Kitabı oku: «Özbek Edebiyatı Yazıları», sayfa 4
13. Kırım Türkleri Edebiyatı
1905 ihtilâlinden sonra, Rus idaresi altında yaşayan diğer Türklerin edebiyatlarında olduğu gibi Kırım Türklerinin edebiyatında da millî karakter, en belirgin özellik olarak kendini hissettirir. İsmail Gaspıralı’nın çıkardığı Tercüman gazetesi çevresinde yetişen gençler, bu dönemde eserler verirler. Bütün Türk boylarında istiklâle giden yolun başlangıcı sayılan bu dönemdeki fikir hareketleri, edebî eserlerde terennüm imkânına kavuşur. Devrin şair ve yazarları, eserlerini Tercüman’dan başka Vatan Hâdimi, Millet ve Uçkun gazetelerinde neşrederler. 1917’ye kadar devam eden bu dönemde Abdürreşid Mediyev, Osman Akçokraklı, İsmail Lemanov, Hasan Sabri Ayvazov, Hasan Çergeyev, Hüseyin Şâmil Toktargazi, Mehmet Nüzhet, Seyyid Abdullah Özenbaşlı, Cafer Seydahmet Kırımer, Cemil Germencikli, Numan Çelebi Cihan gibi aydınlar, halkın medenî seviyesini yükseltmek ve millî şuuru daima canlı tutmak üzere eserler vermişlerdir.
1917’den sonraki dönemde şair ve yazarlar yeni rejimin etkisi altında eser vermek zorunda kalırlar. Bu yeni dönemde Ömer İpçi, Hamdi Giraybay, Abdullah Lâtifzâde, Bekir Sıtkı Çobanzâde, Abdürrahim Altanlı, Cafer Gaffar, Şevki Bektöre, Abdurrahman Kadrîzâde gibi şair ve yazarlar, Kırım Türk edebiyatını devam ettirirler. Bunlardan Ömer İpçi, Cafer Gaffar, Abdullah Lâtifzâde, Hamdi Giraybay ve Bekir Sıtkı Çobanzâde, yeni rejimin şartlarına uygun eserler verdikleri hâlde Stalin döneminde öldürülmüşlerdir.
İkinci Dünya Harbinin hemen ardından 1944 yılında tamamı Türkistan içlerine sürülen Kırım Türkleri, toplumdan ve hayattan tecrit edilerek insanlık dışı bir hayata mahkûm edilmişlerdir. Böylece edebiyatları da zorla durdurulmuş, tarihleri ve kültür mirasları yok sayılmıştır. Bu suskunluk dönemi on yıl devam etmiştir. Kırım Türkleri, ancak Stalin’in ölümünden sonra edebî eserler verebilmişlerdir.
1957 yılından itibaren Özbekistan’da Kırım Türkçesi ile neşredilen Lenin Bayrağı (bugünkü adı Yeni Dünya) adlı gazete ile 1980 yılında çıkmaya başlayan Yıldız dergisi, Kırım Türklerinin edebiyatına bir canlılık kazandırmıştır. Bu son dönemde Şâkir Selimov, Yunus Temirkaya, Alaaddin Şâmil, Yusuf Bolat, Osman Ayder, Rıza Fâzıl, Eşref Şem’izâde, Abdullah Dermenci gibi şair ve yazarların eserleri yayımlanmıştır.
İkinci Dünya Harbi sırasında yurdunu kaybeden romancı Cengiz Dağcı, Kırım Türklerinin yetiştirdiği en büyük yazarlardan biridir. Cengiz Dağcı, Türkiye Türkçesiyle yazdığı eserlerinde, Kırım Türklerinin Rus esareti altındaki acılarla, sürgünlerle, katliamlarla dolu korkunç hayatını anlatır.
14. Tatar-Başkurt Türkleri Edebiyatı
Kazan, 20. yüzyılın başlarında, Rus idaresi altında yaşayan Türklerin siyaset ve kültür merkezi hâline gelmiştir. Rusya’ya karşı siyasî ve kültürel direniş ve istiklâl hareketleri, 1905’ten sonra birkaç yıl müddetle Kazan’dan idare edilmiştir. Bunun için Kadı Abdürreşid İbrahim, Yusuf Akçura, Fatih Kerimî, Ali Merdan Topçubaşı, Musa Carullah Bigi, Abdullah Apanay, Sadri Maksudî, İsmail Gaspıralı gibi şahsiyetlerin idaresi altında Rusya Müslümanları Kongreleri toplanmış, pek çok gazete ve dergi çıkarılmıştır. Bu faaliyetler, bütün Türkler arasında millî şuurun kuvvetlenmesine ve millî edebiyatların gelişmesine ilham kaynağı olmuştur.
