Kitabı oku: «Rus Şiiri Antolojisi», sayfa 2
ПОЭТЬІ ЗОЛОТОГО ВЕКА
ALTIN YÜZYIL ŞAİRLERİ
ИВАН КРЫЛОВ
İVAN KRİLOV
(1769 – 1844)
Öncelikle kara mizah yazarı olarak bilinen dünyaca ünlü Rus şairi İvan Andreeviç Krilov 2 Şubat 1769’da Moskova’da yoksul bir subay ailesinde dünyaya geldi. Uşaklık ettiği zengin ailelerin çocuklarından gördüğü merhamet sayesinde okuduysa da, sistemli bir öğrenim göremedi. Kendi çabalarıyla Fransızca, Almanca ve İtalyancayı öğren meyi başardı. Bunun dışında matematik ve Rus edebiyatıyla yakından ilgilendi, resim çizdi ve keman çaldı. Babasının ölümünden sonra (1778) önce Kalyazin Bölge Mahkemesinde memur olarak çalıştı, daha sonra Tver kentinde yargıçlık yaptı.
1782 yılında gittiği Petersburg’da G. R. Derjavin’le tanıştı ve genç şair ondan çok büyük bir ilgi ve destek gördü. İvan Krilov’un edebiyat serüveni drama göstermiş olduğu o büyük hevesle başladıysa da, kendi oyunlarını sahneye koyamayınca bu sevdadan vazgeçti ve 1798’de Potça duhov (Ruh Postası) adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Bu dergide N. İ. Novikov ile D. İ. Fonvizin’in başlattıkları satirik geleneği sürdürerek, toplum ve insan yaşamındaki eksiklikleri, çarpıklıkları ve adaletsizlikleri tüm boyutlarıyla ele alarak, onların gülünç yanlarını ortaya koymayı amaçladı. Aşırı radikal yaklaşımlarınmdan dolayı bu derginin yayımlanmasına daha aynı yıl, 8. sayıda, hükümetçe son verildi. Merkuriy (Merkür) adlı ikinci bir başarısız dergi çıkarma denemesinden sonra Krilov dergicilik merakından vazgeçip taşrada yaşamaya başladı.
1804 yılında Moskova’ya yerleşmesinden iki yıl sonra ilk fablı yayımlandı. 1809’da Basni adlı (fabllardan oluşan) ilk kitabı dünya yüzü gördü ve kısa bir süre içinde büyük yankı uyandırdı. 1812 – 1841 yılları arasında Halk Kütüphanesi’nde çalıştı ve bu yıllarda kütüphanenin Rusça Bölümü’nün oluşturulması için çok büyük çabalar harcadı. Ülke genelinde sevgiyle anılan şair, zamanla birçok fıkra ve söylencenin kahramanı haline geldi, “Krilov Dede”ye dönüşen adı, V.A. Jukovski’nin söylemiyle ”şiirli bilgelik dersleri” olan fabllarla halkın belleğine silinmemek üzere kazındı. Onun birçok dizeleri hâlâ atasözü olarak kullanılmakta, kimileri de özlü sözler olarak dilden dile dolaşmaktadır. A.S. Puşkin, kendisinden önce yaşamış olan Krilov’a büyük bir saygıyla yaklaştı, onu “gerçek bir halk şairi” olarak değerlendirdi.
İvan Krilov 1809 – 1843 yılları arasında 200’den fazla fabl yazdı ve bunları 9 bölümde kitapçıklar halinde yayımladı. Konu ve anlatım biçimi yönünden Ezop ve Lafonten’le bazı ortak noktalar olmasına karşın onun fabllarının büyük çoğunluğundaki özgünlük asla göz ardı edilemez. Ayrıca şairin Rus dilinin gelişip sadeleşmesi yönündeki hizmetleri minnettar Rus ulusu tarafından günümüzde de saygıyla anılmaktadır.
