Kitabı oku: «Gurur ve Ön Yargı», sayfa 3
8
Saat beş olduğunda iki ev sahibesi giyinmeye koyuldular, altı buçukta ise Elizabeth yemeğe çağrıldı. Her ne kadar arada Bay Bingley’nin ilgisinin farkına varmış olsa da kibarca soru yağmuruna tutulacağını bilen Elizabeth bu çağrıya olumlu cevap vermedi. Jane’de de en ufak bir iyileşme görülmüyordu. Bunun üzerine Bingley hanımları üç dört kez Jane’in hastalığının onları ne kadar üzdüğünü, bu ağır soğuk algınlığının onları ne kadar sarstığını, kendilerinin de hasta olmasından ne kadar nefret ettiklerini yineleyip konuya bir daha da değinmediler. Gözlerinin önünde olmadığı zaman Jane’i umursamıyor olmaları, Elizabeth’in başta onlara karşı hissettiği hoşnutsuzluğa büyük bir zevkle yeniden sarılmasına neden oldu.
Aslında, aralarında Elizabeth’in hoşlandığı tek kişi erkek kardeşleriydi. Jane için kaygılandığı apaçık ortadaydı, ayrıca kendisine gösterdiği ilgi de diğerlerinin gözünde davetsiz bir misafir olduğu düşüncesine engel oluyordu. Bingley dışında onunla ilgilenen hemen hiç kimse yoktu. Bayan Bingley, Bay Darcy’ye oldukça düşkündü, kız kardeşi de öyle sayılırdı. Elizabeth’in yanında oturan Bay Hurst’e gelince, yalnızca yemek, içmek, kâğıt oynamak için yaşayan ve Elizabeth’in sıradan bir yemeği yahniye yeğlediğini öğrenince söyleyecek bir şey bulamayan, miskin adamın tekiydi.
Elizabeth yemek bitince hemen Jane’in yanına döndü. Bayan Bingley, odadan çıkar çıkmaz onu çekiştirmeye başladı: Kibir ve şımarıklık arasında gidip gelen, gerçekten de hiç hoş olmayan hareketleri vardı. Ne konuşmayı bilirdi ne giyinmeyi. Zevksiz ve çirkindi. Bayan Hurst de onu onaylayarak ekledi:
“Kusursuz bir yürüyüşçü olmak dışında hiçbir özelliği yok. Bu sabahki görüntüsünü hiç unutmayacağım. Neredeyse hırpani idi.”
“Gerçekten de öyleydi, Louisa. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Koşup gelmek de neymiş! Ne demeye dağ tepe aşıyor ki sırf kardeşi hasta diye? Saç baş darmadağın!”
“Evet. Hele de o iç eteği! Ay umarım o iç eteği görmüşsündür. Bir karış çamura bulanmış, gizlemek için üzerine geçirdiği elbise de bir işe yaramamış.”
“Söylediklerin doğru olabilir Louisa.” dedi Bingley, “Ama bütün bunlar benim gözüme hiç çarpmadı. Kanaatimce Bayan Elizabeth Bennet bu sabah odaya girdiğinde şaşılacak denli güzel görünüyordu. Kirli iç eteği gözümden kaçmış olsa gerek.”
“Siz görmüşsünüzdür Bay Darcy, eminim bundan.” dedi Bayan Bingley, “Ve sizin kız kardeşinizin böyle bir görüntü çizmesini istemeyeceğinizi düşünmek istiyorum.”
“Kesinlikle hayır.”
“Üç mil yürümüş olmak ya da dört veya beş, her neyse… Diz boyu çamur içinde ve yalnız, yapayalnız! Neyi kanıtlamaya çalışıyor ki? Bana kalırsa en rezilinden, burnu havada bir bağımsızlık gösterisi, tam bir köylü edepsizliği!”
“Onca yolu yürümesi kardeşi için endişelendiğini gösterir ki bu da çok ince bir davranış.” dedi Bingley.
“Bay Darcy, korkarım ki…” diye neredeyse fısıldayarak Bay Darcy’ye döndü Bayan Bingley, “Bu macera onun güzel gözlerine olan hayranlığınızı sarsmıştır.”
“Hiç de değil.” diye cevapladı Darcy, “Koşuşturmaktan dolayı pırıl pırıl olmuşlardı.”
Kısa bir sessizliğin ardından Bayan Hurst devam etti:
“Jane Bennet’a olan beğenim büyük, o gerçekten tatlı bir kız ve tüm kalbimle dilerim ki kısmetini bulsun, ama sanırım böyle bir anne babayla, böyle rezil akrabalarla hiç şansı yok!”
“Sanırım eniştelerinin Meryton’da yaşayan bir avukat olduğunu söylemiştiniz.”
“Evet, hatta bir de dayıları var, Cheapside civarında yaşıyor.”
“Şahane!” diye ekledi kız kardeşi ve her ikisi de kahkahayla güldüler.
“Tüm Cheapside’ı dolduracak sayıda dayıları da olsa…” dedi Bay Bingley yüksek sesle, “Bu onların saygınlığına bir leke getirmez.”
“Ama uygun bir erkekle evlenme şanslarını bariz biçimde düşürür.” diye karşılık verdi Darcy.
