıllar köydeki Okuma Yurdu’ nun (kütüphane) başkanlığını yaptı. Bu dönemde kitap tanıtımları yaptı, yazarlarla karşılaşmalar düzenledi ve folklar araştırmalarına aktif iştirak etti. Halen Silistre ilinin Suhodol köyünde oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.

Şiirle daha ilk okul yıllarında tanışan Yaşar Gafur Akif bütün güçlüklere rağmen şiirden ayrılmadı. Şiiri kendine bir sır dostu bildi. Doğduğu topraklara olan sevgisini anlatmak için bir liman bildi şiiri. Şiirlerinde Dobruca insanının lirik duygularını, baskılı yıllarda ki sıkıntılarını ve göçlerle gelen acıyı ve çalkantıları dile getirdi.

Şiirleri “Tuna Gerçeği” Ruse, “Ziya” Silistre, “Halk Gençliği” Sofya “Yeni Işık” ve onun sanat eki “Çağdaş” gibi gazetelerde yayımladı. Totaliter rejimin baskılarından dolayı şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı.

HATIRLIYOR MUSUN 120

 
Hatırlıyor musun hani
Karanlıkta yıldızlar kadar bahtiyar
Delicesine dalgalarla savaştık.
Hani gece kayığımız yelken oldu
Yıldızlar ışık
Bize sürpriz mi yapmak istedi.
O nazik tebessümüyle ay
Yoksa
Sana henüz açıklayamadığım
Arzumun teklifini mi sundu?
 

ANMAMAK ELDE DEĞİL 121

 
Bir daha beni anma demiştin hani
Aşkın hasreti kalbimde kanarken
Olmuyor unutmak elde değil güzelim
Sen hala gönlümün tahtında yaşarken.
 

ENDİŞE 122

 
Gece serdi kara saçlarını
Renklere gölgeler düştü
Çiçekler solgun …
Kalbim çağıran bakışını
Kumral saçlarını özlemekten yorgun.
Hasretli gözlerim
Bahtımın ufuklarında arıyor seni
Sensiz mi geçireceğim yine gecemi?
 

HATIRALAR 123

 
Kimi usandırıcı, kimi okşayıcı
Hepsi bir başka derin..
Diziliyor aklıma
İki nazik el dolanıyor boynuma.
O güler yüzlü, sarışın kızın
Belki bir üzüntü gizliyordu
Suyun ayansında
İlk buseyi aldığım an.
Hep bunu düşünüyorum Tuna
Her seyrine daldığım zaman.
 

NO: 95 AHMET MEHMET (1941)

(Ahmet Mehmedov)

Ahmet Mehmet 1941 yılında Kırcali’nin Koşukavak (Kru movgrat) Belediyesine bağlı Kıyılar köyünde tütüncülükle ge çimini sağlayan fakir bir ailede doğdu. İlk ve orta öğrenimini Koşukavak’ta tamamladıktan sonra Kırcali Türk Pedagoji oku lundan mezun oldu. Uzun yıllar Rodop köylerinde Türk çocuk larına Türkçe’yi öğretti.

Bulgarlaştırma kampanyasında iktidarın ilk hedeflerinden biri oldu. Benliğini korumak isteyen yazar bu olaya şiddetle karşı koydu. Tutuklandı, aylarca göz altında tutuldu, sorgulandı, dövüldü ve sürgüne gönderildi. Daha 1970 yılında çok sevdiği öğretmenlikten atıldı. Yirmi yıla yakın vasıfsız işçi olarak Rodoplar’da, Sofya’da ve kendi köyünün kooperatifinde çalıştırıldı. Jivkov diktatörlüğünün çökmesinden sonra 1989 yılında ülkedeki demokratikleşme sürecinden istifade ederek tekrar öğretmenliğe döndü. Halen köyünde oturuyor, Türkçe öğretmeni olarak hayatını kazanıyor şiirlerini ve öykülerini yazmaya devam ediyor. Evli ve bir çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.

Gönlünü daha öğrenciyken edebiyata kaptıran Ahmet Mehmet yaratıcılığa lirik şiirle başladı. Rodop Türklerinin acı kaderini anlatan öyküler yazdı. Konularını hep çevresindeki olaylardan aldı. Onun tipik kahramanları hep tanıdığı insanlar oldu. Şiirlerinde aşkı ve işsizliğin getirdiği buruk hayalleri işledi. Öykülerinde Rodop insanın acısını, huzursuzluğunu, ekmek kavgasını ve mutlu günlerin geleceğine olan inancını dile getirdi.

Eserleri :

“Kır Çiçekleri”, Öyküler, Kırcali, 1997

“Ve Varız”, Şiirler, Kırcali, 1999

BENİ RAHATSIZ EDEN 124

 
Beni rahatsız eden sokaklar
Sokaklardaki evler
Ölen saksılar
Tütmeyen bacalar.
 