1844 yılında ölen şairin P.K. Klodta tarafından yapılan ve Pe tersburg’unn yaz bahçesine 1855’te dikilen heykeli, başkente dikilen ilk yazar heykelidir.
ЛЯГУШКА И ВОЛ
Лягушка, на лугу увидевши Вола,
Затеяла сама в дородстве с ним сравняться;
Она завистлива была.
И ну топорщиться, пыхтеть и надуваться.
"Смотри-ка, квакушка, что, буду ль я с него?" -
Подруге говорит. "Нет, кумушка, далеко!" -
"Гляди же, как теперь раздуюсь я широко.
Ну, каково?
Пополнилась ли я?" – "Почти что ничего". -
"Ну, как теперь?" – "Все то ж". Пыхтела да пыхтела
И кончила моя затейница на том,
Что, не сравнявшися с Волом,
С натуги лопнула – и околела.
1807
КВАРТЕТ
Проказница-Мартышка,
Осел,
Козел
Да косолапый Мишка
Затеяли сыграть Квартет.
Достали нот, баса, альта, две скрипки
И сели на лужок под липки,-
Пленять своим искусством свет.
Ударили в смычки, дерут, а толку нет.
"Стой, братцы, стой! – кричит Мартышка. – Погодите!
Как музыке идти? Ведь вы не так сидите.
Ты с басом, Мишенька, садись против альта,
Я, прима, сяду против вторы;
KURBAĞA İLE ÖKÜZ
Kurbağa çayırda Öküz’ü görmüş,
İri olduğu için kıskanmış onu,
Tıpkı onun gibi olmaya karar vermiş
Ve şişmeye başlamış içine çekerek soluğunu.
“Bakın, vakvakçılar” demiş “ona benzedim mi ben hele?”
Dostları hep bir sesten yanıtlamış: “Hiç bile!”
“Peki öyleyse, bakın şimdi,
İyice dolduruyorum ciğerlerimi.
Ne dersiniz şiştim mi?” – “Yok yok, ne gezer.”
“Ya bu sefer?” – “Hep aynı durum.” deyince, bizim şaklaban
Öküz’e benzemek için daha çok inatlaşmış
Ve sonunda birdenbire çatlamış
Kendi bile hiç farkında olmadan.
1807
KUARTET
Uyanık Maymun – yaramazlar kralı,
Eşekle
Teke
Ve çarpık bacaklı Ayı
Kendilerince, bir kuartet oluşturalım, demişler.
Islak çimen üzerinde – notalar önlerinde,
İki keman, viyola ve kontrbas ellerinde,
Sanatıyla dünyayı mest etmek istemişler.
Yaylar yüklenmiş, teller gıcırdamış, ama ses ne gezer:
“Öyle değil, kardeşler!” demiş Maymun,
“Hele bir durun!
Böyle müzik mi yapılır? Önce düzgün oturun.
Sen, kontrbasınla viyolanın önüne geç, sevgili Ayı’m,
Ben, birinci keman, karşısında olmalıyım ikincisinin,
Тогда пойдет уж музыка не та:
У нас запляшут лес и горы!"
Расселись, начали Квартет;
Он все-таки на лад нейдет.
"Постойте ж, я сыскал секрет?-
Кричит Осел,– мы, верно, уж поладим,
Коль рядом сядем".
Послушались Осла: уселись чинно в ряд;
А все-таки Квартет нейдет на лад.
Вот пуще прежнего пошли у них разборы
И споры,
Кому и как сидеть.
Случилось Соловью на шум их прилететь.
Тут с просьбой все к нему, чтоб их решить сомненье.
"Пожалуй,– говорят,– возьми на час терпенье,
Чтобы Квартет в порядок наш привесть:
И ноты есть у нас, и инструменты есть,
Скажи лишь, как нам сесть!" -
"Чтоб музыкантом быть, так надобно уменье
И уши ваших понежней,-
Им отвечает Соловей,-
А вы, друзья, как ни садитесь;
Всё в музыканты не годитесь".