Bay Bingley cevap vermedi ama kız kardeşleri bu söze tüm içtenlikleriyle onayladılar ve sevgili arkadaşlarının pespaye akrabalarıyla bir süre daha dalga geçip eğlendiler.
Yine de şefkatli bir hâle bürünüp yemek salonundan çıktıktan sonra Jane’in odasına geçtiler ve kahve saatine dek onunla oturdular. Jane hâlâ çok hastaydı, Elizabeth de bir an olsun yanından ayrılmıyordu, ta ki akşamın geç saatlerinde kardeşinin uyuduğunu görüp rahatlayana dek. O zaman aşağı inmenin nezaketen gerekli olduğunu düşündü. Misafir salonuna girdiğinde herkes loo1 oynuyordu ve hemen onu da çağırdılar. Ancak oyunun büyük paralarla oynandığını düşünen Elizabeth teklifi geri çevirdi, bahane olarak da ablasını gösterip, aşağıda kısa süreliğine kitap okuyarak oyalanacağını belirtti. Bay Hurst büyülenerek ona baktı.
“Okumayı kâğıt oynamaya yeğliyor musunuz yani?” dedi, “Çok ilginç!..”
“Bayan Eliza Bennet, kâğıt oyunlarını bayağı bulur. Harika bir okuyucudur, başka bir şeyden zevk almaz.” dedi Bayan Bingley.
Elizabeth, “Ne böyle bir övgüyü ne de böyle bir yergiyi hak etmiyorum!” diye feryat etti, “Harika bir okuyucu değilim ben ve pek çok şeyden zevk alıyorum!”
“Ablanıza bakmaktan büyük bir zevk aldığınıza eminim.” dedi Bay Bingley, “Ve umuyorum ki yakında iyileştiği zaman bu keyif daha da artacak.”
Elizabeth ona yürekten bir teşekkür etti, sonra da üzerinde birkaç kitabın durduğu masaya doğru yürüdü. Bingley hemen ona kütüphanesindeki diğer kitapları göstermeyi önerdi.
“Keşke kütüphanem işinize yarayacak, benim de itibarımı zedelemeyecek kadar geniş olsaydı ama ben işsiz güçsüz adamın biriyim ve çok sayıda olmasa da okuduğumdan fazla kitabım var.”
Elizabeth ona odadakilerin fazlasıyla yeterli olduğunu söyledi.
“Babamın bu kadar ufak bir kütüphane bırakmış olması beni çok şaşırtıyor. Sizin Pemberley’deki kütüphaneniz ne muhteşem, Bay Darcy!” dedi Bayan Bingley.
“Öyle olmak zorunda.” diye cevap verdi Darcy, “Kaç neslin eseri var orada.”
“Sonrasında siz de pek çok ekleme yaptınız, sürekli kitap alıyorsunuz.”
“Böyle bir çağda bir aile kütüphanesini ihmal etmeyi benim aklım almıyor.”
“İhmal etmek mi? Eminim ki siz o asil yere katkısı olabilecek hiçbir şeyi ihmal etmiyorsunuzdur. Charles, sen kendi evini inşa ettiğinde bunun Pemberley’dekinin yarısı kadar güzel olmasını dilerim.”
“Dilerim ki öyle olur.”
“Yalnız ben gerçekten de ev satın alırken o bölgeyi seçmeni, Pemberley’yi de model almanı tavsiye ederim. İngiltere’de Derbyshire’dan güzel bir bölge yok.”
“Büyük bir zevkle… Eğer Darcy satacak olursa Pemberley’nin tamamını satın alırım.”
“Ben senin yapabileceğin şeylerden bahsediyorum Charles.”
“Tanrı aşkına Caroline, bence Pemberley’yi satın alarak elde etmek, taklit etmekten daha akla yatkın.”
Elizabeth olana bitene kendini öyle kaptırmıştı ki önce kitabına olan ilgisi dağıldı, sonra da onu tamamen elinden bırakıp oyun masasına yaklaştı ve Bay Bingley ile en büyük ablasının arasına geçip oyunu izlemeye koyuldu.
Bayan Caroline Bingley, Darcy’ye, “Küçük kız kardeşiniz ilkbaharda görüştüğümüzden bu yana boy attı mı? Acaba boyu benimki gibi uzun olacak mı?” diye sordu.
“Sanırım evet. Şu anda Bayan Elizabeth’in boylarında veya biraz daha uzun.”
“Onu yine görmeyi öyle isterim ki! Beni bu kadar neşelendiren biri daha olmadı hiç. O nasıl bir yüz ifadesidir, onlar nasıl tavırlardır! Yaşına göre de ne becerikli! Piyanodaki başarısı olağanüstü!”
“Hayran olmamak elde değil…” dedi Bay Bingley, “Genç hanımlar bu kadar becerikli olmak için gereken sabrı gösteriyor ve bunu başarıyor.”
“Tüm genç hanımlar becerikli mi? Charles, ne demek istiyorsun?”
“Evet, bence hepsi. Tüm hanımlar masa boyuyor, gergef işliyor ve çanta örüyorlar. Neredeyse bunları yapamayan hiç kimse tanımıyorum ve kendisinden ilk bahsedildiğinde ne kadar becerikli olduğu söylenmeyen tek bir genç hanım bile görmedim ben.”