20. yüzyılın başlarında millî hareketlerin merkezi olan Kazan’da Tatar-Başkurt edebiyatı, bu faaliyetlerin etkisi altında gelişmesini devam ettirmiştir. Bu dönemde Rızaeddin b. Fahreddin, Zâkir Hadi, Ayaz İshakî, Sadri Maksudî, Fatih Kerimî, Aliasgar Kemal, Abdullah Tukay, Mecid Gafurî, Fatih Emirhan, Alimcan İbrahim, Şerif Kemal, Kerim Tinçura, Derdmend, Zarif Beşiri, Hacibünnecar Öteki, Şehzade Babiç, Necip Dumâvî, Ziya Yermekî, Mirhaydar Feyzî vb. şair ve yazarlar eserler vermişlerdir.
Sovyet döneminde Kazan Türkleri parçalanarak Tataristan, Başkurdistan ve Çuvaşistan adlarıyla Moskova’ya bağlı üç ayrı muhtar cumhuriyet hâline getirilmiştir. Bu siyasî bölünmenin ardından şair ve yazarların baskı altına alınarak Sovyet ideolojisine uygun eserler vermeye zorlanmaları, Kazan Türklerinin edebiyatını olumsuz yönde etkilemiştir. Söz konusu baskılar yüzünden Ayaz İshakî, Sadri Maksudî, Zeki Velidî Togan gibi ilim ve fikir adamları, ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Kazan Türklerinin 20. yüzyılda en tanınmış şairi Abdullah Tukay’dır. Dinî ve millî ruhta lirik şiirler yazmıştır. Eserleriyle geniş halk kitlelerini ve yeni yetişen nesilleri etkileyen Tukay, Kazan Türklerinin millî şairidir.
Sovyet döneminde ise Hadi Toktaş, Seyfı Kudeş, Musa Celil ile Mustay Kerim, yazdıkları kuvvetli eserleriyle tanınmış önemli şahsiyetlerdir.
15. Karaçay – Balkar Türkleri Edebiyatı
Kuzey Kafkasya’da yaşayan Karaçay-Balkar Türklerinin edebiyatı, 19. yüzyılın sonlarına kadar sözlü edebiyat olarak devam etmiştir. Bu yüzyılda sözlü edebiyat geleneğinin en önemli temsilcileri Appa Canıbek, İsmail Semen ve Kâzım Meçi’dir. İlk şiirlerini 19. yüzyılın sonlarında yazan Kâzım Meçi, Karaçay-Balkar yazılı edebiyatının da kurucusu sayılır.
Sovyet döneminde kaleme alınan eserlerin büyük bir ekseriyeti parti ideolojisi doğrultusunda yazılmıştır. Bu eserlerde Karaçay-Balkar Türklerinin eski hayatları, sınıf çatışması şeklinde gösterilmiştir. Daha sonra şair ve yazarlar ideolojiden uzaklaşarak tabiat, insan, tarih ve kültür konularında eserler vermişlerdir.
Sovyet döneminde yetişen sanatkârlar arasında Hasan Appa, Azret Örten, Hamit Laypan, Magomet Bayçora, Halimat Bayramuk, Tohtar Borlak, Abdülkerim Baykul, Kaysın Kuliy, Osman Hubiy, Azamat Süyinç, Bilâl Köbek, Bilâl Laypan, Hüseyin Tohçuk, İbrahim Baba, Kerim Otar, Tanzilye Zumakul’un isimleri zikredilebilir. Bunlardan Hasan Appa’nm 1930’lu yıllarda yazdığı üç ciltlik Kara Sandık isimli roman, Karaçay-Balkar edebiyatında bu türün ilk örneği sayılmaktadır. Eserin ilk iki cildinde komünizmi bir kurtuluş olarak gösteren yazar, son cildinde bunun yanlış olduğunu yazınca, birçok Karaçay-Balkar aydını gibi Ruslar tarafından öldürülmüştür. 19. yüzyılın sonlarından itibaren eserler veren Kâzım Meçi de son şiirlerinde yurt sevgisini işlediği için sürgün edilmiştir.
16. Karakalpak Türkleri Edebiyatı
Daha önce sözlü geleneğe sahip olan Karakalpak edebiyatı, 19. yüzyılda Künhoca, Hacıniyaz, Öteş Şair ve Berdak (Berdi Murad Kargabayoğlı) gibi şairlerin kaleminden ilk yazılı eserlerini vermiştir.
20. yüzyılın başlarında yetişen nesil, yeni edebiyat anlayışıyla şiir, hikâye, tiyatro gibi türlerde eserler ortaya koymuş, gazete ve dergi çıkarmıştır. Sıdık Şair, Ömer Sügirimbetoğlı, Kulmurad gibi şairlerin yeni edebiyatın kuruluşunda önemli hizmetleri olmuştur.