1811
ЛЕБЕДЬ, ЩУКА И РАК
Когда в товарищах согласья нет,
На лад их дело не пойдет,
И выйдет из него не дело, только мука.
Однажды Лебедь, Рак, да Щука
Везти с поклажей воз взялись,
Müziğimizi öyle bir duyuralım ki, dağlar taşlar inlesin!”
Yer değişip yerleşmişler, ama ne yazık
Aletlerden bu sefer de çıkmamış hiç gık.
“Anladım bu işin sırrı nedir,”
Diye haykırmış bu defa Eşek,
“Başarılı olmak için tek tek
Bir sıraya dizilip oturmamız gerekir.”
Eşek’in buyruğuna uymuşlarsa da hemen,
Beklenen ses çıkmamış kuartet müziğinden.
Üstelik aralarında daha büyük bir hırsla herkes
Tartışmaya başlamış bu kez
Kimin nasıl oturması gerektiği üzerine.
Derken Bülbül gelmiş bir yerden onların gürültülerine.
Ona bu işe el atması için yalvarmışlar bir sesten.
“ N’olursun,” demişler “bizi biraz dinlesen,
Belki anlarsın kuartetimizin kusuru nedir.
Notalarımız da, enstrümanlarımız da yerindedir,
Ama dizilişi yapamıyoruz belki, kim bilir?”
“Müzikçi olmak için,” demiş Bülbül gülerek,
”Önce ses gerek, duyarlı kulak gerek,
Yani en gerkeli olan tek şey: yetenek!.
Ama, dostlar, anlaşılan sizinkisi nafile,
Müzikçi olunmaz salt yer değişmekle.”
1811
KUĞU, TURNABALIĞI VE YENGEÇ
Dostlar arasında anlaşma yoksa,
Onların yaptığı iş de yürümez asla
Ve başarısızlıkla karşılaşılır her girişimde.
Kuğu, Turnabalığı ve Yengeç günün birinde
Yüklü bir arabayı çekmeye kalkışmışlar
И вместе трое все в него впряглись;
Из кожи лезут вон, а возу все нет ходу!
Поклажа бы для них казалась и легка:
Да Лебедь рвётся в облака,
Рак пятится назад, а Щука тянет в воду.
Кто виноват из них, кто прав, – судить не нам;
Да только воз и ныне там.
1814
МАРТЬШКА И ОЧКИ
Мартышка к старости слаба глазами стала;
А у людей она слыхала,
Что это зло еще не так большой руки:
Лишь стоит завести Очки.
Очков с полдюжины себе она достала;
Вертит Очками так и сяк:
То к темю их прижмет, то их на хвост нанижет,
То их понюхает, то их полижет;
Очки не действуют никак.
«Тьфу пропасть! – говорит она, – и тот дурак,
Кто слушает людских всех врак;
Всё про Очки лишь мне налгали;
А проку на-волос нет в них».
Мартышка тут с досады и с печали
О камень так хватила их,
Что только брызги засверкали.
…………………
К несчастью, то ж бывает у людей:
Как ни полезна вещь, – цены не зная ей,
Невежда про неё свой толк все к худу клонит;
А ежели невежда познатней,
Так он её ещё и гонит.
1815
Hem de ona olanca gücüyle yapışmışlar.
Nefessiz kalsalar da, kımıldamamış araba,
Sanıldığı kadar ağır bile değilmiş oysa.
Yengeç geri geri çekmiş, Turnabalığı suya,
Kuğu ise kanat açıp yönelmiş ufuklara.
Suçlu kim, suçsuz kim -bundan bize ne-
Ama araba durmakta hâlâ yerli yerinde.
1814
MAYMUN İLE GÖZLÜK
Zor görür olmuş Maymun, ihtiyarlayalı beri;
Ama insanlardan birileri
Bunun büyük bir felaket olmadığını söylemiş,
Bir çif gözlük almalısın, demiş.