“Beceriyle ilgili genel görüşün çok doğru noktalar içeriyor. Bu sıfat, gergef işlemek ya da çanta örmekten başka bunu hak edecek bir şeyi olmayan pek çok kadına layık görülüyor. Ama hanımlarla ilgili bu görüşüne pek de katıldığımı söyleyemem. Tanıdıklarım arasında gerçekten becerikli olanların sayısı yazıktır ki yarım düzineyi geçmez.” dedi Darcy.
“Bence de.” diyerek onu onayladı Bayan Bingley.
“O zaman…” dedi Elizabeth, “Becerikli kadın anlayışınız hayli kapsamlı olsa gerek.”
“Doğru, kapsamlı.”
“Ah, kesinlikle!” diye bağırdı Darcy’nin avukatı Caroline, “Her gün karşılaştığımız alelade değerlerden bir fazlasına sahip olmadıkça kimse becerikli sayılmaz. Bir kadının bu iltifatı hak etmek için müzik, şarkı, resim, dans ve modern dillere hâkim olması gerekir, ayrıca bunların yanı sıra havasında, yürüyüşünde, ses tonunda, konuşmasında ve ifadesinde insanı çeken bir şey olmalı, yoksa becerikli sözü havada kalır.”
“Bunların hepsine sahip olmalı tabii…” diye ekledi Darcy, “Ancak bütün bunlara daha değerli bir şey daha eklemeli: Bol bol okuyarak ufkunu geliştirmeli.”
“Yalnızca yarım düzine becerikli kadın tanımış olmanıza artık şaşırmıyorum. Aksine bütün bu özelliklere sahip bir kadın tanımanıza hayret ediyorum.” dedi Elizabeth.
“Hemcinslerinize karşı bu kadar insafsız mısınız?”
“Ben böyle bir kadınla hiç karşılaşmadım. Bahsettiğiniz kabiliyet, zevk ve zarafetin tek bir kişide bir araya geldiğini hiç görmedim.”
Bayan Hurst ve Bayan Bingley, Elizabeth’in bu kuşkusunun haksızlığına kesin bir dille karşı çıktılar. Bay Hurst onlara seslenip oyunu boş vermelerinden yaka silkerken bu tanıma uyan pek çok kadın tanıdıklarını öne sürmekteydiler. Tüm bu konuşma sona ererken Elizabeth de çok geçmeden odadan ayrıldı.
“Eliza Bennet, hemcinslerini kötüleyerek karşı cinse yamanmaya çalışan genç hanımlardan biri ve şunu da söylemekten çekinmem: Pek çok erkekte de işe yarar bence bu, ama bana kalırsa çok ucuz bir taktik, çok bayağı bir yetenek.” dedi genç Bayan Bingley kapı kapandıktan sonra.
“Kuşkusuz…” dedi bu sözlerin başlıca muhatabı olan Darcy, “Bayanların erkekleri avlamak için tenezzül ettikleri bütün çareler bayağıdır. Kurnazlık içeren her şey bayağıdır.”
Bu cevap Bayan Caroline Bingley’de bu konuya devam etme hevesi bırakmadı.
Elizabeth ablasının durumunun ağırlaştığını ve onu yalnız bırakamayacağını söylemek için yanlarına geldi. Bingley derhâl Bay Jones’un çağrılmasını istedi, kız kardeşleri ise taşradan gelecek hiçbir yardımın işe yaramayacağını öne sürerek Jane’i seçkin bir doktora muayene ettirmek için şehre gidilmesini önerdi. Elizabeth buna gerek görmedi ama Bingley’nin önerisine de sıcak bakıyordu, sonuç olarak genç Bayan Bennet iyileşmeyecek olursa Bay Jones’un sabah erkenden getirilmesine karar verildi. Bingley çok huzursuz olmuştu, kız kardeşleri de perişan olduklarını dile getirdiler. Onlar çaresizliklerini, yemekten sonra bir ağızdan şarkılar söyleyerek giderirken Bingley rahatlamanın yolunu, uşaklarına hasta hanım ve kardeşine hiçbir hizmette kusur edilmemesini buyurmakta bulmuştu.
9
Elizabeth gecenin çoğunu ablasının odasında geçirdi. Ertesi sabah erkenden hizmetçi kızla Jane’in sağlığını sorduran Bay Bingley’ye ve az sonra da Bingley’nin kardeşlerinin misafiri olan iki zarif bayana iyi sayılabilecek haberler gönderebildiği için memnundu. Ancak Longbourn’a haber yollayıp Jane’i ziyaret etmesi ve durumunu kendi gözleriyle görmesi için annesini davet etmek istemişti. Söz konusu haber hemen yollanmış, daveti de hemen kabul edilmişti. Kahvaltıdan hemen sonra Bayan Bennet, yanında en küçük iki kızıyla birlikte Netherfield’a gelmişti.
