Kitabı oku: «Entelektüelin kutsal kitabı – biyografiler», sayfa 4
Sokrat
Sorgulanmayan hayat, hayat sayılmaz.
– Sokrat
Atina’nın usta öğretmeni Sokrat (MÖ 470-399), antik Yunan filozoflarından oluşan son derece önemli bir nesil yetiştirmiştir. Günümüzde tarihin en etkili düşünürleri arasında yer almaktadır. Entelektüel bir kışkırtıcı olarak Atinalılarla sürekli olarak politika ve ahlak konularında sürtüşmeler yaşamış, onları inançlarını yeniden gözden geçirmeye teşvik etmiştir.
Büyük öğretmenin bitmek bilmeyen mücadelesi en sonunda kendi başına bela olmuştur. 71 yaşındayken şehir yöneticilerine hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanmış ve tarihin belki de en meşhur davasında yargılanmıştır. En sonunda baldıran zehiri içerek intihar etmeye zorlanmıştır.
Bu kadar büyük bir etkiye sahip olmasına rağmen Sokrat hiçbir şey yazmamıştır. Onu dünyaya tanıtan eski bir öğrencisi olan Platon (MÖ 429-347) olmuştur. Platon, Sokrat öldüğü sırada otuz yaşlarındaydı. Aslına bakılırsa Sokrat’ın hayatı ile ilgili bilgiler büyük ölçüde eksiktir. Öyle ki tarihçiler filozofun hayatı hakkındaki belirsizliği “Sokratik Problem” olarak tanımlamaktadırlar.
Sokrat Atina’nın Perikles’in (MÖ 495-429) etkisiyle yükselişe geçtiği altın çağını da, sonraki düşüş dönemini de görmüştür. Çeşitli savaşlarda yer almıştır. Genellikle politikadan uzak durmuş ve şehrin demokratik yönetim sistemine şüpheyle yaklaşmıştır.
Sokrat’ın ilgi çekici bir görünümü ve kendine özgü, Sokratik yöntem denen bir eğitim stili vardı. Eski kıyafetler giyer, saçlarını uzatırdı. Bilindiği kadarıyla düzgün gelir getiren bir işi yoktu. Atinalılar dersleri karşılığında ona ücret ödemeyi teklif etmişlerse de Sokrat bunu reddetmiştir. Öğrencilerin değer yargılarını ve temel varsayımlarını sorgulayan acımasız sorulara dayanan bir eğitim sistemi geliştirmişti. Öğrencilere bilgi yüklemesi yapmaktansa onlara din ve politikanın çelişki ve nüanslarını tartışmalarını sağlayacak sorular sormayı tercih etmiştir.
MÖ 5. yy’ın sonlarına doğru Atinalılar askeri yenilgiler nedeniyle büyük sorunlar yaşamaya başladılar. Demokrasi karşıtı kısa süreli bir darbe girişimi yaşandı. Şehir liderleri Sokrat’tan ve onun durmak bilmez sorularından yorulmuşlardı. Belki de bir günah keçisi arıyorlardı. Gençlerin yozlaşmasına neden olduğu gerekçesiyle onu tutuklayıp ölüme mahkum ettiler. Sürgüne gitme hakkı olsa da Sokrat filozofların ölümden korkmaması gerektiğine inanıyordu. Baldıran zehri içerek kendi isteğiyle hayatına son verdi.
Ek Bilgiler
1- Sokrat, Bill and Ted’s Excellent Adventure (Bill ve Ted’in Mükemmel Macerası / 1989) filminde Tony Steedman (1927-2001) tarafından canlandırılmıştır.
2- Sokrat’ın içtiği baldıran zehrinin, baldıran ağacı ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kuzey Amerika ve Asya’da yaygın olan ve sürekli yeşil kalan baldıran ağacı zehirsizdir.
3- Suçlu bulunmasının ardından Sokrat’a kendi suçu için nasıl bir cezayı uygun gördüğü sorulmuştur. Buna yanıt olarak Sokrat, liderlerin cehaletini ifşa ettiği için kendisine maaş bağlanması gerektiğini söylemiştir.
Aristarkus
Yunan astronom ve matematikçi Aristarkus (MÖ 310-230), Kopernik’ten çok önce Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü ileri sürmüştür. Ne var ki buluşları, çağdaşı Yunanlılar tarafından reddedilmiş ve ortaya attığı fikirler neredeyse 2 bin yıl sonra doğrulana dek büyük ölçüde unutulmuştur.