O da tutmuş bir düzine gözlük edinmiş.
Evirip çeviriyormuş onları ilgi ile:
Kâh tepesine takıyor, kâh kuyruğuna bağlıyormuş,
Bazen kokluyormuş, bazen de yalıyormuş,
Ne ki deva bulamamış derdine.
“Tüh, Allah kahretsin!” demiş “Kim ki, el sözüne inanır,
Dünyanın en zavallı budalasıdır:
Gözlüklerle ilgili söylenenler hep yalan,
Ben onlardan görmedim hiçbir yarar”
Köpürmüş Maymun hınçtan, gazaptan…
Vurmuş gözlüğü taşa gücünün yettiği kadar
Ve tuz buz etmiş camlarını, ışıl ışıl parlayan.
……………..
Ne yazık ki insanlarda da durum pek farklı değil:
Örneğin bir şeyin değerini bilmeyen sefil,
Her şeyi kendince tartışır ve ısrar eder;
Üstelik iktidar sahibiyse bu cahil
Hep kendi bildiğinin peşinden gider.
1815
ВОДОПАД И РУЧЕЙ
Кипящий Водопад, свергался со скал,
Целебному ключу с надменностью сказал
(Который под горой едва лишь был приметен,
Но силой славился лечебною своей):
“Не странно ль это? Ты так мал, водой так беден,
А у тебя всегда премножество гостей?
Не мудрено, коль мне приходит кто дивиться;
К тебе зачем идут?” – “Лечиться”, -
Смиренно прожурчал Ручей.
1816
СЛОН В СЛУЧАЕ
Когда-то в случай Слон попал у Льва.
В минуту по лесам прошла о том молва,
И, так как водится, пошли догадки,
Чем в милость втерся Слон?
Не то красив, не то забавен он;
Что за прием, что за ухватки!
Толкуют звери меж собой.
«Когда бы», говорит, вертя хвостом, Лисица:
«Был у него пушистый хвост такой,
Я не дивилась бы».– «Или, сестрица»,
Сказал Медведь: «хотя бы по когтям
Он сделался случайным:
Никто того не счел бы чрезвычайным:
Да он и без когтей, то всем известно нам».—
«Да не вошел ли он в случай клыками?»
Вступился в речь их Вол:
«Уж не сочли ли их рогами?» —
«Так вы не знаете»,– сказал Осел,
ŞELALE İLE DERE
Kayalıklardan akan Şelale bakınıp dört yanına
Gururla konuşmuş şifalı suların kaynağına
(Ki belli belirsizmiş yamacında dağların,
ama şifa gücüyle dillendirmiş ününü):
“Biraz tuhaf değil mi, bunca azken suların,
Bu kadar çok konuğun güldürmesi yüzünü?
Söyler misin anlamını bu coşkun duyguların,
Bu sonsuz yığılmaların?” – “Devasıyım acıların,”
Diye söylemiş billur Dere mütevazı sözünü.
1816
FİL OLAYI
Fil’in Aslan’a rastgele konuk olduğu an,
Dedikodularla sarsıldı baştan başa orman;
Başladı çeşitli tahminler ve yorumlar:
Fil, Aslan’ın gönlünü nasıl kazanmış olabilir?
Cazibesi varsa, acaba nedir?
Ne demek bu kabuller, bu acayip oyunlar?
Sonsuz oranlamaları başladı hayvanların.
“Bari,” dedi uzun kuyruklu Tilki,
“Gür ve yumuşak bir kuyruğu olsa anlarım
Ve hiç şaşmam.” – “Ya da,” deyip Ayı dikildi,
“En azından, canım kardeşim,
Tırnakları olsaydı öyle kocaman,
Onu her tarafta şöhretli yapan.
Tırnaksızlığına hep tanıklık etmişim.
