Kitabı oku: «İdikut Roman», sayfa 5
– Girsin! Utay ile Darbay’ı Angurat Noyan’a götür! Çıkın!
– Baş üstüne kağanım! dedi muhafız beyi. Kağanın emrini kutsal sayarak Angurat Noyan’ı bulup ikisini teslim etti.
Kağanın huzurunda iki Uygur, iki kardeş, Beşbalık’lı vatandaşlar Moğol toprağında, sarı çadırda karşılaşırız diye hiç düşünmemişti. Bu tesadüfen görüşme, Beşbalık’ı çok özleyen Tatatunga için unutulmaz bir mutluluk ve eşsiz bir fırsat olmuştu. Atay Sali, dinî aydın Tatatunga’yı ilk bakışta tanıdı. Bu genç, Budist tapınağında eğitim görmüştü. Buda, Mani, Şaman akidelerini iyi biliyordu. Çok kitap okuduğu için İdikut’da “Altın başlı çocuk” diye ün kazanmıştı. O; Çin, Moğol, Türk kabilelerinin dil ve kültürlerini mükemmel biliyordu. Çince eserleri rahatça okuyup anlayan, Uygur devletleri ve o devletlere hakan hükümdar olan zatların serüvenlerini iyi bilen, canlı tarih gibi çok değerli bir insandı. Babası büyük bir tüccar, ipek yolunu en iyi bilen kişiydi. Türkistan, Hindistan, Bağdat, Mısır, Çin, Moğol devletleri ile İdikut devletini bağlayan, kendi devletinin kültür ve ticaretini canlandıran, çok akıllı ve milliyetçi bir adamdı. Atay Sali, Tatatunga ve onun babası Yağma Buğra’nın Gumatı mabedinde Budaya taptıklarını biliyordu.
Bir defasında Yağma Buğra, Atay Sali’ye şöyle demişti.
– Ben İyen Tömür’e gelip “İdikut neden bağımsız değil!”, dedim, ama o cevap veremedi! “Uygurlar neden batı Kıtan’dan korkuyor?” diye sordum, İyen Tömür tepeden baktı yine cevap veremedi.
“İdikut devleti seksen yıl Kıtan’a bağlı kaldı, halk hazinesini onlara vermekteyiz. Yeter artık! demek zamanı hâlâ gelmedi mi?” dedim. İyen Tömür bana sert baktı,
– Kişi zengin olunca şişmanlayıp derisine sığmaz olur değil mi? dedi Tarkan Bilge Buka zehir saçarak,
– Servetlere gömülmüşsün galiba, ama bunlarla avunarak yaşamakta olduğunu unutmuşsun öyle mi?
– Uygur’un saadetini zulümle berbat ettiler, bu zulümden, zorluktan kurtulalım diyorum. Kıtan kalesi neden böyle sarsılmaz?
– Paranın değeri düşünce vatanın kurtarıcısı oluvermişsin değil mi? dedi gene Tarkan Bilge Kaya.
– Sürünün önünde toz duman koparmayın Yağma Buğra! Önceden laf etmeyin. Kimdir seni azdıran?
– Hiç kimse! Kalbim öyle söylüyor!
– Senin içine şeytan olarak yerleşen kim? Söyle! Söylemezsen hemen öleceksin ya da İdikut’tan kovulacaksın! O kişi belki de Bavurçuk Art Tekin’dir. Öyle mi?
– Hayır! Bu, benim ve oğlum Tatatunga’nın fikridir! Bavurçuk Art Tekin’i hiç görmedim ve onunla konuşmadım!
– Bavurçuk Art Tekin’le biz konuşacağız!
Bu, az önce surat asıp ağzına su doldurmuş gibi konuşmadan oturan İyen Tömür’ün sözüydü.
– Ne yapalım? Çaresi ne? diye sordu İyen Tömür, Tarkan Bilge Buka’ya.
– Başka devlete sürgün etmek lazım. Çölleri gezsin! Yayan yürüsün! “Yayan yürüyen dayak yer!” diye güldü Tarkan Bilge Buka.
– Kıtan, Tibet ve Naymanların atını beslesin!
– Dolunay elle gösterilmez. Onu gözü açık herkes görebildiği gibi İyen Tömür ile Tarkan Bilge Buka’nın takip ettiği yolu da halk anlayacak! dedi.
– İyen Tömür ile Tarkan Bilge Buka bizi öyle kovdular. Oğlumla ikimiz Beşbalık’tan sürgün edildik. Siz Atay Sali kardeşim, Kıtan’da rehinde bulunan Bavurçuk Art Tekin’e derdimizi anlatırsınız! demişti.
Atay Sali bunlar hakkında Bavurçuk Art Tekin’e bilgi verdiğini hatırladı. İdikut, babası ve Tarkan Bilge Buka’dan nefret etmişti. “Seni tutarsız, geri zekâlı yaramaz çocuk! Devletimizin birlik ve bütünlüğünü bozan Yağma Buğra’yı desteklediğin için seni de kovacağım!” diyerek Bavurçuk Art Tekin’i batı Kıtan’a rehine olarak gönderdiğini biliyordu.
Tatatunga, Cengizhan önünde el bağlayıp durdu.
– Buyurun yüce kağanım!
Tatatunga; Cengizhan’ın kedisini beğendiğini, akıl ve bilgi bakımından oğullarından da üstün görüp özgürlük verdiğini bilse de fazla söz söylemekten çekinirdi.