Aristarkus günümüzde Türkiye sahiline çok yakın olan Yunan adası Sisam’da doğdu. Burası aynı zamanda matematikçi ve dini lider Pisagor’un da (MÖ 580-500) doğum yeriydi. Aristarkus’un bazı düşüncelerinin Pisagorcu inançlardan etkilendiği düşünülmektedir. O dönemde bu inanç, kurucusunun ölümü üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ etkindi.
Sisam’dan ayrılan Aristarkus İskenderiye’ye yerleşti. Lampsacus’lu Strato’nun (MÖ 335-269) öğrencisi oldu. Strato Atina’dayken Aristo’nun talebelerinden biriydi. Aristo çağının diğer önemli Yunan düşünürleri gibi Dünya’nın evrenin merkezinde hareketsiz bir şekilde durduğuna inanıyordu. Aristarkus’a da bu düşüncenin kesinlikle doğru olduğu öğretilmişti.
Aristarkus’un çalışmalarından geriye sadece Ay ve Güneş’in Uzaklık ve Büyüklükleri isimli çalışması kalmıştır. Çalışmada Aristarkus bu iki gök cisminin büyüklüklerini ve Dünya’ya olan uzaklıklarını hesaplamaya çalışmaktadır. Hesaplamaları doğruluktan çok uzak olsa da Güneş’in Dünya’dan çok daha büyük olduğunu doğru bir biçimde bilmiştir.
Bu buluş onu daha küçük olan Dünya’nın evrenin merkezi olup olamayacağı sorusunu sormaya sevk etmiştir. Ne yazık ki Aristarkus’un sonraki çalışmalarının tamamı kaybolmuştur. Ancak Yunan mühendis Arşimet (MÖ 287-212) Aristarkus’un, merkezinde Güneş’in olduğu yeni bir evren modeli kurduğunu anlatır. Aristarkus aynı zamanda yıldızların da Güneş gibi gök cisimleri olduğunu ve çağdaşlarının aksine Dünya’dan çok uzak olduklarını düşünmüştür. Aynı zamanda gökyüzündeki yıldız hareketlerinin Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüşü ile ilgili olduğu fikrini ortaya atar. Bu düşüncesi de sonradan doğrulanacaktır.
Güneş merkezli evren modeli Yunanlılar tarafından görmezden gelinip alay konusu olacaktır. Arşimet de bu alaycıların arasında yer almaktadır. Yaklaşık olarak 400 yıl sonra astronom Batlamyus (100-170) Dünya merkezli görüşü savunan Almagest’i yayınlar. Bu yapıt Orta Çağ boyunca Batı’nın temel astronomi kaynağı olacaktır. Nicolaus Copernicus’un (1473-1543) De revolutionibus orbium coelestium libri vi’yi 1543’te yayınlaması ile birlikte nihayet bir başka bilim adamı Aristarkus’un görüşlerini doğrulamış olacaktır.
Ek Bilgiler
1- Ay’daki en önemli kratere Yunan astronomun adı verilmiştir. “Aristarkus” göreli olarak genç bir kraterdir. 450 milyon yıl önce oluştuğu tahmin edilmektedir. Çoğu zaman dünyadan çıplak gözle görülebilmektedir.
2- Antik tarihçi Plutarch’a (46-120), göre Cleanthes (MÖ 330-230) adlı bir Aristarkus eleştirmeni, Aristarkus’un Güneş merkezli modeli ile Dünya’yı evrenin merkezinden çıkartarak Tanrı’ya karşı saygısızlık ettiğini ileri sürmüştür.
3- Aristarkus gözlemlerini çıplak gözle, teleskop olmadan yapmıştır. Bu durum çeşitli ölçüm hatalarına yol açmıştır.
Aristides
Politikacı “Adaletli” Aristides (MÖ 530-468) eski Atina’da büyük bir üne sahipti. Rüşvet almayı, halkın parasını çalmayı ya da yakınlarını kayırmayı reddetmiştir. MÖ 490 yılındaki Marathon Savaşı’nda başarılı bir generaldi. Zaferleriyle hiçbir zaman övünmemiştir. Çağdaşlarının biri onu Atina’nın en “değerli” adamı diye adlandırmaktadır.