Eğer Jane gözle görülür başka bir tehlike altında olsaydı Bayan Bennet perişan olurdu ancak hastalığının o kadar da ileri derecede olmadığını görünce kızının hemen iyileşmesine dair en ufak bir isteği olmadı. Çünkü sağlığına kavuşması onun Netherfield’dan ayrılmasına neden olacaktı. Bu yüzden de kızının eve geri dönme isteğini dinlemedi, zaten aşağı yukarı aynı saatlerde gelen eczacı da bunun iyi bir fikir olmadığını söylemişti. Jane’le biraz oturduktan sonra genç Bayan Bingley’nin yanlarına gelip davette bulunması üzerine anne ve üç kızı hep birlikte kahvaltı salonuna indiler. Bingley, onları karşılarken Bayan Bennet’ın büyük kızını tahmin ettiğinden de kötü bir durumda bulmamış olmasını umduğunu söyledi.
Aldığı cevap, “Aslında onu kötü buldum.” olmuştu, “Yerinden kalkamayacak kadar hasta. Bay Jones, onu yerinden kımıldatmayı aklımızdan bile geçirmememiz gerektiğini söylüyor. Yüksek müsaadenizle size biraz daha zahmet vereceğiz.”
“Kımıldatmak mı!” diye bağırdı Bingley, “Lafını bile ettirmem. Ablam da eminim ki kımıldamanın k’sini bile duymak istemeyecektir.”
“Bundan emin olabilirsiniz hanımefendi.” dedi Bayan Bingley soğuk bir nezaketle, “Bayan Bennet bizimle kaldığı sürece olabilecek en iyi bakımı görecektir.”
Bayan Bennet teşekkür etti ve ekledi:
“Kuşkusuz çevresinde bu kadar iyi dostları olmasaydı ne yapardı bilmiyorum, gerçekten çok hasta ve çok acı çekiyor; ama yine de büyük sabır gösteriyor, zaten her zaman öyledir, tartışmasız gördüğüm en tatlı mizaca sahiptir. Diğer kızlarıma sürekli onun yanında bir hiç olduklarını söylüyorum. Çok güzel bir odanız var Bay Bingley, ayrıca o çakıl taşı döşeli yürüyüş yolunun harika manzarasını görüyor. Ülkede Netherfield gibi bir yer daha yok. Umuyorum ki çabuk ayrılmayı düşünmüyorsunuzdur, gerçi kira kontratınız kısa ama…”
Bingley, “Her şeyi çok çabuk yaparım ben.” diye cevap verdi, “Bu yüzden de eğer Netherfield’dan ayrılma niyetim olsaydı beş dakika bile durmazdım. Ama şu anda kendimi buraya ait hissediyorum.”
“Ben de öyle tahmin ediyordum.” dedi Elizabeth.
“Sonunda beni anlamaya başladınız, değil mi?” dedi Bingley yüksek sesle, ona doğru dönerek.
“Ah! Evet, sizi çok iyi anlıyorum.”
“Bunu bir iltifat olarak almayı çok isterdim ama korkarım içi dışı bu kadar bir olmak oldukça acınası.”
“Öyle olabilir ama bundan, sizden daha derin ve anlaşılması güç bir kişinin, daha az veya daha çok saygın olduğu anlamı çıkarılamaz.”
“Lizzy!” diye bağırdı annesi, “Nerede olduğunu unutma ve evde çekmek zorunda kaldığımız o sert tavrını burada da takınmaya kalkışma!”
“Karakter tahlili yaptığınızı bilmiyordum.” diye devam etti Bingley hemen, “Eğlenceli bir uğraş olsa gerek.”
“Evet ama karmaşık karakterler kadar eğlencelisi yok. En azından bu işe yarıyorlar.”
“Taşra böyle bir uğraş için az malzeme çıkartır. Kırsal kesimde karşılaşacağınız insanlar çok sınırlı ve aynı tipte olacaktır.” dedi Darcy.
“Ama insanların kendileri sık sık değişir, öyle ki daima gözlemleyecek yeni bir şeyleri olur.”
“Evet…” diye hayıflandı Bayan Bennet, Darcy’nin taşradan bahsederkenki tavrından alınmış bir biçimde, “Aslında sizi temin ederim ki kırsal alanda da şehirdeki kadar çok şey olup biter.”
Herkes şaşırmıştı, Darcy de bir an kadına baktıktan sonra sessizce kafasını çevirdi. Ona karşı mutlak bir zafer elde ettiğini düşünen Bayan Bennet, galibiyetini perçinledi:
“Kanaatimce Londra’nın dükkânlar ve halka açık yerler dışında taşraya oranla pek de bir üstünlüğü yok. Taşra çok daha hoştur, öyle değil mi Bay Bingley?”
Bingley, “Ben taşraya geldiğimde hiç ayrılmak istemiyorum, şehirde olduğum zaman da aynen öyle. İkisinin de kendilerine göre avantajları var, ben her ikisinde de mutlu olabiliyorum.” diye cevap verdi.
Bayan Bennet, “Tabii… Bunun nedeni de iyi bir karaktere sahip olmanız.” dedikten sonra Darcy’ye bakarak, “Ama bana öyle geliyor ki bu beyefendinin gözünde taşranın bir değeri yok…”
“Aslında yanılıyorsunuz anne…” dedi Elizabeth utanarak, “Bay Darcy’yi çok yanlış anladınız. O yalnızca şehirde karşılaşılabilecek kadar farklı insanın taşrada bulunamayacağını söyledi ki bunun doğru olduğunu kabul etmelisin.”