Tatatunga, Atay Sali’yi tanıdı. Vücudunu ılık bir duygu sardı. Heyecandan mı yoksa nice yıldır memleketini göremediği için mi nefesleri hızlandı, dudakları titredi, kendini zorla tuttu. Ama Cengizhan’ın önünde onunla göz göze gelmekten de korktu.
– Bu Tatatunga!
Yere bakıp oturan yakışıklı delikanlıyı Kağan eliyle işaret etti.
– Uygur, Nayman’ın kölesi iken şimdi benim kölem oldu!
Biraz düşündü,
– Akıllı Uygur bu! O olmasaydı hazinem savrulup tükenecekti, işini mükemmel yapıyor. Suçsuz yiğit. Ama onun suçsuz babasını Naymanlar öldürmüş. Nayman hanı ona mühür verip hizmetinde bulundurmuş. Onu tutuklayıp öldürmek istediğimde “Ben mühürdarım, size büyük hizmet edeceğim, öldürmeyin beni!” diye yalvardı. Ona inandım. O hayatta kaldı. Verdiği sözünü yerine getirdi. Okuma yazmayı bilen çok bilgili birisiymiş. Kendi intikamım ve onun babasının intikamını aldım. Nayman’a saldırmasaydım bunun gibi bilgili adamı bulamazdım!
Cengizhan’ın övgüsünü duyan Atay Sali bundan çok memnun oldu. Ama bunun gizli bir amacı olduğunu da fark etti. “Bence kağan Uygurları seviyor. Bununla birlikte onlardan faydalanmak istiyor! Olsun! Uygurlara kötü bakmıyorsa bunlar kafi!” diye düşündü.
Atay Sali, kendi düşünceleriyle başbaşa kaldı, onların sohbetine katılmadı.
– Tatatunga Beşbalık’lı, hem sizin şehriniz sayılır. Tanıyor musunuz? diye sordu Cengizhan esrarengiz bir edayla.
“Tanıyorum desem ne olur? Tanımıyorum desem ne olur?” diye düşündü Atay Sali bir şeylerden endişe duyarak. “Tanımıyorum desem, Tatatunga benim hakkımda yanlış mı düşünür? Tanımıyorum demem uygun mu acaba?” diye muhakeme etti. Kafasından geçirdiği şeylerden dolayı zihni oldukça karıştı.
– Tanımıyorum, büyük kağanım! dedi Atay Sali, – İlk defa gördüm!
– Beşbalık’da böyle yiğitler çok mu?
– Beşbalık’ta rahipler çok. Ben rahiplerin üstadıyım!
– Hangi dini öğretirsiniz onlara?
– Buda dinini, kağanım!
Cengizhan şimdi Atay Sali’yi bırakıp, mektubu Tatatunga’ya verdi.
– Oku bunu!
Tatatunga mektubu açıp yavaş yavaş okumaya başladı…
Cengizhan mektupta denilen sözleri duyunca yerinden kalktı,
– Aslan! Kaplan! Erkek! Yiğit! Teşekkürler! diyerek mektubu Tatatunga’nın elinden aldı
– Bu benim için büyük bir müjde, büyük bir iyilik! Sayın elçi! Müjde getirdiğiniz için size çok müteşekkirim!
– Sizin teşekkürünüzü Bavurçuk Art Tekin’e diye kabul ediyorum!
Atay Sali her defasında İdikut’u yüceltmekten çekinmiyordu. Cengizhan onun bu tavrına saygı gösterdi.
– Evet! Sözünüz doğru! Bavurçuk Art Tekin’e teşekkür ederim!
Atay Sali, gönlünü ferahlatan bu sözden memnun halde gülümsedi. Cengizhan, Atay Sali’ye bir kaftan giydirmeyi uygun gördü.
– Atay Sali gibi aziz Uygur elçisine içten saygımın nişanesi olarak kaftan giydireceğim! Getirin kaftanı! diye Tatatunga’ya hazineden bir kaftan getirmesini emretti.
Tatatunga, tazim ederek teşekkürünü ifade etti. Kaftanı hemen getirdi. Cengizhan hürmetle onu Atay Sali’ye giydirdi. Moğol geleneğince, sevilen misafir ata bindirilir ve askerlerin nezareti altında Kerulen vadisini bir defa dolaştırılırdı. Bu tören de yerine getirildi.
Atay Sali, Cengizhan’ın kabul töreninde müsteşarların giydiği, siyah yünden bir elbise giydi, Cengizhan’ın önüne gelip secde edercesine eğilerek tazim etti ve başını kaldırmadan durdu. Cengizhan ona,
– Eee! Büyük Uygur elçisi, başını kaldır! Bu gün matem günü değil, mutluluk günüdür. Bavurçuk Art Tekin bana yardım ve zafer verdi!
Atay Sali, Cengizhan’ın gizli bir hilesinin olduğunu anladı. “‘Kötüye yanaşan yere düşer, çamura batar.’ sözünde belirtildiği gibi bu kötü niyetli, kuşkucu, zalim, hilebaz adamın kafasında İdikut’un bilmediği nice sırlar, kin ve sinsi düşmanlıklar vardır. Ama biz Uygurlar Cengizhan için bir kalkan oluruz!” diye düşünen Atay Sali yine de, Uygur-Moğol dostluğundan yanaydı.