Aristides gerçekten de o kadar ahlaklıydı ki hemşehrileri arasında onu sevmeyen birçok kişi vardı. MÖ 482’de yapılan bir oylamada şehirden sürülmesine karar verilmişti. Kovulması lehinde oy kullanan bir Atinalı: “Ben onu şahsen tanımam. Ama her yerde onun adını duymaktan, ondan ‘Adil adam’ diye bahsedilmesinden bıktım usandım,” demiştir. (Aristides’in Atina filosunun genişletilmesine karşı çıkmasının da kovulmasında rol oynadığı tahmin edilmektedir).
Aristides’in sürgün kararı bir süre sonra pişmanlığa neden olmuştur. Sürgüne gönderilmesinden iki yıl sonra Persliler yeniden Yunanistan’ı işgal ettiler. Thermopylae Savaşı’nda Yunanlılar’ı yenmiş ve görünüşe göre bölgenin tamamını ele geçirmeye yemin etmişlerdi. Bu durum karşısında Atinalılar, Aristides’e geri dönüp şehrin savunmasını organize etmesi için yalvarmak zorunda kaldılar.
İki yıl önce Aristides’in kovulması için kampanya başlatanların arasında yer alan politikacı Themistocles’le (MÖ 524-460) birlikte Persler’e karşı mücadele etmek için kurulmuş olan ve Yunan şehir devletlerinden oluşan birliğin komutasını ele aldı. Salamis Savaşı’nda (MÖ 480) Pers donanmasını yenilgiye uğrattılar. Sonraki yıl ise Platea Savaşı’nda kara ordularını yendiler. Bu zafer Pers istilasının sonu oldu.
Savaştan sonra Yunan birliği bozulmaya başladığında, Sparta’nın aksine Atina’nın lider Yunan şehri olması için diplomatik bir çaba harcadı. Dürüstlüğüne borçlu olduğu ünü sayesinde diğer şehirlerin güvenini kazanmayı başardı. Aristides, MÖ 487 yılında kurulan ve Delian Ligi denen Atina liderliğindeki konfederasyonun mimarlarından biriydi.
Aristides’in hayatının geri kalanı hakkında pek az şey bilinmektedir. Politikaya dönmüş ve Plutarch’a (46-120) göre sefalet içinde ölmüştür. Zira politikayı kullanarak zenginleşmeyi kesin olarak reddetmiştir.
Ek Bilgiler
1- Plutarch’a göre Aristides ve Themistocles arasındaki düşmanlık kişiseldi. Her ikisi de Stesilaus adındaki bir genci seviyorlardı.
2- Aristides Pers Savaşları sırasında general anlamına gelen strategos unvanını aldı. Strateji kelimesi bu terimden türetilmiştir.
3- Delian Ligi, adını konfederasyonun hazinesinin saklandığı ve yıllık toplantılarının düzenlendiği Delos Adası’ndan alır. Her ne kadar eşitler arasındaki bir birlik olarak yola çıkılmış olsa da zamanla fiili olarak bir Atina imparatorluğu haline gelmiştir. Hazinesine, Pantheon’un inşasında kullanmak üzere Atina tarafından MÖ 454 yılında el konulmasının ardından, birlik son bulmuştur.
Sofokles
Sofokles (MÖ 496-406), Atinalı bir oyun yazarıdır. Pek çok ünlü Yunan tragedyasını o yazmıştır. Yüzden fazla oyun yazdığına inanılmaktadır. Ne yazık ki bunlardan pek azı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Euripides (MÖ 484-406) ve hem arkadaşı hem de rakibi olan Aiskhylos (MÖ 525-455) gibi isimlerle birlikte en büyük Antik Yunan oyun yazarları arasında yer almaktadır.
Sofokles’in en etkili oyunları, efsanevi Theban Kralı Oidupus’u anlatan Kral Oidupus ve kralın kızını anlatan Antigone’dir. Aiskhylos’tan ilham almış olmasına rağmen Sofokles’in sahneleme stilleri ve oyunlarındaki karakter gelişimi çok daha sofistikedir. Bu özelliği onun oyunlarını günümüzde en çok sahnelenen Yunan tragedyaları arasına sokmuştur.
Sofokles, Attika’daki küçük bir kasabada dünyaya geldi. Küçük bir çocukken Perslere karşı verilen Atina Savaşı’na tanık oldu. Doksan yıl süren hayatı boyunca Atina’yı bir süper güç haline getiren Pers Savaşları’ndan seksen yıl sonra şehrin düşüşünü başlatan Peloponez Savaşı’na kadar pek çok tarihi olaya tanık oldu.