“Hiç kuşkusuz canım, zaten kimse de aksini iddia etmedi, ancak bu çevrede fazla insanla karşılaşmamak konusuna değinecek olursak, inanıyorum ki buradan büyük olan çok az yer vardır. Yirmi dört aileyle yemek yediğimizi bilirim ben.”
Elizabeth için endişeleniyor olmasa Bingley kendini tutamayıp gülecekti. Ablası ise o kadar kibar değildi ve anlamlı bir gülümsemeyle bakışlarını Darcy’ye yöneltti. Elizabeth, annesine konuyu unutturmak için kendisi yokken Charlotte Lucas’ın Longbourn’da bulunup bulunmadığını sordu.
“Evet, dün babasıyla uğradılar. Ne ince adam şu Sör William, değil mi Bay Bingley? Ne soylu, ne efendi, ne rahat! Her zaman herkesle oturup iki laf eder. Ben görgü diye buna derim. Kendilerini bir şey zannedip ağızlarını açmaya kira isteyenler görgü konusunda tamamen yanılıyorlar.”
“Charlotte sizinle yemeğe kaldı mı?”
“Yok, o eve gitti. Sanırım börek yapmak için yardımı gerekliydi. Şahsen Bay Bingley, ben her zaman üzerlerine düşen işleri yapmasını bilen hizmetçiler çalıştırırım, kızlarım daha farklı yetiştirilmiştir. Neyse, herkesin kendi bileceği iş, Lucas’lar da çok iyi kızlar, sizi temin ederim. Güzel olmamaları ne kötü! Charlotte’ı o kadar da iddiasız bulmuyorum, gerçi o da bizim yakın arkadaşımız ne de olsa.”
“Çok hoş bir genç hanıma benziyor.” dedi Bingley.
“Ah tabii, orası öyle ancak pek de çekici biri olmadığını kabul etmek gerekiyor. Leydi Lucas bunu kendisi sık sık söylemiş ve Jane’in güzelliğinden dolayı bana imrenmiştir. Kendi evladımla övünmüş gibi olmayayım ama şu da kesin ki Jane’den daha güzelini bulmak zordur. Bunu herkes söylüyor. Kızım diye söylemiyorum. Henüz on beş yaşındayken şehirdeki kardeşim Gardiner’ın orada bir bey vardı, ona öyle âşıktı ki yengem biz gitmeden kızıma evlenme teklif edeceğinden emindi. Ama etmedi. Herhâlde çok genç olduğunu düşündü. Yalnız ona öyle şiirler yazardı ki görmeliydiniz, çok güzeldi!..”
“Sonra da sevgisi sönüverdi.” diye atıldı Elizabeth, “Böylelerini çok gördük, aşkı bu biçimde tükenenleri… Acaba şiirin aşkı tüketmekteki başarısını ilk kim keşfetti!”
“Ben ise şiiri hep aşkın gıdası2 olarak düşünmüşümdür.” dedi Darcy.
“Güzel, güçlü, sağlıklı bir aşkta bu olabilir. Zaten güçlü olan bir aşkı her şey besler ama ufacık, incecik bir meyil ise söz konusu olan, tek bir güzel sone bile eminim ki onu yok etmeye yetecektir.”
Darcy yalnızca gülümsemekle yetindi, ortamdaki genel sessizlik Elizabeth’in, annesinin yine kendini küçük düşürebileceği korkusuyla ürpermesine neden oldu. Ağzını açacak gibi olduysa da söyleyecek bir şey bulamadı ve kısa bir sessizliğin ardından Bayan Bennet, Jane’e gösterdiği nezaketten ötürü Bay Bingley’ye yeniden teşekkür etmeye başladı, Lizzy’nin verdiği zahmetten dolayı özür dilemeyi de ihmal etmedi. Bingley samimi bir kibarlıkla cevap verirken kız kardeşini de kibar olmaya ve o durumda söylenmesi gerekeni söylemeye zorladı. Kız kardeşi üzerine düşeni pek samimi olmayan bir tavırla yapmış olsa da Bayan Bennet tatmin olmuştu ve çok geçmeden arabasını çağırdı. Bunun üzerine kızlarından en küçük olanı kendini öne çıkardı. Tüm ziyaret boyunca iki kız birbirleriyle fısıldaşıp durmuşlardı ve vardıkları karar doğrultusunda en küçük olanı, Bay Bingley’ye taşraya ilk gelişinde verdiği, Netherfield’da balo düzenleme sözüyle ilgili baskı yapacaktı.
Lydia on beş yaşında, sağlam yapılı, iyi yetişmiş bir kızdı; güler yüzlüydü; annesinin biriciğiydi; öyle ki kızına olan sevgisi erken yaşta onu sosyete içine çıkarmasına yetmişti. Gençlik ateşi yüksekti, dayısının düzenlediği büyük yemek davetleri ve kendi rahat tavırları sayesinde dikkatini çektiği subayların iyice perçinlediği bir öz güveni vardı. Bu yüzden de Bay Bingley’ye durup dururken balo konusunu açarken ve verdiği sözü hatırlatıp eğer sözünü tutmayacak olursa bunun dünyadaki en utanç verici şey olacağını söylerken gayet rahattı. Bingley’nin bu ani atağa verdiği cevap, annelerinin çok hoşuna gitmişti:
“Sözümü tutmaya fazlasıyla hazırım, emin olabilirsiniz. Ablanız iyileşir iyileşmez, uygun görürseniz balonun tarihini siz belirleyin ama o hasta yatağındayken dans etmek istemezsiniz sanıyorum.”