Yoksa dişleriyle mi parladı ünü?”
Öküz de söz aldı bu tartışmada:
“Dişleri belki de boynuz gibi görüldü.”
Eşek de kulaklarını sallayıp bu arada
Ушами хлопая: «чем мог он полюбиться,
И в знать добиться?
А я так отгадал —
Без длинных бы ушей он в милость не попал».
Нередко мы, хотя того не примечаем,
Себя в других охотно величаем.
1816
ЛЕВ СОСТАРЕВШИЙСЯ
Могучий Лев, гроза лесов,
Постигнут старостью, лишился силы:
Нет крепости в когтях, нет острых тех зубов.
Чем наводил он ужас на врагов,
И самого едва таскают ноги хилы.
А что всего больней,
Не только он теперь не страшен для зверей,
Но всяк, за старые обиды Льва, в отмщенье,
Наперерыв ему наносит оскорбленье:
То гордый конь его копытом крепким бьет,
То зубом волк рванет,
То острым рогом вол боднет.
Лев бедный в горе толь великом,
Сжав сердце, терпит всё и ждет кончины злой,
Лишь изъявляя ропот свой
Глухим и томным рыком.
Как видит, что осёл туда ж, натужа грудь,
Сбирается его лягнуть
И смотрит место лишь, где б было побольнее.
«О, боги!» возопил, стеная, Лев тогда:
«Чтоб не дожить до этого стыда,
Пошлите лучше мне один конец скорее!
Как смерть моя ни зла:
Всё легче, чем терпеть обиды от осла».
Dedi ki: “Nasıl bilmezsiniz Fil’in niye sevildiğini
Ve seçkinler arasına nasıl kabul edildiğini?
Bunun bence tek açıklaması vardır –
Fil’i saygın kıldıran o uzun kulaklardır.”
Başkasından söz ederken biz, çoğu zaman,
Kendimizi yüceltiyoruz ayırdında olmadan.
YAŞLI ASLAN
Ormanların korkulu rüyası Aslan
Yaşlandıkça yitirmeye başlamış kudretini
Yoksun kalmış dişlerinden, tırnaklarından –
Dehşete düşüren tüm rakiplerini
Ve artık iyice bezmiş ağrıyan bacaklarından.
Hastalıklar iyice musallat olmuş canına
Düşmanları ise, önceki korkuları bir yana,
Öç almaya bile başlamışlar Aslan’dan
Yedikleri hakaretler için bir zaman:
Mağrur at tekme atıyormuş kıçına,
Aç kurt sık sık düşüyormuş peşine,
Öküz boynuz saplıyormuş döşüne.
Çok acı çekiyormuş Zavallı Aslan
Ve kaçınılmaz sonunu böyle beklerken
Yorgun sesler çıkarıyormuş istemeyerekten
Kendini savunurcasına kimi zaman.
Bir gün karşısında bir de Eşek dikleşmiş,
Onu şöyle dikkatlice seyretmiş,
Niyeti çifte atıp canını incitmekmiş.
“Ey Tanrım,” diye inlemiş Aslan, “sana ne yaptım
Ki bana utançların en büyüğünü yaşattın!
Al benim canımı, bitsin bu rezil iş!
Eşek hakaretine katlanmaktansa ben
Ölmeyi tercih ederim hemen.
ВОЛКИ И ОВЦЫ
Овечкам от Волков совсем житья не стало,
И до того, что наконец
Правительство зверей благие меры взяло
Вступиться в сп_а_сенье Озец, -
И учрежден Совет на сей конец.
Большая часть в нем, правда, были Волки;
Но не о всех Волках ведь злые толки.
Видали и таких Волков, и многократ, -
Примеры эти не забыты, -
Которые ходили близко стад
Смирнехонько – когда бывали сыты.
Так почему ж Волкам в Совете и не быть?
Хоть надобно Овец оборонить,
Но и Волков не вовсе ж притеснить!”