Kariyerinin ilk döneminde Sofokles ağırlıklı olarak Aiskhylos’tan etkilenmişti. Ne var ki Atina’da her yıl düzenlenen bir tiyatro yarışması olan Dionysia’da ustasına meydan okudu. MÖ 468 tarihinde onu yendi. Bu zaferi, onu şehrin en önde gelen oyun yazarı yapacak olan bir dizi olayın da başlangıcı oldu.
Kral Oidipus’ta, Oidipus Thebes kralının ve kraliçesinin oğludur. Bir kahinin çocuğun büyüdüğünde babasını öldürüp annesiyle evleneceğini söylemesi üzerine ebeveynleri onu terk eder. Uzun yıllar sonra soyundan habersiz olan Oidipus bir çatışma sırasında kralı öldürür ve onun dul eşiyle evlenir. Bu kadının annesi olduğundan habersizdir (Annesiyle cinsel ilişki yaşamak isteyen bir erkeğin Oidipus kompleksine sahip olduğu söylenir. Oyunda Oidipus ne yaptığının farkına varır varmaz büyük bir utanç yaşar. Kendini kör eder ve Thebes’den ayrılır.)
Sofokles aynı zamanda Atina’da politikaya da karışmıştı. Orduda bir dönem strategos, yani general olarak hizmet verdi. Peloponez Savaşı başladığı sırada yaşlı bir adamdı. Şehrin Sparta’ya karşı savunulmasına yardım etti. Savaşın feci bir yenilgiyle son bulmasından hemen önce hayatını kaybetmiştir.
Ek Bilgiler
1- Sofokles’in yüz yirmi üç oyunundan yalnızca yedisi günümüze ulaşabilmiştir: Ajax, Antigone, Electra, Oidipus Colonus’ta, Kral Oidipus, Philoctetes, Trachisli Kadın.
2- Yaygın bir biçimde kullanılan pek çok ünlü söz ve deyiş Sofokles’in çalışmalarından gelmektedir. Örnek vermek gerekirse “Hiç kimse kötü haber getireni sevmez,” sözü Antigone’den alınmıştır. “Zaman her şeyin ilacıdır,” Kral Oidipus’ta, “Garip bir ülkede garip kalmak,” deyişi ise Oidipus Colonus’ta’da yer almaktadır.
3- Sofokles’in pek çok erken dönem oyununda kendisi de rol almıştır. Ne var ki sesi yetersiz olduğu için daha sonraları oyunculuktan vazgeçmek zorunda kalmıştır.
Mattathias
Yahudilerin ışık bayramının (Hanukah) kökenleri MÖ 2. yy’a kadar dayanmaktadır. Her yıl ışık bayramında Mattathias adındaki bir rahibin başlattığı ve Kudüs Tapınağı’nın yeniden Yahudilerin eline geçmesini sağlayan isyanın zaferini kutlamaktadırlar. İsyandan muzaffer olarak çıkan Yahudiler, tapınağı sadece bir gün yetecek olan yağla sekiz gün boyunca aydınlatmayı başarmışlardır. Bu mucize her yıl menorah (yedi kollu şamdan) yakarak kutlanır.
İsyanın başladığı MÖ 167 yılında Kudüs, Yunanca konuşan Seleucid İmparatorluğu’nun egemenliğindeydi. Pek çok Yahudi, Yunan geleneklerini benimsemiş ve hatta Yunan tanrılarına tapmaya başlamıştı. Bu durum Yahudi toplumunda anlaşmazlıklara neden oldu. O yıl Seleucid Kralı 4. Antiochus (MÖ 215-164), sünnet ve Sabbath gününün de aralarında bulunduğu kimi Yahudi adetlerini yasaklayarak bu anlaşmazlığın derinleşmesine neden oldu.
İncil’de anlatılanlara göre Mattathias, antik Yahudaizmin dini merkezi olan tapınakta bir rahipti. Mattathias Kudüs’te yapılanlardan dolayı çok öfkeliydi. “Ben bunları, insanlarımın ve kutsal şehrin çöküşünü, görmek için mi dünyaya geldim?” diye soruyordu. Yunan tanrılarına tapan bir Yahudi’yi öldürerek isyanın başlamasına neden oldu. Aynı zamanda Antiochus’un yeni emirlerini uygulamak için gönderilen bir Seleucid memurunu da öldürdü. Ardından insanları birlik olmaya çağırdı: “Geleneklere sadık olan ve ahdi destekleyen kim varsa benimle gelsin!”.