Lydia aldığı cevaptan memnun olduğunu ifade etti: “Ah! Evet, Jane’in iyileşmesini beklemek çok daha iyi olur, hem o zamana dek Yüzbaşı Carter da Meryton’a dönmüş olacaktır ve sizin balonuzdan sonra, bir balo da onların vermesi için ısrar edeceğim. Yoksa bunun büyük bir ayıp olacağını söylerim Albay Forster’a.”
Bu konuşmanın sonrasında Bayan Bennet ve kızları evden ayrıldılar. Elizabeth de hemen Jane’in yanına çıkarak kendisinin ve ailesinin davranışlarının değerlendirilmesini iki hanımın ve Bay Darcy’nin yorumlarına bıraktı. Ne var ki Darcy’nin, genç Bayan Bingley’nin güzel gözler hakkındaki tüm alaycı sözlerine ve onunla ilgili sert eleştirilere katılmaya pek de niyeti yoktu.
10
Günler çoğunlukla bir öncekinden farksız geçiyordu. O gün Bayan Hurst ve genç Bayan Bingley sabahın birkaç saatini yavaş yavaş da olsa iyileşen hastalarının yanında geçirdiler, akşam da Elizabeth salondaki gruba katıldı ancak oyun masası kurulmamıştı. Bay Darcy mektup yazıyor, genç Bayan Bingley de yanında oturmuş onu seyrediyordu, bir yandan da sürekli kız kardeşine mesaj yollayarak adamın dikkatini dağıtıyordu. Bay Hurst ve Bay Bingley piket oynuyor, Bayan Hurst de onları izliyordu.
Elizabeth eline bir nakış almıştı, bir yandan da Darcy ve refakatçisinin arasında geçenleri dinleyerek eğleniyordu. Kızın, Darcy’nin el yazısına, dizelerinin düzgünlüğüne veya mektubunun uzunluğuna övgüler yağdırıp dururken karşılığında gördüğü kayıtsızlık, Elizabeth’in Bayan Caroline Bingley ve Darcy hakkındaki görüşleriyle uygun düşen, tuhaf bir manzara oluşturuyordu.
“Bayan Darcy bu mektubu alınca kim bilir nasıl sevinecek!”
Adam cevap vermedi.
“Görülmemiş hızda yazıyorsunuz.”
“Yanılıyorsunuz. Gayet yavaş yazıyorum.”
“Bir sene içinde ne çok mektup yazmanız gerekiyordur! İş mektupları da cabası! Kim bilir ne iğrençtirler!”
“O zaman iş mektubu yazmak sizin değil de benim görevim olduğu için şanslısınız.”
“Lütfen kız kardeşinize onu görmeyi çok istediğimi söyleyin.”
“İsteğiniz üzere bir kez söylemiştim zaten.”
“Korkarım kaleminizden memnun değilsiniz. Durun sizin için ucunu düzelteyim. Kalem uçlarını pek iyi düzeltirim.”
“Teşekkürler ama ben kalemlerimi hep kendim düzeltirim.”
“Bu kadar düzgün yazmayı nasıl beceriyorsunuz?”
Adam cevap vermedi.
“Kız kardeşinize söyleyin, arp çalmayı ilerletmesine çok mutlu oldum, küçük masa çizimine de hayran kaldığımı ve onu Bayan Grantley’ninkinden çok daha güzel bulduğumu da iletin lütfen.”
“Hayranlığınızı iletmeyi bir dahaki mektuba bıraksam olur mu acaba? Şu anda hepsini layığıyla anlatacak yerim kalmadı.”
“A, hiç önemi yok! Onu ocak ayında göreceğim zaten. Peki siz her zaman ona böyle etkileyici mektuplar mı yazarsınız Bay Darcy?”
“Genellikle uzun oldukları doğru ama her zaman etkileyici mi onu bilemem.”
“Ben şunu bilir, şunu söylerim, kolaylıkla uzun mektup yazabilen biri kötü yazamaz.”
“Bu, Darcy için övgü sayılmaz, Caroline…” diye seslendi kardeşi, “Çünkü pek o kadar da kolay yazamaz. Tumturaklı kelimeler bulmak için uğraşır durur. Öyle değil mi Darcy?”
“Benim yazı tarzım seninkinden çok farklı.”
“Ah!” diye inledi genç Bayan Bingley, “Charles olabilecek en dikkatsiz biçimde yazar. Sözcüklerinin yarısını yazmaz, kalanı da mürekkep lekeleriyle doludur.”
“Düşüncelerim o kadar hızlı akıyor ki onları ifade etmeye zamanım olmuyor; öyle ki yazdıklarım, mektubumu okuyan için kimi zaman hiçbir anlam taşımıyor.”