Korbaşı/Basmacılık hareketi sırasında teşekkül eden millî edebiyat Abbas Dabilov, Seyfulgabid Macitov, Hıdırniyaz gibi şairleri yetiştirmiştir. 20. yüzyılda Karakalpaklarla Özbekler arasındaki ilişkilerin artması, bu iki Türk topluluğunun edebiyatlarını da birbirine yaklaştırmıştır. Sovyet döneminde her iki topluluğun edebiyatları birbirine paralel bir ilerleme kaydetmiştir. Bu dönemde, Basmacılık hareketi sırasında eserler veren şahsiyetlerden başka Sadık Nurimbetov, Abdurrahman Ötepov, Col-mırza Aymırzayev, Emet Samuradov, Sapar Hocaniyaz, Bayniyaz Kalpnazarov, Keremeddin Sultanov, Hacıbek Seyitov, Öserbay Hacıniyazov ve Tölepbergen Kayıpbergenov gibi şair ve yazarlar, çeşitli edebî türlerde eserler vermişlerdir.
Sovyetler Birliği’nin Türkistan’da uyguladığı yanlış tarım politikaları ve nükleer denemeleri sebebiyle suyu kilometrelerce geri çekilen ve bir nükleer çöplük hâline gelen Aral denizi ile birlikte millî tarih, vatan ve millet kavramları, son dönem Karakalpak edebiyatında en fazla ele alman konular olmuştur.
17. Uygur Türkleri Edebiyatı
Uygur Türklerinin Çin esaretinden kurtulmak için verdikleri mücadeleler, kültürel ve fikrî alanlardaki gelişmeler, edebiyata da aksetmiş; klâsik edebiyatın yanında toplumdaki yanlışlıkları açıkça eleştiren yeni bir edebiyatın doğmasına zemin hazırlamıştır. Edebiyat sadece konu bakımından değil, tür, şekil, üslûp ve dil bakımından da zenginleşmiştir.
Doğu Türkistan Uygur edebiyatı, 19. yüzyılın sonuna kadar klâsik edebiyatın tesiri altında kalmıştır. Bu dönemde Şarkın ünlü hikâyeleri olan Leylâ ile Mecnun, Yûsuf ile Züleyhâ gibi eserler, Uygur Türkçesi ile yeniden kaleme alınmış, ünlü şairlerin şiirlerine nazireler yazılmıştır.
20. yüzyıl Uygur edebiyatında, Doğu Türkistan’daki Çin istilâsını işleyen pek çok eser yazılmıştır. Bu eserler, Uygur millî edebiyatının temelini oluşturur. Bü yüzyılın başlarında Uygur Türklerinin facialarla dolu hayatını Arzu Muhammed, Umudî, Muhammed Alem, Kasim Bey, Muhammed Salih Yarkendî, Molla Yusuf, Seyid Muhammed, Molla Şakir, Şeyh Garibî, Kurban Sufî Seferbay, Molla Musa Sayramî gibi sanatkârlar eserlerinde konu olarak işlemişlerdir.
Bu yazarların yanında, “koşakçı” adı verilen halk şairleri de, Çin istilâsına karşı verilen mücadeleleri anlatan destanlar söylemişlerdir.
1931 yılında Uygurlarla Çinliler arasında başlayan savaş, büyük şair Abdülhâlik Uygur’un şiirlerine ilham kaynağı olmuştur. Lütfullah Muttalip, Nim Şehid, Ahmed Ziyaî, Enver Nâsir ve Kutluk Şevkî, bu dönemin diğer önemli şair ve yazarlarıdır.
1950’den sonra Uygur Türkleri Mao’nun öldüğü 1978 yılına kadar edebî faaliyet gösterememişlerdir. Bu dönemde millî kültür reddedilmiş, Uygur edebiyatı yok edilmek istenmiştir. Uygur yazar ve şairlerinden bazıları işkenceyle öldürülmüş, bir kısmı canını kurtarabilmek için ülke dışına kaçmak zorunda kalmışlardır. Okullarda Uygur edebiyatı yasaklanmış, Mao’yu ve Kızıl Çin’i öven yeni bir edebiyat yazdırılmaya çalışılmıştır.
1978 yılından sonra baskılar hafifleyince, edebî faaliyetler yeniden başlamıştır. Bu son dönemde, daha önce eser yazması yasaklanarak uzun yıllar hapsedilen Abdürrahim Ötkür’den başka Turgan Almas, Hacı Yakup, Seypiddin Ezizi, Zordun Sabir, Turdi Samsak, Zünun Kadirî, Elkem Ethem, Teyipcan Eliyop, İmin Tursun, Rehmitullah Cari gibi sanatkârlar birçok eser vermişlerdir.
18. Saha (Yakut) Türkleri Edebiyatı
Saha Türklerinin edebiyatı, 19. yüzyılın başlarına kadar sözlü edebiyat olarak devam etmiştir. İlk yazılı eserler arasında A. Uvarovskay’ın 1848 yılında yayımlanan Ahtıılar (Hatıralar) adlı eseri zikredilebilir. Çok zengin halk edebiyatı örnekleri içinde “Olonho” adı verilen destanların önemli bir yeri vardır. “Olonho”lar, birbirine bağlı birçok destandan ibaret olup bazıları on bin beyitten fazla bir yekûn tutar. Bu “Olonho”ların en önemlileri Er-Sogotoh, Nurgıın Bootur, Ercimen Bergen, Kulun Kulustur, Elley Bootur’dur. Diğer sözlü edebiyat türleri arasında “Taabırınnar” (Bilmeceler), “Ös Hohoonnoro” (Atasözleri), “Algıstar” (Dualar), “Kırııstar” (Beddualar), “Kepseenner” (Masallar) sayılabilir. Saha Türklerinin neşrettikleri ilk gazeteler, 1905 yılında yayımlanmaya başlanan Saha Doyduta (Saha Ülkesi) ile Saha Oloğo (Saha Hayatı)’dur.