İsyan yaklaşık yedi yıl sürdü. Ne var ki Mattathias, Yahudiler’in zaferini görecek kadar uzun yaşamadı. MÖ 166 yılında öldü. Davasını oğlları devam ettirdi. Seleucidler’i bölgeden çıkarıp tapınağı kurtardılar. MÖ 160 yılında Maccabean Hanedanı kuruldu. Hanedan MÖ 63 yılına kadar bağımsız bir Yahudi devleti olarak hüküm sürdü.
Ek Bilgiler
1- Kudüs Tapınağı, Romalılar tarafından MS 70 yılında tahrip edildi. Kudüs’teki ünlü Batı Duvarı, tapınaktan geriye kalan son parçadır.
2- Maccabee, İbranice’de çekiç anlamına gelir. Mattathias ailesinin bu adı almasının nedeni, düşmanlarının üzerine bir çekiç gibi darbe indirdiklerine inanılmasıydı.
3- Mattathias Kudüs’le Tel Aviv arasında kalan Modin şehrinde dünyaya geldi. Ölümünün ardından orada bir mezara gömüldü. Ne var ki antik şehre ait tüm izler günümüzde ortadan kalkmıştır.
Lao Tzu
Taoizmin efsanevi kurucusu Lao Tzu’nun gerçekten yaşayıp yaşamadığı tarihçiler arasında devam eden bir tartışma konusudur. Efsaneye göre büyük bilge, MÖ 6. yy’da Çin’de yaşadı. İnsan doğası, ahlak ve hür irade hakkında bir eser olan Tao Te Ching’i yazdı. Bu kitaptaki düşünceler, Asya’nın en önemli dini inançlarından birinin temellerini atmıştır.
Aslına bakılırsa Lao Tzu’nun hayatı hakkında hiçbir şey bilinmemektedir. Hayatı ile ilgili boşluk sayısız efsane ile doldurulmuştur. Bunlardan birine göre bilgeliğinin bir işareti olarak sakallı doğmuştur. Bir başka mit 996 yıl yaşadığını iddia eder. Kimileri günümüzün Luoyang şehrinde Çin imparatorunun arşivcisi olarak çalıştığına işaret ederler. Söylendiğine göre ilk felsefi yazılarını burada yazmıştır.
Bir efsaneye göre bir gecede yazılmış olan Tao Te Ching, seksen bir bölümden oluşur. Ahlak ve felsefeyle ilgili bilgilerin yer aldığı kitap, evrenin doğasını (Tao yol anlamına gelir) ve kişisel ahlakın önemini (Te erdem anlamına gelir) açıklamaya çalışır. Lao Tzu’nun ahlak anlayışında derin düşüncenin önemine, barışçılığa ve doğayı kabullenmeye vurgu yapılır. “Kendinle barış, hayatın doğal akışı ile neşelen” der bir pasajında. “Hiçbir beklentin olmadığı zaman, bütün dünya senin olur.”
Taoizmin en bilinen konsepti ikiciliktir. Lao Tzu’ya göre doğa zıtlıklarla doludur: dişil ve eril, aydınlık ve karanlık, yaşam ve ölüm. Lao Tzu bu ikilikler arasındaki gizli bağlantıları anlayarak evrenin doğasının kavranabileceğini ileri sürer. Gerçekten de pek çok açıdan bu zıtlardan biri olmadan diğerinin de var olması mümkün değildir. Bu konsept en çok ünlü Yin (dünya) ve Yang (cennet) kavramları ile sembolize edilmiştir. Bunlar zıt kavramlar gibi gözükse de biri olmadan diğerinin varlığı söz konusu olamaz.
Lao Tzu’nun münzevi bir keşiş olarak yaşadığı ve sessiz sedasız bir biçimde öldüğü söylenmektedir. Yazıları ise çok büyük bir tutkuyla sahiplenilmiştir. Öyle ki Tao Te Ching’in kopyaları kazılarda ortaya çıkan eski Çin mezarlarında gömülü olarak bulunmuştur. Taoizm günümüzde Çin’in en yaygın inançları arasında yer almaktadır.