Bu gece kara bulutlar gök yüzünü kapattı, yağmur yağdı. Atay Sali sabahleyin dışarı çıktı. Hafif esen sabah rüzgârı, yağmurların yıkadığı otları yalayarak geçti. Hava öylesine temiz, gök öylesine masmaviydi. Etraf, âleme kut yağmış gibi oldukça güzeldi. Bitkiler üzerindeki yağmur damlaları, rüzgâr estikçe civa gibi dökülüyordu. Kerulen nehrinde akan suların sesi, uçsuz bucaksız vadi ve otlağın sessizliğini geceden beri bozmaktaydı. Atay Sali,
“Bizim sohbetimize kimse katılmadı, törene de kimse iştirak etmedi. Cengizhan, beni kendisi kabul etti. Bunun sebebi ne? Belki de Bavurçuk Art Tekin’e hâlâ inanmıyor. İdikut’tan mektup geldiğini Tatatunga’dan başka kimse bilmiyor. Mektubu neden kendisi saklıyor? Bunda bir plan var? Bu plan ne? Belki Bavurçuk Art Tekin’i davet edecek? Her neyse, bunu bugün öğreneceğim. Beni neden öyle gözetliyor bunlar?” diye düşünerek Ak Çadıra doğru yürüdü. Geldiğinde Kerulen vadisinin tepelerinden inmekte olan Cengizhan’ı gördü. O yalnızdı.
Kağan, kendisinin inanmadığı fikirleri başkalarına hemen anlatmaz, gizlerdi. Hatta hatunu Börte, oğlu Cuci, Üketay, Toli, Batur ve Sebetay’dan da gizlerdi. Kendim bilirim, kendim yaparım, baş benim, beyin benim derdi. Tanrının verdiği akıl ve feraset bana yeter diye kimseyle istişare etmezdi. Bu defa da böyle yaptı. Atay Sali de bunu anladı, farketti. O, Bavurçuk Art Tekin’in sayesinde Moğol ülkesine gelip, efsanevi Cengizhan’ı gördü. Ziyaret esnasında onu yakından tanıdı, yeni bilgiler edindi. Bu adam, acıma ve şefkati hiç bilmeyen, gaddar, vahşi bir adamdı.
“‘Özü sözü bir olmayan ehli riyadan kaç.’ sözü manasınca, bu adamdan uzak durmak gerek. O; başkalarının rızkını çalan, insana korku, vehim, endişe vermekten haz duyan bir Moğol atamanıdır. Bavurçuk Art Tekin, büyük zat. İkisini mukayese etmek imkânsız.” diye düşünen Atay Sali, Kağanın iç dünyasını, geçmişini, duygularını anladı. Sözü ve ruh haline bakarak durumunu idrak etti. “Beşbalık’a döndükten sonra burada şahit olduklarımı, düşündüklerimi Bavurçuk Art Tekin’e bir an önce anlatmalıyım!” diyordu.
Özel muhafızlar sanki yer altından çıkmış gibi her taraftan peyda olup Cengizhan’ın sağ ve sol tarafına geçti.
Yemekten sonra Cengizhan gene Atay Sali’yle yalnız kaldı.
– Getirdiğin mektuptan dolayı Bavurçuk Art Tekin’e asla inanmıyorum! dedi kağan birdenbire.
Kendini zorla tutmaya çalışsa da yüzü kehribar gibi sararmaya başladı.
“Kendince düşünüp bir şey buldu bu adam?” dedi Atay Sali kendi kendine ve “O zaman size ne gerek? Açık söyleyin!” der gibi onun gözüne baktı, “Yabani eşeğin huyunu huy edinmişsiniz, ne istiyorsunuz?” diye düşündü.
Atay Sali, bu kurnaz ve hilebaz adam kendisi söylesin diye hiçbir cevap vermedi.
Cengizhan hiç renk vermeden,
– Bana delil gerek! diye alelacele söylendi.
“Ne diyor bu adam?” diye düşündü Atay Sali.
– Bana güven için bir belge lazım. Bana dost olan adamın bir er kişiyi öldürüp kellesini takdim etmesi gerek!
– İdikut’a güvenmek için ispat mı gerek?
– Bavurçuk Art Tekin gelsin! dedi. İki elini kaldırıp sonra sertçe silkeledi.
– İdikut kendisi gelse inanırım! Bu bir! İkincisi, Kıtan elçisinin kellesini kesip bana getirsin! Görünce inanırım! O zaman benim beşinci oğlum, çocuğum Bavurçuk Art Tekin olur! dedi açıkça.
– Getirmezse? Başka çare yok! O zaman İdikut benden korksun, yerle yeksan ederim! dedi.
Cengizhan’ın bu talebini Atay Sali tam olarak anladı.
Cengizhan, Atay Sali’ye dediği sözü Tatatunga’ya yazdırıp sonra okuyarak dinledikten sonra mührünü bastı.
– İşte bu mektup! Kimseye göstermeyin, yabancı ya da kardeş, kim olursa olsun övünüp okuyuvermeyin! Kaybetmeyin! Sınırdan sorunsuz geçersiniz. O tarafı zaten İdikut’tur. Düşmanlarım çok! Dikkatli olun! Sözümden biraz rahatsız olduysanız kusura bakmayın elçi cenapları!