20. yüzyılın başında yazılı edebiyatın temsilcileri arasında Nikiferov, A. Kulakovskiy, A.I. Sofranov, Nikolay Neustroyev ve P.A. Oyunskiy en tanınmış olanlarıdır. Sovyet döneminde ise S.P. Kulaçikov-Elley, A. İvanov-Künde, A. Açugiye gibi şair ve yazarlar eserler vermişlerdir. A. Kulakovskiy’in Şamanın Rüyası ve Aydınlara Açık Mektup adlı eserleri ile P.A. Oyunskiy’in yedi ciltlik külliyatı, klâsik eserler olarak bugün de değerini muhafaza etmektedir. Saha-Sovyet edebiyatının kurucusu sayılan Oyunskiy, daha sonra milliyetçilikle suçlanarak tutuklanmış, 1939 yılında hapishanede ölmüştür. Oranhayef, Kutrin ve Bes Carasin, Sovyet döneminin tanınmış diğer şair ve yazarlarıdır.
KAYNAKLAR
Akar, Metin-Deniz, Sebahat-Bilecik, Fahrünnisa, Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatı, İstanbul 1994.
Akkoyunlu, Ziyat-Saatçi, Suphi, Irak Muasır Türk Şairleri Antolojisi, Ankara 1991.
Akkoyunlu, Ziyat, “Irak Türkleri Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2. baskı, Ankara 1992, s. 586-596.
Akpınar, Yavuz, Çağdaş Türk Edebiyatları, İzmir 1988. Akpınar, Yavuz, “Kazak Edebiyatı”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul 1982, s. 242-251.
Akpınar, Yavuz, “Kırgız Edebiyatı”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. , İstanbul 1982, s. 311-316.
Akpınar, Yavuz, XIX-XX. Asırda Azeri Edebiyatı, İzmir 1989.
Akpınar, Yavuz, “XIX. ve XX. Yüzyıllarda Azeri Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2. baskı, Ankara 1992, s. 615-668.
Benningsen, A-Lemercier-Quelquejay, C., Stepde Ezan Sesleri (Terc. Nezih Uzel), İstanbul 1981.
Binark, Naile, “Kazan Edebiyatı”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul 1982, s. 251-255.
Çavuş, Mehmet, “Bulgaristan Türkleri Edebiyatı”, TürkDünyası El Kitabı, C. 3, 2. baskı, Ankara 1992, s. 574-585.
Çay, Abdülhalûk, “Doğu Türkistan Türk Cumhuriyeti”, Tarihte Türk Devletleri; C. 2, Ankara 1987, s. 783-784.
Devlet, Nâdir, İsmail Bey (Gaspıralı), Ankara 1988.
Devlet, Nâdir, Rusya Türklerinin Millî Mücâdele Tarihi (1905-1917), Ankara 1985.
Doğan, İsmail, “Karaçay-Malkar Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 890-904.
Ercilasun, Ahmet Bican, Türk Dünyası Üzerine İncelemeler, Ankara 1993. Gürsoy-Naskali, Emine, “Sovyet Türk Edebiyatı”, TürkDünyası, sayı: 1, Bahar-1996, s. 54-64.
Gürsoy-Naskali, Emine, “Yirminci Yüzyıl Kırgız Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 998-1043.
Gürsoy-Naskali, Emine, “XX. Yüzyıl Sovyet Kırgız Edebiyatı”, Türk Dili, sayı: 505, Ocak-1994, s. 25-36; sayı: 506, Şubat-1994, s. 125-136.
Hafız, Nimetullah, Bulgaristan’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1987.
Hafız, Nimetullah, Yugoslavya’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi, Ankara 1989.
Hayit, Baymirza, “Türkistan’da Cedidcilik ve Sonu”, Millî Eğitim ve Kültür, sayı: 9, Nisan-1981, s. 45-55.
Hayit, Baymirza, Türkistan-Rusya ile Çin Arasında-, İstanbul 1975.
İsa, Bahtiyar, Erk Yolıda, Taşkent 1992.
Kara, Mehmet, “Çağdaş Türkmen Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 852-889.
Kara, Mehmet, “Türkmen Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 669-683.
Karabey, Turgut – İdrisi, Habib, Güney Azerbaycan Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, Erzurum 1991.
Kasımov, Begali-Rızayev, Şühret, “Ak Taŋlar Küyçisi”, İstiklâl Fidâiyleri, Abdulla Avlâniy, Taşkent 1993, s. 3-7.