 
Beni rahatsız eden evler
Sokakların heykeli
Nürtonu sarmış alevler
Yitirilmiş insan emeli.
 
 
Beni rahatsız eden saksılar
Ağlar benim bacılarım ağlar
Bursa’da mı İzmir’de mi
Yoksa İstanbul’da, sığınak arar.
 
 
Beni rahatsız eden bacalar
Tütmüyorsunuz
Her şey sönmüş soğumuş
Ağlar kanım, ulusum ağlar.
 
Temmuz 1992, Koşukavak

BENİ ANARSAN 125

 
Beni anarsan
Sakın arka kapıdan gelme
Gizler, şüpheler girer oradan
Beni anarsan
Arka kapıdan gelme.
 
 
Beni anarsan
Karı, buzu
Taşı, toprağı delen
Baharı müjdeleyen
Akçabardak gibi gel.
 
 
Ve
Sakın arka kapıdan gelme.
Toprağımdan gel.
Kardelen gibi…
 

İŞSİZLİK 126

 
İşsizlik de iyi bir şeymiş meğer
Günleri saymaktan kurtuluyorsun bir kez…
Delik deşik olacak ceplerin
İkide bir derin, derin
Çekeceksin içini.
Vakitli vakitsiz
Miden usare salacak
Gözlerin sönük
Yüzün ayva sarısı olacak.
Karında üstelemeyecek
Şunu alalım bunu alalım
Çocuğunun gözünü yaşartacak
Vitrindeki bisiklet …
Ve sen
Umurunda olmasın
Şişmanlık derttir
Olacaksın bir iskelet.
 

İNSAN OLUŞUMU UNUTTUM 127

 
Yıprattılar beni
Dilimi yıprattılar
Gözümü kaşımı
Ayaklarımı yıprattılar
Kollarımı
 
 
Birer, birer ağarttılar
Saçlarımı.
 
 
Unuttum sağı solu
Ekmeği unuttum
Kaşığı, çatalı
Tuzu, şekeri, biberi
Ağlayışı, gülüşü
Bulutu unuttum
Yağmuru
Suyu kumu…
 
 
Vesselam
İnsan oluşumu unuttum.
 

SİGARA 128

 
Gıpta ediyorum doğrusu sana
Senin gibi olmadığıma
Varsın vurmasın benim de sol yanım …
Etim kemiğim
Gözüm kaşım olmasın
Damarlarımda akmasın kanım.
Özleyiş de bilmesin bu gönül
Bilmesin.
 
 
Ama senin gibi ben de
Yalnızlığın gecelerine eş olayım
Ve dudağında titreyip bir kişinin
Her sızısını, her kederini
Saçlarını ağartan düşüncelerini
Avutabileyim kana, kana.
 
 
O zaman
İstersen ben de kül olayım
Senin gibi
Yana, yana.
 

YİTİRİLEN UMUTLAR 129

 
Güz oturmuş her şeyin üzerine
Güneş ışığını kaybetmiş
Rüzgarın elinden sarı, sarı
Düşen yapraklar mı?
 
 
Örümcek ağı gibi önünde yollar
Birinin çıkışını bilmiyorum
Çocukluğumun yeşilliği solmuş
Ayrılan dostlar mı?
 
 
Ne gündüz, ne gece, ne yaz
İçimde her şey yapayalnız
Göz görmez, dil konuşmaz
Yitirilen umutlar mı?
 

NO: 96 HASAN NURİ AYDIN (1941)

(Hasan Nuriev)

Hasan Nuri 1941 yılında Razgrat ilinin Ada (Ostrovo) köyünde orta halli bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okudu. Daha sonra Razgrat “Nikola Yonkov Vaptsarov“ adlı Türk Lisesine yazıldı, lakin bir yıl sonra Türk okulları Bulgar okulları ile birleştirilince genç şair öğrenimine devam ederek oradan mezun oldu. Aynı yıl Sofya Devlet Üniversitesinin Zooteknik Bölümünü kazandı ve dört yıl sonra oradan Zooteknoloji uzmanı olarak diploma aldı. Uzun yıllar doğduğu köydeki Ziraat Emek Kooperatifinde Zooteknoloji uzmanı olarak görev yaptı. Bu zaman zarfında birkaç yıl köydeki Okuma Yurdunun başkanlığını üslendi. Dram ve folklor gruplarında aktif rol aldı. Köydeşi şair İdriz Hasan Ömer ile şiir geceleri düzenleyerek köyünün ve bölgenin kültür çalışmalarına önemli katkı sağladı.