Ek Bilgiler
1- Modern Çin’de Taoizm iktidardaki Komünist Parti tarafından kabul edilen beş dini inaçtan biridir. Partinin kabul ettiği diğer dinler ise Budizm, Katoliklik, İslam ve Protestanlık’tır.
2- Tao Te Ching kadın erkek eşitliğine yaptığı vurguyla diğer antik dini metinler arasında istisnai bir konuma sahiptir. Lao Tzu, erkek egemen bakış açısına meydan okumak adına, varlığın hayat ve yaratıcılık gibi en önemli niteliklerine gönderme yaparken dişi üçüncü tekil şahsı kullanmıştır.
3- Tao Te Ching’in 47. bölümü, Beatles’ın The Inner Light (İç Işık) adlı şarkısının sözlerine ilham kaynağı olmuştur. Parçanın müziği gitarist George Harrison (1943-2001) tarafından bestelenmiştir.
Büyük İskender
Bir antik tarihçi Büyük İskender’den (MÖ 356-323) bahsederken şöyle der: “Mücadele edip de yenmediği hiçbir düşmanı yoktur. Kuşattığı her şehri almıştır. İşgal ettiği her ulusa boyun eğdirmiştir.” Mısır’dan Hindistan’a uzanan fetihleri, Yunanlılar tarafından bilinen dünyanın her yerine ulaşmıştır. Sadece otuz üç yaşına kadar yaşamış olmasına rağmen böyle bir başarı elde etmiş olması dikkate değerdir.
İskender’in fetihleri Yunan geleneklerini ve dilini Akdeniz’de yaygınlaştırmıştır. Böylece Yunanca bölgenin hakim dili haline gelmiştir. Sonraki üç yüz yıl boyunca İskender’in varisleri onun kurduğu imparatorluğun çeşitli bölgelerini yönetmişlerdir. Bu dönemin sonunu ise Roma istilası getirmiştir.
Bir Yunan krallığı olan kuzeydeki Makedonya’da dünyaya geldi. Makedon Kralı 2. Philip’in ve eşlerinden biri olan Olympias’ın oğluydu. Gençliğinde filozof Aristo’dan (MÖ 384-322) dersler aldı. Aristo genç prense bilim, edebiyat ve felsefe aşkı aşıladı. İskender aynı zamanda çok iyi bir at binicisiydi. Atı Bucephalus, fetihleri sırasında ona eşlik etti ve antik dünyanın en ünlü hayvanlarından biri haline geldi.
MÖ 336 yılında Philip bir suikaste kurban gitti. İskender henüz yirmi yaşındayken onun yerine tahta geçti. Birkaç yıl içinde Makedonya’yı Yunanistan’da hakim güç haline getirdi. Atina ve Thebes gibi şehir devletlerini konrol altına aldı. Ardından ordularını on yıl sürecek bir dünya seferine çıkardı. Mısır’ı, Hindistan’ı ve Yunanistan’ın ezeli düşmanı olan Pers İmparatorluğu’nu fethetti. Askerleri düzinelerce şehir kurdu ve üç kıtaya yayılan bir imparatorluğu kontrol ettiler.
İskender, inançlarını yendikleri halklara empoze etmeye çalışan fatihlerden farklı olarak Pers kültürü ile ilgilendi ve ona ait pek çok geleneği benimsedi. Bu politikası pek çok komutanın tepkisini çekti. Özellikle İskender’in binlerce askerini toplu bir düğünle Pers kadınlarıyla evlenmeye zorlaması büyük öfkeye yol açtı. İskender, Susa şehrinde gerçekleştirilen bu düğünle Yunan ve Pers kültürlerinin birarada yaşayabileceğini göstermek istemişti.
İskender’in Babil’deki ölümünün nedeni tartışma konusu olmuştur. Kimi çağdaşları onun zehirlenmiş olduğundan şüphelenmiştir: “O düşmanlarına yenilmedi. Güvendiği kişiler ona bir komplo kurdular.” Ne var ki 1998 yılında tamamlanan bir araştırmada muhtemelen tifo ateşinden öldüğü sonucuna varılmıştır.