– Baş üstüne Kağanım!
– Tatatunga’yla vedalaşın! dedi. Tatatunga’ya keskin gözüyle bakarak, – Sizinle kardeş gibi konuşmayı istiyor, bunu biliyorum! diye ilave etti.
– Ben, Beşbalık ölmesin, altın vatanım bölünmesin, İdikut Bavurçuk Art Tekin ile kutlu kağanım, kurulacak bu köprüden geçip Moğol Uygur dostluğu yaşasın, büyük her iki zata dehalık nasip olsun, irade ve kudret nasip olsun!” diyerek Tatatunga sözünü bitirirken olması gerekmiş gibi Cengizhan’ı övdü, ona kut ve bereket diledi.
– Kağanın hazinesinde rengarenk inciler, yakutlar, mücevherler daima parlasın! Hepsi bir birinden güzel, göz kamaştırıyor. Kerulen, altın saraya benziyor. Kağanım bu dünyanın muhafızı olsun!
Tatatunga içten konuşmak istedi, ama cesaret edemedi. Sadece sustu.
“Zatım ve ruhum ulu idi değil mi? Nura dolmuş gözlerime yaş dolacak diye düşünmemiştim. Yaban vatanında gurbette yaşarken yüreğimin ezileceğini nerden bileyim? Beşbalık vahasını bir daha görebilir miyim?” diyordu kendi kendine. Sonunda kendini tutamadı, kalbini bir hüzün sardı, ağlamak geldi içinden, bunu Atay Sali’nin de fark ettiğini anladı.
– Selamını ileteceğim oğlum! dedi Atay Sali. Kendi kendine “Sen de azap çekmişsin. Zor durumda olduğunu gördüm.” diye düşündü.
İki vatandaşın bakışları karşılaşınca Tatatunga’nın dudakları titredi, gözünden iki damla yaş yuvarlandı.
– Tanrım korusun! dedi Tatatunga. Atay Sali’nin vatanına selametle ulaşmasını diledi.
Atay Sali, edindiği derin kanaatlerle Beşbalık’a doğru yola çıktı. Kısa boylu atlara binen muhafız ve casuslar Angurat Noyan’ın önderliğinde onu Moğol sınırından geçirip vedalaştı. Bütün muhafızlar atlarından inip ona baş eğip veda ettiler. Angurat Noyan, cezaya çarpıtılan o iki muhafızın yaptıkları için özür diledi.
– Affedin Sayın Sali cenapları! Onlar kötülük işlediler! İşte bu sizden alınmış eyer!
Atay Sali kendi eyerinde oturmadığının farkına vardı.
– Ben o yiğide armağan etmemiş miydim? dedi Atay Sali. Bu işi aklına getirmekten hoşnut olmadığını belirterek
– O, benim bu eyerimi çok beğenmişti?!
– O, şimdi bu dünyada yok, ebediyyen yok! Eyeri geri vereceğim, bunu alın!
Atay Sali eyeri alıp evirip çevirip bir baktı ve öfkelenerek, – Bana artık gerekmez! dedi ve onu bir yana fırlattı.
– O yiğitler burada değilseler bile, ruhları bari görsünler. “Ölüler razı olmadıkça diriler ileri gidemez.” diye bir söz var bizde. Elveda cenabı Angurat Noyan!
Atay Sali’nin atı başını silkeleyip hızla koşmaya başladı…
“‘Ölüler soğuktur.’, denir. Öldüyse Moğol öldü, öldürdüyse Moğol öldürdü. Atay Sali’ye ne?” diye düşünmeden edemedi Angurat Noyan.
Atay Sali kaybolduktan sonra Moğollar “hıy hıy” çığlıklarıyla atlarını koşturup uzaklaştılar…
Açık hava, mavi gök Atay Sali’yi ferahlattı. Atını durdurdu ve arkasına dönüp baktı. Annesi soylu, babası sıradan bir kişi olan Tatatunga’yla açıkça konuşamadığına çok üzüldü.
“Tatatunga! Biz seni asla unutmayacağız, seni Bavurçuk Art Tekin’e anlatacağım!” dedi gururlanarak. “Tarkan Bilge Buka ne diyecek acaba, göreceğiz! Şimdi gelelim Cengizhan’ın ufak tefek sözlerine, bunlar dedikodudur. Onun sözlerini taşımak casusluk sayılmaz!” diye düşünerek gene atını kırbaçladı.
İdikut otlaklarında yayılan ceylanlar koşa koşa geçtiler. Bozkırlarda otlayan, sağrısı büyük tosunlar da onun önünden koşarak gittiler. Dalga gibi dağlar, tepeler, yamaçlar, çalılar heybetli gözüküyordu. Atay Sali, atını mahmuzlayıp koşturarak yürürken üzenginin bağı koptu ve yere düştü. Bu Moğolların eyer ve üzengisiydi. Attan inip üzenginin iki tarafındaki kayışı gördü. Üzengi işte bu kayışların ortasında duruyordu. O üzengi bağını buldu, tutup bağladı. Moğolların eşek palanına benzeyen eyer örgüsünün yırtılan kısmını onardı, sonra tekrar atına bindi. Beşbalık surlarının tepesinde küçük burçlar göründü. Kolza tohumuyla ıslanan yumuşak pamuk kumaşlar tüterek yanmaya başladı. Sarayın dış surlarını gözetlemekte olan muhafızlar atlarını koşturup Atay Sali’nin önüne çıkarak karşıladı. Kapıcı bey ise Bavurçuk Art Tekin’e haber verdi.