Вот заседание в глухом лесу открыли;
Судили, думали, рядили
И, наконец, придумали закон.
Вот вам от слова в слово он:
“Как скоро Волк у стада забуянит
И обижать он Овцу станет,
То Волка тут властна Овца,
Не разбираючи лица,
Схватить за шиворот и в суд тотчас представить,
В соседний лес иль в бор”.
В законе нечего прибавить, ни убавить.
Да только я видал: до этих пор, -
Хоть говорят, Волкам и не спускают, -
Что будь Овца ответчик иль истец,
А только Волки все-таки Овец
В леса таскают.
1832
KURTLARLA KOYUNLAR
Çekmediği kalmamıştı Koyunların Kurtlardan
En sonunda iş ta oraya erdi
ki, hayvanlar hükümeti, ürkerek bu durumdan,
Koyunları kurtarmaya karar verdi
Ve hemen bir Kurul tertiplendi.
Eh, gerçi çoğunluğu Kurtlar oluşturdular,
Tüm Kurtlar için değildi çünkü dedikodular.
Örneğin onlardan kimileri,
Karınları tok olduğu zaman,
Rahatsız etmeden sürüleri
Sakince yürüyorlarmış arkalarından.
Böylesi Kurtlar Kurul’a niye girmesinler ki?
Koyunların hakları korunacak besbelli,
ama Kurtlara da sınır getirilmemeli.
Bu havada başladı ormanda celse:
Konuşuldu, tartışıldı hem de nefes nefese;
Bir kanunda karar kılındı en sonunda
Satır satır şunlar yer aldı bu kanunda:
“Kurt, sürünün ortasında, şayet
Ederse herhangi bir Koyuna hakaret,
Anında hakarete uğrayan o Koyun
Cesaretle yakasına yapışıp onun
Komşu ormanın ya da çamlığın
Mahkemesine başvurma hakkına sahiptir.”
Kurcalanmaya ihtiyacı yok bu yasanın.
Ama bugüne dek içimi hep şu soru kemirir:
Kurtlara karşı bunca yasak getirilirken
Ve davacıyken, niye hep davalıdır Koyunlar,
Ormana götüren olmaları gerekirken onlar,
Hâlâ götürülüyor olmaları neden?
1832
КУКУШКА И ПЕТУХ
“Как, милый Петушок, поешь ты громко, важно!” -
“А ты, Кукушечка, мой свет,
Как тянешь плавно и протяжно:
Во всем лесу у нас такой певицы нет!”
“Тебя, мой куманек, век слушать я готова”.
“А ты, красавица, божусь,
Лишь только замолчишь, то жду я, не дождусь,
Чтоб начала ты снова -
Отколь такой берется голосок?
И чист, и нежен, и высок!..
Да вы уж родом так: собою невелички,
А песни, что твой соловей!”
“Спасибо, кум; зато, по совести моей,
Поешь ты лучше райской птички,
На всех ссылаюсь в этом я”.
Тут Воробей, случась, примолвил им: “Друзья!
Хоть вы охрипните, хваля друг дружку, -
Все ваша музыка плоха!..”
За что же, не боясь греха,
Кукушка хвалит Петуха?
За то, что хвалит он Кукушку.
1834
ВЕЛЬМОЖА
Какой-то в древности Вельможа
С богато убранного ложа
Отправился в страну, где царствует Плутон.
Сказать простее, – умер он;
И так, как встарь велось, в аду на суд явился.
Тотчас допрос ему: “Чем был ты? где родился?”
GUGUKKUŞU İLE HOROZ
“Sevgili Horoz’um, ne güzel ötüyorsun sen!”
“Ah, canım Gugukkuşu’m, benim gözümün nuru,
Kıvrak sesin ne de hoş çınlamakta bir bilsen,
Bir şarkıcı olarak tek sensin ormanların gururu!”
“Ben seni, ciğerparem, ömür boyu dinlerim!”