“Bu alçak gönüllülüğünüz karşısında Bay Bingley sizi eleştirenler söyleyecek söz bulamayacaklar.” dedi Elizabeth.
Darcy “Hiçbir şey alçak gönüllü gibi görünmekten daha aldatıcı olamaz. Bu, çoğu zaman başkalarının görüşlerine aldırış etmemek ya da gizli bir böbürlenmedir.” dedi.
“Peki benim son küçük alçak gönüllük hareketimi bu ikisinden hangisiyle açıklıyorsun?”
“Gizli böbürlenme ile açıklıyorum. Çünkü sen yazı yazmadaki kusurlarına gerçekten sahip çıkıyorsun, hızlı düşünmenden ve fikirlerini yazıya aktarırken dikkat etmemenden meydana geldiklerini düşünüyorsun ve bunu saygıdeğer olmasa bile en azından hayli ilginç buluyorsun. Bir şeyi çabucak yapabilme gücü, insanlar tarafından daima el üstünde tutulur ve genelde yapılan şeyin kusurlarına pek aldırış edilmez. Bu sabah Bayan Bennet’a, eğer Netherfield’dan ayrılmayı aklına koymuş olsan beş dakika durmayacağını söylediğinde de övünerek konuştun, böbürlendin. Peki, belki de çok önemli bir işin yarım kalmasına neden olacak ve ne sana ne de başkasına hiçbir yarar sağlamayacak olan bu aceleciliğin ne matah bir yanı var?”
“Yok artık!” diye haykırdı Bingley, “Bu kadarı fazla, sabah söylenen tüm saçma sapan şeyleri şimdi başıma kakman… Ayrıca ne mutlu bana ki kendimle ilgili söylediklerimin doğruluğuna inanarak konuştum ve bunlara şu an da inanıyorum. Bu yüzden hanımlara gösteriş yapmak için gereksiz yere aceleci davranmadan.”
“İnanarak konuştuğundan şüphem yok. Ama bu kadar alelacele gideceğine beni inandıramazsın. Tanıdığım herkes gibi senin durumun da şansa bağlı olurdu ve tam atına binerken bir arkadaşın ‘Bingley, gel şu gitme işini haftaya ertele.’ diyecek olsa muhtemelen dediğini yapardın, gitmezdin. Sonra da bir başka sözle bir ay daha kalırdın.”
“Bu konuşmayla tek kanıtladığınız, Bay Bingley’nin mizacının hakkını vermemiş olduğu. Onu kendisinden çok daha iyi anlattınız.” diye haykırdı Elizabeth.
“Arkadaşımın söylediklerini karakterime yapılan bir övgüye dönüştürdüğünüz için size minnettarım ama korkarım bu beyefendinin hiç de kastetmediği bir şey söylüyorsunuz, çünkü böyle bir teklifi reddetsem ve atıma atlayıp gitsem beni çok daha fazla takdir ederdi.” dedi Bingley.
“Yani Bay Darcy asıl niyetiniz olan aceleciliğinizi, o niyette ısrarcı olmanızla telafi ettiğinizi mi düşünürdü?”
“Doğrusu ben o kadarını bilemem, Darcy kendi açıklasın.”
“Bana layık gördüğünüz ama hiç de benimsememiş olduğum fikirlere açıklama getirmemi bekliyorsunuz. Ancak durumu kabul edip, çizdiğiniz tasvire uyacak olursam Bayan Bennet, unutmayınız ki Bingley’nin eve dönmesini ve gidişini ertelemesini isteyen arkadaşı, bunu yalnızca istemiş olacaktı, şu ya da bu nedene dayanmaksızın rica etmiş olacaktı.”
“Bir arkadaşın ısrarına kolayca teslim olmak sizin gözünüzde bir değer taşımıyor, öyle mi?”
“İkna olmadan teslim olmak hiçbir bakımdan değer taşımıyor.”
“Bende öyle bir izlenim yaratıyorsunuz ki Bay Darcy, sanki arkadaşlık ve sevginin sizi hiçbir biçimde etkilemesine izin vermeyecekmişsiniz gibi. Rica eden kişiye verilen değer, insanın ricaya hemen teslim olmasını sağlar, akla mantığa uydurmaya çalışmadan… Özellikle Bay Bingley’yle ilgili verdiğiniz örneği kastediyor değilim. Sanırım böyle bir durum olana dek bekleyip onun karakterinin inceliğini o zaman tartışabiliriz. Ama genel konulardan ve arkadaşlar arasında her zaman olabilecek, bir arkadaşın diğerinin çok da önemli olmayan kararını değiştirmesini rica ettiği durumlardan konuşacak olursak, bu isteği çok da üzerinde durmadan yerine getirdiği için o kişi hakkında kötü mü düşünmüş oluruz yani?”
“Bu konuyu sürdürmeden önce bu ricanın önemini ve kişiler arasındaki mevcut yakınlığın derecesini dikkatle açıklığa kavuştursak daha iyi olmaz mı sizce de?”