– Muhafızların kalesinde ateş tüttü! Haber geldi ey kudretli hakanım!
– Duydum! Çıkabilirsin!
– Tora Kaya, Tarkan Bilge Buka gelsin!
– Baş üstüne! dedi muhafız beyi ve hakanın emrini yerine getirdi.
KITAN BAŞI
Bavurçuk Art Tekin; Tora Kaya, Bulad Kaya ve Tarkan Bilge Bukalarla beraber Atay Sali’nin yoluna çıkıp karşıladı. Gumatı mabedinin rahipleri, üstadlarının Moğol devleti yolculuğundan geldiğini sonradan öğrenip şehrin dış surları önünde üstadlarını heyecanla karşılayarak ellerinden öptüler.
– Üstadımız! Üstadımız! diye bağırıyorlardı rahipler. Üstadlarının kaftanının eteğini bırakmıyorlar, yerden kaldırıyorlar, elini öpüyorlardı.
Bavurçuk Art Tekin onu bağrına basıp sordu, – Yalnız sohbet edelim mi üstadım?
– Siz nasıl istiyorsanız Hakanım!
– Sadece ikimiz sohbet edelim!
– Olur, cenabı Hakanım!
Onlar sarayda güzel yemekler yedi. İlginç ve önemli sohbet başladı.
– Sizi dinliyorum üstadım! dedi kırmızı halı üzerinde yastığa yaslanan Bavurçuk Art Tekin.
– Hayırdır! Yolculuk nasıl geçti? Cengizhan nasıl? bunlar manalı, derin ve doğru cevap bekleyen sorulardı.
– İyilik! diye söze başladı Atay Sali. İdikut’un gönlünü coşkuya sürükleyip.
– Mektubunu görünce Cengizhan çok sevindi!
– Cengizhan nasıl bir adammış?
– Gördüğüm kadarıyla kurnaz, hilebaz bir adam! Ejderha! Canavar! Bildiğim kadarıyla o büyük bir istila seferi başlatmaya hazırlanıyor. İdikut devletine değil elbette! Beşbalık’tan geçerse nereye gidecek? Elbette Türkistan’a!
– Türkistan’a mı? dedi İdikut yerinden kalkıp.
“O neden İdikut ile dost olmaya çalışıyor?” sorusuna Atay Sali kendisi cevap verdi
– Burada büyük bir maksat var. O da Türkistan’a seferdir. Önce sizden güç almak, Beşbalık’tan faydalanmak! İşte bu!
– Demek ki Cengizhan’ın aklında hep Beşbalık var! derken onun yüreği biraz hızlı çarptı.
– 1125’ten 1209’a kadar, yani 84 yıl Batı Kıtan’a bağımlı olarak yaşadık. Gene bağımlı kalsak olmaz üstadım! İdikut Halkı Kıtan’dan nefret ediyor. Onu gördüm, halk arasındaki sözleri duydum!
– Biliyorum! Ama Moğol Kıtan’a benzemiyor. Hayır! Derseniz yarın Moğol askerlerini Beşbalık’ta görürsünüz. Kanaatimce, Cengizhan Uygurları seviyor. Bizim için en mühim olanı işte budur. Sizin mektubunuza inanmıyormuş! Bunu açık ve kesin olarak söyledi.
– Bize güveni nasıl?
– Sizden kuşku duymuyor ama onun tam güvenini kazanmak için ispat etmek lazımmış.
– Dostluğun bir belgesi olarak Kıtan’ın başını istiyor.
– Kıtan’ın başı?
– Evet! Kıtan başı cenapları! Kendinizi de ziyarete davet etti. “Bavurçuk Art Tekin gelsin!” dedi. İşte bu mektupta hepsi yazılmıştır. Mübarek elinizdeki bu mektubu Beşbalık’lı Tatatunga yazmıştır.
– Tatatunga! Yağma Buğra’nın oğlu mu?
– Evet Hakanım! Yağma Buğra’nın oğlu Tatatunga!
– Bu doğru mu?
– Kendi gözümle gördüm! Görüştüm!
– Babam İyen Tömür, onları Beşbalık’tan kovdu. Nerde yaşıyorlar diye merak etmiştim. Moğolistan’daymış. Buna sebep olan kişi Tarkan Bilge Buka! Benim sözüm hâlâ aklınızda mı?
– Evet, aklımda! Cengizhan’ın daveti üzerine oraya giderseniz Tatatunga’yla muhakkak görüşürsünüz.
– Müjdeniz için çok memnun oldum üstadım!
– Ulu Hakanım! Çoluk çocuğumla görüşmeye izin vermenizi istiyorum. Saray dışında rahiplerim de beni bekliyor olmalı.
– Buyurun üstadım! Buyurun! Sizin gibi sadık, pak ve samimi bir kişinin İdikut’ta doğmuş olduğundan onur duyuyorum!
– Ey saadetli Hakanım! Saltanatınız ebedi olsun! Ne söylemişsem sizin iyiliğiniz için söyledim!
Bavurçuk Art Tekin onun biraz oturmasını buyurdu. Atay Sali oturdu.