“Ah, güzelim, Tanrı şahidim olsun, inan,
Şarkına ara verdiğin an
Sabırsız beklemekten gerilir sinirlerim….
Nerden bu ses, bunca temiz?
Hem kıvrak, hem yumuşak, hem tiz!…
Soyun böyle senin, büyümesen de,
Şarkın kıskandırır bülbülü bile!”
“Sağ ol, canım, şimdi vicdan sesimi dinle:
Cennet kuşundan da hoş bir tını var sende
Ve herkes destekliyor doğruluğunu.”
“Dostlar!” dedi Karga, sesi hınç dolu,
Birbirinizi överken sesiniz parçalandı,
Oysa sizin müziğiniz oldukça kaba!”
Gugukkuşu Horoz’u över miydi acaba,
Eğer Horoz da ona övgü yağdırmasaydı?
1834
ASİLZADE
Eski çağlarda Asilzade’nin biri
Terk edip locasının bulunduğu yeri
Pluton’un krallığına gitmek için yola revan olmuş.
Açıkçası – yaşam süresi dolmuş.
Cehennemde sorguya çekmişler onu
Öğrenmek için “kim” ve “nereli” olduğunu.
“Родился в Персии, а чином был сатрап;
Но так как, живучи, я был здоровьем слаб,
То сам я областью не правил,
А все дела секретарю оставил”.
“Что ж делал ты?” – “Пил, ел и спал
Да все подписывал, что он ни подавал”.
“Скорей же в рай его!” – “Как! где же справедливость?” -
Меркурий тут вскричал, забывши всю учтивость “Эх, братец! -
отвечал Эак, -
Не знаешь дела ты никак.
Не видишь разве ты? Покойник был дурак!
Что, если бы с такою властью
Взялся он за дела, к несчастью, -
Ведь погубил бы целый край!..
И ты б там слез не обобрался!
Затем-то и попал он в рай,
Что за дела не принимался”.
Вчера я был в суде и видел там судью.
Ну, так и кажется, что быть ему в раю!
1834
“İran’da doğdum, valilikti görevim,
Ama hayattayken çok cılızdı bedenim,
Yönetici yetkilerimi ben bu sebeple
Sekreterlerime devrettim bile bile.”
“Ya sen ne yaptın?” – “Yedim, içtim ve yattım
Getirilen evraklara sadece imza attım.”
“Hemen cennete gitsin!” – “Ne?” diye kükremiş
Merkür, nezaketi unutup, “yaptığınız yanlış iş!”
“Eh, kardeşim,” demiş Eak,
“Sen bu işte çok yenisin, bana bak.
Karşındaki bu rahmetli – bir ahmak!
Yetkilerini kullanıp çalışsaydı, o belki
-Allah muhafaza- her şeyi berbat ederdi.
Gözyaşlarına boğarak için için
Elden çıkarırdı tüm memleketi!
Bu yüzden, yani çalışmadığı için
O cenneti tepe tepe hak etti.”
Dün mahkemedeydim, bir mahkûm gördüm orda,
Zannımca cennete gideceklerden birisiydi o da.
1834
С. В. Александрович, Квартет, 1895-1898. S.
V. Aleksandroviç, Kuartet, 1895-1898.
ВАСИЛИЙ ЖУКОВСКИЙ
VASİLİ JUKOVSKİ
(1783 – 1852)
Çağının seçkin şair, çevirmen ve eleştirmenlerinden biri olarak bilinen Vasili Andreeviç Jukovski, 29 Ocak 1783’te Tula ilinin Mişenskoye köyünde dünyaya geldi. Yerli toprak ağalarından A.İ. Bunin ile tutsak Türk kızı Saliha’nın evlilikdışı çocuğudur. Jukovski, babası daha hayattayken, Tula’da önce özel bir öğrenci yurdunda, sonra da halk okulunda öğrenim görmeye başladı. O yıllarda kız kardeşi Varvara Afanasieva Yuşkova’nın sık sık müzikal geceler düzenlendiği ve Karamzin’le Dmitriyev’den şiirler okunan evinde yaşadı. Bu etkinlikler onda, çok erken yaşta, edebiyata karşı büyük bir ilgi uyandırdı.