Bulgar Devletinin Türkleri eritme politikasına şiddetle karşı çıkınca, sürgüne gönderildi ve işsiz kaldı. 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutuldu. Ailesiyle birlikte Türkiye’ye iltica etti. Çorlu’ya yerleşti. Çorlu Ziraat Bankasında göreve başladı ve 2002 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. Halen Çorlu’da oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.

Hasan Nuri şiirle çocukluk yılarında tanıştı. Yunus Emre ile, Pir Sultan Abdalın nefesleri ile büyüdü. Lise yıllarında ilk şiir denemelerini yaptı. Şiirlerinde neslinin aşk duygularını, beklentilerini ve endişelerini dile getirdi. Daha sonraki yıllarda onun şiirinde mantık ve sosyal konular ön plana çıtı. Şiirlerinde sade ve akıcı bir dil kullandı.

Hasan Nuri şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı. Eserleri Bulgaristan’da Türkçe yayımlanan merkez ve yerel basın sayfalarında ve dostlarının dosyalarında dağınık bir halde yer almaktadır.

98.“Şarkılarımda Sen”, Şiirler Kırcali 1998
99.“Şarkılarımda Sen”, Şiirler Kırcali 1998
100.“Ümit “ Dergi, Sofya, 1998, N : 18
101.“Filiz”, Gazete, Sofya 1998, Sayı N : 6 (30 Mart 1998)
102.“Filiz” Gazete, Sofya, Sayı, 1998, N: 6 (30 Mart 1998)
103.“Filiz” Gazete, Sofya, 1998, Sayı N : 6 (30 Mart 1998)
104.“Halk Gençliği”, Gazete, Sofya, 1964
105.“Kolarovgrat Savaşı”, Gazete, Şumen, 1965 Sayı N: 7, Baş yazar: Niyazi Ahmedov
106.Palamar, Deliorman’da bir bölgenin adı
107.“Yeni Hayat”, Dergi, Sofya, 1966 Sayı N: 6
108.“Yeni Işık” Gazete, Sofya, Sanat eki “Çağdaş”, 1967 Sayı N: 6 (48)
109.“Yeni Işık” Gazete, Sofya, Sanat eki “Çağdaş” 1969 Sayı N: 26 (91)
110.Şiir, Şaban Kalkan’ın arşivinden
111.Şiir, Baki Ali Mehmet’in arşivinden
112.Bosfor: İstanbul boğazı
113.“Yeni Işık” Gazete, Sofya, Sanat eki, “Çağdaş”, 1966, N. 13 (31)
114.“Halk Gençliği” Gazete, Sofya, 1967, Sayı N : 26 30 Haziran 1967
115.“1966 – Bıraktığı Şiirler” Derleme, Sofya, Narodna Prosveta 1967
116.“Yeni Işık”, Gazete, Sofya, Sanat eki, “Çağdaş” 1968,Sayı N: 10 (78), (28 Mayıs 1968)
117.Zavot: Büyük fabrika anlamında kullanılmıştır
118.“1967 – Bıraktığı Şiirler” Derleme,Sofya, Naraodna Prosveta yayınevi, 1968
119.. Rusça, “Kalk çocuk”, anlamında
120.“Yeni Işık”, Gazete, Sofya, sanat eki, “Çağdaş” 1968 Sayı N: 18
121.“Hak ve Özgürlük”, Sofya, 1995, Sayı N:29, (21 Temmuz 1995)
122.“Hak ve Özgürlük”, Gazete, Sofya, 1995, Sayı N: 29, (21 Temmuz 1995)
123.“Hak ve Özgürlük” Gazete Sofya : 21 Temmuz 1995 Sayı N:.29
124.“Hak ve Özgürlük” Gazete Sofya, 1992, (21 Ağustos 1992), Sayı N: 34
125.“Hak ve Özgürlük” Gazete, Sofya, 1992, (19 Mayıs 1995) Sayı N:20
126.“Hak ve Özgürlük”, Gazete, Sofya, 1995, (19 Mayıs 1995) Sayı N: 20
127.“Hak ve Özgürlük”, Sofya, 1995, Sayı N:20, (19 Mayıs 1995)
128.“Hak ve Özgürlük”, Gazete, Sofya, 1995, Sayı N: 20, (19 Mayıs 1995)
129.“Hak ve Özgürlük” Gazete, Sofya, 19 Mayıs 1995 Sayı N : 20

Ücretsiz ön izlemeyi tamamladınız.

Türler ve etiketler

Yaş sınırı:
0+
Litres'teki yayın tarihi:
01 ağustos 2023
Hacim:
65 s. 108 illüstrasyon
ISBN:
978-625-6852-48-8
Yayıncı:
Telif hakkı:
Elips Kitap
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre
Metin
Ortalama puan 0, 0 oylamaya göre