– Üstadım, biraz sonra ben sizin Cengizhan’a yönelik ziyaretiniz hakkında Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Buka’ya bilgi vereceğim. Tarkan Bilge Buka ne diyecek? Bir görseniz! Gazap anında kendinizi tutabileceğinizi umuyorum. Çünkü gazap her şeye göre nefrete daha layıktır.”
– Sözünüzü dinlemem, fikrinize saygı duymam lazım Hakanım! Sizden razıyım hem de memnunum!
İdikut, Atay Sali’nin sözünü tasdik etti ve onun gitmesine izin verdi. Atay Sali, Bavurçuk Art Tekin’in bundan sonra yollarının kesişeceğini, karmaşık işlerle karşı karşıya geleceğini bir daha vurguladı. Onun çok dikkatli olmasını, bir iş yapmadan önce onu akıl mizanına koymasını tavsiye etti.
– Her şeyden önce Tanrıdan dileğim şudur! Uygur Hanının ömrü uzun, tahtı ebedi olsun! Siz bana büyük saygı gösteriyorsunuz. Size fikrimi söylemeye mecbur kılan şey, iyi bir teklif sunmaktır. İdikut’un şair ve yazarlarını, şarkıcı ve müzisyenlerini, heykeltıraş ve mimarlarını, örf-adet ve ananelerimizi, yemeklerimizi, kesif hünerlerimizi, tarihi miras ve kalıntılarımızı Cengizhan’ın önünde sergileyiniz. Kadim Türk halklardan olan Uygurların büyük medeni mirasıyla gurur duyacağını onlara bildirmek lazım. Öyle yaparsanız halk sizden razı olur diye düşünüyorum. İdikut sarayında hikmet, akıl, kanaat ve adaletin bulunması gerek! Bunları gerçekleştirmek mühim vazifedir. Cengizhan’la sohbet etmek için ilim hikmetten haberdar olmak, her şeyi iyi kavramak gerek. Buna özen gösteriniz. Tedbir, sabır, nezaket ve rahmetin kaynağı olan akla güvenin. Âlicenaplık, kendini tutmayı bilmek, kendi hakkını tanımak ve kanaatli olmaya dayanır. Vadeye vefa kılmak, iyi işler yapmak, güzel huylu olmakta adalete güvenin. Bu erdemler sizde vardır. Cengizhan çok kurnaz olmakla birlikte akıllı ve çok şey bilen bir adamdır. Siz ise genç ve çok saadetli bir adamsınız.
Şan şevketli hakanım! Sizden korkuyorum! Beyhude söz söylemiş olsam cezasını çekmeye hazırım. Tanrımın günahkâr bir kulu olarak ben, söylemediğim söz için pişman olmuş değilim. Ama söylediklerimden her zaman bin türlü pişman oldum. Tanrım sizi uzun yaşatsın. Siz bana özgürce konuşmak için fırsat tanıdınız. Siz, atalarımızın şanlı tahtına oturdunuz. Onlar şehirler, surlar, kaleler inşa ettiler. Askerlere komutanlık yaparak servet toplayıp uzun yıl yaşadılar.
Ey cenabı Hakan! Baht yıldızı tüm yıldızlardan parlak olan İdi-kut! Şimdi siz onların düşmana vermediği toprağına, şehirlerine, halkına, kutsal devletine varis oluyorsunuz. Tanrım size saltanat verdi. Size; Pan Tekin, Bögü Tekin, İrdiminhan, Aslanhan, Bilge Tekin, İyen Tömür gibi İdikut’lardan devlet ve asker miras kaldı. Sırtınızda çok ağır bir yük taşıyorsunuz. İdikut En Tömur’e hiç benzemiyorsunuz. O haddi aşmıştı, zulüm ve baskıyı arttırmıştı. Kibirlendi, sonunda öldü. O, şöhret ve makam-mevki uğrunda yaşadı. Bu yüzden Tarkan Bilge Buka ondan faydalandı. Ulu hakanım! Siz iyi düşünün, söylediklerim size ağır gelmesin. Ben vicdan azabı çekmekte olan samimi bir dost ve üstat olarak huzurunuzdayım!
Atay Sali söyleyeceklerini söyledi. Kalbinde ne varsa ortaya koydu. Bavurçuk Art Tekin’de bu samimi sözlerden duygulandı, derin hisleri uyandı ve şöyle dedi:
– Söylediklerinizin hepsi benim iyiliğim içindir! Biliyorum!
– Ben de öyle düşünüyorum kutlu Hanım…
* * *
Bavurçuk Art Tekin Budanın sureti bulunan asasını tutup sarayında ileri geri yürüdü. Atay Sali’nin sözlerinden sonra İdikut; devleti, Cengizhan, Batı Kıtan, halk ve vatanı hakkında düşünüyordu. İdikut, Uygur ulularının başından geçen türlü olayları hatırladı. Doğu ve batıdaki devletlerin ne kadar gücü var? Kim kimlerin gölgesinde yaşıyor? Hangi devlet mağlup oldu, hangisi güce sahiptir? Hepsini düşünce mizanına koydu, inceledi. Böyle bir vaziyette kendi devleti hakkında derin derin düşündü. Önce bağımlılık meselesine odaklandı.