“Hayhay!” dedi Bingley yüksek sesle, “Tüm noktaları inceleyelim, tartışmaya sizin farkında olduğunuzdan daha çok ciddiyet katacağı için Bayan Bennet, boyu ve kiloyu karşılaştırmayı da unutmayalım. Sizi temin ederim ki Darcy bendenize oranla bu kadar uzun boylu bir adam olmasaydı ona duyduğum saygının yarısını duyuyor olmazdım. Ben derim ki belirli durumlarda, belirli yerlerde, özellikle de kendi evinde, yapacak bir şey bulamadığı bir pazar akşamı Darcy’den daha dehşet verici bir şey olamaz.”
Bay Darcy gülümsedi ancak Elizabeth onun alınmış olacağını düşünerek kendine hâkim oldu ve gülmedi. Bayan Bingley, Darcy’ye yönelik kırıcı davranışlardan rahatsız oldu ve kardeşini böyle saçma şeyler söylediği için nazikçe eleştirdi.
“Niyetini anlıyorum Bingley…” dedi Darcy, “Tartışmadan hoşlanmıyorsun ve bu konuyu kapatmak istiyorsun.”
“Sanırım öyle. Tartışmalar tıpkı kavga gibidir. Sen ve Bayan Bennet, ben odadan çıkana dek bekler ve hakkımda ne söyleyecekseniz ondan sonra söylerseniz çok memnun olurum.”
“Ricanızı yerine getirmek şahsım adına zor iş değil. Hem Bay Darcy de mektubunu bitirse iyi olur.” dedi Elizabeth.
Bay Darcy bu öneriye uydu ve mektubunu bitirdi.
O iş bittikten sonra da biraz müzik keyfi için Bayan Bingley ve Elizabeth’ten ricada bulundu. Bayan Bingley hiç ikiletmeden piyanoya yöneldi. Elizabeth’ten nazikçe başlangıcı yapmasını istedikten ve isteği aynı nezaket ve büyük bir ağırbaşlılıkla reddedildikten sonra piyano başına oturdu.
Bayan Hurst de kız kardeşiyle şarkılar söyledi, onlar kendilerini iyice müziğe vermişken Elizabeth piyano üzerinde duran notaları karıştırıyordu, bu esnada da Bay Darcy’nin sık sık kendisini süzdüğü dikkatinden kaçmadı. Böyle kibirli bir adamın hayranlığını algılamakta güçlük çekiyordu, kendisinden hoşlanmadığı için bakıyor olması da pek muhtemel değildi. Sonunda onun ilgisinin nedenini, orada bulunanlar arasında, Bay Darcy’nin gözünde en kusurlu ve küçümsenmeyi en çok hak eden kişi olduğu için dikkatini çekmiş olmasına bağladı. Bu düşünce onu üzmedi. Darcy’den, takdirini umursayacak kadar hoşlanmıyordu…
Birkaç İtalyanca şarkıdan sonra Bayan Bingley ortamı, neşeli bir İskoç havasıyla renklendirdi. Çok geçmeden Bay Darcy, Elizabeth’e yaklaşarak dedi ki:
“İçinizde bu reel3 yapma fırsatını değerlendirmek için büyük bir istek yok mu Bayan Bennet?”
Elizabeth gülümsedi ama cevap vermedi. Darcy sorusunu yineledi, sessiz kalmasına şaşırmıştı.
“Ah!” dedi Elizabeth, “Sizi duydum ama ne cevap vereceğimi hemen bilemedim. Biliyorum ki evet deyip size zevkimi küçümseme keyfini vermemi istiyordunuz ama ben bu tarz planları alaşağı etmeyi ve insanların böyle girişimlerini sonuçsuz bırakmayı her zaman çok sevmişimdir. Bu yüzden de size cevabım, reel yapmayı hiç istemediğimdir; haydi şimdi cüret edebiliyorsanız beni küçümseyin.”
“Niyetim bu değildi doğrusu.”
Onu gücendirmek amacında olan Elizabeth, gördüğü nezaket karşısında hayrete düşmüştü; ama davranışlarında insanları gücendirmesini zorlaştıran bir tatlılık ve cilve vardı. Darcy de hiçbir kadından Elizabeth’ten etkilendiği kadar etkilenmemişti. Eğer akrabaları aşağı sınıftan olmasaydı Darcy gönlünü kaptırma tehlikesiyle karşılaşabileceğine inanıyordu.
Bayan Bingley’nin gördükleri veya kuşkulandıkları, kıskanması için yeterli olmuştu ve sevgili arkadaşı Jane’in iyileşmesinden duyduğu büyük mutlulukta Elizabeth’ten kurtulma isteğinin de payı vardı.
Darcy’yi ondan soğutmak için sık sık Elizabeth’le yapacağı muhtemel evlilikten ve mutluluk planlarını böyle bir birliktelik üzerine kurmasından söz ediyordu.
Ertesi gün fidanlıkta yürürlerken, “Umarım ki…” dedi, “Bu istenen olay gerçekleştiğinde kayınvalidenize çenesini tutması yönünde bir öneride bulunursunuz ve başarabilirseniz genç kızların, subayların peşinden koşmasına bir çare bulunuz. Hassas bir konuya da değinmeme izin verirseniz, dikkat etmeniz gereken küçük bir nokta var; kibir ve şımarıklık gibi hanımınızın sahip olduğu…”