Kasımov, Begali, “Cedidcilik”, Milliy Uyganış ve Özbek Filologiyası Meseleleri, Taşkent 1993, s. 12-40.
Kasımov, Begali, İstiklâl Fidâiyleri, Meslekdaşlar, Taşkent 1994. Kasımov, Begali, İzley-İzley Tapgenim, Taşkent 1983.
Kasımov, Begali, Selâm Kelecek, Taşkent 1986.
Kasımov, Begali, “XX. Yüzyıl Başlarında Türkistan’daki Cedidcilik Akımının Başlıca Özellikleri”, Avrasya Etüdleri, sayı: 3, Sonbahar-1995, s. 88-97.
Keskioğlu, Osman, Bulgaristan’da Türkler, Ankara 1985.
Kettebekov, A. – Mamacanov, S. – Nazarov, B. – Narmatov, U. – Sultanov, İ. – Şerefıddinov, Â. – Şükürov, N., Özbek Sovet Edebiyatı Tarihi, Taşkent 1990.
Kirişçioğlu, M. Fatih, Yakut Türkçesinde Fiil, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara. 1992.
KKTC Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı, Kıbrıs Türk Edebiyatı – Başlangıçtan Bugüne- Lefkoşa 1989.
Kocaoğlu, Timur, “Çağdaş Özbek Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2. baskı, Ankara 1992, s. 756-768.
Kocaoğlu, Timur, “Çağdaş Özbek Şiiri”, Türk Dünyası, sayı: 1, Bahar-1996, s. 3-53.
Kocaoğlu, Timur, “Özbek Edebiyatı”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, İstanbul 1990, s. 201-204.
Makas, Zeynelâbidin, Çağdaş Azerbaycan Şiiri Antolojisi, Ankara 1992. Miryeliyev, Sâbir, Özbek Edibleri, Taşkent 1993.
Musabay, İlhan – Turfanî, Polat, “Doğu Türkistan”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1217-1250.
Nesim, Ali, Kıbrıs Türk Edebiyatında Sosyal Konular, Lefkoşa 1986.
Özbay, Hüseyin, Çolpan’ın Şiirleri, Ankara 1994.
Özkan, Fatma, “Yirminci Yüzyılda Tatar Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 1044-1080.
Parlatır, İsmail, “Makedonya ve Yugoslavya’da Çağdaş Türk Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 579-658.
Sâdık, Sencer, Hâzırgi Özbek Edebiyatı, Taşkent 1992.
Sağlam, Feyyaz, Batı Trakya / Yunanistan’da Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi, Ankara 1990.
Sağlam, Feyyaz, “Çağdaş Batı Trakya Türk Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 418-448.
Sâlih, Muhammed, Közi Tiyren Derd, Taşkent 1990.
Saray, Mehmet, Azerbaycan Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Gaspıralı İsmail Bey, Ankara 1987.
Saray, Mehmet, Kazak Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Kırgız Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Özbek Türkleri Tarihi, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul 1993.
Saray, Mehmet, Türkmen Tarihi, İstanbul 1993.
Serdar, Gülgün, “Çağdaş Kıbrıs Türk Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 379-418.
Serdar, Gülgün, “Kıbrıs Türk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 551-565.
Tavkul, Ufuk, “Karaçay-Malkar Türk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 727-744.
Temir, Ahmet, “Kuzey Türk Edebiyatı (Tatar-Başkurt)”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 705-726.
Temir, Ahmet, “Kuzey Türkleri, İdil-Ural ve Yöresi”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1251-1271.
Togan, A. Zeki Velidî, Hâtıralar, İstanbul 1969.
Togan, A. Zeki Velidî, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, 2.baskı.
Turan, Şekür, “Uygur Türkleri Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2.baskı, Ankara 1992, s. 769-778.
Usta, Halil İbrahim, “Modern Azerbaycan Şiiri (Kuzey)”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 775-851.
Ülküsal, Müstecip, “Kırım Türkleri”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara-1976, s. 1140-1153.
Yarkın, İbrahim, “Batı Türkistan”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara 1976, s. 1160-1215.
Yenisoy, Hayriye Süleymanoğlu, “Bulgaristan Türkleri Şiiri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 449-578.
Y,T., Türkistan’da Türkçülük ve Halkçılık, İstanbul 1954.
Yüksel, Zuhal, “Kırım Türk Edebiyatı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. 3, 2. baskı, Ankara 1992, s. 684-704.
Zülfikar, Hamza, “Çağdaş Irak Türkmen Şiiri ve Şairleri”, Türk Dili (Türk Şiiri Özel Sayısı V), sayı: 531, Mart-1996, s. 727-773.