“Biz bugün Kıtan’a bağımlı olarak yaşıyoruz. İyi mi kötü mü? Haddi aşan Tus Taygu Curcitlerden oldukça darbe yedi. Bu kafi değil mi? Ama ders almadılar. Tus Taygu bir kısım Kıtanlarla Uygur Orhun Kağanlığının büyük şehri Hatunbalık’a kaçtı. Oradan Yenisey Nehri sahilindeki Kırgızların mekânına gitti, hemen onların ağır saldırısına uğradı, yine kaçtı. Beşbalık etrafına gelip çadır dikip oturdu. Bu yerde de sakin olamadı, her taraftan gelen kırk bin çadırlı Kıtan’dan bir atlı ordu kurdu. Türkistan’a casuslarını gönderdi, durumu anladı, İdikut hanı Bilge Tekin’le irtibat kurdu. ‘Batıya gidecektim. Beşbalık’tan geçmeyi çok istiyorum.’ dediğinde Bilge Tekin ‘Endişe etme!’ diye ona izin verdi. Hatta Tus Taygu’nun bargâhında Bilge Tekin misafir oldu. O batıya doğru yürürken bizim Bilge Tekin Tus Taygu’ya altı yüz at, yük taşıyan yüz deve, üç yüz koyun hediye etti. Olsun, ama bize dokunma diye çocukları ve torunlarını rehin olarak Tus Taygu’ya vermesi nasıl bir durumdur! Bunu komşu Uygurlar ‘Dalkavukluk sayesinde yaşadılar!’ diye yorumladı, yakasını tuttular, gücendiler. Doğu ve Batı Karahanlılar da Tus Taygu’ya boyun eğdiler. Tus Taygu Selçukluları tarumar etti. Hanın öyle bir zaafı olmasa Kıtan güçlü bir devlet olabilir miydi? Hakan Bilge Tekin neden Kıtan’a uğurlama hediyesi verdi?” Bavurçuk Art Tekin kendine bu soruyu sordu.
Biraz sükûttan sonra duramayarak kendine fısıldadı. “İdikut Bilge Tekin neden onunla yakın dost oldu? Anlaşma yaptı? Neden o vatansız köpekle ülfet oldu? Onunla neden savaşmadı? Belki Bilge Tekin kan dökmeye razı olmamıştı. Halk esen, niyet doğru ise servet, hazine bunlardır.” diye düşündü. Evet, öyle olmalı. Elbette öyle!
“1126 At Yılından itibaren Kıtan’a bağımlı olarak yaşadık. Bugün ise 1209’uncu yıl. İdikut devletine ben han oldum. Ben batı Kıtan’a bağımlı olarak yaşıyorum. Büyük hakan Bilge Tekin’in takip ettiği yoldan şaşmadan gidiyorum diyelim, o akıllı İdikut idi. Ama Orhun, Kerulen nehri sahilinde Moğol denilen çok güçlü bir devlet ortaya çıktı. O, Cengizhan denilen büyük kut sahibi birinin elinde. Onlar, Moğolların gücünü tanımayan kabul etmeyen devleti yok edecek bir güce sahip. Büyük Tangut devletine de korkmadan saldırıp malları talan etmişler. Ben bunu gözlüyorum. Güçlü kudretli, vahşi Cengizhan bize de göz dikmiştir. Cengizhan dünyanın dört bir yanındaki hanları büyük bir endişeye sürükledi, telaşlandırdı. Ben de endişede kaldım. Hayır desek Uygur’un ipi kesilecek. Barış içinde yaşamakta olan halkımızın hali ne olur? Bana kan dökmek gerekmez. Bizden öncekiler bağımlı olarak yaşama yolunu seçmişken, ben de aynı yolu takip edeyim.” diye düşünürken Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Kaya’lar Saraya girdi. İdikut, keskin gözlerini Tarkan Bilge Kaya’ya dikti. Tarkan Bilge Kaya, – Cenabı İdikut! diyerek onun keskin gözüne baktı, – Benden bir kuşku mu duyuyorsunuz? Bu Kuşkunun nedeni ben miyim?
– Yağma Buğra’yı biliyor musunuz? dedi İdikut.
Tarkan Bilge Buka, tesadüfen duyduğu bu sorudan irkildi. Ama kendini tutmaya çalıştı, soruya kısaca cevap verdi,
– Biliyorum! İyen Tömür hakkında dedikodu, eleştiri yapan adam. Bana neden bunu sordunuz hakanım?
– Peki ya Tatatunga?
– Biliyorum, okuma yazmayı bilen yiğit. Babası için İdikut İyen Tömür’den af dilemişti. İdikut her ikisini affetmedi. Zati âlinin emriyle sürgün edildi. Babanız İyen Tömür, Yağma Buğra gibi hasetleri, fitne çıkaranları, halk arasında uyduruk sözleri yayanları da sürgün etti! Doğru şey yaptı. Halk da zaten bunu bekliyordu! O yüzden İdikut’a teşekkürlerini bildirdi. İyen Tömür gibi İdikutların namı bugüne kadar hep iyilikle anıldı.
– Onlar hayatta mı?
– Duyduğuma göre, Cengizhan’ın mızrağına hedef olup ölmüş.
– İyen Tömür’e hiçbir fikir vermediniz mi?
– Hayır! İyen Tömür’ün saadetli aklı kendisine yeterdi!
– Peki, Eğer Tatatunga hayattaysa?
– Ölen adam dirilmez, hakanım! dedi ve kahkaha attı.
– Dirilmiş! Cengizhan’a hizmet ediyormuş!