Nitekim, henüz on bir yaşındayken, o, Camillu, Yahut Roma’nın Kurtarılışı adlı bir trajedi kaleme aldı. 1802 yılında Moskova Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Mişensko’daki soylular yurduna döndü. Burada ciddi edebiyat çalışmalarına başladı ve Thomas Gary’ın “Köy Mezarlığında Yazılan Ağıt” başlıklı şiirini İngilizceden çevirdi ve N. M. Karamzin’in ünlü Vestnik Evropıy (Avrupa Gazetesi)’da yayımladı. Böylece çevirmenlik kariyerini de başlatan Jukovski, bu dönemde Gottfried Burger, Walter Scoot, Robert Southey ve George Byron gibi daha birçok ünlü yazarı Rus okurlarına tanıtmış oldu. Bunlarla koşut olarak eski Yunan şairi Homeros’un başyapıtı Odysseia’yı (1849) da çevirdi.
Napolyon saldırısına karşı verilen büyük savaş yıllarında askerlik hizmetine alınan Jukovski, 1815 yılında kraliçe Mariya Fedorovna tarafından sarayda saygın bir göreve getirildi, 1917’de prenses Charlotte (daha sonraki yıllarda imparator I.Nikolay’ın eşi imparatoriçe Aleksandra Fedorovna)’un öğretmenliğine atandı, 1826 yılında ise, gelecekte tahta geçecek olan, Rusya imparatoru II. Aleksandr’ın eğitimciliğine getirildi. Bu durumdan yararlanan Jukovski, başta M. Y. Lermontov ve T. G. Şevçenko olmak üzere nice nice şaire maddi ve manevi desteklerde bulundu. Özellikle A. S. Puşkin için birkaç kez devreye girmesi gerekti. Evinde sıkı sık Krilov, Griboedov, Glinka, Briullov gibi ünlü sanatçıları ağırladı.
Yazmış olduğu “Lyudmila”, “Svetlana”, “Leonora”, “Kassandra” vb. baladlarıyla (1808-1812) Rus şiirinde romantizm akımının öncüsü olan Jukovski, edebiyatın etiksel aydınlatıcı gücüne tüm içtenliğiyle inandığı için, yaratıcılığında sürekli “okurları zihinsel ve ahlaksal yönden aydınlatmak” ilkesine bağlılık gösterdi.
Jukovski, Rus edebiyatına yapmış olduğu büyük, özverili ve sürekli hizmetlerinden dolayı, 1827 yılında Petersburg Bilimler Akademisi üyeliğine kabul edildi, 1841 yılında ise “akademisyen” unvanıyla onurlandırıldı. Aynı yıl Akademi’deki görevinden istifa edip Almanya’ya yerleşti ve ressam dostu E. R. Reytern’in 20 yaşındaki kızı Elizabet Reytern (1821-1856)’le evlendi.
Ömrünün son 12 yılını Düsseldorf ve Frankfurt am Main kentlerinde yeni edindiği dost ortamlarında geçirdi. Ülkesine geri dönmeyi her ne kadar istediyse de, eşinin bazı sağlık sorunları nedeniyle bunu gerçekleştiremedi ve 24 Nisan 1852’de Baden-Baden’de yaşama veda etti. Naaşı Rusya’ya götürülerek Petersburg’taki Aleksandr Nevski mezarlığına gömüldü.
Yaşamının son yıllarını özellikle Nal ve Damayanti (1837-1841), eski Hint destanı Mahabharata (1846), Firdevsi’nin Şahname’si vb. doğu edebiyatlarının klasik yapıtlarını çevirmeye adadı.