(1996)
Türkistan Cedit Hareketinin Öncülerinden
MÜFTÜ MAHMUDHOCA BEHBÛDÎ EFENDİ
(Hayatı ve Eserleri)
Mahmudhoca Behbûdî Efendi’nin Yaşadığı Dönemde Türkistan
Türkistan’daki Ceditçilik hareketinin ilk ve en önemli temsilcilerinden eğitimci, gazeteci, tiyatro yazarı, siyaset ve fikir adamı Müftü Mahmudhoca Behbûdî Efendi, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında, can çekişen Türk dünyasının tarih sahnesine yeniden çıkarak varlığını ispat etmeye çalıştığı çetin mücadelelerle dolu karanlık döneminde yaşadı. Bu dönemde Türkiye Türklüğü, hem içeriden hem de dışarıdan gelen tehditler karşısında sarsılmaya ve yıkılmaya başlayan Osmanlı cihan devletini kurtarmanın telâşı içerisinde hızla modernleşmenin ve Avrupa ile arasında oluşan uçurumu kapatmanın çarelerini araştırmaya başlamış; vatanı, kuzeyden gelen Rus ordularının işgâline uğrayan Türkistan Türklüğü ise, hem cehaletten hem de esaretten kurtulmak için mücadele etmek zorunda kalmıştır.
1847 yılında Sırderya boylarından başlayan işgâlle birlikte Türkistan’da zorla kabul ettirilen Rus sömürge idaresinin, ilk günlerinden itibaren takip ettiği tamamen zulümden ibaret politikalar, kanlı kavgaları da beraberinde getirmiş ve Türkistan halkının işgâlcilerden derin bir nefret ve tiksinti duymasına sebep olmuştur. 1892 yılında Taşkent, 1898 yılında Andican’daki Dükçi Eşan, 1904-1907 yılları arasında Rusların “Namaz Oğrı”, Türkistan halkının ise “Namaz Bâtır” dedikleri Namaz Pirimkul liderliğindeki Dehkanlar ve 1916 yılında hemen bütün Türkistan’ı saran Milliy Âzadlık isyanlarıyla birlikte irili ufaklı yüzlerce isyan hareketi, bu zorba Rus sömürge idaresine karşı Türkistan halkının âzatlık hareketleri olarak tarihe geçmiştir.
Türkistan, Rus işgâlinin ardından, önce Türkistan ve Dala (Bozkır) askerî valilikleri hâlinde taksim edilmiş ve bütün valiliklerde de Rus ve Yahudi yöneticiler görevlendirilmiştir. Devlet dairelerine doldurulan Rus, Yahudi ve Ermeni memurlar marifetiyle “ırkçılık” siyaseti, pek kaba usûllerle tatbik edilmiştir. Sömürge idaresinin bu uygulaması, bütün Türkistan’ı, Rusya’nın ham madde ve bilhassa her türlü gıda ihtiyacını karşılayan bir ülke hâline getirmiştir.1 Bugün Özbek araştırmacılar tarafındanuzun listeler hâlinde neşredilen bu talanın, tarif edilmez boyutlarda gerçekleştiği bir hakikattir. Ancak Ruslar sadece maddî yağmacılıkla yetinmemiş, bunun yanı sıra Türkistan halkının tarih ve kültür mirasına da musallat olmuşlar; Türkistan Türklerinin dili, dini, tarihi, örf ve âdetleri, millî duygu ve inançları, namus ve gururu ayaklar altına alınmış, Cuma namazlarında tehditle çar adına hutbe okutulmuş ve Kur’an-ı Kerim’den “müşrik” ve “kâfir” kelimeleri, Türkistan halkının nazarında Rusları ifade ettiği için çıkarılmak istenmiş, Andican’da halk, Ruslarla karşılaşınca secde etmeye zorlanmış, pek çok yazma hâlindeki kitap, tarihî değeri bulunan kıymetli eşya ve arkeolojik eserler Rusya’ya götürülmüş, bunların önemli bir kısmı da Avrupa’ya satılmıştır.
Türkistan’daki bu maddî ve manevî zenginliklerin talan edilmesiyle ilgili plânlar, Rus müsteşrikleri ile Türkistan halkının dil, tarih, edebiyat ve kültüründen haberdar olan şahıs ve memurlar tarafından birlikte hazırlanmış, Rus Maliye Bakanlığı da listeler hâlinde tespit edilen hazinelerin ele geçirilmesi için özel bir itina gösterilmesi ve hiçbir masraftan kaçınılmaması emrini vermiştir. Tespit edilen kıymetli yazmalar, matbu eserler, tarihî belgeler, eski sikkeler, halı ve kilimler, altın ve gümüş kabzalı bıçaklar, kılıçlar, çok değerli sanat eserleri, inci ve mücevher kakmalı eşyalar ve silâhlar toplanarak Moskova ve Petersburg’a gönderilmiştir. Buhara Emirliği (1868), Hive Hanlığı (1873) ve Hokand Hanlığı (1876)’nı işgâl eden ve bütün Türkistan’ı sömürgeleştirerek Rusya’nın ham madde ambarı hâline getiren askerî vali Konstantin Petroviç Fon-Kaufman (1867-1882), halife Hz. Osman’ın istinsah ettirdiği Kur’an nüshasını, 1869 yılında Semerkand’dan alarak çara hediye etmiştir. 1870 yılında, sadece Şehrisebz ve Kitab kasaba ve köylerinden 97 cilt kıymetli yazma eser toplanarak götürülmüştür. Talan edilen bu kıymetli eşyanın Moskova ve Petersburg müze ve kütüphanelerine taşınmasında bilhassa Rus arkeolog ve şarkiyatçısı Nikolay İvanoviç Veselovski (1848-1918)’nin büyük gayretleri olmuştur. Türkistan tarihi ve arkeolojisi ile meşgûl olan Veselovski, Afrasyab’daki de dâhil olmak üzere yüzlerce arkeolojik kazıyı yönetmiş, Semerkand’da bulunan tarihî eserlerin bir albümünü hazırlamış, bu arada İşrethâne, Bibihanım Mescidi, Uluğbey Medresesi, Emir Timur ve Ahmet Yesevî türbeleriyle birlikte eski mezarlıklara varıncaya kadar her yeri talan ettirmiş; tarihî, dinî ve millî değeri bulunan her şeyi gasp ederek Moskova ve Petersburg müzelerine götürmüştür.