Ek Bilgiler
1- Oliver Stone’un yönettiği 2004 yapımı Alexander filminde, İskender rolünü İrlandalı aktör Colin Farrel (1976-) oynamıştır. Büyük fatih aynı zamanda aralarında William Shatner (1931-) ve Richard Burton’un (1925-1984) da bulunduğu pek çok başka aktör tarafından da canlandırılmıştır.
2- İskender’in en sevdiği kitap olan İlyada’yı uyurken bile yastığının altında tuttuğu söylenir.
3- Efsaneye göre İskender ölümünden sonra mumyalanmıştır. Naaşı kendi adıyla onurlandırılan Mısır’daki İskenderiye şehrine götürülmüştür.
Platon
Platon’un (MÖ 429-347) gerçek ismi Aristokles’dir. Atina’da politik güce sahip zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Platon ismi, geniş omuzlarından esinlenilerek güreş öğretmeni tarafından kendisine verilmiştir.
“Platos” kelimesi Yunanca geniş anlamına gelmektedir. Bu isim filozofun felsefe tarihindeki konumuna da son derece uygun düşmektedir. Her ne kadar günümüzde politika alanında yazdıkları daha fazla biliniyor olsa da, Atinalı yazarın eserleri şiir, cinsellik ve matematik de dahil olmak üzere çok çeşitli konularla ilgilidir.
Platon gençliğinde son derece ayrıcalıklı bir eğitim aldı. Filozof Sokrat’ın (MÖ 470-399) öğrencisi oldu. Öğretmeninin yargılanıp idam edilmesi onda şok etkisi yarattı. Sokrat’ın pek çok diğer öğrencisi gibi Platon da onun ölümünün ardından şehri terk etti. İtalya ve Sicilya’ya gitti.
Kırk yaşındayken geri döndü ve ünlü akademisini açtı. Genç Atinalılar için bir felsefe okulu olmasını planladığı “Akademi” Batı dünyasında kendi türünün ilk örneği oldu. Yunanistan’ın her yerinden öğrenciler bu okula geldiler. Bunların arasında Platon’un yanında çalışmak için MÖ 367 yılında Atina’ya gelen Aristo da vardı.
Plato’nun pek çok çalışması günümüze kadar ulaşmıştır. Yazdıklarının büyük bölümü diyaloglar şeklindedir. Örnek vermek gerekirse en bilinen çalışması olan Republic (Devlet / MÖ 360), Sokrat ve diğer Yunanlılar arasında geçen kurgusal sohbetlerden oluşmaktadır. Platon diyaloglardan hükümet yapısı, adalet ve toplumda filozofların rolü konusundaki fikirlerini genel hatlarıyla ortaya koymak için yararlanmıştır.
Devlet kitabında Platon’un ünlü “Mağara Alegorisi” de bulunmaktadır. Hikaye, ömürleri boyunca bir mağarada zincirlenmiş olarak bulunan insanlarla ilgilidir. Bunlar güneşi hiç görmemişlerdir. Gördükleri tek şey birkaç nesnenin mağara duvarına düşen gölgeleridir. Platon’a göre mağaradaki insanlar gördükleri gölgelerin gerçeğin ta kendisi olduğuna inanacaklardır. Ama içlerinden biri güneşi görme imkanı bulursa gerçek dünyanın farkına varacak ve diğerlerini aydınlatmaya çalışacaktır. Platon bu öyküyü filozofun toplumdaki öğretici rolünü anlatmak için bir alegori olarak kullanmıştır. Filozof mağaradan kurtulan ve metafiziği, yani gerçekliğin temel doğasını anlamayı başaran kişidir.
Platon Okulu, kurucusunun ölümünden yüzlerce yıl sonra dahi Atina’da varlığını koruyabilmiştir. Platon’un düşünceleri pek çok çağdaş siyaset kuramına ilham vermiştir.
Ek Bilgiler
1- “Akademi” ve “akademik” sözcükleri Platon’un Atina’daki “Akademi”sinden türetilmiştir. Platon’un açtığı okula “Akademi” isminin verilme sebebi ise, Yunan kahramanı Academus’a adanan bahçelerde inşa edilmesidir.
2- Platon’un felsefe okulu bin yıla yakın bir süre açık kalmıştır. 529 yılında Bizans İmparatoru tarafından Hıristiyanlığın altını oyduğu gerekçesiyle kapatılmıştır.
3- Platon’un ailesinin kökeninin, Yunan deniz tanrısı Poseidon’a uzandığına dair çeşitli efsaneler vardır.