– Hain!
– Hazinedar, hem de mühürdarmış!
– İnanmıyorum!
– Atay Sali görmüş!
– Yalan! Yağma Buğra ile Tatatunga’yı öldür diye zindan beyine emir vermemiş miydi? Zindan beyi emri yerine getirdim diye İyen Tömür’e haber verdiğine ben de şahit olmuştum.
Tarkan Bilge Buka, Tatatunga’nın hayatta olduğuna asla inanmadı.
– Atay Sali yalan söylüyor! Sözüne yalan katıyor!
– Cengizhan beni çağırmış! Tatatunga’yı ben de tanıyorum! Gittiğimde onunla görüşmem muhtemeldir!
– İnanmıyorum! diye ısrar etti Tarkan Bilge Buka
– Tatatunga hayatta demek ben yenildim demektir. Kendimi at direğine ilmek atarak intihar ederim. Ama Atay Sali’nin sözüne inanmak gerçekten zor!
Onun ak yüzünde bir değişikliğin olduğunu görmek mümkün değildi. Tarkan Bilge Buka, bugünkü İdikut’la olan sohbetinin akıbetini iyi biliyordu. Ama İyen Tömür’ü azdıran adam, bu genç İdikut’un kafasını karıştırmaya da kadir bir hilebazdı.
Bavurçuk Art Tekin, Atay Sali’nin getirdiği haberin genel hatlarını bunlara iletti.
– Cengizhan’a şimdi bir teminat gerekmiş!
– Nasıl teminat? Mektubu aldı, daha ne teminatı? Bu nasıl bir şey? dedi Tora Kaya şaşkın halde.
– Bizden ne istiyor?
– Elbette, Kıtan’la ilişkiyi tamamen kes diyor. Cengizhan tarafına geçmenin şartı bu. Duyduklarıma göre Cengizhan, mektuba ve bana inanmıyor. “Eğer Bavurçuk Art Tekin benimle dost olmayı isterse Kıtan elçisinin başını getirsin.” demiş. Olsun! Cengizhan ne isterse öyle yapalım! Elçiyi kim öldürecek? dedi İdikut. Yüzü moraran Tarkan Bilge Buka,
– Elçiyi öldürmek mi gerek? O zaman ben hazırım! dedi.
– Ben yapacağım! Şaykım’dan nefret ediyordum. Ama büyük İdikut İyen Tömür, Kıtan’la ilişkiyi kesmeyi istemiyordu. Onu siz bilirsiniz. Ben İdikut’un müsteşarı değil sadece emrni yerine getiren bir hizmetkârım!
Bavurçuk Art Tekin, Tarkan’ın fırsattan yararlanmak suretiyle hile yapacağını hemen anladı.
– Neden hemen öldürmek gerek? diye itiraz etti Bulad Kaya, İdikut’un önünde doğru söyleme cesaretini göstererek, – Cengizhan öyle demiş olsa da tekrar düşünelim! Başımızın üstünde şimdilik fırtına kopmuş, kar yağmur yağmış değil!
Bu söz Bavurçuk Art Tekin’e makul geldi. Bunun farkına varan Tora Kaya havayı yumuşatmaya çalıştı.
– Bu işi geciktirmeyelim! Yoksa Cengizhan gözünü yumarak İdikut’a saldırmak için hareket edecek. Sonra istila seferi başlatırsa onu durdurmak çok zor olur!
– İşte, bu doğru fikir! dedi Tarkan Bilge Buka, İdikut’un düşüncesini anlayıp.
– Dalkavukluğun da bir sınırı vardır! diyerek gene bu hareketten kaçındı. Bulad Kaya,
– Kıtan’a her sene belli ölçüde vergi ödeyerek gelmekteyiz. Vergi ne eksildi ne çoğaldı, tam yerindedir. Toz duman gibi tozup gitmedik. Kan dökülmedi. İdikut’un elinden talih kaybolmadı. Askerlerimizin sayısı da gitgide çoğalmaya başladı. Ticaret işleri de sağlam gidiyor. Semerkant, Buhara, Fergana, Hocent, Belh, Nişapur, Bağdat, Pakistan, Hindistan, Çin ve Moğollarla olan ticari ilişkilerimiz iyidir. Kervan taşımacılığı ve diğer ticaret işleri kurallara uygun bir şekilde devam ediyor. Bunları görmezlikten gelemeyiz. Batı Kıtan’a bağımlı bir devlet olsak da İdikut bir devlettir. Cengizhan’la da ebedî bir dostluk kuralım. Ama onun talebi bana ters geldi. Neden? Eğer Moğollara baş eğersek Kıtan’a ödenecek vergi Cengizhan’ın hazinesine gidecek. Cengizhan kazanacak. Biz kandırılacağız. O zaman onlar ejderha gibi bizi yutacak, hiç doymayacak. Cengizhan bir ejderhadır. Bizi neden korkutuyor? Savaşıp teslim olsak başkaydı, dünyada ün almış Cengizhan’ın istila seferi yalnız Beşbalık’la sınırlı değil. Belki Türkistan’a göz dikmiştir. Olsun, Beşbalık kapısını ona açalım. Ama bize onun bedelini ödesin!
– Yeter, şimdi konuşmayın! dedi onun uzun konuşmalarına tahammül edemeyen Bavurçuk Art Tekin.