Türkistan’da bu cinayetler işlenirken diğer yanda, sömürge idaresi tarafından neşredilen mahallî gazete ve dergilerde de Rusya’nın Türkistan’a ilim ve medeniyet getirdiğine dair propaganda yayınları yapılmış, Rus kültür ve hayat tarzı benimsetilerek Ruslaştırma çalışmaları aralıksız şekilde devam ettirilmiştir. İşgâlin ardından Türkistan’daki bütün eğitim kurumları Çar hükûmetinin nezaretine girmiş, 1876 yılında eğitim faaliyetlerine rehberlik etmek üzere Taşkent’te “Türkistan Ölkesi Okuv Yurtları Baş Başkarması” kurulmuş ve eğitim programları da yavaş yavaş sömürge siyasetine uygun hâle getirilmiştir. Aynı yıl, Taşkent’te orta derecede eğitim veren kız ve erkek “gimnaziya”ları açılmıştır. Daha sonra 19 Aralık 1884 tarihinde, Taşkent’ten başlayarak “Rus-Tüzem” mektepleri açılmaya başlanmıştır. Bunlar, sömürge hâline getirilen Türk yurtlarını idare etmede faydalanmak üzere tercüman yetiştirmek ve Ruslara karşı sempati uyandırmak gibi maksatlarla mahallî halkın çocuklarına ilkokul seviyesinde eğitim veren Rus devlet okullarıdır. Böylece Türkistanlı gençler, çar hükûmetine bağlı sadık tercümanlar olarak yetiştirilmek istenmiştir. Taşkent’ten sonra bütün Türkistan’da açılan bu mekteplerin sayısı, 1917 yılı başlarında 170’e ulaşmıştır. Bunların 84’ü bugünkü Özbekistan’da, diğerleri ise Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan’da faaliyet göstermiştir.
Ruslaştırma veya Ruslara yaklaştırma olarak değerlendirilebilecek bu faaliyetlerin yoğun bir şekilde sürdürüldüğü dönemde, 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Rus sömürge idaresine karşı tepki hâlinde başlayan isyan hareketleri, her defasında kanlı bir şekilde bastırılmış, yerli halktan önemli bir nüfus da her fırsatta suçlu görülerek Rusya’nın yaşamaya elverişsiz bozkırlarına sürgün edilmiş, bir buçuk milyon civarında Rus göçmen Türkistan’a getirilerek Özbek, Kazak ve Kırgız bölgelerinde iskân edilmiş, böylece Türkistan’da ekilebilir arazinin %55’i Rusya’dan gelen göçmenlerin eline geçmiş, bütün büyük şehirlerde önemli sayıda yabancı toplanmış, iş yerleri ve dükkânlar Ruslarla Yahudilerin mülkiyetine geçmiş, Türkistan halkı da bu uygulamalar sebebiyle her gün biraz daha fakirleşerek âdeta açlığa ve nihayet yok olmaya mahkûm edilmiştir.
Rus sömürge idaresinin bu faaliyetleri karşısında Türkistanlı aydınların hiçbir tepki göstermeden kaderlerine razı olduklarını düşünmek, elbette mümkün değildir. İşlenen cinayetler, idrâk ve iman sahibi aydınları derinden yaralamış, onlarda işgâlcilere karşı nefret duygusuyla birlikte mücadele arzusunu da uyandırmıştır. İşte bu idrâk, her gün biraz daha kuvvetlenip olgunlaşarak sömürge idaresine karşı istiklâl için mücadele etmeyi hedef kabul eden Ceditçilik hareketini doğurmuştur. Bu hareket, kısa zamanda yenilikçi genç aydınları, din, devlet, ilim ve fikir adamlarını, yazar, şair, gazeteci, hukukçu, yayıncı ve ileriyi görebilen ticaret erbabını kendi bünyesinde toplamıştır.
Ceditçiler, esas olarak milletin menfaatleri, ülkenin imar edilmesi, ticaretin, modern tarım usûlleri ve tekniğin yaygınlaştırılmasında Avrupa’yı örnek almak suretiyle halkın sefaletten kurtarılması, kabiliyetli gençlerin Rusya, Türkiye ve Avrupa’daki üniversitelere gönderilerek okutulması, milletin kendi kendisinden ve dünyadan haberdar edilmesi, açtıkları Cedit mekteplerinde Türkistanlı gençlerin, çağdaş bilgilerle donanmış insanlar olarak yetiştirilmesi, millî şuur ve istiklâl fikrinin uyandırılması ve bu şuur ve fikri daima canlı tutmak suretiyle Türkistan’ın sömürge olmaktan kurtarılması gibi âdeta bütün Türkistan halkını seferber edecek çok geniş bir yelpazede faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu sebeple Ceditçilik hareketini, sadece eğitimde yenilik faaliyeti olarak değerlendirmek, herhâlde haksızlık sayılmalıdır. İlk defa, programını Gaspıralı İsmail Bey’in hazırladığı Cedit mektepleri dolayısıyla telâffuz edilen “Ceditçilik hareketi”, daha geniş bir bakış açısıyla ele alınmalı ve tıpkı “rönesans” gibi hayatın bütün cephelerinde yenileşmeyi ve yeniden doğuşu ifade eden bir terim olarak, Türk dünyasının “ba’sü ba’de’l-mevt”i olarak değerlendirilmelidir.2
Sömürgeciler, işgâlin ardından Türkistan’da üretilen hemen her şeyi Rusya’ya taşımışlardır. Bu bahse dair neşredilen listelerde pamuk, deri, yapağı, ipek ve ipekli mamûller, karaköl derisi denilen çok kıymetli astragan ve diğer kürkler, orman ürünleri, tuz, demir, çelik, kilim, halı, pamuk yağı gibi sanayi mamûlleri, canlı hayvan, tahıl ve her cins yaş ve kurutulmuş meyveye varıncaya kadar her şey, her yıl giderek artan miktarlarda Rusya’ya taşınmıştır. Meselâ, Hokand Ticaret Komitesi’nin tespitlerine göre 1901-1911 yıllarında Türkistan’dan Rusya’ya götürülen sadece pamuk yağı miktarının yıllar itibariyle dağılımı şöyledir: 1901’de 30.800 pud (1 pud = 16 kg.), 1902’de 66.300 pud, 1903’te 73.800 pud, 1904’te 167.700 pud, 1905’te 387.958 pud, 1906’da 556.878 pud, 1907’de 525.685 pud, 1908’de 569.733 pud, 1909’da 1.102.876 pud, 1910’da 1.575.980 pud, 1911’de 1.772.186 pud. Buna göre, Türkistan’dan gasp edilen yağ miktarında, on yıl içinde tam altmış kat artış meydana gelmiştir. Türkistan’da üretilen diğer bütün malların da aynı şekilde gasp edildiği muhakkaktır.
Rusya’ya götürülen malların önemli bir kısmı, Rus mamûlü olarak dünya pazarlarında yüksek fiyatlarla satılarak Rusya hesabına büyük gelirler elde edilmiştir. Bunlardan başka Türkistan halkından zekât, ev vergisi, arazi vergisi, can vergisi ve ticarî vergi adı altında ve halkın ödeme gücünün çok üzerinde ağır vergiler toplanmıştır. Ruslar, insanı dehşete düşüren bu soygunlarla hiçbir zaman yetinmemişler, bilâkis Türkistan’ı, “kendileri için yaratılmış bitmez tükenmez zenginlik kaynağı”, Türkistan halkını ise, “bu zenginliği kendilerine teslim etmekle yükümlü itaatkâr kul”lar olarak görmüşlerdir.
Bu bilgiler, 19. yüzyılda Türkiye’ye “hasta adam” adını veren Çarlık Rusyasının, aynı dönemde açlıktan can çekişmekte olduğunu düşündürmekte ve Sovyetler Birliği döneminde de devam eden sömürgecilik faaliyetleri de buna ilâve edilecek olursa, Rusya’nın yüz elli sene boyunca Türkistan Türklerinin el emeği ve alın teri sayesinde karnını doyurabildiğini ve nihayet sömürülecek bir şey veya sömürebilecek gücü kalmayınca da Sovyetler Birliği’nin kendi kendisini bilerek ve hattâ isteyerek tasfiye ettiğini akla getirmektedir. Bugün Rus sovyet imparatorluğundan geriye kalan Türkistan Türk cumhuriyetlerinin içinde bulunduğu ekonomik şartların, sömürgeci Fransız, İspanyol, Belçika, Hollânda, Portekiz, İngiliz imparatorluklarından geriye kalan Afrika, Güney Amerika, Güney-Doğu Asya ve Uzak-Doğu ülkelerinden daha iyi olmaması, bu kanaate haklılık kazandırmaktadır.